Pages

Dex Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dex Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ağustos 2022 Cuma

Yakın zamanda okumayı planladıklarım / Eylül 2022


 Hellöööö

Bu sefer yepyeni bir yazı dizisiyle geldim. Bu, uzun zamandır aklımdaydı. Aslında hem planlı bir okuma deneyimi olacak hem de önden size haber vererek daha motive olacağımı düşündüm. Ayrıca okuyanlardan yorumlar da gelir, daha çok okuma isteğim olur, bir sohbet oluşur dedim. Detaylar şöyle:

Her ay kaç kitap okuyorum gibi bir düzende gitmeyeceğim fakat yakın zamanda okumak istediğim kitapları sizinle paylaşmak istiyorum. İngilizce ve Türkçe karışık olacak, türde de sınır olmayacak. Birkaç yıldır nadir de olsa kurgu dışı kitaplar okuyorum ve çocuk kitaplarına fena sardım. (Çocuk kitapları için de ayrı bir yazı dizisi olacak.) Uzun zamandır okumayı ertelediğim kitapları öne çekerken yeni çıkan kitaplardan da araya serpmek istiyorum.

Ah bir de yarım bıraktığım ama devam etmek için can attığım seriler var. Açıkçası yazın öyle seri okumalarına giremiyorum. Hazır havalar yavaştan dönüyorken ben de serilerime göz atayım dedim. Yazı başlığında ay belirttim ama elbette bunları Eylül ayında okumam mümkün değil. Sadece listemde dursunlar, gelen yorumlara göre öncelik verebilirim. 

Gelelim listeye. *-* Kitapları neden seçtiğimden de kısaca bahsedeyim. 

 

(Kitap adı, yazar adı / Türk yayıncısı, çevirmen)

Eski Sevgili Mevzuları, Rachel Lynn Solomon / Yabancı Yayınları, Burcu Karatepe: Bu sürpriz bir kitap oldu benim için. Aslında daha önce okumadığım bir yazar ve bu kitabını da çıktıktan sonra keşfettim. Konusu bi hoşuma gitti. Fantastik okumalar arasında iyi gider diye düşünüyorum. Arka kapak yazısı için buraya tıklayın.

Malibu'da Son Parti, Taylor Jenkins Reid / Yabancı, Elif Nihan Akbaş: Taylor Jenkins Reid okumaya pandemide başladım ve bayıldım! Abartmayayım tabii ama yazarın dili ve kurduğu hikayeler çok hoşuma gitti. Elif Nihan'ın da çevirisi su gibi akıyor. Malibu'da Son Parti, pek heyecanla beklediğim kitaptı. Buna direkt başlayabilirim... Bakalım bu sefer nasıl ters köşe yapacak yazar. Arka kapak yazısı

 

Off Campus serisi - Anlaşma, Elle Kennedy / Yabancı, Hanife Albayrak Çift: Bir Yabancı kitabı daha. (Üst üste denk gelmiş valla.) Bu serinin eski kapakları yüzünden hiçbir zaman dikkatimi çekmemişti. Ama şimdi Yabancı ekibi öyle kapaklar hazırladı ki!!! Konularına bakmadan seriye atlamaya karar verdim. Benim için bir es kitabı olabilir. Fantastik sonrası okumalık gibi. Arka kapak yazısı

I'm Glad My Mom Died, Jennette McCurdy / Simon & Schuster, henüz çevrilmedi: iCarly izleyenler Sam karakteriyle hatırladığımız Jennette'yi tanır. Lise zamanında akşam 7'de deli gibi izlediğim dizilerden biriydi iCarly. O zamanlar onları örnek alsaydım şu an Danla Bilic'i sollamış bir YouTuber olabilirdim... Neyse, şaka bir yana Jennette'nin inanılmaz korkunç bir yaşamı varmış. Kitabın adından da anlayacağınız gibi (Annem Öldüğü için Memnunum) annesiyle ilgili dehşet bilgiler yer alıyor. Birkaç yorum okudum da etkilendim, kitabı okuyunca ne hissedeceğim bilmiyorum. Henüz Türkçeye çevrilmedi, İngilizceden okuyacağım. Çok merak ediyorum, yakında okuyup yorumunu yazarım. Arka kapak yazısı

  

Rahatlama Kitabı, Matt Haig / Domingo, Kıvanç Güney: Bir kurgudışı kitap. Matt Haig'in daha önce iki kitabını okudum. Hem dili hem de kurguları fena değildi, ayılıp bayılmadım ama hoşuma gitti. Bu kitabındaki alıntılar çook hoşuma gitti. Bir kitabı okurken eşlik edebilir. Motive edici, kişisel gelişim tadında bir kitap. Arka kapak yazısı

Ne Yaptığını Biliyorum, Alice Feeney / Yabancı, Zehra Uzun: Uzun zamandır gerilim kitabı okumuyordum. Yabancı'nın bu kitabı çok sevildi, ters köşe yaptı. Dedim ki bundan geri kalamaaam. Hemen aldım. Romantik komediler arasına sıkıştırırım mutlaka. Arka kapak yazısı

Gilded, Marissa Meyer / Feiwel and Friends, henüz çevrilmedi: Benim canım Marissa Meyer'ım. <3 En son Ay Günlükleri serisini okuyup onu en tepede bırakmıştım. En sevdiğim fantastik kadın yazarlardan biri. Ve şu an harika bir seriye başlamış!!! Henüz Türkçeye çevrilmeyen (çok yakında geliyor diye duydum, Ephesus'tan) Gilded, peri masallarının en gıcık, en uyuz ve bir o kadar en çekici karakterini, Rumpelstiltskin'i anlatıyor!!! En son Once Upon A Time izlerken ölüp bitiyordum bu karaktere. Şimdi bir kitapta yer alması, hele de Marissa Meyer'in hayal gücüyla okuyacağımız için çok heyecanlıyım. İngilizcesi elimde, çevirisi beklemeden başlarım sanırım. Arka kapak yazısı

 Manga okumaya başladım desem??? Henüz yolun çok başındayım. Ölüm Defteri serisinin ilk kitabını okudum. Devam edeceğim. Satürn Evleri ve Saga serisi de okuyacaklarım arasında. Başta bilinen serilerle devam etmek istedim. Manga önerileriniz olursa çok ama çoook sevinirim. <3 

  

Bunların dışında Sarah J. Maas ve Jennifer L. Armentrout (Blood and Ash serisi) deli gibi okuyacağım günler çoook yakında. Maas'ın yarım kalan serisine (Cam Şato) devam ederken Hilal Şehri ve Dikenler ve Güller Sarayı serilerine de bulaşacağım. *-* Heartstopper'ın okumadığım 4.kitabını da çabucak lüpletirim. Rapsodi (Martı) ve Haşhaş serisi (İthaki) için sakin bir kafaya ihtiyacım var ama onları da yakında okurum diye planlıyorum.

Benden şimdilik bu kadar. Listem çok kabarık ama şimdilik bunlara odaklanayım dedim. Önerileriniz varsa her zaman kapım açık. <3 

Kocaman sevgiler, öpücükler
Jane

12 Haziran 2019 Çarşamba

Kitap Yorumu: Titan 1 - Geri Dönüş / Jennifer L. Armentrout


Merhabaaa

Yıllar sonra Jennifer L. Armentrout okumanın mutluluğu var üzerimde. Bir de yaşlandığımı fark ettim. :( Eskiden eleştirmeden, aptal aptal sırıtarak okurdum kitaplarını şimdi cikcikleyerek okudum. Bir yerlere not aldım, bunu blog'da yaz, eleştir!

Gel gelelim bu dünyayı özlemiş miyim? EVEEET! Seth'i hala seviyor muyum? LANET OLSUN EVET! Ee o zaman yorumlayalım bakalım neler oluyormuş bu yeni seride. 😍

Melez Sözleşmeleri'ni en son 2014'te okumuşum. Üşenmedim, blog'taki yazılarımı okudum. Sırıttım. Vay be dedim, zaman ne kadar hızlı geçiyor. Daha sanki dün okuyordum bu seriyi. Sonra öfkelendim. Yazarın Seth'i nasıl çiğ çiğ yediğini hatırladım. Sövdüm. Meh, biz Seth severleri avutmak için Titan serisini yazıyor ama yemezler. Aiden'la Alex sonsuza kadar mutlu olsun diye Seth'i kurban seçmişti. Çocuğum Apollyon olmamalıymış, asıl Apollyon Alex'miş. Tanrı Katili'ni durdurmak için Ares'e yem ettiler kuzumu. Sonra da vay efendim o artık düşmanımız, dediler! Hadi bir şans vermek için şimdi de Apollo'nun yemi olsun, ölünce de ruhu Hades'e ait olsun dediler. Dediler de dediler. Enerjimi emmişti Melez Sözleşmeleri'nin son kitabı... Gel zaman git zaman, yıllar sonra Seth'e kavuştum.

Bu kitabı okumamak için baya direndim. Eh, biraz geciktim. Yaş 24 oldu, olacak (öhhöm 14 Temmuz) ben daha yeni okuyorum. 19 yaşındaki Jane'le 24 yaşındaki Jane aynı olur mu? Olmaz. O yüzden kemerlerinizi bağlayın, eleştirilerime hazır olun. Ama önce şunu söyleyeyim: Seth canımdır. *-*

Kitap, Avcı'dan (MS - 5. ve final kitabı) hemen sonrasını anlatıyor. Tanrılar ne diyorsa onu yapan Seth, bir gün Apollo'dan farklı bir görev alır. Hiç tanımadığı bir kızı koruması ve Güney Dakota'daki Akit'e götürmesi gerekiyordur.
Josie Bethel. Yeni kız karakterimiz. Seth'in yeni kurbanı. Ve, eee, şey, umarım bu spoiler olmaz, Apollo'nun kızı. 😈 Bunu söylemem lazımdı çünkü olaylar bundan sonra şekilleniyor. Apollo'nun nasıl bir kızı olabilir derseniz mesele çok karışık. Okurken biraz esnemiş olabilirim. O yüzden detayları kitaptan alırsınız ama şunu söyleyeyim Josie bir yarı tanrı. Güçleri henüz gün yüzüne çıkmasa da ortalığı mahvedecek bir potansiyele sahip.

Tahmin edeceğiniz gibi Seth ve Josie arasında bir şeyler olacak... *Göz deviriyorum.*

Kitapta sevdiğim şeyler:

  • Seth'i çok özlemişim! Ukalalığını, komikliğini, çapkınlığını, özgüvenini, egosunu... Böyle ilk diyaloğundan son diyaloğuna kadar sırıttım. 
  • Seth ve Apollo sohbetlerine bayıldım! Kahkaha atmaktan durup, tavanı izledim. 
  • Aiden'ın kardeşi Deacon'ı görünce kalkıp oynadım. Mini Ivashkov olduğundan bahsetmiştim daha önce. Bu lafım hala geçerli. <3 
  • Yunan mitolojisinden minik bilgiler okumayı özlemişim. Jennifer bu konuda çok becerikli. İnsanı boğmadan ince ince işliyor konuyu. 
  • Kısacası, bu dünyayı ve karakterleri çoook özlemişim. *-*



Kitapta sevmediğim şeyler:

  • Josie'yi sevdim, şapşal biri. Beceriksiz ama deniyor, çabalıyor. Sadece sıradan hayatına aniden bu kadar değişiklik gelince hemen ayak uydurması gözüme battı. Hemen savaş moduna girdi. Hemen eğit beni Seth havalarına soktu kendini. Bebeğim, sen hayırdır? 
  • Seth'in, Josie'den hemen ama hemen etkilenmesi... Daha iki gün önce Alex diye bir yerlerini yırtıyordu. Şimdi kalkmış diyor ki Alex'e karşı hislerim gerçek değilmiş aslında. BOK! Alex'i sevmem ama onun için yaptıklarından sonra bu söylediklerin yavan geldi kuzum.
  • Josie'nin vücudundan çok etkilenmesi deli etti beni. Bir kalça, iki meme görünce kendinden geçti Seth. Burada feminist duygularım devreye girdi. Her şey kalça ve meme mi? Ya da dudak ısırma? Ruha da aşık olan yok mu yav?
  • Klişeler yok muydu, vardı. Artık onları görmezlikten geliyorum yoksa kitap çöp olur benim için.

Şaşırdığım tek şey, Alex ve Aiden'ı görmememiş olmam. Henüz. Elbet gelecekler ama aniden köşeden fırlayacaklarmış gibime geldi.

Neyse. Valla güzel okudum kitabı. Devamını da alacağım. Son kitap henüz bizde yayımlanmadı ama olsun. O çıkana kadar anca okurum seriyi. Seth ya, sövsem de çok seviyorum bu karakteri. <3

"Tanrı savar diye bir şeyin olup olmadığını ve onu nerede bulabileceğimi merak ettim." Zırt pırt ortaya çıkan Apollo için söylüyor Seth. :D

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

P.s. Bu blog yazısını 10 yıllık yoldaşım Harika'ma ithaf ediyorum. <3 Hem kitabı okumam hem de yorumunu hemen yapmam için başımın etini yedi. Canı sağ olsun. :D

4 Ekim 2017 Çarşamba

Kitap Yorumu: Lux 1.5 - Unutuluş / Jennifer L. Armentrout

Merhabalar
Resmen yıllar yıllaar sonra Daemon Black okudum. Unutuluş, Lux serisinin yan kitabı ve ilk kitap Obsidiyen'deki tüm olayları şimdi de Daemon gözünden okuyoruz. Yani anlayacağınız yazar işi biraz ticarete çevirmiş. Ama olsun, ben her şekilde okurum. Eh benim gibiler olduğu için yazarlar böyle 'ekstra' kitaplar çıkarmaya devam edecek.
Neyse efenim. Asıl konumuz kitabın yorumu. Dediğim gibi taa yıllar sonra Lux dünyasına geri dönüş yaptım. Blog'u ilk açtığım zamanlar okuduğum bir seriydi. Ve cidden tam okumam gereken zamanda okumuşum. Şimdi bana çerez gibi gelebilirdi. 😊 O zamanlar deli gibi Daemon da seviyordum. Hoş, hala seviyorum keretayı. O yüzden Unutuluş'u okumak bana baya iyi geldi.
Kurguyu anlatmayacağım. Obsidiyen'in aynısı sadece farklı karakter gözünden okuyorsunuz. Ve tahmin ettiğim gibi çok eğlenceli geçti. Daemon'ı zaten Katy'nin gözünden gayet iyi tanımıştık. Egoist, bilmiş, uyuz, gıcık, öküzün teki ama aynı zamanda aşırı seksi, ağzı iyi laf yapan ve isteyince süt dökmüş kedi gibi olan bir karakter kendileri. Onun gözünden olayları okumak çok daha komediydi. Hatta süper uyuz davrandığı zamanlar aslında neler hissettiğini, bunu neden yaptığını onun ağzından okumak daha tamamlayıcı oldu. Ki seriye devam ettikçe zaten niye kötü davrandığını anlamıştık ama onun zorunlu bir şekilde öyle davranması ve bunu yaparken nasıl zorluklar çektiğini okumak ayrı bir hayranlık bırakıyor.

"Şu kitabı kafana geçirirdim ama bunu yapamayacak kadar çok saygı duyuyorum o kitaba." -Katy

Daemon'ı ve onun dünyasını cidden çok özlemişim! Bundan birkaç yıl önce cidden çok severek okumuştum seriyi. Uzay temalı olmasına rağmen hem çok akıcı hem komik hem de kendine özgü bir kurgusu var serinin. Yazarımıza hayran kalmamak imkansızdı.
Bunun dışında pek diyeceğim bir şey yok. Gecikmeli okudum ama olsun daha iyi oldu. Özlem gidermiş olduk. Kitabı en uygun fiyata bulursanız kapın derim. Yani okuduğunuza pişman olmazsınız. Hatta bence alınıp, okunmalı.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Bazı sahneler cidden klişelerle doluymuş. Ama karakterler o kadar eğlenceli ve akıcı ki o klişeli sahneler gözüme batmadı. Ay bu arada Katy'i de özlemişim. Kitap kurdu oluşunu, kitaplarla olan bağını bir de Daemon'ın gözünden okuyun. Bir ara ciddi anlamda kitap olası geldi çocuğun. 😃

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Not: Serinin tüm kitap yorumlarını blog'da bulabilirsiniz. İyi okumalar. *-*

18 Haziran 2016 Cumartesi

Kitap Güncellemeleri 3 - Kanım Kaynamadı Bu Sefer


Merhabalarrr


Bu aralar nedense okuduğum kitaplarda hep kusur bulur oldum. Okuyorum ama böyle göz devirmekten, ne zaman bitecek diye düşünmekten kitabı tam anlamıyla sevemiyorum. Ve bu okuduğum son üç kitap da öyle bilinmeyen kitaplar değil. Serilerinin birçok hayranı olan, karakterleri insana kendine aşık ettirecek türden kitaplar... Neden böyle oldu bilemiyorum. Bence artık kurgular 'sıradan' olmaya başladı. Özgünlükler yok oluyor. Neler oluyor böyle? Kendinize gelin ey yazarlar! Oluşturduğunuz karakterler ve kurduğunuz hayal dünyanız çok güzel ama bazen cidden kurguyu hiç edebiliyorsunuz...

İlk kurbanım Usta serisinin son kitabı Ateş Ustası. Bu seriye çok heyecanla başlamıştım. Zehir Ustası bir harikaydı. Okumaya kıyamamıştım resmen. Valek karakterinin gizemliliği bile çekiciydi. Yelena karakteri de gıcık etmeden kendini sevdirmişti. Sonra Büyü Ustası'nı okudum. Böyle yazar çıtayı bir tık düşürmüştü. 'Olsun ya her şeyi son kitaba saklıyordur.' diyerek Ateş Ustası'na büyük beklentilerle başladım. Ama yok fiyasko çıktı. Kitabı okuyalı 1 aydan fazla olmuştur ama buraya hiç yorum yazasım gelmemişti. Şimdi toparlayayım artık dedim. Seri umduğum gibi gitmedi ama güzel bitti. Son kitapta ana karakterlerden çok yan ve yeni karakterleri gördüm. Valek'i bol bol okuyacağım diye sevinmeyin öyle bir şey yok. :D Yelena ve onun maceraları üzerine kurulu olmuş. Etrafındakiler, gerçekleşen olaylar falan filan. Çok severek okuduğum söylenemez. İlk kitap nasıldı son kitap nasıldı... Arada uçurum farkı var resmen. İlk kitabı okuyun sonrasını boşverin. Şaka yapıyorum elbette. Tarihi fantastik bir şeylere 'yeni' başlayanlara öneririm. Yoksa bu türün hayranıysanız başlamayın. Hayal kırıklığı olur.

Gelelim en büyük umutlarımı çalan seriye. Ateş serisinin 4.kitabı Rüya Ateşi beni resmen sarhoş etti. Kötü anlamda. Şimdi şöyle bir şey var. Ben bu seriye başladığımdan beri her kitaptan sonra 'kesinlikle bir sonraki kitap efsanevi olacak. Dehşet-ü-l Vahşet etkisi bırakacak bende!' diye diye artık nefesim tükendi. Yok annem. Yazar tam adım attırıyor sonra karşınıza arada bir uçurum olan yeni bir yol çıkarıyor. Ya uçuruma atlayacaksınız ya da beklentiyle karşı yola geçmeye çalışacaksınız. Ömrümden ömür çalacak artık o kıvama geldik. Kitabın başları cidden güzeldi ama bir süre sonra takılı kalmış gibi bazı olaylar tekrarlanmaya başladı. Barrons, hala gizemli adam ve her şekilde Mac'e karşı çıkıyor. Mac, her ihanete, işkenceye, düşmanına rağmen çok etkileyici bir şekilde ayakta kalıyor ama Barrons'un tavsiyelerini dinlemiyor ve belanın içine atlıyor. Böyle bazı sahneler var. Okurken gözlerim döndü. Beynim alev almaya başladı. Okuyorum ama böyle anlamıyorum. 'Nasıl ya, ne oluyor, nasıl bitecek bu kitap?!' Kitap bitti. Şaka gibiydi. O nasıl son öyle kadın! Yemin ederim bu kadın sizi hasta eder. Yazdığı kitapla okuyucularını delirten yazar diye tarihe bile geçer. Anlatabiliyor muyum ? :D Sonraki kitabı da heyecanla okuyacağım ama bu kitap hem etkileyici hem iticiydi. Bilemedim...

Son olarak geçmişe döndüm. E.L. James sanırım paranın suyu çekmeye başlayınca hemen 'Aaa canlarım ben size Grey'in gözünden anlatmadım mı? Alın bakalım, ilk kitabın neredeyse aynısı olan araya biraz Christian Grey bakış açısı eklediğim ticaret amaçlı kitabı kucağınıza fırlatıyorum.! demiş. Valla Grey kitabı aynen bu şekildeydi. Okumadan duramazdım sonuçta bir ara fena ünlü olan seriyi okumuştum ve erkek karakterin gözünden anlatılan her olaya balıklama atlarım. Ama bunda yüzmeyi unuttum. Evet, Grey'i özlemişim ama serinin kurgusunu unutmamışım. Ve çoğu sahnede sıkıldım. Aynı diyaloglar, aynı olaylar... Tabii farklı ne bekleyebilirim ki ? Daha fazla Grey düşüncesi olabilirdi. Bir şey oluyor, 'Siktir. Kendine gel Grey. Onu kaybetme.' Her olaydan sonra bu düşünceyi okuyorsunuz. Çok fazla beklentiniz olmasın. Akşamları uykum gelene kadar bana eşlik eden bir kitap oldu. Ama favorim değil kesinlikle. Grey seviyorsanız okuyun. Ama cidden bir süre sonra fena sıktı...

Şimdilik bu kadar. Artık böyle inanılmaz, değişik, kendine aşık ettiren kitaplarla karşılaşmak istiyorum. 

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

24 Nisan 2016 Pazar

Kitap Yorumu: Usta Serisi 2: Büyü Ustası - Maria V. Snyder


Merhabalar !

Bu haftasonum resmen dolu dolu bir şekilde Yelena Zaltana ile geçti. Uyudum, kalktım, yemek yedim ve kitap okudum. Döngü aynen bu şekildeydi. Bir daha bu fırsat ne zaman elime geçer, bilemiyorum. 

Usta serisine geçen ekim ayında başlamıştım. Zehir Ustası beni benden almıştı. Çünkü tam sevdiğim türde bir kitaptı. Tarihi, aşk ve entrika dolu bir kurgusu vardı. Aynı zamanda fantastik de! Hal böyle olunca seriye baya bağlandım ve artık devam etmeliyim dedim. Zehir Ustası'nı ilk okuduğum gibi hatırlamıyorum elbette ama Valek, Yelena, Ari ve Janco karakterlerini unutmak imkansız. İlk kitabın sonunda bu karakterlerin yolları ayrılıyordu. Çünkü Yelena'nın bambaşka bir meselesi vardı. Büyü yeteneğini keşfetmek ve ailesine ulaşmak. Akıl hocası Irys ile Zaltana çiftliğine giderek yıllardır görmediği annesini, babasını ve dengesiz ağabeyi Leif'le tanışır. Leif cidden dengesiz ve bir o kadar itici bir karakter. Şahsen kitap boyunca ona sinir olarak okudum. Ve her Yelena'yla yalnız kaldıklarında tedirgin oldum. Adamın ne yapacağı belli olmuyordu ki zaten başına süper bir bela açtı. Yeni, dost mu düşman mı belli olmayan Cahil'e merhaba deyin! (Adı cidden Cahil...) Bu karakteri de çözmek çok zor. Bir öyle bir böyle. Ben bile ne tepki vereceğimi şaşırdım. Yelena n'apsın! 
Bu kitapta baya yeni karakterler ortaya çıktı.Çoğunu sevdim. Yelena'nın annesi özellikle komedi. Kadın canı sıkıldıkça ağaç tepelerine çıkıp, saklanıyor. Babası süper yaratıcı biri. Hoş, bulduğu bir karışım yüzünden ortalık karışmıyor değil. Kitabın kurgusu böyle başlıyor aslında. Yelena'nın büyü yeteneği sayesinde Irys, bu olayı çözmesi için ondan baya yardım alıyor ama Yelena henüz yeteneğini nasıl kullanacağını bilemediği için kızımız yine oradan oraya savruluyor. Kaçırılıyor. Dayak yiyor. Atağa geçiyor. Ve bir ata sahip oluyor. Evet yanlış duymadınız. Yelena tam bir kahraman olma yolunda. Atı Kiki'yi çok seveceksiniz. Sizden benden zeki yahu. :D 

Konuyu Valek'e getireyim. Bu kitaba başlamamın sebebi Valek'ti açıkçası. Acaba Barrons mu okusam dedim. Sonra yok ya Valek'i bayadır okumuyordum dedim ve başladım. Ama beyimiz 285.sayfada geliyor. (Merak edenlere bildiriyim.) Geliyor ama beni hayal kırıklığına uğrattı. Nerede o ilk kitaptaki Valek? Ya da kitapta az yer aldığı için ben pek şeey edemedim. Böyle geliyor, Yelena'yı ya zor anlardan kurtarıyor ya da kızı yiyip, bitiriyor. Ay bir de papağan gibi 'aşkım' demeye başladı. Ki o kelimeden nefret ederim. Valek söyleyince sanki karşımda da bana söylemiş gibi yağlarım eridi. Ama yine de bu kitapta pek tatmin olamadım. Dediğim gibi az yer almasından kaynaklı olabilir. Kitabın spot ışıkları hep Yelena üzerindeydi ve üçüncü kitapta da öyle olacağı kesin. Çünkü kitabın sonunda olaylar hem tatlı bir olaya bağlandı hem de süper karıştı. Final kitabı aksiyon dolu olmazsa ben de neyim!

Ve tek diyebileceğim kesinlikle okuyun bu seriyi. Hiç sıkıcı bir sahnesi, anı yok. Karakterler yerinde durmuyor. Her yeni gelen karakter ya sizi şaşırtıyor ya da nefis bir şekilde etkiliyor. Bayılıyorum bu seriye! Ateş Ustası'na kadar şimdilik yorum burada bitiyor. Valek'i bol bol görme dileği ile...

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

26 Ocak 2016 Salı

Kitap Güncellemeleri 1 - Oradan Buradan Topladım Geldim


Merhabalarrr

Bir buçuk aydan fazladır buralarda yokum. Aslında varım da yokum. Kimler neleri okumuş, hangi yazılarım gün içerisinde çok okunmuş onun takibini yaptım ama yazı yayımlamadım. Arada bana geliyorlar. Blog'u geç insanlardan bile bıkıp, uzaklaşıyorum. Öyle bir dönemdeydim o yüzden okuduğum kitapları paylaşmadım ve hakkında dedikodular yapmadım. Şimdi yeni bir şey oluşturdum. Yine kesin bana aralarda böyle gelirler. Kitap Güncellemeleri başlığı altında kitapları toplu şekilde yorumlayacağım. Zaten eskisi gibi uzun uzun yorum yapmıyorum. İstisna kitaplar dışında. :D Eh, onlar da en özelleri olur büyük ihtimalle. 

İlk güncellemede beş kitap yazacağım. Şu an okuduğum kitap Eleanor & Park. Bitmek üzere ve cidden çok akıcı gidiyor. Belki ona apayrı bir yazı hazırlarım.

2015'in sonuna doğru iki kitap okudum. 2016'da ise üç kitabı arka arkaya yuvarladım. Goodreads'te meydan okuma etkinliğine katılmadım çünkü bu sene kaç kitap okuyacağım sürpriz olsun istiyorum. :D

Ruh Öküzüm - Lauren Morrill (Pegasus Yayınları): Bu kitap ilk çıktığından beri hep ilgi alanımdaydı. Çünkü adı çok fena ilgimi çekmişti. Ruh öküzüm... Allah'ım dedim, kesin benim kafadan bu kurgu. Ben de deli gibi ruh öküzümü arıyorum. Bu kitap kesin eğlenceli dedim. Evet, baya akıcıydı ve okutturdu kendini ama ergen yaşta karakterler beklemiyordum. Bazı hareketleri çocukça geldi. (Jane yaşlandı tabii) Ama bazı yerlerde güldüm, eğlendim. Süperötesi bir kitap değil ama çerezlik tadında. İki gencin çok zıt kutuplarda olup, nasıl birleştiğini anlatıyor. Kız karakterde kendimi görmedim desem yalan olur. Asosyal. Burnunu kitaplardan çıkarmayan. Hayatı lay lay lom yaşamak isteyip ama çok ciddiye alan bir tip. Ama durun bir dakika. Bu benim iki yıl önceki halimdi. :D Şaka bir yana. Romantik komedi ve çerezlik bir kitap arıyorsanız, öneririm. ( 3/5)

Gölgeler - Paula Weston (Yabancı Yayınları): Çok önceden sahaftan almıştım bu kitabı. Melek kurgulu serinin ilk kitabı. Ve sayın okuyucular, kesinlikle okuyun! Çok gizemli ve esrarengiz bir kitaptı. Böyle okurken cidden neler olacağını merak ettim. Erkek karakterimizle kız karakterimiz aslında düşmanlar. Ve kız karakter baya önemli biri ama bir hafıza kaybı sonucunda her şeyi bambaşka hatırlıyor. Taa ki Rafa gelip, her şeyi Gaby'e hatırlatana kadar. Hoş, hala hatırlamadığı şeyler  var ve cidden heyecanlı gidiyor. Seriye devam etmek için sabırsızlanıyorum ama üçüncü kitap çıkana kadar ikinci kitaba dokunmak yok. Ve elbette, okuyun. Okutun! (5/5)


Dublin Caddesi - Samantha Young (Dex Yayınları): Bakın bu kitabı okumak aklımda yoktu. Sonra aşırı derecede romantik bir şeyler okumak istedim. Kendimi bu kitapta buldum. E-kitap olarak okuduğum için sayfaların nasıl geçtiğini anlamadım ve bir günde bitti. Öyle aham şaham bir kurgusu yok. Romantiklik var ama dibi yok. Aşina olduğum sahneler, diyaloglar falan vardı ama severek okudum. Grey'in hafif haliydi. Çerezlik bir kitap. Bu türe alışkın değilseniz bu kitapla güzel bir başlangıç yapabilirsiniz. (4/5)



Olasılıksız - Adam Fawer (April Yayınları): Orta son sınıftayken bu kitap öyle ünlüydü ki... Otomatikman benim de okuma listeme girmişti. Ama taa o zamandan bu zamana okuma fırsatı bulamadım. Karşıma çıktığında da almayı düşünmedim hiç nedense. Sonra geçenlerde okulun kütüphanesinde kendimi kaybederken bunu ve Empati'yi gördüm. Düğmeye basılmış gibi ikisini kucağıma aldım ve eve getirdim. İkisini arka arkaya okudum. Ve evet, beynim adeta içmiş gibiydi. Özellikle Olasılıksız'a bayıldım. Ben böyle şans, kader, olasılık, felsefi karışımı şeyleri ve entrikalarını çok severim. Dershanedeki felsefe hocamın da etkisi var. Öyle şeyler anlatırdı ki ders çıkışında 'ben yaşıyor muyum ya' derdim. Dünyanın görülmeyen özelliklerine ayrı bir merakım var. Olasılıksız hem kurgusuyla hem de mantıklı açıklamalarıyla kafamdaki bazı soruları ortadan kaldırdı. Kurgu çok sağlam. Biraz ağır. Terimsel kelimeler var. Bazen felsefenin dibine vuruyor. Ama öyle güzel öyle baş döndürücü ki... Bu alana ilginiz varsa okuyun. Kitaplıkta durmalı bu kitap. Yazarı ayakta alkışladım. Karakterleri tanıtma süreci, hepsinin ayrı hikayesi ve nasıl bir araya geldiklerini anlatma süreci... Oh be dedim, kitaba doydum. :D Kısacası, aşık oldum. (5/5)

Empati - Adam Fawer (April Yayınları): Empati, Olasılıksız'ın daha da ağır hali ama genel hatları benzer. Bu sefer Empati yeteneği ön planda. Yazar bazı gerçekleri açıkça işlemiş kurgusunda. Ve sanki bilim kurgu filmi izliyormuş gibiydim. Kurguyu karışık ama öyle tatmin edici anlatmış ki... Detaylarda neler gizliymiş neler. Kitabın sonlarında her şey ortaya çıkınca böyle ağzım açık kaldı. Ondan sonra kafamı toparlayamadım. Kendimi dışarı attım birkaç gün üst üste. :D Bu kitapları çok sakin kafayla okuyun. Benden uyarması. (4/5)

İşte, buralarda yokken bu hayaller alemindeydim. Şimdi tatildeyim bakalım ilerleyen zamanlarda birkaç paylaşım yapabilirim. 
Hepinize iyi tatiller. Dedikodulardan eksik etmeyin beni de.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

26 Ekim 2015 Pazartesi

2015 Goodreads Challenge - Meydan Okuma


Merhabaa

Bu aralar Goodreads'teki Challenge'ımı tamamlama rahatlığını yaşıyorum. Nedense orada ne zaman 'meydan okumalara' katılsam hep tedirginim. Ay bitiremeyeceğim, ay başaramayacağım. O yüzden bundan sonra bu etkinliğe katılmamaya karar verdim. Yoksa yine haram bana geceler... :D

Goodreads'teki Challenge etkinliği, her yeni yıla girdiğimizde size o yılda kaç kitap okumayı hedeflediğinizi belirtmenizi istiyor. Ben 2014'te 64 dedim, yapamadım. 2015'te 50 dedim. Valla bu sefer tutturdum. Hatta şuan 10 kitap ilerideymişim bile. Ama yine de sanki kitap okumaya zorlayan bir etkinlik gibi gelmeye başladı bana. Bırakıyorum arkadaş. Ama tabii isteyenler katılsın. Bazen zevkli olabiliyor.

Gelelim ben hangi 50 kitabı okumuşum. Genel bir tekrar olacak blog'ta. Umarım okuma listenize bir katkısı olur.

2015 - Ocak ile başladığım kitap ve devamındaki liste; (Goodreads'te verdiğim puanlarla birlikte)

Harry Potter ve Felsefe Taşı (5/5) -İlk HP okuduğum zamanlar. Hey gidi hey!
Hiçliğin Kıyısında (4/5)
Tatlı Şeytan (4/5)
Sookie Stackhouse - Cadı Ölüsü (3/5)
Kanbağı 5 - Gümüş Gölgeler (5/5)
Duman ve Kemiğin Kızı (5/5)
Bridgerton 4 - Rüyalar Gerçek Olsa (3/5)
Lux 5 - Direniş (5/5)
Tersyüz (5/5)
Uyumsuz Koleksiyonu - Dört (4/5)
Kıyamet Sonrası - Susan Ee (2/5)
Fırsatçı (3/5)
Kan ve Yıldız Işığı Günleri (5/5)
Maddox 1 - Tatlı Sır (3/5)
Gölge ve Kemik (4/5)
Kurtlara Söyle Eve Döndüm (3/5)
Kuşatma ve Fırtına (3/5)
Cam Şato (3/5)
Karanlık Zihinler (5/5)
Tehlikeli Kızıl (4/5)
Cinder (5/5)
Tatlı Tehlike (2/5)
Küçük Prenses (5/5) *İngilizce ödevi içindi
Kızıl Yükseliş (4/5)
Hırsız (5/5)
Evrenin Ötesinde (4/5)
PuCCa 5 - O Adam Buraya Gelecek (4/5)
Beni Seç (4/5)
Sadece Bir Gece (5/5)
Sadece Bir Yıl (5/5) *Kesinlikle bu yılın en favori kitabım. İlk kitabı Sadece Bir Gün.
Bir Milyon Güneş (3/5)
Siyah Damar (4/5)
Karanlık Taç (5/5)
İki Hayat Arasında (5/5)
Yakut Çember (5/5)
Görkemli Ölüm (5/5)
Mezardan Uyanan (4/5)
Kayıp Dük (2/5)
Dünyanın Gölgesi (2/5)
Sınırları Zorlamak (4/5)
Sookie S. 5 - Ölüler Ölüsü (3/5)
Ben Ölmeden Önce (4/5)
Yabancı (4/5)
Kördüğüm (4/5)
Harry Potter ve Sırlar Odası (4/5)
Ölümsüz Ölüm (4/5)
Zehir Ustası (5/5)
Tatlı Yalan (4/5)
Karanlık Ateş (4/5)
Kurucunun Kızı (3/5)

İşte benim listem böyle. Tatlı Tehlike dışında iki puan verdiğim kitaplara burada yorum yapmadım. Ve Goodreads'te puanlama yapmamın sebebi ben bu kitabı sevdim mi, tekrar okur muyum, biri öneri istese ön plana alır mıyım düşüncelerime yardımcı olsun diyedir. Yani yazarları ölçüp, biçmiyorum. Eleştirilerimi buradan yapıyorum zaten. :D Listeye şöyle bir göz attım da cidden güzel kitaplar okumuşum. Toplasan beş kitabı falan sevmemişimdir. Onların dışında geneli cidden güzeldi. Özellikle yukarıda da açıkladığım gibi Sadece Bir Yıl benim favorim. Her an aklıma gelen nadir kitaplardan biridir.

Goodreads maceram böyleydi. Küçük bir haber vereyim. Bu seneki İstanbul Kitap Fuar'ına gelemiyorum. Sınav tarihlerimle öyle müthiş çakışıyorlar ki... Sanki bana özel hazırlanmış bu tarihler. :P İçim kan ağlıyor, bakmayın öyle güldüğüme. Bu sene çok mu çok gelmek istedim. Bir güncük bile. Ama ne yazık ki yokum. Artık siz gezip, dedikoduları siz bana verirsiniz. Seviliyorsunuz.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

7 Ekim 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: Usta Serisi 1: Zehir Ustası - Maria V. Snyder


Merhabaaa

Şimdi size cidden okunmaya değer bir kitap daha söyleyeceğim. Konuya löp diye giriyorum ama pek zamanım yok. Neyse. Dün okula gidene kadar elimden bırakamadığım ve kurgusuna cidden hayran kaldığım Zehir Ustası'nı size takdim ediyorum. Hatta Dex'in hakkettiği değeri göremeyen serilerinden biri diyebilirim. Cam Şato gibi Zehir Ustası da pek ortalarda dolanan bir seri değil. Ve kurgu bakımından benzerler ama ikisinin de tadı bambaşka. Hatta Zehir Ustası bir tık önde diyebilirim. Ay bana böyle serilerle gelin. Hem de tamamlanmış! Dex'i yeni kitap için sıkıştırmak zorunda kalmayacağım. Hıh.

Zehir Ustası çok başkaymış arkadaşlar. Hemen kapın bir tane. Olaylar eski zamanda geçiyor. Yine Krallık var, şato üyeleri, düşmanlar, gizli saklı bilgiler, mahkumlar, olaylar olaylar yani. En bi sevdiğim kurgu biçimi. O yüzden kitabı yalayıp yuttum.

Yelena adında baş bir kız karakterimiz var. Şimdi biraz karşılaştırma olacak ama Cam Şato'daki Celaena'ya göre kızımız biraz sönük. Kendi halinde gibi ama tabii sonlara doğru kendini baya aşıyor. Aslında sönük de değil. Çok kötü şeyler yaşamış. O yüzden etrafına duvar örmüş. Celaena gibi duvarları delip, geçmiyor yani. Ama Valek adındaki baş erkek karakterimiz cidden on numara. Bu kadar zeki, cin göz, her şeyin farkında olup çaktırmayan ve her şeye hazırlıklı olan bir karakter de görmedim. Adam cidden zeki. Ve ünvanı almış başını gidiyor zaten. Ama bunlar kim ? Yelena, bir suçludur. Cinayet işlemiştir ve idam edilmek üzere beklemektedir. Ama daha sonra Ixia komutanı Ambrose için bir çeşnici aranmaya başladığında (komutanın yemeklerini tadıp, zehir olup olmadığını kontrol edecek) komutanın sağ kolu gibi bir şey olan Valek, Yelena'yı seçer. Onu zehirler konusunda eğitir ve kaçmaması için Kelebek Tozu adında bir zehir vererek her gün kendisine panzehir için gelmesini sağlar. Böylece Yelena, her an ölüme karşı savaşarak yine hayatta kalır. Ama inanın bana her fırsatta kızı öldürmek için düşmanlar olacak. Öyle böyle değil.

"...Tam o ara horlaman odanın ortasına kadar geliyordu."
"Sen de toplantıda öyle kasılmıştın ki bir an vücuduna ölü katılığı oturdu sandım." Valek neşeli bir kahkaha attı.

Kitapta aksiyon, heyecan hiç yerinde durmuyor. Oradan buradan birileri fırlayıp, dövüş başlatıyor. Çok olaylar oldu ama hepsi de birbirleriyle bağlantılı. Valek'le Yelena'nın ilişkileri komedi. Aralarındaki diyaloglar beni benden aldı zaten. Bu kadar uyumlu bir çift olamaz herhalde. :D Çok güzeldi ya. Saray ya da işte şato ortamı olunca her şey hem renkli hem karanlık oluyor. Gizli saklı işler, dost bildiğiniz kişilerin düşman olması falan... Yelena baya çekiyor. Gelen geçen kıza bir iz bırakıyor zaten.

Bir de ortalara doğru Yelena kendine kankalar yapıyor. Bunu söylemezsem olmazdı. :D Çok komik iki karakter var. Ari ve Janco. Bu kadar mı komik sohbetleri olur ya. Okurken gülmekten karın kası yaptım. Umarım diğer kitaplarda da varlardır. :D

"... bir de kimlerden harika dövüşçüler çıkardı, biliyor musun? -Janco
"Kimlerden?" -Yelena
"Dansçılardan. Uygun eğitimle festivaldeki ateş dansçıları herkesle kapışabilir. Elinde yanan bir asa tutan bir dansçıyla hiçbir silahla kavgaya tutuşamazdım."
Ari ona "Bir kova su hariç," diye karşı çıktı.

Ben bu fantastik dünyaya bayıldım valla. Serinin ikinci ve üçüncü kitapları ev arkadaşımda olduğu için ondan hemen okuyacağım. Zaten hepimiz seriye başladık evde. :D Valek aşkına. :P 

Bunların dışında... Bahsetmediğim baya şey var çünkü spoiler. İkinci kitabı yorumlarken başta bir özet geçerim zaten ama kesinlikle okuyun. Özellikle eski zamanlardaki fantastik kurguları seviyorsanız bu seri sizlik. Araya gerçek hayat konulu bir kitap attıktan sonra Valek yoluna devam edeceğim. :D

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

13 Ağustos 2015 Perşembe

Kitap Yorumu: Karanlık Taç - Sarah J. Maas


Merhaba !

Ya, şimdi ben geçen aylarda Cam Şato'nun yorumunu yapıp, bu seri fıstık gibi falan bence demiştim hani ? Az bile demişim. Serinin ikinci kitabı Karanlık Taç'ı okuduktan sonra böyle havada süzüldüm. Nasıl da beklentilerimi karşıladı modundaydım. Cidden seri fıstık gibi gidiyor. Bir ara, kitabın ilk yarısında falan sanırım 'hmm hmm ilginç ne olacak acaba' kıvamındaydım. Sonra yazar sanki benim dalga geçtiğimi görmüş gibi bir dalga yaratmış... Okurken cidden gözlerim fıldır fıldır oldu. Kitap bitince böyle sanki saatlerce yüzmüşüm de aniden durmuşum gibi bir halsizlik hissettim. Hemen sonrasında yayınevine, yani Dex'e mesaj attım. Serinin devam kitabı, üçüncü kitabı 2016 yılında geliyormuş. Sağolun ya. Ben kudurayım burada. Hemen orijinal halini indirip, okuyayım dedim. Cıks. Yemedi. Nerede bende o kadar ingilizce. -.-

Bu yorumu buraya kadar okuyup da hala Cam Şato okumayan varsa blog'u kapatıp, kitabı inceleyip, sipariş versin. Bundan sonrası Cam Şato'yu okuyanlara gelsin.

"Başının çaresine bakacağını biliyorum. Fakat endişeleniyorum çünkü umurumdasın. Tanrılar yardımcım olsun, seni önemsememeliyim ama önemsiyorum. Bu yüzden sana hep dikkatli olmanı söyleyeceğim çünkü başına ne geldiği hep umurumda olacak."

İlk kitabın sonunda ne olacağı az buz belliydi. Yarışmayı Caleana kazandı. Artık Kral'ın en gözde suikastçısıdır. Ki zaten daha kitabın başında işlere başlamış durumda. Ama minik gibi gözükse de bomba etkisi yaratacak bir sırrı var. Caleana bir yandan Kral'ın pis işlerini yapıp, bir yandan önceki kitaptaki büyü sırrını araştırmaya devam ediyor. Odasındaki gizli kapıdan içeri girip, Elena'ya ulaşmaya çalışırken komik ve bir o kadar sinir bozucu bir şeyle karşılaşır. Ya ben onu çok sevdim. Spoiler olmasın. Ne ad ne detay veriyorum. Ama cidden serinin devamında baya eğlenceli olacak bir şey. :D Neyse. Kızımız sadece işleriyle meşgul değil. Aşk hayatında da hareketlenme var. Prens Dorian'ı bir önceki kitapta reddedip resmen aralarına sınır koymuştu. Çünkü o Kral'ın oğlu. Caleana, onca şeyden sonra Dorian'la olması tuhaf olurdu cidden. Ama Chaol... Ya Chaol'u çok mu çok seviyorum değil ama ikisinin diyalogları beni benden alıyor. Kitapta en çok güldüğünüz yerler oralar olur zaten. Hem zıtlar hem benzerler. İkisi de inatçı. Dediğim dedik oldukları için aralarındaki konuşmalar baya komik olabiliyor.

"Konuşma ve cezbetme işini bana bırak."
Chaol kaşlarını kaldırdı. "Burada dekor olarak mı bulunuyorum o zaman?"
"Seni aksesuar olmaya değer gördüğüm için minnettar olmalısın."

Ya bir de bu kitapta çok hareketlenme vardı. Özellikle sonlara doğru başım döndü. Uzun zamandır böyle fantastik ve aksiyon karışımı bir şeyler okumamıştım. Süper iyi geldi. Dorian hakkında bir şeyler öğreneceksiniz. Caleana'nın dostum dediği insan Nehemia hakkında da şaşırtıcı şeyler okuyacaksınız. Dorian'ın pırt diye ortaya çıktığı kuzeni Roland bu kitapta pek ön planda değildi ama duyumlarıma göre serinin ilerleyen kitaplarında büyük bir rol oynayacakmış. Merakla bekliyoruz efenim.
Ve bir şey diyeyim mi ? Kitabın sonunu okuduktan sonra aklıma nedense Karayip Korsanları geldi. O tür tarzda bir şeyler okursam cidden hint dansı yaparım. Üçüncü kitabı sabırsızlıkla beklememin bir sebebi de bu işte.
Bunların dışında... Ya aslında kitabı bitirir bitirmez yorumu yazsaydım neler neler anlatırdım ama şimdi üstünden birkaç gün geçince durgunlaştım. Ama cidden çok çok çok güzeldi. İlk kitap hiçbir şeymiş. Bana göre. Sağlam bir fantastik kitap istiyorsanız alın okuyun yani.

Serinin diğer kitabına kadar görüşmek üzere !
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

19 Temmuz 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Beni Seç - Kiera Cass


Merhaba !

Öncelikle herkese iyi bayramlar! Sizin tatiliniz nasıl geçiyor bilmiyorum ama ben tatilimi her zamanki gibi kitap okuyarak geçiriyorum. Hele geçen gün resmen uçtum. Sabah Beni Seç'e başladım. Gecesinde bitti. Bir kitap bu kadar mı akıcı olur arkadaş!

Dex Yayınları'ndan çıkan Beni Seç, uzun zamandır okumayı planladığım bir kitaptı. En sonunda elime aldım. Ve almamla beraber bitti. Tamam, zaten ince bir kitaptı. (300 sayfa) Ama cidden kendini çok rahat okutturan bir kitaptı. Bir de distopya olması... Favorilerim arasına girdi bile.

Konusu, tam distopya türüne layık olmuş. Ama yazarın betimlemeleri, aralardaki diyaloglar konuyu daha da etkileyici kılmış. Ve bunu kolay kolay söylemem ama kitaptaki kız karakteri sevdim. Canımı sıkmadı, gıcıklık yapmadı. Amma sonlara doğru sanki döneklik yaptı. Bir Maxon bir Aspen... Dur bakalım bi. İkisi de hoşuma gitti. Ama Aspen biraz süzme salak, Maxon da biraz saf bir karakter. İlerleyen kitaplarda ne olacak cidden merak ediyorum!

Illéa adında bir yer düşünün. Teknoloji ile Krallığın bir arada olduğu yer. Sınıflandırmanın bariz olduğu bir zaman diliminde Kral'ın oğlu Prens Maxon, evleneceği kızı seçmek üzere 35 aday seçilecektir. Zorlu ve çirkef dolu bir seçim. Aynı zamanda hem kızların hem de ailelerinin ziyafet çekeceği bir yarışmadır. Seçilen adaylar sarayda el bebek gül bebek bakılacak ve aileleri de belli bir miktarda para alacaklardır. 

 Şimdi gelelim asıl kurguya. America da seçilen kızlardan biridir. Ama seçileceğini hiç ummamaktaydı. Çünkü aşık olduğu biri var zaten. Aspen. Ama hem ailesinin zor geçiminden dolayı hem de Aspen'in onu ikna etmesi ile seçimlere katılır. Ve kendini birden sarayda bulur. Açıkçası Aspen'in davranışı bana tuhaf geldi. Sen nasıl sevdiğin kızı bir başkasına yollamaya izin verebilirsin ki ? America da çabuk pes etti gibi. Neyse, bunlar detaylar. Okuyunca görürsünüz.

"Sence," diye sordu Maxon, "Sana hala 'tatlım' diyebilir miyim?"
"Hiç şansın yok." diye fısıldadım.
"Denemeye devam edeceğim. Vazgeçmek doğamda yok."

Saraydaki olaylar ise bambaşkaydı. America hem zeki hem de nasıl hareket edeceğini bilen bir kız gibi geldi bana. Her ne kadar Maxon'dan hiç mi hiç hoşlanmasa da onu radarına alır ve aralarında bir bağ oluşur. Sevgili anlamında değil. Daha çok arkadaş kıvamında. Açıkçası onların bu bağı hoşuma gitti ve onların bir arada oldukları sahneleri okurken çok eğlendim. Onlar hakkında daha ne anlatsam bilemedim. Serinin ilk kitabı olduğu için pek bir şey de anlatamıyorum. Ama kurgudaki sınıf farklılığı olayını beğendim. Desteklediğimden değil ama sanki yazar bazı şeyleri aydınlatmak istemiş. Çok da güzel olmuş. Benden tam onay alıyor yani.

Ve son olarak bu kitabın yazarını bulun bana. Teşekkürler kısmını öyle güzel yazmış ki... Her kitapta yazarın özel yazısını hiç üşenmeden okurum. Ama bu yazarınki çok içten ve samimi olmuş. Onu arayıp, bir kahve ısmarlamak bile istedim. *-*

Şimdilik bu kadar. Serinin ikinci kitabında daha heyecan dolu bir yorum yapacakmışım gibi hissediyorum. Bakalım...

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

16 Temmuz 2015 Perşembe

Kitap Yorumu: PuCCa Günlük 5 - O Adam Buraya Gelecek


Merhabalar !

Nabersiniz ? Ben PuCCa okuduğum için süper mutluyum. Neredeyse bir yılı aşkındır bu çılgın kadını okumuyordum. Gerçekten ona ve günlük tarzındaki kitaplarına hayranım. O Adam Buraya Gelecek kitabını uzun süre bekledik. Bu sırada ilk kitabını rezil bir şekilde filmini çıkardılar. Ben izlemedim, izlemem de. O kısımda olaylar karışık zaten. Bir de üstüne yayınevi değiştirildi. Dex üstlenmiş ama benim aklımda başka bir yayınevi vardı. Keşke onlarla anlaşmış olsaydı dedim ama neyse...

"Kendimi bildim bileli günlük tutardım açıkçası. Çünkü bu hayatta en korktuğum şey; unutmak, unutulmak."

Önemli olan sonunda PuCCa okumam. Bir kere PuCCa kesinlikle halktan biri. Anlatamadıklarımızı, ifade edemediklerimizi bizim yerimize öyle güzel bir ortaya seriyor ki... Onu bu kadar çok sevmemin nedeni bu sanırım. Kendimi buluyorum onda. Yaklaşık dört senedir takip edip, okuyorum. Aramızda yaş farklı olmasına rağmen, hayatlarımız hem zıt hem benzer olmasına rağmen onu okurken hep kendimden bir şeyler buluyorum. Onu okuduğum sıralarda karakterime de katkı sağladı. Yani nasıl desem, tam kafadar biri. Hem eğlenmeyi hem başını belaya sokmayı hem nasıl cevap vereceğini hem de nasıl güçlü kalacağını bilen biri. Ben cidden delicesine seviyorum PuCCa'yı. O yüzden bu kitabını okurken baya heyecan yaptım. Tam tahmin ettiğim gibi zevkle okudum. Bir günde bitti. Post-it dolu, anlamlı ve komik cümlelerin altı çizili bir şekilde kitap bendeki yerini aldı.

"Benim kendimi sevmekle ilgili büyük bir problemim var, başka biri tarafından seviliyor olmak bana imkansızmış gibi geliyor."

Uzun zamandır böyle kafa dağıtan, kahkaha attıran, düşündüren, 'vay be' dedirten bir kitap okumamıştım. Beynim rahatladı. Ama bazen de olayları okurken 'ay bana geliyorlar' dedim. Çünkü PuCCa'nın hayatı bokluktan çıkmıyor. Seriyi okuyanlar bilir bu kız hayatına aldığı her erkekten çekti ve çekmeye devam ediyor. Tamam bizimki de az değil ama o Ceri varya... En baştan ısınamamıştım ama bu kitabın başında resmen deli etti beni. PuCCa anlattıkça sanki ben yaşıyormuşum gibi hafakanlar bastı beni. Yeni karakter olan Limon'a yeşil ışık yolluyorum buradan. Sanırsam tahmin ettiğim kişi zaten. Limon'u onaylıyoruz PuCCa!

"Aşk zaten bence, zedelenen egonu tamir etmeye çalışman."

Kitap, PuCCa'nın hiç çekinmeden yazdığı günlüğü ama öyle boş bir günlük değil. Yeri geliyor öğüt veriyor, hayatında yaşadığı anılardan örnekler vererek minik uyarılar yapıyor. İşte bu yüzden bu seriyi seviyorum. Arada açıp açıp okuyorum zaten. Bir de bu kitap çok sevdiğim bir bölüm var. Minicik bahsedeceğim. Gerçekten hayal gücüne hayran kaldım ve kıskandım. :D "... hoop hafızam 64GB'lık oldu. Önümde çok az bir vakit var, anılarımı 64GB'lık alana doldurmalıyım. Bazı anıları atmam gerekiyor. Hangilerini alsam, hangilerini atsam." İşte bu bölüme bayıldım ve farkında olmadan cidden oturup, düşündüm. Böyle bir şey olsam ben n'apardım ? Neyse, derin konualar. Geçelim.

Ya daha ne anlatsam bilemedim. Tipik PuCCa. Kendinden ödün vermeyen, sözünü esirgemeyen çılgın bir Türk blogger ve şimdi kitap sahibi. Okuyun bu çılgının günlüklerini. Tabii ben olsam öldürsem günlüklerimi okutmam. (Bilmem kaçıncı deftere geçtim ama günlüğümü okuyan şanslı kişi yok. Olmasın. Yoksa harbi biterim.)

Hadi ben kaçar. Yeni seriye bir adım atacağım sanırsam.
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

21 Mayıs 2015 Perşembe

Kitap Yorumu: Cam Şato - Sarah J. Maas


Merhabalar...

Sizin oralarda çok sıcak mı ? Vallahi, ben burada -Safranbolu'nda- bildiğiniz yanıyorum. Denize girmeden, sezonu açmadan karardım. Tembeldim, sıcaklar yüzünden daha da tembel oldum. O yüzden blog'a da pek uğramaz oldum. Esen bir yer gördüm mü direk uzanıyorum. Şuan esen bir yer bulduğum için rahat rahat yazıyorum. Çünkü bu kitabı bir an önce yorumlamak ve ikinci kitaba geçmek istiyorum!

"Son derece yargılayacısın."
"Yargılarda bulunmuyorsan akla ne gerek var?"
"Peki ya insanları aklının acımasız yargılarından sakınmayacaksan kalbe ne gerek var?"

Cam Şato, ülkemizde hakkettiği değeri bulamayan kitaplardan biri. Ama eğer Instagramınız veya Goodreads hesabınız varsa bu serinin ne kadar çok hayranı olduğunu görebilirsiniz. Ben de biraz o yüzden heveslendim ama ilk kitabı almam tamamen tesadüf olmuştu. Geçen yaz (evet taa geçen yaz) D&R'ın 5 TL'lik indiriminden almıştım. Tabii sonra serinin ne kadar ünlü olduğunu görünce ikinci kitabı gözüm kapalı aldım. Ve sonunda kitabı okudum. İstediğim türdeydi, hayal etmeyi sevdiğim bir kurguydu, karakterleri de sevdim. Yola devam!

Cam Şato, adının hakkını veren bir kitap olmuş. Kitap, ünlü suikastçı Celaena'nın yakalandıktan sonraki hayatını anlatan bir kitap. Öncesinde neler olduğunu, neler yaptığını ve neden yakalandığını bilmiyoruz. Aslında bilebiliriz. Cam Şato'dan önce novella'lardan oluşan bir kitap var ama ülkemizde çıkmadı. İngilizce alıp, okuyabilirsiniz ancak. (Yazın bunu yapacağım. Kafaya taktım.) Bu kitapta ise olaylar olaylar ve olaylar. Tek yapmanız gereken sabırla okumak.

Serinin ilk kitabı. Elbette ilk önce yazar, hayal dünyasını tanıtmış. Celaena Sardothien Adarlan'ın en ünlü suikastçısıdır. Ama elbette kimse onu fiziksel olarak görmemiştir. Bu da onun için bir avantajdı. Ama ne yazık ki bir ihanetten dolayı yakalanır ve Endovier'da tutsak edilir. Bir yılın ardından Prens'ten Kral'ın yaveri olması için teklif alır ama bu elbette bu kadar kolay değildir. Çeşitli yerlerden gelen suçlular ve savaşçılarla birlikte bir yarışmaya dahil olmalı ve eğer kazanırsa dört yıl boyunca yaver olduktan sonra tamamen özgürlüğüne kavuşacaktır. Eğer kazanamazsa geldiği yere, hapishaneye geri dönecektir. Celaena ise çok zeki bir kız olduğu için teklifi kabul eder. Taa ki riskli bir oyunun içinde olduğunu anlayana kadar.

"Başka bir silah seç. İlginç bir şey olsun. Beni terletecek bir şey, lütfen."
Celaena ince kılıcını yerden alıp, "Diri diri derini yüzüp, göz kürelerini ayağımın altında ezdiğimde eper terleyeceksin," diye mırıldandı.
"İşte aradığımız ruh bu."

Klasik kitap yorumu buydu. Şimdi kendimce yorum yapacağım. Olaylar zaten bundan sonra başlıyor. Kitabın kurgusu Krallıklar, hizmetliler, balolar, yakışıklı Prens, centilmen ve soğuk görünümlü muhafız, güçlü ve iradeli bir kadın. Yani ortaya enfes bir tarihi aşk, distopya ve olağanüstü kurgu karışımı bir şaheser ortaya çıkar. O yüzden ben bayılarak okudum. Cidden tam benim istediğim gibi anlatılmış. Karakterler tam sevdiğim özellikte. Prens Dorian, Adrian Ivashkov'un daha narin ve eski yıllarda yaşan versiyonu gibiydi. Komik ve ağzı laf yapan, zengin, yakışıklı.... Daha ne diyeyim ki. :D Muhafız Kıtası Yüzbaşısı (amma uzun isim değil mi) Chaol ise bizim Dimitri gibi. Kendini işine adamış, gereksiz yere pek konuşmayan, duygularını belli etmeyen ama yeri geldiğinde açılan bir karakterdi. Celaena aşk üçgenine düşerse kızmayın. Kız haklı. Adaylar çok fena rakipler. Üstelik Dorian'la Chaol dostlar. *Gözlerimi deviriyorum* Durum vahim.

"Umarım bir dahaki görüşmemize kadar niteklikli bir şeyler okursun."
Chaol odadan çıkarken havayı kokladı. "Umarım bir dahaki görüşmemize kadar sen de bir banyo yaparsın."

Cam Şato'yu çok sevdim. Eğer benim tarzımı seviyorsanız zaten bayılacaksınız. Celaena, küçük yaştan beri eğitildiği için öyle çıt kırıldım kız karakterlerden değil. Kendinden emin, kendini koruyan, ağız dalaşına hiç çekinmeden giren, nerede nasıl davranacağını çok iyi bilen baya güçlü bir kız. Fiziksel gücü yanı sıra olağanüstü güçlerle ilgili bir şeyler olacak gibi. Her ne kadar Krallıkta büyü yasak olsa da eminim serinin ilerleyen kitaplarında çok heyecanlı bir şeyler olacak. :D

Bunların dışında... İlk kitap olduğu için her şeyden bahsedemiyorum. Ama emin olun seveceksiniz. Ben sevdim. Siz neden sevmeyeceksiniz ki? :D Eski zamanlarda geçen kurgulara merakınız varsa, bu kitapta karşılığını alırsınız zaten. Karakterler de gayet iyi ve eğlenceli.

Şimdilik bu kadar. Mayıs bitmeden yine buralardayım. Şuan zaten çok mu çok merak ettiğim bir kitabı okuyorum. Blog'un sol üst köşesinde görebilirsiniz.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

31 Mart 2015 Salı

Kitap Yorumu: Kıyamet Sonrası - Susan Ee


"Bazen paranoyak olmak, gerçekten de hayatınızı kurtarabiliyordu."

Merhabalar...

Sanırım ilk defa az önce bir kitabı 'sonunda bitirdim' diye dans ettim, mutlu oldum. Hayal kırıklığı, azimle bitirme mutluluğu ve sıradaki kitapların heyecanını yaşıyorum şuan. Siz siz olun, serilerden çok fazla bekletiniz olmasın. Sonra benim gibi tuhaf biri olabilirsiniz.

Susan Ee'nin Meleğin Düşüşü kitabı bir harikaydı. Gerçekten, yazarın ilk kitabına aşık olmuştum. Kitabın kapağına, kurgusuna, karakterine, anlatım tarzına... Her şeyiyle mükemmel gelmişti. Hatta sonu da çok fena bitmişti. Blog'da yazarken bile heyecan yapmıştım. İkinci kitap için çıldırıyordum. Ve sonunda sahafta tam yarı fiyatına aldım. Nasıl mutluyum ama... Okumaya kıyamadım ilkten. Sonra Mart'ın ortasına doğru elime aldım. Sınav başlamadan önce başlayayım diye. Kitaba başladım ve resmen ilerleyemedim. Tıkandım kaldım. Kitap ilerlemeyince kendimi Hannibal'a verdim. Kısa sürede o da bitince kitaba tekrar dönüş yaptım ve gerçekten büyük bir azimle bitirdim. Üstümden yük kalktı.

Şimdi gelelim kitabın içeriğine. Okuyanlar nasıl yorum yaptı bilmiyorum ama açıkçası ben sevmedim ve boş boş okudum. Geneli kötüydü, bir tek sonlara doğru heyecanlı ve akıcıydı. Çünkü Raffe geliyor!

"Silinip giden bir rüya gibi karanlıkta gözden kayboldu."

İlk kitabın sonunda Penryn, akrepler tarafından sokulduğu için kısa süreliğine felç geçirmişti. Raffe de onu öldü sanıp, annesine bırakmıştı. Olaylar aynen kaldığı yerden devam ediyor. Ama biraz sıkıcı... O günden sonra Raffe ortalarda gözükmez. Penryn ise bir süre sonra kendisine gelir. Çatlak annesiyle ve canavara dönüşmüş kardeşi Paige ile ilgilenmeye ve bir yandan da hayatta kalmaya çalışırlar. Melek istilası hala sürmektedir. Direniş ekibi yine iş başındaydı. Dee-Dum ikizleri yine yapacaklarını yapıp, sizi kitapta güldürüyor. Ama bir süre sonra olaylar karışıyor. O kadar çok olay arka arkaya gelişiyor ki bir ara cidden takip edemedim. Ya da bana sıkıcı geldiği için çok odaklanamadım. Penryn, tek başına olayları anlatınca sıkıcı oluyormuş onu anladım. Raffe kurgunun içinde yer almayınca kocaman bir boşluk oluştu ve okumak zorlaştı benim için. Kitabın yarısından fazlası Penryn ve hayatta kalma çabaları ile gelişti. Birkaç sahne akıcıydı. O da kurguya komiklik ve heyecan kattığı için. Taa ki kitabın sonlarına doğru Raffe gelene kadar. Gelişi bile etkileyici, heyecan verici, el çırptıran türdendi. :D Onun olduğu bölümleri okurken daha canlıydım. 

"Kollarında olmak, asla sahip olamadığım yuvada olmak gibi bir histi."

Açık konuşacağım, bir kitapta romantik ya da aşk tarzında minik bir şeyler bile olmadığı sürece o kitap bende gitmiyor. Tıkanıp, kalıyor. Bunu kabullenmek istemezdim eskiden. Kitap illa romantik sahnelerden oluşsun istemiyorum elbette ama iki insanın arasındaki o iç ısıtan bağı okumak bambaşka oluyor. Her şeyi değiştiriyor. Raffe'nin minnacık korumacı hareketi bile kitabı renklendiriyor, daha akıcı yapıyor. O yüzden bu kitabı çok sevemedim. Ana karakterimiz son anda geliyor ve zaten sonra kitap bitiyor. Ne anladım ben bu işten ?

Yine de bu seriyi seviyorum. :D Ben de ayrı dengesizim. Kitap beni günlerce süründürdü ama hala seriyi seviyorum. Son kitabı sabırsızlıkla olmasa da bekleyeceğim ve merakla okuyacağım. Bu arada seri 5 kitaptan oluşacaktı ama yazarımız 3 kitaba düşürmüş ve son kitap da Mayıs ayında yurt dışında çıkacak. Bizde de Dex çok bekletmez ve Haziran sonu gibi çıkar diye umut ediyorum.

Kitabın genelini sevmemiş olsam da bir yerde çok güldüm ve karakterleri sevdiğimi fark ettim. Penryn ve Raffe'nin melek kılıçları hakkındaki komedi sohbetini okumalısınız. Penryn umursamaz davranırken Raffe resmen kılıcı babasıymış gibi koruyordu. Kitaptaki tek favori sahnem o oldu. :D Ve şunu da ekleyeyim, bu kitabın esas odak noktası melek kılıcıydı. Daha doğrusu Raffe'nin kılıcıydı. Size sürpriz şeyler sunabilir. 

İkinci kitap yüzünden ilk kitaba başlamama gibi bir hata yapmayın. İlk kitap cidden çok güzeldi. Seriye başlayamayanlar bu lezzetli kurguyu kaçırırlar.

Şimdilik bu kadar. Bir sonraki kitabım eğlenceli olur diye umut ediyorum. Başladığım zaman fotoğrafını blog'da ve Instragram'da paylaşırım.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

10 Mart 2015 Salı

Kitap Yorumu: Lux 5 ve Final Kitabı - Direniş


"Kitaplardaki Erkek Arkadaşlar Daha İyidir."

Merhabalar...

Bu yazıyı yazmak benim için çok zor olacak. Şimdiden belirteyim yani. Nasıl zor olmasın ki... En bi sevdiğim karaktere elveda diyorum. Final kitabını okumak için baya bekledim ve zaten çabucak bitti. Bu seriyle o kadar çok şey yaşadım ki... Bir kere bu seriye başlamam bir sürprizdi. En yakın arkadaşım yılbaşı hediyesi olarak Obsidyen'i almıştı. Hayatımın en büyük şokunu o zaman yaşamıştım çünkü böyle bir hediye beklemiyordum. Zaten sonrasında seriyi arka arkaya okudum. Obsidyen, Oniks, Opal, Köken... derken ve Direniş. Ne çabuk geçti zaman yahu. Lise sonda okuyordum bu seriyi ve şimdi üniversitedeyim. Kendimi yaşlanmış hissettim.

Neyse, duygusallığı bir kenara bırakıp serinin final kitabından bahsetmek istiyorum. Her yazımda belirttiğim gibi seriyi okumadıysanız hemen ilk kitabı kapın. Sık sık önerdiğim serilerden biridir Lux. Gerçekten okunmayı ve kitaplığınızda yer almayı hakkediyor. Benden söylemesi. 

Serinin dördüncü kitabı Köken, cidden çok fena bir yerde bitmişti. Açıkçası ben bu kitaba kadar nasıl dayandım, bilemiyorum. Ve inanın bana öyle güzel devam etmiş ki sanki ara vermeden okumuşum gibi hissettim. Köken'in sonunda Daemon ve kardeşleri, diğer taraftan gelen Luxen'lara karşı koyamamış ve onların tarafına geçmişlerdi. Katy, Beth, Luc ve Archer ise öylece kala kalmışlardı. Olaylar aynen şöyle devam ediyor; dünya  Luxen'ların istilasına uğramıştır ve distopya tarzı bir yaşam başlamıştır. Katy de zaten sık sık bu kavramı dile getiriyor. Direniş, hem genç fantastik -uzay- hem de distopya tarzında olmuş. İnsanlar yaşam mücadelesi veriyorlar, Luxen'lardan kaçıyorlar ve gerçekten korkunç olaylar yaşanıyor. Bazı sahneler Meleğin Düşüşü'nü anımsattı bana. Ve bu hoşuma gitti. *Kaşlarını oynatan Jane hayal edin.*

Kitapta olaylar yine hem Daemon'ın hem de Katy'nin gözünden anlatılıyor. Katy'nin grubu Luc'un güvenilir bir evinde kalıyorlar. Luc ve Archer'ı bu kitapta bol bol okuyacaksınız. Ve inanın bana bundan çok zevk alacaksınız. :D Yani, yazar resmen döktürmüş. Okurken o kadar çok eğlendim ki habire geri dönüp aynı yerleri okudum. Ve elbette yeni yöntemimle kitaptaki çoğu bölümü işaretledim. Müthiş bir şey çıktı ortaya. :D 

"Bu dünyadaki, herhangi bir dünyadaki herhangi bir şeyin sana karşı aşkımdan daha güçlü olacağını mı düşündün?" -Daemon

Daemon'ın tarafı ise tam bir muamma. Yeni karakterler vardı ama şuan cidden isimlerini hatırlamıyorum ve kitabı açıp, bakmaya üşendim. Neyse, adı lazım olmayan karakterler elbette kötü ve cani Luxen'lar. Aralarında sürpriz Köken'ler de olabilir. (Köken olayını hatırlıyorsunuz, değil mi? Hani Daemon gibi bir Luxen'in Katy gibi bir Melez'le çiftleşmesi sonucu ortaya çıkacak olan süper yetenekli bir bebek. Luc ve Archer en güzel örnekleri.) Buna çok değinmeyeceğim. Spoiler olabilir. Ama şunu bilin ki Daemon gayet kendinde. Yani kendini Luxen kardeşlerine (?) kaptırmamış. Aynı şekilde Dawson da öyle. Çünkü akıllarında Katy ve hamile Beth var. Odaklanacakları kişilere sahip oldukları için onlar normaller fakat Dee için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Kafayı sıyırmış ve bizimkileri öldürmeye çalışan bir Dee ile karşı karşıyasınız. Dikkatli olun!

"Tam şu anda Avengers fena olmazdı."
"Boşver. Bize Loki lazım," diye cevabı yapıştırdı Daemon.

Kitapta çok olay oluyor. Bunları detaylı anlatmak isterdim ama şöyle bir düşündüm de hepsi spoiler niteliğinde. Ama birkaç şey çıtlayabilirim. Lux'ların baş düşmanı Arum'ları yakından tanıma imkanınız olacak. Ki zaten buna ait bir kitap da var. *Saplantı, bu kitapta da adı geçen Hunter ve Serena'nın hikayesini anlatıyor. Bu karakterleri Direniş'de göreceksiniz. Onlar da ayrı sevilesi tipler. :D Arum'ları daha çok sever oldum. Cidden. Hele başlarındaki adama bayıldım. Göbeğine şap şap vurup, sırıtmak istedim. *Ne hayal ama...*

"Hunter mı?"
"Hunter."
"Hani şu senin kulüpteki geri zekalı mı?" 
"Hmm. Orada iki geri zekalı vardı, biri de sendin."
(Luc ve Daemon arasındaki diyalog)


Arumlar dışında elbette Luc'a ve Archer'a bayıldım. Zaten severek okuduğum karakterlerdi. Hatta seriye sonradan katıldılar ama sanki taa en başından beri varlarmış gibi hissettirip, kendilerini sevdirdiler. Şu Luc'a cidden bayılıyorum. :D Kitabı okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız. Ve kitapta Archer'la Daemon'ın komik ve kahkaha attıran diyaloglarını okuyunca bu seriye ne kadar aşık olduğunuzu anlayacaksınız.


Olayları anlatamadığım için serinin nasıl bittiğine dair bir yorum yapamayacağım. Ama şunu belirteyim, tam hayal ettiğim ve tahmin ettiğim gibi bitti ve bu durum hoşuma gitti. Zaten Katy, hem sevdiğim hem de örnek aldığım bir karakter. O yüzden bu mutlu sonda onun istediği hayatı yaşadığını görmek mutlu etti beni. Bir de şöyle bir şey var. Bu seride sizi sıkan bir aşk üçgeni yok. Daemon ve Katy var. Onları zor duruma sokan olağanüstü olaylar var ama sinir bozucu bir durum yok. Daemon, Katy'i saçma sapan şeyler yüzünden kıskanmıyor, söylenmiyor ya da ne bileyim saçma bir hareket yapmıyor. Katy de öyle. Daemon gibi yakışıklı birini kapmış tabii ama öyle güzel ilişkilerine devam ediyorlar ki cidden imrendim. O yüzden bu serinin her karakterini seviyorum. Uçuk halleri yok, can sıkan hareketleri yok. Her şey tam yerli yerinde. Örnek verici şeyler bile var.

"O ağaca sarılsa bile kıskanırsın sen." dedi Archer.
"Böyle de ilgi düşkünüyümdür." -Daemon

Lux serisini kim ne derse desin seviyorum ve bence herkes okumalı diyorum. Genç yetişkin kitabı deyin, ergen kitap deyin ne derseniz deyin bence bu türün en iyi örneği ve saçma sapan bir kurgusu yok. Daemon'dan sonra başka bir uzaylıya aşık olabilecek misiniz merak ediyorum. :D Şaka bir yana, uzay temalı bir seri okuduğum için hala şaşkınım ve yazarın önünde eğiliyorum. Uzay temalı bir seriyi bu kadar eğlenceli, akıcı, komik ve akılda kalıcı bir şekilde yazdığı ve bize sunduğu için. Jenn, gerçekten yetenekli ve hayal gücü renkli bir karakter. En azından bu serisinde öyle olduğu gözüküyor. *göz kırpmalar*

Son olarak... Belki her yazımda 'kitap yorumu' dışına çıkıyorum ama elimde değil. Bu kitaplar benim gözümde sadece 'okunmayı bekleyen ve okunduğu zaman biten kitaplar' değiller. Her fırsatta hepsinden bahsediyorum, haklarında konuşuyorum ve sanki gerçek birileriymiş gibi onlar hakkında dedikodu yapıyorum. Ve bu seriyi özel kılan en önemli şey ise Katy karakteriydi. Onu çok sevmem dışında bana ilham vermişti. Seriye ilk Ocak 2013'te başladım ve Mayıs 2013'te bu blog'u açtım. Daha öncesinde de bir blog'um vardı ama bu blog'un çok farklı bir amacı vardı ve Katy sayesinde oldu. Lux'un bir kız karakteri olması dışında o bir kitap kurduydu, asosyaldi, blog'u vardı ve daha ülkemizde yeni gelişen bir olay olan vlog, onun bir hobisiydi. Hoş hala vlog çekecek kadar kendime güvenim yok ama bu blog'u açma cesaretini Katy'de buldum. Bir karakter olabilir ama şuan burada bu zamanda bu konumda olmama ilham olan kişi de o. Karakter deyip geçmeyin. Hayatınıza bir sihir katabilir. Yeter ki 'içtenlikle' okuyun kitaplarınızı.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Çok önemli bir not: Yazarımızın The Walking Dead'e ve Supernatural'a olan hayranlığı beni benden alıyor. Bu yazar kesinlikle bizden biri millet! Sarılın, bırakmayın.

Diğer bir önemli not: Çok duygusallığa bağlamak istemedim yukarıda ama buraya meraklılar için yazacağım. Daemon Black'i çok fena özleyeceğim. Onun gıcık esprilerini, öküzlüğünü, romantik hallerini, şapşal ve güldüren mimiklerini... Komple Daemon'ı özleyeceğim işte. Yeşil ve enfes gözlerinden bahsetmiyorum bile. Şey, bu kadar. Yazı cidden bitti. XO