Pages

8 Aralık 2015 Salı

Kitap Yorumu: Ateş Serisi 2 - Kan Ateşi / Karen Marie Moning


Merhabalar

Yine Barrons'ın sırlarını çözemediğim bir Ateş Serisi kitabı daha bitti. Ama bu seriyi seviyorum. Her ne kadar Kan Ateşi, ilk kitap Karanlık Ateş gibi aynı kurguya sahip olsa da hem eğlenerek hem de sıkılmadan okudum. İlk kitapta kurguya özel terimler birden çok gelmişti. Yeni bir dünya. Bilinmeyen kelimeler, yaratıklar falan. Ama bu kitapta çok aşina oluyorsunuz. Kurgu daha da oturdu şu an. Ve artık Barrons'u çözme zamanı!

Ama elbette bu kolay değil. Barrons insan mı Fae mi canavar mı... Ne acaba derken kafayı yememek elde değil. Tabii bu kitapta bir tık açılıyor. Hatta şaşırdım. "Aaa Barronscuğum sen yapar mıydın böyle şeyler ?"

Kan Ateşi'nde Mac & Barrons ikilisi yine Sinsar Dubh peşindeler. Başları yine beladan çıkmıyor. Mac, artık tamamen başka biridir. Tabii hala pembe delisi ama siyahlara bürünmüş durumda. Alina'nın katilini unutmuş değil. Ve gerçek ailesi hakkında bilgiler öğrenmeye başladı. Sidhe Kahinleriyle tanıştı ve onlar hakkında da bilgiler aldı. Özellikle 13 yaşındaki Dani'yi şimdiden sevdim. Serinin ilerleyen bölümlerinde daha çok göreceğimizi umuyorum. 

"Bir şey soracağım, IYCGM ve IYD kim?"
"Bayan Lane o numaraları yalnızca ölürken arayın, ölmek üzereyken aramanız gereken iki numaradır o. Ve sakın ölmeden aramayın yoksa ben gelip kendim sizi öldürürüm."

Ve bu kitapta Barrons biraz daha uysaldı sanki. Bayan Lane'lere devam etti ve etekleri tutuşunca hemen Mac'lere geri dönüyor kereta. :D Hmm ama kitapta bir bölüm var. Mac'in izni olmadan ona bir şey yapıyor. Harbi ben bile sinir oldum. Ama sonra da iyi ki yapmış diyeceksiniz. Dengesizleştiriyor bu adam yahu.

Bir de V'lane karakteri var. Kendisi bir prens ve Seks-Ölüm Fae'si. İlk başlarda Mac'i korkutuyordu ama sonrasında iş birliği bile yaptılar. Mac'in isteklerini yerine getirmeler falan. Kızı bir saatliğine almış ama tam bir ay ortada yok gözüküyordu. Mac geri döndüğünde Barrons'un yüz ifadesini bir hayal edin bence. Okurken kahkaha attım orada.

Bir anda ona bir yumruk attım, kafası arkaya doğru gidip geldi.
B-"Mutlu musun şimdi?"
M-"Canın acıdı mı?"
B-"Hayır."
M-"Tekrar vurabilir miyim?"
B-"Hayır git kendine bir kum torbası al."

Hmm. Bunların dışında hemen hemen her şey aynı. Barrons, buzlar prensi havasındaydı. Mac vikvik konuştu ve aklından delicesine sorular geçti. Kitabın sonlarına doğru Sinsar Dubh'u buluyor. Ama ne olduğunu biz henüz göremiyoruz. Sanırım üçüncü kitap bomba gibi bir kurguyla gelecek. 

Son olarak diyeceğim şu ki; hem özgün bir fantastik kurguya sahip olup hem de sırlarla dolu karakterler olmasına rağmen aralarındaki diyaloglar bu kadar komik ve eğlenceli olan bir seri okumadım sanırım. Galiba ?

Sonraki kitapta görüşmek üzere!

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

4 Aralık 2015 Cuma

Kitap Yorumu: Ölüm Serisi 4 - Mutlu Ölüm / Nora Roberts


Merhabalar

Bugün blog'a yorum yazma günü ilan ediyorum. Bu aralar zaten büyük bir açlıktan çıkmış gibi okuduğum kitapları yiyip, bitiriyorum. Zaten bu hafta iki kitap yorumu gireceğimi planlamıştım. Sanırım üçüncüsü de yolda olacak. Bunlardan biri de Nora Roberts'ın meşhur Ölüm Serisi'nin 4.kitabı Mutlu Ölüm. Beni biliyorsunuz. Bu seriyi zor buluyorum ve sanırım bu yüzden baya değerli gözümde. Ama 4.kitabı sevmedim. -.- Bana bir şeyler oluyor sanırım. Okuduğum kitaplarda illa bir kusur buluyorum. Bu ya çok hızlı okuduğum için ya da çok fazla kitap okuduğum için artık seçici olmaya başladım. En titizinden hem de...

Ki gerçekten Ölüm Serisi'ni çok seviyorum. Polisiye aşkımı tatmin ediyor. Ama Mutlu Ölüm bana o tadı vermedi. Böyle çok tahmin edilirdi. Daha ilk sayfalarda katili buldum ve Eve'nin nasıl bu kadar kör olduğunu algılayamadım. :D Ya da artık Roberts'ın dilini ve kurgusunu çözdüm. Kitabı okurken biraz sıkıldım ama bir şey aklıma takıldı. Bu Roarke neden bu kadar mükemmel ? Neden Eve'i bu kadar iyi tanıyor ve anlıyor ? Eve'e neden el bebek gül bebek bakıyor. Adam resmen çıtayı yükseltiyor. Kitabı okurken adeta şöyleydim: "Bundan ben de istiyorum. Adama bak ya. Ne! Gerçek kahvesi mi var ? Ben de istiyorum. Bu modelde birini istiyorum. Neden etrafta böyleleri yok ki..." diye diye kendimi yedim. Sonra Jane neden boş geziyor. Bu kitaplar yüzünden. Etrafımdakiler adeta cansız varlıklar. :D

Eheem, neyse. Konudan sapmayayım. Kitabın kurgusuna gelirsek. Aslında kurgusu zekice ve kitabın ismi cuk oturmuş. Katil, insanların beyinlerini ele geçiriyor. Ama teknoloji yoluyla. En basitinden müzik mesela. Hipnoz gibi bir şey. Sizin bilinçaltınızı ele geçiriyor. Ve bu durum yüzünden nedensiz yere intihar vakaları gerçekleşiyor. İntihar ederken hepsinin suratında huzura kavuşmuş gibi bir gülümseme var. Eve'nin elindeki tek ipucu bu işte. Olayı çözene kadar baya ölümden dönüyor. Cidden. Kitabın tek sevdiğim tarafı buydu. Eve'nin hayatta kalma mücadelesi ve kendine güveni...

Bunların dışında yeni evli oldukları için Roarke'la Eve'nin tavşanlar gibi sürekli çiftleşmesi canımı sıktı. Her o sahneye geldiğimde gözümü devirdim. 300 sayfalık kitap zaten. Az bi' uslu durun di mi ? Yok. Sürekli hoop yatak.

Neyse. En eğlendiğim sahneler de Peabody'nin olduğu bölümler. Kadın komedi. Eve'nin yardımcısı oldu artık ve cidden onunla başa çıkan da bir tek o. Aralarındaki diyalog okunmaya değer.

Bu kitap yorumu da böyle işte. Sıradaki kitap çok eğlenceli olacağa benziyor. Barrons & Mac ikilisine devam edeceğim. *-* 

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Kitap Yorumu: Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer 3 - Zümrüt Yeşil


Merhabalar

Bir serinin daha sonuna geldik. Ama hemen belirteyim. Sonu beni tatmin etmedi. Evet, şeker gibi bir seri. Süper akıcı. Çok severek ve gülerek okudum. Ama sonu böyle sanki devam edecekmiş gibi löp diye bitti. Yazar sonunu pek toparlamamış, kurguyu dağınık bırakmış. Neyse, elimizdekiyle idare edeceğiz.

Bu yorumu okuyorsanız zaten ilk iki kitabı okumuşsunuzdur. Son kitaptan çok beklentiniz olmasın. Beklentisiz okuyun. Ben çok heves yaparak okudum sonra çakıldım. :D Ama sevdiğim bir seri oldu. Favorim ya da en iyi serim diyemem. Ama iyi ki almışım dedim.

Serinin son kitabında Gwen ve Gideon yine bol bol zaman yolculuğu yaptı. Bazı soru işaretlerini kafamdan sildiler. Xemerius'un her sahnesine abartısız güldüm. Kesinlikle serideki tek favorim kendisidir. :D Sırf onun için seriyi okuyun diyeceğim valla. Bunların dışında çok şaşırtıcı bir bilgi ortaya çıktı. Tabii ben bunu biliyordum ama siz okurken baya şaşıracaksınız. :D Yazarın, seriyi okurken yaptığı en büyük ters köşe işlemi buydu sanırım. Çünkü serinin geneli pamuk şekeri gibi. Kusurlar yok, heyecan tavan yapmıyor, salya sümük ağlatmıyor. Ne bileyim, böyle mutluluk fışkırıyor. Seriyi şeker yapan bunlar.

Ama dediğim gibi kitabın sonunda açık kapı bırakmış. Belki ileride yazar sürprizler yapabilir. :D 

Son kitaba dair söylenecek pek bir şey yok şu an aklımda. Güzeldi, kahkaha atarak okudum. Karakterlerle aram da iyiydi. Gözüme batan ve beni rahatsız eden bir şey yoktu. Hayatımda okuduğum en sorunsuz seriydi sanırım. :D 

Kısa kitap yorumumu Xemerius'un bir sözü ile kapatmak istiyorum. Bu cümlesi, tüm gıcık olduğum insanlara gelsin ! (Hoş, göremeyecekler ama olsun. İçimde kalmasın.)

"Tanrım," diye inledi. "Eğer bir televizyon programı olsaydın, seni anında kapatırdım."

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Kocaman not: Serinin ilk kitabının filmleri internette mevcut. Seriyi okumayı bitirdiyseniz, izleyebilirsiniz. Mesela ben ilk fırsatta izleyeceğim. *-*