Pages

30 Aralık 2018 Pazar

Kitap Önerisi: Şiir Denizi 1 - Ümit Yaşar Oğuzcan

La la la laaaa. Ümit Yaşar'a aşığım, la la la laaa!
Ya bunu kesinlikle kabul ediyorum. Ümit Yaşar Oğuzcan'a delicesine aşığım! Çünkü o da bir yengeç burcu! Şaka. :D 
Bu dünyaya erkek olarak gelseydim kesinlikle Ümit Yaşar olurdum. Her düşüncemiz mi aynı olur? Her yazdığını okumak istiyorum. Tüm eserlerini toplayacağım! 
Şiir Denizi 1'i yaklaşık iki ay önce aldım ve dedim ki bu kitabı löp diye bitirmeyeceğim. Bazı günler okudum, bazı günler okumadım. Mutluyken de okudum acı çekerken de. Yorgunluktan ölsem de keyif yapsam da. Tadını çıkara çıkara. Sindire sindire. Oh be, dünyalar varmış.
Efenim, yıllardır şiirlerden kaçan biri olarak aslında doğru şairimle karşılaşmadığımı fark ettim. Benim şairim Ümit Yaşar'mış. Tabii severek okuduğum birkaç şair daha var ama şu ana kadar her bir şiirinden ayrı keyif aldığım tek şair şu an kendisidir. 2018 bitmeden size özel seçtiğim satırları aşağıya bırakıyorum. 2019'da daha çok şiir okumak, daha çok şair keşfetmek ve daha çok Ümit Yaşar okumak dileği ile...

ROMAN
O bana baktı
Ben ona baktım
O güldü
Ben güldüm
O gitti
Ben kaldım

KAN
Kalbime girdin
Koynuma girdin
Kanıma girdin
İşte öldüm
Mezarıma da girsene

ÇIKMAZ SOKAK
Bir daha dünyaya gelsem
Yine seni severdim
Beni üzesin diye
Beni deli divane edesin diye
Biliyorum
Sen de bir daha dünyaya gelsen
Yine beni sevmezdin
Kahrımdan öleyim diye

İNSAN BİR YERDE KENDİNİ BIRAKMALI
İnsan bir yerde boş vermeli kurallara, düzenlere
İnsan bir yerde kendini bırakmalı
Hiçe saymalı düzenini dünyanın
Zamana karşı koymalı
Sıyrılmalı ayıplardan, korkulardan
Küçük hesapları bir yana atmalı
Yaşamalı şöyle alabildiğine
Büyük delilikler yapmalı
İçmeli
Sevmeli
Küfretmeli
Adam öldürmeli
Kendine bir başka gözle bakmalı
İnsan bir yerde boş vermeli kurallara, düzenlere
İnsan bir yerde kendini bırakmalı

Sev
Öyle sev ki
O hiç sevmesin
Bekle
Bekle ki
O hiç gelmesin

AYRILANLAR İÇİN
Yollarımız burada ayrılıyor
Artık birbirimize iki yabancıyız
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi, evet her şeyi unutmalıyız

Her kederin tesellisi bulunur, üzülme
İnsan ne kadar sevse unutabilir
Mevsimler gelir geçer, yıllar geçer
Sen de unutursun bir gün gelir

Hiç yaşamamışçasına, hiç sevmemişçesine 
Unutursun o günlerimizi, gecelerimizi
O günlerce, gecelerce sevişmelerimizi

Her şeyi, evet her şeyi unutabilirsin
Hatta bütün yazdıklarımı satır satır
Kalırsa, içinde bir derin sızı kalır

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

15 Aralık 2018 Cumartesi

Dizi Önerisi: The Protector - Hakan: Muhafız


Herkese selam!!!
İlk Türk Netflix dizisi yayınlanır da ben yerimde durur muyum hiç? Hazır bu aralar üşengecim, depresyondayım ve insanlardan bıkmış durumdayken bir dizi günü yapayım dedim ve The Protector - Hakan: Muhafız adlı milli dizimizi izledim. 
Dün ilk sezon Netflix'te yayınlandı. Bölümler genellikle 30-40 dakika uzunluğunda. Baş rolünde Çağatay Ulusoy var. Fantastik bir dizi. Öyle işte.
Dün Instagram'da yorum bombardımanı oldu. Yok beğenmemişler, yok basit bulmuşlar, oyuncuların oyunculuklarını yerden yere vuranlar mı dersiniz yoksa kurgunun saçmalığından bahsedenler mi...
Dedim ki, Jane sıfır ön yargı ve beklentiyle şu diziyi izle bir allasen. Neymiş, ne yapmışlar bir incele. Valla beni bilirsiniz, seversem de belli ederim sevmezsem de. Blog'dan bir para kazancım olmadığı gibi her şeyi tamamen hobi olarak yaptığım için reklam kokulu yazılar yazmama gerek yok. O yüzden gelin, bir de benim gözümden bakın diziye.

Genel konu şu: Hakan isimli genç delikanlı, onu evlat edinen yaşlı bir adamla beraber Kapalıçarşı'da çalışmaktadır. Kanı kaynayan, delikanlı ve serseri tipli biridir Hakan. Bir gün kendini hiç beklenmedik bir anda olayların içinde bulur.Geçmişiyle yüzleşir ve büyük bir sır açığa çıkar: Hakan, İstanbul'u kurtaracak bir kahramandır ve "Ölümsüz" diye adlandırılan düşmanı öldürmelidir. Muhafız'a, Sadık Olanlar var. Bunlar yıllardır son Muhafız'dan beri (Son muhafız Hakan'ın babasıdır.) üç önemli eşyayı saklıyordur: Tılsımlı Gömlek, Yüzük ve Hançer. 
Hakan'a bütün gerçekleri anlatan ise Sadık Olanlardan Kemal ve kızı Zeynep'tir. Daha bir sürü karakter var fakat bahsetmeyeceğim. Sadece genel olaydan bahsetmek istedim.
Şimdi gelelim en genel yorumuma.
Dizinin ilk birkaç bölümünde gözlerimi devirmedim değil. Türk dizilerine ön yargım var, ne yazık ki... (Çok nadirdir bir Türk dizisini finaline kadar izlemişliğim.) Yine de diziyi izlemeye devam ederseniz aslında hiç klişe olmadığını ve gerçekten ilk kez bir Türk dizisinin saçmalamadan ilerlediğini göreceksiniz. Çağatay'ın oyunculuğunu seviyorum. Mutluluğu, öfkeyi, her şeyi çok doğal ve gerçekçi yansıtıyor. Özellikle aşık hallerine bayılıyorum. Sanki o an gerçekten karşısındakine aşıkmış gibi hissettiriyor, helal. :D

Dizi, İstanbul'u çok güzel yansıtıyor. Sadece iyi yönlerini değil kötü yönlerini de sahnelere yansıtmışlar. Bunu çok sevdim. Yabancı insanlar diziyi izlediklerinde İstanbul'un harika bir şehir olmadığını öğrenecekler. 
Sahne geçişleri de çok iyi. Kullanılan müzikler de tam yerindeydi. Klasik Türk dizileri gibi klip tarzı sahneler yoktu. Fakat efektler kötüydü, beğenmedim ama zaten çok az efekt kullanılan sahne vardı. O yüzden çok da kötülemeyeceğim. 
Hakan karakterini çok sevdim! Hem komik hem ciddi hem güçlü... Güzel bir karakter ortaya çıkmış. 
Fantastik bir dizi ama sizi boğacak kadar bunu hissetmiyorsunuz. Zaten diziye de yakışmazdı sanırım. İster istemez insan, "Türkler fantastik bir dizi yapabilir mi?" diye sorguluyor. Bu konularda çok geri kaldığımız için kendimize yakıştıramıyoruz ve maalesef başarılı da olamıyoruz. The Protector ile bunun üstesinden geleceğimize inanıyorum. Zira, son sahnelerde güzel işler başarmışlar. Fantastik sahneler var ve göze batmıyor. Tam tersine çok heyecanlanarak izledim.

Dizinin çoğu sahnesinde kahkahalar attım, hiç tahmin etmediğim şeyler olduğunda şaşkınlığımı belli ettim ve diziyi bitirince "Oh be, zaman kaybı olmadı." dedim. İşe başladığımdan beri bir şey izlerken ya da okurken çok ikilemde kalıyorum. Günlük hayatta bana özel çok az zamanım var ve en iyi şekilde değerlendirmek istiyorum doğal olarak. Bu yüzden, diziye başlarken çok düşündüm. Ya beğenmeyip, cumartesimi heba ettim diye söylenirsem... Ama yo! 10.bölümün sonunda şöyleydim: "Evet bebeğim işte bu! Gelsin 2.sezon! Aferin ya aferin!" 

Netflix'e üye olup, her ay para ödememin en büyük sebebi her dizinin İngilizce alt yazı seçeneğinin olması. Artık her şeyi İngilizce alt yazılı izliyorum. The Protector, Türk dizisi olsa da alt yazımı açtım ve bazı cümleleri özellikle takip ettim. Aman Tanrım didim! Ya, dilimizi İngilizceye çevirmek cidden çok zor. :D Öyle mükemmel, benzersiz bir dilimiz var ki birebir çeviri yapmak imkansız. Bugün bunu diziyi izlerken o kadar iyi anladım ki! Cidden iyi ki Türkçe biliyorum dedim. Burada çevirmene laf söylemiyorum elbette ama bazı cümlelerimiz o kadar çevirilememiş ki... En basit örneği: Kolay gelsin cümlesini Have a nice day diye çevirmişler. Dehşetle baktığım bir sürü çeviri vardı. Keşke fotoğraflarını çekseydim. İnanılmaz kötüydü. Yani bir yabancı bu diziyi izlerken bazen çok alakasız cümleler okuyacak aslında. Ve bu bende soru işaretleri oluşturdu: Her dilin kendine has bir tarzı vardır elbette fakat ben İspanyolca bir diziyi İngilizce alt yazılı izlediğimde de bana da böyle bir çeviri mi sunuyorlar diye şüphelenmeye başladım. :( Allah beni kahretmesin ya... Takıntılı olduğum şeyler gün geçtikçe artıyor.

Ay neyse! Durun. Bombemi sona sakladım. Diziye başladığımdan beri hem kurguyu hem karakterleri hem de bazı sahneleri aklımdaki bir seriye çok benzeterek karşılaştırmalar yapıyordum. Bunu dillendirmek istemedim çünkü "Yuh Jane! O seriyle kafayı yemişsin," diye linç yemekten korktum. :( Ama sonra yorumlarına çok güvendiğim ve sıkı takip ettiğim Aydan, DM'den şu mesajı atınca zafer çığlığı attım: Ölümcül Oyuncaklar'ı anımsatmıyor mu ya? 
Mesajı okuyunca beni görmeliydiniz. Kalkıp halay çekecektim bunu düşünen bir tek ben değilim diye! Gerçekten çok benzettim. Dizinin isminin yazı biçiminden tutun da sahne çekimlerine kadar! Hakan'la Jace'i kafamda boşuna eşleştirmiyorum. İkisi de savaşçı ruhlu, komik, atarlı giderli ve güçlü kahramanlar! Sanırım Hakan'ı bu yüzden çok sevdim. :D Ya valla inanın bana, daha birçok benzettiğim şeyler var. Sanki Ölümcül Oyuncaklar'dan esinlenilmiş gibi. (Aslında bu dizi İpek Gökdel'in Dex'ten çıkan Karakalem ve Bir Delikanlının Tuhaf Hikayesi kitabından esinlenilmiş.)
Abarttığımı düşünüyorsanız açın izleyin canım! :D Ve artık Netflix'e üye olmayan kaldı mı? Böyle söyleyince arkadaşlarım beni Netflix'te çalışıp, reklam yaptığımı sanıyor ama tamamen müşteri memnuniyetimle öneriyorum. Ağustos'tan beri çatır çatır para veriyorum ve mutluyum. 
İşte böyle gençler. İlk Türk Netflix dizimiz hayırlı olsun. Umarım devamı da güzel, heyecanlı olur ve sapıtmazlar. Öneriyorum, izleyin. Hemencicik bitiyor. Öğlen 12 gibi başladım akşam 8'de bitirdim. Çünkü ben bir dizi canavarıyım. 😍

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane