Pages

19 Şubat 2015 Perşembe

Kafama Göre: Ne Var Ne Yok ?


Merhabalar...

Bayadır yokmuşum buralarda. Aslında bu yazıyı da yazmayacaktım ama dayanamadım. Asıl planlarım gelecek haftadan sonra gelecek. Yani umarım bir aksilik çıkmaz. Safranbolu'ya gelince nedense blog'a girme olasılıklarım hep azılıyor. Bunu henüz çözmüş değilim...

Neyse. Gelecek planlardan ve gündemdeki olaylardan bahsetmek istiyorum. Grinin Elli Tonu'nu izlemeye gittiniz mi ? :D Ya, aslında bu seriden söz etmiyorum hiç. Özellikle de blog'da. Yaş sınırı olan ve yanlış anlaşılmaya çok yakın bir konusu olan kitap serisinden bahsediyorum burada. O yüzden seri hakkındaki yorumumu burada yayınlamadım. Ama özel olarak soru geldikçe cevaplıyorum. Ve, hayır. Filmi izlemedim. Eğer burada sinemaya gelseydi belki giderdim ama şansa bakın ki Safranbolu'yu unutmuşlar. :D O yüzden internete düşmesini bekliyorum. Filmi izleyenlerin bazı yorumlarını okudum. Hayal kırıklıkları, hatalar... Baya olumsuz yorumlar var. Eh, şaşırmadım. Jamie'yi severim. Gerçekten. İlk Once Upon A Time'da izlemiştim. Ama bana göre Christian Grey olamaz. Oraya Matt Bomer'ı koyacaklardı bakın nasıl da uçuyordu film. Peh, bir şey diyemiyorum artık. İş işten geçti. Yine de baya rekor kırmışlar. Tebrikler Hollywood! 
Asıl bomba ise Pegasus Yayınları'nın seri kitaplarının fiyatlarını 35 TL yapması! Gözlerim yerinden fırladı. Tamam, çok popüler ve satılan bir kitap ama bu fıyat nedir arkadaş ? Instagram'da da isyan çıktı ama Yayınevimiz kısa ve özgün bir açıklama ile yine gönülleri fethetmiş. Benim görüşüm hala aynı; fiyatlar süperötesi uçuk!

Bunların dışında... Buraya gelmeden önce Beşiktaş'taki sahaftan baya bir kitap aldım. Neredeyse hepsi 10 TL'ye denk geldi ve orijinaller. Sonra buraya gelince de okuoku'dan indirimdekilerden elemeler yapıp aldım ve 2 gün önce yeni bir indirim görünce iki kitap daha sipariş ettim. Jane zengin değil arkadaşlar. Bunlar hep devletten aldığım krediler sayesinde. 2019'da eteklerim tutuşacak ama şimdi anın tadını çıkarıyorum. :P


Kitap listesi ise şöyle ;

Kurtlara Söyle Eve Geldim
Fırsatçı
Gölgeler
Kızıl Tepe
Cam Şato 
Karanlık Taç
Gölge ve Kemik
Kuşatma ve Fırtına
Tersyüz
İki Hayat Arasında
Tatlı Sır
Zehir Ustası
Direniş
Beni Seç
Kıyamet Sonrası
Yabancı
Araf
Rüyalar Gerçek Olsa
Dört - Uyumsuz Serisinden
Harry Potter ve Sırlar Odası
Gül ve Avcı
Pabucumun ajanı

Bunları okumadan yeni kitap almak yok! Bu kadar okunacak kitap olmasına rağmen tam bir haftadır kitap okumuyorum. En son Duman ve Kemiğin Kızı'nı okudum ve beni baya doyurdu. Aslında başka bir işle uğraştığım için de kitap okuyamıyorum. Arrow'a başladım ve inanın bana kendimi durduramıyorum! Haftada bir sezon bitirmeye başladım yine. Sonum hiç iyi değil. Bunlar hep DC'nin oyunları... (Batman'in Arrow'un ve The Flash'ın ünlü yapımcısı) Zaten Arrow'da 3.sezona geçince güzel bir yorum hazırlayacağım. Gerçekten müthiş bir yapıt.

Bunların dışında... Okula gidip, geliyorum. Bu dönem biraz daha değişik. İngilizce de giderek ağırlaşmaya başladı. Bir yandan da ingilizce kitap okumaya çalışıyorum ve yeni bir yol buldum. Aslında biri aklıma soktu. Gaz verdi, kışkırttı. Bir tanıdıkla konuşuyordum. Bölümümden falan bahsettim. O arada daha yeni Arrow'a başlamıştım. Ondan bahsettim falan. Bana "Herhalde alt yazısız izliyorsundur. Hem bölümünden dolayı hem de ingilizceye bu kadar meraklı olmandan kaynaklı." dedi ve bir an duraksamama sebep oldu. "Şeyy, hayır. Alt yazılı izliyorum." dedim ve cidden şaşırdı. "Kendine güvenip, alt yazısız izle." dedi ve hemen işe koyuldum. Bildiğim bir diziden yola çıktım. Lost'u anlata anlata bitiremem, biliyorsunuz. En son 11.sınıfta izlemiştim ve ciddiyim hala etkisindeyim. Geçen gün ilk bölümü açtım ama ingilizce alt yazı ile. Direk alt yazısız izleyemem. Bari böyle bir başlangıç yapayım dedim. Deneme için ilk on dakikasını izledim ve korkulacak bir şeyle karşılaşmadım. Artık her fırsatta Lost'u bir de öyle izleyeceğim. Bakalım gelişme olacak mı -olur elbette- göreceğiz. İngilizce için ayrı bilgilendirme vereceğim. Bu konuda insanların ağzından laf almak çok zor. Bir, ingilizceyi nasıl öğrendin; iki, nasıl kilo verdin sorularını sorduğunuz zaman tatmin edici cevaplar alamazsınız genellikle. İlk soru için tatmin edici olmaya çalışacağım.

İşte böyle. Şimdilik bu kadar. Tekrar buralarda olacağım. Güzel ve eğlenceli şeylerle geri döneceğim. Kuralsız çıkmadan önce de minik bir etkinlik yapmak istiyorum ask.fm'de. Oralara da uğrayın.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

13 Şubat 2015 Cuma

Kitap Yorumu: Duman ve Kemiğin Kızı - Laini Taylor


"Bir varmış bir yokmuş, bir melekle bir şeytan birbirine aşık olmuş. Ve hikayenin sonu hiç iyi bitmemiş."

Bu yıl, kitaplar konusunda şanslıyım sanırım. Çünkü arka arkaya çok eğlenceli, akıcı ve beni gerçekten etkileyen kitaplar okudum. Hatta Gümüş Gölgeler'den sonra bir ara toparlanamadım. Kitaplığıma gidip gelip, son 80 sayfasına göz attım. Ama sonra... Safranbolu'na dönüş yolunda Duman ve Kemiğin Kızı'nı elime aldım. İşte maceramız böyle başladı, efsanevi kitapla. *-*

Önceki yazılarımı okuduysanız, bu kitabı baya bir ucuza aldığımı biliyorsunuzdur. Hatta şimdiden söyleyeyim; Macro Centre'dan ya da Migros'dan hemen gidin alın. Hazır indirimde, yararlanın. :D

Okuması çok eğlenceli olsa da anlatılması zor bir kitap. Çünkü daha önce buna benzer bir kurgu okumadım. Çok özgün, meraklandırıcı ve çıldırtıcı bir kurgusu var. Ve kitabın ilk yarısı başka, diğer yarısı bambaşka. Gerçekten, kitabın yarısına gelince sanki başka bir kitaba geçmişim gibi hissettim. O yüzden iki bölüm şeklinde anlatacağım. İkinci bölüm spoiler olabilir, okumak istemeyenler atlasınlar.

Karou, aslında sıradışı bir kızdır ama hayatını normal yaşamaktadır. Normal bir okula gidiyor, resim sanatıyla ilgileniyor ve Prag'da yaşıyor. En yakın arkadaşı Zuzana ile vakit geçirip, eski sevgilisi Kaz'dan kurtulmaya çalışmaktadır. Evet, bunlar onun normal hayatı. Ama asıl yaşamı, kapının diğer tarafında. Sihirli dünya olarak görebileceğiniz bu yerde Karou'nun çok farklı bir ailesi var. Elbette gerçek ailesi değiller (gerçek ailesi ile ilgili bilgi yok) ama Karou, kendini bildi bileli onlarla yaşıyor ve Brimstone için ayak işleriyle uğraşıyor. Kim bu Brimstone? Çok değişik bir yaratık. Yarı insan- yarı hayvan vücuduna sahip bir Kimera'dır. Karou'a verdiği görevler ise belirlediği yerlerden diş toplamasıdır. Her diş karşılığında Karou'ya dilekçik vermektedir. Bu dilekçikler, sizin minik dileklerinizi gerçekleştirebilir. Mesela Karou'nun çok komik dilekleri oluyor; Kaz'ı sinir etmek için onu kaşındırması, gıcık olduğu kızın kaşlarını orman gibi yaptırması, en sevdiği mekanda en sevdiği masanın dolu olduğunu görünce oradakilerin kaldırılması gibi komik dilekler dileyen bir kız. Ama en güzel dileği, saçlarının mavi olması. Evet, Karou diğer kız karakterlerden farklı olduğunu bu saçları sayesinde de kanıtlamış oluyor. Uzun, mavi saçları var. Vücudunun bazı bölümlerinde ilginç dövmeler var ki bunların bir anlamları da var. Özellikle avuçlarının içindeki göz şeklindeki dövmeleri.

"Dilekler sahtedir. Umut gerçektir. Umut, kendi sihrini yaratır."

Kitabın en güzel yanlarından biri neydi, biliyor musunuz? Karou, ayak işleri için bir yerlere giderken sihirli gecitleri kullanıyordu. Öyle güzel yerler vardı ki...( İstanbul ve Türk adları da geçiyor.) Zaten kitap sayesinde Prag'ı iyice merak eder oldum. Fas'ı da çok güzel anlatmış. (Bu bölümde cami sahnesi de var.) Okurken gerçekten etkileniyorsunuz ve büyülü bir hayatta yaşamak istiyorsunuz. Kitabı okurken nedense sanki fantastik bir bilgisayar oyunun içindeymişim gibi hissettim. Hayal edilmesi kolay ve eğlenceli, okuması zevkli... Ne diyebilirim ki. Şuana kadar anlattıklarım kurgunun sadece çeyreği!

Ve tabii her kitapta olduğu gibi bunda da kötü bir karakterimiz var. Karou ve bu sıradışı hayatı devam ederken bir yandan da birileri, geçit kapılarının üzerine yanık el izi bırakmaya başlar. Brimstone ve ekibi (İssa, Yasri, Twiga) bu durumu ciddiye alırlar ama iş işten geçmiştir. Büyük bir savaş başlamak üzeredir. Bundan habersiz olan Karou ise Fas'ta bir melek saldırısına uğrar ve işte o zaman hayatındaki kocaman soru işaretli olan bölümleri öğrenmeye başlar. Ve inanın bana, bundan sonrası inanılmaz etkileyici ve şaşırtıcı.

Yazının bundan sonraki kısma, kitabın *spoiler* olabilecek tarzındaki bilgilerden oluşuyor. Kitabı merak ediyorsanız okuyun derim. Bir zararı olmaz ama benim gibi ketum iseniz lütfen okumayın. :D 

Akiva, bir melektir. Kimeralar -yani şeytanlar- onun bir numaralı düşmanıdır. Çok sıradışı bir görüntüsü var. Ve gerçekten çekici bir karakter. Okurken ağzınızın suyu akabilir. :D Akiva'yı, Karou'ya saldırdığı zaman tanıyacaksınız. İlk başta soğukkanlı bir katil melek olarak gözükebilir ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Zaten Akiva da bunun farkındadır ve nedenini bilmediği bir şekilde Karou'yı kafaya takar ve takibe alır. Ve aslında bu bölümlerde bir şeyler -kötü bir şeyler- olur ve Karou savunmasız kalır. Bundan sonraki olaylar Prag'da geçmiyor. Yazar bizi bir zaman makinesine fırlatıp, geçmişe götürüyor. İşte bu bölüm, anlatamayacağım kadar güzellikte ve masalsı.

Prag'daki olaylar hem eğlenceli hem de konuya ısınmamız konusunda akıcı bir dildeydi. Hatta okurken kafanız feci karışabilir. Yeni kavramlar, yeni isimler... Merak etmeyin, kitabın sonunda hepsi yerine oturuyor ve kitaba aşık olduğunuzu anlayacaksınız. Kitabın ikinci yarısı ise gerçekten fantastik ve masalsı bir dünya. Başka bir kitap okuyor gibi hissedeceksiniz. Öyle güzel öyle masum bir hikaye var ki... Çok etkiledi beni be. Kitabı milyon kez okumaya hazırım! Anlatamıyorum ama cidden okuduğum hiçbir şeye benzemiyordu. Favorilerime elbette girdi.


"Artık çok geç olduğu halde uzun zamandır istediğin bir şeye kavuşmaktan daha acı bir kader olabilir mi?"

Romantik kısmından bahsetmiyorum bile. Hani belki bu yorumu okurken, "Ya Karou ve Akiva beraber olacak işte. Bıla bıla..." diyebilirsiniz ama inanın bana geçmişteki o masum ve çekici aşk masalını okuduktan sonra diğer kitaplardaki aşklar faso fiso gelecek. Benden demesi. :D

Ve kitabın her bölümünde şaşıracaksınız. Bilinmeyen şeyler bir bir ortaya çıktığında şoka gireceksiniz. Yazar, olayları öyle güzel birbirine bağlamış ki bir ara durup, "Ya harbiden bu kurguyu nasıl yazmış? Nasıl hayal etmiş ? Ya da gerçekten böyle bir yer mi var? Orada yaşamış falan sonra Karou'nun yaptığı gibi bizi kandırmaya mı çalışmış, fantastik bir hikaye diye..." düşündüm ve kafayı yiyecektim. Kurgunun özgünlüğünden dolayı fena kıskandım. Fantastik dolu bir dünya ve peşinizden sizi de sürüklüyor. Hiç çırpınmayın, bu akıntıya alışacaksınız.

Karakterlere gelirsek... Tüm karakterleri sevdim. Sinir bozucu eski sevgili Kaz'ı bile! Karou'ya zaten hayran kalacaksınız. Gelmiş geçmiş en iyi kız karakterlerden biri. Güçlü yapısı, kıvrak zekası, inatçlığı, inancı... Her şeyi ile kendine hayran bıraktıran ve kendini sevdiren bir karakter. Kurguyla süper uyumlu olmuş. Ben çok mu çok sevdim. :D

Kitap hakkında diyecek çok şey var da spoiler olmasın diye burada bırakıyorum. Gerçekten fantastik dolu bir kitap istiyorsanız Duman ve Kemiğin Kızı tam aradığınız kitap. Favorilerimden biri oldu artık. İkinci kitap da çıkmış. Son kitap için ne kadar bekleriz, bilemiyorum ama inanın bana Artemis'e baskı yapacağım!

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Not: Okurken her karaktere hatta her hareketli sahnelere dikkat edin. Kitabın sonundaki olayları kavramanıza çok yardımcı olacak. İnanın bana, ikinci kitap için çıldıracaksınız. Benim gibi. -.-

2 Şubat 2015 Pazartesi

Kitap Yorumu: Kanbağı 5 - Gümüş Gölgeler


Merhabalar...

Ay, şuan çok sabırsızım. Direk konuya girmek istiyorum. Aslında kitabı bitireli üç gün oluyor ama blog'a yazma fırsatım olmadı. Yine de gün içinde ne yazacağıma dair aklımdan birkaç örnek geçti. Ve inanın bana, 2015'in ilk 'en iyi' kitabını okumuş bulunmaktayım. Richelle Mead'e kocaman alkışlar...

Öncelikle şunu belirteyim. Her zaman soruluyor çünkü. Kanbağı serisi, Vampir Akademisi serisinin yan ürünüdür. Yani VA'yı okumadan Kanbağı'na başlarsanız gerçekten ciddi kopukluk yaşarsınız. Önceliği VA'ya verin. Ki gerçekten iki seri de benim favorilerimden. Zaten VA, ilk okuduğum serilerden biri. Yeri çok ayrıdır. O yüzden bunu göz önünde bulundurarak yorumu okuyun ve direk başlayın. :D Ayrıca, serinin önceki kitaplarını okumamışlar için müthiş spoiler vermiş bir kitap yorum yazısı olabilir. Tüm uyarıları okuyup, inatla okumak isteyenler ya da seriyi okuyup, bu kitabı merak edenler hazırsa... Uçuşa hazırlanın canlarım.

Gümüş Gölgeler, serinin diğer kitaplarına göre çok daha farklı, akıcı, romantik ve aksiyon dolu bir kitap olmuş. Hatta şaşırtmalı bölümler bile vardı. Çok kısa bir zamanda okudum ve pişman değilim. Zaten okurken öyle sarıyor ki bırakmak imkansız. Gerçekten serinin en iyisi olmuş. Sanırım yazarımız bu kitabı iyi günlerinde yazmış. :D Aşık oldum desem yeridir. Şöyle de bir şey var ki bu kitabı bazı okuyucular çok sevmiş bazıları hiç sevmemiş... Bilemedim ki. Ben çok sevdim, orası kesin.

Kitabın içeriğine giriş yapıyorum hemen. Önceki kitap gibi Gümüş Gölgeler'de de hem Adrian'ın hem Sydney'in gözünden olayları okuyoruz. Ateşli Kalp'te, olaylar son anda fena karışmıştı. Adrian ve Sydney müthiş bir şekilde aşk yaşarken, Sydney'in cadı (mecazi anlamda) ve fırsatçı, yalakacı kardeşi Zoe'in bu durumu anlayıp, Simyacılara bildirmesi ile dehşet verici bir olayla karşılaşmıştık. Sydney, Simyacılar tarafından ele geçirilip, "Yenileme Programına" konulmuştu. İnanın bana, berbat bir yer.

Adrian. Sırf adı bile onca uzun ve karanlık saati atlatmama yardımcı olmuştu. -Sydney

Kitabın ilk yarısı, Sydney'in Simyacıların o dehşet ortamındaki yaşadıklarını okuyoruz. Neler çekiyor kızcağız. Valla üzüldüm. Sydney'i hala çok sevemiyorum ama güçlü olmasına hayran kaldım. Gerçekten 'beyin yıkama' bölümlerinde iyi direndi. Simyacıların aslında ne kadar kötü ve acımasız olduklarını bu kitapta görmek mümkün. Okurken sinir krizlerine girdim ve resmen Sydney'in acısını paylaştım. Bu bölümler hem heyecan verici hem de sinir bozucuydu. Ama öyle güzel sahneler vardı ki... Sanki gerilim filmi izliyormuşum gibi hissettim. Gerçekten, yazarımız çok başarılı bir şekilde anlatmış. :D Bir daha oturup, sıkılmadan okurum. Sydney'in görünmezlik büyüsüne hayranım. Burada anlatırken tekrar okuyasım geldi bak...

Sydney bambaşkaydı. Onunla aşkı, saygıyı ve beni anlayan bir dostu kaybetmiştim. -Adrian

Adrian'a gelirsek... Tahmin edebileceğiniz gibi mahvoldu. Tam gerçek aşkını buldu derken birden Sydney'i kaybetmesi... Gerçekten mahvoldu. İlk zamanlar umudu vardı. Sydney'i rüyalarında ziyaret edemese bile (simyacılar bunu bir şekilde engelliyor) ısrarla ayık kalıp, denedi. Ama bir ara pes etti ve tam eski haline döndü. Ayyaş ve Partilerin Prensi'ne merhabalar... Resmen dağıttı kendini. Bir ara Saray'a gitti. (VA'daki Saray) Orada birazcık da olsa Rose'u, Dimitri'yi ve Lissa'yı görebilirsiniz. Ama onlar bile Adrian'a engel olamadı. Zaten bir bölümde Adrian'ı sarsıp, tokatlayasım geldi. Neyse ki son anda toparladı ve biricik Adrian'ıma yine sempati besledim. (Ivashkov'una hiç kıyamayan Jane)  Ama gerçekten bu kitapta Adrian'a daha fazla aşık olabilirsiniz. Öyle böyle değil... Çok, çok değişti. Aşık olduğundan sanırım artık sorumluluklarının farkında. Pasif ve saf durumunda değil. Lider konumuna kadar geldi. Resmen kitap karakterimle gurur duyuyorum. Ne günler, ne acılar geçirdik biz onunla... (Gece gece blog yazısı yazınca böyle sarhoş modunda olabiliyorum.)

Kitabın ilk yarısı genelde böyle. Atladığım bir özel durum var mı... Düşündüm de yok. Genel hatları böyleydi. Hem heyecan verici hem akıcı... Ayrı olmaları tabii romantizm'i yok etmemiş. İkisi de birbirine öyle aşık ki... Ne cıvık cıvık ne kopuk. Tam yerindeydi.

Kitabın diğer yarısına gelirsek... Bazıları için spoiler olabilir. O yüzden uyarıyorum. Eğer bilmek istemiyorsanız lütfen burayı atlayın ve son paragrafı okuyun. :D Ama 'zaten az buz tahmin ediyorum, ek bir bilgi daha alayım' diyenler varsa lütfen sohbetimize devam edelim ve çekiştirelim.

SPOILER--- Kitabın ikinci yarısında ise işler bambaşka bir boyut alıyor. Ya aslında normalde böyle bir şey yapmazdım blog yazılarımda. Ama bu bölümleri öyle çok sevdim ki biraz çıtlatmazsam ben çatlayacaktım. 
Belki tahmin edenler olmuştur. -açıkçası okurken ben tahmin etmiştim- Adrian, Marcus, onun ekibi ve Sydney'in tutulduğu yerdeki birkaç kişinin yardımı ile oradakileri serbest bırakırlar. Ve bir kaçış planı yaparlar. Çünkü Simyacılar hiçbir zaman Sydney'in peşini bırakmamaya yemin etmişlerdir. Bu yüzden Adrian ve Sydney son anda farklı bir plan yaparak diğerlerinden ayrılırlar. Resmen, Amerika'yı gezdiler. Oradan oraya kaçtılar. Çünkü Simyacılar her yerde karşılarına çıkıyordu.Bana Mr. and Mrs. Smith'i anımsattılar. Müthişlerdi.  Ama en favori sahnem Las Vegas oldu. Müthiş bir plan yaptılar ve heyecanla okudum. Ya zaten kitabın son 80 sayfası falan hep aksiyon ve romantik doluydu. Hep bir olay vardı. Oraları soluksuz okudum. Ki zaten son 80 sayfadaki bölümlerde 'ay şurayı okuyup, bırakayım' deme gibi bir planınız olmayacak. Bıraktırmıyor kitap. Kitaba aşık olmamın ve 2015'teki okuduğum ilk en iyi kitap dememin sebebi bu bölümlerdi. Oraya bir işaret koydum. Fırsat buldukça okumayı düşünüyorum. 

"...Neden hep aşırı uçlarda geziyorsun?"
"Çünkü hiçbir duyguyu yarım yamalak yaşamıyorum, anne. Özellikle de, aşkta." -Adrian

Tüm içtenliğimle diyorum ki; bayıldım! Ben zaten aksiyon ve romantik seven biriyim. İkisi beraber her kurguyu güzelleştiriyor. O yüzden serideki favori kitabım kesinlikle Gümüş Gölgeler... Hem karakterlerin analizleri, hem kurgudaki gelişmeler ve şaşırtıcı bölümler, hem de aksiyonun ve romantizmin fazla ve dengeli olması kitabı elmas değerinde yapıyor. Beni mahveden, sinir eden hatta bunun bir gün gelip, okuyacağım bir gelişme olacağını bildiğim halde beni yıkan bir sahneyi buradan söz etmek isterdim ama o, kitabın ana spoileri. :D (Bu cümleyi ingilizceye çevirmeye kalksam sanırım üniversiteyi bırakırım.)  Beni çok iyi tanıyanlar aslında tahmin edebilirler. Adrian karakteri benim için çok farklı. İlk sevdiğim erkek karakterlerden biri. O yüzden böyle hassasım. Neyse. Geçelim bunları.

Seriyi okumanız için daha ne diyeyim bilmiyorum. Zaten seriye devam edip, Gümüş Gölgeleri okumakta kararsız kalıyorsanız... Lütfen gidip, alın ve okuyun. Seri bitmek üzere. Son kitap bu ayın 10'unda yurt dışında çıkıyor. Bizde ne zaman çıkar bilmiyorum ama güvenin bana Artemis'e yükleneceğim. :D Bana yardımcı olun da hemen çıkarsınlar. Çünkü kitap heyecanlı ve merak edici bir şekilde bitti. Her zamanki gibi... Yazarımız son darbesini vurmak için final kitabı bekliyor sanırım. Umarım Gümüş Gölgeler gibi müthiş bir şey olur. Beklentimi yükseltti.

Şimdilik bu kadar. Kitap hala aklımda. Yeni kitaplara el süremiyorum onun yüzünden. Ama bir aksilik çıkmazsa minik bir sürpriz yapacağım blog'da. Tembel olmazsam bir de... Neyse.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane