Pages

31 Aralık 2013 Salı

Jane : Tüm İçtenliğimle; Bol Vampirli Zombili Yıl Diliyorum !


2013'ün son blog yazısından herkese merhaba ! Bu yazıyı, yazıp yazmamak konusunda biraz kararsız kaldım. Ama sonra dedim ki "kitap, müzik ve filmler hakkında bir kaç şey yazdın, dizilerin suçu ne?" Öyle ya, ben bu blog'da hobilerim hakkında bir şeyler paylaşıyorum. 2013'ün son gününde izlediğim dizilere yön vermek istedim. 

Bu sene baya dizi izledim. Yabancı diziler sayesinde zaten ingilizcem gelişti. :D Bu senede bir çok dizi izleyerek, kendimce rekorumu kırdım. Huyum kurusun ki bir diziyi çok sevdiysem, o diziyi hem doya doya izlemek isterim hemde her gün "ayy dur şu bölümü de izleyeyim kapatıyorum" diyerek kendimi kandırırım. Sonucunda ise aşık olduğum dizi karakterlerine elveda demek zorunda kalıyorum. Hem arka arkaya bölümler izlemek hoşuma gidiyor. Hemde söyleniyorum; "bak yine aynı hatayı yaptın, hani yavaş izleyecektin?!"

Bu senede aynı şeyleri yaşadım. Yazın kardeşimle beraber Merlin ve Sonny With A Chance dizilerinin tüm sezonlarını izledik. Ve final bölümlerinde salya sümük ağlayıp "bitti, n'apcaz biz şimdi" modunda olduk. Sonrasında zaten sürekli izlediğim dizilerin devam sezonları başladı.

Bunlardan biri Supernatural. Bayadır izliyorum. İlk 6 sezonu arka arkaya izledim ve sonrasında dizinin her sezonu bekleyerek, yaşlanmaya başladım. :D Ara sezonlara hiç girişmiyorum bile... Bazı kişiler her ne kadar Supernatural artık bozdu, deselerde ben gayet memnunum. Özellikle bu sezon yani 9.sezonda çok iyi ilerliyorlar. Belki de dizinin en iyi sezonu diyebilirim. Her çarşamba eve uçarak geliyorum, yeni bölümü hemen izlemek için. Şuan ne yazık ki ara sezonda. Merakla bekliyoruz... Doğaüstü olayları izlemeyi sevenler Supernatural'ı izlesin, ne diyeyim. :D Dean Winchester'a aşık olmayı unutmayın !

Gelelim The Vampire Diaries'e... Aslında bu sezon izlemeyecektim. Klaus ve müthiş ailesi yoksa ben diziyi n'apıyım dedim. Ama sonra duydum ki Katherine Pierce ön planda olacakmış. Durur muyum, direk yeni bölümlere atladım. Ki dedikleri doğruymuş. Bu sezon mükemmel ! Cidden. Geçen sene "Ögh geldi bu diziden artık. Klaus ve Damon'ın mimikleri için izlerim." diyordum ama bu sezon resmen yeni bölümleri dört gözle bekler oldum. Katherine karakteri olmasa bu dizi zaten ölmüş, bitmiş. Her zaman dediğim gibi Katherine, TVD'nin şahdamarı. Senaristler o şahdamarı keserse dizi kan kaybından ölür. (Dizinin konusuyla uyumlu oldu di mi ? Ben ve ilham perilerim. :D)

Hazır Klaus'tan bahsetmişken The Originals'dan bahsedelim. TVD'nin yan seri niteliği taşıyan yeni sezon bir dizi. Klaus ve Köken ailesi (Rebekah, Elijah...) başrolde. Konuyu geçtim, adamların duruşları, aksanları, vampirlik taslamaları bile diziyi alıp götürür. Ki ben cidden çok severek izliyorum. İlk sezonları olmasına rağmen çok sağlam bir konusu ve ekibi var. Klaus'un göz alıcı dudakları, Rebekah'ın aksanı, Elijah'ın karizması yeter diyorum... TVD izlemekten bıkanlar, rahat olun ve The Originals'a başlayın. Pişman olmayacaksınız. Söz.

Vampir konulu her şeyden bıktım diyenleri The Walking Dead bölümüne alayım... Onu bunu bilmem ben bu diziye aşığım. Nedense bayılıyorum. Bir kere TV'de izledim. Sonrasında internetten izlemeye devam ettim. Tek sinir olduğum şey sezonların az bölümden oluşması ve ara sezonun çoook uzun olması. Şuan mesela ara sezondalar ve başlaması için artık gün saymıyorum. Yeni bölüm karşıma çıksında, şaşırayım diyorum. 
Ben ki zombilerden nefret eden insan, bu dizide zombisever oldum. Hatta bir ara İstanbul'da yapılan Zombi etkinliklerine katılmayı bile düşündüm. Ölmeden önce yapılacaklar listemde bile yer alıyor bu etkinlik. :D  Neyse, çok kaliteli bir dizi. Bir zombi saldırısı olursa ne yapacağınızı bilmek istiyorsanız, izleyin. Vali'ye de benden selam söyleyin !

Arada bana bir gaz geliyor, How I Met Your Mother arka arkaya izliyorum. Hatta tırsıyorum "off sezonlar bitecek, ot gibi ortada kalacağım" diye. Ama sonra bir bunalma geliyor. Diziyi aksatıyorum. Genellikle yaz tatilinde geceleri izliyorum. Eylül ayı bir geliyor, sanki düğmeye basılmış gibi HIMYM izlemeyi bırakıyorum. Ve cidden bu huyumdan nefret ediyorum. Zaten Mart'ta final bölüm yayınlanacak. Diziyi izlemeye kıyamaz oldum ama en kısa zamanda izleyeceğim. Sizde izleyin.


Bu yılın sonlarına doğru White Collar izlemeye devam ettim. Geçen sene TV'de bir kanal keşfetmiştim. Haftasonları 5-6 bölüm arka arkaya White Collar yayınlıyorlardı. Bende Matt Bomer'a kafayı takmıştım. İlk 2 sezonu TV'de bir güzel izledim. Sonra bi şey oldu, devam etmedim. Geçen gün TV'de yine karşıma çıktı. "Ahaa izlenecek bir dizi buldum." dedim. Diğer diziler ara sezonda nasılsa... En son hangi bölümde kaldığımı hatırlamadığım için 2.sezonu baştan sona izledim. Meğersem 2.sezonun final bölümünde kalmışım. Yani genel bir tekrar yapmış oldum. :D Olsun canım, Matt'i bıkmadan izlerim. Bu hafta da 3.sezona başladım. Dizi şuan 5.sezonda. Son sezona geldiğimde blog White Collar ve Matt Bomer'la dolacak, merak etmeyin. 
Cıvık cıvık aşklardan, kanlı canlı vampirlerden bıktıysanız komedi polisiye dizisi olarak White Collar'ı öneririm. Aman dikkat ! Matt Bomer'a aşık olmadan önce hakkında minik bir araştırma yapın. Yoksa benim gibi mağdur olmayın.

Son olarak ; bu 2013'teki son yazım olduğu için minik bir dilek paylaşımı yapayım dedim. Gelecek seneden çok umudum ve beklentilerim var. Hatta olacağına tüm içtenliğimle inanıyorum. Bir yengeç bunu diyorsa sizde inanın ve bekleyin. :D Şaka bir yana cidden 4 rakamı benim uğurlu rakamım. (Batıl inancımda vardır) 2014'ü zaten daha yaşamadan sevmeye başladım. O yüzden, yeni yılda bol bol dilekler dileyin. İsteyin. Hedefleyin ve gerçekleştirmek için elinizden gelen her şeyi yapın. Sağlık, huzur ve mutluluğun yanı sıra bol bol kitap, müzik, film, dizi, para, kuru kafalı olan her şeyi istiyorum. :D Aşk istiyorum diyeceğim, olmayacak. Rahatıma neden diken batırayım. Kısacası, umarım herkesin isteği gerçekleşir. Tüm içtenliğimle; umuyorum, diliyorum, yeni yılınızı kutluyorum ve kocaman sevgiler, öpücükler diyorum : Jane

Not : 2014'teki izlenilecek dizi listem baya kabarık. Teen Wolf, Friends, Arrow, The Big Bang Theory, Prison Break gibi diziler önceliğim olacak gibi. Her zamanki gibi önerilere açığım.

30 Aralık 2013 Pazartesi

Jane : Filmlerde Yeni Keşifler Yapma Yılı ; 2013 !


2013 benim en verimsiz olduğum yıldır herhalde. Ne doğru düzgün kitap okuyabildim ne de doyasıya film izledim. Bir dakika. Birazcık doyasıya film izlemiş olabilirim. Özellikle yaz tatilinde ve sonrasında film serileri izledim. Harry Potter ve Batman serilerini baştan izledim. Buz Devri serisini yeni keşfederek bir kaç kere üst üste izledim. Iron Man serisini geç izlediğim için biraz hayıflandım ama doya doya izledim. Spiderman'in diğer versiyonunu da unutmayayım. Yani bu sene aslında çoğunlukla Bilim Kurgu ve Fantastik türü filmler izledim. Animasyonlar vazgeçilmezim. Romantik-Komedi olmazsa olmazım. Aksiyon-Macera filmlerine hiç girmiyorum bile...

Yok ya, izlemişim yine bu sene film. Ama geçen seneye oranla baya eziktim. Geçen sene resmen filmkoliktim. İzlemediğim romantik-komedi ve gerilim-korku filmi kalmamıştı resmen. Testere ve Son Durak filmlerini repliklerine kadar ezbere bilirim. :D Sonra arkadaşlarım "sen neden bu kadar psikopatsın yea" diyorlar. İzlediğim filmleri bir göründe konuşun. 




Ama bu seneki en büyük keşfim kesinlikle Hint filmleri oldu. Hint filmi deyince aklıma direk Aamir Khan geliyor. Adama aşığım diyeceğim olmayacak. Adam, babam yaşında ama koluma takıp gezsem sevgilim zannederler o derece genç gözüküyor ve karizmatik !  Arkadaşımın zoruyla Ghajini'yi izledim ve sonra beni tutabilene aşk olsun. Bir ara zaten Aamir Khan dışında film izlemez olmuştum. Bir de adamın filmlerini izledikçe millete habire "Hint filmi izleyin" diye baskı yapmaya başladım. Onlarda bensiz izlemiyor. :D Ghajini'yi ve 3 Idiots'u rekor kıracak bir şekilde izledim. Ki biri çıkıp "hadi yine izleyelim" dese hiç durmam anında izlerim. Hatta Mart'ta sınav öncesi 3 Idiots izlemeyi planlıyorum. Ama şimdi o filmi izleyip, eğitime karşı çıkma hırsım yeniden alevlenirse sorun olur. Yok, en iyisi ben Titanik geleneğini bozmayayım. (Evet, her kritik sınav öncesi Titanik izliyorum. Ne kadar mükemmel değil mi ?)
İzlenecek daha çok Aamir Khan filmi var. Artık yeni yılda bol bol izlerim. Ve Dhoom 3 filmini sinemada izlemezsem kahrımdan ölürüm. Fragmanlarına mutlaka bakın derim. Bir insan her filmde mükemmel olmamalı ! Ben ki İngilizce şarkılar dışında yabancı şarkı dinlemeyen insan, Hintçe şarkılar dinlemeye başladım. Ön yargılarınız varsa kesinlikle filmleri izleyin, düşünceleriniz değişecek.
Bunların dışında bu sene kitaptan uyarlanan filmler de izledim. Stephenie Meyer'ın Göçebe adlı romanının filmi de onlardan biri. Kitaba zaten bayılmıştım. Filmi de bir harikaydı. İzlemenizi öneririm. Yazında Cassandra Clare'nin Kemikler Şehri romanının filmini izledim. Her ne kadar hiçbir umudum olmadan izlesem de filme taptım diyebilirim. Hatta en kısa zamanda tekrar izlemeyi planlıyorum. Kitabı okumadan filmi izlemek yok ama, burada bir anlaşalım. :D 
Ve geçtiğimiz ay Açlık Oyunları'nın ikinci filmi Ateşi Yakalamak'ı izledim. Allah'ım, resmen filmle aşk yaşadım. İlk film yüzünden Ateşi Yakalamak'a gitmeyi bile düşünmüyordum. Neyseki içimdeki kitap kurdu yerinde duramadı ve filme gittim. İyi ki gitmişim. Kendimi bu mükemmelikten mahkum etseydim... bilemiyorum ne yapardım.

Bu sene gerilim-korku filmi izledim mi hatırlamıyorum. Halle Berry'nin Karanlık Dalgalar ve Jessica Alba'nın Göz filmlerini izledim diye hatırlıyorum sadece. Bunların dışında bol bol romantik film izledim. Now Is Good,
hem romantik hem duygusaldı. Silver Lights Playbook zaten bu yılın bomba filmiydi. Oscar'ı kesinlikle hakkeden bir filmdi. Jennifer Lawrence'ı bu filmden sonra daha da çok sever oldum.


Ah bir de, bir gün de Tumblr'da gezinirken bir gif gördüm. Resmen gifle evlenmek istedim, o derece sevdim. Sonra hangi filmden olduğunu öğrenip, izledim. L.O.L filmini çok uzun zamandır biliyordum ama nedense izlememiştim. Ve izleyince, bir daha izlemek istedim. Konusu basit, sıradan ama sahneler ve oyuncular o kadar müthişti ki filme çok anlam katmışlar. Sonrasında gaza gelip Miley Cyrus filmlerine dadandım. So Undercover filmini de öneririm. Eğlenceli bir polisiye filmdi. Polisiye demişken, 2014'te bol bol polisiye filmler izlemek istiyorum. Böyle bol aksiyonlu, vurmalı kırmalı, heyecanda doruk yapan filmler...Önerileriniz varsa lütfen söyleyin. Kendimde araştıracağım ama öneriler önceliğim olur her zaman. Polisiye film istiyorum !

Silver Light Playbook filminden replik.
Ve son olarak bu sene yeni bir film ve oyuncular keşfettim. Aslında bu keşfim bir bakıma Tatlı Bela kitabı sayesinde gerçekleşti. Kitabı okumadan önce blog'lardaki yorumları okumak istedim. Bir blog'ta -şuan adını hatırlayamıyorum- Tatlı Bela okuyanlar mutlaka bu filmi de izlesin yazmış. Önerilen bir filmi hiç göz ardı eder miyim ? Hemen not ettim. İki filmlik bir seriymiş. Bende Tatlı Bela'yı okur okumaz filme gömüldüm. Bir İspanya Yapımı olan Aşkta Yükseliş (Tres Metros Sobre El Cielo), cidden çok güzeldi ya. Kitapla çok benzerlikleri vardı ve filmde çok etkileyiciydi. Bazı sahnelerinde zaten çok imrendim. Bende böyle şeyler istiyorum diye. Hint filmlerinden sonra İspanya filmlerine de sardım. Filmin devam niteliğindeki ikinci filmini izlemedim. Çünkü ilk filmin sonunda sinirlerim çok bozuldu. Acaip sinir bozucu bir final sahnesi vardı. Ama merakıma yenik düşüp, filmi izleyeceğim. O yakışıklının sonunu görmem lazım !


2013'teki film maceram böyle geçti. Yeni yılda bol bol film izleyeceğim. Her haftasonu mutlaka bir film saati ayarlayacağım. Gerçekten insanı çok rahatlatıyor. Umarım 2014'te doyasıya Animasyon, Polisiye, Aksiyon-Macera ve Korku filmleri izlerim. Romantik-Komedi de izlemek istiyorum ama Katherine Heigl, Gerard Butler gibi sağlam oyuncular işin içinde olursa izlerim. Bu seneki tek film dileğim ; kitaptan uyarlamalarda bizi, çılgın kitap kurtlarını hayal kırıklığına uğratmayın ! (Vampir Akademesi, Aynı Yıldızın Altında, Uyumsuz, Alaycı Kuş Part 1)

2014 - Film etkinliklerinde görüşmek üzere !
Sevgiler, öpücükler : Jane

29 Aralık 2013 Pazar

Jane : 2013'ün Albüm Patlamasına Hazır Olun !


Bu blog'u açtıktan sonra yazı yazmadan duramaz oldum. Habire "Acaba blog'da ne yazıp, paylaşsam ?" diye kafa patlatıp duruyorum. Saçma sapan şeyler de yapmak istemiyorum. Hani yazdıklarım bir işe yarasın, birilerine yardımcı olsun falan istiyorum. Böyle de düşünceli bir insanım işte. :D Egomun bu kadar tavan yaptığı yeter. Bu yazımdaki asıl amacım, 2013'te; hangi şarkıları bıkana kadar dinledim, hangi albümleri sabırsızlıkla bekleyip hem memnun oldum hem hayal kırıklığı yaşadım, dinleme rekoru kırdığım şarkılar hangileri ve son olarak yeni keşiflerim neler ? gibi sorulara cevap aradım. Müziğe çok önem veren bir insanım. Söylemeyi de severim elbette ama dinleyici taraftarıyım ve iyi bir dinleyici olduğumu düşünüyorum. Eh, delicesine bateri çalmak, gitar ve piyano öğrenmek elbette istiyorum ama başkalarının performanslarını izlemek daha çok hoşuma gidiyor. Bu yüzden içimden geldiği gibi, sadece kendi beğenilerim ve tarzım üzerine bir yazı hazırladım. Yeni yıla girmeden önce bakalım bu yıl nasıl beslemişim ruhumu ?

Bu sene cidden çok fazla şarkı dinledim. Bir çok yeni albüm çıktı. Şarkıcı veya grup ne olursa olsun direk albümleri dinledim, beğenmediklerim de oldu beğenip, milyon defa dinlediğim albümlerde oldu. Kısacası bu sene Mp4'üm evrim geçirdi. Ben ki eski şarkıları dinlemesemde, rastgele çaldıklarında es geçip yine de inat edip silmesem de bu sene onlara elveda dedim. Çünkü artık Mp4'de yer kalmamıştı. :D İçim cız etse de tek tek sildim ve yeni şarkıları ekledim. Ve benden mutlusu yoktu. Müzik, ruhun şah damarı resmen. Bazı şarkılar dinle dinle bıkılmıyor cidden. Nasıl bir uyuşturucu etkisi yaratıyorsa artık...

Ve işte başlıyoruz ! 2013'ün albüm patlamasına hazır olun !

Justin Timberlake : The 20/20 Experience 1-2 albümleri ile resmen bu yılın yıldızı oldu diyebilirim. Çok uzun bir aradan sonra müzik dünyasına geri döndü ve tam tarzına göre albümler çıkardı. Çok sık R&B dinleyen biri değilim ama JT sayesinde bu sene bol bol dinledim. :D Albümlerinden en çok Mirrors, TKO ve Take Back The Night şarkılarını dinledim. Diğer şarkıları tarzım değildi dinlemedim ama R&B severlere kesinlikle bu albümü öneririm !

OneRepublic : Native albümlerini baya geç keşfettim. Yazın, tatilde Counting Stars şarkıları sayesinde grubu keşfettim. (Evet, vurun beni. Bu grubu yeni keşfettim !) Sonrasında tüm albümleri dinledim ama en yeni albümleri Native'i baya dinledim. Albümden bir çok şarkıyı hala deli gibi dinliyorum. Feel Again, Burning Bridges, Life in Color, If I Lose Myself önceliklerim. Pop-Rock ve Alternative Rock severlere hem grubu hemde albümü öneririm !

Demi Lovato :  DEMI albümünü beklemek tam bir işkenceydi. İdollerinizden birinin albümlerini beklemenin nasıl uzun bir süreç olduğunu birkaçınız biliyordur. :D Bu yüzden albümü beklerken baya karın ağrısı çektim ve beklediğime değdi mi ? Evet, kesinlikle. Slow ağırlıklı olmuş ki slow şarkıların yeri bende ayrıdır. Albümde her şarkıyı çok fazla dinledim. Ama sanırım I Hate You, Don't Leave Me şarkısı beni en etkileyen şarkılarından biri oldu. Pop, R&B ve slow severlere öneririm.

Kelly Rowland : Talk a Good Game albümünü komple dinlemedim ama albümden yayınladığı single'lar bir harika ! Özellikle Dirty Laundry çok sık dinledim. Radyolar sağolsun. :D

Jaz-Z : Magna Carta Holy Grail, albümünü açıkçası dinlemedim ve ilgimi de çekmedi. Ama, albümdeki bir düet çok ilgimi çekti. Justin Timberlake'le Holy Grail şarkısını seslendiren Jay-Z, bir baş yapıt koymuş ortaya. Hala sık sık dinliyorum. :D

Selena Gomez : Stars Dance albümünü dinlemezsem olmazdı. Çünkü ilk solo albümü. Ve tam istediği tarzda bir albüm yapmış. Dans ritimleriyle dolu bir albüm. Bazı şarkıları cidden çok etkileyici. Bazılarında sözleri çok tekrarladığı için sıkıldım. Genel olarak iyi. Çıkardığı single'lardan belli olur. :D Albümden favorilerim Love Will Remember, Like a Champion, Undercover ve Nobody Does It Like You. Dans türü severlere öneririm !

Ellie Goulding : Halcyon albümünü açıkçası detaylı dinlemedim. Yayınladığı single'lar ile dikkatimi çekti. Ve bence Burn şarkısıyla bir patlama yaşadı. Hala şarkıyı bir yerlerde duysam, durur dinlerim. Ki bu şarkı yüzünden bir çok kez hiç girmeyeceğim mağazalara bile girdim. Şarkı bitene kadar da bir şeylere bakıyormuş gibi yaptım. Ah Ellie ah... :D

Ariana Grande :  Yours Truly albümünü büyük bir hevesle dinledim. Şarkıcıyı baya önermişlerdi ama albümü beğenmedim. Sanırım tarzım değil. Dinleyicilerine sonsuz saygım var. Albümde dikkatimi çeken tek şarkı Piano oldu. Dinleyin derim. :D

Jessie J : Alive albümünü cidden büyük bir merakla bekliyordum. Bu albüm için o kadar çok çalıştı ki... Ama hayal kırıklığı... İlk albümündeki muhteşem vokalliğini bu albümde bulamadım. Ama favori şarkılarım yok mu ? Var elbette. Harder We Fall, Conquer the World ve özellikle Breathe şarkısını çok sevdim. City of Bones filmi için kaydettiği Magnetic şarkısını kesinlikle dinleyin ! Bu yıl ki en favori şarkılarımdan biri.

Miley Cyrus : Yılın olaylı kızı Cyrus, uzun aradan sonra Bangerz'ı yayınladı. Tam bu seneki tarzını yansıtmış albüme. Miley'i dinlemeyi seviyorum. O yüzden albümünü doyasıya dinledim. Çok eğlenceli, değişik ve bir çok müzik türünden oluşan bir albüm oluşturmuş. Bol bol düetlerde var. Ama sanırım albümde en çok FU ve 4x4 şarkılarını sevdim. :D

Katy Perry : Katy'de beni bu sene hayal kırıklığına uğratan biri. Prism albümünü o kadar merak etmişim ki ilk dinlediğim de ısınmadım. Ama şimdi albümü full dinliyorum. Yine de tam beklediğim gibi değildi. Hoş ne bekliyordum ki ben ? Fireworks gibi bir şarkı mı ? :D Her neyse, Katy'i çok seviyorum ve yine de güzel şarkılardan oluşan bir albüm çıkarmış. Walking On Air,  Legendary Lovers, Unconditionally, International Smile ve Love Me şarkılarını baya sevdim. Roar şarkısını o kadar çok dinledim ki artık duymaya tahammül edemiyorum. :D

Kelly Clarkson : Bir Noel albümü olan Wrapped in Red, hiç tarzım olmasa da dinledim. Kelly Clarkson bu ! Vokalliği yeter. Albümde bir kaç şarkı favorim oldu ama Clarkson'dan Pop-Rock bir albüm bekliyorum ! 4 Carats ve Just for Now şarkılarını dinleyin derim.

Avril Lavigne : Evet, geldik benim bu yılın en iyi albümü ilan ettiğim Avril Lavigne albümüne. Bence, bu yılın cidden en iyisi. Dinle dinle doymuyorum. Avril, tam benim müzik tarzımı yansıtıyor. Beklediğime kesinlikle değdi. Şarkılar az bile geldi bana. Daha da doyumsuz oldum. :D Albümden şu favorim şunu dinleyin diyemiyorum çünkü hepsi benim bebeklerim. :D Şarkı kıtlığı yaşıyorsanız Avril Lavigne'yi (ayrıca albümün adı da A.Lavigne) dinleyin !

Lady Gaga : Artpop, istediğim tarzda bir albüm değil. Ama Lady Gaga bu, boru mu ? Elbette albümü baştan sona dinledim. Ve aralarda kendi tarzıma uyan bir kaç şarkı buldum. Applause'u ilk dinlediğimde beğenmemiştim sonra o kadar çok dinledim ki bıktım. Venus ve Do What U Want şarkıları albümden dinlediğim şarkılar. Öneririm yani. :D

Ve son olarak 2013'ün sürpriz ve bomba etkisi yaratan albümüne ve şarkıcısına gelelim... Beyonce, ansızın bir gece yarısı kendi adını verdiği Beyoncé albümünü yayınladı. Hiçbir tanıtım, reklam olmaksızın albüm yayınlandı ve dünyada rekor kırdı. Çok güzel bir yöntem cidden. Hayranlarını hem şaşırttı hemde çok mutlu etti. Bir Beyonce sever olarak ben zaten şaşkınlıktan albümü bulamadım bir ara. :D Sonra bir dinledim. Ta ta tam ! İşte budur dedim. Albümün geneline bakarsak fena değil. Öyle "Ooo süper" diyemem. Doğruya doğru. Bazı şarkıları çok ağır geldi bana. Ama bazı şarkılarını sanki ölene kadar dinlesem de bıkmam gibi. XO, Pretty Hurts, Blue ve Flawless şarkılarını cidden çok sevdim. Özellikle XO şarkısını yedim bitirdim. Her şarkısına klipte çekmiş ! Nasıl bir efsane bu ? Boşuna Queen B demiyoruz. Kadın kesinlikle hakkını veriyor. Yılın son anlarında büyük bir şok etkisi yarattı. :D Çokta iyi yaptı. Sayesinde günlerimi müzikle kurtarıyorum. Bir "4" albümü gibi olmasa da Beyoncé albümünü dinlemenizi öneririm. Belki sizin favorileriniz farklı olur.

2013'te bıkına kadar dinlediğim ve içlerinde hala bıkmadan dinlediğim şarkılar ;


  • Imagine Dragons :  Radioactive | Demons
  • OneRepublic : Counting Stars 
  • Justin Timberlake : Mirrors
  • Rihanna : What Now | Lost In Paradise
  • Ellie Goulding : Burn
  • Jessie J : Magnetic
  • Demi Lovato Heart by Heart | Let It Go
  • Beyonce : I Care | I Was Here
  • Miley Cyrus : Wrecking Ball | Summertime Sadness (cover)
  • Avenged Sevenfold :  So Far Away
  • P!nk : Slut Like You | Run
  • Taylor Swift : Red | Enchanted
  • The Rasmus : Not Like The Other Girls
  • Cory Monteith : Can't Fight This Feeling
  • Kesha : Crazy Kids | Last Goodbye
  • Miranda Cosgrove : Sayonara | Face of Love
  • One Direction : I Want | Moments
  • LOL Filminden : Heart on Fire - Jonathan Clay
  • ABBA- Dancing Queen
  • Avril Lavigne : Give You What You Like | Get Over It
  • Borgore - Decisions
  • Bridgit Mendler :  City of Lights
  • Macklemore & Rylan Lewis : Can't Hold Us
  • Kat Graham : Power
  • Paramore : I Still Into You (Bu seneki en iyi Pop-Rock şarkısı, bence.)
Bu yılda böyle geçti, bitti. Bol bol yeni müzikler dinledim. Umarım gelecek sene de, bu sene olduğu gibi bir albüm patlaması yaşanır. :D 2014'te yepyeni albümlerle, şarkıcılarla ve bağımlılık yapan şarkılarla görüşmek üzere!

Sevgiler, öpücükler : Jane

27 Aralık 2013 Cuma

Jane : Kitapsız Bir Yıl, Bomboş Bir Hayat Demek


Bu sene, yeni kitaplar yönünden çok bol bir yıldı. Bu benim içim müthiş bir şey. Ama bir o kadar da kötü bir şeydi. Çünkü doya doya kitap okuyamadım. Taa ki yaz tatiline kadar. O zamandan beri aralıksız kitap okuyorum. Öncesinde resmen üniversite sınavıyla boğuştum. Hoş bir işe de yaramadı. :D Yine aynı döngü içindeyim ama bu sefer dengemi sağladım. Hem inekleyebiliyorum hemde doyasıya kitap okuyorum. Eh biraz canım çıkıyor ama buna değiyor mu ? Kesinlikle !

Bazen bir kitap kurdu olmak çok zararlı bir şey. Kitap okumaktan başka şeylere odaklanamıyorsunuz. Resmen sizi kötü yönde etkiliyor. Ama dengeyi sağlarsanız, işte bu hayattan doyasıya tat alırsınız. Bende yazdan beri bu dengeyi koruyorum ve cidden ilaç almış da ruh dengesini bulmuş biri gibiyim. 

Her ne kadar bu sene çok kitap okuyamasam da okuduklarımla yetindim. Neyseki okuduklarım arasında sadece iki kitabı hiç beğenmedim. Birazdan hepsini yazacağım. Bende gizli saklı yok. Beğenmediğim kitap illa olacak. Hiçbir şey mükemmel değil ki. 

Bu sene Pegasus Yayınları'ndan o kadar çok kitap okudum ki kitaplığım resmen Pegasus'la dolu. Gören de beni orada çalışıyor falan sanacak. N'apayım, adamlar miss gibi kitaplar çıkarıyor. Almazsam olmaz. Bu seneki "En iyileri" Pegasus çıkardı. Aynı Yıldızın Altında ve Senden Önce Ben kitaplarını duymayan kaldı mı ? Yazın, sıcağın ortasında beni salya sümük ağlatan iki kitap ! Hala kitaplığımdan alıp alıp, bazı yerleri okuyorum. Böyle resmen hayatıma yön veriyorlar. Bu sene şükretmeyi, o kitaplar sayesinde daha da iyi anladım. Yaşadığınız hayattan memnun olmayabilirsiniz ama sizden daha beter yaşamlara sahip olup yine de hayatı gülümseyerek yaşayanlar var. Bu iki kitabı o yüzden okuyun derim. 
Pegasus'dan Düşmüş Melekler serisinin son kitabı Final'i ve Gece Evi serisinin 10.kitabı Kader'i baya gecikmeli okudum. Ve açıkçası pek memnun kalmadım. Yine de sonuna kadar okudum. İşin içinde Patch ve Rephaim var, bırakır mıyım hiç ? 
Ayrıca bu yıl Pegasus, Dönüşüm serisinin son iki kitabını (Dönüşüm ve Lider) peşpeşe çıkarması beni acaip mutlu etti. Elbette seri bittiği için çok üzüldüm, o ayrı konu. Ama kısa aralıklarla seriyi okumak beni mutlu mesut etti. Sıkı bir fantastik kitap serisi istiyorsanız Dönüşüm serisine gömülün derim !
2014'te Pegasus'dan bol bol John Green, Kristin Hannah, Jojo Moyes ve PC Cast okumak istiyorum !


Yorumbazz (milyon kez teşekkürler) sayesinde Epsilon Yayınları'ndan çıkan Nora Roberts'ın Gelin Serisini okudum. O kadar eğlenceli ve güzel bir seriydi ki... En kısa zamanda kitapları koleksiyonuma eklemeliyim. Çok eğlenceli dört yakın arkadaşın hayat hikayesini anlatan bir seri. Ama cidden  dolu dolu zaman geçirmenizi sağlayan bir seri. Hatta dört kitabı arka arkaya okuyunca ve kitaplar bitince kendimi yalnız hissetmiştim. Mac, Emma, Laurel ve Parker'a baya alışmıştım. Ve bu seriden sonra kendime not ettim : Nora Roberts'ın çıkan serilerini topla ve oku ! Umarım 2014 yılında Ölüm Serisini okurum. Polisiye sever ben, bu seriye bulaşmalıyım. :D Bir diğer okuduğum yazar ise Julia Quinn. Tarihi Aşk romanlarının Kraliçe'si diyorlar ki bencede öyle. Yeni yılda bol bol Tarihi Aşk okumak istiyorum. Hedefim de bu.


Artemis Yayınları da bu sene yüzümü güldürenlerden. Delicesine tutkun olduğum Adrian Ivashkov'un baş karakterlerden biri olduğu Kanbağı serisinin 3.kitabı Mavi Büyü'yü yazın okudum. Kitabın peşinden baya koştum. Sonunda bulup, okudum. Tam okudum mu bilmiyorum. Sırıtmaktan ve erimekten kitaba odaklanamadım. :D Richelle Mead'i kesinlikle keşfedin ve okuyun. Ama Adrian benimdir ! :D Şaka bir yana bu sene Sookie Stackhouse'u yeniden okumaya karar verdim ve ilk üç kitabı okudum. Ki hala delicesine seriye devam etmek istiyorum. 2014'te bol bol Sookie-Eric okumayı planlıyorum.



Kitaplığımın bu yıl ki göz bebeği kesinlikle DEX Yayınları ! Fuarda da zaten en çok oradan kitap aldım. Yılın ilk saatinde ikizim Lux serisinin ilk kitabı Obsidiyen'i hediye etmişti. Daha o andan 2013'ün Dex'li bir yıl olacağını biliyordum. :D (Ve ikizime kocaman teşekkürler, sevgiler. İlk Daemon kitabını alıp, beni şaşkına uğrattığın için.) Ki hala Dex okuyorum. Lux serisi ve Melez serisi bu seneki göz bebeklerim. Kesinlikle okuyun derim. Çok kafa dağıtan ve çerez gibi görünüp aslında dolu dolu olan seriler. Jennifer L. Armentrout'un hayal dünyasına balıklama atlayın ! 2014'te bol bol Dex okuyacağıma eminim. :D


Bu sene yeni keşfettiğim bir yayınevi olan Yabancı Yayınları sayesinde Travis Maddox'la tanıştım. Kendilerini Tatlı Bela ve Ayaklı Bela kitaplarında okuyabilirsiniz. :D Henüz ben Ayaklı Bela'yı okumadım. Kitap elimin altında ama okumaya kıyamıyorum, o derece değerli bir karakter benim için Travis. Kitapların dili çok basit, konusu yavan gözükebilir ama Travis gibi sağlam bir karakter olduğu için o iki kitap benim gözümde elmas ! Bir deprem sırasında çantaya atılacaklar listesinde diyeyim, anlayın beni. :D 2014'ün ilk günlerinde Travis mi okusam ? Tüm yılım dövmeli, kaslı ve sahiplenici bebeklerle geçsin. :D


Ve son olarak okuyup da sevmediğim kitaplara gelelim. Her iki kitabı da büyük bir hevesle aldım. Çünkü baya ilgi görüyorlardı. Ama okuduktan sonra yere çakıldım ve hemen sahafta değiş tokuş yaptım. Yürüyen Ölüler'i izlemek daha keyifliymiş, okumaktan. Evet bunu diyeceğim hiç aklıma gelmezdi. Geçen sene fuarda ciltli kitabı 10 TL'ye görünce resmen üstüne atlamıştım. (Hatta arkadaşımın elini bile incitmiştim. O derece bir atlama...) Ama ne yazıkki ciltli bebek, sıkıcı ve boğucu çıktı. Yine de inat ettim okudum ve bana göre olmadığını anladım. Dizisi daha sürükleyici ve güzel geldi. Ama en kısa zamanda çizgi romanlarına göz atacağım. Onlar daha heyecanlıymış !
Bir diğer kitabı ise çekilişte kazanmıştım. Çok övülen bir seriydi. Ki okuyucularına sonsuz saygım var. Ama Sana Soyundum kitabı hiçte bana göre değilmiş. Okurken resmen kusacaktım. Sanırım Elli Ton serisinden sonra o tür kitaplar okuyamaz oldum. Bi de elimde olmadan iki seriyi hep karşılaştırdım. Aa bu sahnenin benzeri Elli Ton'da da var gibi yorumlarda bulundum ve incecik kitap baya elimde kaldı. Bitince resmen nefes aldığımı hissettim. Bana göre değilmiş, n'apalım. Bu seneyi de sevilmeyen iki kitap sayesinde yırttım. Daha beterleri de olabilirdi. :D
2013 yılım bu kitaplarla geçti. Aralarda bir kaç tane daha var ama onları blog'tan detaylı bir şekilde bakabilirsiniz. Bunların dışında Ölümcül Oyuncaklar ve Açlık Oyunları serilerini yeniden okudum ve okumaya devam ediyorum. 2014 benim için dolu dolu geçecek gibi. Çünkü elimde okunmayı bekleyen bir sürü kitap var ve hepsi de çok sevdiğim serilerin kitapları. :D Yeni yıl içinde yeni yayınevleri, yazarlar, seriler, aşık olunası karakterler keşfetmek istiyorum. Bu yıl bir çok sevdiğim seri bitti. 2014'te de öyle olacak gibi. O yüzden yeni seri kitapları önerilerine açığım. 

Yeni yılda, bol bol kitaplara sahip olun, okurken sırıtın, karakterlere aşık olun, yayınevlerine yeni kitaplar çıkarın diye baskın yapın. Ve en önemlisi, kitaplara zam gelmesin. Gerekirse fiyat bile düşürsünler. Öğrenciyiz biz ! :D Ve kesinlikle size kitap hediye eden arkadaşlar edinin. Kitap alarak nasıl mutlu ediyorlar insanı...

Kocaman sevgiler, öpücükler : Jane

22 Aralık 2013 Pazar

Kitap Yorumu : PuCCa Günlük 4 - Ay Hadi İnşallah !


Tatlım, Beyazlı Atlı demişsin ama bu sadece at !

Bir PuCCa kitabının daha sonuna geldim. Hatta geç okuduğum için kendime söylendim bile. PuCCa okumak çok eğlenceli ve değişik bir şey. Kitabı okurken bi an kahkaha atmaktan tükürüğünüzle boğulma riskine bile giriyorsunuz ama öyle bi an geliyor ki "hanimiş benim mendilim" modunda oluyorsunuz. Çok dengesizleştiriyor bu kitap beni. N'apcam bilmiyorum. Okumadan da duramıyorum. PuCCa bu ! Nasıl okunmasın ?

Çözüm önündedir ama sen yine de denklem istersin.

Bir de benim kitap sıram var. Şu okunacak, arkasından şu falan diye... Öyle de piskopat bir kitap kurduyum. Neyse. Gittim PuCCa'yı aldım. Bi içindeki başlık adlarına bakayım dedim. Çünkü cidden okunması çok eğlenceli oluyor. Tam okudum, arka sayfayı çevirdim. "Aaa Ceri ve Paris aynı cümle içinde. Dur buna da bir göz atıyım." derken bilin bakalım ne oldu ? Kitap bitti. Ne ara bitti arkadaş, vallahi anlamadım. O kadar akıcı ve eğlenceli bir dili var ki... Edebi bir değer beklemeyin. Eğlencesine okunacak bir seri bu zaten. Çik-lit tarzı desem değil... Böyle çerezlik bir kitap. Soğuk havalarda yatağa gömül, oku saatlerce. Tabii benim öyle bir keyfim olmadığı için 4 saatte okunup bitirelebilecek kitabı koca 4 günde bitirdim. Onunda ayrı bir zevki oluyormuş canım. :D Dershaneden çık. Elinin tersini alnına yapıştır "Ayh içim şişti bu dersten. Bi gidip PuCCa okuyup kendime geleyim." deyip saatlerce kitap okumalar falan... Deneyin derim.

İstemediğim ot olsan, burnumun dibinde kalsan.


Bu serinin bir diğer özelliği, şimdi konusundan bahsedeceğim ama ne yazsam kararsız kalıyorum. Dur şundan bahsedeyim diyorum, yok ya bu direk spoiler olur bir sürü beddua yerim diyorum. Belli bir konusu yok aslında. PuCCa'nın anormal, komedi, tüm aksiliklerin toplandığı ve bir normal insanın bulunmadığı disko topu gibi rengarenk hayatını okuyoruz. Bazen cidden çok komik oluyor. Okurken bir kahkaha atıyorum taa öteki odadan annem sesleniyor "Yine mi o kızı okuyorsun" diye. Alıştı kadın artık. :D PuCCa okumayı seviyorum. Bana ilk kitabını verdiklerinde hiç yüzüne bakmadan sahafa gidip satmıştım. Sonra ikinci kitabı verildi. Haydaaa, neyse bir içine göz atayım dedim. Marilyn Monroe falan var böyle. İlk sayfalarda başlık adlarına gözüm takıldı. Beni aldı bir gülme... Sonra gidip, para verip ilk kitabı aldım. (Kar yapıyorum diye sırıtırken zarara uğradım aslında) Ondan sonra beni tutabilene aşk olsun. Her Kasım'da millet ruh ikizini bekler, aşk yaşamak için. Ben PuCCa'nın kitabı çıksa da gecem gündüzüm birbirine karışsa diye bekliyorum. Kitap öyle bir içine alıyor ki sizi... Şu sayfaya da bakayım, ay dur şurada şunun dedikodusunu yapacak derken gece 2,3,4 ve kitap bitiyor. Pörtlemiş gözlerle ortada kalıyorsunuz öyle. :D

Daha ileri gitmek için bir adım geri gitmek gerekir.

PuCCa'yı bu kadar çok sevmemin bir diğer nedeni ise ; ben insanları dinlemeyi çok severim, o ise anlatmayı çok seviyor. Ne kadar uyumlu bir ikiliyiz aslında. O yüzden her yazdığını büyük bir açlıkla okuyorum. Nedense onun tecrübeleri, deneyimleri, anıları çok ilgimi çekiyor. İlla bir şekilde hayatınızla uyumlaştıracağınız bir şey yaşıyor. Sevgili konusunda olsun, aile konusunda olsun mutlaka bir şekilde aynı düşünceye varıyorsunuz. Çünkü o bizden biri. Bizim içimizi döküp, anlatamadıklarımızı o çok rahat bir şekilde anlatıyor. Ve bizde okurken "Evet işte ! Demek istediğim buydu." diyorsunuz. 

İnsanın canı çocukken çok yanınca, hep acıyacakmış gibi geliyor.

Bu kitabında şimdiki sevgilisi Ceri ön plandaydı. O kadar tartıştılar, kavga edip ayrıldılar ve barıştılar ki... Artık içim dışım onların ilişkisi oldu. Normalde bunlardan nefret ederim. Hatta bir ara gözlerimi devirip yeter artık dediğim zamanlarda oldu.Ama bir şekilde kitap devam etti. Ceri'yi yerden yere sürükleyip, dövmek istedim. (Ki adam benden yaşça büyük.) Kıza her kükrediğinde bende arkadan saldırmak istedim. :D Adam'la yaşadıkları olaylar da çok ama çok hoşuma gitti. Bir ara Adam bir şey söyledi, tüm karizmayı yerle bir etti ama sonunda üzüldüm adamın haline ya... Bu kitapta çok kritik bölümlerde vardı. PuCCa'yı ve yıllardır görüşmediği annesiyle olan konuşmalarını okumak... Of çok fenaydı. Küçük İbo'ya bile çeviriyorsun bizi PuCCa !

Kendimi artık devam etmek zorunda kalan 12.sezon dizisi gibi hissediyorum.

Bunların dışında... Valla ne desem az. Hayatınıza renk katmak istiyorsanız alın, okuyun derim. Ben çok severek okuyorum. Kitapları dışında blog'unda ve gazete-dergide de yazıyor. Onları da büyük bir açlıkla okuyorum ama kitaplar gibi olmuyor tabii. PuCCa'da bir blogger ve şimdi hayatını yazarak para kazanıyor. İmreniyorum ona cidden. Hakkıyla yazıp, hayatını yaşıyor kız. O kadar çok seviliyor ki ; geçen gün Instagram'da kitabını okuyorum diye kitabın kapağının fotoğrafını çekip koydum. Aradan daha bir saniye geçmesiyle bir beğeni toplamış ! Hayatımda bu kadar Instagram'da beğeni toplamamıştım. Gözlerim şaşı oldu. İlk defa bir fotoğrafımı 30 kişi beğendi. Sağol PuCCa, sayende geçiniyoruz işte. :D 

"Bitti!"
"Aa iyi, bittiyse bitti!"
"Asıl sana bitti!"
"Bu kez gerçekten bitti!"
10 dakika sonra... "Ne yiyelim?"

Hadi benden bu kadar. Gelecek PuCCa kitabında görüşmek üzere ! (Daha şimdiden kitabın ; kapağını, adını, içeriğini, kaç sayfa olacağını merak ediyorum.)

Not : Umarım bir gün Ankaralı'yı, Erik'i ve Pekmez'i görürüz. Allam, o kadar çok merak ediyorum ki ! Ceri'de olduğu gibi hayal kırıklığına uğramam umarım.

Sevgiler, öpücükler ; Jane

PuCCa'yı neden mi kendimde görüyorum : "Ne kadar acı, geçmişini unutmak. O günden beri, neler yaşadığımı unutmamak için hep günlük tuttum. Hep ama... Bir gün olur da unutrsam beni bir odaya tıkarlarsa, geri hatırlarım umuduyla. Unutmaktan çok korktum, o kadar korktum ki hayatımda bir parça iyi ne varsa sıkı sıkı sarıldım." - PuCCa

21 Aralık 2013 Cumartesi

Jane'den Bir Haftasonu Sohbeti : "Sorun Bende Mi ?"


Siz de benim gibi kitap, film ve dizi karakterlerine ciddi ciddi aşık oluyor musunuz ? Bu soru geçen gün aklıma takıldı. Deli miyim ben ? Yoksa sorun bende mi, dedim. Gerçekten hayali karakterlere karşı bir ilgim var. Öyle böyle değil. Tabii delilik sınırını geçmiyorum. O kadar psikopat değilim arkadaşlar. :D Ama bu aralar, bu takıntım kafama takılmıyor değil. Sanırım dert edecek başka bir şey bulamadım.
Mesela geçen gün dershaneden eve suratım asık geldim. Günüm berbat geçmiş, hava kötü, sırılsıklam falan olmuşum. Odama girdim. Çantamı bırakıp, kafamı kaldırınca okunmayı bekleyen kitaplarımı gördüm. Şöyle kafamı biraz yana eğdim. Favori yazarlarımın kitapları bana oradan göz kırpıyor sanki. Sonra omuz silktim. "Amaaaan. Ne surat asıp, kendimi mahvediyorum. Benim okuyacak milyon kitabım var. Hayatımda Daemon Black, Jace Wayland, Seth, Travis Maddox falan varken dertler yanıma bile yaklaşamaz." dedim ve inanın bana o dakikada ruh halim değişti. Sanki suratı asık eve giren ben değilimde öteki evrenden gelen ikizim falan... :D  Bir sevgilim olsa bu kadar moralimi düzeltemezdi yani. Karakterlerin gücü aşkına !


Sonra tabii bu gerçek kafama dank etti. "Ey Jane, kendine gel. Kitap karakterleri ruh halini sanki bir düğmeye basmış gibi değiştiriyor. Sence de bu biraz garip değil mi ?" dedim. Ama biliyor musunuz ? Çok zararsız bir şey ve müthiş mutluluk veriyor. Adı üstünde hayali karakter. Gerçek hayattaki bir erkek (veya kız) kalbinizi paramparça edebilir ve üstünde tepinebilir, sizi yerle bir edebilir, istediğiniz gibi davranmaz ve sizi mahvedebilir. Ama hayali karakterlerimiz... Kafamızda nasıl şekillendirmek istiyorsak öyle hayal ediyoruz. Kukla gibi istediğimiz şekle sokuyoruz. Bir gün Travis'le Paris'te yemek yerken diğer gün Patch'le sırt sırta vermiş meleklerle dövüşürken bir kaç saat sonra Jace'le ördekleri kovuluyor olabilirim. (Hayal gücüm çok pis uçuktur. Ciddiyim.)

Yani, ben karakterlerimle mutluyum. Belki biraz çılgınca. Hatta "Bu kız kafayı mı yemiş, yalnızlıktan dibe vurmuş" falan diyebilirsiniz. (Ki öyleyim, :D) Ama bana iyi geliyor mu, geliyor. Hemde nasıl iyi geliyor. Benim çok dönek bir ruhum var. Bir dakika önce gülüp, "ahaha evet gideriz yaa" deyip beş dakika sonra surat asıp "o gün ne olur bilmiyorum ki, gelemeyebilirim." modunda oluyorum. Bu ruh halimden çıkmamı sağlayan etkenlerden biri de karakterlerim. Bunu keşfedince ilaç gibi kullanmaya başladım. Moralim bozuk mu ? Hooop, hemen otur ya bir şeyler izle ya da acilen bir şeyler oku ! Ve evet, son model Jane karşınızda oluyor. Hatta, çok sevdiğim bir karakteri okuyorken yanıma gelip bir şey isterseniz anında yapabilirim. O derece ikna edilecek bir modda oluyorum. (Şuan çok pis bir açığımı ele verdim. Hadi kullanın.) 

Karakterlerimi benimseyen arkadaşlarımda var. Onlarla sanki karakterler gerçekten varmışçasına sohbet ediyorum. Özellikle ikizimle oturup saatlerce kitap ve karakterleri hakkında konuşmuşluğumuzu bilirim. En ince detayına kadar gireriz. :D Artık biz işi nasıl ilerlettiysek... Yazarlar, kafalarında oluşturuyor, biz geliştiriyoruz resmen. Patch olsa şunu yapar, Adrian olsa böyle söylerdi, Jace bu durumda şu mimiği yapardına kadar hayal gücümüzün sınırlarını zorluyoruz. Ve bu cidden rahatlatıcı bir şey. Hayal etmek, düşünmek, oluşturmak... İnanılmaz. Yaşamak lazım. :D

Mesela geçen gün çok yakın arkadaşlarımdan biri olan M'le konuşuyoruz. Sohbet de erkekler konusuna geldi. O da "Ah tabii sen Adrian Ivashkov gibi birini istiyorsun, bekliyorsun." dedi. Gülerek evet dedim. Sonra durdum, düşündüm. (Hep bu anlık düşünceler yüzünden kafayı yiyeceğim.) Harbiden de öyle. Bir de şu gerçek var ki Adrian gibi biri gelmeyecek. Ve ben yaşlanıp, buruşup öleceğim. Ya da "Amaaan, salla ya onu mu bekleyeceğim." deyip gerzek birine aşık olup hayatımı mahvedeceğim. Ve evet ben beklemeyi tercih ederim. Sanırım en büyük hatam da bu olacak. Çünkü hiçbir zaman kitap karakterleri gibi biri olmayacak gerçek hayatta. Fiziksel benzerlikleri geçtim, aynı "karakter" özellikleri olan birini bile bulmak mucize olur. 

Bir diğer sorun şu ki birden fazla karaktere aşığım. Saymakla bitmez. Film karakterlerinden Batman'e delicesine tutkunum zaten. :D O maskeyi biri takıp, karşıma evlenme teklifiyle çıksa direk üstüne atlarım.Güzel hayaldi ama öyle yapmam tabii. Deli miyim ben ? O maskenin altından bir seri katil çıkarsa ? Neyse, ah bir de Dean Winchester var ! Adama öyle böyle değil, çok fena aşığım. Bir saatliğine bana verseler n'olurdu ? Kitap karakterlerine hiç bulaşmıyorum bile... Listem çok kabarık. :D Adrian Ivashkov her zaman önceliğim tabii. Adam boru değil, Ivashkov yani !


Kısacası sorun bende sanırım. Bir insan bu kadar karakterlere tutulmamalı. Yolda yalnız yürürken bile "Ah şimdi ... olsaydı neler yapardık" diyorum. O dereceye geldim. Yalnızlığın dibine resmen vurmuşum. Bunları yazdım çünkü anlatıp, rahatlamak istedim. Umarım içinizden birileri de "Bende öyleyim Janeeee." diye mesajlar atar. Yoksa tırsıp, kendim Bakırköy'e gideceğim. :D

Son olarak, hep erkek karakterlerden bahsettim. Ama kız karakterlerden öyle biri var ki resmen kayıp ikizim. Lux serisinden Katy Swartz'la çok ortak yönümüz var. Hemde baya. :D Bu blog'u da aslında bir bakıma onun sayesinde açtım. Kitapta habire blog'udan bahsediyor, yok yeni kitap kargosu gelmiş hemen okuyup blog'un da videolu yorum hazırlayacakmış falan. Bende bir blogger'ım. Ara vermiştim ve yeniden blog açmamı sağladı. Bildiğin canım çekti. :D Ve sonucunda karşınızda ben varım. 

Şimdilik bu kadar. Böyle çılgın anılarınız varsa yollayın bana da kendimi teselli edeyim. 

Sevgiler, öpücükler : Jane

11 Aralık 2013 Çarşamba

Kitap Yorumu / Önerisi : Melez Sözleşmeleri 2 - Safkan


Merhaba !
İşte yine ben. Bu sefer yazmak için hem sabırsızlanıyorum hemde çok heyecanlıyım. Kitap daha az önce bitti. Her şeyi taze taze aktaracağım. Ve neden heyecanlı olduğumu da anlayacaksınız. :D 

Yazın yeni bir seriye, Melez Sözleşmeleri'ne başlamıştım. İlk kitabı Melez'i okuduktan sonra serinin diğer kitaplarını alıp, okumaya fırsat bulamadım. En sonunda fuarda topladım hepsini ve benden mutlusu yok. Uzun bir aradan sonra serinin ikinci kitabı, Safkan'ı uzun bir zaman süre içinde okudum ve rahatladım. Kitabı tam bir haftada okudum ! Bu benim için çok uzun bir süre çünkü normalde ince kitapları -ki kitap 406 sayfa, bana göre kesinlikle ince !- üç-dört günde falan bitirirdim. Ama bu dönem kitap okumak için ya haftasonlarını ya da akşamları bekleyebiliyorum. Hatta bu haftasonu kendimi odama kapatıp, sadece kitap okudum. Bir yandan da vicdanımı rahatlattım : "Kitap okuyarak ders çalışmamazlık etmiyorsun Jane ! Türkçe'deki paragraf konusunda pratik yapıyormuşsun gibi düşün." diyerek kitabı yedim bitirdim. :D Güzel fikir değil mi ?

Bu kadar gevezelik yeter. Kitaba doyasıya yorum yapıp, konusundan bahsetmek istiyorum. İlk kitap için Melez yazısına uçun ! 

İlk kitapta asi kızımız ve Melez olan Alex'i, yasak aşkı Safkan Aiden'ı ve sürpriz yumurtadan fırlamış gibi aniden ortaya çıkan Apollyon Seth'le tanışmıştık. Bu kitapta, bu süper çılgın karakterleri bol bol görmek mümkün. İlk kitabın sonunda Alex, iblise dönüşen annesini öldürdüğü ve peşinde yakın arkadaşı Caleb'i de sürüklediği için gözetim altındadır. Bir yandan Aiden bir yandan da Seth, Alex'e, Akit'ten uzakta olduğu yıllarda kaçırdığı derslerin telafisini vermektedirler. Ki bu durum kitapta bir çok eğlenceli, ateşli ve "ahh ahh" dedirten cinsten sahnelerin oluşmasını sağlamış. Alex, çok yoğun olduğu bir dönemde iken yine yerinde durmaz ve geceleri dışarı çıkma yasağı olduğu halde içecek almak için dışarı sızar. Fakat Akit'te iblisler gezinmektedir. Ve ilk kitapta İblislerin, artık sadece Safkanları değil Melezleri de dönüştürebildiklerini öğrenmiştik. Alex'de bunlardan bir kaçıyla karşılaşır. Kendisi yaralanır yaralanmasına ama bir kişinin ölmesine sebep olur. Ve benim kitapta çok sevdiğim bir karakterdi. :( Okurken bir yandan da yazara sövdüm, işkenceli hayaller kurup yazarı yerden yere vurdum. Bu ölüm karşısında Alex ciddi anlamda sarsılır. Destekçisi ise dibinden ayrılmayan, her an didiştiği ama bir o kadar da eğlendiği kişi Seth'tir. Aiden'da yanında olmak ister ama bu yasak ve imkansızdır. Hatta bu kitapta bir Safkanla bir Melezin aşk yaşaması sonucu ne ceza verdiklerini de gördüm. Dehşet verici. Ve iğrenç bir şey. Yazar çok arap saçına döndürecek bu olayı, benden söylemesi. Neyse, Alex her ne kadar yıkılmış olsa da Konsey'in karşısında yargılanmak üzere New York'taki Akit'e giderler. Bu Konsey'de Alex, iblis annesi ve planları hakkında sorgulanır. Bakan Telly'e acaip gıcık oldum ! Hayatımda bu kadar tiksindirici, uyuz bir karakter daha görmedim ! Alex, kendini yine iyi tuttu. Ben bile okurken kitabın içine dalıp, kadının saçlarını yolasım geldi. Her ne kadar Alex'te bunu yapmayı dilese de zaptetti kendini. Yoksa ebediyen köle olur.

"... Kafamda sadece kendimi ve seni düşünecek kadar yer var. " -Seth

Fakat bu Akit'te anormal şeyler olmaktadır. Birileri Alex'in kuyusunu kazmaya çalışıyordu. Baya yollar denedi. Zorlama büyüsü yapıldı, Karışık iksir içerildi.- ki bu en eğlencelisiydi, Alex'i kudurmuş ve sarhoş olarak görmek feci komikti-  Falan filan ama tabii Alex bunları da atlattı. Kitabın sonlarına doğru artık pek bir şey olmaz dediğimiz an yazar bizi ters köşeye yatırdı. Son anda Akit'te bir iblis saldırısı oldu ve neler oldu neler... Furiler ortaya çıktı. (Furiler, Tanrıların alt sınırındaki varlıklar olarak düşünelebilir. Bir Akit'te engellenemeyecek bir saldırı olduğunda ortaya çıkarlar. Aslında heykel şeklindeler fakat saldırı sırasında asıl benliklerine dönüşürler ve gözleri ne Melezleri ne Safkanları görür. Önüne gelen her şeyi yerle bir edebilirler.) Akit'te resmen bir savaş meydanı gerçekleşti. Alex cidden çok iyi savaştı. Seth ve Aiden'da öyle tabii. Sonu ise tehlikeli, merak uyandırıcı ve "İşte şimdi işler karışacak." dedirten cinstendi.

"Neden mütevazı olacakmışım ? Harikayım ben." -Seth

Kitabın geneli böyleydi. Ama Seth'e özellikle değinmek istiyorum. Daha ilk kitapta okur okumaz "Kesinlikle Seth'i seçiyorum." dedim. Bu kitapta aynı düşünce içindeydim. Aralarda Aiden dikkatimi çekti, hoşuma giden hareketleri ve sözleri vardı ama son sayfalarda Seth daha ağır bastı. Ki cidden Seth benim tercihim. Çok eğlenceli, hayatını dolu dolu yaşayan, esprili, tamam biraz çapkın -biraz değil fazla çapkın-, ısrarcı ve gerçekten eğlenmeyi bilen biri. Bu kitapta Alex'le bir havuz sahneleri var ki... Okurken hem çok eğlendim hemde kıskandım. Çok güzel ve komikti gerçekten. Seth, karşı cinse nasıl davranılacağını çok biliyor. Eh bir de Alex'in ikinci Apollyon olması aralarındaki bağın daha da kuvvetlenmesini sağladı. 
Kitapta zaten Seth sayesinde gülüp, eğleniyorsunuz. Şahsen ben gülmekten öldüm artık. Yazar müthiş bir karakter oluşturmuş. Bende bir tane Seth isterim. :D

Alex'i ilk kitapta çok sevmiştim. Bu kitabın başlarında biraz şımarık kız çocuğu gibi görsem de sevmekten vazgeçmedim. Alex'le cidden hiçbir ortak noktamız yok. Ne fiziksel olarak ne hobi olarak ama düşüncelerimiz aynı. Benim yapmak istediklerimi, yapmayı plandığım şeyleri o anında yapıyor. Bende de bir cesaret tüfeği olsa da alnıma dayayıp, Alex gibi çılgın olsam. :D Ama Alex'te en çok sevdiğim özellik ise her şeyi çok içten yaşaması, hissetmesi... Hani belki kitabı okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız. Çünkü bende onunla aynı düşünceler ve "acabalar?" içindeyim. Ve yazar bu kitapta Alex üzerinden çok güzel betimlemeler yapmış. Bir yandan okuyup bir yandan hayal edince cidden hoşuma gitti ve çoğu sahne de güldüm. :D

"Diğer Safkanlar gibi olsaydım senin için sonuçlarını bile düşünmeden şimdiye kadar sahip olurdum sana. Onlar gibi olmamak için her gün savaş veriyorum ben. " -Aiden

Aiden'a gelirsek... Küçük Dimitri diyebilirim. Çok benziyorlar. O yüzden ilgi alanımda değil ama bu onu sevmediğim anlamına gelmiyor. :D Söylediği sözler, etkileyici hareketleri... bazen kafamı karıştırdı ama Aiden her zaman sevilecek karakterler arasında olsa da benim için ikinci planda. Belki ilerleyen kitaplar da bambaşka düşüncelere sahip olurum. :D Yine de onun neden soğuk ve içine kapanık bir karakter olduğunu anlayabiliyorum. O bir Safkan. Melez'e kendini kaptıramaz. Doğru değil. Yasalar bunu gösteriyor ve o da karşısındakinin hayatını mahvetmemek için kendini geri çekiyor. Ama burnuma, ilerleyen kitaplarda Aiden'ın sınırları aşacağı kokuları geliyor. :D Benden söylemesi !

Ve cidden son olarak ( Yazı baya uzun oldu ama...) ; bu serinin kitap kapaklarına bayılıyorum ! Melez'in kitap kapağının anlamını öğrenmiştim. Safkan'ınkini de son sayfalara doğru öğrendim. Çok doğru bir seçim olmuş. Yazarı tebrik etmek lazım amma ; yazarın üslubu bana birilerini hatırlatıyor. Daha özgün olmalı. Yine de bu demek değil ki ben bu yazarı okumayı sevmiyorum. Bayılıyorum hatta ! İki seriside şuan kitaplığımda ön planda. Kitapları ince olsa da -ki genellikle 350 sayfadan aşağı bir kitabı yok- içeriği dolu dolu oluyor. Safkan'ı elime ilk aldığımda "Off, bu çok ince ! Hemen biter." diyordum ama beni yanılttı. Okurken başım bile döndü. Dopdolu bir kitaptı. İlgilenenlere duyurulur. 

Serinin bir sonraki kitabında görüşmek üzere ! (Ki bu uzun bir süre olabilir. Kitap okumaya kısa bir mola veriyorum.) Seth benimdir ! :D

Sevgiler, öpücükler : Jane

7 Aralık 2013 Cumartesi

Jane'den Bir Haftasonu Sohbeti : Yabancı Müziklere Takıntılıyım, N'apalım ?


Ne zaman bir ortamda Mp4'ümü çıkarsam illa içeriğini karıştıran bir insan olur. Aradan bir kaç saniye geçtikten sonra gözlerini pörtledip "Hiç Türkçe şarkı yok mu ? Bu ne böyle, hepsi yabancı!" diye bir tepki verir. İlk zamanlar ne diyeceğimi şaşırırdım. Ama artık alıştım. "Ah hayır canım yok, genellikle dinlemiyorum." Genellikle diyorum çünkü etrafımda istemesem de Türkçe şarkılar bolca çalınıyor. En büyük işkence günüm ise pazar günleri oluyor. Sevgili anneciğim, evde iş yaparken son ses TV'den Türkçe şarkılar açıyor. Hani ağzıma takılan bir kaç şarkı varsa onlarda pazar gün ki seanstan yani... :D
En taze örneğimi vereyim. Ki bu beni de şaşırtmıştı. Dershanede normalde Mp4'ümü çok sık çıkarıp, şarkı dinlemem. Bir gün tenefüste artık canım sıkıldı, açtım. Sıra arkadaşımda hemen alıp, incelemeye koyuldu tabii. Bir kaç saniye sonra aynı tepkiyi aldım. Sonra durdu. "Radyoların bile yabancı ! Nasıl bir takıntılıktır bu ?" deyince bende şaşırdım. Daha önce radyo ayarlarıma laf eden de görmemiştim. :D Ve o yorumundan sonra cidden psikopat olduğumu anladım. Tarzım böyle n'apayım.

 Şimdi bunları neden yazıyorum ? Kendimi ifade etmek için. Beni tanıyanlar zaten bu takıntılığımı biliyor. Ki bir çok insanın böyle olduğunu da biliyorum. Bu bir zevk meselesi. Bunun için insanlarla alay etmenize, aşağılamanıza gerek yok. Müzik, ruhun gıdasıdır. İlacıdır. Şah damarıdır. Hoşuna gidilen her tür müzik eleştiri yapılmaksızın dinlenmeli bence. Bu özgür bir terapi yöntemi. Ben, şahsen müziği terapim olarak görüyorum. Çok bunaldığımda, yalnız kaldığımda, düşüncelere boğulup kaçacak bir yol aradığımda müziğe sığınıyorum. Öyle iyi geliyor ki... Şimdi "Yabancı müzikten ne anlıyorsun ki ?" diyenler olacak. Ki bu soruyu milyonca defa aldım. Diğerlerini bilmem ama ben dinlediğim her şarkının anlamına bakarım. Bende hissettirdiği duyguları öyle kavrarım. Ki çoğu zaman çok hoşuma giden şarkı sözlerini de yazarım. Öyle de bir defterim var hani. :D ( Özellikle ingilizce geliştirmek isteyenler bu yöntemi kullansın. Mükemmel bir şey.)  Yani, müziği boş boş dinlemem. Elbette bazı şarkıları sadece ritmi için seviyorum. (Ki genellikle onlar anlamsız sözlerden oluşan dans müzikleri oluyor.) Ama genel olarak yabancı şarkıları, benimseyerek, bende müthiş etkiler yaratmalarını sağlayarak dinliyorum.
Bu demek değil ki hayatımda hiç Türkçe şarkıyı isteyerek dinlemedim. Çoğu genç kızlar gibi bende Hepsi Grubu'yla beraber büyüdüm. :D İlk gittiğim konser, ilk aldığım albümler onlarınkiydi. Delicesine dinliyordum. İlerleyen zamanlar da Şebnem Ferah takıntılığım vardı. (Ki hala TV'de karşıma çıkınca görmezlikten gelemiyorum.) Yani o kadarda bencil bir insan değildim. Türkçe şarkı dinleyenlere sonsuz saygım var. Şarkıları sevmesem de hakaret etmem ya da bir yorumda bulunmam. Görmezlikten gelirim. Aynı şeyi diğer karşı taraftan da beklemek lazım.

Bir diğer konu ise daha can sıkıcı. Şöyle bir durum var ; "Ne dinliyorsun ?" dediklerinde "Rihanna, Eminem ya da Nirvana" dersem "Ooo müzik tarzın on numara senin !" gibi yorumlar alıyorum ama cevabım "One Direction, Selena Gomez..." gibi genç şarkıcılar / gruplar olunca " Ciddi misin sen ? Allasen onlar şarkıcı mı ?" gibi ön yargılarla karşılaşıyorum. Eskiden görmezden gelirdim ama şimdi direk savunmaya geçiyorum. Herkesin müzik tarzı bambaşka. Benimde öyle. Ağırlık olarak Pop-rock, R&B dinlerim ama yeri gelir Hard Rock, Country, Metal de dinlerim. Sadece müziğin hoşuma gitmesi ve beni etkilemesine bağlı. Ben şarkıcılardan da ayrım yapmıyorum. Taylor Swift'i sevmem ama Red albümünü sorun, tek tek şarkılarına yorum yaparım, milyon defa dinlediğimi söylerim. One Direction (isimleri çok uzun yahu kısaca 1D diyeyim) şuan gündem de hem çok ilgi gören hemde çok alay edilen bir grup. Şahsen sıkı hayranlarından biri değilim ama slow şarkılarına bağımlıyım, hareketli şarkılarını dinlemeden bırakmam. Yani demek istediğim şarkıcıları hor görmeyin. Sevmiyor olabilirsiniz ama bir iş yapmış ve başarıya ulaşmış ki devam ediyorlar. Müzik, insanı yaşatır da öldürür de. En az kitaplardaki kelimeler kadar etkileyici ve baskın bir özellikleri var. 

Ve bu yazdıklarımdan şu anlamları çıkarmayın ; yukarıda bahsettiğim kişilerin hayranı değilim. Sadece örnek vermek için yazdım. Onları değil müzik tarzlarını savunuyorum. Yine de siz daha iyi bilirsiniz. Benim anlatmak istediğimi eminim anlayan birileri vardır. Şimdi içimi döktüm, oh rahatladım. :D

Son olarak. Belki bazıların dikkatini çekmiştir, bazıların da gözünden kaçmıştır. Hazır müzikle ilgili içimi döküyorum. Bir bilgi vereyim dedim. Blog'un sol tarafında bir çok minik bilgiler paylaşıyorum. Bunlara iki yeni gelişme daha ekledim. Artık her salı, perşembe ve pazar günleri linklerle müzik paylaşımı yapıyorum. Tamamen kendi tarzıma özel, dinlemeyi sevdiğim şarkıları öneriyorum. Paylaştığım fotoğrafların üstüne tıklamanız yeterli. Bir diğeri ise bu müzik paylaşımlarını kaçıranlar ve toplu paylaşmak için her ayın sonunda tüm paylaştığım müzik adlarını topladığım bir link paylaşıyorum. Sponge Bob fotoğrafına tıklayın ve blog'a özel açtığım tumblr sayfasına uçun. :D 

Kocaman sevgiler, öpücükler : Jane


Not : Hani bir kaç müzik önerisi verirseniz, aşırı derece de mutlu olurum. Her türden dinlerim. Sıkıntı değil. :D