Pages

30 Haziran 2018 Cumartesi

Kitap Yorumları: Seç, Beğen, Oku

Merhabalar
Şimdi arkanıza yaslanın ve aylar aylaaar önce okuyup da yorumunu girmeye üşendiğim kitapların kısa ama doyurucu yorumlarını okuyun. Ne yapayım? Bunlar da benim evlatlarım. Blog'a yorumlarını yazmasaydım içim sızlardı. Çareyi böyle buldum. Ki, daha önce de buna benzer bir şey yapmıştım. Tembel Jane...
Nisan ve mayıs ayında okuduğum kitapları blog'a girememiştim çünkü bir takım koşuşturmalı işlerim vardı. Hazır bu aralar vakit buluyorum, hemen yorumlarınızı yazayım dedi.

Sis Hırsızı, hiç aklımda olmayan bir kitaptı. Ta ki yazarı Lavinia Petti'nin İTEF için İstanbul'a geleceğini duyana kadar... Hemen kitabı kaptım ve okudum. Zaman yolculuklarını sever misiniz? Ben bayılırım! O yüzden severek okuduğum bir kitaptı. Alice Harika Diyarı havasında ama yazarın kendine özgü kurgusuyla ortaya çok enteresan bir kitap çıkmış. Lavinia Petti'ye bunu söylediğimde gülümseyip,"gerçekten mi?" demişti. Kendisi çok mütevazi ve sempatik bir yazardı. İyi ki okumuşum dedim. Ve Timaş Yayınları'ndan okuduğum ilk kitap diyebilirim. 😊

"Unutmak, hatırlamaktan daha büyük cesaret ister."

Oasis de okumayı düşündüğüm bir kitap değildi. Yazarı Eilis Barrett, İTEF için İstanbul'a geliyor diye hemen okuyayım dedim. Biraz beklentisiz başladım. Çünkü yazarımız bu kitabı 16 yaşında yazmış. Buna hem şaşırdım hem de imrendim. Çünkü Oasis bir distopya. Distopya türüne aşık olduğumu bilmeyen kaldı mı? O yüzden kitabı okurken beklentilerimi en düşük seviyede tuttum çünkü o kadar enfes distopyalar okudum ki, Oasis, yazarın ilk tecrübesi olduğu için bir şeyler beklemememin sebebiydi. Ki öyle de oldu. Bu kitabı ilk kez distopya okuyacaklara öneririm. Yoksa kurguyu basit bulabilirsiniz. İkinci kitabı Genesis'i de okuyup seriyi sonlandıracağım. 

Momo... Herhalde bu kitabı okumayan bir tek ben değilimdir. Geç kaldığımı da biliyordum ama nedense her zaman kitaptan uzak durdum. Bunun sebebi çok okunması ve herkeste yerinin ayrı olması. Bu tarz kitaplar nedense gözümü korkutuyor ve okumam için baya bir zaman geçmesi gerekiyor. Ama hiç unutmuyorum. Ortaokuldaydım ve en yakın arkadaşım Kabalcı Yayınları'ndan çıkan Momo'yu okuyordu ve "Hayatımda bu kadar harika bir kitap okumadım," diyordu. Ta o zamanlardan beri kitaptan tırstım. Neden bilmiyorum, belki sizde de öyle oluyordur. Neyse. Geçen gün baktım Pegasus enfes basmış. Hemen alıp, okudum. Evet, çok anlamlı ve etkileyici bir kitap ama favorim diyemem. Yine de iyi ki okumuşum dedim. Çünkü gerçekten çok güzel bir şeye değiniyor.

"Herkes çok iyi bilir ki bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Zamanın bu garip kısalığı ve uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir."

Ah Franz Kafka... Nedense aramızda bir bağ olduğunu hissediyorum. Tüm kitaplarını yalayıp yutmak ama aynı zamanda ağırdan almak istiyorum. Aforizmalar, eserlerindeki alıntılardan oluşuyor. En sevdiğim şey de yazarların favori kitaplarından alıntılar okumak... Keşke bunu tüm yazarlar için yapabilseler. Franz Kafka'nın alıntıları elbette enfesti! Bütün kitabı sarıya boyayabilirdim. Bazı cümleleri adeta beni yansıtmış. Kitabı bitirince Franz Kafka'yı neden bu kadar çok sevdiğimi anladım. Duygusal insanlarız yav.

"Belirli bir noktadan sonra artık geriye dönüş yoktur. İşte bu noktaya erişmek gerekir."

Franz Kafka'dan sonra kitaplarını okumak için sabırsızlandığım bir diğer yazar ise Stefan Zweig. Beni şaşırtan yazarlardan biri. Şu ana kadar iki kitabını okudum ve ikisinde de durağan başlayıp sonlara doğru beni sarmaladı. Özellikle Satranç, "nereden nereye be" dedirtti. Sıfır beklentiyle başladım ve kitabın sonunda aydınlandım. Kitabın adının neden Satranç olduğunu daha iyi anladım. Kurgu zekice düşünülmüş. Okurken, kurgudaki olayların bağlantısını çok seveceğinizi düşünüyorum. Dolandırmıyor ama ilmik ilmik işliyor. O zaman daha çok Stefan Zweig okumam dileği ile diyelim...



Sadece metroda okuyarak bitirdiğim bir kitaptan bahsedeyim. Tavşan Yılı. 41 dile çevrilmiş ve İskandinav edebiyatının kült eserlerinden biri olmuş. İlk kez Finlandiyalı bir yazar -Arto Paasilinna- okudum. İnanılmaz bir deneyimdi. Kitabı kesinlikle öneririm. Tarzı çok farklı. Herkes kaldırabilir mi bilmiyorum ama benim çok hoşuma gitti. Konusu şöyle: Orta yaştaki bir gazeteci maraton hayatından sıkılmıştır ve bir gün fotoğrafçı arkadaşıyla yol ortasında bir yaban tavşanına çarparlar. Vatanen, gazeteci, tavşanın yarasına bakmak için arabadan iner ve ormana kaçan tavşanın peşine düşer. Sonrasında tamamen kendi hayatından kopar ve tavşanla beraber bir sürü maceraya atılırlar. Dediğim gibi çok değişik ve ilk kez okuduğum bir türdü. Kısa ama eğlenceli ve anlamlı maceraları çok hoşuma gitti. Tavşan Yılı'na bir göz atın derim. 😍

Ve son olarak bugün bitirdiğim kitaptan bahsedeyim. Peter Ackroyd'ın Edgar Allan Poe'un biyografisini yazdığı "Poe: Kısacık Bir Hayat" kitabını okudum. Bunu okumamın sebebi haziran ayı şiir kitabı için Poe'nun Bütün Şiirler kitabını okuyorum ve şair hakkında da bir şeyler okumak istedim. Şiirlerinde hem kendini hem de yazdığı dönemi fazlasıyla yansıtıyor ve buna yabancı kalmak istemedim. Kitap incecikti. Sabah başladım, öğleden sonra bitti ve şu an her şey daha net. Poe çok başarılı, ünlü ve İngiliz edebiyatının en önemli ismi olabilir ama kısa hayatında (40 yaşında vefat etmiş) çok ızdırap çekmiş. Mutlu olduğu günler o kadar sayılı ki bunu biyografisini okuyunca daha iyi anlarsınız. Şu an gözümde bambaşka bir Poe var. Yarın şiir kitabı yorumunu yayımlayacağım.

O zamana kadar kendinize cici bakın. 

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane


25 Haziran 2018 Pazartesi

Kitap Yorumu: Grapon Kağıtları - Didem Madak

Merhabalar

Ben bu aralar Leyla'yım. Havalardan sanırım. Bazen hoop kalkıp dans ediyorum sonra Tom Odell şarkılarına sığınıyorum. Öyle böyle derken, işler güçler kovalarken valla mayıs ayının şiir kitabını yayımlamayı unutmuşum. Hoş, mayıs ayı benim için adeta ışık hızında geçti. İlk iki hafta festivaldi, fellowship programıydı derken bir de Makedonya gezisi çıktı. Sonra Safranbolu'ya gittim. Bir de baktım haziran ayındayız hatta ay sonuna yaklaşmışız... Böyle olmaz, seriyi bozamam dedim ve işte "Mayıs Ayı Şiir Kitabı" ile karşınızdayım.
Didem Madak, hep aklımda olan ve sık sık önerilerde karşıma çıkan biriydi. Eh, artık onunla da tanışmalıydım. İyi ki de kitabını okumuşum. Oh be, dedim. 💛

El elele tutuşmuş iki kelebek gibi.
Gidecektik, kaçacaktık buralardan
Uzak ülkeler düşlemiştik.
Büyük gemiler yüzmüştü ruhumuzda


Sonra gittin.
Çocuk oldum bir daha, ağladım.
Kaç şiir, kaç kere sular altında kaldı.
Kitaplar, aşk, her şey.
Her şeyi son bir kere daha kurtaramazdım.

Ey aşk sen
Artık bazı şarkılar kadar
yaralısın.

Aşkımız şehrin en güzel aşkıydı.
Kolay değildi, kolay olmamıştı.
Yıllarca şehrin en güzel aşkının benekleriyle yaşamak.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

22 Haziran 2018 Cuma

Kitap Yorumu: Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood

Merhaba
Şöyle uzun uzun kitap yorumu yapmayı özledim. Aslında o kadar güzel kitaplar okuyorum ki anca yorum yazabiliyorum. Mesela Damızlık Kızın Öyküsü'nü tam iki ay önce okudum. 😏 Ama bakınız şimdi yorumunu girebiliyorum. Olsundu, iş hayatını da çok seviyorum.
Eh, artık kitap yorumuna geçelim mi?

Margaret Atwood'un 1985 yılında yayımlanan Damızlık Kızın Öyküsü adlı romanı şu ana kadar okuduğum en korkunç distopya kitabıydı. Distopya türünü çok seviyorum. Olmayan ama olma olasılıkları olan dünyaları okumak gerçekten çok ilginç geliyor. Ama Damızlık Kızın Öyküsü'nü okurken aynı zevki almadım. Çünkü çok korkunç bir kitap. Gerçekleşme olasılığı sanki diğer distopya romanlarına göre daha fazla. Ve düşünsenize yazar bu romanını 1985 yılında yazmış! Taa o yıllardan adeta geleceği ön görmüş. Ay yok, umarım böyle bir şey gerçekleşmez.
"Biz iki bacaklı rahimleriz, hepsi bu." cümlesi bile kitabı özetleyebilir. Düşünsenize, bir gün uyanıyorsunuz ve her şey alt üst olmuş. Kadın olarak bütün haklarınız elinizden alınmış. Para harcamak, gezmek, eğlenmek, çalışmak ve daha aklıma gelmeyen bir sürü şey... Özgürlüğünüz elinizden alınmış. Kadınları sadece bir kabuk olarak gören örgütle çevreniz sarılmış. Ailenizden, çocuğunuzdan koparılıp tanımadığınız birinin evindesiniz. Artık Komutan denilen kişinin çocuklarını doğurmakla görevlisiniz. Sizi insan gibi görmüyorlar. Sadece rahmi ve doğurganlık özelliği olan bir şeysiniz. Değersiz. Korkunç ve itici bir durum.
Açıkçası kitabı okumaya başladıktan sonra işkence çekmeye başladım. Kitabın konusu başlı başına baş ağrıtan bir durum. Bir de yazarın yoğun ve karmaşık anlatım biçimi; belki kitabın iki farklı çevirmen tarafından çevrilmesi... bunlar kitabı okurken yorulmanıza sebep olabilir.
Ama konu olarak kitabı ele aldığımız zaman dolu dolu ve çarpıcı gerçeklerle kurgulanmış olduğunu görebiliyoruz. Dediğim gibi bundan 33 yıl önce yayımlanan bir kitabın günümüze bu kadar yakın olması biraz korkunç bir durum. Elbette kitaptaki gibi özgürlüğümüz elimizden alınmış ya da sadece çocuk doğurmakla görevli değiliz. Şükürler olsun! O günleri görmek de kesinlikle istemeyiz. Ama kitaptaki bazı şeyler günümüzü biraz yansıtıyor.

Size biraz daha detay vereyim. Karakterlerden çok bahsetmedim. Aslında kitap cidden karışık. Kitabı daha iyi anlamak için Nisan ayında İthaki Akademi'de düzenlenen Aslı Perker ile Damızlık Kızın Öyküsü Dizi/Kitap Analizi etkinliğine katıldım. Orada dizinin ilk bölümünü izledik. Diziyi izlerken detaylar üzerinde durduk. Aslı Perker, kitapla paralel bir şekilde kurguyu yorumladı. Kendisi bu kitabı üniversitede tez konusu olarak seçmiş ve daha kitap ülkemizde basılmamışken orijinal dilinden okuyarak tezini hazırlamış. O yüzden onun anlatımıyla adeta aydınlanma yaşadım.
Aslında kitabı yorumlamak dehşet zor. Böyle kolay lokma bir kitap değil. O yüzden hem birine aktarmak hem de sindirmek çok zor.
Benim gibi özgürlüğüne çok düşkün biriyseniz bu kitap sizi çok sarsacak. Okurken çok çaresiz hissettim. Kendimi baş karakterin yerine koydum ve boğuluyormuşum gibi hissettim.
Kitabın dizisi de var. İzlemeye korkuyorum inanın. Kitabı okurken bu kadar dehşet içinde kaldıysam izlerken herhalde kalp krizi geçirebilirim.
Ne olursunuz, hayatınızın bir döneminde bu kitabı okuyun. Size çok şey katacağına eminim.
Ne diyebilirim ki, iyi ki yazıyorlar. İyi ki böyle kitaplarla karşılaşıyorum. İyi ki okumayı seviyorum. 😍

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane