Serinin üçüncü kitabı çıkmadan önce Mekanik Prens'e bir göz atayım dedim... Demez olaydım. Hani çok önceden izlediğiniz dizi-film, dinlediğiniz şarkı ya da okuduğunuz bir kitap tekrar karşınıza çıkınca böyle tuhaf bir his yaşarsınız. O anlardaki havayı tekrar soluyormuş gibi içinizde bir kıpırtı belirir. ( Ya da bunları sadece ben yaşıyorum :P) İşte kitabı elime alınca aynen öyle oldu. Kitabı okuyalı bir yıldan fazla olmuştur. Ama hala bazı yerleri çok net hatırlıyorum. Kalın ve çok yoğun bir kitap ama sizi öyle bir etkiliyor ki aklınızdan çıkması mümkün olmuyor.
Cassandra Clare'in hayal gücünü, anlatım biçimini gerçekten seviyorum. Bazı okuyucular hep aynı konu üzerine kitap yazdığı için söyleniyor ama ben halimden memnunum. Kitaplarını okurken ruh halim çok dengesiz oluyor.Bazen gülmekten kitabı elimden bırakıyorum. Bazen heyecandan ve meraktan tırnaklarımı kemirirken kitap elimden düşmüyor. Bazen de karakterler acı çekerken bende acı çekiyorum.Bu nasıl bir iş anlamış değilim. Okurken öyle etkileniyorum ki görende ben iblis kanı taşıyorum, ben savaşlara katılıyorum,ben aşk üçgeninde kalıyorum sanacak. :D İşte bir yazar bunları bana tattırıyorsa tüm kitaplarını gözüm kapalı alır, okurum. Cassandra beş sayfalık bir şey yazsa bile okumak için can atarım. O yüzden favori yazarlarımdan biri olduğuna söylememe gerek yok sanırım... :D
İkinci kitap hakkında yorum yapmadan önce seriyi bilmeyenler için serinin ilk kitabının tanıtımını okusunlar : Mekanik Melek Bu Ölümcül Oyuncaklar'ın yan serisi. Yani direk alıp, okuyabilirsiniz ama o kadar çok yeni terimler var ki... Kafanız allak bullak olabilir.İlk Ölümcül Oyuncaklar 'ı okumak daha mantıklı ama seçim sizin elbette. ( Seriyi okumayanlar spoiler yememek için devamını okumasın,derim.)
Mekanik Prens hakkında ilk söylenecek şey ; dolu dolu bir kitaptı. Şurası çok saçmaydı, gereksizdi gibi bir bölüm kesinlikle yoktu. Okurken zaten gerçekten hayattan direk kopup, Cassandra'nın işkenceli ve bir o kadar cazibeli hayal dünyasına adım atıyorsunuz. :D
Tessa ilk kitapta Will Herondale'dan ters tepki görünce Jem'le yakınlaşmaya devam eder. Ama her şey göründüğü gibi değildir. Will'in neden insanları kendinden uzak tuttuğunu ve nefret ettirecek kadar ağır laflar söylediğini anlıyoruz. Üstünde bir lanet vardır. Bu lanet sevdiği tüm insanları ölüme sürükleyebiliyor. Will, bu lanete o kadar inanmış ki dünya da tek kalmaya razı olmuş diyebiliriz. Yine de bu laneti bir an önce üstünden atmak istiyor. O yüzden çılgın karakterlerimizden biri olan Magnus Bane'den yardım almaya gider. Magnus bir iblis efendisidir. Fakat bu laneti kaldırmak o kadar kolay değildir. Ve Will'inde Tessa'dan uzak durması o kadar kolay değildir. Anlayacağınız işler fena halde karışır.
Londra Enstitüsü'nü yöneten Charlotte ise elindeki gücü kaptırmamak için çabalamaktadır.Çünkü Konsey, yönetimi onun elinden alıp Benedict Lightwood'a vermek istiyordur. Bu durumu engellemek için Will,Tessa ve Jem hem Enstitü'yü hem Charlotte'yı kurtarmak için Mortmain'in geçmişiyle ilgili sırları açığa çıkarmaya çalışırlar. Bunlar yetmiyormuş gibi Tessa, gölge avcısı olması ve iblis kanı taşımasıyla ilgili bilinmeyen şeyler öğrenir ki bunlar gerçekten hiç hoş şeyler değil. Aşk üçgeninde kaldığı yetmiyormuş gibi canavar'a dönüşmesine yardımcı olan Gölge Avcılarıyla da baş etmeye çalışır.
Bunlar sadece kitabın genel özeti. Her şeyi ballandıra banllandıra anlatmak isterdim ama spoilerden kitap okuyamazsınız. :D Tek diyebileceğim : "Bu kitabı okuyunca ilk kitapta neymiş be!"
Gerçekten bu kitap beynimi sarstı. Hayatımda böyle dolu dolu, baş döndüren bir kitap daha okudum mu hatırlamıyorum. Kitabı elime alınca bile bazı sahneler gözümün önünde sahneleniyor. Will'in mutluluktan uçup, hayal kırıklığıyla koltuğa çöktüğü an ; bir partide Tessa'yla balkonda yakınlaşırlarken Magnus'un onları basması ve daha milyon şey. Jem'e gelirsek... Team Will'ciyim ama Jem'i ezemiyorum. Öyle bir karakter ki sarılıp, "her şey yoluna girecek" demek geliyor içimden. İkisininde Tessa'ya olan sevgisine kızamıyorum çünkü Tessa'yı da seviyorum. Eh, Tessa'ya da kızamıyorum aşk üçgeninde kaldı diye. Bir yanda Will diğer yanda Jem. Tek kızabildiğim kişi Cassandra Clare. Ortalığı karıştırıp, ateşe veren ve işkenceleriyle bizi hasta eden yazar o. Her türlü işkencesine rağmen şu kadına ahtapot gibi sarılıp, her kitabını okuyorum. Sonum hayrola...
Son söyleyeceğim şeyler ise... Sıkıcı, maraton hayatınızdan bir kaç günlüğüne kopmak ve bir kitaba sığınmak istiyorsanız Cassandra Clare alın, okuyun. Şanslı sizler yurtdışında çıkan kitapları ülkemizde çıkmış bulunuyor. Benim gibi sürünmeyeceksiniz "Nerde bunun devamı ?!" diye. :D
Will Herondale'e not : Her şey yoluna girecek, Cassandra Clare'e rağmen. Kalpsiz bir cadı olamaz o kadın !
Sevgiler, öpücükler ; Jane
cassandra clare Düşmüş Melekler Şehri'nden önce mekanik meleğin okunması gerektiğini söylemiş.açıkçası ne yapacağımı bilmiyorum.mekanik meleği okuyup sonrasında düşmüş melekler şehrini mi okuyayım yoksa da seriye düşmüş melekler şehrinden devam mı edeyim?
YanıtlaSilAslında pek farketmez. Ama Ölümcül Oyuncaklar serisi bitmeden Cehennem Makineleri serisini (Mekanik Melek) okursan faydalı olur çünkü yazar iki seriyle bağlantılı bir şey yazabilir.
Silaynen bende senin gibi hissediyorum gerçek tende cassandre clare nin kitapları beni şoka sokuyo. şimdi ölümcü oyuncaklar düşmüş melekler şehrine başlıcam onu okuduysan biraz özet verirmisin?
YanıtlaSilÖlümcül Oyuncaklar'ın 1.ve 2.kitaplarını okuduktan sonra Cehennem Makineleri serisini okusam olur mu? Bu kitapları parça parça alacağım o yüzden emin olmak istedim.
YanıtlaSilOlabilir tabii bir sakıncası olmaz.Şimdiden iyi okumalar *-*
SilAçıkçası Cehennem Makineleri çok güzel bir seriydi. Gerek karakterlerin söylediği mükemmel içimi ısıtan cümleleri olsun gerek Cassandra Clare'in ürettiği kafa karıştırıcı konular. Ve benimle aynı düşünene birini bulunca çok sevindim. Kesinlikle blogunu sıkı bir takibe alacağım, düşüncelerin ve yorumların gerçekten hissettiriyor.
YanıtlaSilYorumun için teşekkür ederim. Aramıza hoşgeldin *-*
Sil