Pages

29 Mayıs 2014 Perşembe

Kitap Yorumu: Lux 4 - Köken / Jennifer L. Armentrout


Bir şeyi kendini kaptırdığında, yapman gerekeni yapmaz, söylemen gerekeni söylemezsin. Ancak iş işten geçtikten sonra şunu yapsaydım,bunu söyleseydim diye yanarsın. -Daemon

Nereden başlasam acaba ? Lux serisinin güzelliğinden mi, her kitapta heyecanın daha da arttığından mı, yazarın hayal gücünün giderek uçtuğundan mı yoksa bu kitabın nasıl bir tatlı dehşet olduğundan mı ? Hepsine değineceğim. Bu yazıda bol bol içimi dökeceğim. Çünkü bu seriye giderek daha da aşık oluyorum !

Öncelikle, bu yazıyı okumadan önce eğer Lux serisini okumayan biriysen hemen git, ilk kitabı kap. Sonrasında hayattan kopacaksın zaten. Zamanını burada boşuna harcama. :D 

Yazı makinesi gibi olan yazarımız, serimizin bir önceki kitabın sonunu gerçekten şok edici bir şekilde bitirmişti. Hatta o şaşırtıcı son için "resmen uzaylı bir film izliyormuşum gibi hissettim" demiştim. Bu kitabın sonu için ise "Cidden bilim kurgu bir filminin sonu gibi! Gözümün önünde o anı yaşamış gibi canlandırdım!" diyebilirim. 

Bazen ucuzluyordu sözcükler. Yeri geldiğinde çok kudretli olabiliyorlardı ama bunun gibi nadir durumlarda, sözcükler değersizdi. -Daemon

Yazarımızın kitapları bana her ne kadar ince gibi gelse de (400 sayfadan aşağı kitabı da yok ki) her yapıtı dolu dolu. Heyecan hiç durmuyor, habire sizi diğer sayfaya sürükleyen cinsten kitaplar yazıyor. Açıkçası bu kitabı okurken ilk yarısı biraz maraton gelmişti. Hep böyle mi devam edecek derken aksiyon hiç durmadı. Ki o ilk yarısı da aslında çok iyi düşünülmüş ama ben sonradan değerini anladım. :D Sanırım en yorgun zamanlarımda okudum o bölümleri. Neyse.

Kitabın içeriğine gelirsek... Bir önceki kitabın sonunda bizim çılgın grubumuz, Blake tarafından tuzağa düşürülüp, Daidalos'a yem oluyorlardı. Yol ikiye ayrılıp, Katy, Daidalos tarafından ele geçirilmişti. Bu kitapta ise her şey kaldığı yerden devam ediyor. Bu sefer hem Daemon'ın hem de Katy'nin gözünden olayları okuyoruz. Daemon, delicesine aşık olduğu Katy'i kurtarmak için yerinde duramaz. Ailesi tarafından kilitlendiği kulübeden bile kaçar ve soluğu Luc'un yanında alır. Luc, ona bir şekilde yol gösterir. Ve asıl macera başlar.

Onda, daha önce gerçek hayatta hiç görmediğim, ancak sevdiğim kitaplarda okuduğum türden, erkeksi bir güzelliği vardı. -Katy

Katy ise Daidalos'un acımasız ellerindedir. Bir Luxen tarafından Melez'e çevrildiği için ilgi odağı olmuştur ve üstünde birçok deney yapmaya başlarlar. İşkence dolu, can acıtı sahneler vardı. Katy bu kitapta gerçekten çok acı çekiyor ve her şeye rağmen akıl sağlığını koruyor.  Bunların sonucunda zaten asi ve daha güçlü bir Melez haline geliyor.

Kitabın genelinde hem heyecan verici hem de aksiyon dolu sahneler vardı. Ve yazar bu kitapta birçok bilinmeyini ortaya çıkarmış. Yepyeni şeyler öğrenmek mümkün. Ve bu yeni bilgiler gerçekten hayret verici. Ben baya etkilendim. Kitabın isminin de nereden gelmiş olduğunu anlayacaksınız. :D

Kitaptaki bazı karakterler ölüyor. Ben çok üzülmedim ama okurken suratım asılmadı değil. Yine de boşuna ölmediler. Birilerini korurlarken öldüler...

Bunların dışında... Kitapta yeni karakterler görmek mümkün. Archer, Daidalos'da yer alan bir asker. Ama göründüğü gibi biri olmadığını tahmin etmiştim. Çok eğlenceli, ağzı laf yapan ve insanların akıllarını okuyan bir yakışıklı. :D Luc'dan sonra yan karakter olarak Archer'ı çok sevdim. Gelecek final kitabında bolca yer alacağını düşünüyorum. Çünkü aslında o çok önemli biri. Bu kadar bilgi yeter. :D

Archer ve Dee'nin ilk tanışma sahnesinden;
-Ben Dee Black. Daemon diye bilinen öküzün kız kardeşiyim. Ama muhtemelen biliyorsundur zaten."
"Onun öküzlüğünü mü, kardeşin olduğunu mu?" diye masum bir şekilde sordu Archer. "İkisinin de yanıtı evet."
Daemon'dan etrafa buram buram ısı yayılıyordu. "Kız kardeşimin elini bırakmazsan ağzını burnunu kıracak bir ağabey ben miyim? O sorunun yanıtı da evet."

Kitabın geneline bakarsak... Tahmin ettiğim birçok sahne vardı. Yine de bu kitabın heyecanını bozmadı. Bol bol Daemon & Katy ikilisini okumak mümkün. Romantizmi dolu dolu yani. :D Aksiyonun yanında komedi de eksik kalmamış. Birçok sahnede kahkaha attım. Ve bu kitapta cidden şaşırmaya hazır olun. İhanet edenler mi dersin, ölen kişilerin şoku mu dersin yoksa "aow, şimdi ayvayı yediler" mi dersin... Neler yok ki.

Kitabın sonu ise ayrı bir olaydı. Şimdi doya doya anlatmak isterdim ama cidden gidip, okumak lazım. Final kitabında neler olacağını bilemiyorum. Bu yazarın neler yapacağı belli olmaz. Ama müthiş bir kurguya sahip olacağına inanıyorum. Çünkü hayal dünyasında kullanacak birçok malzeme var. Ben bile yazabilirim şimdi. :D Ahaha, şaka bir yana cidden final kitabında her şeye hazırlıklı olmalıyız.

İşte böyle. Final kitabı yurt dışında Ağustos'da çıkıyor. Bizde de hemen hemen o zamanlarda çıkar diye düşünüyorum. Dex Yayınları, o konuda hızlılar. Aslında final kitabına kadar Köken'i okumayacaktım ama artık dayanamadım. Artık 3 ay Daemonnnnn diye sürünürüm. :D

Sevgiler, öpücükler: Jane

Not 1: Daemon'ın gözünden okumak hem çok değişik hem de çok eğlenceliydi. Gerçekten korumacı ve delicesine aşık bir karakter. :D 

Not 2: Yazarın "Saplantı" kitabındaki Hunter karakterini Köken'de çok kısa bir şekilde görebilirsiniz. Güzel bir uyum sağlamış yazar.

Not 3: Kitabın ismi kadar kapak fotoğrafı da kitabın içeriğiyle cuk oturuyor. Olayların bir kısmı Las Vegas'da geçiyor ve o sahnelerden biri resmen kitabın kapağına yansıtılmış. Ayakta alkışlıyorum!

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Jane: Aksiyon mu? Bayılırım !



Uzun bir süredir doya doya film önerisi yapamıyordum. Çünkü çok sık film izlemiyordum. Bu aralar ise neredeyse her gün film izliyorum. Arada bana öyle geliyorlar, habire filmler falan... :D Şansıma hep de müthiş filmler karşıma çıkıyor. Ben de bunları derleyip, blog'da paylaşmak istedim. Hadi bakalım, başlayalım.

Wanted - Aranıyor (Aksiyon, Macera, Suç): Yazıya ilk olarak mükemmel bir filmle başlamak istiyorum. Filmi Jamie McAvoy sayesinde izledim. Bu aralar McAvoy'a fena taktım. Eh bir de aksiyon dolu film istiyordum. Bu film karşıma çıkınca direk izledim. Ve iyi ki izlemişim dedim. Gerçekten müthiş bir film. Bir kere aksiyona cidden doyuyorsunuz. Ve filmin sonunda aslında çok güzel düşünülmüş bir kurgu olduğunu fark ediyorsunuz. Şahsen ben bayıldım. Çok anlamlı bir filmdi. Son sahneyi milyon kez izlemişimdir. :D Sürpriz bir isim olarak da Angelina Jolie var. Ne diyebilirim ki ? Harikaydı, mutlaka izleyin !!!

The Legend of Hercules - Herkül (Aksiyon, Fantastik): Aylar öncesinde sinemada izlediğim bir filmdi. Açıkçası filmi sırf Kellan Lutz var diye izlemiştim. Ama cidden çok etkileyici bir yapıt olmuş. Mitolojiyle alakalı ve konusu çok eskilere dayanan bir mit filmi. Bol bol kaslı adamlar görmek mümkün. :D Hem aksiyon hem romantizim ön plandaydı. Savaş sahneleri izlenmeli !!!

300 Spartalı (Aksiyon, Savaş, Tarih): Herkül'ün ardından bu filmin adını vermek istedim. Aslında farklı yapımlara aitler ama konu bakımından ortak yönleri var. Herkül, bu filmdeki Sparta Kralı Leonidas'ın kökenlerinden biri. Bu yüzden filmler birbirine benzer. Yine de her ikisi hem etkileyici hem de kurgu bakımından çok iyi. Bu filmi de Gerard Butler için izledim. :D Adama bir kez daha aşık oldum !

Takers - Hırsızlar (Aksiyon, Gerilim, Suç): Aksiyonlu filmlere aynen devam. Bu filmin kadrosu çok ilgimi çekti. Paul Walker, Hayden Christensen, Chris Brown ve Zoe Saldana filmde yer alıyor. Filmin adından da anlaşılacağı gibi konu; hırsızlar ve peşine düştükleri yüklü miktardaki banka parası. Aksiyon yine tavan yapıyor. Bol şaşırtmalı bir filmdi. Son sahnelere doğru şaşkınlıktan baygınlık geçirecektim. Spoiler vermek istemiyorum o yüzden burada bitiriyorum. Ama izleyin yani. :D

Mars Needs Moms - Marslılar, Annem ve Ben (Animasyon, Komedi, Macera): Şimdi bu aksiyon filmlerin arasına bir animasyon koymamak olmazdı. :D Hoş, aslında bu animasyonda da az biraz aksiyon var. Bir Disney filmi olan ve Marslıları konu edinen bu filmi şans eseri TV'de izledim. Hem de sabah sabah. O kadar hoşuma gitti ki baya sevdim. Ve gerçekten anlamlı bir filmdi. Ayrıca çok da eğlenceli. :D Kahkaha attıran cinsten bir filmdi. Disney filmi olunca zaten gözüm kapalı izlerim. Animasyon severlere duyrulur !

Hitch - Aşk Doktoru (Romantik, Komedi): Bu aralar her ne kadar aksiyon delisi olsam da Romantik-Komedi ikilisinden kopamıyorum. İşin içinde Will Smith olunca izlemeden duramadım. Tam beklediğim gibi bir filmdi. Bol kahkaha, eğlence ve "Ayyy çoook güzel yaa" dedirten bir filmdi. Cıvık cıvık bir aşk yoktu ki bu iyi bir şey. Artık öyle bir şey izlemek istemiyorum. :D 

Due Date- Git Başımdan (Dram, Komedi, Aksiyon) : Filmin adını yazarken bile sırıtıyorum. :D O kadar eğlenceli bir filmdi. Robert Downey için izledim. Ama filmde Jamie Foxx ve Zach Galifianakis'i görünce daha da mutlu oldum. Bu üç isme bayılıyorum ve bu filmde cidden müthiş bir iş çıkarmışlar. Gülmekten öleceğimi zannettiğim sahneler bile vardı. Bol bol kahkaha attım. Bazı sahneler göz yaşartan cinstendi. Ama gerçekten tam eğlenmelik bir film. :D Her zaman izlenilecekler listeme eklendi bile !

Bundan sonraki üç filmde Marvel yapıtlarıdır. Marvel severler, dikkat!

Captain America: First Avenger - Kaptan Amerika: İlk Yenilmez (Bilim Kurgu, Macera): Şu sıralar her fırsatta, izlemediğim Marvel filmlerini izliyorum. Bunlardan biri de Kaptan Amerika. İlk çıktığı zamanı hatırlıyorum da pek ilgimi çekmemişti. Hatta "amaaan erkek filmidir bu" demiştim. Evet, o anki kafamı şuan ezmek istiyorum. Ne erkek filmi be! Bildiğin süper bir film. Bayılarak izledim. Bir de kahramanın nasıl Kaptan Amerika olduğunu anlatan bir film olduğu için eski zamanlarda geçiyor. Adamlar resmen döktürmüş. Filmin sonunda şok geçirdim. Yok daha neler havasına giriyorsunuz. Marvel işini cidden iyi biliyor. İyi ki yeni izlemişim dedim. Hazır ikinci filmi de çıktı hemen gömülürüm ona. :D Aşık olduğum kahramanlar arasına elbette Steve Rogers da eklendi.

Filmi izlerken çok güldüğüm sahnelerden biri :D
The Avengers - Yenilmezler (Aksiyon, Macera, Bilim Kurgu): Bu film benim için çok başka! Hem çekildiği zaman fotoğraflarını incelemiştim hem vizyona girdiğinde meraklanmıştım hem de mükemmel isimler yer alıyor bu filmde ! Marvel'in gelmiş geçmiş en iyi filmlerinden biri ! Bayıldığımız kahramanları bir filmde toplamış. Yukarıda anlattığım Kaptan Amerika, benim aşık olduğum Iron Man, karizmasına hayran olduğum Thor&Loki, yeşil devimiz Hulk, kendine hayran bıraktıran güzelliği ile Black Widow ve daha nice isimler !
Konusu zaten müthiş. Bu kahramanları bir araya getiren düşman, Loki. Thor'un asi kardeşi bu kahramanların başına büyük bir iş açıyor ve farklı yerlerde olan kahramanlar bir araya gelip, harbiden yenilmezler oluyorlar. :D Ağzım açık izledim. Aksiyon sahnelerine delicesine aşık oldum. Kurgusuna laf yok zaten. Efektler... Beni benden alıyor. Evet, filme aşık olabilirsiniz. Serinin devam filmi 2015'te! Beklerken çürümem inşallah. :D

X-Men Days of Future Past - X-Men Geçmiş Günler Gelecek (Aksiyon, Macera, Bilim Kurgu, Fantastik): Yeni vizyona giren bir Marvel elması daha. Şimdi film hakkında ne yazsam yetmeyecek. Marvel, giderek sınırları zorluyor. Hayal güçlerini artık kıskanamıyorum. İzlerken mest oluyorum. Bir süre sonra "Off bunu nasıl düşünmüşler, mükemmel bir şey" diyemiyorsunuz çünkü o an hipnoz oluyorsunuz. Şahsen ben filmi izlerken öyle oldum. Filmin adı bile öyle uyumlu olmuş ki... X-Men'deki tüm karakterleri bir arada görmek mümkün. Ve bazı karakterlerimizin hem genç hem yaşlı hallerini bir arada görüyoruz. Jennifer Lawrence'in oynadığı karakter Mystique ön planda. Zaten her şeyin sorumlusu o. Geçmişteki bir hatası yüzünden tüm gelecek etkilenmiştir. Wolverine, Xavier ve Magneto bu hatayı düzeltmek için uğraşırlar.
Filmin sonu hem şaşırtıcıydı hem de mutlu ediyor. :D Zaten film bitince Marvel'in en iyi yapıtı olduğunu anlayacaksınız. Gerek kurgusu gerek oyuncular gerek efektler... Müthiş ! Jamie McAvoy'i, Jennifer Lawrence'ı ve Hugh Jackman'ı ayakta alkışlıyorum. Mükemmel oyuncular ve bu karakterlere cuk uyuyorlar. 

İşte böyle. :D Aradan geçen zamanda bunları izledim. Ve hala da film izlemeye devam ediyorum. Artık gelecek yazımda görebilirsiniz. Bu paylaşımımda aksiyon ön plandaydı ama bu sene zaten aksiyon-polisiye izleyeceğimi söylemiştim. :D Bir aksiyon delisinden başka bir şey beklememelisiniz...

Bir sonraki film paylaşımıma kadar: Kocaman sevgiler ve öpücükler: Jane 

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Jane: Zamanın Gücü Aşkına! Mutlu Yıllar J.W.

Merhabalar...

Şu an 32 diş sırıtarak yazıyorum. Çünkü blog'umun 1.yılı ! :D Koca bir yıl geçti. Vay be. Normalde böyle bir yazı yazmayacaktım. Sonra blog'da yazdığım ilk yazıyı okudum. Bana yine ilham gelince, durma Jane dök içini dedim. Ve şimdi buradayım.

Geçen sene sınav bunalımından kurtulmak için kendime bir uğraş oluşturdum. Cidden, 2013 benim için felaketti. Sanırım en berbat yılımdı. Blog sayesinde hayatıma biraz renk kattım. Ve benim kurtarıcım oldu. :D Kendimi yazıyla daha iyi ifade ettiğim için blog terapi gibi geldi bana. Umarım birilerine de yardımcı oluyorumdur.

Hala bir sınav bunalımı içindeyim ama bu sene her şey daha farklı. Mesela geçen sene cidden asosyaldim. Kafamı camdan dışarı bile çıkarmazdım. Şimdi kafamı evin içine zor sokuyorum. :D Dersane, orası burası derken hayatıma daha fazla renk geldi. Eh bir de ilk defa iş deneyimi yaşadım. Yani bu sene her şey daha farklı. Bunu blog'da yansıtıyor muyum, bilmiyorum. Elbette bu "renklerin" dezavantajları da var. Doya doya kitap okuyamıyorum, sezon sezon dizi izleyemiyorum. Sadece full müzik dinleyip, kafama estikçe film izliyorum. Asosyal hayatımı özlemiyor değilim...

Ama bazen yeni şeyler yaşamak lazım, değil mi ? Bir de sanki bu sene daha olgunum. :D Her şeye olumlu bakıp, anlayışlı oluyorum. Başıma taş yağacak. Neyse, blog konusuna geri dönersek. Aslında bir sürprizim vardı. Çok heyecanlanmıştım. Fakat "ne yazık ki" yayınevinden cevap gelmediği için bu sürprizimi gerçekleştiremedim. Ama söz; doğru düzgün ilk maaşımla mikemmel bir sürpriz hazırlayacağım. :D 

Bunu söylemeden geçemeyeceğim, o kadar blog arasına atılıp bu kadar gelişmeyi ve tanınmayı beklemiyordum. Cidden çok iyi bloglar var. Habire çekiliş yapan mı dersin, blog turları düzenleyen mi dersin... Onların arasında bu kadar gelişmek beni baya sevindirdi. :D O yüzden ilk günkü gibi blog aşkım devam ediyor. Hoş, bazen kendi kendime takılıyormuşum gibi hissediyorum ama dediğim gibi bana terapi gibi geliyor. Ki zaten blog'u daha çok deneyim kazanmak için açmıştım. Cidden işe yarıyor. Her geçen gün kendimdeki farklılığı hissediyorum. Her bir yazım daha farklı ve olgun oluyor. Yani ben öyle düşünüyorum.

Ve blog'da en sevdiğim şey ise yeni kişilerle tanışmak. :D Gerçekten bu iletişime bayılıyorum. Birkaç kişi e-mail attı, oradan baya konuştuk. Bazıları Twitter'dan bana ulaşıp, iletişime geçtik. Bazıları da Ask.fm'den anonim olarak sorular sorup, beni yakından tanıdı. Böyle iletişime bayılıyorum. Oturduğum yerden çok uzaktaki, benle ortak yönleri olan insanlara ulaşmak ve sohbet etmek... Muhteşem bir şey. İsimlerini vermiyorum ama çok teşekkür ederim. :D Nasıl sırıtıp duruyorum, bilemezsiniz.

Ayrıca geçen seneden bu yana da zevklerim pek değişmedi. Aynı yazarları seviyorum, bahsettiğim film tarzlarını ve dizileri izliyorum, yeni müzikler keşfedip kendimce seviniyorum. 

Ah, bir de şuana kadar hiç olumsuz bir yorumla karşılaşmadım. Bu hem şaşırtıcı hemde sevindirici. Tamam, güzel bir şey ama olumsuz yorumlarda bekliyorum. Mükemmel bir insan değilim. Arada dürtün beni. :D Yoksa tepelerde uçarım.

Klasik, resmi yazılar yazmayı sevmediğim için içimden geldiği gibi yazıyorum. Şu an ki heyecanımla aklıma bunlar geldi. Koca bir yıl geçti, blog'um gelişti, tıklanma sayısı her geçen gün gözlerimi pörtletiyor, takipçi blogger arkadaşlarımı gördükçe seviniyorum, yorumlar zaten en bayıldığım kısım. Ne diyebilirim ki her şey çok iyi gidiyor. 


Biliyorum, çok bilmişlik yapacağım ama son bir senede yaşadığım deneyimlerimden yola çıkarak son olarak birkaç şey yazacağım: Yaşınız kaç olursa olsun hayalleriniz ve hedefleriniz olsun. Onlar olmadan yaşam bir hiç. Belli bir amacınız olsun. Günlerinizi dolu dolu geçirin. Her olumsuz bir şeyde zayıf düşmeyin, yeniden ayaklanın. Güçlü olun ve güçlü kalın. Kayıplarınız, acılarınız, hayal kırıklarınız olacak. Bunları hayatın kötülüğü olarak görmeyin. Tam tersine bir deneyim olarak görün ve avantaja çevirin. Daha çok hırslanın, çalışın ve pes etmeyin. İnanın bana herkes çok kötü zamanlar geçirir. Hayatınızdan nefret ettiğiniz günler elbet olur. Ama şunu da bilin ki nefret ettiğiniz, istemediğiniz hayat bir başkasının hayali olabilir. Her şeye rağmen sahip olduklarınızın değerini bilin. Ne olacağı belli olmaz. Kaybedebilirsiniz. Her an her şey olabilir. Zaman kaybetmeyin. Hayatta her şeyi yaşayın. Yaşamaktan korkmayın. Sevin, okuyun, aşık olun, hayal kırıklığı yaşayın, kahkaha atın, dinleyin... Hepsinin ayrı bir tadı var. Hepsinin insandaki etkisi bambaşka. 
Ben yaşamayı bu sene daha çok anlar oldum. Hiçbir şeyden geri kalmamaya çalışıyorum. Eğitim sistemine sövüyorum ama yine de ayak uyduruyorum. Yine de inadına hayatı dolu dolu yaşıyorum. Utanmayın, çekinmeyin ve kendiniz olun. İnanın bana bir başkası olmak için zaman yok. Sadece yaşayın.


Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

9 Mayıs 2014 Cuma

Kitap Yorumu: Ateşböceğinin Şarkısı - Kristin Hannah


Bazen bir kişi hayata tutunmanızı, ayakta durmanızı sağlardı. Ve o yardım elini kaybettiğinizde, eskiden ne kadar güçlü olursanız olun, yere ne kadar sağlam basmak isterseniz isteyin düşüp kendinizi yerde bulabilirsiniz.

Mayıs ayından herkese merhabalar ! Benim hiç sevmediğim yaz ayına adım atar olduk. Bu dönemde genellikle kitap okuyamama sorunum olur. Sıcaklar beni bunaltır falan ama hava bu aralar hiç mayıstaymışız gibi değil. Ben de fırsat bu fırsat dedim, uzun zamandır okumadığım yazarıma geri dönüş yaptım. Kristin Hannah'ı duymayan kaldı mı ? 

Hannah'ın ilk kitabını lise 3'te okumuştum. Daha sonra Ateşböceği Yolu kitabını çok yakın bir arkadaşımla ortaklaşa okumuştuk. :D İlginç bir deneyimdi. Zaten kitap bittikten sonra Kristin Hannah delisi olmuştuk. Ateşböceği Yolu'ndan sonra yazarın diğer kitaplarını da okudum ama bu kitabı çok farklı. En favorilerimden biri. Hala kitaplığımdan sık sık alıp, bazı bölümleri tekrar tekrar okurum. Geçen günlerde de kitaptan bir bölüm okudum. Sonra "Artık Ateşböceğinin Şarkısı'nı okumalıyım." diyerek ikinci kitaba başladım.

En yakın arkadaşlar birbirinin aynası gibidir.


Kate&Tully'i okumayalı uzun zaman oldu ama kitabı elime alır almaz o tanıdık duyguyu hissettim. Bu ikiliyi aşırı derecede seviyorum. Çoğu zaman kendime örnek alıyorum. Onlar gibi bir dostluk yaşamadım ama onların dostlukları beni öyle etkiliyor ki... İlk kitabın sonunda salya sümük ağlamıştım. Bunda ağlamadım. Çünkü artık Kristin Hannah duygusuz biri yaptı beni. Şah damarımdan vurmaya çalıştı ama direndim. Kate'siz bir Tully okumak cidden çok zordu. Onları beraber görmeye alışmışım.

Hal böyle olunca kitabı okurken ilkten biraz yadırgadım. Kafam da karıştı. Çünkü yazar çok değişik anlatmış. Şöyle izah edeyim: Kate'in ölümünden sonra herkes param parça olmuştur. Eşi Johnny ne yapacağını bilemez durumdadır. Kızı Marah'ın hırçınlığı giderek artmaktadır. Anne ve babası ruh gibidir. En yakın arkadaşı Tully ise ilkten ayakta durmaya çalışır. Çabalar. Ama sonrasında ipler kopar. Yazar, olayları Tully'nin, Marah'ın, Johnny'nin ve Tully'nin annesi Dorothy'nin gözünden anlatmış. Şimdi Tully'nin annesinin ne işi var diyebilirsiniz. Bir önceki kitapta Tully'nin berbat ve annesiz bir hayatını okumuştuk. Bu kitapta her şey açığa çıkıyor. Dorothy'nin neden terk ettiğini, berbat bir hayat yaşadığını ve kızıyla neden iletişim kurmadığını öğreneceksiniz. Yazar cidden döktürmüş. Dorothy'e hak vermeden duramadım.

Bazen söylenmiş sözler unutulmaz; özellikle de öfkeyle söylenenler.

Bir de şöyle bir şey var. Kate'in ölümünden 4 yıl geçmiştir. Bu zaman zarfında çok şey olmuştur. Yazar çoğu zaman eskilere geri dönüp, Tully, Marah, Dorothy ve Johnny'nin anılarını anlatmış. Gerçekten çok etkileyici. Marah'ın hikayesi şaşırtıcıydı. Çok bir genç yaşta annesini kaybedince artık yolunu bulamaz ve çirkin bir yaşama adım atar. O pisliğin içinden çıkması uzun bir zamanını aldı.
Tully ise artık şöhretini ve meslek hayatını kaybetmiştir. Geri eski hayatına geri dönemez. Ne yapacağını da bilemez. Bunun sonucunda bir kaza geçirir. Ağır ve büyük bir kaza. Bu kaza sonucunda Kate'in tüm sevdikleri bir araya gelir. Bir yandan Tully'le ilgilenirler diğer yandan hatalarından dersler çıkarmaya başlarlar.

Bazen eğer şanslıysan bir çift göze bakıp bütün geleceğini görebiliyorsun.

Çok etkileyici bir kitaptı. Şuana kadar hayatımda sevdiğim birini kaybetmedim. Ama bu kitapta, kaybetmenin ne demek olduğunu anladım. Her şey size bağlı. Hayattan kopup, uyuşturucuya, kirli işlere bulaşıp, yolunuzu da bulamayabilirsiniz... Bu kaybın acısından güç alıp hedefler belirleyip, bu hedefleri gerçekleştirmek için de çabalayabilirsiniz. 

Ateşböceğinin Şarkısı'nda gerçek hayatta karşılaşabileceğimiz bir dramı okuyup, hayatınızda gerçekleştirebileceğiniz bazı önemli şeyler bulabilirsiniz. Biraz cesaretli olun, bolca sevgiye sahip olun ve sonsuz inançla dolu olun. Gerisi kendiliğinden geliyor.

Son olarak, yazarın araya Kate'den anılar koyması da çok hoş olmuş. Çünkü bu unutulmaz Kate&Tully dostluğunda kendimi Kate'de görmüştüm. Aralarından ayrılan Kate olabilir ama onları hala bir arada tutan yine Kate oldu.

İnsanın çok yakın bir arkadaşının olması işte böyle bir şeydi. Sizi tanır, içinizi dışınızı bilir. Daha kötüsü de hayatınızı onun gözünden görmeye başlamanızdır.

Kristin Hannah hiç okumamış olanlar için ilk önerim Ateşböceği Yolu ve devam kitabı Ateşböceğinin Şarkısı.

Şimdilik bu kadar. Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane