Pages

31 Mayıs 2013 Cuma

Harry Potter ve... Bir Dakika,Ne ?!



   Bundan 3 yıl önce "Harry Potter hakkında ne düşünüyorsun ?" diye sorsalar yüzümü ekşitir ve "Harry Potter mı ? Tarzım değil.Ve hayranları yüzünden de ısınamayacağım galiba..." derdim.Çünkü ben bir Twihard'ım. Ve biliyorsunuz ki Twihard'lar ile Potterhead'ler savaş içinde resmen.Bu karşılaştırmadan uzak durmak istesemde bazı Potterhead'lar ( hepsi demiyorum,bazı aşırı hayranlar ) yüzünden seriden uzak durdum.Bunun nedeni ise Twilight serisine püskürmeleri.Saygı denen bir şey yok.Ve bende buna karşılık HP serisinden her zaman uzak durmuştum.Taa ki geçen haftaya kadar...

Bardaklar bana ait.Değil fakat aynıları daha önce vardı.

Aslında bir bakıma bende Harry Potter ile büyüdüm.Tek farkım Hogwarts mektubunu beklememekti. İlk filmi,kuzenimin ısrarıyla izlemiştim.Oldukça etkilenmiştim.Daha sonra 3.filmi okulla beraber gittiğim sinemada izlemiştim. Ve odamda HP saati,takvimi ve bardakları vardı.Onlar ne ara odama girdi bilmiyorum ama onları çok net hatırlıyorum.Ve her sene gişe rekorlarıyla nasıl konuşulduğunu hatırlıyorum.


İlk 4 filmi sayamadığım kadar,hemen hemen her sene tekrar tekrar izledim.Geçen sene 7.filme kadar geldim ve final filmini izlemedim.Sanırım son filmi izlemeye hazır değildim.Ama geçen hafta birden HP sevgim debreşti.Çünkü Emma Watson'ın ' The Perks of Being a Wallflower ' filmini izledikten sonra ona karşı sempati duydum.Eh Rupert Grint'i de sevdiğimden dolayı seriye devam etmeye karar verdim ama her şeyi net hatırlamıyordum.O yüzden en baştan tekrar izlemeye karar verdim.Ki böylece her şeyi daha net anladım ve keyif aldım.Kitaplarını okumadığım için bazı şeylere ayak uydurmak zor oldu ama daha öncede izlediğim için bu sefer her şey mantıklı geldi.


Ve sıra final filme geldi... Ölüm Yadigarları Part 1 ve 2'yi arka arkaya izledim.O yüzden günüm resmen HP ve arkadaşlarıyla,mücadeleleriyle geçti diyebilirim.Çok çok etkilendim.Yazarın hayal dünyasını zaten seviyordum ama son filmi izledikten sonra hem hayran kaldım hem daha da çok sevdim.Ve yazın yapılacak planlar arasına HP kitaplarını okumakta eklendi.

Hermione & Ron

En merak ettiğim şeyde süper 3'lünün çocuklarıydı ve sonunda izledim. Hermione & Ron çifti her zaman favorimdi.Zaten seride Team Ron'cuyum.Bu yüzden izlerken büyük keyif aldım.Zaten Ron'u izlemek çok zevkli ve eğlenceliydi.
Ve sanırım seride en favori filmim Ölüm Yadigarları Part 1-2. Azkaban Tutsağı ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nı da milyon defa izleyebilirim.Kısacası geçte olsa seriyi tamamladım ve halimden memnunum.Hatta serinin bittiğine bu kadar üzüleceğimi sanmıyordum.Fakat beni o kadar çok etkilemiş ki...gerçekten hem bittiğine inanamadım hemde içimde bir boşluk oluştu.Neyse ki daha sırada kitaplar var !

Cin Dobby

Ayrıca serinin devamında bir çok sevilen karakter ölüyor.Sanırım isimleri söylesemde bir süre sonra unutacaksınız.Çünkü kadro oldukça kalabalık.Ölenler arasında başta Cedric olmak üzere en çok Sirius Black'e ve Dobby'e üzüldüm. Özellikle Dobby'nin ölümünü 2 kere izlememe rağmen mahvetti beni.Nedense sevimli cini çok sevmiştim. :|



Pekala son olarak...Harry Potter dünyasını gerçekten çok sevdim.İmrendiğim bir çok yer oldu.Bunları saymakla bitmez.Dostluk,aşk,aile bağları,özel yetenekleri ( uçmaları,görünmezlik sihirleri ve biçim değiştirme büyüleri ) hepsi her insanın isteyebileceği şeyler elbette.Ve sanırım Hogwarts mektubu bana da gelse fena olmazdı... :D

Twilight'ın Edward'ı Robert Pattinson,Harry Potter'ın 4.filmi Ateş Kadeh'inde Cedric rolünde yer almıştır.

Bunları neden mi yazdım ? Şu iki serinin karşılaştırılmasından bıktığım için.Ve evet hala bazı sayfalarda bu tartışmalar mevcut.Sanırım her zaman böyle devam edecek.Benim buna katkım ise ön yargılarınızdan kurtulun ve hangi seriye karşı nefret duyuyorsanız,yeniden düşünün ve izleyin.Her zaman her şeye bir şans vermek gerek.Ve ben bunu Harry Potter'da yaptığım için mutluyum.Hayatımda izlediğim mükemmel filmler arasına bir kaç tane daha eklenmiş oldu.Fantastik severler için gerçekten mükemmel bir seri.

Not : Harry Potter'la ilgili bir yazı yazdığıma hala inanamıyorum.Tuhaf ve rahatlatıcı.Son filmden sonra yazmasaydım...eksik hissederdim kendimi.

Not 2 : Kesinlikle Harry,Hermione ve Ron'un arkadaşlıklarını izlemelisiniz.Bazen çok anlamlı bazen çok komik ve bazende çok duygusal bir dostlukları oldu.

Sevgiler,öpücükler ; Jane


29 Mayıs 2013 Çarşamba

Yabancı Dizi Önerisi : Lost


     Müthiş bir diziye başlamak için kendinizi hazırlayın derim.İlk yabancı dizi inceleme yazımda benim en en en favori dizim olan ve sezonlarını bitirmemin üzerinden 1 sene geçmiş olmasına rağmen hala doyamadığım, sık sık kamera arkalarını tekrar tekrar izlediğim, inanılmaz bir 6 sezonluk dizi olan LOST'tan bahsetmek istiyorum.Belki de bunu daha önce yapmalıydım.Ama tutkum,hislerim ve duygularım hala taze olduğu için tam zamanı.Doya doya anlatabilirim ve izlemeniz için sizi kışkırtabilirim.Çünkü gerçekten izlenilmesi gereken bir dizi.Boş bir konusu yok,boş bir bölümü ya da repliği yok.Her şeyiyle mükkemeldi.Acaba tekrardan izlesem mi ? o.O


     İlk önce minnacık konusundan bahsedeyim.Kesinlikle sezonlar hakkında spoiler vermeyeceğim.Yoksa gerçekten hiçbir zevki kalmaz,farkındayım. :D Aşık olduğum dizinin konusu ; İlk bölüm Sydney-Avustralya'dan Los Angeles-Amerika'ya giden bir uçağın Güney Pasifik'te gizemli bir adaya düşüşü ile başlıyor.İlk sezonda her bölümde karakterlerimizi tek tek tanıyoruz.Bir yandan ada yaşamlarını gösteriyorlar bir yandan kazazedelerin önceki yaşamlarında nasıl biri olduklarını,neler yaşadıklarını ve aslında farkında olmadan hepsinin birbirleriyle bağlantılı olduğunu görüyoruz.Kadro kalabalık ama hepsini ayrı ayrı sevmek,benimsemek mümkün.Şahsen ben hiç ayrım yapamıyorum.Şunu daha çok seviyorum,bu kötü bir karakter falan diye seçim yapamıyorum. :D Adada doktordan tutun Rock yıldızına, inançlı birinden suçlusuna kadar bir çok kişilikler var.Irk,din,dil ayrımı da yok.Müslüman karakterimizde var Koreli karakterimizde.O yüzden bu dizi her yönüyle insanın dikkatini çekiyor.

Sawyer'ı canlandıran Josh H. kamera arkasında

       Lost, 6 sezondan oluşuyor diye çok uzunmuş gözüyle bakmayın derim.O sezonlar ne ara bitti,ben ne ara final bölümünü izledim anlamış değilim.Çünkü çok sürükleyici bir dizi.Bir gün sırf dizi için okula gitmedim ve hayatımın rekorunu kırarak 10 bölüm arka arkaya izledim.Evet,canım çıktı.Sanki o 10 bölüm boyunca adada yaşamışımda ordan fırlayıp eve geri dönmüşüm gibi hissettim.O gün aptal gibi etrafta dolaştım.O yüzden size önereceğim şeylerden biri de günde 3 bölümden fazla izlemeyin.Sonra hem çok çabuk bittiği için üzülüyorsunuz hemde dizi fena etkiliyor.


     Diziyi anlatmaya doyamam sanırım.Hatta şu ana kadar yazmakta zorlandığım en zor yazı bu oldu.Çünkü Lost'un bende yeri bambaşka.İlk zamanlar geç keşfettiğim için kafamı duvarlara sürtmek istiyordum ama sonra dedim ki "Tüm sezonlar bittiğinde diziyi keşfetmem daha iyi oldu.Finale kadar her sezonu beklemek daha işkenceli olurdu." Aslında Lost'u çok önceden beri biliyordum.Yazın,teyzemlerin yazlığına gittiğimde sezon dvd'lerini alıp,izlerken görüyordum onları ama açıkçası pek ilgimi çekmiyordu.Ama geçen sene resmen dizi canavarına dönmüştüm.Her diziyi arka arkaya izleyip,bitiriyordum.Ve karşıma Lost gelince hayatım tepe taklak değişti.


    Dizinin yapımcılarından J.J. Abrams'ın hayal gücüne aşığım.Kırk yıl düşünsem böyle bir dizi yapamazdım herhalde.Zaten Lost bittikten sonra adamın yapımcığılını yaptığı diğer dizilerden Fringe ve Once Upon A Time'i izledim.Gerçekten kıskanılacak türde hayal gücü var.

  Onun dışında kısaca baş karakterlerden bahsetmek istiyorum.Çünkü dizi de o kadar çok karakter var ki...Her sezonda yeni karakterler ortaya çıkıyor ama diziye bambaşka renkler katıyorlar.Gereksiz,saçma karakter ve olaylar yok o yüzden.


Jack Shephard : Adanın tek doktoru.Normal hayatında sorunlu biriydi.Babasından ve eski eşinden dolayı.Fakat Ada'ya geldikten sonra Jack bambaşka biri oldu ve uzun süre grubun liderliğini yaptı. -Oldukça çekici biridir.Adam yaşlandıkça daha da çekici oldu.Benden söylemesi. :D


Kate Austen : Dışardan çok masum gözüken bir kadın olabilir.Ama normal hayatında bir çok suçtan aranıyordu.Uçakta olma nedenlerinden biri de tutuklanmış olmasıydı.Ama adada kendine yepyeni bir sayfa açtı.Ve içindeki cesur kadın böylece ortaya çıkmış oldu. -Çok çok güzel ve sempatik bir karakter.İzlerken hayran kaldığım nadir oyunculardan biri. :D


James 'Sawyer' Ford : Düzenbaz,hileci ve çıkarcı bir adam.Neden böyle olduğunu ise geçmişte yaşadığı olaylardan anlamak mümkün. Adına hayran kaldığım adam.Dizi de olmazsa olmazlardan biriydi ve sayesinde baya güldüğüm sahneler var. -Jack ne kadar çekiciyse Sawyer daha da fena.Kate'e 'çilli' demesini özledimmm ! Kendileri adada herkese bir takma isim koymuştu.Çok nadir isimlerle hitap eder.


Hugo 'Hurley' Reyes : Çok tahlihsiz bir karakter kendisi.Normal yaşamında oynadığı bir loto ile milyoner olur ama başı beladan çıkmaz.En imkansız şeyler onun başına gelir.Hatta uçağın düşmesini bile kendinden sorumlu bilir. -Adanın belkide en dost,sevecen karakterlerinden biri.O adamı seviyorum !


Charlie Pace : Şu ünlü Rock yıldızı. Ünlendikten sonra kötü yollara bulaşır.Ve ada da bulaştığı pislikten kurtulmak oldukça zor olur.Ama hayatının aşkını bulunca Charlie,tapılası bir erkek olur.Hayatının aşkı kim diye sormayın.İzleyin,görün !  -Bu adama da bayılıyorum.Bana nedense çok sevimli geliyor.


John Locke : Çok inançlı ve gururlu biri Locke. Adaya düşmeden önce tekerlikli sandalye de yaşamına devam ediyordu.Bunun nedenini de geçmişte yaşadığı bir olaya bağlı.Ve uçak düştükten sonra mucize bir şekilde yürümeye başlar.John bu olaydan sonra adanın sihirli olduğuna inanır ve kendini maceralara kaptırır. - Adamın düşünce tarzını seviyorum.


Juliet Burke : Diziye sonradan katılan bir karakter.İlk zamanlar düşman tarafındaydı.Ama nedense bu kadını o haliyle bile çok seviyordum çünkü farklı bir havası vardı.Ve sonradan olaylar değişti ve yeni bir aşk doğdu.Sanırım en sevdiğim karakterlerden biri.Beni ağlatan bir karakterde olduğuna göre... Evet,izleyin görün.

   Bu saydığım karakterler dışında daha o kadar çok karakter var ki... Hepsini tek tek anlatmam mümkün değil.Zaten izleyip,tanıdıkça sevmeniz daha zevkli olur.Dizideki tüm karakterlerle ayrı ayrı bağım var.İyi veya kötü hepsi dikkat çekiciydi. 
   Lost,yaz tatilinde izlenilmesi gereken bir dizi diye düşünüyorum.Hatta ölmeden önce izlenilecekler arasında bir numarada olmalı.Bu konuda iddialıyım. :D

1.sezon kamera arkası fotoğraf.

Ve son olarak size bir öneri daha ; Her sezon bitirdiğinizde o sezonun kamera arkası videolarını izleyin.Gerçekten çok eğlenceli ve komik.Ben hala can sıkıntısından izliyorum.Özellikle 3.sezon kamera arkası fena ! :D 

Not : Diziyle bağlantılı 'Lost-Başucu Kitabı' adlı kitabın detayları için : LOST Başucu Kitabı | İnceleme


LOST Başucu Kitabı | İnceleme


Bundan 2 yıl önce 6.sezonuyla birlikte ekranlardan ayrılan ve oldukça sevilen dizi Lost’un hayranları için oldukça güzel bir kitap olan “LOST Başucu Kitabı” sizi tekrardan maceralara sürüklüyor.
 2004-2010 yılları arasında her sezonuyla adını sıkça duyuran ve dünyada hemen hemen her ülkede izlenen dizinin hayranları için Türk yazarlarımızdan Emrah Güler kendince ilk 4 sezonu geniş bir anlatımıyla kitap oluşturmuş. Dizi ,oyuncular ve karakterler hakkında bilinmeyenler veya gözümüzden kaçar her şeyi araştırıp ,yorumlayıp bir kitapta toplamış. Öncelikle LOST nedir , dizinin konusu nedir diye soranlar için ; Lost, Amerikan drama televizyon dizisidir. Program, Sidney, Avustralya’dan Los Angeles, Amerika Birleşik Devletleri’ne uçan bir yolcu uçağının kaza yapması sonucu Güney Pasifik’te gizemli bir adaya düşen kazazedelerin hikâyelerini konu edinmektedir. Her bölüm tipik olarak adada geçen ana hikâyenin yanı sıra, bir karakterin hayatındaki bir başka noktaya ilişkin ikinci bir hikâyeye sahiptir, yine de diğer zaman ile ilgili olaylar düzeni bu formülü sonraki bölümlerde değiştirmektedir.  Toplamda 6 sezondan oluşmaktadır ve tüm bölümlerini dizi sitelerinde bulmanız mümkün.
    Dizinin adını daha önce sıkça duymama rağmen maalesef geçen sene izleme fırsatım oldu. Ve hayatım birden değişti diyebilirim. Gerek konusu ,gerek oyuncuların mükemmelliği ile dizi dört dörtlüktü.  Hem sıkılmadan izlenebilir hem de diziden –dikkatlice izlendiğinde- dersler çıkarılabilir. 6 sezonun nasıl bittiğini anlamıyorsunuz bile. Ki ben bitirdiğimde büyük bir boşlukta buldum kendimi. Neyse ki bu uzun zaman sürmedi. Rastgele bu kitabı buldum ve fırsat bu fırsat deyip alıp okudum.

Lost
 Kitap 7 bölümden oluşmaktadır.
1-Lost tarih çizelgesi : İlk 4 sezonun her bölümünde geçen olayların kısaca özet anlatımı yer almaktadır. Kazadan önce, kaza sırasında ve kazadan sonraki karakterlerin kısaca yaşamları anlatılmış.
2-Lost’ta neler oldu ? İlk dört sezonun tanıtımı : Sezon sezon hangi olayların neden ,nerede oluştuğu şeklinde anlatılmıştır. Ve dizide gösterilmeyen “kayıp bölümler” ise detaylı bir şekilde açıklanmıştır.
3-Lost’ta kimler var ? Karakterler… : Lost’taki tüm karakterlerin tanıtımı yapılmaktadır. Her birinin kazadan önceki hayatları, kaza sırasındaki kişilikleri ve kaza sonrasındaki yaşamları anlatılıyor. Ayrıca karakterleri canlandıran oyuncularında hayatları ,meslekleri hakkında bilgiler verilmiştir.
4-Lost dünyası : Mitolojiler ve esrarengiz olaylar… : Lost gerçek hayatı konu edinen biri dizi olabilir ama bolca mitoloji olayları ve Hıristiyan dinine özel (örneğin hayaletler, ruhlar ve kader ) esrarengiz konuları da görmek mümkün. Dizide izleyip ve gözümüzden kaçan tüm ilginç bilgiler bu bölümde kitapta oldukça açık bir şekilde anlatılmış.
5-Lost – Önemli Temalar : Bu bölüm oldukça ilginç konulara değinilmiş. Dediğim gibi Lost gerçek hayatı anlatmaktadır. Ve tüm dünyanın sorun haline gelen konuları da içermektedir. İyi kötüye karşı, siyah beyaza karşı (ırk, din ,dil) ,zengin fakire karşı gibi genel konular kitapta da önemli yer almıştır. Dizideki karakterlere yüzeysel baktığınızda bile Koreli bir çift, siyahi karakterler ,Müslüman bir kanun kaçakçısı görmeniz mümkün.  Bunun yanı sıra felsefi bilgilere de başvurulmuştur.
6-Ada gezi rehberi : Dizideki en büyük gizemlerden biri olan DHARMA istasyonların geçmişi ve amaçları detaylı anlatılmıştır.
7- Lost ve popüler kültür… : Lost çok ilginç bir dizi. Ve her yönden her alandan yararlanılmıştır. Çoğu karakter isimlerin dünyaca ünlü kitap yazarlarının ya da kitap karakterlerinin adlarından alıntı olduğunu biliyor muydunuz ?  Kitapların yanı sıra filmler ve müziklerden, müzik gruplarından da alıntılar yapılmıştır. Bu bölümde bunları detaylı ,şaşırtıcı bir şekilde görmeniz mümkün.
   Kitabı okurken dizi hakkında daha çok bilgilendim. Ve normalde hiç yapmadığım bir şeyi yaptım ; çok şaşırdığım ve önemli gördüğüm bilgilerin altını çizdim. Arada sırada tekrar açıp okuyorum. Diziye başlamayanlar için önerim ; kitabı okumadan direk diziye başlayın. Yoksa ilk 4 sezonun tüm spoilerini öğrenirsiniz. Ve dizinin tutkunları için ise ; bir an önce bu kitaba başlamalısınız diyorum.
Not : Her dizide olduğu gibi Lost’ta da bol bol aşk maceraları var. Aşk üçgeni görmenizde mümkün…
“Eğer beraber yaşamayı beceremezsek, yalnız öleceğiz.” – Jack Shephard ( Adadaki tek doktor)
“Adanın gözünün içine baktım ve gördüğüm şey çok güzeldi.” -John Locke ( Kader,onun tek felsefesi.Adanın canlı,güçlü ve şifalı olduğunu düşünen bir karakter )
Not 2 : Bu inceleme yazısı daha önce onokumalar.com 'da Kasım ayında kendi tarafımdan yayınlanmıştır. Diziyle ilgili diğer detaylı bilgi için : Yabancı Dizi Önerisi : Lost

28 Mayıs 2013 Salı

Düşmüş Melekler 1 - Fısıltı / Becca FITZPATRICK

    

 Beyzbol şapkalı, serseri gibi görünse de süperötesi bir koruyucu melek Patch'le tanışmaya hazır mısınız ? Sanırım aşık olduğum kitap karakterlerin listesini yapma vakti geldi.Çünkü her geçen gün isimler artıyor.Tabii Patch çok önceden listeye eklenenlerden.Ve onun yeri her zaman ayrı.Yazarın anlatımıyla seri çerezlik tadı verse de işin içinde Patch olunca kitaba gömülüyorum.Uçuşa hazır olun !

Hemen konusundan bahsedip doya doya yorum yapmak istiyorum.Ki ilk kitap,serinin diğer kitapları yanında bir hiç ! Diğerleri için parmaklarım hazır.İlk önce seri tanıtımı !


Klasik bir konusu var.Hatta ilk bölümlerde Alacakaranlık'ı hatırlattı bana ama sonra yazar özüne döndü.Baş karakterimiz 16 yaşında Nora Grey, kendi halinde bir kızdır.Erkeklerle iç içe olan en yakın arkadaşı Vee gibi  aşk takıntısı yoktur.Fakat sınıfına yeni gelen siyah gözlü, dikkat çekici saçları olan Patch her şeyi değiştirir.Nora'nın normal,sıkıcı hayatı sonunda değişir ve kendini 'meleklerle' iç içe bulur.Ne melekler ama ! Kovulmuş bir meleğe aşık olmak...İşte bu olayları daha çok karıştırıyordu.


Bundan 2.5 sene önce okuma tarzımı biraz değiştirmek istemiştim ve meleklere sarmıştım.Fısıltı'yı okumadan önce yine meleklerle ilgili bir kitap okudum ki... Kitaptan soğmak nedir o an anladım. ( İsim vermek istemiyorum.Okuyucularına sonsuz saygı. ) Sonra yine şansımı deneyip Fısıltı'yı okudum.Kuş gibi hafifledim.Konusu,herkes tarafından yazılabilecek bir türde ama Patch karakterini yazmak...Yetenek ister bence. Ya da benim sevdiğim kriterlerdeki karakterlere uyduğu için Patch'i çok seviyorumdur.Kendileri fiziksel görünümden çok ruh bakımından da "ruh ikizim olabilir" diyebileceğiniz bir tip. Serseri,koruyucu ve çekici yanları var.Konuşmalarıyla,hareketleriyle,mimikleriyle insanı hipnoz edebilir.Okurken hayal etmek hele... Evet,her neyse. :D  Patch'i anlat anlat bitmez. 
Nora karakterinde ise bazen kendimi buluyorum.Kıskançlık halleri falan... Turnayı tam gözünden vurdu.Ama biraz saf gibi.Bazı kitaplarda kız/kadın karakterler panter gibi oluyor.Güçlü karakterleri seviyorum ama ne yazık ki bu Nora'da yok.Sanırım ilerleyen kitaplarda daha iyi hale geliyor.Onun dışında Team Nora olunacak konumda değil pek. :D Vee'ye gelirsek... ( İsmi ne kadar değişik değil mi ? Çoğu zaman 've' olarak okuyorum, her şey karışıyor. ) Nora'dan çok sevdiğim gerçek.Çok  neşeli,sempatik ve şıpsevdi bir karakter.Kitapta en yakın arkadaş konumunda ama baş karakter olmalıydı diyorum ben.Biraz da uçuk biri.

Onun dışında,eğer yeni bir seriye başlamak istiyorsanız bu seriye kesin başlayın derim ! Her zaman ilk kitaplar riskli olur.Ama diğer kitaplar,seriyi neden okuduğumu açıklıyor.Ve seri 4 kitaptan oluşuyor.Hepsi ülkemizde mevcut. ( Fısıltı / Çığlık / Sessizlik / Final ) Kitap adlarını da çok seviyorum.Kitaplarla hem çok uyumlular hem çok anlamlılar ama 4.kitabın 'Final' olarak adlandırılması basite kaçmış gibi.Ve henüz okumadım.Çünkü Patch'den ayrılmaya hazır olduğumu düşünmüyorum. :P

Ve bomba alıntıya hazır olun.Kitaptaki favori alıntılarımdan biri ;



Koç yan tarafımı işaret etti. "Pekala, Patch. Diyelim bir partidesin.Oda, değişik biçim ve ölçülerde kızlarla dolu... Profiline uyan -çekici,zeki ve kırılgan- bir kız buluyorsun.İlgilendiğini nasıl belli edersin ? "
"Onu tek başına bir köşeye çekerim.Konuşurum."
"İyi.Şimdi sıra büyük soruya geldi.İlgilenip ilgilenmediğini ve harekete geçmeni isteyip istemediğini nasıl anlarsın ?"
"Onu incelerim." dedi Patch. "Ne düşündüğünü ve hissettiğini çözerim.Vücudunu bana doğru çeviriyor mu ? Gözlerime bakıp, sonra bakışlarını kaçırıyor mu ? Dudağını ısırıyor mu, saçıyla oynuyor mu ? Nora'nın şu anda yaptığı gibi mesela."
Sınıftan bir kahkaha yükseldi.Ellerimi kucağıma indirdim.
"İlgileniyor." dedi Patch bir kez daha bacağıma vurarak.Ve ben yapılmaması gereken bir şeyi yapıp,kızardım.

Not : Seriyi okumazsınız da sorun değil. Patch için rakiplerim azalmış olur. :D 

Sevgiler,öpücükler ; Jane 

26 Mayıs 2013 Pazar

Albüm Önerisi : Kelly Clarkson Efsaneleri


Haftasonu o kadar çok Kelly Clarkson dinledim ki...Radyo'da bile arka arkaya çaldılar.Bu bir işaret olmalı dedim ve yeni albüm önerisi yazımda Kelly'i seçtim.Dünyadaki en en en iyi seslerden biri diyebilirim. American Idol yarışmasının ilk 1.si ve Grammy ödüllü.On parmağında on marifet...


Kelly Clarkson'ı yaklaşık 2 senedir tanıyıp,dinliyorum.Önceden hiçbir bilgim yoktu.Çünkü ülkemizde pek ilgi gören bir şarkıcı değil.Yeteneği var ama yıldızı parlamamış pek.Oysa yurtdışında çok tanınan ve örnek alınan şarkıcılardan biri.Demi Lovato,her röportajında idolüm Kelly Clarkson deyince beni merak sardı.Ve o zaman Dream Tv Haftasonu 'Kelly Clarkson'ı ağırlamıştı.TV'de bir canlı performansını izledim...O an çok etkilendim ve hemen direk albümlerini indirdim.Zamanlamalarım öyle güzel olmuş ki onu keşfettiğim zaman 4.albumü Stronger satışa çıkmıştı.Ondan sonra Kelly ve ben ayrılmaz ikili olduk. :D


Clarkson,her türde şarkı söyleyebiliyor. Country,pop,pop-rock ve R&B. Ama genel tarzı Pop-Rock ve ben o tarzını daha çok seviyorum.Çünkü herkes o tarzda rahat rahat söyleyemiyor.Ama geçenlerde dinlediğim bir country şarkısı,takıntılık yapmıştı.Okulda dilimden düşmediği bir şarkısıydı.


Tüm albümlerini tek tek inceledim ve dinledim.Yaşı ilerledikçe daha olgun şarkılar yazmış ama tarzından ödün vermemiş. 31 yaşında olmasına rağmen hala genç ve aynı formunda.Ama özellikle STRONGER albumüne bayılıyorum.Bende bambaşka yeri var.Belki de onu tam tanıdığım zaman çıktığı için olabilir.



4.albumünden sonra The Greatest Hits ( En iyi parçalar ) adlı albumünü çıkardı.Yurt dışında hemen hemen her şarkıcı böyle bir album çıkarır.Çıkardıkları tüm albumlerinden en iyi parçalarını seçerler ve 3-4 yeni şarkı ekleyerek,hayranları mutlu edecek bir album çıkarırlar.Kelly'de o yoldan gitti ve albumü çıkardı.O yüzden bu albumü tanıtmak istedim.Dinlediğim tüm parçalar var ve bu aralar çok sık dinlediğim 2 yeni şarkısı da bu albumde yer alıyor.


Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz gibi 21 şarkıdan oluşan bir album.En en en iyi parçalarını seçmiş.Benim favorilerim 1 /2 / 4 / 5 / 6 / 8 / 9 /10 / 13 / 14 /17 /18 / 21 . Ama onun dışında Stronger albumünde de çok sık dinlediğim mükemmel şarkıları var ; You Love Me, I Forgive You, Let Me Down, You Can't Win... diye liste uzar gider.O yüzden Stronger  albumüne özel olarak bakmanızı öneririm.


Ve bu aralar çok sık dinlediğim şarkısı ; 'People Like Us ile Catch My Breath'  Umarım bol bol Kelly Clarkson dinlersiniz.



Sevgiler,öpücükler ; Jane


25 Mayıs 2013 Cumartesi

Animasyon Film : Karmakarışık - Tangled


Size şuana kadar izlediğim en komik,eğlenceli,mükemmel bir animasyon filminin inceleme yazısını hazırladım.
Animasyon denince insanların kafasında 'Çocuk Filmi' gibi bir izlenim yaratıyor ama hayır.Animasyon izlemenin yaşı yoktur.Şahsen ben bu tutkumdan vazgeçmedim.Zaten küçüklüğüm Şirinler,Tom&Jerry,Bugs Bunny,Tazmanya Canavarı ve daha hatırlamadığım milyon çizgi filmleriyle geçti. ( Ve evet,hala canım sıkıldıkça açıp izliyorum.Sünger Bob ise takıntılı olduğum bir konu.Her neyse... ) Yani demek istediğim animasyon filmleri herkes izleyebilir.Çünkü her yaşa hitap ediyor.Ve bu mükemmel filmle nasıl karşılaştığımı anlatıyım ; 


Okul yine sınav stresiyle geçiyordu.Ve benim bir hayal dünyasına acilen sığınmam lazımdı.Kitap okuyamazdım kendimi feci kaptırırdım.Normal bir filmde izlemek istemedim.Ve kurtarıcı meleğim,animasyona sığındım. İşin içinde Disney olunca zaten fragmana,konusuna bakmadan Tangled'ı izlemeye başladım. O an sanki dünyadan kopmuş gibiydim.Gerçekten mükemmeldi.Adamların hayal güçlerine aşık oldum.Çok çok başarılı bir filmdi.
Her türden animasyon izlerim.Monsters filmi ilk favori animasyonumdur.Ama Tangled'da favorilerim arasında .Hatta şuan bunları yazarken "Acaba işim bitince tekrar izlesem mi ? " diye düşünmeye başladım.Tüm sahneler ezberimde ama izlemesi kadar keyif verici bir şey yok.


Kısaca konusundan bahsetmek gerekirse ; Rapunzel,doğar doğmaz bir cadı tarafından kaçırılır.Çünkü saçları büyülüdür.Cadı'nın da genç kalabilmesi için o saçlara ihtiyacı vardır.Saçları okşayıp,şarkı mırıldandığında büyü aktif hale gelir.Yıllar yıllar geçer ve Rapunzel artık kocaman bir kız olmuştur.Ve hayatı boyunca dışarı hiç çıkmamıştır.Çünkü Cadı -üvey annesi- ona dışarının ne kadar kötü olduğu ile ilgili hikayeler anlatmıştır.Ama Rapunzel yine de dışarı çıkmak ister.Ve ilk fırsatta bunu yapmaya karar verir.Fakat planlarında bir değişiklik olur.Çünkü evine kaçak,serserisi,hırsız tipinde biri girmiştir.



Ve evet onun gelmesiyle macera dolu olaylar başlıyor.Kendileri çok cool,kendinden emin,ego tavan yapmış ama feci çekici biri.Rapunzel'le süper bir ikili oluşturmuşlar.


Çok güldüğüm,eğlendiğim sahneler oldu.Gerçekten izlenmeye değer bir animasyondu.Film zevkime güveniyorsanız,acilen izleyin ! :D

Sevgiler,öpücükler ; Jane


24 Mayıs 2013 Cuma

Cehennem Makineleri 1 - Mekanik Melek / Cassandra Clare


 

     Cassandra Clare'in Ölümcül Oyuncaklar serisinin bir de yan serisi var ki...Ölüp ölüp dirilmeye değer bir seri.

    Yazar,her kitabında daha da geliştiriyor kendini ve işkencelerine son hız devam ediyor.Şahsen bu seriyi okurken kendimden geçiyorum.Tamam,Ölümcül Oyuncaklar serisi de çok çok fena ama Cehennem Makineleri,beni alıp uçuruyor resmen.O yüzden bu kitaba doya doya yorum yapmak istiyorum.İlk kitabı Mekanik Melek'i ilk okuduğumda hiçbir şey anlamamıştım."Bu da ne böyle ?" diyordum.Ama sonra anladım ki ilk önce Ölümcül Oyuncalar serisini okumam lazımmış.Çünkü serilerde bir çok yeni kavram,dünyalar ve karakterler var.Bambaşka bir dünyaya alışmak biraz zor oldu ama daha sonra kopamadım.Mekanik Melek'i 2.defa okuduğumda adeta vuruldum.Yazarı o zaman kıskanmaya başladım.Hayal dünyası müthiş ! İnsanı için çekip,yalayıp yutuyor resmen. 


   Konusundan bahsetmek gerekirse ; Yine genç bir karakterimiz var ; Tessa Gray.Kendisi kitap kurdu,kendi halinde bir kız.Ağabeyinin yanına gitmek için İngiltere yolculuğu başlar.Fakat onu inanılmaz sırlar bekliyordur.Aslında sırların tam göbeğine gidiyor ama farkında değil tabii.Çünkü kendisini diğer herkes gibi normal biliyor.Londra'nın Aşağıdünya'sının ıssız sokaklarını vampirler,büyücüler ve daha bambaşka doğaüstü yaratıklar ele geçirdiğini bilmeden ağabeyinin yolladığını zannettiği Pandemonium Kulübü'nde çalışan Kara Kardeşlerin ağına düşer.Çünkü Tessa,ender bulunan bir yeteneğe sahiptir.İsteği zaman bir başkasına dönüşebiliyordur.Kara Kardeşler'in bu yeteneğin gelişmesini sağlama çabaları ise Kulübün yöneticisi Magister'ın bu yeteneği,gücü ele geçirmek istemesidir. Ve sonra karşımıza kahramanlar çıkıyor ! Tessa'nın kurtarılmasını sağlayan Gölgeavcısı Will Herondale ile kitabın içine gömülüyoruz. :D 

     Will fırtınasına hazır olun derim.Karakterlere takıntı olma gibi bir huyunuz varsa listeye Will'de eklenmiş olur.Kitaptaki olaylar 1870'li yılların Londra'sında geçiyor.Kardeşi Nate'in daveti için New York'dan Londra'ya gelen Tessa'nın hayatı birden değişiyor.Henüz yeni yeteneğini farkına vardığında Will'le karşılaşıyor ve olaylar o zaman başlıyor.Sırlar,aşklar,yetenekler,ihanetler...Hepsi arka arkaya okuyucuya sürükleyici bir şekilde sunulmuş.Tabi bazen öyle eğlenceli,komik ve esprili sahneler oluyor ki...bir an kitabı elinizden bırakıp gülmeye devam ediyorsunuz. (Şahsen Will'in çoğu sahnesinde gülmekten yorulmuşluğum bile var) Kitaptaki tek dikkat çeken karakter Will değil.James Carstairs yani Jem'de olayların çoğunda sizi güldüren bazen hüzündüren bir karakter.Hüzündürüyor çünkü kendisi hasta.Nedenini öğrenmek istiyorsanız kitaba gömülün derim.Acıklı bir hikayeydi.Ayrıca Will ve Jem kardeş gibiler.Hatta kardeşten de öte.Küçüklüklerinden beri birbirlerini tanıyorlar.Bu yüzden aşk üçgeni daha da işkenceli bir hale geliyor.
   Kitabı 2.defa okuduğum zaman olayları daha çok kavradım.Ama dediğim gibi bu kitabı okumadan önce Ölümcül Oyuncaklar serisini okuyun.Sonuçta Cehennem Makineleri onun yan serisi.
     Cassandra'nın eserlerindeki en belirgin özellik ise hem karakterlerine hemde okuyucularına işkence etmesi.Okurken kendinizden geçiyorsunuz.O yüzden bu kitabın sonunu mutlu beklemeyin.Dudaklarınızı,tırnaklarınızı kemirttirecek bir şekilde bitiyor.

Kitapların orijinal kapakları.Seri 3 kitaptan oluşuyor.Kapaklardaki kişiler sırasıyla ; Will | Jem | Tessa

Şanslısınız ki benim gibi 1.5 sene diğer kitap için beklemeyeceksiniz.2. kitap Mekanik Prens ülkemizde çıkmış durumda.Serinin son kitabı olan Mekanik Prenses ise yurt dışında satışa çıktı,okudular ve okuyucular binbir türlü ruh haline girdiler.Biz mi ? Biz ise Artemis Yayınlarını sabırla bekliyoruz.Tek dileğimiz yaz bitmeden kitabın çıkması.

    Bu arada.Bu olaylar sadece bir başlangıç.Ayılıp,bayıldığım Mekanik Prens'in uzun uzun inceleme yazısı için avuçlarım kaşınıyor.Umarım Cassandra Clare'in büyülü hayal dünyasına adım atarsınız.Çünkü gerçekten tadılması gereken bir dünyası var. (Kıskançlıktan çatladı.)

---

Kitaplığımdan Mekanik Melek'i elime sık sık almama sebep olan replikler ;


"Bu kitapta aradığın her şeyi bulabilirsin.Kim olduğumuzu, tarihçemiz ve hatta senin gibi Aşağıdünyalılar'la ilgili pek çok şey bu kitapta yazıyor." Will'in yüz ifadesi ciddileşti. "Ama kitaba iyi bakmaya özen göster.Altı yüz yıllık bir kitap ve elimizdeki tek kopya.Onu kaybetmenin veya ona zarar vermenin cezası ölümdür."
Tessa sanki alev almış gibi, kitabı kendinden uzaklaştırdı."Ciddi olamazsın."
"Haklısın, ciddi değilim." Will merdivenlerden aşağı atladı ve kızın önüne kondu. "Söylediğim her şeye inanıyorsun.Sence çok güvenilir birine mi benziyorum yoksa gerçekten saf mısın ?"

|-|-|-|-|-|-|-|

Jem gitmemesini istercesine kıza baktı. "Gitmek zorunda mısın ? Kalıp benim koruyucu melekliğimi yapabileceğini ummuştum ama gitmen gerekiyorsa gitmelisin."
"Ben kalırım."dedi Will huysuz bir sesle.Tessa'nın boşalttığı koltuğa geçti."Ben de koruyucu meleklik yapabilirim."
"Hiç de meleğe benzemiyorsun.Ayrıca sana bakmak,Tessa'ya bakmak kadar hoş değil." Jem gözlerini kapatıp başını yastığa koydu.
"Ne kadar kabasın.Pek çokları,bana bakmanın güneşe bakmak gibi olduğunu söyler."
Jem'in gözleri hala kapalıydı. "Baş ağrısı yaptığını kastetmişlerse haklılar." | Devamı gelecek.

Sevgiler,öpücükler ; Jane



22 Mayıs 2013 Çarşamba

Gece Evi Serisi - PC Cast & Kristin Cast


Gece Evi: İşaret | İhanet | Seçilmiş

Vampir romanları denildiği zaman akla gelen ilk serilerden biri Gece Evi’dir. PC  ve Kristin Cast’ın (anne-kız) yazdıkları  vampir romanı dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük ilgi gördü. Serinin isimleri bile ilgi çekici. Yalnız bu vampirler Dracula tarzında değiller. Gece  Evi dışında onları gördüğünüzde sıradan gençler gibi gözükebilirler. Fakat dikkatli bakıldığında içi boş, yarım ay şeklindeki dövmelerini görmeniz mümkün.  “ Dövmeler mi ?” diyorsanız, evet. Onların en büyük özellikleri de dövmeleri. Onlar modern vampirler. Ve aralarındaki dostluk bağları oldukça sıkı. Aşklar mı? Hiç bu kadar karmaşık aşklarla karşılaşmadığınıza eminim. Bu romandaki çapkın karakterimiz ise Zoey Kızılkuş.
     Pegasus yayınlarından çıkan ve Sevinç T. Yanar çevirisiyle okunan serinin genel konusu şöyle; On altı yaşındaki Zoey Montgomery, hayatında normal bir yaşam sürerken bir gün okulda iz sürücü tarafından işaretlendiğinde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu. Sıkıcı ve zorlu geometri dersinden, dağılmış ailesinden uzaklaşıp vampir 101 dersi göreceği ve yeni arkadaş ailesiyle tanışacağı yere, Gece Evi’ne gitmek zorundaydı.


Gece seni seçti, ölümün doğuşun olacak
Gecenin tatlı sesine kulak ver
Kaderin seni Gece Evi’nde bekleyecek


      İŞARET: Zoey Kızılkuş, en yakın arkadaşı Kayla ile koridorda erkek arkadaşı (takıntılı eski erkek arkadaş) hakkında konuşurken iz sürücü tarafından işaretlenir. Yardım almak için annesine başvurur ama işler daha kötüye gider. Bu yüzden en güvendiği kişiye, büyükannesine gider. Ve olaylar arka arkaya sıralanır. Vampir Tanrıçası Nxy ile karşılaşır. Sonrasında Gece Evi’nin Yüksek Rahibesi Neferet ( Zoey’in eğitmeni ) ile tanışır. Ve karakterimiz artık Gece Evi’ndedir. Gelir gelmez tüm dikkatleri üstüne çeker. Çünkü Zoey’in dövmesi diğerlerinden farklıdır. İçi dolu bir yarım ay şeklindeki dövmeye sahiptir. Bu da onu özel kılmaktadır. Okulun gözde kızı Afrodit ve yakışıklı oğlanı Erik Night’ın da dövme ilgisini çekmektedir. ( Aşk kokusunu alıyor musunuz ? Erik Night ilk kurbanı ) Tabii Zoey’in dostları da vardır. Oda arkadaşı Stevie Rae, ikizler ( gerçekten ikiz değiller, çok iyi anlaştıkları için onlara böyle deniliyor ) Erin ve Shaunee , son olarak Damien. Zoey bir yandan yeni hayatına alışmaya çalışırken bir yandan Erik Night’la yakınlaşmakta , eski sevgilisi Heath’le uğraşmaktadır. Ve birde okulda ölen öğrencilerin ruhlarını görmektedir. ( Kitaptaki ilk esrarengiz olayların başlangıcıdır )
Ah, unutmadan söyleyeyim  Zoey sıradan bir vampir değildir. O geleceğin Yüksek Rahibesidir. Ve artık ruh, hava, su ,toprak ve ateşten oluşan bir çemberin kurucusudur. Olayları artık daha farklı işlemeye başlayacağını, yazarlarımız kitabın sonunda belli etmiştir.

[Zoey, Erik Night’ı gördüğünde… ] “ Ah. Tanrım. Bu, Erik’ti. Tamamen simsiyah giyinmişti ama koyu renk dalgalı saçları ve insanın aklını başından alan mavi gözleriyle bana Clark Kent’i hatırlatıyordu. ( Tabii ki inek gözlükleri ve yapıştırılarak taranmış saçlarından bahsetmiyorum. ) Yani demek istediğim bana Süpermen’in pelerinsiz, taytsız ve o kocaman S harfi olmayan halini hatırlatıyordu.”


  İHANET : Bu kitapta ağlamaya hazır olun. Çünkü yazarlarımız bize büyük bir sürpriz hazırlamışlar. Ve asıl olaylar başlamak üzere. Tehlikenin kokusu kitabın sonlarına doğru daha net algılanıyor. Neferet gerçek yüzünü göstermeye, Afrodit gördüğü görüşleri  Zoey’e anlatmaya ve Zoey, Şair Loren Black’e olan duygularını anlamaya başlıyor. Zoey’in çapkın bir kız olduğunu söylemiştim. Eski erkek arkadaşı Heath Luck ve Gece Evi’ndeki sevgilisi Erik Night’tan sonra Loren’da aşk dörtgenine aday olur. Zo, hem aşk hayatıyla uğraşırken hem de  Afrodit’in görüş olaylarıyla ilgilenirken en yakın arkadaşının ani ölümü onu derinden etkiler. Bir de Z, Heath’i damgalamıştır. Bu durum olayları bazen zora sokarken bazende kolaylaştırır. Ama her şey göründüğü gibi değildir. Tıpkı Neferet’in melek yüzlü bir yüksek rahibe olması gibi… Gece Evi’nin gelecekteki yüksek rahibesinin fırtınalı hayatına hazır olun.
Aklınızı başınızdan alacak !

“ Heath’i istiyordum. Erik’e ihtiyacım vardı. Loren kafamı kurcalıyordu.”


SEÇİLMİŞ: Anne-Kız, Zoey’i  en nankör sevgili olarak anlattıkları kitap diyebilirim.  Şahsen kitabı okurken sinir krizlerine girdim. Sen Clark Kent’in farklı versiyonu olan Erik’in değerini bilmeyip, kendini Loren’ın kollarına atarsan tabii en yakın arkadaşların düşmanların olur. Düşmanın ise arkadaşın… Stevie Rae ise yeni yaşamına ayak uydururken , Afrodit iyilik meleği olup “ ben hala havalı kızım, bana arkadaş gözüyle bakmayın “ havasında , Damien ise yeni gelen çocuk Jack’le mutlu bir ilişki içindedir. Neferet’te yeni kozlarını gizlice Zoey’e karşı hazırlamaktadır. Bu durumun sonucunda en çok üzülen Erik ve Zoey olur. Erik sevdiği kız tarafından aldatılmış, Z ise hem aldatmış hem de kandırılmıştır. Loren görüldüğü gibi biri değildir.
Sonucunda ise Damien ve ikizler Zoey’e karşı olurlar. Çünkü onlara Stevie Rae olayını anlatmamıştır. Karakterimiz en pişman günlerini yaşamaktadır. Ama aslında her şey daha yeni başlıyor. Gardınızı alın ve savaşa hazırlanın. Fırtına son sürat Gece Evi’ne doğru yol alıyor.

“…Sana aşık olmaya başladığımı bile düşünmüştüm.”
“Bende sana aşık olduğumu sanıyordum.”
“Palavra ! “ diye bağırdı Erik. “Benimle oyun oynamaktan vazgeç. Bir de Afrodit’in nefret edilesi bir cadı olduğunu söylersin. Senin yanında lanet olası bir melek kalıyor.”
__________

Serinin orijinal kapakları.Ülkemizde de orijinal kapaklarla yayınlanıyor.

Üst bölüm,serinin ilk 3 kitabını tanıtım amaçlı yazdığım yazıydı.Seriye genel olarak bir yorum yaparsam ; Alacakaranlık'tan sonra okuduğum bir vampir serisiydi.Lise yıllarımın ilk günleri bu kitaplarla geçti.İlk 5 kitabı yalayıp yutmuştum ve hemen ardından 6.kitap çıkınca ona odaklanmıştım.Fakat daha sonra yazarlar senede bir kitap çıkarmaya başladılar.Böylece geleneksel kitap bekleme şenliğimiz başlamış oldu.Her sene Kasım ayını Gece Evi serisi ilan ediyordum.Taa ki geçen seneye kadar.Artık durmalıyım,yoksa seriyi unutacağım dedim. 10.kitabı aldım ve henüz okumadım. Evet serimiz baya kalabalık.Yazarların en son dediklerine göre 12.kitap finalmiş.Onlara güvenerek yeni çıkan kitaplarını bekletiyorum.

Serinin çizgi romanından Zoey Kızılkuş

Seri genel olarak okunabilecek bir tarzda.Hele ilk 6 kitapta seriye bağımlı oluyorsunuz. Resmen kitabın içine gömülüyorsunuz.Daha sonra yazarlar konu kıtlığına girmiş gibi biraz saçmalıyorlar.Ama yinede okunuyor.Şahsen ben hala okumaya devam ediyorum.Eskisi gibi tutkulu değilim ama Gece Evi serisinin yeri bende bi başka. :D Fantastik-Vampir edebiyatıyla ilk defa tanışacaksanız kesinlikle öneririm. (Öncelik Alacakaranlık serisi derim tabii.) Zaten kitapları okuyana kadar seri tamamlanır diye düşünüyorum.Ki ülkemizde yayımlanmasını sağlayan Pegasus Yayınevi sağolsun hiç bekletmiyor.Yurtdışı ile hemen hemen aynı zamanda çıkartıyorlar. İnceleme yazısını hazırlamadan evvel ilk 3 kitaba göz atayım dedim ama komple kitapları okudum.O derece akıcı.Zaten 3 kitap çerezlik gibi.Sonraları ağırlaşıyor. :D Dediğim gibi bu seriyi kesinlikle öneririm.Diğer kitap adları ;
1-İşaret
2-İhanet
3-Seçilmiş
4-Vahşi
5-Av
6-Baştan Çıkarılmış
7-Yanmış
8-Uyanmış
9-Kader
10-Saklamış
11. ve 12. kitaplar henüz yazılmadı. (2013-2014 Kasım ayında çıkarlar)

Umarım bu konuda sizi etkilemişimdir. :D Sevgiler,öpücükler ; Jane

21 Mayıs 2013 Salı

Taare Zameen Par - Her Çocuk Özeldir

Taare Zameen Par - Her Çocuk Özeldir / Aamir Khan - 2007 Hint Yapımı


Galiba bundan sonra her Aamir Khan filmini gözüm kapalı izleyeceğim.Çünkü adamın her film hem çok rahat izleniliyor,sıkmıyor hemde gerçekten çok anlamlı oluyor.


    Üniversite sınavına 1 aydan az kala film izleme aşkım debreşti.Kendimi durduramıyorum bu konumda.O yüzden "Hadi bakalım.Sıradaki Hint filmi hangisi olsun ? " derken karşıma 'Her Çocuk Özeldir' filmi çıktı.Genellikle sitelerdeki film yorumlarına bakıp,ona göre hareket ederim ve bir yorum beni çok etkileyince direk filme daldım.Yorum ise şuydu ; "Adam kendini fena aşmış.Artık Hollywood filmleri gözümde sıradan duruyor." Ne kadar iddialı bir yorum değil mi ? Çünkü biliyoruz ki sinema dünyasında Hollywood ön planda ve adamlar haklarını veriyorlar.Özellikle bilim kurgu ve doğaüstü film yapımlarında.Fakat gel gelelim dram yapımlı filmler söz konusu olunca Bollywood dünyası resmen parlıyor.Özellikle Aamir Khan filmleri -onun filmlerini izlediğim için,onu varsayarak- gerçekten hayatın gereksiz gibi duran ama tüm dünyadaki insanları etkileyen konuları filmlerine yansıtıyor.Gerek 3 İdiots gerek bu film olsun insanların düşüncelerini hem yansıtıyor hemde değişmesini sağlıyor.


   Aslında 3 İdiots'la biraz bağlantılı bir filmdi.Ana konusu : "Yeteneğin ne ise onun yolundan devam et.Kendini diğerleri için feda etme." Ama bu filmin 3 İdiots'dan farkı oldukça değişik.Filmde ön planda 9-10 yaşlarında Ishaan adlı bir çocuk var.Zaten filmin ilk 1 saati çocuğun hayatını anlatıyor.Ve kesinlikle etkileyiciydi.Okuldaki yaşamı,diğer çocuklardan nasıl farklı davrandığı,ailesindeki yaşam tarzı ve aslında nasıl bir hayal gücüne sahip olduğu gösteriliyor.Hem çok eğlenceli hem çok anlamlı hemde dramdı.İzlerken bi yandan gülüyorum bi yandan gözlerim doluyor.İnsanı oldukça etkileyen bir filmdi.


      Ishaan,okuma ve yazmayı bir türlü çözemeyen bir çocuk.Yazılar gözünde dans ediyor gibi.Bu yüzden dikkati dağılıyor.Ve etrafındaki herkes sorunu aramaktan çok,çocuğun üstüne geliyorlar.Ve artık bir sonuca varamayan ailesi, onu yatılı okula yolluyorlar.Orda adam olur,akıllanır diye.Fakat Ishaan göründüğü gibi haylaz,tembel biri değil.Her çocuk gibi normal fakat bunu kimse göremiyor.Ve gittiği okulda da ortama ayak uyduramıyor aynı nedenlerden.İşte o sırada olaya Aamir Khan'ın canlandırdığı resim öğretmeni ,Ram giriyor.Adam çocuklara karşı oldukça sevgili ,yardımsever ve çok ilgili biri. Daha ilk dersten tüm öğrencilerin ilgisini,dikkatini çekiyor.Ama Ishaan artık hayata küsmüş durumda.Ne yaparlarsa yapsın konuşmuyor,bir etkinliğe katılmıyor ve en önemlisi yeteneğini devam ettirmiyor ; resim yapmak. Ram bunun nedeni öğrenmek için çocuğun ailesiyle görüşüyor ve aslında sorunu çözüyor.Çünkü kendiside daha önce aynı sorunla karşılaşmış ; Disleksi hastalığı.Bundan sonrası gerçekten izlenilmesi gerekir.Olayları çok çok güzel ve anlamlı bir şekilde anlatılmış.

Filmde,resim öğretmeni Ram'in,Ishaan'ın resmini çizdiği portre

   Aamir Khan'a bir kere daha hayran kaldım.Bu filmin hem yapımcısı hem yönetmeni hemde oyuncusu.Ve düşük bir bütçe ile çekmesine rağmen Amerikan filmlerini sollamış durumda.Ve bu filmde eğitim sistemi eleştirisini çok güzel bir şekilde yansıtmış.Her aile izlemeli diyorum.
    Ishaan'ı oynayan Darsheel Safary ise gerçekten yaşına göre mükemmel bir oyunculuk sergilemiş.Dişleriyle,sevimliliğiyle filmde baya ilgi görüyor. :D Geleceğin Aamir Khan'ı diyorum, o derece iyiydi.


     Son olarak...Eğer film zevkime güveniyorsanız kesinlikle izleyin derim.Film yine 3 saat sürüyor ama zaman ne ara geçiyor anlamıyorsunuz.Khan filmlerinin büyüsü bu olsa gerek. :D Şimdiden iyi izlemeler.