Pages

19 Ocak 2020 Pazar

Kitap Yorumu: Centilmen Piç 1: Locke Lamora'nın Yalanları

Selamlar efenim

Adeta yıllar sonra bir seri için yorum yaparken çok heyecanlandım. Şaka maka, son iki yıldır adamakıllı beni etkileyen bir seri okumuyordum. Tesadüf eseri Centilmen Piç'le tanıştım. Aslında Goodreads'te okumak istediklerime 2015 yılında eklemişim ama anca şimdi okuyabildim.
2020'nin ilk gününde elime Locke Lamora'nın Yalanları'nı aldım ve on günlük bir maceradan sonra kendimi yine gerçek hayatın sıkıcılığında buldum.

Kitabı okuduktan sonra hem nefes nefese kalmış hem de üst üste seviye atlamışım gibi hissettim ve şöyle dedim: Çevirmenin (Cihan Karamancı), çeviri sürecindeki duygularını öğrenmek isterdim. Allah kolaylık versin...

Scott Lynch, çok geniş ve değişik bir hayal dünyasına sahip. Taht Oyunları'nı ve Yüzüklerin Efendisi'ni henüz okumadım (taşlamayın beni) ama ne kadar zor bir dile sahip olduklarını az biraz tahmin ediyorum. Locke Lamora'nın da dili bir o kadar zor, şaşırtmalı ve ağdalıydı. Gram takılmadım çünkü hem titiz bir çeviriydi hem de güzel bir editörlükten (İhsan Tatari) geçmiş, belli. Herkesin emeğine sağlık!

Şimdi gelelim niye bu kadar sevdim ilk kitabı.
-Çok iyi düşünülmüş ve kurguya kafa patlatılmış.
-Karakterleri özene bezene yaratmış.
-Klişe yok.
-Laf gebeliği yok.
-Uzun uzun, içimi öldüren betimlemeler yok.

Amma velakin bol terimli olması beni yer yer yordu. Yani okurken sıkılmadım ama 50 sayfa okuduktan sonra sanki 500 sayfa okumuşum gibi hissettiriyordu. O yüzden sindire sindire, on gün boyunca okudum. Aceleye getirmeyin ve atlayarak sakın okumayın kitabı. Çok şaşırtmalı sahnelere sahip, benden demesi.

"Eskiden beri en iyi sahte kılığın insanların önyargıları olduğunu düşünmüşümdür."

Kurgusundan bahsedeyim hemen. Baş karakterimiz Locke Lamora, çok küçükken ailesini kaybedince bir hırsız çetesi tarafından sahiplenir. Lamora, kendini bildi bileli hırsızlık yaptığı için bu çeteye kolayca ayak uydurur ama eğitilmesi lazımdır. Çünkü kendisi yerinde duramayan ve laf dinlemeyen bir velettir. 
Hırsızbaşı, bir gün onu ensesinden tutup Gözsüz Rahip'e satıyor. Rahip de Peder Zincir'e emanet ediyor. Böylece hem geçmişe dönüp küçük Locke'un gelişimini okuyoruz hemde şimdiki zamana gelip Camorr şehrinin gözü kara ve becerikli belasının maceralarına tanık oluyoruz.
Çok fazla karakter var. Ama odak noktamız Locke; tam bir dediğim dedik kafasında, inatçı, zeki, yakın arkadaşlarına sonsuz bağlı, belayı mıknatıs gibi çeken ve aşırı yetenekli bir hırsız, Jean; masum ama süper güçlü, her zaman Locke'un arkasında olan, çocukluğunda zorbalık görmüş ama bunlardan çok güzel dersler çıkararak bugünlere gelmiş bir centilmen piç; Galdo ve Calo ikizler ise tam haylazlar, çoğu zaman ikisini ayırt etmek çok zor olabiliyor, Böcek; ekibin hem en küçüğü hem en yenisi, bu yüzden her şeye meraklı ve her şeye atlıyor. (Valla bu karakter analizi için defter tuttum, ciddiyim!)
Centilmen Piç'leri kontrol eden biri var: Capa Barsavi. Şehirde kim, ne hırsızlık yapıyorsa her ay ona bir vergi ödüyorlar. En büyük kazancını her zaman Locke'lardan aldığı için Locke'a karşı ayrı bir ilgisi var. 
İlk kitapta, yukarıda da bahsettiğim gibi Locke'un hem geçmişini hem de şimdiki zamanda neler yaptığını anlatıyor. Bu karşılaştırma sahneleri ilk baştan beyin yakabilir ama sonra her şey kafanızda oturacak. Ellinci sayfaya kadar kitaba sabırla şans verin. Sonrasında tak tak gerçekleşiyor olaylar. Locke'un gelişimi inanılmaz güzel. Latin havası sezdiriyor yazar. Özellikle şehir betimlemeleri aklıma hep İtalya'yı getirdi nedense. 

"... yoksa kıçına öyle bir tekme atarım ki hayatın boyunca sıçtığın her bokun üstünde kahrolası topuk izim olur."

Başlangıç kurgusu harikaydı! Locke, büyük bir kazanç sağlamak için inanılmaz bir oyun hazırlıyor; zengin bir iş adamını dolandırıp, sonra hükümet çalışanlarından birinin kılığına girip iş adamına kandırıldığını söyleyerek bu oyuna devam etmelerini sağlıyor ve böylece "dolandırıcı" kılığındaki karakterine kazanç sağlıyor. Kafanız yandı değil mi? Valla kitaplar şaşırtıcı fikirlerle dolu. "He o, şu ,bu" derken arka arkaya "fuck" dediğim anlar oldu. Cidden mest etti beni yazarın zekası! 

Bir de Gri Kral diye bir baş belası var... Aman yarabbi onun hikayesi bambaşka. Parayla tuttuğu süper güçlü büyücü Şahinci ile Capa'nın belalısı olur. Bu sorun elbette Locke'a da sıçrar. Sonra bakar ki olaylar hiç sandığı gibi gitmiyor, iki tarafa da oynayım derken bomba elinde patlar. Öf öf öf. Son sayfalarda göz yaşı pıt... İnanılmaz beklenmedik şeyler oldu. Kitabı bitirince ben bir süre fantastik okumayayım zira beklentim Allah katına çıktı dedim. Ve öyle gerçekten... -.-

Göz dolduran fantastik bir kurgu. Keşke filmi olsa dediğimgillerden ve sanırım WarnerBros tarafından film hakları satın alınmış. Hayran yapımı jenerik izlemek isterseniz tıklayın. Çok iyi olmuş! Ve ben kafamda nedense hep Peaky Blinders'la eşleştirdim bu seriyi. Benzer kurgulara sahip. Keşke kadınlar da ön planda olsaymış dedim. Çok az kadın karakter var. Romantiklik yok denilebilir. Locke'un bir geçmişi var fakat henüz ayrıntıları bilmiyoruz. Sır küpü velet.
Onun dışında eleştirdiğim bir şeyi yok. Didiklesem çıkar ama genel anlamda pürüzsüz bir seriye başlangıç kitabı olmuş. İkinci kitabı çok ara vermeden okuyacağım çünkü unutabilirim. Çok fazla olay zinciri ve karakter var.
Seri 7 kitaptan oluşacak ama 4.kitap yıllardır çıkmamış. -.- Yazar turşusunu kuruyor sanırım! Ama sorun değil, bekleriz. Yeter ki saçmalamasın.

Efenim okuyun, okutun. Mis gibi bir epik fantastik! Özellikle Cassandra Clare okuyan gençlerimiz büyüyünce bu seriye dadansın. <3

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder