Pages

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Ding Ding Dizi Önerisi : Merlin


Bu aralar şiddetle önerdiğim tek dizi Merlin. Çünkü sonunda dizinin tüm sezonlarını izleyebildim. Elbette final bölümü de izledikten sonra kendime baya lanetler saydım. Ama olan olmuştu. Merlin bitmişti.
Lise 2'deyken rastgele CNBC-e' de diziyi keşfetmiştim. Hiç unutmuyorum. Her gün saat 19:00'da annemle TV kavgası yapardık. O haklı olarak haberleri izlemek istiyordu bizde kardeşimle Merlin izlemek istiyorduk. O zamanlar gidip internetten izleme gibi bir alışkanlığım yoktu. :D Zar zor 3 sezonu TV'de izledik. (Bu arada annemde bizimle beraber izleyip,sevdi.) Ondan sonra yeni sezonu unuttum ben. Üstünden 2 yıl geçti. Bir baktım ki Merlin 5.sezonla beraber bitmiş. Bunu duyan ben tatilde başladım yeniden diziye.İlk 4 sezonu türkçe dublaj izledim. Son sezonu alt yazılı izleyince bir tuhaf oldum. Sesler falan ilkten garip geldi ama sonra pişman oldum. Keşke en başından beri alt yazılı izleseydim diye. O yüzden diziye başlayanlara ilk uyarım kesinlikle alt yazılı izleyin. :D

5 sezonluk dizinin konusundan bahsetmek gerekirse ; Fantastik-drama bir İngiliz dizisi. Aslında konusu çok eski bir efsaneye dayalı diye biliniyor. Olay döngüsü Camelot'un Prensi (ve daha sonrasında Kral'ı) Arthur ve büyücü Merlin arasında geçiyor.
Camelot'u yöneten Kral Uther, ülkesinde büyüyü kesinlikle yasaklamıştır. Bunun nedeni ise büyü yüzünden eşini kaybettiğini sanmasıdır.Büyü kullananların cezası ölümdür. Bu yüzden Camelot'ta yıllar önce "Büyük Arınma" denilen bir iç savaşla tüm büyücüler -çocuk,kadın,erkek- ölüme terkedilmiştir. Büyük Arınma'yla birlikte Camelot bir çok düşman toplamıştır. Büyüceler her fırsatta Kral'a,halkına ve en önemlisi tek veliahtı olan oğlu Arthur'a sataşmaktadır. Şanslı Arthur, en önemli zamanında Merlin'le karşılaşır. Aslında ilk tanışmaları biraz çatışmalıydı. :D Birbirilerine hakaret sayarak tanıştılar diyebilirim. Merlin,Arthur'un hayatını kurtarınca ise uşağı olmuştur. Tabii kimse Merlin'in büyücü olduğunu bilmiyordur. Gaius dışında. Gauis,Camelot'un en iyi ve en büyük hekimlerinden biridir. Aynı zamanda Kral'ın dostudur. Her neyse, Merlin sıradan bir büyücü değildir. O dünyaya gelmiş geçmiş en güçlü ve en büyük büyücüsü olarak tanımlanır. Onu bazı büyücüler Emrys adıyla tanır. Merlin'in kaderinde yazı olan tek görev ise Arthur'u korumak. Ejderha'nın (Merlin'in dostlarından biri. Yol göstericisi ve aynı zamanda Kral'ın tutsağı olan güçlü büyücülerden biri.) dediğine göre Arthur, Camelot'un başına geçtiği zaman her şey daha farklı olacaktır. Bu yüzden Merlin, tek veliahtı koruma görevindedir. Büyü gücü sayesinde milyon defa Arthur'un poposunu kurtardığı söylenebilir. :D
İlk 2 sezon boyunca çok eğlenceli ve heyecanlı olaylarla geçiyor dizi. Merlin her zaman iş başında, Arthur'u hem kurtarıyor hemde kimliğini açığa çıkarmamaya çalışıyor. Arthur ise doğduğundan beri Kral olmak için eğitilmiş biri. Bir yandan Camelot şövalyelerini seçip, eğitirken bir yandan da tehlikeden tehlikeye atlıyor diyebiliriz. Ah bir de Morgana adından bir karakterimiz var ki... Melek görünümlü şeytan denilebilir. Pekala, ilk 2 sezon boyunca gerçekten çok sevdiğim bir karakterdi. Kendisi Kral'ın manevi kızı olarak biliniyordur. Sonradan asıl gerçekler ortaya çıkar. Morgana, Kral'ın öz kızıdır ve büyücüdür. Büyü güçlerini biri tarafından keşfeder ve karanlık tarafa geçer. Camelot'un meleği iken baş düşmanı olmayı başarıyor.
Gwen ise Morgana'nın sadık hizmetçisidir. Arthur'a fena halde aşıktır. Aşkının karşılığını daha sonra buluyor. :D Ama işler o kadar da kolay değil. Kral Uther, tek veliahtının bir hizmetçiyle evlenmesine kesinlikle karşıdır. Morgana'da kötü tarafa geçince Gwen oldukça yalnız kalır. Neyseki işler daha sonra eğlenceli hale geliyor. :D
Merlin'e bayılarak izliyordum çünkü Arthur-Merlin atışmalarını, şakalaşmalarını ve beraber atlattıkları tehlikeleri seviyorum, çünkü büyü konusu ilgimi çekiyor, çünkü Merlin eski zamanlarda geçiyor.Yani bir yerden bir yere giderken en az 2-3 gün yollarda geçiyor zaman. Hiçbir şey göründüğü gibi kolay değil ve insanlar daha çok çalışıyor. Nedense bunlar ilgimi çekiyor. Tarihi pek sevmesem de kurgulu tarih konulu kitapları okumayı ve filmleri-dizileri izlemeyi seviyorum. O zamanlar her şey daha saf ve güzelmiş. Her neyse, Merlin'i seviyorum çünkü her akşam izlemek için can attığım dizilerden biriydi. Son bölümü izlerken hem bittiğine üzüldüğüm için hemde sevdiklerimden bir kaçı öldüğü için (senaristlerden nefret ediyorum neden dizi bitiyor diye illa birilerini öldürüyorlar ki) azıcık göz yaşı döktüm. Zaten benim yerime kardeşim salya sümük ağladı. :D İçimden "neyse ki dizi bittiği için ağlayan bir tek ben değilim." dedim ama o kadar çok ağladı ki görende eşi öldü falan sanacak. :D


Camelot'un şövalyelerinden bahsetmemek olmazdı.Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz gibi hepsi birbirinden 'çekici'. İçlerinden en çok Lancelot'u severdim. (Soldan üçüncü olan.)  Ama gerçekten hepsi süper kahraman gibiydiler,dizide. Arthur'un tatlı poposunu sadece Merlin kurtarmıyordu. :D Dizide ne kadar yakın ve birbirlerine bağlılarsa set dışında da çok yakın arkadaşlarmış. Biliyorsunuz bir ara Harlem Shake dansı ünlüydü. Bu dans, dizi setlerini de esiri altına almıştı. Merlin ekibi bunu kaçırır mı hiç ? Videoyu izlemenizi öneririm. :D




Dizi bitince kendimizi teselli etmek için Merlin'in kamera arkası videolarını da izledik. Benim gelenek haline getirdiğim bir olaydır. Jenarik müziğini habire dinler, kamera arkalarını sıkılmadan milyon defa izlerim. Karakterleri kadar oyuncalarda çok eğlenceli. Umarım bir gün Merlin izlersiniz. Çünkü gerçekten izlenilmesi gereken bir dizi.

Arthur: Onlar benim sosislerim mi? 
Merlin: Immm
Arthur: Sen mi aldın onları? 
Merlin: Sizi forma sokabilmek için.
Arthur: Şişman olduğumu mu söylüyorsun? 
Merlin: Hayııır. Henüz değilsiniz. 
Arthur: Ben şişman değilim! 
Merlin: Gördüğünüz gibi işe yarıyor! 
Arthur: ???
Merlin: Uygunsuz olur demiyorum. Kral olan sensin, 
ben değil,...şüphesiz ki bu senin seçimin.
Kral olmadığımdan benim seçimim olmazdı.
Ama bir şey söylemem gerektiğini hissediyorum...
çünkü bazı kıyafetler var ki...
Arthur: Merlin? 
Merlin: Evet, Lordum?
Arthur: Benim için bir şey yapar mısın?
Lütfen, çeneni kapatır mısın?
Merlin: Olur, bunu yapabilirim.
Tabii kapatabilirim. Sorun değil......
Arthur: Şimdi!!
Arthur:Senin bu konuda bir fikrin vardır muhakkak, değil mi Merlin?
Merlin: Beni dinlemek zorunda değilsin, biliyorum! 
Arthur:Aynı fikirde olmamıza sevindim.
Morgana:Sen benim hayal gücümsün.
Emrys:Sen ne dersen !
Morgana:Hayır sen gerçekte burada değilsin
Emrys:Sen burda yokmuşum gibi davran!


Sevgiler,öpücükler ; Jane 

30 Temmuz 2013 Salı

Ding Ding : Yazın İzlenilmesi Gereken Filmler !


   Bu yazıyı daha önce yazmalıydım diye kendi kendime söylenirken "hiçbir şey geç değildir" diyerek klavyenin üzerinde parmaklarım yine dans etmeye başladı. :D
Geçen sene yaz tatilimde filmlerle kafayı yemiştim. Gündüz Harry Potter, gece romantik komedi,aksiyon,korku filmi falan... Yeni giren filmlerden tutun çok eski filmlere kadar milyon tane film izlemişimdir. (Tabii sonra göz tansiyonum fırlayınca elveda filmler demek zorunda kaldım.)
Bir de önerilen şeyler daha çok dikkatimi çeker. O yüzden çevremde veya bloglarda önerilen her türlü filmi,kitabı,müziği dikkate alırım. Eh, ben bu öneri işinden hoşlanıyorsam benim gibiler de vardır diyerek bu yazıyı hazırlamaya koyuldum.
Ya burcumdan ya da kişiliğimden olsa gerek fazla takıntılı bir insanımdır. Her şeyi not ederim. (Yazı aşkım bambaşkadır.) İzlenilecek film ve okunacak kitap listelerim vardır. (Ki çoğu zaman o listeye uymam. Rastgele önüme ne gelirse artık.) Her neyse. İşte o listeden izlediğim bir kaç film isimleri ekliyorum. Bence yazın doya doya izlenilecek filmler. Film önerisi olan varsa hiç çekinmesin. :D


Beastly ( Fantastik-Romantik. Alex Pettyfer için izlenir.Kitaptan uyarlama.)


Spiderman Serisi (Aksiyon-Fantastik-Macera. Uçmaya hazırım derseniz, Tobey'le 3 filmlik bir yolculuğa çıkın derim. :D )


Erkekler Ne Söyler, Kadınlar Ne Anlar ( Romantik Komedi. Filmin oyuncularına hayran olduğum için izlemiştim.Film daha da güzeldi. :D )


Kadın Aklı, Erkek Aklı ( Romantik-Komedi. Gerçek bir komedi diyebilirim. Katherine Heigl ve Gerard Butler favori ikilim.)
Easy A - Adı Çıkmış ( Romantik-Komedi.Emma Stone var işin içinde. Bayılıyorum bu kadına.)


17 Again - 17 Yeniden (Fantastik,Romantik,Komedi,Macera. Ne ararsanız var filmde. Zac Efron ve Sterling Knight gibi Disney taş'ları da var. İzlenilmesi gerekir. )
İyi Günde Kötü Günde ( Romantik-Komedi. İşin içinde Kellan Lutz olunca direk filme dalmıştım. )
The Hangover - Felekten Bir Gece ( Komedi. Eğlencenin son durağı bu film. Bradley Cooper için izlemiştim.Serinin bağımlısı oldum.)


Bağlanmak Yok (Romantik-Komedi. Natalie Portman ve Ashton Kutcher'ı ekipte görünce direk izlemiştim. )


Ben Dört Numara (Fantastik,Bilim Kurgu,Macera,Aksiyon. Alex Pettyfer'a yeniden merhaba deyin. )
Kurt ve Kız (Fantastik,Macera,Romantik. Amanda Seyfried için izlemiştim. Film bitiminde Shiloh Fernandez hayranı olmuştum. İzlenilmesi gereken bir klasik daha. )
Ödül Peşinde (Komedi,Romantik,Macera. Gerard Butler ve Jennifer Aniston var diyorum. )
Başımıza Gelenler (Romantik Komedi. Katherine Heigl'in olduğu her filmi gözü kapalı izleyin derim. )
Aşk Mektupları (Romantik,Drama. Amanda Seyfried'i izlemek... )


Tangled-Karmakarışık (Animasyon. Favori filmlerinden biri. Disney harikası. İzlemedim diyeni görmek istemiyorum. :D )


Now Is Good - Aşk Şimdi (Romantik-Dram. Dakota Fanning varsa her filmi izlerim. Kız Oscar'lık. Filmde beni salya sümük ağlattığı için teşekkürler !)


Not : Bu daha başlangıç. Gelecek yazıda görüşmek üzere !

Sevgiler,öpücükler ; Jane 

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Seri İncelemesi : Düşmüş Melekler - Becca Fitzpatick


Düşmüş Melekler serisi kesinlikle Genç Fantastik türünden bir seri. Yazarın ilk kitap serisi olduğundan olsa gerek bazen konusu basite kaçabiliyor. :D Ama yarattığı Patch karakteriyle seriye bağlanmak mümkün. Zaten ilk kitaptan sonra seri giderek güzelleşiyor. Her kitaba bir şans vermezsek ne anlamı kalır ki ?



Serinin ilk kitabı Fısıltı için : Düşmüş Melekler

Serideki kitap adları ve kapak görselleri gerçekten mükemmel ve anlamlı. Yazının devamını okudukça ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu konuda yazarı tebrik etmek lazım. :D

Çığlık : Fısıltı'nın sonunda Patch ve Nora büyük bir olaydan sağ kurtulmuşlardı ve birbirlerine iyice bağlanmıştı. Patch'in ilk planı Nora'yı kurban etme gibi düşünceleri ise tamamen ortadan kalkmıştı. Bu kitapta ise onları bambaşka sorun bekliyordu. Patch, kitabın başında yine gizemli birine dönüşür. Her zamankinden daha anlaşılmazdır. Bu durum tabii Nora'yı sinir eder. Aralarında habire tartışmalar olur -ki bu benim en sevdiğim kısımdı.Nedense çok hoşuma gitmişti :D - ve Patch giderek Nora'dan uzaklaşır. Ama beysbol şapkalı meleğimiz yerinde durmaz ve Nora'nın baş düşmanı Marcie Millar'la yakınlaşır. Okurken "Vay be, ne çabuk unuttu Nora'yı. Direk yeni kızı kapmış." diyorsunuz ama tabii hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bunu Nora'ya anlatmak ise faydasızdır. Kızımız kıskançlık krizlerine girmiştir. Marcie'yle saç başa kavga ettikleri bir sahne var ki... Gülmekten okuyamadım. :D Nora'nın Patch dışında başka sorunları da ortaya çıkar. Eski aile dostlarından biri olan Scott ortaya çıkar. Bu çekici delikanlı da göründüğü gibi değildir ve garip hareketleriyle daha da dikkat çeker. Hayır, onda bi şey olduğunu anlıyorsunuz ama ne olduğunu yazar taa ne zaman söylüyor :P Bir de Nora garip rüyalar görmeye başlar. Babasının ölümüyle ilgili. Bu gerçekten ilginçti. Kara El adında birisi babasını öldürmüştür. Nora, ipuçlarını topladıkça karşısına Patch çıkar. Düşmüş Melek olan Patch, gerçekten babasını öldürmüş olabilir mi ? (Gerçekten hiç inandırıcı değil.) 
Patch'in çok yakın arkadaşım dediği Rixon ise sonlara doğru bombayı patlatır. Bu seride kimseye güvenmeyeceksiniz. Melek görünümlüler şeytan, şeytan görünümlüler 'melek' olabiliyor. Bunun dışında bu kitabı çok severek okudum. Nora'nın kıskançlık krizleri, Patch'i takip etme gibi değişik olayları sayesinde okurken baya eğlendim. Ve kitabın sonunu okuyunca şoka uğramıştım. Hem neden kitap boyunca Patch'in Nora'dan uzak durduğunu anladım hemde Kara El kimmiş onu öğrendim. Diğer kitabı beklemek -tam bir sene boyunca- resmen işkenceydi !





Sessizlik : Bu kitap gerçekten ismi gibi çok sessizdi. Yazar bu kitap için gerçekten iyi bir konu bulmuş. Yoksa nasıl devam ederdi bilemiyorum... Nora, bir mezarlıkta uyanır ve hayatının son 5 ayına dair hiçbir şey hatırlamamaktadır. Yani Patch'i ve ilk iki kitapta yaşanan olayları da hatırlamıyordur. Eve dönünce her şeyin değiştiğini farkeder. Annesi, baş düşmanı olan Marcie'nin babasıy Hank'la evlilik hazırlıklarına başlamıştır bile. Ve annesi ona Patch'le ilgili her şeyi anlatmamıştır. Ve Nora, onunla karşılaştığında Patch kendini Jev olarak tanıtır. Nora için her şey çok karanlıktır. Geçmişindeki bilinmeyen çocukla ve Jev arasında ne tür bir bağlantı vardır gibi kendi kendine sorular sormaya başlar. Daha sonra Nora,Patch'in kanatlarının olması gereken yerdeki -kanatları koparıldığı için- yaralarına dokununca geçmişteki anıları görmeye başlar. Bu bir tür geçmişe yolculuk gibi bir şeydir. Patch sayesinde her şeyi tekrardan hatırlar ve babasının katilini aramaya devam eder. Aslında ikinci kitabın sonunda Kara El'in kim olduğunu öğreniyorduk. -Hank- Fakat onu öldürmek o kadar kolay olmayacaktı. Çünkü Nora'nın daha bilmediği bir sürü sır vardı. Ve bu sırlar 'normal' hayatını, Patch'le olan ilişkisinin tamamen değiştirecekti. Tek yapması gereken rakibini seçmesiydi. Çünkü Hank'a bir söz vermişti. Nefillerin yine lideri olması için kanıyla yemin etmiştir. Eğer sözünü tutmazsa hem annesi hem kendisi ölecektir. Büyük bir sorun vardır. Nefiller ile Kovulmuş Melekler arasında savaş başlamak üzeredir. Patch bir kovulmuş melek, Nora ise artık Nefillerin yeni lideridir. Karmaşayı görebilir musunuz ? 
Bu kitapta da çok sevdiğim bölümlerde oldu. Çok sinirlendiğim ve şaşırdığım yerlerde oldu elbette. Serininin sonunu çook merak ediyorum. Yazar nasıl bir son yazmış acaba ?




Her şeye rağmen bu seriyi seviyorum. Film yayın haklarıda satın alındı. Hoş, filminden pek umutlu değilim. Daha oyuncu seçimleri yapılmamasına rağmen... Filmi boşverin. Kitaplarına gömülün ! :D

Sevgiler, öpücükler ; Jane 

25 Temmuz 2013 Perşembe

Kitap Yorumu : Aynı Yıldızın Altında - John Green


  
Bir kitap delisine alınacak en güzel doğum günü hediyesi elbette kitaptır. 18.yaş günümde bu kitabın bana hediye alınması ise, genellikle reşit olmanın heyecanıyla yapılan partilerden bile daha anlamlı ve mutluluk vericiydi. Çünkü uzun zamandır Tumblr'dan kitaba dair yorumlar okuyordum. Ve daha kitabı okumadan bir John Green hayranı olmuştum bile. O yüzden kitabı elime alınca bir tuhaf oldum. Resmen okumaya kıyamadım diyebilirim...
Ama tabii kitabın ciltli kapağını inceleyip, sayfalarını kokladıktan sonra -kitap sayfalarının kokusundan oluşan bir parfüme asla hayır demem- okumaya başladım. John Green sayesinde dolu dolu üç gün geçirdim diyebilirim. Kitabı yalayıp yutmamak için adeta başka şeylerle uğraşıyordum ama bir baktım ki kitap bitmiş!

On altı yaşındasınız ve kansersiniz. Sürekli solunum cihazı ile dolaşmak zorundasınız. Koşamazsınız, hızlı ve ani hareketler yapamazsınız. Ve daha yaşayacak çok şeyiniz var. Ama kanser sizi ele geçirmeye devam etmektedir. Hazel Grace, bunları yaşayan insanlardan biri sadece. İlaçlarla yaşamına devam etse de hastalığı ölümcüldür. Ailesi,destek için Kanserli Çocuklar Destekli Grubu'na gitmesini ikna etmiştir. İlk başta her şey çok sıkıcıdır. Ölümler, savaşılan hastalıklar ve destekler... Ama sonra Augustus Waters'ın bakışlarıyla karşılaşır. Delici mavi gözlerine karşı koymak mümkün mü ? Hazel Grace'de bu çekime karşı koyamayarak Augustus ile kısa ve dolu dolu zamanlar geçirir.
Hazel'in en sevdiği kitap, Görkemli Izdırap sayesinde daha çok yakınlaşırlar. Augustus'a kitabı okuması için verir. Ama şöyle bir sorun vardır. Yazar, kitabın sonunu yarım ve merak uyandırıcı bir şekilde bırakmışdır. Hazel Grace'in aklındaki sorular Augustus'un da aklına takılınca kendilerini yazarla iletişim kurup, Amsterdam'da bulurlar.Onları büyük bir hayal kırıklığı beklese de çok eğlenceli zaman geçirirler. Yine de hastalık onların peşini bırakmaz ve onları ayırır.
Şuana kadar okuduğum art niyet hiç olmayan, alçakgönüllü bir üslupla, çok içten duygularla yazılmış bir kitaptı. Okurken her duyguyu tatmak mümkündü. Komedi, heyecan, hüzün, dram ve umutsuzluk. Yazarın hayal gücüne ve bunları dile getiren anlatım biçimine gerçekten hayran kaldım. Okurken hiç sıkılmadım ve sayfaları nasıl çevirdiğimi gerçekten hatırlamıyorum. O kadar akıcı bir kitaptı ki birileri "Yeter artık,okuma." demese kitap sanırım okuduğum gece biterdi. Kesinlikle tüm övgüleri, yorumları ve ödülleri hakkeden bir kitap olmuş. Hayal kırıklığına hiç uğramadım. Kitabın son sayfasını okuyup, büyük bir heyecanla -farkında olmadan- diğer sayfaya geçmeye çalıştım ama yazarın 'teşekkürler' yazısını görünce bir şoka uğradım. Sanki kitap hala devam edecekmiş gibi geliyordu bana.
Kitapta ölüm olacağını biliyordum ama sonu yine de şaşırttı beni. Ve gerçekten üzdü. Kitabı okurken yanımda birileri olmasa salya sümük ağlardım sanırım. Bir yandan hem güldüren hemde göz yaşartan bir kitap olmuş. 
Hayatımı değiştirdi diyemem ama bana bir çok şey kattı. Yaşamın değerini kesinlikle daha iyi anladım. Her zaman dış görünüşe de aldanmamak lazımmış. Her an her şey olabilir. 
Kitaptaki baş karakterler zaten beni fena etkiledi. Hazel Grace'le oldukça ortak yönlerimiz var. Kitaplara,müziklere olan bağlılığımız, kitabın yazarlarına ve karakterlerine olan tutkumuz... Augustus ise 'işte aradığım genç' budur dedirten bir karakter. Dış görünüşü serseri, umursamaz bir tip olabilir ama onunda tutkuları varmış. Hazel Grace'le kitap sohbetleri zaten beni çok etkiledi. Ve Augustus karakteri gerçekten çok bilge biri gibiydi. O kadar anlamlı sözleri vardı ki. Bazı cümleleri milyon defa okudum diyebilirim. Aklıma kazındılar resmen. O sözleri, duvarlarıma asıp, uyurken ve uyandığımda hep karşımda olsun istedim.

Neredeeee Augustus Waters gibi gençler..? :D Hastalığına rağmen sonuna kadar mücadele edip, kendi haliyle dalga geçebilen, sevdiklerine her zaman yardımcı olan, deli dolu ve eğlenceli birileri, nerede ? Kitabın içine girip Augustus ile tanışmak bile istedim. 
Kristin Hannah, Jojo Moyes derken John Green'de gözüm kapalı okuyacağım realist kurgu yazarlarımdan biri oldu. Bu konuda Pegasus Yayınevi'ne bayılıyorum. Tam benim tarzımda kitaplar. Arada duygusallığıma sığınıp, böyle içten ve art niyet olmayan kitaplar okumaya tapıyorum.
Kitap bittikten sonra boşluğa düşmemek için Counting Stars ve If I Were A Boy şarkılarını dinledim. Aslında şarkıların sözleriyle kitabın konusu çok zıt ama kitap bitiminde çok iyi geldiler. :D Sanırım kitaplığımdan habire elime alıp, sayfaları tekrar tekrar karıştıracağım bir kitabım daha oldu.








Sevgiler,öpücükler ; Jane

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Dönüşüm Serisi 5 - Dönüşüm


Bir yazar her kitabında insanı daha çok heyecanlandırıp, sinir edebilir mi ? Evet. Rachel Vincent buna örnek gösterilebilir. Dönüşüm serisinde her geçen kitapta seriyi daha çok seviyorum ve neden severek okuduğumu daha iyi anlıyorum.
Dönüşüm'ü okurken tüm tırnaklarımı yediğim yetmiyormuş gibi kitap bitince sanki uzun zamandır delice koşuyormuşum da maraton bitince dizlerimin üstünde durup nefes nefese kalmışım gibi hissettim. Ne kadar heyecanlı ve sürükleyici olduğunu siz düşünün artık...
Normalde bu kitabı alıp hemen okumayacaktım. Malum serinin sonuna yaklaşıyoruz. Ama benim çatlak ikizim doğum günü hediyesi olarak kitabı alınca yerimde durur muyum ? Hayır ! O kadar kitaba aç kalmışım ki kitap çok çabuk bitti. Ve son kitap için yayınevine yalvarmaya gideceğim,birazdan...

Ondan önce ilk dört kitaba göz atarsak ; Faythe'nin Gurur Sürüsü bir çok macera ve olay yaşamıştır. Aralarına yeni kişiler katılmıştır. (Manx ve küçük kız Kaci) Ve bizi sarsan ölümler olmuştur. İhanetler ise başlarında kara bulut gibi üstlerinde kalmıştır. Konsey'deki kızışmalar devam etmektedir. Kaçak'ta başlayan bu Konsey kızışmaları ne yazık ki hala devam etmektedir ve işler çok fena karışıyordur. Jace'in üvey babası Malone yerinde durmamaya kararlıdır. Bizimkilerde Tuzak'taki kayıplarından dolayı intikam almak için hazırlanmaktadır fakat beklenmedik bir şey ortaya çıkar. Gökgürültüsü kuşları. Başka bir ırk demek başka gelenekler demek. Ve bu gelenekler yüzünden bizimkilerin başı belaya girer. Hemde hiçbir şey yapmadıkları halde. Bu işin arkasında Malone'in olduğu barizdir fakat bunu gökgürültüsü kuşlarına kanıtlamaları lazımdır. Yoksa Kaci ölür ve Faythe, Malone'in eline kalır. Kanıt için Faythe'in ve Gurur sürüsünün 2 günü vardır. Ve işte o 2 günde neler olmuyor ki ? Kitap ömrümden ömür yedi diyebilirim.
Kitabı okurken resmen dokuz doğurdum. Tırnaklarımı kemirdim ve kitaba gömüldüm. Kitap bitmeden bana uyku yoktu.

Faythe,Marc'la beraber olmasına rağmen Tuzak'ta Jace'le bazı haltlar yediği için başı fena derttedir. Kitap boyunca Marc'a söylemesini bekledim. Çünkü resmen adamın yüzüne gülüp, Jace'le "Ne yapacağız?" derdindelerdi. Bu benim çok sinirimi bozdu. Zaten Faythe'i sevmiyorum. Kadın karakterlerden en gıcık olduğum biri. Sen git, seride adamım dediğim Jace Hammond'la beraber ol, ihaneti sevmediğim yetmezmiş gibi Marc'ı aldat. Ve bunu ona söyleme. Söylememek için habire bahaneler... Bu konuda ikisi de hatalı. 
Ama asıl sinir olduğum Marc Ramos'du. Adamı tam seviyorum derken asabi,asi ve sinirli yönü bu kitapta daha belli oldu. Öfkeli olmakta haklı ama acısını sadece neden Jace çekiyor ? Adam, Marc'tan dayak yiye yiye kafayı yiyecek. Az kaldı zaten Jace bir gün patlayacak bakalım ne zaman ? (O günü sabırsızlıkla bekliyorum !) 



Bu kitapta hem güldüm hem heyecanlandım hemde çok sinirlendim. Böyle kitabın içine dalıp, birde ben el atayım isteği ile doluydum. Yine de yazarın en sevdiğim huyu bu kitapta da devam etti. Hem macerayı hem aşkı aynı dengede tuttu. O yüzden bu seri çok sevilerek okunuyor. Ne çok aksiyon ne çok cıvık cıvık aşk var. 



Serinin son kitabını artık sürünerek bekleyeceğim. Sevgili Pegasus Yayınevi ailesine sesleniyorum ; Lütfen son kitap için çok bekletmeyin. Kitabı beklerken her an 'dönüşüm' geçirebilirim !

Sevgiler,öpücükler ; Jane

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Dizi Önerisi : Fringe



   


Bir dünya düşünün. Doğaüstü, olağan dışı olaylar yaşanıyor. Bu esrarengiz olayları çözmek üzere FBI'da özel bir ekip oluşturuluyor. FBI denince yüzünüzü buruşturup "artist,havalı,kendini bi şey sanan adamlar" olarak hayal etmeyin. Bu ekip diğerleri gibi kesinlikle değil.


FBI'nın bir araştırma kolu olan Kamu Güvenlik Teşkilatı (Department of Homeland Security) denetimi ile Fringe takımı oluşturuluyor. Fringe takımı, dünya üzerinde gerçekleşen korkunç ve nedenleri açıklanamaz olayları alışılmamış bilimsel yöntemlerle araştırıyor ve soruşturuyor. Bu bilimsel bilgiler kesinlikle sıkıcı değildi. Şahsen ben tarih ve bilimle çok ilgili biri değilimdir. Ama bu dizi sayesinde bilime olan merakım arttı ve ilgilenmeye bile başlamıştım.
Fringe'ın özel ajanı Olivia Dunham, ilk bölümde karşımıza çıkıyor. Yine olağan dışı bir olayı araştırırken sevgilisini kaybediyor. Onu kurtarmak için çılgın bilim adamı Walter Bishop'ı yattığı hastaneden özel bir izinle yanına alıyor. Tabii beraberinde kendi halinde yaşayan, huysuz oğlu Peter Bishop'da geliyor. Bu süper 3'lü ekip bir araştırma üniversitesinde kendilerine ait bir mekan oluşturuyorlar. Dünyada gerçekleşen ve nedeni bilinemeyen olaylar (örn : yeni doğan bebeğin çok hızlı bir şekilde büyümesi ve ölmesi) araştırılmaya başlanıyor. İlk sezon hep böyle esrarengiz olaylarla devam ediyor. Ama sonra... öyle şeyler oluyor ki gerçekten diziye kapılıyorsunuz. Ben izlerken tüm tırnaklarımı yiyip, heyecanla izliyordum. Aslında tüm tuhaf olayların bir nedeni ve bir başlangıcı var. Bunu öğreniyoruz ve şoka giriyoruz ! Pararlel Evren dedikleri, bizim ikizlerimizin olduğu düşünülen kişilerin yaşadığı bir yer varolduğu öğreniliyor. İşte o zaman işler fena halde karışıyor. Gerçekten heyecan vericiydi. Krize girdiğim bölümler bile vardı. Bir ara sinirden diziyi bile bırakmayı düşündüm. :D Sanki benim sorunummuş gibi izlerken çıldırdım.


Dizideki efsane karakterlere gelirsek...Fringe'deki tüm karakterler ailemden biri oldu resmen. İzlerken hepsini severek izliyordum. Dizi bitince mahvoldum ama hala onları bırakmış değilim. Karakterleri canlandıran oyuncular gerçek hayatta çok sempatiklermiş onu da anladım.


Olivia Dunham ; Dizimizin baş ajan karakteri. Fringe grubunda baya emekleri var. Konuşmasına, hareketlerine, düşüncelerine hayran kaldığım biri. Normalde güçlü kadın karakterleri hep kendini bilmiş biri olarak görürüm ama Olivia kesinlikle doğal ve içten. O olmasaydı dizi bir hiç. Ayrıca ses tonuna hayran kaldığım karakterlerden biri. :D


Peter Bishop ; Kendileri yerinde duramayan, yasadışı işler yapan ve huysuz biri. Fakat daha sonra kendini Fringe grubunda danışman olarak bulur. Çünkü çok zeki biri. Olayları hemen kavrayıp, bilinmeyenleri çözme gibi bir yeteneği var. Babası sayesinde bilimsel konusunda da uzman olma yolunda. Hafif serseri tipli biri ama işler ciddileşince bambaşka bir Peter Bishop görüyoruz. Ve evet, onunda ses tonuna hayran kaldım. Fiziksel görünüm olarak ise... eh diyecek söz yok. Otur saatlerce adamı izle. O derece. :D





Walter Bishop ; Her zaman böyle çılgın ve ton ton bir dedem olsun istemişimdir. Walter sağolsun diziyi izlerken beni baya güldürdü ve ağlattı. Adam yaşına göre gerçekten çılgın. Ve çok değişik alışkanlıkları var. Bazen çocuk gibi davranıyor ama oğlu Peter gibi işler ciddileşince bambaşka bir Walter görebiliyoruz. Çılgın bilim adamımız üstün zekası ile Fringe'ın tuhaf olaylarını bilimsel yollarla çözüyor.



Astrid Farnsworth : Fringe grubunun asistanı. Özellikle Walter'ın asistanı denilebilir. Kızcağız 7/24 çılgın bilim adamıyla beraber. Ama onun sayesinde baya deneyim kazandı ve bir çok şey öğrendi diyebiliriz. Yine de Walter'la uğraşmak zor ama o, onun üstesinden geldi. Walter, Astrid'e çok nadiren ismiyle seslenir. Her defasında bambaşka -A harfiyle başlayan isimle çağırmıştır. :D




Lincoln Lee ; FBI ajanlarından biri. Kesinlikle çok eğlenceli biriydi. Onu izlerken aptal aptal sırıtırdım. :D Sonra tabii olaylar değişti. Ajan Lee sayesinde senaristlere ilk defa sövmüştüm. Acımasız senaristler !!!




J.J. Abrams'ın yine yapımcılığını üstlendiği (Lost'un da yapımcısıydı) bilim kurgu ve macera dolu bir dizi olan Fringe, beni çok etkileyen diziler arasında. Zaten Lost'u bitirip, boşluğa düştüğüm sırada araştırıp bulmuştum. J.J. Abrams'ın hayal dünyasına o kadar aşık olmuştum ki Fringe'in konusuna bakmadan direk izlemeye başladım. İlk bölümden beni kendine bağladı. Şanslı ben, dizinin 4 sezonu yayınlanmıştı. Ve işte o an hayattan koptum diyebilirim. Gece gündüz Fringe izlemeye başladım. Bazen sırf diziyi izlemek için okula gitmediğim zamanları bile hatırlıyorum. Yatıp kalkıp Fringe'le yaşıyordum. Ve evet sonra sezonlar bir ayda bitince duvara tosladım. 5. ve final sezonu beklerken ne karın ağrıları çektim. Her hafta yeni bölümleri beklemek hele en büyük işkenceydi. Kesinlikle biten dizileri izleme taraftarıyım. Çünkü yabancı dizileri arka arkaya izleyince daha çok zevk alıyorum ve anlıyorum. Her hafta yeni bölüm beklerken arada unuttuğum şeyler oluyor. Her neyse... Ve final bölümü izledikten sonra "alın beni vurun" dedim. Bağlandığım ve mükemmel dediğim bir dizi daha bitmişti. (Tabii sonra kendimi avutacak başka bir J.J. Abrams dizisi buldum; Once Upon A Time)

Elimde olsa hafızamın belli yerlerini silip bazı kitapları tekrar büyük bir heyecanla zevkle okurdum, dizileri ve filmleri de aynı duygularla izlerdim. Ne yazık ki böyle bir şey yok. O eski anları hatırlayıp "vay be" demekle yetiniyorum...

Fringe'ı zamanınız ve değerlendirmek istediğiniz bir tatiliniz varsa kesinlikle izleyin derim. Şahsen ben pişman olmayacağınızı söylüyorum. Bilim kurgu, macera ve aksiyon dolu ve olmazsa olmaz aşkta var elbette. Yabancı dizi izleme hastalığım vardır ama her önüme geleni de izlemem. Şuana kadar izlediklerimden de hiç pişman olmadım ve çevremdekilerde büyük bir zevkle izlemiştir. O yüzden "izlenecekler" arasına Fringe'ı ekleyin, izleyin derim. Walter Bishop aşığı bile olabilirsiniz ! :D

Sevgiler,öpücükler ; Jane




Not : Dizilerin en sevdiğim yönlerinden biri de bazı bölümlerinde çalınan ve bağımlılık yaratan şarkıları. Fringe'de milyon şarkı çalmıştır ama sürekli sıkılmadan tek dinlediğim bir şarkı var.Video'dan dinleyebilirsiniz. Ve her sezon bitiminde o sezonun kamera arkasını izlemenizi tavsiye ederim. Çok eğlenceli oluyor. :D