Pages

6 Haziran 2019 Perşembe

Kitap Yorumu: Normal People - Sally Rooney

Merhabalaar

Benden henüz bıkmadığınız değil miii? Yemedim, içmedim tatilde taslak blog yazıları hazırladım. Haziran ayı dopdolu olsun istedim. Hazır yazma modundaydım, kim tutar beni??? 

Bu kitabı öyle ya da böyle gördüğünüzü varsayıyorum? D&R'daki indirimlerde bile görmüş olabilirsiniz. 2018 Man Booker Ödüllü Sally Rooney'in ikinci kitabı olan Normal People'ı ilk kez Frankfurt Kitap Fuarı'nda görmüştüm. Başta kurgu dışı bir kitap sanmıştım. O yüzden hiç okumak aklımda yoktu. Sonra yazarın ilk kitabı "Arkadaşlarla Sohbetler" Monokl Yayınları'ndan çıkınca bir araştırma yapayım dedim.
Normal People'ın arka kapak yazısını okuyunca bu hem benim olmalı hem de hemen okumalıyım diyerek tuzlu bir fiyata kitabı aldım. Henüz Türkçede yayımlanmadığı için İngilizceden okudum. Dili ağır değildi. Bazı betimlemeler gözlerimi yordu ama sağ salim bir şekilde kitabı bitirdim.

Kitabı blog'a yazmak istedim çünkü içimi dökmem lazımdı. -.- Kitabın yarısına kadar "Ah, çok güzel. Evet, işte bu. Bu kız bana benziyor. Aaa bu ben," derken sonra baktım hep aynı döngü içerisindeyiz, "Neler oluyor yahu, bi kendinize gelin," demeye başladım. Kitabın sonunda zaten kitabı fırlatmak istedim. Fırlatmadım tabii; hem pahalı hem de kapağı çok güzel be!
Bir de kitabı okurken aklıma hep Bir Gün (David Nicholls / Pegasus Yayınları) geldi. Birebir aynı olmasa da yaşanılan bu döngü bana oradaki kurguyu anımsattı.
Normal People'da durumu çok iyi ama asosyal olan Marianne ile çok zeki olan ama maddi sıkıntılar yaşan Connell'in hikayesini okuyoruz. Ortaokuldan beri birbirlerini tanıyan bu ikili, değişik bir ilişki yaşamaya başlıyor. Connell'in annesi Marianne'nin evine temizliğe gittiği sırada Marianne de Connell'in evine geliyor ve beraber oluyorlar. Bu beraberliklerini herkesten gizli tutuyorlar çünkü Connell okulda ne kadar popüler biriyse Marianne o kadar asosyal ve sevilmeyen biridir. 
Gel zaman git zaman, hayatlarının belirli dönemlerinde hep bir araya geliyor. Kitabın geçişleri şu şekilde oluyor: 3 ay sonra... 5 hafta sonra... 8 ay sonra... 
Bu geçişler biraz kafa karıştırıcı gelebiliyor çünkü bir yandan günümüzdeki olayları anlatırken aniden geçmişe gidip, o geçiş süresinde yaşanılan bir olayı anlatıyor yazar. Ve anlatıcı bazen Marianne bazen de Connell oluyor. Diyaloglar için tırnak işareti de kullanmayan yazarı alkışlıyorum. Kitabı okurken baya meydan okudum kendime. :) Türkçe olsa hadi neyse derdim ama İngilizce okurken kurguyu karıştırmamak için çok dikkatli okudum. (Okumak iki haftamı aldı bu arada.)

Neyse. Konuya döneyim. Hayatlarına sürekli birileri girip çıksa da hep kendilerini birbirlerinde bulan Connell ve Marianne bir süre sonra göz devirmeme sebep oldu. Nasıl bitecek sorusuyla kitabı okumaya devam ettim ve kitabın sonundaki cümleyle kalakaldım: What the fuck??? Durup, yazarı sorguladım. Bu kitabı yazma amacı neydi? Peki ya çok dev bir ödül olan Man Booker'ı alma sebebi neydi? Sorun bende miydi? Kafamda deli sorular...

Aslında biraz durup düşününce farklı anlamlar da çıkarmaya başladım. Marianne, sorunlu bir aileye sahip. Babası ölmüş ama neden öldüğü bilinmiyor. Annesi, çok kendi halinde biri. Abisi denen ahmak kızın üstüne yürümek dışında yaptığı bir şey yok. Yani tamamen sevgisiz olan Marienne'nin kendini sürekli Connell'de bulması beni şaşırtmadı. Onun sevgisi dışında hiçbirinin sevgisi umrunda değil. Ama Connell bunun farkında olmadığı için sürekli ya yanlış bir şey söyleyerek kalbini kırıyor ya da farklı seçimler yaparak yollarını ayırıyor. Şimdi böyle yazınca daha mantıklı gelmeye başladı kitap. Hatta bir bölümde Marianne şöyle diyor: Sorun bende mi? Kimse niye beni sevmiyor?
Connell sürekli dolaylı yollarla sevdiğini belirtiyor ama Marianne'nin istediği bu değil.

Yine de daha başka bir son beklerdim. Açıkta kalmış. Son cümleyle beraber yazar, kurguyu bize bırakmış aslında. "Alın, bundan sonrasını siz hayal edin," demiş de olabilir "Bundan sonrası yine aynı döngü içerisinde olacak, yazmama gerek yok," da demiş olabilir. 

Bakalım, Türkçesi çıksın da gelen tepkileri merakla bekleyeceğim. Bu arada yazarın diğer kitabını da okuyacağım. Anladım ki normal bir yazar değil kendisi. En sevdiğim insan tipi. *-*

Ay, minik bir romantik alıntı bırakayım da öyle gideyim. İçimde kalır... 

Marianne, he said, I'm not a religious person but I do sometimes think God made you for me. (Marianne, inançlı bir insan değilim ama bazen Tanrı'nın seni benim için yarattığını düşünüyorum.)

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder