Pages

30 Ağustos 2018 Perşembe

Kitap Yorumu: Asla Vazgeçme - Rainbow Rowell

Merhabalar

N'abersiniz? Sanki yavaştan havalar soğuyor? Dün akşam üşüdüğüm için uyandım ve burnuma dokundum. "Aaa üşümüşüm valla, en sevdiğim mevsim geliyor sanki," deyip geri uyudum. Bir yaz çocuğu olup da kışı bu kadar sevmek... Ne bileyim, zaten hiçbir zaman normal olduğumu düşünmedim. 
Neyse, konudan sapıyorum yine. Gelelim kitap yorumuna. Efenim, son zamanlarda okumaktan çok keyif aldığım yazarlardan biri de Rainbow Rowell'dır. Şu ana kadar üç kitabını (Eleanor & Park, Fangirl ve Asla Vazgeçme) okudum ve üçünü de ayrı sevdim. Böyle pamuk şeker tadındalar. Yazarın kendisinin de öyle olduğunu düşünüyorum. İsmi bile acayip sempatik değil mi? (Rainbow - Gökkuşağı) 
Asla Vazgeçme'nin değişik bir hikayesi var aslında. Buradaki kurguyu ve karakterleri Fangirl'de okumuştum. Fangirl'deki Cath, Simon Snow adındaki bir kitap karakterinin hayranıdır ve kendince hayran hikayeleri de yazmaktadır. İşte Simon Snow'un hikayesini bu kitapta okuyoruz. Yani yazar kurgu içinden kurgu çıkararak yeni bir kitap yazmış. Tebrikler valla. Büyük yetenek bence ve riskli de... 
Aynı zamanda Harry Potter izleri bol bol göreceksiniz. Hatta direk HP'nin başka bir versiyonu desem yeridir. Simon Snow, Watford Sihirbazlık Okulu'nda seçilmiş bir kişi olarak bilinmektedir. Okuldaki son senesini doyasıya yaşamak isterken başına gelmeyen kalmaz. Oda arkadaşı ve baş düşmanı Baz'ın (Hep bazlama diyesim geliyor ya...) ondan sakladığı sırları ortaya çıkar. En yakın arkadaşı Penelope çok zeki ve her şeye cevap veren bir kızdır. (Çok tanıdık geldi di mi?) Eski kız arkadaşı Agatha ise başta gıcık bir tip olarak gözükse de saftirik biri olduğunu düşünüyorum. 
Kitabı bu dörtlünün ağzından okuyorsunuz. Aslında kurguyu sevdim. Sadece bazen çok karakter olduğu için kafam karıştı. Okudukça her şey kafamda oturdu. Baz'ı ayrı sevdim. 😎 Adeta bir Adrian Ivashkov Jr. modundaydı. Ukala, egoist, bilmiş, gizemli, ağzı iyi laf yapan, güçlü, yakışıklı, varlıklı, zeki... Daha sayayım mı? En sevdiğim erkek tipi. 
Şimdi Baz ve Simon için bir şey diyeceğim ama bu spoiler olur mu bilemedim. Ya da en iyisi okuyunca keşfedin. Ben kitabı okumadan önce spoileri yediğim için olaylar geliştikçe şaşırmadım. Çünkü yazar "bunu" çok güzel gizlemiş. O yüzden öğrenince şaşırabilirsiniz.
Bol gizemli, macera dolu ve esprilerin havada uçuştuğu bu kitabı elbette öneririm. Dediğim gibi, HP izleri çokça var. Ama karakterler bakımından özgün bir kitap.
Rainbow Rowell candır. Bizde çevrilip de okumadığım tek bir kitabı kaldı: Sabit Hat. Zengin olunca alırım, malum para durumları süper düşüşte. :D 
İşte böyle gençler. Kısa zamanda görüşmemiz dileği ile...

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Not: Bu bir seriymiş. İkinci kitap 2020'de çıkacak. Amin... Ne diyeyim?

27 Ağustos 2018 Pazartesi

Kitap Yorumu: Tatlı Ateş - Jamie McGuire

Selamlar

Moralim çok bozuk... Neden diye sormayın. (Sorun tabii...) Eskiden aşkla, zevkle, çölde su bulmuş gibi bir mutlulukla okuduğum seriler şimdi hiç öyle tat vermiyor. Hatta kitabı bitirince "tam bir zaman kaybıydı, nalet olsun, ben seni okuyacağıma neler yapardım neleeeer" diye isyan etmeye başladım. Büyüyor muyum? Yaşlanıyor muyum? Neler oluyor bana?
Bahsettiğim seri Maddox kardeşler. Ben bu kardeşlere birkaç sene öncesine kadar resmen tapıyordum. Sırf bu Maddox erkekleri yüzünden "kaslı bir erkek arkadaşım olmalı" diye dolandığım zamanlar bile verdi. "Odunlar ama sevince lokum gibi oluyorlar..." Yalan. Hayatın gerçekleriyle karşılaşınca bir güzel duvara tosluyorsunuz. Manitam kaslı ama romantik mi? Nööö. Anca güneşin batışında "Şu an karşımda iki manzara var," deyip gözlerimin içine bakıyor. Bu ruh, romantikliğe aç aç!!! Hal böyle olunca dedim ki bir Maddox okumak şart. 
Okumaz olaydım...Klişeler akıyor. Kitap klişeden oluşmuyor; klişe kitaptan oluşuyor bence. Tamam, Jamie ablamızın tarzını biliyoruz falan ama giderek öyle bir klişelere bağlıyor ki artık sırf para için yazdığına iddiaya girerim. Olmayan paramla... (Imagine Dragons konserine yatırım yapınca fakir ama gururlu oldum.)
Gelin size bol klişeli bir hikaye anlatayım... 
Tatlı Ateş'te ikizlerden Taylor'ın hikayesini okuyoruz. Kızımızın adı Falyn. Sempatik bir kafede garson olarak çalışıyor. Kafe ortamını çok sevdim. Çok komik ve samimi karakterler vardı. Yazar sırf kafe yaşamını anlatsaydı kitap daha güzel olurdu bence. Neyse, laf sokmadan ilerlemeye çalışacağım. Falyn kızımızın bir sırrı vardır. Aaa, ne o? Şaşırdınız mı? Jamie abla sırları olmayan karakterler yaratmaz. Racona ters... Ehem. Bu sırrından dolayı zengin ve ünlü ailesini terk ederek tek yaşamaya ve para kazanmaya başlar. Deli gibi para biriktirip, kimseye yüz vermemeye yemin etmişken karşısına itfaiyeci Taylor çıkar. Dan dan dan!!! Pembe dizi kokusu etrafı sarar. 
Falyn kızımız yüz vermez. Tersler. Laf sokar. Yerin dibine sokup sokup çıkarır ama yoo Taylor pes etmez. (Bu tip erkek yok arkadaşlar. Kendinizi kandırmayın.) İlla kızı elde edecektir.
Gel zaman git zaman, hokus pokus bunlar yakınlaşır. Asi Falyn, birden Eros tarafından vurulmuş gibi aşk meleği olur. Tabii bu arada sırrından bahseder Taylor'a. Sonrasında olaylar o kadar hızlı gelişti ki ne oldu anlamadım. Doktorlar da bile bu kadar klişe dolu sahneler yoktu.
Klasik Jamie kurgusu olarak çift çok mutluyken bir şeyler olur ve ayrılırlar. Bir ayrılık süreci olur... Sonra birbirlerine ait olduklarını düşündükleri için tekrar beraber olurlar. Falan filan. Bu kitabın ekstra saçmalıkları vardı. Spoiler olacak diye yazamıyorum ama cidden "Ay yok daha neler, SAÇMALAMA!" tarzında şeyler oluyor. Kitabı bitirince Kıvılcım gibi nefesimi tutup, anlık hafıza kaybı yaşayıp bu kitabı unutmak istedim. Berbat... 
Kitabı ne çok sevmişim, değil mi? :) En masum blog yazım oldu valla. Eserimle gurur duyuyorum.
Şaka bir yana cidden eskiden taparak okuduğum serilere artık korkarak yaklaşıyorum. Yaşım ilerledikçe zevklerim mi değişiyor yoksa kitaplardan beklentilerim mi artıyor bilmiyorum ama şu aralar kitaplığıma şüpheyle yaklaşıyorum. Çok güvendiğim yazarlar bile korkutuyor artık. N'apcaz?
Maddox serisinin Tatlı Yangın kitabı da elimde. Okusam mı yoksa direk başka bir yuva mı bulsam diye kara kara düşünüyorum. Okuyan, beğenen varsa bana gaz versin biraz. 
Benden bu kadar. Güzel kitaplar da okuyorum canım. Beklemede kalın...

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

26 Ağustos 2018 Pazar

Kitap Yorumu: Pir-i Lezzet - Saygın Ersin

Merhabalar

Nasılsınız? Ben ikinci kez teyze olduğum için bu aralar hayatım bol koşuşturmalı. Ama tabii ki kitap okumadan geri kalmıyorum. Bebek bakıcılığı yapmadığım zamanlar -genellikle akşamları- kitaplarıma koşuyorum. Benim bebeklerim de onlar işte. 😊

Blog'a yazacağım yazacağım deyip de yazamayanlarda bugün: Enfes bir kitapla geldim. Öyle böyle değil. Okurken adeta taptım!!!
Saygın Ersin, daha önce tanıdığım bir yazar değildi. İşe başladıktan sonra keşfettim ve Pir-i Lezzet'in diğer dillere çevrilmesine adeta şahit oldum. Sonra dedim ki "Neden hala okumadım?" En son İngilizce yayımlandıktan ve baskı kopyaları ofise geldikten sonra kitabı okumaya başladım. (Kitabı Türkçe okudum.)
Mest oldum mest... Hiç bu kadar iyi olacağını hayal etmemiştim. Kitabı okuduktan sonra yazarla oturup, saatlerce sohbet etmek istedim. Bu kurgu nasıl aklına geldi? Yazarken nasıl bir ortamdaydı? Bu nasıl harika bir hayal gücü? Babam pasta yapmayı nereden öğrendi? Kafamda deli sorular...

Efendim, kitap eski zamanların Osmanlı döneminde geçiyor. Padişahlar, Sultanlar, Ustalar, Şehzadeler, Haremler falan havada uçuşuyor. Muhteşem Yüzyıl, bu kitabın yanında halt yemiş... Pir-i Lezzet ile tarihimize daha da aşık oldum.

İştah kabartan bir roman... Bu cümle adeta kitabın özeti diyebilirim. Enfes yemekler yapan bir Aşçıbaşı var ki yaptığı yemekleri anlatırken adeta karnınız gurulduyor.
Padişahlar arasında nam salan bu Aşçıbaşı'nın sırrını öyle detaylı ve akıcı bir şekilde öğreniyorsunuz ki başınız dönecek. Bu Aşçıbaşı kimdir, amacı nedir, geçmişinde neler yaşamıştır? Tüm mesele bu.
Kitabın sonuna kadar Aşçıbaşı'nın kim olduğunu öğrenemiyorsunuz. Gelin size biraz konudan bahsedeyim.

"Hiç düşündün mü bir insan bir yemekten neden nefret eder ya da onu çok sever?"
"... Çünkü o yemekle ilgili muhakkak bir hatırası vardır," demişti Usta, "O lezzeti her tattığında o hatırayla birlikte, hatıranın hissi de yeniden uyanır. Unutma: Lezzet ağızda başlar, ama zihinde biter."

Çok küçükken birkaç sebepten dolayı ailesinden koparılan Aşçıbaşı'yı kurtaran İsfendiyar Usta olur. Damak tadından anlayan ve yetenekli bir aşçı olacağını taa o zamanlardan anlayan Ustası onu yetişmesi için kendi ustasının yanına gönderir. Gel zaman git zaman Aşçıbaşı büyür, kendini çok güzel yetiştirir ve diyarlar arası bir üne sahip olur. Fakat yemek yapmak istediği tek bir Padişah vardır. Bunun sebebi ise yıllardır sakladığı sırdan dolayıdır.
Kitaptaki kurgu o kadar güzel ki... Size nasıl anlatsam bilemiyorum. Bu yıl okuduğum en iyi kitaplardan biriydi diyebilirim. Olayların akışı, diyaloglar, yemek tarifleri ve yansıtılan duygular adeta kusursuz!
Size gözüm kapalı bu kitabı öneriyorum. Çok naif, çok gerçekçi ve çok etkileyici bir kurgu sizi bekliyor. Böyle sizi alıp taa eski zamanlara götürecek ve bambaşka bir dünyanın kapılarını açacak.
Okurken hiç bitmesin dediğim ama bittiğinde iyi ki okumuşum dediğim bir kitaptı Pir-i Lezzet.
İngilizceye, Almancaya, Lehçeye, Bulgarcaya ve Arapçaya çevrilmesi hiç de tesadüf değil. Bence dünyada okumayan kalmasın. 💚

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane