Pages

31 Ağustos 2014 Pazar

Bir Yaz Macerası: D&R - Filmler Kraliçesi

Herkese Merhaba !

Ağustos ayının da sonuna geldik. Bu demek oluyor ki 2014 Yaz'ına elveda ! Normalde yaz maceralarım ve anlatacak ilginç şeylerim olmazdı ama bu sefer bomba şeyler var. :D Umarım eğlenceli ve bilgili bir yazı olur. Çünkü bu yazı için haftalardır kafamda taslak oluşturuyorum. Zamanım olmadığı için ne bilgisayara girebildim ne kitap okuyabildim ne de bir şeyler izleyebildim. Ama bundan sonra cidden uçuşa geçeceğim. Ondan önce şu yaz maceralarımı anlatayım.

Bu yaz inat ettim, çok uğraştım ve sonunda D&R'a girebildim. Daha önce de iş için başvurmuştum fakat kabul edilmemiştim. Bu sefer iyi hazırlandım. Öncesinde minik bir iş deneyimi yaşadım ve sonrasında soluğu D&R'da aldım. Gerçekten zorlu bir mücadele oldu. İş görüşmeleri; benim için resmen çok stresli bir şeydi. Oysaki çok rahat bir ortam vardı. Sonrasında iş için belgeleri toplarken birçok yeni şey öğrendim. Mesela kan grubumu. :D Daha yeni öğrendim, evet. (O belgeleri toplarken ne rezil oldum bir bilseniz. Elbette anlatmayacağım burada.) Her şey tamamlandı ve nerede, hangi mağazada çalışacağımı öğrendim. Hatta birkaç öncesinden gidip, ortama göz attım. (İştekiler bunu halen bilmiyor. :D) Orada çalışanlara göz atarken aynen şöyleydim: "Hmm şununla kesin iyi anlaşacağım. Eheem bu biraz cazgır gibi. Çaldıkları müzikler ögh!" Ki söylediklerimi aynen yaşadım. 

D&R'daki ilk günümden söz etmek gerekirse... Gittiğim gün kalem sayımı varmış. Hayır, bana nasıl denk geldi anlamadım. :D Daha ilk günden sayıma bulaştım. Ortama alışmaya çalıştım. Bir de iş öncesi eğitim vermeleri gerekiyordu ama benim şansıma bakın ki eğitmen tatilde olduğu için direk ortama atıldım. Eğitimsiz olduğum için oradakiler acaip yardımcı oldu. Mesela ilk gün 5-6 kişi arka arkaya gelip: "Şunu gösterdiler mi? Bunu biliyor musun? Dur şunu da göstereyim..." derlerken resmen beynim sulandı ve evet hiçbirini öyle hemen ezberleyemedim. Bilgisayarların şifrelerini bile tam yeni ezberlemişken işten çıktım. :D Neyse.

İlk gün öyle top gibi oradan oraya yuvarlandım. Herkesle tanışırken kendimi tanıtmaktan gına gelmişti. AVM'yi çözene kadar canım çıkmıştı. Bir de ben müzik temsilcisi olarak girdim. Müzik dahil her şeyi yaptım diyebilirim. Asıl komik olan ise işe girdikten birkaç gün sonra beni kasaya aldılar. Sen kasiyer ol, sana daha çok yakışır dediler. İlkten resmen "Olmaaaaz, paralarla uğraşamam ben. Allasen bana bunu yapmayın" dedim ama iki hafta kasada kaldım. Resmen can çekişiyordum. Ne olaylar atlattım, hatırladıkça gülüyorum ama o zaman resmen ağlıyordum. :D Kasadan ölesiye nefret ediyordum ama öğrenmeye başladıkça hoşuma gitti. Yine de kasa dışında her şeyi yapmayı severim diye inat ettim ve arka bölüme; kendi alanıma geçtim. Bu sefer de filmlerle uğraşmaya başladım. İnanın bana film reyonuyla uğraşmak gibisi yok. Tamam, müzikte çook eğlenceli. Bir sürü şey öğrendim. Yeni müzik türleri, gruplar, şarkıcılar falan ama Türkçe müziklerle pek alakam olmadığı için sıkılıyordum. Ama film öyle mi ? Düne kadar film reyonuyla aşk yaşıyordum. Şuan gözüm kapalı filmlerin yerini gösterebilirim. :D Zaten bir müşteri film isteyince direk uçuşa geçiyordum. Tabii ilk günler feci panik yapıyordum. Adam "Hunger Games" diyor ben o an resmen algılayamıyordum. "Ney, hangi film? Şuraya yazsanız...? Hee o mu, bir saniye. *Reyona koşulur, tak tak film bulunur ve sanki yarışmada 1. olmuş gibi müşteriye uzatılıp* Ehhemm, buldum buyrun." İşte o an zafer benimdir. :D İlerleyen zamanlarda ise "Divergent DVDsi var mı acaba?" sorusuyla gelen müşterilere "Ne yazık ki daha çıkmadı. Ben de merakla bekliyorum. Kitabı çok iyiydi, di mi ?" Ayaküstü konuşmalar falan... Deneyim kazandıkça ve zaman geçtikçe daha da rahatladım.

En güzeli de ne biliyor musunuz ? En sevdiğim film ya da albüm gelince onu ilk ben inceliyordum. Reyon için hazırlayıp, yerine koyarken sanki ilk çocuğumu okula vermişim gibi gururlanıyordum. İşte öyle de saçma bir sevincim vardı. :D Heee, bir de şuna açıklık getirmek istiyorum. Hani şöyle hayaller olur ya "Bir kitapevinde çalışsam da sevdiğim kitap gelince koliden onu çıkarıp, ilk ben dokunsam..." Unutun bunu. :D İlk hayal kırıklığımı yaşadığımda şok geçirmiştim. Mağazada Lojistik bölümünde bir arkadaş var. Gelen her film, kitap ve albüm kargolarını o açıyor. İlk onun eli değiyor, ilk o görüyor ve bazen de okuyor. :D Bizim lojistik bölümündeki arkadaşla yakın olmaya başlayınca sabahları gelen kitapları açıp, inceliyorduk. Yani o hayali unutun. Ben bile Cennet Ateşi Şehri kitabı gelecek diye resmen kargonun yolunu gözlerken kitaba ilk lojistikteki arkadaş ulaştı. Ben öyle uzaktan onun işi bitsin diye bekledim. :D Ve bir şey daha söyleyeyim mi ? Kıskandırmak gibi olmasın ama D&R'ın ofisinde yer almak müthiş bir şey. Tüm dedikodular, ürünler, gizli ve eğlenceli işler orada. Bu yazımda elbette tüm kirli çamaşırlarını ortaya dökmeyeceğim. :D

İş ortamına gelirsek... Şöyle söyleyeyim, ilk bir ay insanları tanıma sürecindeydim. Uzun bir süre olabilir ama 10 kişiyi aynı anda tamamen tanıyamazsınız. Her gün yeni bir şey öğrendim ve onların davranışlarına göre ayak uydurdum. Aksini yapamazdım çünkü artık okul ortamında değilim. İş, ciddi bir şey. Tamam, eğlencemiz de eksik olmuyordu ama yeri geldiğinde azar da işittim övgü de aldım, işin ciddiyetini de kavradım. Hepsi de benim için güzel bir deneyim oldu.

Ve çok güzel arkadaşlıklar edindim. Öyle böyle değil. Resmen işe onlar için gidiyordum. Komik, eğlenceli sohbetler, kaçamak atıştırmalarımız, eksik olmayan dedikodularımız... Özellikle ilk ismimle fena uğraştılar. Hem değişik ve eski bir isim, hem de o ismi sevmediğim için kullanmıyorum. Ama bunlar yaka kartımdan bir gördüler habire o isimle çağrıyorlar falan. O isim sayesinde baya güldük, eğlendik. Artık bazı müşterile bile o isimle hitap ediyordu. Kabusum resmen eğlenceye döndü. :D  Bu yüzden bu sene en en en güzel yaz'ımı geçirdim. Belki dinlenemedim, yeterince kendime ve çevremdekilere zaman ayıramadım ama hiç boş durmadım. Çalıştığım zamanlarda bile boş durmamak için elimden geleni yaptım. Ki oradakilerle takılmak şuana kadar yaptığım en müthiş şeydi. Yemek molaları bile eğlenceliydi. :D Artık Burger King ve McDonalds çalışanlarıyla bile arkadaş olmuştum. Son günümde Mc'den biriyle üniversite işlerini konuştum. Bir de Donut delisi oldum. Hep iştekiler yüzünden! Her yemek sonrası "Hadi yiyelim!!!" demeselerdi şuan bu göbek de gitmişti. Neyse. :D

Bunların dışında... Mağazada imza gününe şahit oldum. AVM'de canlı konserlere rastgeldim. Kasada olduğum zamanlar birçok ünlüyü gördüm. Ama hiç bozuntuya vermedim. Aynen şöyleydim: "Buyrun, iyi günler. *Ünlü gider ve...* Vay be! O, xxx değil miydi! TV'deki haliyle aynı."  :D 

Son olarak, şimdi yazacaklarım biraz duygusal olabilir ama yazmasam olmazdı. D&R'ı keşfettiğimden beri orada çalışmak istemiştim ve bu resmen benim hayallerimden biriydi. Hatta iş görüşmemde bunu dile getirdim ve karşımdaki insan "Bunu her çalışanımızdan duyuyoruz." diyerek bu hayalimin aslında çoğu kişinin de olduğunu belirtmişti. Bu yaz orada çalışarak hayallerimden birini gerçekleştirdim. Her zaman birilerinden "Şuan hayallerimi yaşıyorum. İnanılmaz bir şey!" gibi şeyler duyardım. Ve en sonunda ben de hayallerimden birini yaşıyorum diyebildim. Çalışırken zaten çoğu zaman etrafıma bakıp, "Evet, işte bu konumdayım. Şuan hayalim gerçekleşti ve onu yaşıyorum. Anı yaşa, beynine kazı ve ömrün boyunca bunu hatırlayarak diğer hayallerin gerçekleştir. Hiçbir şey zor değil. Sadece çabala. Emeklemeden koşamazsın. İnat et, güçlen, odaklan ve hayalini gerçekleştir." diyerek kendimi motive ettim. Bu hayalim sayesinde diğer minik hayallerimi de gerçekleştirdim. Mesela, en sevdiğim albümleri mağazada çaldım. Bir hayal edin; bıkmadan dinlediğiniz bir albümü iş ortamında yükses sesle çalıyorsunuz ve herkesle beraber siz de dinliyorsunuz. Nasıl inanılmaz bir şey. Ve çaldığım albümler satılınca 32 diş ortalıkta dolaşıyordum. :D  Bu da bir hayalimdi ve D&R sayesinde gerçekleştirdim. 
Ah bir de şey var. Bir gün işe erken gittim. Saat 10.00 oldu mu kapılar açılıyor. O sabah da lojistikteki arkadaşın bir işi varmış. Beni görünce elime anahtarı verdi, saati gelince aç dedi ve gitti. O an durdum, etrafıma baktım ve koca mağazada tek başıma olduğumu fark ettim. At koştursam kimsenin ruhu duymayacak. :D Gerçekten mutluluktan havaya uçmuştum. Tabii sonrasında kapıyı açmayı beceremedim ve birkaç dakikalık gecikmeyle bir arkadaşın yardımıyla açtık. :D 

Dün de son günümdü. Gerçekten hiç ayrılmak istemiyordum. Bu yaz, zamanımın çoğu orada geçti. Resmen evim gibi olmuştu. Ama hem okul hem de bazı sebeplerden dolayı istifamı verdim. İmzalarken resmen ellerim titredi. Ki işe girerken de anlaşmaları imzalarken heyecandan titremişti. Tabii bu seferki farklıydı. İmzalarken birkaç arkadaş yanımdaydı. Adeta gözümün içine bakıyorlar, yapma gibisinden. Baya koydu bana. :D Kimseyle doğru düzgün vedalaşmadım. Vedaları sevmem. Zaten arada onlara süprüz* yapacağım. :D Benden kolay kurtulamazlar.

Öyle işte. Benim yaz maceram böyle geçti. Çok şey öğrendim, çok kişi tanıdım, inanılmaz deneyimler kazandım, D&R'ın iç yüzünü keşfettim ve kendimi yeniden tanıdım. Neler yapabileceğimi, nerelere gelebileceğimi gördüm. Hayalleriniz küçük ya da büyük hiç farketmez, ne olursa olsun onları gerçekleştirin. D&R benim büyük hayallerimden biriydi. Şimdi bu hayali gerçekleştirince bana bir özgüven geldi ki sormayın. Yürüyerek Amerika'ya giderim o derece. :D 

Yaş 19. Daha ne hayaller, deneyimler, iş ortamları, mekanlar, insanlar göreceğim. Yeni maceralara atılmadan önce hayal dünyama; karakterlerime, filmlerime, dizilerime ama en önemlisi blog'uma geri dönüyorum.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Not: Bunu söylemesem olmaz. İşteyken molalarda hep Ask.fm'deki soruları yanıtladım. Beni orada da yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederim. Daha çok soru yollayın, cevaplamaktan çoook zevk alıyorum. :D 

Not2: İş yerinde Jane kimliğimi gizli tuttum. Orada sıradan biriydim ama şimdi eğlenceli ve tutkulu Jane'e geri dönme vakti! 

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Kitap Yorumu: Uyumsuz 2 / Kuralsız - Veronica Roth


Hayat da bizi kirlerimizden arındırıp dünyaya tertemiz geri yolla hoş olurdu. Ama bazı kirler kolay çıkmaz. -Tris

Bu seriyi okumalısınız! Her ne kadar anlatış biçimi bana çok ters gelse de Kuralsız'ı okuduktan sonra "İşte büyük ümitlerim olan serinin, hayal kırıklığına uğratmayan hatta müthiş memnun eden kitabı." dedim. Ve inanın bana, Kuralsız'ı okuduktan sonra final kitabı, Yandaş'ı okumak için çıldıracaksınız. Açıkçası ben şuan neden hala Yandaş'ı okumadığıma şaşırıyorum. Elbette, belli sebeplerim var.

Öncelikle şunu belirteyim; ilk kitabı yani Uyumsuz'u okumayan ve seriyi bilmeyenler yazıyı cidden okumasın. Fena spoiler bilgiler gelebilir. Uyumsuz'u yorumladığım yazımda üstün körü bilgiler vermiştim ama bu yazıda Uyumsuz'daki bazı şeylerden bahsedeceğim. Çünkü Kuralsız'ı size ancak böyle tattırabilirim. :D

Tabanca yanında mı ?
Hayır, diyor Tobias. Kurşunları burun deliklerimden atarım diye düşündüm, o yüzden tabancayı yukarıda bıraktım.

Uyumsuz da çok fena bir yerde bitmişti. Tris, Four (Artık gerçek adını da söyleyebilirim: Tobias Eaton), Caleb, Peter ve Four'un babası Marcus simülasyonlardan ve Jeanine'nin acımasız baş kaldırımından kaçmak üzere yola koyulmuşlardı. Kuralsız da aynen böyle devam ediyor. Tris, bir yandan yaşam mücadelesi veriyor bir yandan da rüyalarında annesini, babasını ve kendi elleriyle öldürdüğü arkadaşı Will'i görüyor. Bu kitapta Will, resmen Tris'in belası oluyor. Eline her silah aldığında aklına Will geliyor. 
Four ise Tris'i gözünün önünden ayırmıyor. Ve babasından oldukça uzak durmaya çalışıyor. Bu grup, cidden zorlu bir mücadeleye giriyorlar. İlk önce Dostluk bölgesine sığınmaya gidiyorlar. Fakat burada huzurlu olamıyorlar. Çünkü bazı Cesurluk hainleri ve Bilgeler basıyor. Bizimkiler bu sırada yine kaçmaya başlıyor. Bu sefer kendilerini Dürüstlük bölgesinde buluyorlar. Ama Four ve Tris tutuklanıyor. Onlara verilen emir böyle. Ve burada Christina'yla karşılaşıyorlar. En iyi kısım buydu sanırım. Çünkü Christina'yı çok özlemişim. Ayrıca Will'i öldürenin Tris olduğunu da hala bilmiyor. Yazar bu konuda kurguya heyecan katmış. Dürüstlük'teki sahneler bayıldım. Gerçekten heyecan vericiydi.

Bunun sonrasında olayları kısaca özetleyeceğim. Detaya girersem cidden spoiler vermiş olacağım. Bir de bu serinin şöyle bir durumu var. Şu sahneyi kısaca anlatayım diye bir şey yok. Her şey birbirine bağlı. Birini anlatsam, diğer sahneler için spoiler olacak. O yüzden olayı kısaca aktarıyorum; başta Four ve Tris olmak üzere gruptaki kişi sayısı bir azalıyor bir artıyor. Toplulukları gezip hem yardım istiyorlar hem de yandaş arıyorlar. Hem olumlu hem olumsuz sonuçlar alıyorlar. Ve her gittikleri yerde çok kalamıyorlar. Jeanine'nin adamları peşlerinde ve her defasında baskın yapıyorlar. En sonunda Dışlanmışlara (Bir topluluğa bağlı olmayanlar) gidiyorlar. Burada baya şaşırtıcı bilgiler alabilirsiniz. Sürpriz kişiler ortaya çıkıyor. Zaten kitabın geneli sürprizlerle dolu. Hiç ummadığınız kişi bizimkileri ele veriyor ve hiç ama hiç ummadığınız kişi ise Tris'in hayatını kurtarıyor. No spoiler! :D

...Sonra onunla tanıştım ve belki seçimimle barışabileceğimi düşündüm. -Tobias

Bir de yazar bu kitapta hiç acımadan karakterleri öldürmüş. Zaten ilk kitapta Will'in ve Al'ın ölmesi beni şoke etmişti ama bu kitaptaki ölümler beni şaşırtmadı ve "oh be kurtulduk" dedim. Özellikle iki kişinin ölümü vahşiceydi. :D Artık acımasız olmuş adamlar. Ama diğer ölenlerden birine cidden üzüldüm. Çünkü karakteri daha yeni tanıyorduk ve bizimkilere çok yardımcı oluyordu. Ölmesi hem şaşırttı hem de heyecanlandırdı. O sahneyi cidden çok güzel yazmış yazar. Filmde izlemek için can atıyorum!

Karakterlerden bahsetmek gerekirse... Tris'in psikolojisi bozuk ama yine de dimdik ayakta duruyor. Bir savaşın içinde. Bunun farkında. Bazen aptallıklar yapıyor ama cidden çok güzel idare ediyor. Four ise bana ilk kitaptaki otoriter halini pek gösteremedi gibi... Hatta bazen "Ehh saçmalıyorsun ama" dedirtti. Ve 18 yaşında olduğunu unutmuşum. Tanrım! Yaşlanıyorum cidden. Okuduğum ve sevdiğim erkek karakterler artık benden küçük oluyor. :( Neyse, konumuz bu değil. :D Bunların dışında... Kurgu çok iyiydi. Gerçekten okurken çok eğlendim ve bayıldım. Her akşam tüm yorgunluğuma rağmen okudum. Hatta bir ara kitap hiç bitmesin istedim. Karakterler bir savaşın içinde ve mücadele ediyorlar, ben ise "off keşke aralarında olsam, onların yaşamı daha heyecanlı" derdindeydim. :D Distopya dünyasına aşığım!

Zekice kurgulanmış bir seri olabilir ama aşk dolu sahneler beklemeyin. Ki bu beni de rahatsız etmedi. Konu ve karakterler o kadar sağlam ki aşkı unutabilirsiniz. Ama elbette Four&Tris sahneleri vardı. Abartılacak şekilde değil.
Ben önemli falan değilim. Herkes ben olmadan da yaşayabilir.
Herkesten bana ne? Ben nasıl yaşayacağım ? -Tobias&Tris

Ve bir şey daha diyeceğim. Peter karakteri her ne kadar serinin başından beri kötü olsa da bu çocuğu seviyorum. :D Habire dayak yiyip, sakatlansa da ya da huysuz davransa da onu okumayı seviyorum. Kuralsız'da da ön plandaydı. 

Benim dünyamda insanlar bir şeyi sadece iki nedenle yapar. Birincisi, karşılığını almak için. İkincisi ise kendilerini borçlu hissettikleri için. -Peter

Son olarak diyeceğim şey ise bence Tris örnek alınacak bir karakter. Ailesi öldü, yakın arkadaşını öldürmek zorunda kaldı, üzerinde deneyler yapmak ve ele geçirmek isteyen psikopat bir Jeanine belası var ama yine de hayata direniyor. Okurken çok imrendim. Çok güçlü ve asi bir yapısı var. O kesinlikle bir cesur!

Acıyı rahatlatmak için acıya başvurmak...Çok saçma ama öyle. -Tris

Son kitabı okuyana kadar... Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Not: Bunu demeseydim içimde kalırdı. Dürüstük'teyken bir ara Tris'i sakinleştirmek için bir şeyler veriyorlar. Bu kafayı bir buluyor... O kadar komik ki ! Okumanız lazım o sahneleri. Four'un onu zaptetmesi falan... Fena komikti. Filmde görmeliyim o sahneleri ! :D

1 Ağustos 2014 Cuma

Kitap Yorumu: Belalı Düğün


Geçenlerde ne okusam acaba diye kitaplığımın karşısına geçip, uzun bir süre okunacaklar listesini inceledim. Ve en sonunda Belalı Düğün'e başladım. Blog'da "Hangi Hayal Dünyasındayım" bölümüne fotoğraf eklememe zaman kalmadan kitap bitti. Çerezlik bir kitaptı zaten. Ama işin içinde Travis Maddox olunca dünya durur! Kaslı, dövmeli ve inanılmaz seksi olan bu belalı adamı okumamak olmazdı. Siz hala Travis Maddox'la tanışmadınız mı ?

Bu kitap aslında Tatlı Bela ve Ayaklı Bela kitaplarındaki Las Vegas sahnesinin uzatılmış hali. Ara kitap yani. O yüzden kısa süren bir hikayeydi diyebilirim. Sadece akşamları okuyarak iki günde bitti. Yüzümde tatlı bir tebessümle kitabı bitirdim. Diğer iki kitap gibi ne sinir oldum ne gıcık olup, kitabı fırlatasım geldi... Sadece biraz kıskanmış olabilirim. :D 

Kıskanma sebebim de gayet normal. Abby, bulmuş adamı hala mıymıymıy... Damatlıklı halini öyle bir anlatmış ki direk Las Vegas'a gidip, evlenesim geldi. Travis'siz olmaz elbette. Cidden, Travis Maddox biri gibi var mıdır ya... Bu sorunun cevabını hiç öğrenemeyeceğim sanırım. Neyse.

Dediğim gibi, kitabın konusu Las Vegas'taki maceralarıydı. Abby'nin neden aniden Travis'le evlenmek istediğini, evlenme süreçlerinin aslında çok hızlı değil; daha çok anlamlı ve eğlenceli geçtiğini göreceksiniz. Ayrı ayrı hazırlanmaları, sabırsızlanmaları... Çok eğlenceli bir çift cidden. Okurken habire sırıttım.

"...bir Maddox erkeği aşık olduğunda bu sonsuza kadar sürer."

Kitapta favorim dediğim yerler baya vardı. Mesela Travis'in annesinin gelecekteki gelinine yazdığı mektup... Nasıl anlamlıydı. Birkaç kere okudum. Çok güzel yazılmış. O mektubu okuduktan sonra Travis'i daha çok sever oldum. Ki zaten Abby, çok doğru bir karar verdiğini o mektubu okuduktan sonra daha da iyi anladı.

Bir de America'nın Abby için yaptığı "Gecikmeli Bekarlığa Veda" partisindeki oyunları çok hoşuma gitti. Bunlar önceden gidip, Travis'e birkaç soru sorup, cevaplarını almış. Sonra Abby'e bu soruları sorup, onun cevabıyla Travis'in cevabını karşılaştırdılar. Her yanlış cevapta Abby içki içmek zorunda kaldı. Hem eğlenceli hem komik... Ben de yapıcam bu oyunu, bana ne ! :D Valla kıskandım.
Bunların dışında... Çok bir şey beklemeyin. Zaman geçirmelik, bu sıcak havalarda beyniniz erimesin diye bir gölge bulup okuyacağınız bir kitap. Ya da tatildeyseniz ayaklarınızı denize/havuza sokun ve öylesine okuyun. 

Şimdilik Travis Maddox'a elveda... Ama iyi haberlerim var gençler. Yazarımız bu karakterleri çok sevmiş olmalı ki (ya da söz konusu para da olabilir) Maddox kardeşlerinin hayatlarını konu edineceği kitaplar çıkaracakmış. Hatta Trenton Maddox'un kitabı yurtdışında çıktı. Bizde de yakında çıkacak diye duydum. Valla sabırsızlıkla bekliyorum. İlla ki orada burada Travis'i de görürüz. Güzel bir seri olacağına eminim. :D

Son olarak; Trenton dedim de... Travis'in bekarlığa veda partisinde bir sürpriz yapmış ki... Okuyup, hayal ederken resmen kahkaha'lardan ölecektim. Acaip komikti. Okuyun,cidden. :D

Sevgiler, öpücükler: Jane