Pages

29 Kasım 2013 Cuma

Film Yorumu - Önerisi : Ateşi Yakalamak !


Şimdi bu yazıyı görenler diyecekler ki "Yahu bu nedir ? Blog'da iki gündür bir Ateşi Yakalamak sevdası var. Hayırdır Jane ?"  
Yılda bir kere böyle olacak artık n'apalım. Bayılarak okuduğum kitapların filmleri çıkınca blog'da onlara ağırlık veriyorum. Neyse bu gereksiz sohbeti kısa tutup, çılgın film yorumuma geçmek istiyorum. Çok fena heyecanlıyım. Bir an önce yazıp, rahatlamam lazım !!!

Filmin konusu ve kitabına dair detaylar isteyenler için : Ateşi Yakalamak

Geçen sene "Ateşi Yakalamak'a gidecek misin ?" diye sorsalar "Bilmiyorum, belki..." derdim. Çünkü serinin ilk filmi Açlık Oyunları'nda büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım. Ama tabii yine dayanamadım ve bu filme büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla gittim. Kitabı tekrardan okumam iyi olmuş, çünkü filmi daha iyi anladım ve değişiklikleri farkettim. (Bir de böyle kitaplarını okuyup, filmlerine gitmek bana sanki senaryoyu herkesten önce okumuş hissi verip mutlu olmamı sağlıyor. Deliyim ben!) :D En büyük hobimde zaten kitap ile film arasındaki farkları bulup, filme katkısı olan herkese laf söylemek. Ama bu sefer tüm ekibe övgüler yağdıracağım. Çünkü film mükemmeldi !!!

Cidden hiçbir beklentim olmadan gittim. Tamam çok heyecanlıydım ama her ihtimale karşı büyük ümitlerim yoktu. Oyuncalara da alıştım ama değişiklikler konusunda diken üstündeydim. Fakat ne var ki bu filmdeki değişiklikler hiç gözüme batmadı. Hatta mantıklı geldi. Heyecanla beklediğim tek bir sahne vardı ve o da filmde yoktu : Haymitch'in eski oyunlardaki macerasını anlatan bölüm. Aldığım kesin olmayan bilgilere göre o sahne çekilmiş fakat DVD'de yer alacakmış. Eğer doğruysa... Mutluluktan uçarım cidden. :D

Filmdeki yeni ve devam eden oyuncular kesinlikle mükemmeldi ! Bu filmde her şey yerine oturmuş gibiydi sanki. Çok rahat, sıkılmadan ve kafam karışmadan izledim. Hatta kitapta okuyup, pek anlayamadığım yerleri filmde izleyerek çok daha iyi anladığımı söyleyebilirim. İzlemek ve okumak çok farklı oluyor, bunu bir kere daha anladım. Bu yüzden filmi çok ama çok sevdim. Finnick karakterini Sam Claflin canlandırıyor. Ki kendisine cidden bayılıyorum ! Finnick rolüne pek yakıştırmayanlar bu filmde bence kararlarını değiştirecekler. Çünkü karakterine cuk diye oturmuş. Finnick'i izlerken aptal aptal sırıttım. Bi de kocaman ekranda, dibimdeymiş gibi görünüyordu. Böyle bakıştık, gülüştük onla falan... :D 

Katniss'i oynayan Jennifer Lawrence'ı zaten deli gibi seviyorum. Hayranım oyunculuğuna, kişiliğine... İlkten Katniss karakterine hiç uygun bulmadım. Ama özellikle bu filmde beni o kadar çok etkiledi ki... Yok yani Jennifer dışında kimse bu etkileyici karakteri oynayamaz dedim. Zaten bu filmde çok yoğun ve duygulu sahneler vardı. Jennifer hakkıyla oynamış. İzlerken tüylerim diken diken oldu, gözlerim doldu. Yerle bir oldum kısacası.

Bu filmde beni nerdeyse salya sümük ağlattıracak dört sahne vardı ; ( Dikkat, kitabı okumayanlar için spoiler olabilir !) Katniss'in Rue'nun Mıntıka'sında yaptığı konuşma ve orada ortaya çıkan isyan, Gale'in kırbaçla dövüldüğü sahne, Mags'in sislerin içine dalıp kendini ölümle yüz yüze bırakması ve Cinna'nın Katniss'in gözleri önünde öldürülmesi. Bu sahneleri izlerken kanım dondu. Mahvoldum. Hatta bir ara kendi kendime "Bu film benim psikolojimi bozacak." dedim. Çok etkilenerek ve içten izledim. Sanki olayların içindeymiş gibi. O yüzden çoğu sahnede bende ölücem falan sandım. Eh, beni bu kadar etkileyen bir filmi ben milyon kez izlerim artık.

Filmdeki kostümlere gelirsek... Tam hayal ettiğim gibi. Katniss'in giydiği kostümler tam kafamda tasarladığım gibiydi. Cidden çok etkileyiciydi. Katniss'i o kostümlerde görünce "İşte benim kızım, gurur duyuyorum seninle !" havalarına girdim resmen. :D 
Asıl etkileyici olan şey ise efektlerdi. Bayıldım ! Savaş sahneleri özellikle çok heyecan verici ve etkileyiciydi. İlk filmdekine göre büyük bir gelişim ve özen göstermişler. 

Bunların dışında... Oyun'un gerçekleştirildiği Arena çok güzel tasarlanmış ve filme yansıtılmış. Okurken bile o kadar etkileyici ve mükemmel hayal etmemiştim. İzlerken nefesim kesildi. İlk filme göre cidden süperötesiydi. Abartı yapmıyorum. Ah bir de güldüğüm baya sahne vardı. Genellikle Haymitch'in olduğu sahneler bunlar. :D Doğal olarak...

İşte böyle. Daha ne desem bilmiyorum. Filmi övecek kelime bulamıyorum artık hep aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorum. Çok sevdiğim biri seri olduğu içinde yalan yanlış abartı yapmıyorum. Ki zaten ilk filmi yerden yere vurmuştum. Çoğu kişiye izlemeyin bile demişliğim var. :D Ama bu filmi izleyin. Hemde hemen. Bir fırsat bulun ve ilk iki kitabı okuyun, ilk filmi izlemenize bile gerek yok. Direk sinemaya gidin ve filmi izleyin. Sinemada izlemek bambaşka... Özellikle dopdolu bir sinema salonu olunca çok daha heyecanlı oluyor. Salondakilerle beraber aynı anda güldük, şok olduk, sinirlenip öfkelendik, heyecanlandık ve filmin sonunda "Hayır, daha da istiyoruz ! Diğer filme tam bir sene var !" diye mızmızlandık. 
Evet, diğer filme tam bir sene var. Bekleyeceğim. Ama çok beklentim olmadan. Yoksa duvara toslamış gibi oluyorum. :D 

Son olarak ; filmi sinemada izlediğim için çok mutluyum. DVD çıkınca artık milyon defa izlerim. Ve her ne kadar bu yazımı hiçbir zaman okumayacak olsalarda tüm film ekibine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Mükemmel kitap serisini mükemmel bir şekilde film serisine çevirdikleri için. Umarım aynen böyle devam eder. Filmin sonundaki o son etkileyici görüntüyü her filmde istiyorum ! Çünkü bu seriye daha da aşık olmama sebep oldu.

Film delisi Jane'den ; sevgiler, öpücükler ! 

28 Kasım 2013 Perşembe

Kitap Yorumu / Önerisi : Ateşi Yakalamak


Efsanevi Açlık Oyunları serisinin ikinci kitabı Ateşi Yakalamak'ı az önce tekrardan, yine okumayı bitirdim. Tekrar okudum çünkü kitabın filmi vizyona girdi. İzlemeden önce kitabı okumak istedim çünkü bir çok şeyi hatırlamıyorum. Eh hatırlamamam normal. :D Yaklaşık 3 sene önce okudum. Ve okuduğuma öyle memnun kaldım ki... Neden bu seriyi çok sevdiğimi, filmlerine pek sıcak bakmasam da gitmek için neden can attığımı bir kez daha anladım. Çünkü ben Katniss'in Capitol'le olan savaşını, çabalayışını ve hüzün veren aşk hayatını okumayı feci bir şekilde çok seviyorum.
Serinin ilk kitabını okuyanlar için genel bir yorum yapacağım amma eğer seriye başlamadıysanız lütfen sizi şuraya alalım ; Açlık Oyunları 
Daha sonra da kitabı alın ve okuyun. Tabii serinin diğer kitapları da yanınızda bulunsun. Çünkü ilk kitap biter bitmez diğer kitaplar için çıldıracaksınız ! 

...dudakları dudaklarıma değene kadar, bu kadar sıcak olacaklarını tahmin etmemiştim. Ya da, en karmaşık kapanları bile ustalıkla kurabilen o ellerin beni kolayca esir alabileceğini...

Bu kitapta Katniss ve Peeta, Açlık Oyunları'nın efsanevi galipleri ve aşıkları olarak ön plandalar. Galipler Köyü'nde yeni hayatlarına devam ederlerken, Katniss bir yandan da Gale'yle zaman geçirmeye çalışmaktadır. Ama bu oldukça zordur artık. Başkan Snow, Katniss'i Gale'yle görüşmemesi için üstü kapalı bir şekilde tehdit eder. Çünkü Katniss, Peeta'yla oluşturdukları 'sahte aşıklar' rolüne devam etmek zorundadır. Bu durumda Gale'yle beraber görülmesi büyük bir karmaşaya sebep olur. Bu yüzden Gale'in Katniss'den uzak durup, tavır alması gayet normal bir durum...Tek sorun bu da değil. Bazı Mıntıkalar isyanlar çıkarmaya başlamıştır. En büyük desteği ise Oyunlar sırasında Katniss'den almışlardı. Yani Katniss'in başı büyük bir belada... Bu da yetmiyormuş gibi Katniss, avlanırken iki göçmen insanla karşılaşır. Mıntıkalarında çıkan isyandan kaçıp, yaşam izi artık görülmeyen 13.Mıntıka'ya doğru yol almaktadırlar. Ama 13.Mıntıka'da artık yaşam belirtisi yoktur. Yine de inatla var olduğuna inanan bu göçmenler, Katniss'in de kafasında bir "acaba?" sorusunu oluşturur.

Zafer Turu için Peeta'yla gittikleri Mıntıkalarda daha çok isyan hareketleri görülür. İnsanlar artık açık bir şekilde öldürülmeye başlanır. Bunun nasıl engelleneceğini ise Başkan Snow çoktan halletmiştir. Çeyrek Asır Oyunları için eski oyun galiplerini akıl hocalığı yapmaları yerine, Oyunlar'a bizzat kendilerinin katılacağını duyurur. Ve Galipler için kabus geri döner... Bundan sonrasında her şey çok hızlı gelişti. Katniss ve Peeta ne olduğunu anlamadan yine kendilerini  Capitol'de, Oyunlar'a hazırlanırken bulurlar. Diğer Mıntıkaların galipleri olan yeni karakterlerle de karşılaşıyoruz. Adını sıkça duyacağımız 4.Mıntıka'dan Finnick'i göz ardı edemeyiz. :D  Her neyse, şaşırtıcı röportajlardan ve hazırlıklardan sonra Çeyrek Asır Oyunları başlar ! Ve bu seferki cidden zorlayıcı ve ipuçlarını birleştirip, hayatta kalma mücadelesi gerektiren bir oyundu. Okurken nefes nefese kaldım. Enfesti ! Müthiş bir kurguydu. Ki zaten kitabın sonunda "Hadi canım!" diyerek arkama yaslandım. 

Bana göre, en kötü acı, her zaman için, o an hissedilen acıdır.

Serinin sonunu bilmeme rağmen cidden heyecanlandım. Bana tekrar tekrar heyecanı tattıran kitapları, bebeklerimmiş gibi severim, saklarım, gözüm gibi bakarım. Bu yüzden bu seri benim için çok değerli ve önemli. İlk okuyanlardan biri olduğum içinde şanslıyım. :D 

Şimdi... Kitap için içten yorumuma gelirsek. İlk kitap her zaman favorimdir. Fakat ne var ki Ateşi Yakalamak'ın , serinin dönüm noktasını yaratan bir etkisi olduğu için kurgusunu ve olayların gelişimini çok seviyorum. Yazarın hayal gücü cidden inanılmaz. *Distopya dünyasını çok ama çok seviyorum. Bu türü çok sevdiğim için Açlık Oyunları'nı sevmem çok normal bir şey. Eh bir de serideki karakterleri benimseyip, delice sevmem de bu seriye ne kadar önem verdiğimin bir kanıtı. Katniss zaten örnek alınması gereken bir karakter. Gale ve Peeta ise "Ah keşke hayatımda böyle biri olsa..." dedirten cinsten yakışıklı karakterler. Finnick'i gördüğünüz ilk zaman "Feci yakışıklı, bir o kadar ukala." diyebilirsiniz ama inanın bana çok alçak gönüllü biri ve sert görünümünün altında yumuşacık bir kalbi var. :D (Finnick'e falan sulanmıyorum. Ben Team Gale grubundayım :P) Haymitch'e gelirsek. Adamım diyorum başka da bi şey demiyorum. Ayyaşın teki ve hiçbir şeyi umursamıyormuş gibi görünebilir. Ama bu kitaptan sonra onu daha çok anlayıp, sevdim. Benim de akıl hocalığımı yapar mısın Haymitch ? 

...bazen insanların başına bazı şeyler gelebilir ve onlar da bu şeyleri kaldıracak donanıma sahip olmayabilirler.

Son olarak Cinna hakkında bir şeyler yazmak istiyorum. Çünkü bu kitapta beni en çok etkileyen bir diğer karakter oydu. Hatırlamayanlar için ; Cinna, Katniss'in stilisti. Hem Oyunlar öncesi röportajları için hemde Zafer Turu için onun stilistliğini yaptı. Hatta ilk kitaptaki kostümü için Katniss'e "Alevler İçindeki Kız" lakabı bile takıldı. O kadar etkileyici kostümü vardı. Cinna, Katniss'in stilistliği yanı sıra ayrıca hem destekleyicisi hemde dostu. Bu kitapta bir çok konuda destekçisi oldu zaten. Özellikle Çeyrek Asır Oyunları öncesindeki röportajı için hazırladığı kostümüne bayıldım ! Çok etkileyiciydi. Filmde görmek için sabırsızlanıyorum. Cinna, cidden kayıtsız şartsız sevilecek biri. Bu kitapta beni salya sümük ağlatsa da onu çok seviyorum.

Size tek önereceğim şey ; bu kitabı okurken son kitabı yani Alaycı Kuş'u mutlaka yanınızda bulundurun. Kitap bittiği an bir şok içinde kalıp, merakınız ağır basıp diğer kitaba gömülmek isteyeceksiniz. Bende en kısa zamanda, yeni kitaplardan bir fırsat bulup, tekrar okuyacağım. Gelecek filmi bekleyemeyeceğim yani. :D 

Not : Bu seri hiç mi hiç abartılmıyor. 

Sevgiler, öpücükler ; Jane

17 Kasım 2013 Pazar

Dönüşüm Serisi 6 / Final Kitap - LİDER

Serimizin müthiş kitap isimleri ve kapak fotoğrafları. Bayılıyorum serinin kitap kapaklarına !

Severek ve soluksuz okuduğum seriler bitince -özellikle de hiç beklenmedik bir anda- terk edilmiş gibi hissediyorum. O serideki karakterleri benimsiyorum, bazılarını ailemden biriymiş gibi birilerini de sanki hayatımın aşkıymış gibi görüp, bağlanıyorum. Onlarla beraber kahkaha atıyorum, heyecanlanıyorum, öfkelenip acı çekiyorum ve mutlu sona ulaşıp yollarımızı ayırıyoruz. Bir kitap kurdunun acı dramı diyebilirsiniz bu giriş yazıma. Evet, şimdi vahşi görünümlü ve cimri kitap kurdu Jane'in eski haline geri dönüp kitabı hem yerden yere vurma hemde göklere taşıma zamanı ! :D

"Gerçekten bir fark yaratmak için doğru amaç için bazen yanlış şeyi yapman gerekir."

Uzun zamandır -Lise 2'den beri- severek okuduğum, takıntılı olduğum erkek karakterlerime bir yenisini daha ekleyen -Jace Hammond- ve bana aksiyonu bol bol yaşatan, son kitaplara doğru saç yoldurtan Dönüşüm Serisi, 6. ve final kitabı olan Lider'le beraber bitti. Bitti yani, bir daha Sanders ailesini ve Jace'i okumak yok. Buraya kadarmış. Şimdi doya doya ve açık sözlülüğümle yorum yapmak istiyorum ama konusundan bahsetmeden bu işe girişemem elbette.

O yüzden Lider'in konusundan anlatmaya devam ediyorum ; Eğer serinin bir okuyucusu iseniz önceki kitaplardaki baş düşman Malone'i ve adamlarını hatırlıyorsunuzdur. Ki kendileri bu kitapta resmen "En en en feci düşman" ödülünü hakkeden performanslar sergiledi. Gerçekten çok fena bir düşman Malone. Faythe ve ailesi, geçmişteki kayıplarını ve hırslarının acısını almak için yeni planlar kurarlar. Üstüne bir de Gurur Sürüsünde Baş Lider seçimleri gelince ortalık iyice karışır. Çünkü Faythe'nin babası Greg ile Malone rakiptir. Şuan ki duruma bakıldığında ise Malone'in daha avantajlı olduğu görülmektedir. Ya savaşacaklar ya da seçimlerin sonuçlarına katlanacaklardır. Ki Sanders ailesi tam bir savaşçı ruhuyla dolu. Başlarında böyle lanet bir düşman varken Faythe'de özel hayatında bir seçim yapmakla meşguldur. Marc'ı ya da Jace'i seçmesi ve hayatına ona göre devam etmesi gerekmektedir. Fakat bu seçim hiç de kolay değildir. Özellikle Malone ve adamları karşısında savaştıkları sırasında çok önemli adamlarını kaybettiklerinde her şey bir anda arap saçına döner. Çok heyecan ve hüzün verici bir sonla her şey sonuçlanır. Ve bir müthiş seri daha bitmiş oldu.

"Sana dokunmadan ne kadar uzun süre durabildiğimizden etkilenmen mi gerekiyor ? Çünkü oynadığımız oyun buysa sanırım kaybetmeyi yeğlerim."

Bu anlattığım şeyler kesinlikle hiçbir şey! Kitabı okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız. Yukarıda özetçe anlattığım şeyler resmi bir kitabın arka kapak yazısı gibi .Burada her şeyi detaylı anlatıp,rahatlamak isterdim ama spoiler vermeyi pek sevmiyorum ne yazık ki. :D Kitabın geneline bakarsak cidden müthişti ! Bir kere aksiyona doyuyorsunuz. Bu serinin o özelliğini çok seviyorum. Romantik konuların yanında çok güzel bir aksiyon, heyecan ve savaş sahneleri de yer alıyor. Okurken öyle hoşuma gidiyor ki bu bölümler. Tekrar tekrar okuyasım geliyor. Özellikle Faythe'in bir kadın olmasına rağmen hem düşük çenesiyle hemde becerikli savaş teknikleriyle karşısındaki düşmanı yerle bir ediyor. Ve kitapta da aynı bu yöntemleriyle hayatını bir çok defa kurtardı. Bu konuda Faythe'i çok seviyorum ve destekliyorum. Ama aşk konusunda cidden berbat ! Lider'de Marc ve Jace'in arasında o kadar çok kararsız kaldı ki cidden sinir oldum. Her ne kadar Jace Hammond delisi olsam da aldatılan Marc olduğu için onu haklı buldum. Ki bu aşk üçgeninde en büyük suçlu kesinlikle Faythe. Karşılık vermese Jace'le beraber olmazdı... Marc'ı da ne kadar haklı bulursam bulayım bu kitapta iki sahnede ona feci sinir oldum. Hani öyle böyle değil. Bir yandan "Ya adam aldatılmış, aldatıldığı halde hala Faythe'e yardım edip, Jace'le yan yana durabiliyor. Eh bir de erkeklik gururu var." diyorum bir yandan da "Yok artık ! Anladık sinirlisin, öfkelisin, haklısın ama bu kadarı da fazla" dedim. Yani kısacası bu kitaptaki aşk üçgeninde resmen sinir krizleri geçirdim. Yazar her ne kadar şaşırtmalı yazıp, "acaba?" diye bir soru belirtmemize neden olsa da kitabın sonunda Faythe'in kimi seçeceğini çok iyi biliyordum ve tahminim doğru çıktı. :D

"...bir uyuşturucu gibiydi. Düzenli ve gizli bir şekilde irademi devre dışı bırakıyordu."

Bir diğer konu ise cidden acı verici. Kitapta biri ölüyor. Şimdi kimin öldüğünü söylemeyeyim, okuyunca görüp şaşırın ve sizde acı çekin. :D Yazar öyle içten yazmış ki... resmen acıyı hissettim ve ben yaşamışım gibi hissettim. Bu yüzden Rachel Vincent'a bir kere daha hayran kaldım ve daha çok sevdim. 
Bu kitaptaki sinir bozucu bölümlere, acı verici ve ağlatan sahnelere rağmen serideki en sevdiğim kitap oldu. Kitaplığımdan sık sık elime alacağım bir kitap oldu diyebilirim. Ki zaten aksiyon ve heyecan verici sahneleri bile kitabın müthiş olmasına yeter. Okurken cidden çok heyecanlandığım yerler oldu. :D Hatta bir ara kitabın içine girip, o sahneleri kendimde yaşamak istedim fakat ne yazık ki cidden imkansız.

Ve son olarak, Dönüşüm serisini fantastik, aksiyon, romantik ve heyecanı seven tüm okuyuculara şiddetle öneriyorum. Hatta fantastik sevmeyenlere bile öneriyorum. Bu kitap sayesinde kesinlikle seveceksiniz ! Favori serilerimden biri ve diğerleri gibi Dönüşüm'ün yeri de bende çok ayrı. Çok farklı konusu, karakterleri ve anlatımı var. 
Rachel Vincent'ı bir gün görürsem, bu seri için teşekkür edip onunla bol bol sohbet etmek isterim. Özellikle biten bir seri olmasına rağmen karakterlerimizin şimdiki hallerini hayal edip etmediğini veya arada düşünüp düşünmediğini sormak isterdim. Jace Hammond bu tatlım, evlenip çocuk yapacak birine de benzemiyor ama ne yapcağı da belli olmaz. :D 

"Seni en çok kimin sevdiği ya da kimin sana en çok ihtiyaç duyduğunu anlamaya çalışarak konuyu karıştırma. İşin sonunda bu sadece tek bir şeye gelecek: Onsuz yaşamayacağın kişiyi seçmeye."

Bir sonraki Rachel Vincent kitabında görüşmek üzere. Seriye bir şans verin.

Minnacık not : Seride, yazarımız aralarda şarkı isimleri vermişti. Karakterlerimizin telefon zil sesleri gibi falan. Bende bir müzik delisi olarak hepsini dinledim. İçlerinden favorilerimi paylaşmak istiyorum. Dinleyin derim ;
U+Ur Hand , She Hates Me  , Tyrant

Not : Faythe Sanders, her ne kadar seri boyunca beni sinirlendirsen ve seni dövmek istememe sebep olsan da yaptıkların çok hoşuma gidiyor.Özellikle erkekleri alt etmene bayılıyorum ! :D Marc Ramos, ah adamım senle kimyalarımız pek uyuşmadı. Huyum kurusun ki aşırı korumacı, hırslı ve baskın erkekleri pek sevemiyorum.Sende beni az sinir etmedin ama umarım amacına ulaşmışsındır. :D Jace Hammond, lütfen çapkınlıklarına devam et. Seni evli ve çocuklu hayal edemiyorum.Hayır niye bu duruma bu kadar taktım bilmiyorum ama sanki sen ileride evlenecekmişsin gibi bir his var içimde. (Jane kafayı yedi.) Tapılası, değişik mavi tonlarındaki gözlerinden öpüyorum seni. Ethan Sanders, ah be oğlum sen niye ilk kitapta dikkatimi çekmedin ki! En yakın arkadaşın Jace'e gönlümü kaptırdım bir kere. Ve 4.kitapta, Tuzak'ta beni salya sümük ağlattığın için teşekkürler !

(Jane'in yani benim, karakterlere sanki okuyacaklarmış gibi yazdığım notları okuduğunuz ve katlandığınız için teşekkürler ! Karakterler konusunda bir deli olabilirim. Cidden.)

9 Kasım 2013 Cumartesi

Jane'den Bir Haftasonu Sohbeti : Jane, Kitap Fuarı'na Giderse...


  Herkese merhabalar... Yine ben ! :D Bu sefer size gerçekten eğlenceli ve bir o kadar mükemmel yazı hazırladım. (Egosu tavan yapmış Jane...)  Her ne kadar yorgunluktan ölsemde, kitaplarıma doya doya bakamasam da bu yazı yazmadan rahat edemeyecektim. Hazır her şey taze tazeyken, parmaklarım klavye üzerinde dansa başlasın dedim.
Yaklaşık bir haftadır herkes bir TÜYAP koşuşturmasında. Geleneksel İstanbul Kitap Fuarımız geçen hafta başlamıştı. Yarın son buluyor. Bende her ne kadar ilk gün gitmek istesemde son anda ayağımın tozuyla kendimi fuara fırlattım. İyi ki de bugün gitmişim dedim. Baya tanıdıkla karşılaştım. Hepsini anlatacağım, görsellerde var elimde. Umarım sizde okurken büyük bir keyif alırsınız. Amacım kesinlikle kıskandırmak değil, heyecanımı ve mutluluğumu sizinle paylaşmak. Hem fuar yarında devam ediyor. Hala büyük şansınız var demektir.

Geçen senede olduğu gibi bu sene de çok yakın arkadaşım ve çok sevdiğim ablasıyla yine uzun yola adım attık. Metrobüs'le fuara gitmekte çok eğlenceli Kesinlikle deneyin ! Şahsen benim bugün gülmekten çenem ağrıdı. :D Neyse, koştura koştura hemen fuara girdik. İlk durağımız Dex Yayınları oldu. Çünkü oradan alacağım baya şey vardı. Ama ilk olarak Daemon'ın kitaplarını (Opal ve Köken) aldım. Sırıta sırıta yolumuza devam ettik. Epsilon Yayınevi karşımıza çıktı. Eh hazır gelmişim dedim, bir Julia Quinn almadan duramazdım. Sonra jet hızıyla Pegasus Yayınevi'ne gittik. Onların standlarına aşığım zaten. Dönüşüm serisinin son kitabı Lider'i alabildim. Açıkçası çok indirim yoktu. Tek kitap almama rağmen bol bol ayraç ve John Green ile Jo Moyes'un kitap kapaklarının basılı olduğu küçük çantaları vardı, onları da aldım. ( John Green'in ve Jo Moyes'ın yeni çıkan kitapları resmen gözümde kaldı.) O konuda cidden çok bonkörlerdir. :D Sonrasında Ephesus Yayınevi'ne gittik. Aslında oradan bir şey almayı planlamıyordum ama çok tutulan bir fantastik serileri varmış. Ejder'in Aşkı. Yerimde durur muyum hiç ? Stand başındaki hanımefendi de güzel bir indirim yapınca hava da kaptım.
 Tam o sırada Türk yazarlarımızdan biri olan ve bu aralar çok popüler de olan Fatih Murat Arsal'ı (nam-ı değer FM Amca ve FMA) gördüm. İmza günü vardı zaten ama benim arkadaş hemen önden imzasını kaptı. :D FMA'nın üç kitabını okudum, o yüzden yazarımızı görünce baya sevindim ama imza almadım. (Evet, aptalım ben!) Neyse canım. :D Ve tam orada takılırken kitap sayfalarından tanıdığım Duygu P'yi gördüm! Tabii ilkten çekindim yanına gitsem mi falan diye. Yanımdaki arkadaşım hemen gitti, hatırlattı kendini. Beni gösterip "Jane Wampirob" dedi. Kızcağız şaşırdı, "Aaa sen misin Jane Wampirob ? Gerçek adın ne?" diye sorunca açıkçası mutlu oldum. Demek bu ismimle de ün yapmışım. :P Ve yine tam o sırada yanımıza birileri geldi. Duygu P bizi tanıştırınca çok şaşırdım. Kendileri, "ahh ahh nerede bende böyle bir şey" dedirten, dolu dolu kitaplıklarının fotoğraflarını çeken Eren Nadir A. imiş. Onunla da tanışınca mutlu oldum baya. Çok sempatik biriydi. :D 

Daemon Black, beni karşılarken... :D Dex Standı !
Sonrasında artık kendimi tutamadım ve Artemis Yayınevi'nin kollarına atladım. Bu fuarda sanki daha güler yüzlüler, daha yararlılardı. (Alttan alttan laf sokarım çünkü en gıcık olduğum yayınevi. Ve şansıma en favori serilerimi çıkaran da yayınevi!) Mekanik Prenses için uğramıştım ama kalmadığını öğrenince resmen çıldırdım ! Neyseki kısa bir sürede hemen getirmişler. O kalın ve kaliteli kitaba öyle güzel bir indirim yaptılar ki ağzım açık kaldı, şaka falan zannettim. Hayır yani Artemis bu... Ne bekleyebilirim ki ? 

Hadi geçeyeyim bunları. Ve elbette Travis Maddox'u yani Ayaklı Bela'yı aldım. Stand'da ayraç yok diye resmen isyan çıkardık ama güler yüzlü görevliler bizi İthaki Yayınevine yönlendirdiler, ayraçlarımızı alınca süt dökmüş kediye döndük. :D Ve İthaki Yayınevi stand'ın da tanıdık bir yüz gördüm. Facebook'taki Fantastik Kitap Serileri sayfasının adminlerinden Kubilay'ı gördük. Sayfadaki yazıları kadar gerçekte de çok sempatik biriydi. Ayak üstü sohbet edip, tekrar Dex'e geri döndük. Çünkü alacaklarım daha bitmemişti. :D Kitaplar dışında kartpostallar ve rozetler istedim ama ne yazık ki kalmamış. İlk günlerden resmen yağmalanmışlar. Orada çalışanlardan Fırat Bey'i baya zorladık ama adam her şeye rağmen bizimle güler yüzle ilgilendi. :D Ve Melez serisinden Safkan ve Tanrı'yı alabildim. Pek indirim olmadığı için Apollyon'u alamadım. :( Canım sağolsun, cınım. Bu kadar almam bile mucize ! 

Artık sonlara doğru Beyaz Balina Yayınları'na uğradım. Çünkü orada çok eski tanıdığım ve çook sevdiğim Nesrin Ablam vardı. Yeni yeni kitap okumaya başladığım sıralar o yayınevine dadanmıştım. Nesrin Ablamda sağolsun çok yardımcı olmuştu bana. Uzun bir süredir görüşemiyorduk. Yanına gidince baya sevindi. Artık o yayınevinden kitap okumuyordum ama yeni açtıkları Arkadya Yayınları'na yönlendirdi beni. Bütçe biraz daha fazla olsaydı bir kaç kitap alacaktım. Cidden çok güzel kapakları ve konuları olan kitaplar vardı. Sizde mutlaka göz atın. 
Büyük hali için üstüne tıklayın.
"Tamam artık, gidiyoruz" derken yanımızdan geçen birinde Açlık Oyunları'nın bez poşetini gördüm. Eh Jane bunu görürde Pegasus standına geri dönmez mi ? Ama elim boş döndüm. İlk arkadaşım gitti sordu, ona hemen verdiler. Ben gittiğimde ise "kalmadı" dediler ama varmış. Buradan kınıyorum sizi Pegasus ! Vallahi gözüm kaldı, gelecek sene alırım hıncımı. :D  Eller, kollar dolu bir şekilde sırıtarak fuardan çıktık. Metrobüs için karşıya geçiren köprüye geldik. Köprü o kadar kalabalıktı ki... Resmen insan trafiği vardı. Ve bir ara köprü sallandı zannettim. Yanımdakiler inanmadı tabii. Sonra daha şiddetli bir sallandı ki... "Ahaa, mutlu mesut kitaplarımı alıp, ölmekte varmış." dedim ama sağsalim köprüyü atlattık. :D Bu sene daha da kalabalıktı fuar sanki... Yine de çok eğlenceli, muhteşem ve bir o kadar yorucu bir gündü. Bu seneki fuarı da atlattım. Şimdiden gelecek sene için hazırlık yapmaya başladım. Hadi hayırlısı...

Fuara gidemedim, geç kaldım diye üzülmeyin. Yarın son gün. Son fırsatı değerlendirin derim. Kitap Fuarı'ndan kitap almakta bambaşka....

Son olarak ; her standda durup "bana ayraç verin, aa bunu da isterim, ehehe biraz da şundan alabilir miyim" diyerek aç gözlülük yapan beni yine de güler yüzlülükle karşılayan fuar görevlilerine, bu senede fuarda yanımda olan en en yakın arkadaşım ile sempatik ablasına bol kahkahalı,eğlenceli ve yorucu gün için ve kızının kitaplarına para yetiştiremeyen, her sene fuar zamanı etekleri tutaşan bana bu sene fazla para vererek beni çok ama çok mutlu eden, istediğim kitapları rahatlıkla alabilmeme olanak sağlayan ve muhtemelen çılgın kızının bu çılgın blog yazısını hiçbir zaman görmeyecek olan anneme sonsuz teşekkürler. Canlarım benim ya, bugün mutluluktan havaya uçuyorsam hep sizin sayenizde ! 

Iııı, Jane'in düşük çenesinin bir sonucu olan bu yazıyı büyük bir sabırla okuduğunuz içinde teşekkürler ! Seviliyorsunuz.

Sevgiler, öpücükler ; Jane 

6 Kasım 2013 Çarşamba

Film Önerileri : Jane'in Yerine de İzleyin !


 Uzun zamandır film önerisi yapmıyordum. Hazır boş zamanım var, bunu blog'da değerlendireyim dedim. :D Bu aralar kendime bile ayıracak zamanım olmadığı için ne bir şey okuyabiliyorum ne de izleyebiliyorum. (Supernatural ve The Walking Dead hariç tabii.) O yüzden size önereceğim filmleri benim yerime de izleyin, kahkaha atın, ağlayın, hüzünlenin, eğlenin ve gerilimi yaşayın. :D Film önerileri de bekliyorum. Bazen ne izleyeceğimi şaşırıyorum. İzlenecek milyon film var ! 

Charlie'nin Çikolata Fabrikası : Aile, Komedi, Macera / Sanırım bıkmadan izleyeceğim filmlerden biri. Ki eminim çoğu kişi izlemiştir ya da adını duymuştur. Romandan uyarlama olan film, hem öğretici hemde eğlenceli. Kesinlikle izlemenizi öneririm. Johnny Deep kaçmaz ! :D 

Magic Mike : Komedi / Bu film yakışıklılarla dolup taşıyor diyebilirim. Matt Bomer, Channing Tatum ve Alex Pettyfer var desem..? O yüzden filmin konusuna bakmadan direk balıklama atlamıştım. Imm, eh biraz "ateş" bastıran bir filmdi. Ona göre izleyin. Hatta ilk fragmanı izleyip, ona göre filme giriş yapın. :D Benim için sorun olmadı çünkü ben bu yakışıklıların mimiklerine bakmaktan filme odaklanamadım bile !

Brave : Animasyon, Fantastik, Macera, Komedi / Bir ara animasyon izleme krizlerim tutmuştu,yine. O sırada izlemiştim Brave'i. Ki çok memnun kalmıştım. Her animasyonda olduğu gibi bunda da ders verici bir yönü vardı. Disney'in yaptığı bir animasyon kötü olabilir mi ? Olmaz, elbette. Animasyon krizi tutanlara ilaç gibi gelecek.

Kızım ve Ben : Aile, Komedi / Yazın, annemle TV'de rastgele film ararken karşımıza bu çıkmıştı. Alman yapımı bir komedi filmi. O kadar güzeldi ki... Sonra bir kaç kere daha sıkılmadan izledim. Bir baba-kızın yaşamını izleyin. Küçük kız çocuklarının çılgınlıklarını ve ne yapacağını bilemeyen babaları izlemek ayrı bir keyif veriyor. :D 

Umut Işığım : Romantik, Komedi, Drama / Filmde Jennifer Lawrence ve Bradley Cooper var. Kaçırır mıyım hiç ? Kitabı olmasına rağmen ilk filmi izledim. Gerçekten "izleyen" bir kişi, filmi anlayacak ve çok etkilenecek eminim. Çok derin ve ağır bir konusu varmış gibi görünebilir ama hayır. Günlük yaşamda karşımıza çıkan bir olay olmadığı için garip gelebilir. Ama ben hem anladım hemde çok etkilendim. En kısa zamanda tekrar izleneceklerim arasında.

Up / Yukarı Bak : Animasyon, Dram / Bu filmi o kadar çok duymuştum ki, TV'de görünce tüm işlerimi bırakıp, izlemeye başladım. Tanrım ! Çok güzel ve anlamlı bir filmdi. Animasyon olmasına rağmen ağlatacaktı beni. İzlemenizi öneririm.

Repo Men / Hacizciler : Suç, Aksiyon /  Bu filmde, TV'de rastgele görüp, izlediğim çoğu filmlerden biri. Çok değişik ve etkileyici bir konusu, kurgusu ve sahneleri vardı. O yüzden baya etkilendim ve bayıldım ! Bir ara tekrardan izleyip, her şeyi yerine oturtmam lazım. :D Entrasan bir şeyler arıyorsanız, önerim bu filmdir.

Kelebeğin Rüyası : Biyografi, Dram / Çok uzun bir zamandan sonra, sinemada izlediğim bir Türk yapımı filmi. Ki eminim biliyorsunuzdur. Yakın zamanda da adı sıkça gündeme geldi. Oscar'da aday adayı olmuş ya da olacakmış sanırım. Bir edebiyat sever olarak ve konusu ilgimi çekti ve sinemada izledim. Çok güzeldi ya. Oyunculardan tutun, kurgusuna kadar her şey çok güzeldi. Kesinlikle izleyin derim. Edebiyatımızın değerini anlayın. :D

Sevgiler, öpücükler ; Jane

2 Kasım 2013 Cumartesi

Albüm Önerisi : AVRIL LAVIGNE | Avril Lavigne


Bir insan, delicesine iki yıl bir albümü bekler mi ? Jane, bekler. Özellikle bu kişi ; dinlemekten hiç bıkmadığı ve müzik tarzını bulmasında yardımcı olan Avril Lavigne ise sonsuza kadar o albümü bekler. Tabii bir sabır küpü olarak...
Çoğu kişi gibi bende Avril'ı Girlfriend şarkısıyla tanıdım. :D Üstünden 7 sene geçmesine rağmen hala o şarkıyı deli gibi dinlerim. İlk dinlediğim zamanlar daha müzik ve türleri neymiş pek takmıyordum. Ama Avril'ı dinleyip, tanıdıktan sonra aslında ruhumun bir Pop-Rock delisi olduğunu farketmiştim.
Avril'ın her tarzı -kıyafet,müzik...- bana cuk diye uyuyor. Kuru kafa aşkımda Avril'dan gelme. Onu öyle böyle değil, çok seviyorum. İstanbul'da bir kere konser verdiğini -2004 yılında- öğrendiğimde çıldırmıştım. Her sene turneye çıktığında bir sürü mail atıyorum her yere. Yeter ki gelsin diye. Bu yeni albümle beraber 5 albümünü artık ezbere bilmekten çok adımdan daha iyi biliyorum bile diyebilirim. Ki hala sıkılmadan da dinliyorum. Bu yeni albümü çok uzun zamandır bekliyorum. Ve albüm 2 hafta öncesinden internete sızdırılınca, vicdanımın dürtülerini görmezden gelip, albüme gömüldüm ! Albümü sızdıran kişiyi görsem alnından öpücem o derece sevindim. Ki zaten albüm buraya geldiği an kapmayı planlıyorum. Çünkü 2013'ün en en en iyi albümü olmuş !
Belki Avril'ı ve müzik tarzını çok sevdiğim için ya da albümü cidden uzun zamandır beklediğim için falan bu albüm gözümde "en iyisi" olabilir. Herkesin zevki farklı ve başkadır. Ama ben yinede, bu albüme olan aşkımı blog'da paylaşmasaydım, olmazdı. :D Ki albüme doyamadım zaten ! 13 şarkıdan oluşan ve satışa çıkmadan öncede 4 şarkısı yayınlanan bu albüm, bana yetmedi. Bonus şarkılarda isterim, Lavigne !
Yıllardır görünümünden hiç ödün vermeyen, artık vampir lakabını üstlenen Avril, bu albümde kendini anlatmış. Zaten adından da anlayacağınız gibi bize Avril Lavigne'yi anlatan şarkılar yazmış. Şarkı yazarlarının içinde eşi Chad Kroeger'da yer alıyor. Chad'le, çok önceden beri tanışıyorlar ama bu albümde çalışmak için bir araya geldiklerinde beraber olmuşlar. Stüdyo'da şarkı yazarlarken bambaşka hislere tanık olup, evlenmişler. Ki ben bu haberi ilk okuduğumda çok etkilenmiştim. Stüdyo'da aşk bambaşka olsa gerek. :D 
Albümden bahsetmek gerekirse... Kesinlikle tam bir Avril Lavigne albümü olmuş. Avril'ın belli bir tarzı var. Dinler dinlemez hemen "Evet, bu kesinlikle Avril'ın şarkısı." diyebiliyorsunuz. Belki de ben onu çok dinlediğim için artık minnacık bir ritimden bile onun olduğunu farkedebiliyorum. Ama bu albümde değişik tarzlarda yok değil. Tek tek şarkılardan bahsetme zaman ! 

Rock n Roll : Avril'den böyle bir şarkı kesinlikle bekliyordum. :D Eh, bir de ikinci single olması beni çılgına çevirmişti çünkü klibini milyon kere izlemişimdir. Elektro gitar bölümüne tapıyorum ! Klasik bir Avril şarkısı diyebilirim. Açın, son ses dinleyin ve hayatın ne kadar kısa olduğunu hatırlayıp, geçmişi ve geleceği unutup, yaşadığınız an'a odaklanın ve tadını çıkarın.
Here's to Never Growing Up : Hem eğlenceli hemde bir o kadar anlamlı şarkı. Zaten adından belli. Avril nasıl böyle şarkılar yazıyor bilmiyorum ama feci yetenekli. İlk single'ydı ve çok doğru bir seçim yapmış. Dinler dinlemez şarkıya aşık olmuştum. Ve dinlemeden önce mutlaka sözlerine bakın. :D Ve evet, yine klasik bir Lavigne şarkısı...

17 : Albüm sızdırılmadan önce yayınlanan bir şarkıydı. Dinler dinlemez "Oh be Avril" demiştim. Yani bu şarkısı da tipik bir Lavigne şarkısı. Mutluysanız, 17'lik gibi hissetmek için açıp dinleyin derim. 
Bitchin' Summer : Ah, bu şarkıya fena bağlandım. Habire dinliyorum. Ki zaten albüm sürekli, replay tuşuna takılmış gibi Mp4'de çalıyor. Akustik Pop-Rock gibi olmuş. O yüzden baya hoşuma gitti.
Let Me Go (ft. Chad Kroeger) : Bu şarkı için ne desem bilemedim. Mükemmel olmuş, onu bir söyleyeyim. Chad'le beraber yazıp, söylemişler. Süperötesi olmuş o yüzden. Şarkısı kadar klibine de bitiyorum. Albümün, şahdamarı olmuş bu şarkı ya. :D Piyano eşliğindeki her şarkıya takıntılığım olduğu için bu şarkı göz bebeğim oldu.

Give You Want You Like : Tamam, bu albümü cidden çok seviyorum. Her şarkısına ayrı ayrı bayılıyorum. Tek fark ; bu şarkı favorim. İlk dinlediğimde şöyle bir durdum. Şarkı bitene kadar hareketsiz dinledim. Sonra habire geri sar geri sar diye diye bu şarkıyla baya içli dışlı oldum. Sırf bu şarkı için bile albüm alınır. Tam benim tarzım ve istediğim türde bir şarkı. Teşekkürler Avril !
Bad Girl (ft. Marilyn Manson) : Tanrım ! Bu kız beni öldürecek. Bu kadar mükemmel ve hareketli şarkılar yapmasın !!! Albümün en eğlenceli şarkılarından biri diyebilirim. Dinlerken yerimde duramıyorum. Yolda giderken falan dinlerken resmen aptal aptal sırıtıyorum. Tapıyorum bu şarkıya. Bu tarzda bol bol şarkı istiyorum, lütfen... 

Hello Kitty : Şarkının başında Japonca bir kaç kelime söylüyor ve rap tarzı bir kaç yerde var. Çok değişik ve eğlenceli bir şarkı olmuş. Bu şarkıyı yazarken ve kaydederken Avril'ı izlemek isterdim. :D Melodiye ve ritimlere zaten bayıldım.
You Ain't Seen Nothin' Yet : 17 şarkısı ile aynı türde bir şarkı. Single olur mu bilmiyorum ama ben şimdiden milyon defa dinlemişimdir. Bu tür şarkılarına bayılıyorum. Daha da fazla istiyorum !
Slippin' on Sunshine : Yolda yürürken falan bu şarkıyı dinlemeyi çok seviyorum. Böyle içim kıpır kıpır oluyor. Bana çok iyi gelen şarkılardan biri. Nakaratını söylemeyi de çok seviyorum. :D Dinleyin canlarım benim.

Hello Heartache :  Give You Want You Like'dan sonra dinlemeyi çok ama çok sevdiğim şarkılardan biri. Neden bilmiyorum ama bu iki şarkı beni çok etkiledi ve çok farklı anlamlar kazandılar bende. O yüzden bol bol dinliyorum ve sıkılmıyorum. (Sıkılmayayım da.)
Falling Fast :  Uyurken dinlenecekler arasında yerini aldı bu şarkı. Bana eski Avril'ı hatırlattı. İlk albümünde buna benzer bir kaç şarkısı var. O yüzden bu şarkı bana nasıl iyi geldi anlatamam. Sen hep böyle şarkılar yaz Avril !
Hush Hush : Öncelikle bu şarkının adı bana direk Düşmüş Melekler kitap serisindeki Patch'i hatırlattı. O yüzden zaten direk şarkıya ısındım. Ki zaten şarkı cidden çok güzel. Benim gibi anlamlı slow şarkı sevenler bu parçaya balıklama atlayabilirler. Piyano eşliğinde bir de... Eh, bu şarkıya tapmamam için bir neden yok.

Albümü bir haftadır dinliyorum ama hala doyamadım. Sanki bulunmaz Hint kumaşı bulmuş gibiyim. Bu albüm bana çok iyi geldi. Gözümde 2013'ün en iyisi o yüzden. Ben bol bol Avril Lavigne'yi dinlerken sizlerde şarkılara göz atın ve tarzınız olan şarkılara bağlanın. Umarım bu yazım bir işe yaramıştır.

Tüm Little Black Star'lara ve J.W. ziyaretçilerine ;

Sevgiler, öpücükler ; Jane

1 Kasım 2013 Cuma

Kitap Yorumu : Tanrıça - Aimee Carter


   Bu aralar Mitoloji'ye o kadar çok takıntı oldum ki o tür kitaplara gömüldüm resmen. Özellikle de Hades'i çok sevdiğim için onun hikayelerini okumaya bayılıyorum. PC Cast'ın Bahar Tanrıça'sındaki Hades'ten sonra Aimee Carter'ın Tanrıça kitabındaki Hades -Henry- iyi geldi bana baya. 
Hades ve Persephone'nin değişik kurgularını oluşturan kitapları okumayı sevdiğim için bu seriye de el attım. Ki cidden çok farklı, etkileyici ve biraz da sinir bozucu bir kurgusu var. 
Bu seride mitolojiyi hem sevmek hemde daha iyi anlamak mümkün. Yazarın anlatımı sade, sürükleyici ve rahat bir tarzı vardı. O yüzden hiç sıkılmadan hem hayal kurup hemde bir şeyler öğrenebiliyorsunuz. Yarattığı ana karakter Kate, 18 yaşındadır ve ölmek üzere olan annesiyle, onun eskiden yaşadığı yere Eden'a gelir. Annesi ölmeden önce burada biraz vakit geçirmek ister. Kate'de bu isteğini geri çeviremez ve yepyeni bir hayata başlar. Eden'da, gittiği okulda bir dost -James- ve baş belası bir arkadaş -Ava- edinir.  Ava, Kate'e bir uyarı vermek için onu gecenin bir yarısı nehir kenarına getirir. Ve yaptığı bir hata yüzünden boğularak, ölür. Kate ise bu olanlara inanamaz ve istemsizce onu hayata geri getirmeye çalışır. Tam o sırada esrarengiz bir şekilde siyah, bir insan şekli belirlenir. Henry. Kate'e bir teklifte bulunur. Hem Ava'yı yeniden hayata döndürür hemde annesini bir süre daha yaşatacağını söyler fakat kendisinin de kış boyunca, Eden Köşk'ünde kalmasını ister. Kate ne yapacağını bilemez ama bu teklifi kabul eder. 

"... ancak bazen hoşça kal demenin, elimizden gelen tek şey olduğu anlar vardır." -James

Henry, Ölüler Diyarı'nın Tanrısıdır. Yani kendileri meşhur Hadesdir. Tanrı konumunu koruması için bir eşe ihtiyacı vardır. Efsanelerde anlatılan Persephone, bir ölümlüye aşık olarak Hades'i terketmiştir. Konseydekiler ise Hades'in şimdiki konumunu koruması için bir eş seçmesini ister. Fakat bu eş adayı, yedi sınavdan geçmek zorundadır. Herhangi bir hata yaptığında Hades'te sonsuzluğa uğurlanacaktır. Geçmişteki on bir kız sınavı geçememiştir , tek ve son aday olan Kate ise çok zorlu bir sınavdan geçmeye hazırlanır. 

Kitabı okumadan önce az biraz spoiler yemiştim. O yüzden kitabın sonundaki bazı şaşırtıcı olaylarda şoklara uğramadım ama içlerindeki düşmanın kim olduğunu öğrenince ağzım açık kaldı. Ki zaten kitabın sonunda asıl bombalar patlıyor ve çok şaşırtıcı şeyler ortaya çıkıyor. Buna hazır olun !


"Beni sevmiş de olabilir, ancak bu asla onun kendi seçimi değildi. Gitmesine izin vermek... Bu ona son hediyemdi." -Hades / Henry

 Kitabın geneli çok iyiydi. Yazarın yayınladığı ilk kitabı olmasına rağmen kurgusunu, sürükleyici olmasını çok sevdim. Ve bol bol güldüm diyebilirim. :D Özellikle Ava'nın hareketlerine ve Kate'in yardımcılarına. Çok eğlenceli sahneler vardı. Ve elbette çok 'anlamlı' sahnelerde vardı. Kitabın geneli  aynı zamanda durgundu. Hani şöyle heyecanlı, merak uyandırıcı pek bir şey yoktu. Bu biraz beni sıktı ama kitabın sonundaki sahneyle beraber bu açığı kapattım. Son sahneler cidden enfesti. Yazar, kitabın sonunu çok güzel bir şekilde toparlamış ve baya hayal gücünü eklemiş. Çok değişik bir Mitoloji konulu kitaptı. O yüzden etkilendim baya. :D 

Gülümsedi. "Belki de bazı şeyler gerçekten imkansızdır." -Hades / Henry

Karakterlere gelirsek... Bu kitapta James karakterine bayıldım. Her ne kadar pek görünmese de en çok o beni etkiledi. Hades yani Henry ise bana feci soğuk görünümlü bir karakter geldi. Korumacı ve soğuk görünümlü karakterlerle arama her zaman mesafe koyarım. Ama Hades'i genel olarak sevdiğim için bu durumu göz ardı ettim. Belki serinin ilerleyen kitaplarında çok daha farklı biri olarak göreceğimdir. Kate ise benim tarzım bir karakter değil ama olayları iyi idare etti yinede. Tek sorunu ; tepki vermesi yerlerde durgun olup, aşırı tepki vermemesi gereken yerlerde çıldırması beni sinir etti. Dengesiz bir karakter mi ne, anlamadım. :D Ama kitabı çok sevdim ya. Kesinlikle devam edeceğim. Zaten seri tamamlanmış, bırakır mıyım hiç ? 
Yunan Mitolojisine merakı olanlar ya da Mitolojiyi anlayamamaktan yakınanlar kesinlikle bu kitabı okusun. Her şey daha net ve daha yerine oturuyor. Açıkçası bu kitap sayesinde Mitoloji sevgim arttı ve daha çok bilgilendim.

Bir sonraki Mitoloji konulu kitabımda görüşmek üzere ! :D

Sevgiler, öpücükeler ; Jane

Not : Coğrafya dersinde gördüğümüz şu karışık Ekinoks konusunu bu kitap sayesinde daha iyi anladım yahu. :D Bu kitap benim için mucize gibi bir şey oldu. Çünkü hem Ekinoks konusunda hemde felsefe dersim de baya yardımcı oldu. Şimdi bu kitap sevilmez mi ???