Pages

25 Temmuz 2013 Perşembe

Kitap Yorumu : Aynı Yıldızın Altında - John Green


  
Bir kitap delisine alınacak en güzel doğum günü hediyesi elbette kitaptır. 18.yaş günümde bu kitabın bana hediye alınması ise, genellikle reşit olmanın heyecanıyla yapılan partilerden bile daha anlamlı ve mutluluk vericiydi. Çünkü uzun zamandır Tumblr'dan kitaba dair yorumlar okuyordum. Ve daha kitabı okumadan bir John Green hayranı olmuştum bile. O yüzden kitabı elime alınca bir tuhaf oldum. Resmen okumaya kıyamadım diyebilirim...
Ama tabii kitabın ciltli kapağını inceleyip, sayfalarını kokladıktan sonra -kitap sayfalarının kokusundan oluşan bir parfüme asla hayır demem- okumaya başladım. John Green sayesinde dolu dolu üç gün geçirdim diyebilirim. Kitabı yalayıp yutmamak için adeta başka şeylerle uğraşıyordum ama bir baktım ki kitap bitmiş!

On altı yaşındasınız ve kansersiniz. Sürekli solunum cihazı ile dolaşmak zorundasınız. Koşamazsınız, hızlı ve ani hareketler yapamazsınız. Ve daha yaşayacak çok şeyiniz var. Ama kanser sizi ele geçirmeye devam etmektedir. Hazel Grace, bunları yaşayan insanlardan biri sadece. İlaçlarla yaşamına devam etse de hastalığı ölümcüldür. Ailesi,destek için Kanserli Çocuklar Destekli Grubu'na gitmesini ikna etmiştir. İlk başta her şey çok sıkıcıdır. Ölümler, savaşılan hastalıklar ve destekler... Ama sonra Augustus Waters'ın bakışlarıyla karşılaşır. Delici mavi gözlerine karşı koymak mümkün mü ? Hazel Grace'de bu çekime karşı koyamayarak Augustus ile kısa ve dolu dolu zamanlar geçirir.
Hazel'in en sevdiği kitap, Görkemli Izdırap sayesinde daha çok yakınlaşırlar. Augustus'a kitabı okuması için verir. Ama şöyle bir sorun vardır. Yazar, kitabın sonunu yarım ve merak uyandırıcı bir şekilde bırakmışdır. Hazel Grace'in aklındaki sorular Augustus'un da aklına takılınca kendilerini yazarla iletişim kurup, Amsterdam'da bulurlar.Onları büyük bir hayal kırıklığı beklese de çok eğlenceli zaman geçirirler. Yine de hastalık onların peşini bırakmaz ve onları ayırır.
Şuana kadar okuduğum art niyet hiç olmayan, alçakgönüllü bir üslupla, çok içten duygularla yazılmış bir kitaptı. Okurken her duyguyu tatmak mümkündü. Komedi, heyecan, hüzün, dram ve umutsuzluk. Yazarın hayal gücüne ve bunları dile getiren anlatım biçimine gerçekten hayran kaldım. Okurken hiç sıkılmadım ve sayfaları nasıl çevirdiğimi gerçekten hatırlamıyorum. O kadar akıcı bir kitaptı ki birileri "Yeter artık,okuma." demese kitap sanırım okuduğum gece biterdi. Kesinlikle tüm övgüleri, yorumları ve ödülleri hakkeden bir kitap olmuş. Hayal kırıklığına hiç uğramadım. Kitabın son sayfasını okuyup, büyük bir heyecanla -farkında olmadan- diğer sayfaya geçmeye çalıştım ama yazarın 'teşekkürler' yazısını görünce bir şoka uğradım. Sanki kitap hala devam edecekmiş gibi geliyordu bana.
Kitapta ölüm olacağını biliyordum ama sonu yine de şaşırttı beni. Ve gerçekten üzdü. Kitabı okurken yanımda birileri olmasa salya sümük ağlardım sanırım. Bir yandan hem güldüren hemde göz yaşartan bir kitap olmuş. 
Hayatımı değiştirdi diyemem ama bana bir çok şey kattı. Yaşamın değerini kesinlikle daha iyi anladım. Her zaman dış görünüşe de aldanmamak lazımmış. Her an her şey olabilir. 
Kitaptaki baş karakterler zaten beni fena etkiledi. Hazel Grace'le oldukça ortak yönlerimiz var. Kitaplara,müziklere olan bağlılığımız, kitabın yazarlarına ve karakterlerine olan tutkumuz... Augustus ise 'işte aradığım genç' budur dedirten bir karakter. Dış görünüşü serseri, umursamaz bir tip olabilir ama onunda tutkuları varmış. Hazel Grace'le kitap sohbetleri zaten beni çok etkiledi. Ve Augustus karakteri gerçekten çok bilge biri gibiydi. O kadar anlamlı sözleri vardı ki. Bazı cümleleri milyon defa okudum diyebilirim. Aklıma kazındılar resmen. O sözleri, duvarlarıma asıp, uyurken ve uyandığımda hep karşımda olsun istedim.

Neredeeee Augustus Waters gibi gençler..? :D Hastalığına rağmen sonuna kadar mücadele edip, kendi haliyle dalga geçebilen, sevdiklerine her zaman yardımcı olan, deli dolu ve eğlenceli birileri, nerede ? Kitabın içine girip Augustus ile tanışmak bile istedim. 
Kristin Hannah, Jojo Moyes derken John Green'de gözüm kapalı okuyacağım realist kurgu yazarlarımdan biri oldu. Bu konuda Pegasus Yayınevi'ne bayılıyorum. Tam benim tarzımda kitaplar. Arada duygusallığıma sığınıp, böyle içten ve art niyet olmayan kitaplar okumaya tapıyorum.
Kitap bittikten sonra boşluğa düşmemek için Counting Stars ve If I Were A Boy şarkılarını dinledim. Aslında şarkıların sözleriyle kitabın konusu çok zıt ama kitap bitiminde çok iyi geldiler. :D Sanırım kitaplığımdan habire elime alıp, sayfaları tekrar tekrar karıştıracağım bir kitabım daha oldu.








Sevgiler,öpücükler ; Jane

2 yorum:

  1. Yorumun çok güzel olmuş canım :) Benim de elimde ama henüz okumadım :) Bakalım en kısa zaman da okuyacağım, çok merak ediyorum çünkü :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Seninde yorumunu okumak için sabırsızlanıyorum. :D Eminim kitaba bayılacaksın.

      Sil