Pages

28 Nisan 2014 Pazartesi

Müzik Önerisi - Yeni Grup Keşfedin: Boyce Avenue


Herkese Merhabalar

Uzun zamandır müzik ya da albüm önerisi yapmıyordum. :D Geçen günlerde bir grup keşfedince detaylı bir şekilde araştırdım, şarkılarını dinledim, canlı performanslarını izledim ve cidden paylaşılması gereken bir grup olduğuna karar verdim. Taktım mı tam takıyorum...

Boyce Avenue'yu coverlarıyla tanıyordum. Arada birkaç kere izlemiştim. Ama dershanedeki çılgın arkadaşım sayesinde fena takıldım diyebilirim. Bu aralar habire dinler oldum. Her fırsatta kliplerini ve canlı performanslarını da izliyorum. Eh, şansıma geçen hafta mini-albüm çıkardılar. Kesinlikle bu gruba aşık oldum. :D

Boyce Avenue, üç erkek kardeşten oluşuyor: Alejandro, Fabian ve Daniel Manzano. (Evvvet, isimlerden de anlaşıldığı gibi İspanyollar. Fakat aksanları süper!) Jonas Brothers'lar gibi değiller elbette. :D İlk önce sosyal ağ ortamında özellikle Youtube'da coverları sayesinde tanındılar. Daha sonra kendi albümlerini çıkarmaya başlamışlar. Ki cidden çok başarılı ve bağımlılık yapan albümler...  
Cover yaparken de bazen onlara eşlik eden kişiler oluyor. Ki genellikle TV kanallarındaki müzik yarışmalarına katılıp, elenenler ve yetenekli olan insanlar onlara eşlik ediyor. Belki tanıyabileceğiniz birkaç isim olabilir: Megan Nicole, Tiffany Alvord, Fifh Harmony, Bea Miller...

Gelelim bu grubun albümlerine, müthiş şarkılarına... İlk önce telefondan öylesine dinledim. Sonrasında albümler bağımlılık yapınca hepsini indirip, Mp4'deki hazineme ekledim. Ve ayrıca ben ki coverları pek sevmeyen insan birçok ünlü şarkının da coverlarını bu grup sayesinde dinler oldum. Aşağıda minik yorumlarla hem grubun albümlerini hem de yaptıkları coverları paylaşacağım. Şahsen dinlemenizi öneririm. Özellikle Akustik ve Pop-rock tarzı severler için bu grup cidden çok iyi. Alejandro'yu canlı sesiyle de dinleyip, görmelisiniz. Adam süper yakışıklı olmayabilir ama çok sempatik. Ve aksanı beni benden alıyor. :D 

İlk albümleri: All You're Meant to Be 

Hear Me Now: Müziğin ritmi acaip hoşuma gidiyor. Albümün ilk gözdesi.




On My Way: Bu şarkılarına ciddi ciddi aşık oldum. Elimde olsa şarkıya sarılacağım o derece sevdim. Hani bazı şarkılar takıntılık yapar, habire dinlersiniz ya... İşte bu şarkıyı bir gün dinlemeden yapamıyorum. Hayır, tek korktuğum şey şarkıdan bıkmak falan. Her dinlediğimde sanki Alejandro'ya aşık oluyormuşum gibi hissediyorum. :D Klibini de izleyin. 

All The While : Tam Pop-Rock havasında. O yüzden şarkıyı diğerlerinden ayıramıyorum. 

Change Your Mind : Albümdeki favorilerimden biri. Pop-Rock severler, bayılacaksınız.

Find Me : Albümü dinler dinlemez ilk bu şarkı dikkatimi çekmişti. Çünkü öyle güzel bir tınısı var ki... Bazı şarkılar ilk dinlenir dinlenmez sevilir ya, işte bu şarkı da benim için öyle oldu. On My Way'le kapışır bu şarkı. :D

Not Enough : Bu şarkının ritmi beni benden alıyor. Aklıma ilk Avril Lavigne gelmişti. Tam onun tarzında olmuş. Pop-Rock severler gömülün!

 İkinci albümleri: All We Have Left

Daylight : Şarkı sözü yok. Sadece enstrümanlar var. Nedense ben ders çalışırken ya da bir şeyler okurken dinlemeyi çok seviyorum. Stres bile atıyor. :D Çok iyi düşünmüşler.

More Things to Say : Sözleri çoook güzel. Gözleri kapatıp, dinlemelik. Nasıl sakinlik veriyor insana...
Broken Angel : Bu şarkı albümdeki favorilerimden. Özellikle canlısını dinleyin. Resmen mest oluyorum. Hem müziğin ritmi hem de sözleri çok güzel. Dediğim gibi canlısını mutlaka dinleyin, izleyin.

Every Breath : Albümde sevdiğim bir diğer şarkı... Yapmayın şöyle bağımlılık yaratan şarkıları... Tarzı Pop-Rock

When the Lights Die : Şarkıyı ilk dinlediğimde sevememiştim. Sonra bir hoşuma gitti... Beni durdurabilene aşk olsun. :D 

Briane : Müzik ritmini sevdiğim şarkılardan biri. Albümlerindeki müziklerin ritmi cidden çok güzel. Ve albümdeki bağımlılık yapan şarkılardan biri.

Mini albümler: No Limits

Bu albümleri daha geçen hafta çıktığı için öyle ayrım yapamıyorum. Hepsini severek dinliyorum. Açıkçası çok hoşuma gitti. :D Umarım gelecek albümlerinde bol bol şarkı bulunur. Ve demeden geçemeyeceğim, albümlerindeki tüm şarkıları kendileri yazıp, besteliyorlarmış. Ayrıca hepsi de gitar, piyano falan çalıyor. Yetenekli adamlar, müthiş albümler ve bağımlılık yaratan şarkılar... Daha ne isterim ! 



Ve son olarak coverlarına gelirsek... Hepsini dinledim ama içlerinde birkaçı favorim oldu. Özellikle dinlemenizi tavsiye ettiklerim : ***Here Without You, I Miss You, ***Heaven, Fix You, Coming Home, Demons, Skyscraper, ***Mirrors, Just a Kiss, Let Her Go, A Thousand Miles ve Fuel.

Aşağıdaki linklere tıklayarak, daha detaylı inceleyebilirsiniz. Şarkı kıtlığı yaşıyorsanız ya da artık yeni birilerini keşfetmem lazım diyorsanız buyrun size bol seçenekler. :D Ben çok sevdim, her gün dinler oldum. Şarkılar artık bir benliğim oldu. Umarım sizler de beğenirsiniz...


Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

26 Nisan 2014 Cumartesi

Kitap Yorumu: Ölümcül Oyuncaklar 5- Kayıp Ruhlar Şehri


"Henüz okunmayan bir kitap, ezberlenen bir kitaptan çok daha heyecan vericidir."- Camille 

Biri benim yerime Cassandra'nın kızıl saçlarını yolsun. Hayır, anlamıyorum; bu kadının Jace'le ne alıp veremediği var. Bütün işkenceleri, kötülükleri Jace'e yüklüyor. Özellikle bu kitapta cidden can alıcı sahneler var. Kitap okuyarak, sürünmeye hazırsanız... işte başlıyoruz !

Önceki kitapta yazarımız birçok gizemli bilgiler vermiş, son sahnede ise asıl bombayı patlatmıştı. Sebastian, geri dönmüştü ve Jace'le beraber ortadan kaybolmuştu. Bu kitapta ise her şey kaldığı yerden devam ediyor.

Meclis, Sebastian ve Jace'i ararken bir yandan da Clary'i sorguya çekiyorlar. Çünkü onu en son gören kişi o ve daha bilinmeyen bir sürü şey var. Camlar Şehri'nde Jace'in ölümden geri dönmesi ve mühürleri olmadığı için savunmasız kalması, Simon'ın alnındaki Kabil mührü sayesinde Lilith'i öldürmesi... Tüm bilgiler açığa çıkar. Ve bir süre sonra Meclis bu iki genci aramayı bırakır. Fakat gördükleri anda öldürecekleri kesindir.

Bu sırada Clary, elbette yerinde durmaz. İlk önce Periler Kraliçesi'ne gider. Fakat Peri, yardım karşılığı ondan bir şey ister; Peri yüzükleri. Enstitü'de saklanan bu peri yüzüklerinin çok önemli bir özelliği var. Yüzükleri takan kişiler, ne kadar uzakta olursa olsunlar iç sesleriyle konuşabilirler. Bunu öğrenen Clary yüzükleri ele geçirir ama Peri'ye vermez. Simon'la beraber takarlar ve Clary, Jace'in peşinden gider.

"Kıymetli bir şeyi kaybedip de onu tekrar bulduğunuzda, genellikle bıraktığınız gibi bulmama ihtimaliniz çok yüksektir." - Seelie Kraliçesi

Fakat Jace, eski Jace değildir. Lilith'in, tam kalbinin üstüne çizdiği mühür sayesinde Sebastian'a bağlıdır. Onun her dediklerini yapıyor, onunla eğleniyor ve ondan kopamıyor. Ve en kötü yanı ise biri zarar görürse diğeri de zarar görüyor. Yani birini öldürdükleri anda diğeri de ölecektir. Yine de Clary sonuna kadar mücadele edip, Jace'i geri getirmeyi çalışır. Bu bölümlerde Sebastian'la baya uğraşması gerekti. Kayıp Ruhlar Şehri'nde gerçekten güçlü, inatçı ve daha olgun bir Clary görüyoruz. Şahsen ben hayran kaldım. 

"Bazı insanlar vardır... Bu insanlara sanki evren özel bir kader çizer. Kimine güzellik kimine işkence yapar." -Magnus Bane

New York'da da durumlar karışıktır. Magnus, Jace'in izini sürmek için gece gündüz araştırma yapar. Hatta bir ara herkes Magnus'un evinde toplanır. Isabelle, Simon, Jordan, Maia falan... Çok eğlenceli ve heyecanlı sahneler vardı. Magnus ve Simon'ın diyalogları baya hoşuma gitti. :D Ama Magnus'la Alec'in ilişkileri hem iyi hem kötüydü. Çünkü Alec, arkasından iş çevirir. Jordan ve Maia ise bu kitapta en mutlu çift diyebilirim. :D Çok sevimliler ve eğlencelilerdi. 

"Bazen çaresizlik ağır basar." -Isabelle

Simon ve Isabelle'ye gelirsek... Aralarındaki ilişki tuhaftı. Ama her ikisi de bu kitapta ön plandaydı ve cidden çok komiklerdi. Özellikle Simon, son iki kitaptır baya komiğime gider oldu. Kahkaha attıran sahneleri baya vardı. Gidip, Simon'a sarılasım geldi. :D Ve bu kitapta çok cesurca bir şey yaptı. Bu yüzden Kabil mühründen oldu ama yaptığına değdi. 

Bunların dışında... Sebastian'a acaip kıl oldum. Bu kadar itici ve sinir bozucu bir karakter olamaz. Tamam, bazen beni güldürdü. Jace'in değişik versiyonu gibi ama daha gıcık bir karakter. Sonlara doğru zaten ondan iğrendim. Valentine'den beter bir düşman olacak. Ki yazar bu kitabın sonunda Sebastian'ın bir notuyla bitirmiş. Yani önceki kitaplarda olduğu gibi harlanmayı bekleyen bir ateş yoktu. O yüzden son ve final kitapta cidden insanı sarsacak şeyler bekliyorum. Zaten "büyük ve karanlık bir savaşın" olacağını tüm karakterlerin ağzından duyduk. Bu kitapta da savaş vardı ama sonu iyiye bağlanan... Gelecek kitapta her şeye hazırlıklı olmak lazım. Cassandra bu, ne yapacağı belli olmaz. :D 

"Gerçek aşkı bulduğunda hayatındaki diğer insanlara ihtiyaç duymazsın." - Camille

Ve her zaman dediğim gibi bu kitapta resmen döktürmüş. Özellikle kitabın son 50 sayfalarında falan çok can alıcı sahneler koymuş. Böyle o bölümü okurken gerçek hayattan soyutlandım. Kitap bittiğinde bile dönüp, o bölümü tekrar tekrar okudum. Çok anlamlı ve etkileyici sözler vardı. Kısa bir an gerçek Jace'i görüyoruz. O yüzden bu kitapta Jace'i bolca özleyebilirsiniz. Ve kitabın adı cuk diye uymuş. Gelecek kitabının adının da nereden geldiğini son sayfalarda öğreneceksiniz. Yazar cidden oturup, düşünmüş, hayal etmiş ve döktürmüş. En büyük işkenceyi elbette yine Jace'e vermiş. Okuyunca şaşırıp, "yok daha neler" diyebilirsiniz. :D

Son olarak bir şey söyleyeceğim ama bu aklınızı biraz karıştırabilir ve Mekanik Prenses'i okumamış olanlar varsa kocaman spoiler yemiş olurlar. O yüzden Cehennem Makineleri'ni okumuş olanlar yazıya göz atsın.

Yazar, bu kitapta Sessiz Kardeşlerden en çok Zachariah'yı ön planda tutmuş. Normalde karakter ilgimi çekmezdi ama Herondale'lara olan bağından dolayı resmen hedefim oldu. Herondale'lara karşı çok ilgili olduğunu ve onlar içi her şeyi yapabileceğini söyledi. O yüzden Jace'i çocuğu gibi koruyordu. Hatta Clary'le birkaç diyalogu oldu. Clary, ona hayatta hiç birini sevdiniz mi diye sorduğunda iki kişiyi sevdim dedi. Şimdi bu Jem mi ? Bizim Jem mi ? Will olamaz, imkansız yani. Of, kafamda deli sorular... Zaten yazar bir sahnede Will'den söz etmiş. Orayı okurken yerle bir oldum. İnsanı nasıl etkileyeceğini iyi biliyor kızıl kafa!

"Her şeyin fazlası zarar. Fazla karanlık insanı öldürebilir. Fazla ışık insanı kör edebilir." - Simon Lewis

Hala bu seriyi okumayan varsa cidden okusun. Cassandra Clare, genç fantastik yazmayı bile nadir yazarlardan biri. Bu seriyi kaçırmak istemezsiniz...

Sevgiler, öpücükler: Jane

Not: Kitabın kalınlığı gözünüzü korkutması. Çok akıcıydı ve sayfaların nasıl değiştini anlamayacaksınız bile.

Not 2: Çok güzel alıntılar vardı fakat bazıları spoiler niteliğinde olduğu için burada paylaşmıyorum ama benim hazinemde yerlerini aldılar bile. :D

Not3: Bu kitapta yazar, karakterleri belli bir mekanda sıkıştırıp, bırakmamış. Jace ve Clary'i Venedik'de, Paris'de ve Prag'de görmek mümkün. Paris'de olan bölümlerini az biraz tahmin edebilirsiniz. :D

Not4: Hadi şu alıntıyı okuyun ve Jace hakkında söylediklerimin ne kadar doğru olduğunu anlayın: "Her zaman bir iblis tarafından öldürüleceğimi düşünmüştüm." diye devam etti Jace. "Ya da kafayı sıyırmış bir Aşağı Dünyalı tarafından. Ya da belki bir savaşta öleceğimi sanıyordum. Şimdi anlıyorum ki seni öpmemek beni her an öldürebilir."

12 Nisan 2014 Cumartesi

Kitap Yorumu: En Çok Beni Sev - Julia QUINN


Bridgerton Ailesi'ni özlediniz mi? Açıkçası ben çok özlemişim ama farkında değilmişim. İkinci kitabı elime alana kadar bu aileyi çok sevdiğimi unutmuşum bile. Bu kadar ara verdiğim için bile kendime söylendim. Resmen bu hafta hayatıma renk kattılar. Bu kadar eğlenceli, komik ve bazen hüzünlü bir aile yok. Bridgerton olmak isterdim. Bridgerton... Şu asiliğe bakın yahu! 

Bir tarihi aşk meraklısı olarak iyi ki bu seriye başlamışım dedim. Çok doğru bir seçim yapmışım. :D İlk kitapta Daphne&Simon çiftini ve Bridgerton ailesini tanımıştım. Her kitapta hemen her kardeşi görmek mümkün ama onların tek tek ön planda oldukları kitapları okumak bambaşka. Mesela ilk kitapta Anthony pek ilgimi çekmemişti. Kız kardeşini aşırı koruyan, serseri ve en büyük kardeş olduğu için biraz soğuk tipli biri olarak görmüşüm. Bu kitapta ise... Hem beni çok sinir etti hemde baya güldürdü. Ama ne yazık ki Anthony'i de kaptırdık.

Yakışıklı bir adam eğlenceli bir şeydir, iyi görünümlü bir adam da dikkate değer birisidir ama onurlu bir adam, ahh sevgili okuyucu, işte o tüm kadınların etrafına üşüştüğü asıl kişidir.

Bu kitapta Bridgertonların en büyüğü ve ailenin reisi Anthony başrolde. Kendisi artık 30'lu yaşlara gelmiş, mantık evliliği yapmayı planlayan, biraz küstah ve çapkın biri. En azından Kate Sheffield böyle düşünüyor. Kız kardeşini bu heriften uzak tutmak için elinden gelen her şeyi yapar. Çünkü Anthony, hiçbir zaman aşık olmayacağı birini aramakta ve bu kişi Kate'in küçük kız kardeşi Edwina'dır. Bir baloda kızı gözüne kestirir. Fakat karşısına ablası Kate çıkınca işler karışır. Çünkü Kate, inatçı, zeki ve dediğim dedik biridir. Anthony'i yerle bir etmeye hazırdır. Anthony ise ablasını ikna etmek yerine daha çok zıtlaşır. Ve ortaya çok eğlenceli, komik, kahkaha attıran sahneler çıkar. :D 

Olaylar tam böyle ilerlerken Anthony'nin annesi Lady Bridgerton, bir Kır Partisi düzenler. Eşit sayıda erkekleri ve kızları davet eder. Amacı oğullarından birini -özellikle Anthony'i- evlendirmek ve yeni çiftler oluşturmak. Davetliler listesinde elbette Sheffiel kardeşler de vardır. Kate, üvey kız kardeşine göre daha arka planda kalan biridir. Evlenme yaşı gelmiş hatta geçiyordur. Fakat onun önceliği hep kardeşi olmuştur. Onu üvey olarak görmüyor zaten. Üvey annesi Marry'i de öyle... Bu yüzden kardeşinin taliplerine karşı hep sert bir tavır sergilemektedir. Anthony'i de Lady Whistledown'ın gazete yazılarından ne kadar çapkın ve küstah biri olduğunu biliyor. Bu yüzden onu, kardeşinden uzak tutmayı kendini görev bilir.
Fakat ne var ki bu partide Anthony'le işler umduğu gibi gitmez. Hala zıtlaşırlar fakat bir yanlış anlaşılma yüzünden evlenmek zorunda kalır. Bundan sonrası ise hem eğlenceli hem sinir bozucu hemde iç çektiren sahnelerle dolu.

Her bir dakikanı ömrünün son anıymış gibi yaşamalısın. Ve her gününü hiç ölmeyecek gibi geçirmelisin.

Kitapta çok eğlenerek okuyacağınız birçok sahne var. Zaten yazar olayları öyle güzel anlatıyor ki, ben film izliyormuşum gibi hissettim. Bölüm başlarındaki Lady Whistledown'ın komik yazıları beni benden aldı. Bu aslında takma ismi. Kimliği bilinmiyor. Fakat ben kim olduğunu öğrendim. :D Hem şok oldum hemde öğrendiğimden beri onun yazılarını daha zevkle okur oldum. Elbette bu spoileri vermeyeceğim. İlerleyen kitaplarda kim olduğunu öğreneceğiz...
Gelelim Anthony ve Kate çiftinin durumuna... Bu kadar komik bir çift daha olamaz. Nedense ilkten zıtlaşan çiftlere karşı ayrı bir ilgim var. Çünkü çok komik oluyorlar. Kitapta bunu bol bol görmeniz mümkün. Yazar birçok yerde kahkaha attıran sahneler yazmış. Birbirlerinin ayaklarını, ellerini ezmeler mi dersiniz, laf atışmaları mı... Daha neler neler. Özellikle bir sahne çok hoşuma gitti. Habire açıp orayı okudum. :D 

Bazen... bazen korkularımızın açıklayamadığımız sebepleri olur. Bazen bu sadece iliklerimize kadar hissettiğimiz bir şeydir ama dile getirdiğinizde insanlara aptalca gelir.

Tabii sadece eğlence yok. İkisinin de farklı korkuları ve sorunları var. Anthony genç yaşta, çok sevdiği ve örnek aldığı babasının ölümüne şahit olunca kendisinin de genç yaşta öleceğini düşünmektedir. Ve asla onun gibi mükemmel biri olamayacağına inanır. Bu yüzden evlenene kadar gününü gün eder. Evlilikte ise sadece mantık ön planda olmalı der. Bunun sonucunda Kate'e aşık olmamak için direnir. Evlenmeden önce açıkça bunu da belirtir. Elbette bu sahnelerde sinir krizine girdim. 
Kate ise çok küçük yaşta annesini kaybetmiş. Buna rağmen üvey annesi Marry ona öz annesini aratmayacak şekilde bakmış. Fakat Kate'in de farkında olmadığı bazı korkuları var. Bu korkusunu Anthony'le beraber yeniyor hatta. Bu durum çok hoşuma gitti.

Bunların dışında... Diğer Bridgerton kardeşlerden Colin de ön plandaydı. Ki kendisi, en merak ettiğim kardeşlerden biri. Onun kitabını okumak için sabırsızlanıyorummm. :D Bu kitapta da baya komikti. Ailenin sempatik çocuğu diyebilirim. Yani genel olarak kitap çok iyiydi. Okumaya doymadım. Seriye devam etmek için sabırsızlanıyorum. 

 Bir tarihi aşk romanı okumak istiyorsanız kesinlikle ilk bu seriyi öneririm. Keşke birileri beni 1800'lü Londra'sına fırlatsa. Kendimi Bridgerton Malikanesi'nde bulsam. :D

Sevgiler, öpücükler: Jane

9 Nisan 2014 Çarşamba

Cassandra Clare'den Minik İpuçları


Herkese Merhaba!

Geçen gün Twitter'da can sıkıntısından Cassandra Clare'in cevap-soru etkinliğini inceliyordum. Yazar baya soruya cevap vermiş. Hem de, okuyucuların merak ettiği türden sorular. Benim bile ilgimi çekti. :D Normalde yazarın cevapları pek ilgimi çekmezdi. Ama bu sefer minik ipuçları vermiş.

Biliyorsunuz, gelecek ay Ölümcül Oyuncaklar serisinin 6.ve final kitabı olan City of Heavenly Fire yayınlanacak. Yazar da hem seriye dair hem Cehennem Makineleri hakkında hemde gelecekte yazacağı diğer Gölge Avcıları temalı serileri hakkında birkaç bilgi vermiş. Cassie'nin sıkı takipçilerinin ilgisini çeker diye kendimce çevirdim ve toparladım. Bakalım sizde benim gibi cevaplardan tatmin olup, serileri daha çok merak edecek misiniz ? :D Aralar birkaç komik ve eğlenceli soru-cevap da koydum. Yazarın, kendi karakterleri hakkında bazı şeyleri bilmek lazım, değil mi ?

-"Clary, gelecek kitapta önemli birinin ölümü için ağlayacak mı?" Evet. (Yazar daha önce, son kitabın illk bölümlerinde önemli bir karakterin öleceğini söylemişti. Umarım tahmin ettiğim kişi olmaz. Kızıl kafayı parçalayabilirim -.- )

-"Simon'ı seksi buluyor musun ?" Evvvet. Tam benim tipim. Gözlükler, inek...

-"James ve Lucie, Jem,Tessa ve Will'in hikayesini biliyorlar mı ?" Evet, biliyorlar. (James ve Lucie, Tessa ve Will'in çocukları.)

-"Cehennem Makineleri'nin son kitabını yazarken ağladın mı?" Ağladım.

-"Lilith, Benedict Lightwood'un maskeli partisinde yer almıştı, değil mi?" Evet, iyi yakalamışsın! (Lilith, Düşmüş Melekler Şehri'nde karşımıza çıkan en büyük iblis. Benedict Lightwood ise C.Makineleri'nde Gabirel ve Gideon Lightwood'ların babası.)

-"Emma Carstairs, son kitapta Jem'le karşılaşacak mı?" Evettt.  (Emma Carstairs, yazarın yeni serisindeki karakterlerden biri olacak. Bakalım Jem'le nasıl bir bağlantısı olacak.)

-"Tessa'dan ne haber ? Will'i özlüyor mu?" Evet, her zaman. (Yarama tuz basıp, limon sıkmaya devam et kızıl kafa!)

-" Son kitapta Jace&Simon -Jimon- arkadaşlığı olacak mı?" Onlar arkadaşlar. (Umarım onlara dair güzel ve son bir anı buluruz. Birbirlerini yemeden. :D)

-"Jem, Will'i özlüyor mu?" Elbette, her zaman. Bu soruyu sorarak beni ağlatmak mı istiyorsun!!! 

-"Sebastian son kitapta biriyle öpüşüyor mu?" Evet! 

-"Bize Micheal Wayland hakkında bir şeyler söyle." Hmm, son kitapta onunla ilgili birkaç bilgi alabileceksin. (Micheal Wayland, Jace'in babası olarak biliniyordu. Ama karakter hakkında detaylı bilgiye sahip değiliz. Ben de merak etmiyor değilim.)

-" Bize Jace'in son kitapta yaptığı bir şey hakkında bilgi ver." Uçan motosiklet kullanıyor. (Şu meşhur vampirlerin uçan motosikletinden bahsediyor.)

-"Tessa ve Jem, son kitapta görülecek mi?" Evet, ama sana daha fazla spoiler vermeyeceğim.

-"Eşin son kitabı okudu mu?" Ona sesli olarak okudum. Çok etkilendi.

-"Sen de Herondale'lar gibi ördeklerden nefret ediyor musun?" Hayır, onlar cidden çılgın. (Bu soruya baya gülmüştüm. İki seriyi de okuyanlar bilir, Jace ve Will ördeklerden nefret ederler. Will'in ördekler için yazdığı şarkı bile var. :D)

-"Jessa -Jem ve Tessa- ya da Wessa -Will ve Tessa- arasında seçim yap!" Yapamam, hepsini seviyorum.

-"Son kitabın ilk bölümün adını söyler misin?" Yağmur Gibi Düşer

-"Kaç tane Gölge Avcısı serisi yazmayı planlıyorsun ?" Beş! (Bu cevaba 32 diş sırıttım.Her ne kadar yazarın artık durmasını söyleyen okuyucular olsa da ben bol bol yazmasını istiyorum. Bıkmam ki bu serilerden.)

-"Bize Clary hakkında çarpıcı bilgi versen...?" Saçını kendisi kesiyor.

-"Son kitap için Simon hakkında birkaç bilgi ver, lütfen!" Onun için BÜYÜK planlarım var. BÜYÜK.

Şimdilik bu kadar. Serileri okumayanlar için spoiler niteliğinde cevaplar. Ama benim gibi Cassie'nin hayal dünyasına aşık biri için müthiş cevaplar. Merakım giderek artıyor. Blog da şuan Cassandra ağırlıklı ama elimde değil. :D Umarım siz de meraktan çatlamaya başlamışsınızdır. :D:D 

Sevgiler, öpücükler: Jane

5 Nisan 2014 Cumartesi

Kitap Yorumu: Ölümcül Oyuncaklar 4- Düşmüş Melekler Şehri




Bazı şeyler, çok kötü bir fikir olduğunu bildiğiniz halde yine de yapardınız. 

Dün sabah, Ölümcül Oyuncaklar serisinin 4.kitabı Düşmüş Melekler Şehri'ni yeniden okumaya başlamıştım. Hani şu 5.kitap için seriyi yeniden okuyorum ya, dedim hazır evdeyim bari 4.kitabı hemen aradan çıkarayım. Aow. Ben bu işi çok ciddiye almışım çünkü kitap bugün, akşam olmadan bitti. Kitap bitince zaten beynimin pilinin de bittiğini hissettim. Tamam, kitap açlığı çekiyordum da bu kadar olduğunu bilmiyordum. 2 günde 500 sayfa okumak ne demek! Yaktın beni Cassandra. Bozuk olan gözlerim şuan iyice bozulmuş durumda.

Ama pişman mıyım diye bir sorun. Elbette hayır. Cassandra'nın büyüleyici dünyasını okumak gibisi yok. Diğer okuyucuları bilmem ama ben bu yazarın her kitabına ayrı aşığım. Resmen beni hipnoz ediyor, kitabın içine sürüklüyor. Kitaba başladığım an her şeyi unutuyorum. O yüzden artık sırf boş zamanlarımda okuyorum. Ki benden size tavsiye, eğer Cassandra okuyacaksınız tatilde falan başlayın. Bu kadının romanlarını günde birkaç bölüm okuyup, bırakıp sonra devam ederim havasında düşünmeyin. Cidden bir başladınız mı bitirene kadar aklınız orada kalabilir. O yüzden hiç aralık vermeden yiyip, bitirin. Gerçekten çok iyi geliyor. Kendimi dünyadan soyutlamış hissediyorum. Kısa bir tatile çıkmışım gibi. Yok yok, sanki evime geri dönmüşüm gibi hissediyorum. Karakterler artık bir parçam olmuş. Onları okudukça vücudum mutluluk hormonunu ele geçiriyor resmen. :D Evet, kitabı okurken aynen böyle hissettim. Bambaşka biri, bambaşka bir dünya ve iki günlük müthiş macera.

Müzik onun için geri kalan her şeyden kurtulmanın yoluydu.

Kitabı, ilk çıktığı zamanlar resmen jet hızıyla okumuştum. Zaten önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi bu seriyi aşırı hızlı okuduğum için çoğu şeyi hatırlamıyorum. Eh bir de yazar Cehennem Makineleri serisiyle bu serisi arasında bağlantı kurunca bende işler iyice karışmıştı. C.Makineleri'ni bitirdiğime göre bu seriyi yeniden okurken her şey yerine oturdu. Yukarıdaki gifler ise resmen kitabı yansıtmış. O yüzden bu yazımda paylaşmak istedim.

Kitabın konusuna gelirsek... Çok çok fena bir kurgu sizleri bekliyor, diyebilirim. Yazar son anda fikrini değiştirip, seriye devam etme kararı aldığından olsa gerek bu kitapta ipi çekilmiş bir bomba ile karşılaşabilirsiniz. Ki zaten kitabı okumaya başlar başlamaz görülmeyen ama hissedilen bir gerilim sizi sarıyor. Yazar alttan alttan planları hazırlamış.
          Kitap, Simon'la beraber başlıyor. Ki bu kitapta Simon ağırlı. Biliyorsunuz bu inek oğlan artık bir vampir. Bu değişiminden sonra Gölge Avcısı Isabella Lightwood ve kurt kız Maia, Simon'la takılmaya başlarlar ama birbirlerinden habersizdir. Simon'da kızlarla ciddi bir şey düşünmediği için onlara bir şey çaktırmaz. Diğer yandan Clary, Enstitü'de Gölge Avcısı eğitimi görmektedir. Jace'de ona yardım etmekte tabii. :D Camlar Şehri'nin sonunda artık kardeş olmadıklarını öğrenip, aşklarına kavuşmuşlardı. Bu yüzden kitapta bu ikilinin romantik sahnelerini görmek mümkün. Alec ve Magnus ise Dünya Turu'ndalar. Clary'nin annesi Jocelyn ve Luke da evlilik hazırlıklarına başladılar. Yani kısacası her şey çok güzel gidiyor. Herkes mutlu, birbirleriyle takılıyorlar falan. Fakat yazarımız yerinde durmamış ve resmen oturup, müthiş ve etkileyici bir kurgu hazırlamış. Yani ben, Cassandra'nın klavye başında çatık kızıl kaşları ile haince planlar yapışını ve tombik parmaklarıyla da bu planlarını jet hızıyla yazdığını hayal ettim. O derece etkiledi beni. :D

Kabustan uyanmak son hızla cama çarpmak gibiydi.

         Spoiler vermeden birkaç olaydan bahsedersem; Jace, Clary'le ilgili korkunç kabuslar görmeye başlar ve kızdan uzak durmaya çalışır. Bu yüzden Simon'nın yanına gider. Simon ise artık ailesiyle yaşayamayacağını anlar ve bir ev arkadaşı bulur. Aslında büyük bir tesadüf olur fakat her şey planlanmıştır. Kyle ya da Jordan demiliyim, Simon'ı korumakla görevli bir kurt adamdır. (Biliyorsunuz, önceki kitapta Clary, Simon'ı vampirlerin efendisi Raphael'den korumak için alnına Kabil'in lanetini yansıtan bir işaret çizmişti. Kim Simon'ı öldürmek isterse veya saldırırsa bunun karşılığında yedi kat acı çekerek ölmektedir. Ki bu kitapta bunu görebilirsiniz.) Daha sonra Jordan'nın kiminle bağlantılı olduğunu öğrenince şok olacaksınız. Yazarın bu sürprizi hem şaşırıttı hem de baya güldürdü beni. Jordan, Simon ve Jace'in sahnelerine aşık oldum diyebilirim. Kitabın en eğlenceli bölümleriydi.

Karanlık bölümlerden bahsetmek gerekirse, Clary ve annesi ölü bebekler hakkında bir haber alır. Bunlar, ölen kardeşi Sebastian'la benzerlik gösterdiği için Clary bu durum üstünde durur ve şok edici bir gerçekle karşılaşır. Birileri iblis bebek yapmaya çalışmaktadır. Bunun detaylarını kitapta görüp, ağzınız açık kalabilir. Çünkü olaylar birbirleriyle çok bağlantılı. Kitabın sonunda zaten her şey ortaya çıkıyor. Bir ilmiğin sökülüşü gibi... Kitap genel olarak Simon-Clary-Jace-Isabelle ağırlıklı. Ama Simon'ı ön planda görmek mümkün. Çünkü olayın ana maddesi o diyebilirim. Onunla bağlantılı birçok şey göreceksiniz. Kitabın sonunda, "ohh her şey iyi sonuca bağlandı, hayret yazar kötü bi şey yapmamış" derken, yazar son cümlede bombanın ipini çekip, üstünüze fırlatıyor. Tepkimi siz düşünün artık. :D Pes dedim. Pes yanii. Bu kadar da olmaz. Kadın illa kötü ve etkileyici bir şey buluyor.

Hakkını yememek lazım. Çünkü çok mantıklı ve hayret verici kurgu hazırlıyor. Her şey öyle bağlantılı ki bir şeyi atladınız mı hepsi yok oluyor. Bu yüzden Cassandra okumayı çok seviyorum. Her şeyi eşit veriyor. İyiliği, kötülüğü, romantikliği, eğlenceyi, dramı, gizemi... Aklınıza ne gelirse işte.

Geçmişi değiştiremezdiniz. Sadece gelecek vardı. 

Kitabın genel hatları böyleydi. Bazı şeylerde çok ilgimi çekti. Mesela kitapta birçok yerde Will Herondale'dan bahsediliyor. Her ismini okuduğumda kalbim hop etti. Magnus Bane'in ilerleyen kitaplarda nedense bir haltlar yiyeceğini seziyorum. Will'i hatırlayıp, duruyor. Hayır yani Cehennem Makineleri'nde hiç Will'e başka gözle de bakmamıştı ama bilemiyorum. Magnus bu, kedi gözlü iblis efendisinden her şey beklenir. :D  Bir diğer ilgimi çeken ise Jace idi. İlgimi çekmemesi olmazdı. Kitabın ilk yarısında güldürmekten öldürdü beni. Bu kadar eğlenceli bir karakter yarattığı için kızıl kafayı delicesine öpmek istiyorum. Cidden çok eğlenceli sahneler vardı. Öyle laflar yapıştırıyor ki... Okuyun, görün işte. :D

"Tanıştığım ilk Gölge Avcısı sensin."
 "Çok kötü," dedi Jace. "Bundan sonra tanışacaklarının hepsi seni hayal kırıklığına uğratacak."

Bunların dışında... Ah Simon! Simon'ı zaten seviyordum ama bu kitapta bir ayrı sevdim. Habire gidip, sarılasım geldi. Sonra içime bir korku düştü. "Acaba yazar Simon'a bi şey yapar mı?" Şimdi diyeceksiniz bu nereden çıktı. Biricik yazarımız serinin son kitabının daha ilk bölümlerinde birinin öleceğini ve bu kişinin hem sevdiğimiz hem de ön planda olan karakterlerden biri olduğunu çıtlatmış. Cidden, eğer inek oğlana dokunursa... eh bilemiyorum.

Böyle işte. Sonunda seriyi yeniden okudum. Şimdi avuçlarım kaşınıyor, Kayıp Ruhlar Şehri için. Şeytana uysam direk bu gece başlardım ama hayır. Final kitap Mayıs'da, yurtdışında çıkıyor. Bizde ise tahminimce Kasım'da falan çıkar. Bilirsiniz, Artemis Yayınları "çok hızlıdır." O yüzden araya başka bir kitap koyup, birkaç gün sabredeceğim. Sonrasında... ufuuu uçabilirim. :D

Son sözüm; seriye başlamadıysanız hücum edin. En iyi genç fantastiklerden biri. Kesinlikle!

Sevgiler, öpücükler: Jane

Önemli Not: Jace'in soyadını karıştıranlar varmış. Bana kalsa hala Wayland diyorum ama asıl soyadı Herondale. (Yeap, Will'le akrabalığı var. Bu spoileri sonra yazar patlatacak.) Ama biz Jace'e kısacası Jace Wayland Herondale Lightwood diyebiliriz. Çünkü kendisi Lightwood soyadını kullanıyor.

3 Nisan 2014 Perşembe

Kitap Yorumu / Önerisi : Melez Sözleşmeleri 3 - Tanrı


Eğer henüz Melez serisine başlamadıysanız acilen ilk kitabı alın ve içine gömülün ! Ben böyle sürprizlerle dolu bir seri, çıldırtan yazar ve eğlenceli karakterler görmedim ! (Cassandra'yı saymıyorum. The best kadın yani.) Melez'de seriyi cidden sevdim. Safkan'da Seth Seth diye öldüm. Tanrı'da ise resmen şoklar geçirdim. Serinin en en en iyi kitabıydı. Sayfa sayısı 400 falan ama öyle dolu dolu bir kitap ki... Feleğim şaştı resmen.

"Olduğun beden için değil, olduğun kişi için yanında olmak isteyen birine ihtiyacın var."

Dün akşam Tanrı'yı bitirdim. Cidden bende bittim. Bir ara kitaba o kadar dalmışım ki sayfayı bir çevirdim yazarın teşekkür yazısını görünce affaladım. Bitmiş. Böyle farkında olmadan bitirdiğim kitaplara bir başka hayranım. Resmen hipnoz ediyorlar beni. Dün akşam da öyleydim. Jennifer'ın hipnozunda, kitabı bitirdim ve sonrasında çıldırdım. "Neredeee sıradaki kitap ? Aptal kafam, neden Apollyon'u zamanında almadım ki!!!"  Olan oldu ve ben öyle boşlukta süzüldüm. Kitap bitince, şöyle baştan sona olayları düşündüm. Vay be dedim, ne hayal gücü... Resmen döktürmüş. Her kitabında giderek sınırları zorluyor yazar. Sevmediğim tarafları oldu mu ? Offf hemde nasıl. Benim bıdı bıdı'larımdan kulakları çınlamıştır umarım. Zaten yorum yaparken üç farklı şekilde yorumlayacağım. Çünkü bu kitap cidden dolu doluydu ve sürprizlerle çevriliydi.

Normal bir okuyucu olarak yorum yaparsam; müthişti ! İkinci kitabın sonunda nerede kaldıysak yazar oradan devam etmiş. Alex, Akit'e geri dönmüştür. Seth'le beraber Uyanış'ı için hazırlıklar yaparlarken yine yerinde durmaz. Ya birileriyle uğraşır ya Aiden'la kaçamaklar yapar ya da bilinmeyenleri çözmeye çalışır. Üstüne üstlük babası hakkında bir mektup alır. Tam bu sırada Thanatos Mezhebi hakkında korkutucu şeyler de öğrenir. Bu Mezhep, dünyaya gelen iki Apollyon'dan birini öldürmekle görevli bir topluluktur. Bu durumda Alex tehlike altındadır. Önceki kitapta Başkan Telly zaten yeterince Alex'e tuzaklar kurmuştu. Bu kitapta da yerinde durmamış. Hiç ummadığınız anda Alex'e neler neler oluyor. Bu durum karşısında başta Aiden olmak üzere dayısı Marcus, üvey babası Lucian ve Seth de Alex'i korumak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Fakat bir sorun vardır. Alex'in asıl Seth'ten korunması lazımdır. Neden mi ? Eh bunun nedenini öğrenmek için kitabı okumanız lazım. Apollyonlar başa bela. Bu seriyi sürükleyici yapan da bu. Hiç beklemediğiniz anda hiç ummadığınız kişiler karşınıza bambaşka biri olarak çıkabiliyor. Ya da arka planda kalıp, olayları arap saçına çevirebiliyor. Kitabın sonunda zaten en büyük şoku yaşayacaksınız. Hala yaşadığıma şükrediyorum. :D

Bir Seth delisi olarak yorum yaparsam; Kitabın başlarında Seth'e gülmekten öldüm. Bu kadar komik ve eğlenceli bir karakter daha bulmak zor. Cidden beni baya eğlendirdi. Bazı yerleri geri dönüp okudum habire. Ama sonra bir şey oldu. Yazar bir düğmeye basmış gibi mükemmel karakteri süperötesi kötüye çevirdi. Ben daha ne olduğunu anlamadan Seth çılgınca hareketler yapmaya başladı. Gel de sinirlenme bu duruma... Sanki başka kötü karakter yokmuş gibi Seth'i bir numaralı katil yapmaya çalışmış yazar. Alex'in üvey babası Lucian'la kanka olmuşlar. Bu durum cidden sinirimi bozdu. Seriye böyle devam ederse yazarın benden çekeceği var. Ama duyumlarıma göre yazar 2015'te Seth ağırlıklı bir yan seri çıkartıyormuş. Yani karakterin bu denli değişiminin nedenini onda daha detaylı öğrenebiliriz. Yine deee ilerleyen kitaplarda eski Seth'i istiyorum. Tamam kötü çocuk halleri de fena değil. Ortalığı ateşe verip, fırtına çıkarsa "Koçum benim, bunları yapması bile ne kadar seksi" derim ama yani... Seth diyorum. Apollyon Seth'i istiyorum !

"Apollo'yum ben, Alexandria. Zeus kıçımı öpsün."

Bir Mitoloji meraklısı olarak yorum yaparsam; Evet, işte favori bölümüm! Seri zaten Tanrı'lar üzerine kurulu. Yani yazarımız Yunan Mitolojisi'yle seriyi harmanlamaya dünden razıymış. Önceki kitaplarda mitoloji izleri görmüyorduk. Ama bu kitapta resmen yardırmış. Ve öyle güzel yansıtmış ki... Yunan Mitolojisi'nde iki favori ismim vardır: Apollo ve Hades. PC Cast'ın Tanrıça serisi sağolsun oradan bilgilerim vardı ve bu iki Mit benim favorim olmuştu. Bu kitapta öyle bir yerde karşıma Apollo çıktı ki... Resmen inanamadım. "Orada Apollo mu yazıyor ? Hadi canım! Bu herif Apollo muymuş ? İşte buna bomba haber denir." Kitapta hiç beklemediğiniz bir karakter -baş karakter değil- Apollo olarak karşımıza çıkıyor. O kadar eğlenceli ve komik ki resmen onun bölümlerine aşık oldum. :D Apollo'yu seviyordum ama bu kitapla beraber aşık oldum. Yazarı tebrik etmek lazım. Çok güzel hayal etmiş. Ama Hades konusunda o kadar iyi olamamış. Tamam, fiziksel yönden cidden tam hayal ettiğim gibi betimlemiş. Ama benim bildiğim Hades pısırık değildir. Artemis'in bir okuyla kaçacak biri hiç değildir. O konuda "dil çıkarsam da" Artemis-Hades çatışmasını ve o bölümün aksiyonunu çok ama çok sevdim. :D Sırf bu Mitler yüzünden kitap favorim oldu. Anlatmaya doyamıyorum. O yüzden fazla detaya girmeyip spoiler vermeyeyim. 

Bunların dışında beni etkileyen birkaç bölüm daha vardı. Alex'le Caleb'in içimi sıcacık eden konuşması. Caleb'i özledim be. Bu konuda yazara hala sövüyorum. Hiç öldürülmemesi gereken karakteri öldürdü. Nankör yazar. Ama Deacon karakteri için sırıtını sıvazlamak lazım. :D Adrian Ivashkov'un minyatürünü hayal edin... Heh işte Aiden'ın kardeşi Deacon aynen öyle. Gidip, kucaklayasım geliyor habire. Eh bir de bu kitapta onun hakkında bir şey öğrendim. Zaten ancak kucaklayabilirim. Başka bi şey olamaz. :D 

"Hissettiklerimi  hissetmeme asla izin verilmemesinden korkuyorum."

Aiden severlere bir haber vereyim; bu kitapta Aiden'a doyabilirsiniz. İçim dışım Aiden oldu. Küçük Dimitri resmen. :D Elimde olmadan Vampir Akademisi karakterleriyle buradaki karakterleri karşılaştırıyorum çünkü çok benzer yönleri var. Zaten Jennifer'ın oradan buradan alıp, seriyi oluşturduğunu bilmeyen kimse yoktur, di mi ? Yine de hakkını vermek lazım. Hem akıcı hem komik hem şaşırtıcı hem de bazen özgün yazabiliyor. :D 

Son olarak, bunu söylemeden geçemeyeceğim. Yunan Mitolojisinin karakterleri kitaba baskın yapınca elimde olmadan sırıttım. Hani sanki Süper Kahramanlar evimi basmış da büyük bir parti yapıyormuşum gibi hissettim. Mitlerle ilgili bir şeyler okumak çok hoşuma gidiyor. Özellikle de hayal güçleri ile harmanlanıp, önüme serildiyse oku oku doymam. :D Evet, diyeceklerim bu kadardı.

4.kitap Apollyon'a kadar Seth diye ölmemek dileği ile kocaman sevgiler, öpücükler: Jane