Pages

1 Ağustos 2013 Perşembe

Seri İncelemesi : Kanbağı - Richelle Mead

Yeni kitaplarının çıkmasını beklerken aşırı heyecanlandığım ve kitapları çıktığı zaman da okumaya kıyamadığım, işin içinde Adrian Ivashkov'un baş karakter olduğu Vampir Akademisi'nin yan serisi olan Kanbağı ile tanışmaya hazır mısınız ? Şahsen bu seriye bayılıyorum. En sevdigim kitap karakterini yakından tanıma şansı veren bu seriyi sevmemem imkansız. Sydney Sage'in başlardaki sıkıcı, uyuz anlatımına rağmen daha ilk kitaptan serinin bağımlısı oldum. Evet bu seri Vampir Akademisi'nin mükemmel yan serisi. (Yazının bundan sonrası şuan VA okuyan ya da okumamış olanlar için spoiler olabilir.)
Baş karakterlerimizde ilk Vampir Akademisi-Kan Sözü'nde tanıdığımız Simyacı Sydney Sage, Kraliyet ailesinden ve VA serisinde çok iyi tanıdığımız Adrian Ivashkov, yine VA'dan tanıdığımız gardiyanlardan biri olan Eddie ve Moroi olan Jill var. Serideki olaylar genel olarak bu dört karakter arasında yaşanıyor. Tabii elbette Sydney ve Adrian odak noktalarımız.
Richelle Mead, bu serisinde simyacıları ön planda tutmuş. Vampirlerden çoğu zaman uzak duran ve soğuk tipli olan bu simyacılar, vampirlerin arkalarını toplamakta da ünlüler. (Yani vampirlerin öldürdükleri kişileri ortadan kaldırabiliyorlar.) Sydney Sage'de vampirlere karşı çok katı olan bir ailede büyümüş bir simyacı. Kan Sözü'nde Rose'la karşılaştıklarında ne kadar mesafeli olduğunu görmüştük. İlk başta bu bana çok tuhaf gelmişti ama empati kurunca Sage'i anlayabildim. Yazarımız işte bu nokta da işleri karıştırmaya başlamış. Çünkü serimizde imkansız bir aşk daha doğmak üzere. Adrian Ivashkov bir Moroi (üst model vampir de denilebilir) ve Sydney ise Simyacılıkta ilerleyen bir genç. Eğer bir vampire tutulursa neler mi olur ? Seriyi okudukça felaketleri daha çok ciddiye almaya başlayacaksınız.


Kanbağı : Serinin ilk kitabında biraz durgunluk var gibi gözükse de oldukça akıcı bir kitaptı. Sydney, kardeşini simyacı dövmelerinden uzak tutmak için (simyacıların simgesi yanaklarına yapılan zambak şeklindeki ve altın rengi dövmeler) verilen görevi üstlenmeyi kabul eder. Görevi ise Moroi Jill'i (umarım VA serisini okuyanlar bu yazıyı okuyordur çünkü Jill, Lissa'nın sonradan ortaya çıkan kardeşi) Palm Springs'de güvenli bir şekilde koruması ve hayatına devam etmesini sağlamaktır. Yani korkulu rüyaları gerçek olmuştur : bir vampirle baş başa kalacaktır. Tabii Sage, Jill'le beraber Adrian Ivashkov'un geleceğini bilmiyordur. Ivashkov'la beraber işler daha çok eğlenceli ve karışık bir hal alır. Şahsen ben konusuna bayıldım. Tahmin ettiğim gibi de heyecanlı ve süper eğlenceliydi. Adrian Ivashkov'un olduğu bir kitapta eğlence sınır tanımıyor, bunu kesinlikle bilmelisiniz. Tabii kalbi kırık Adrian her ne kadar kendinden bir şeyler kaybetmediğini gösterse de içindeki fırtınaları Sage görebiliyordur. Bazen rahat tavır halleri Sydney Sage'i çıldırtsa da şimdiden süper ikili oldular diyebilirim. :D Ama kitapta sadece eğlence yoktu. Çözülmesi gereken sırlar ve korunması gereken bir Moroi kızı Jill vardır. Yazar bu seride işleri daha çok karıştırmış. Okudukça ağzım kapan gibi açılmıştı. 
Vampirlerle uğraşması gerekmiyormuş gibi meslektaşlarından birinin sırrını açığa çıkarması gerekiyordur. Çünkü el altından yasak işler yapıyordur. Elbette Simyacı kahramanımız Sydney bu olaya el atar. :D Ama durun. Kitabın son sayfasında çığlık atmanıza, bir sonraki kitaba geçmek için kendinizi parçalamanıza neden olacak bir karakter geliyordur. Dimitri Belikov'a yeniden merhaba deyin ! 









Altın Zambak : Sydney, büyüyle uğraşan, kendi halinde biriyken insanlar ve vampirler arasında bir köprü görevi görmeye başlamıştır. Üniversite hayallerini bir kenara bırakıp Moroi Jill'le Palm Springs'de yaşamak zorunda kalmıştır. Ayyaş ve beş parasız olan, her defasında peşine düşen Adrian'ı unutmamak lazım. Ivashkov ailesi Adrian'dan parayı kesince bizimki parasız kalır ve Sage'in başının etini yemeye başlar. Bu tatlı takılmalar, şakalara ciddileşmeye başlayınca... Evet sonrasını anladınız. Simyacı ve vampir aşkı. Yani imkansız bir aşk. Ama Sydney başkasıyla takılmaya başlayınca ortalıkta imkansız diye bir şey kalmıyor. Adrian, yeniden aşık olmaya başlıyor ve bu sefer kaybetmeye niyeti yok gibi. 
Şok edici bir sır tüm vampir dünyasını yerinden oynatmaya başlar.Dimitri Belikov'un neden geldiğini o zaman anlıyoruz. Beraberinde getirdiği Sonya Karp ve Angeline (Jill'in yeni oda arkadaşı) 'da kitabı daha eğlenceli hale getirdikleri kesin. Adrian ve Sydney dışında bir aşk üçgeni var ki... Gardiyan Eddie, Moroi Jill'e aşık ; Angeline ise Eddie'yi gözüne kestirmiştir. Tabii böyle saf gibi görünse de onların aşk üçgeni de daha sonra alev almaya başlıyor. :D 
Bu kitapta beni etkileyen bir çok sahne vardı. Özellikle Adrian'ın babasıyla Sydney'in tanıştığı bölüm. Mr.Ivashkov'a  ne kadar sinir olduysam Sydney'le bir o kadar gurur duydum. Bunun dışında Adrian'ın Sydney'le zaman geçirmek için yarattığı bahaneler ise okunmaya değer. :D Adrian Ivashkov, aşık olunca bambaşka biri oluyor bunu bir kere daha anladım.










Her ne kadar Sydney Sage'i sevmesem de (Ivashkov yüzünden) Adrian'ın çabalarını, aşk dolu sözlerini eriyerek okumamak mümkün değil. Rose'un yıkıcı etkisinden sonra Sage onu toparlayacaksa bu aşka onayım tamdır. Ama yazarımız işleri karıştırmaya meyillidir. Her fırsatta kazığı Adrian'ın kalbine sokmaya çalışıyor kadın resmen. Ne garezi var bu karaktere anlamış değilim. Eski sevgilisinden etkilenerek mi yazdı da şimdi tüm hıncını benim adamımdan alıyor ? Bir de "Yazmayı en sevdiğim karakter Ivashkov" diyor ama... Bu yaptığını cadılar bile yapmaz Mead ! 


Evet, her neyse. :D VA serisini okumadan da bu seri okunabilir ama anlayamayacağınız bir kaç yer olabilir. Bu yüzden ilk VA serisini okuyun. Anın tadını çıkarın ve yan seriye sonra gömülün. 


Sevgiler,öpücükler ; Jane

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder