Pages

Go!Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Go!Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ekim 2015 Pazartesi

2015 Goodreads Challenge - Meydan Okuma


Merhabaa

Bu aralar Goodreads'teki Challenge'ımı tamamlama rahatlığını yaşıyorum. Nedense orada ne zaman 'meydan okumalara' katılsam hep tedirginim. Ay bitiremeyeceğim, ay başaramayacağım. O yüzden bundan sonra bu etkinliğe katılmamaya karar verdim. Yoksa yine haram bana geceler... :D

Goodreads'teki Challenge etkinliği, her yeni yıla girdiğimizde size o yılda kaç kitap okumayı hedeflediğinizi belirtmenizi istiyor. Ben 2014'te 64 dedim, yapamadım. 2015'te 50 dedim. Valla bu sefer tutturdum. Hatta şuan 10 kitap ilerideymişim bile. Ama yine de sanki kitap okumaya zorlayan bir etkinlik gibi gelmeye başladı bana. Bırakıyorum arkadaş. Ama tabii isteyenler katılsın. Bazen zevkli olabiliyor.

Gelelim ben hangi 50 kitabı okumuşum. Genel bir tekrar olacak blog'ta. Umarım okuma listenize bir katkısı olur.

2015 - Ocak ile başladığım kitap ve devamındaki liste; (Goodreads'te verdiğim puanlarla birlikte)

Harry Potter ve Felsefe Taşı (5/5) -İlk HP okuduğum zamanlar. Hey gidi hey!
Hiçliğin Kıyısında (4/5)
Tatlı Şeytan (4/5)
Sookie Stackhouse - Cadı Ölüsü (3/5)
Kanbağı 5 - Gümüş Gölgeler (5/5)
Duman ve Kemiğin Kızı (5/5)
Bridgerton 4 - Rüyalar Gerçek Olsa (3/5)
Lux 5 - Direniş (5/5)
Tersyüz (5/5)
Uyumsuz Koleksiyonu - Dört (4/5)
Kıyamet Sonrası - Susan Ee (2/5)
Fırsatçı (3/5)
Kan ve Yıldız Işığı Günleri (5/5)
Maddox 1 - Tatlı Sır (3/5)
Gölge ve Kemik (4/5)
Kurtlara Söyle Eve Döndüm (3/5)
Kuşatma ve Fırtına (3/5)
Cam Şato (3/5)
Karanlık Zihinler (5/5)
Tehlikeli Kızıl (4/5)
Cinder (5/5)
Tatlı Tehlike (2/5)
Küçük Prenses (5/5) *İngilizce ödevi içindi
Kızıl Yükseliş (4/5)
Hırsız (5/5)
Evrenin Ötesinde (4/5)
PuCCa 5 - O Adam Buraya Gelecek (4/5)
Beni Seç (4/5)
Sadece Bir Gece (5/5)
Sadece Bir Yıl (5/5) *Kesinlikle bu yılın en favori kitabım. İlk kitabı Sadece Bir Gün.
Bir Milyon Güneş (3/5)
Siyah Damar (4/5)
Karanlık Taç (5/5)
İki Hayat Arasında (5/5)
Yakut Çember (5/5)
Görkemli Ölüm (5/5)
Mezardan Uyanan (4/5)
Kayıp Dük (2/5)
Dünyanın Gölgesi (2/5)
Sınırları Zorlamak (4/5)
Sookie S. 5 - Ölüler Ölüsü (3/5)
Ben Ölmeden Önce (4/5)
Yabancı (4/5)
Kördüğüm (4/5)
Harry Potter ve Sırlar Odası (4/5)
Ölümsüz Ölüm (4/5)
Zehir Ustası (5/5)
Tatlı Yalan (4/5)
Karanlık Ateş (4/5)
Kurucunun Kızı (3/5)

İşte benim listem böyle. Tatlı Tehlike dışında iki puan verdiğim kitaplara burada yorum yapmadım. Ve Goodreads'te puanlama yapmamın sebebi ben bu kitabı sevdim mi, tekrar okur muyum, biri öneri istese ön plana alır mıyım düşüncelerime yardımcı olsun diyedir. Yani yazarları ölçüp, biçmiyorum. Eleştirilerimi buradan yapıyorum zaten. :D Listeye şöyle bir göz attım da cidden güzel kitaplar okumuşum. Toplasan beş kitabı falan sevmemişimdir. Onların dışında geneli cidden güzeldi. Özellikle yukarıda da açıkladığım gibi Sadece Bir Yıl benim favorim. Her an aklıma gelen nadir kitaplardan biridir.

Goodreads maceram böyleydi. Küçük bir haber vereyim. Bu seneki İstanbul Kitap Fuar'ına gelemiyorum. Sınav tarihlerimle öyle müthiş çakışıyorlar ki... Sanki bana özel hazırlanmış bu tarihler. :P İçim kan ağlıyor, bakmayın öyle güldüğüme. Bu sene çok mu çok gelmek istedim. Bir güncük bile. Ama ne yazık ki yokum. Artık siz gezip, dedikoduları siz bana verirsiniz. Seviliyorsunuz.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

20 Eylül 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Yabancı - Melissa Landers


Merhabaaa
Ya böyle müthiş kitaplar okudukça kendimle gurur duyan bir insanım. Neden böyleyim, bilmiyorum ama her zevkle okuduğum kitap bittiğinde gülümseyerek arkama yaslanıp, "iyi ki kitaplar var be. hayat bana güzel" diyorum. Öyle ama. Çünkü çok sıkıcı bir hayatım var. Çoğunlukla asosyal bir insanım. Ruh halim çok dengesiz olduğu için en iyi zamanlarım kitap okurken oluyor. O yüzden tam gaz kitap okumaya devam diyorum!

Bu ayın bir diğer akıcı kitabı Go!Kitap'tan çıkan Yabancı oldu. Geçen sene fuarda almıştım. Okumayı hep erteledim. Gelen yorumlarını da takip ettim ama çoğunluk pek sevememiş, basit bulmuş falan filan. Ya ben nedense çok sevdim. Bana çok akıcı, komik ve zevkli geldi. Ya da en son bu tür bir şey okuduğumda fena sıkıldığım için bu tarzı yansıtan bir kitap görünce ona dadandım. Evrenin Ötesi üçlemesini bu yaz okudum, biliyorsunuz. Yabancı'yla birkaç ortak noktaları vardı. Uzay gemisi, farklı ırklar, başlarında lider olması ve klonlanma şeysi. Okuduğum üçlemede olaylar giderek sıkıcılaşmış hatta üçüncü kitabı burada haksızlık olmasın diye yorumlamamıştım. Ama bu tür kurgu Yabancı'da çok güzel işlenmiş. Evet, yazar basite kaçmış. Aksiyon ve süper heyecan verici sahne yok. Çok basit bir dili var. Uzay terimleri geçmese realistik kurgu derdim ama değil. Ve eminim ki serinin ilerleyen kitaplarında çok seveceğim şeyler olacak...
Kitabın arka kapak yazısını okursanız kitabı almaktan vazgeçebilirsiniz ama yapmayın. Cidden. :D Ben hiç konusuna aldırmadan aldım. Valla memnun kaldım. Kitabın kapağı çok anlamlı ve çok güzel bence. Bakıp bakıp, sırıtıyorum anlamsızca. :D

Ama gelelim konusuna. Cara adında kızıl saçlı,mavi gözlü bir kız karakterimiz var. Okulunda birinci, en yakın arkadaşa -Tori- ve bir erkek arkadaşa -Eric- sahip. Değişik ve aslında komik bir ailesi var. Ve hayalleri var. Bunun için gezegenler arası öğrenci değişim programına dahil olur ve L'eihrli bir genci evinde ağırlamaya hazırlanır.Bunun hem avantajları hem de dezavantajları vardır. L'eihrli halkı dünyada çok merak ediliyor ama aynı zamanda nefret eden bir grupta var. Cara bunların arasında boğuşurken bir yandan Aelyx'i tanımaya çalışıyor ve memnun etmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Kitabın genel hatları bunlar.

Ama cidden çok komik diyaloglar ve şaşırtıcı gelişmeler oluyor. Aelyx'in birçok hareketine güldüm. Kendisi dil konusunda uzman olduğu için dünyaya gelmeden önce bir haftada konuşulan dili öğreniyor ve ülkenin tüm gelmişini geçmişini araştırıyor. Ama beklenmedik şeylerle karşılaşıyor. Mesela dünyadaki en lezzetli şeyleri sevmiyor. Pizza ve çikolata sevmeyen bir insan düşenemiyorum! (Tamam, Aelyx bir insan değil ama bir canlı da düşünemiyorum!) Bazı şeylere çok komik tepkiler verdi. Kitabı bu yüzden baya sevdim. :D

Ama tabii eksik yanları ve göz deviren sahneleri vardı. Okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız ama benim okurken umrumda olmadı. Çünkü genel olarak sevdim. İlk kitap olmasına rağmen gayet akıcı bir anlatıma sahipti. Bir şans verin derim.

Bir sonraki kitabı İşgalci'yi büyük ihtimal fuarda alırım. Kitabı okursanız, yorumunuzu bırakın. Ve en büyük tavsiyem; sakın ama sakın uzaylı öküzümüz Daemon ile bu seriyi karşılaştırmayın. Cidden. :D

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

24 Haziran 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: Tatlı Tehlike - Wendy Higgins


Merhabalar

Yine bir kitap daha bitti. Ama beni de bitirdi. Tamam, her şey hoş güzel hatta serinin ilk kitabı Tatlı Şeytan'ı okuduktan sonra devam kitaplarından umudum var demiştim. Tatlı Tehlike ne yazık ki fos çıktı. Okutturmasına okutturuyor kendini. Üç günde falan sadece akşamları okuyarak kitabı bitirdim. Ama bu kadar durağan, sıradan bir kurgu görmedim. Aslında kurgunun uçulacak bir hayal dünyası var ama yazar yetersiz kalmış sanki. Ya da diğer kitaplara saklıyor olabilir. Bilemiyorum.

Aksiyon yok. Heyecanlı olay yok. Entresan, merak edici unsurlar yok. Sadece Anna'nın yeni hayatındaki değişikliklerini, habire Kai'yi düşünüp ona ulaşma yollarını bulmasını, Kai'nin köşe bucak kaçmasını, en sonunda dayanamayıp birbirlerini yemelerini okuyoruz. Kitap bundan ibaretti.

Kitaptan umudunuz olmasın. Ama ben hala seriden ümidimi kesmedim. Çünkü gerçekten genişletilip, heyecanlı bir seri haline getirecek hayal dünyası var ortada. Yazarın parmakları klavyede dans edip, karakterleri hareketlendirmeli. Ben artık ergen karakterler okumak istemiyorum. Tamam yaşları küçük ama artık biliyoruz ki günümüzdeki serilerde bu yaşlardaki karakterler süperötesi işler çıkarıyor. Bu kitapta hepsine ayrı gıcık olarak okudum. Bir tek Blake'i sevdim. Eğlenmeyi bilen, mızmızlanmayan, anı yaşayan bir karakter. O da olmasa zaten kitabın sonlarına doğru sıkıntıdan patlardınız.

Ay çok mu sert yorum yaptım bilmiyorum ama ben bu aralar alışmışım beni şaşırtan, heyecanlandıran, kahkaha attıran kitaplara. Böyle arada denk geliyor. Durgun, hayattan mezdiren, karakterlerin uyuz davranışları falan... Gerçek hayatta zaten etrafımda yeterince sinir bozucu, uykumu getiren insanlar var. Onlardan kaçıp, kitaplara sığındığım zaman daha entrikalı, farklı ve beni uçuracak bir şeyler aramam gayet normal. O yüzden bu kitap beni tatmin etmedi. Yine de dediğim gibi kendini süper okutturuyor. Yazarın bu yönüne hayranım. Konu sıradan ama sıkmadan size sayfaları çevirttiriyor. Umudum hala diğer kitaplarda. Kitabın sonunda zaten bazı şeylerin sinyallerini vermiş yazar. Yeni karakterler de ortaya çıkmaya başladı. Artık şu Düklerin derslerini verip, hayatı yaşasın bu gençler!

Şimdilik bu kadar. Sıradaki kitap cidden çok güzel duruyor umarım hayal kırıklığına uğramam.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

21 Ocak 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: Tatlı Şeytan - Windy Higgins


Merhabalar...

Güzel bir kitapla geri geldim. Zaten bu aralar evde çok güzel zaman geçiriyorum. Üç gündür, aralıksız Tatlı Şeytan'ı okudum. Bir yandan How I Met Your Mother izliyorum. Bir yandan da okul başlamadan sezon sezon dizi indirip, depolama yapıyorum. Yani diyeceğim o ki; asosyal gibi görünsem de çok meşgulüm. (Yandan dil çıkarmalar...)

Gelelim Tatlı Şeytan'a... Bu kitabı Goodreads'de çok sık görmeye başlamıştım. Hem kapakları güzel hem de konusu ilgimi çekmişti. Sonra bir baktım GO!Kitap, Tatlı Şeytan hazırlıklarına başlamış. İstanbul Kitap Fuarı'nda kocaman tanıtımlarını görmüştüm. Daha da merak eder oldum. Ve kitap geçen hafta elime ulaştı. O sırada Hiçliğin Kıyısında'yı okuduğum için kitap biraz bekledi ama sonra ona gömüldüm.

Çok akıcı bir dili vardı. Yani, günde rahat bir yüz küsür sayfa okuyabilirsiniz. O yüzden kitap bende çabuk bitti. Hızlı okuduğuma da sevindim. Olaylar bazen ilerledi, bazen duruldu derken kitap bitti bile. Ara verip, okursanız biraz zor kavrayabilirsiniz konuyu.

Kurgusu çok hoşuma gitti. Hem melekler hem de şeytanlar hakkında ama bunlar öyle sıradan ya da bildiğimiz türden değiller. Aslında bildiğimizden türlerden. Bu durum biraz kafa karıştırıcı olabilir ama kitabı okuyunca ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. :D Yani, kurgu bir yandan inandırıcı bir yandan da tatmin ediciydi. Yazar, sanırım bu durumu çok iyi araştırmış. Çünkü hemen hemen her dine göre yorumlamış. Melekleri ve Şeytanları küçüklüğümüzden beri duyuyoruz. Bu kitapta ise onları daha yakından tanıyoruz. Birçok çeşitleri var. Öfke, Nefret, Kibir, Şehvet... Her birinin Dük'leri var. Şunu da belirteyim. Kitabın değişik bir kurgusu olduğu için yeni terimlerle karşılaşacaksınız. Kitabı okudukça daha iyi anlayıp, kavrıyorsunuz. 


"Zevk, günahın tuzağıdır." -Platon

Dük'leri, Şeytan'ın adamları olarak düşünebilirsiniz. Ve bir de Nefiller var. Bunlar bahsettiğim Dük'lerin dünyadaki çocukları oluyorlar. Melez gibi bir şeyler. Çok değer verilmiyor ama tüm önemli görevleri onlar yerini getiriyor. Bazıları görevlerini çok ciddiye alıp, tamamen işine odaklanıyor. Bazıları ise dikkatini dağıtacak şeylere kendini kaptırabiliyor. Kaidan gibi... Tatlı Şeytan'ın bateristi, yakışıklısı ve aynı zamanda sinir bozucusu Kaidan ile tanışın. Kendisi daha reşit olmamasına rağmen çok şey yaşamış ve Şehvet düşkünü babasının görevlerini yerine getirmekle meşguldür. Ama bir gün, baterist olduğu grubun konserine değişik bir kız gelir. Anna. Aslında Anna çok sıradan bir kız. Masum, saf, inançlı ve kendi halinde biri. En yakın arkadaşı Jay'in müzik tutkunu yüzünden adını daha önce hiç duymadığı bir grubun konserine gider ve gözüne Kaidan takılır.

Ve bundan sonrasında işler karışır. Çünkü hayatı tamamen değişir. Evet, klasik bir genç fantastik kurgusu gibi görülüyor ama kitabın kendine has bir havası var. İnanın bana. Bu türden o kadar çok kitap okudum ki artık benzerlikleri, ayrımları çok fark edebiliyorum. Mesela, bu kitabın başlangıcı bana çok kısa bir an Kemikler Şehri'ni anımsattı. Minik benzerlikler vardı ama Tatlı Şeytan, ilerleyen sayfalarda kendi yolunda devam etti. O yüzden kitaptan çekinmeyin. :D

Kaidan ve Anna'nın tanışmasından sonraki olaylardan bahsedersem spoiler olabilir. Çünkü bazı önemli noktalar, kitabın dönüm noktasını oluşturuyor. Ama dolu dolu bir kitaptı. Karakterlerin yaşları küçük olduğu için bazı bölümleri görmezden gelmek isteyebilirsiniz. :D (Anna, 16; Kaidan, 17) Bir de ilk kitap olduğu için yazar daha çok karakter tanıtımı ve kurguyu oturtma çabalarında olmuş. Serilerin ilk kitapları her zaman riskli olur ama Tatlı Şeytan sınavı geçti. :D Açıkçası ilerleyen kitaplardan çok daha ümitliyim. Kurgu sağlam ve çok daha heyecanlı bir şekilde ilerletilebilir. 

Kaidan, gerçekler insanın canını yalanlardan çok daha fazla acıtabilir, dediğinde haklıydı. -Anna

Karakterlerden bahsetmek gerekirse... Kaidan'ı sevdim. Yani kitabın ilk yarısında cidden çok sevdim. Bateri çalabilmesi ona kocaman bir artı getirtiyor. Yaşına göre olgun ve korumacı. :D Kitabın ikinci yarısında huysuz herifin teki oluyor ama bunun elbette bir sebebi var. Bakalım nereye kadar devam edecek...
Anna'yı da sevdim. Ama kendini geliştirmesi lazım. Tüm umudum ilerleyen kitaplarda. Ve kitaptaki bir bölümde Anna'ya gerçekten hayran kaldım. :D Onun babası Madde Bağımlılığı uzmanı olduğu için kızımızın biraz açılması lazımdı ve kitaptaki bölümde fena uçtu. Cesaretine hayran kaldım. *Alkış*

Anna'nın ailesini çok sevdim nedense. Normalde bu tür serilerde aileler arka planda kalır ve pek bir bilgimiz olmazdı. Ama bu kitapta üvey annesi Pattie'yi ve öz babası Belial'ı çok sevdim. Özellikle babası çok matrak bir adam. Onu daha çok görmek istiyorum. :D 
Son olarak bir de Kaidan'ın arkadaş grubu var. Bunlarda Nef'ler. İkizler; Marna ve Ginger, Blake ile Kopano da sanırım ileride daha çok göreceğimiz isimlerden birkaçı.

Tatlı Şeytan, adı gibi tatlı bir kitaptı. Aksiyonlu ya da hareketli bir sahne beklemeyin. :D Ben zaten tamamen beklentisiz bir şekilde kitaba başladım. Ve memnun da kaldım. Kitaba bir şans verin derim. Gerek kapak tasarımı -ki yayınevi bu konuda 'the best'- gerek kurgunun akıcılığı ile bu şansı hakkeden bir seri olacak.

Son olarak... GO!Kitap'a ilgilerinden dolayı çok teşekkür ederim. Beyaz Balina Yayınları'na bağlı bir yayınevi. Beyaz Balina da benim ilk tanıştığım yayınevidir. Hatta ilk kitap hediyemi onlardan almıştım. Her sene de mutlaka fuarda onların yanlarına uğrarım. Geçen haftalarda, GO!Kitap'a Tatlı Şeytan'ın bir örneğini bana gönderebilme olanaklarının olup, olmadığını sordum ve hiç bekletmeden yolladılar. Canımsınız. Çok teşekkür ederim!

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

22 Aralık 2014 Pazartesi

Kitap Yorumu: The 100 - Kass Morgan


Merhabaaaa :D

Bayadır yokum. Aslında varım da yokum. Blog'da aktif olmasam da kimler giriyor, hangi yazılar okunuyor diye arada bir gözlemledim. Ask.fm'den çıkmıyorum zaten hiç. Ve şimdi yazma zamanı!

Uzun zamandır, yani Demir Yıl'dan beri kitap okumadım. Okunacak o kadar müthiş kitaplarımın olmasına rağmen... Başka şeylerle uğraştım. Teen Wolf'a başladım. Eski formumu kazanıp, sezonları bir bir devirmeye başladım. :D Onun hakkında ayrı konuşacağım... Bir de çok tırstığım sınavı atlattım. O sınav yüzünden kitap okuyamadım. Dikkatim dağılıyordu. Amaaaa, sınavı sorunsuz atlatınca direk kitaba gömüldüm. Bu aralar pek popüler olan The 100, benim tarafımdan da okundu ve onaylandı!
The 100'ü her yerde görüyordum ama kitap fuarında tam anlamıyla görmüş oldum. Yayınevinin tanıtımları, sıcakkanlılığı sayesinde kitabın konusuna doğru düzgün bakmadan aldım. Ki orada bir tanıdığımın olması ile kitap benim için 1-0 öndeydi. :D 

Kitabı benden önce iki arkadaşım okuyordu. Onların meraklandırması sonucu hemen başladım zaten. Biri Lost'a benziyor dedi. Diğeri, değişik bir kurgusu var, deyince bir baktım kitabı elime almışım da dün gece bitirmişim.

Gerçekten de değişik ve merak edici bir kurgusu var. Öyle böyle değil. :D Benim gibi değişik türler seven, distopya tarzıyla harmanlanmış ve Lost'la The Walking Dead karışımı bir şey istiyorsanız, bu kitabı okumalısınız. Çünkü gerçekten Lost'la benzerlikleri vardı. Eğer diziyi izlediyseniz, kitabı şöyle düşünebilirsiniz; Lost'un kurgusunun hemen hemen aynısını uzay versiyonu olarak düşünün.

300 yıl önce dünyada yaşanan nükleer felaket artık oradaki yaşamı yok etmiştir. Kaçabilen insanlar dünyanın yörüngesindeki bir uzay gemisinde hayatta kalmayı başarmışlardır. Fakat bu uzun süre devam edemez. Ellerindeki imkanlar kısıtlı ve çoğalan bir halk var. Buna bir şekilde engel olmaları lazım ve tekrardan dünyaya geri dönmeleri lazımdır. Ve işte asıl olaylar burada başlıyor.

Asıl konuya girmeden önce minik bir şeyden bahsedeceğim. Kurgunun bu bölümü nedense hoşuma gitti. Uzay gemisinde, dünyaya ait herhangi bir şey resmen altın değerinde. Dünyadan alınan kitaplar çok özel olarak saklanılıyor ve tutulduğu oda dışında, kitabı başka bir yere götürüp, okuyamıyorsunuz. Ya da ne bileyim, bir perde parçası bile elmas değerinde. Tavandan sökülmüş bir avize bile özene bezene bakılıyor. Yani, dünyada yaşadıkları sırasında değer vermedikleri, önemsizmiş gibi görünen her şey uzay gemisinde adeta bir kurtarıcı onlar için. Dünyaya ait bilgileri, sakladıkları kitaplardan öğreniyorlar. Gökyüzünün renkleri, ormanlar, bitkiler, hayvanlar... Aklınıza gelebilecek en basit şeyler. Kurgunun en etkileyici kısmı buydu, bence.

Bir de uzay gemisini yöneten Koloni'nin çok katı kuralları var. En ufak bir hatada hapse atılıyorsunuz. Eğer reşitseniz direk idam ediliyorsunuz. Ama reşit değilseniz ise hapiste kalıp, 18.yaş gününüzde tekrardan yargılansanız bile büyük olasılıkla idam ediliyorsunuz. Böylece nüfus sayısını az tutmaya çalışıyorlar. Çok acımasız değil mi ? 

Kitabı dört karakterin gözünden okuyoruz. Hepsinin ayrı ayrı hikayeleri var. Kitap zaten bir geçmişi bir de günümüzü anlatıyor. Okurken ilkten kafanız karışabilir ama sonra her şey yerine oturuyor. Karakterlerden bahsetmek gerekirse... Clarke, başrol diyebiliriz. Anne ve babası doktorlar. Kendisi de tıp eğitimi görmüş bir genç kız. Uzaydaki yaşamında her şey yolunda giderken bir gün tüm hayatı mahvolur. Ailesinin sırrını öğrenir ve bu ona ağır bir ceza olarak geri döner. Ve kendisini hapishanede bulur.

Kırık bir kalbi iyileştirecek kadar güçlü bir ilaç yoktu.

Wells, Koloni'nin başındaki adamın oğludur. Her şeye sahiptir. Herkes tarafından sorgusuz sualsiz her yere girip, çıkabiliyor. Fazladan bir şeyler yiyebiliyor. Kısacası, uzaydaki kısıtlı yaşama göre lüks bir hayatı vardır. Taa ki bir kıza aşık olana kadar. Clarke, ona aile sırrını söylediği an her şeyi mahveder ve sevdiği kızı hapishaneye tıkılırken izler.
Bellamy, sanırım kitapta en sevdiğim karakter oldu. Onun hikayesi bambaşka. Normalde, uzayda aileler sadece tek bir çocuk sahibi olabilirler. Fakat Bellamy'nin ailesi iki çocuğa sahiptir. Bellamy, kız kardeşi Octavia'yı korumak için her şeyi yapan bir genç adamdır.
Glass, ah tanrım. Bu karakter için cidden üzüldüm. Kitabı okurken baya üzüldüm kıza. Neler yaşamamış ki... Luke diye birine aşık olmuş. Cidden birbirlerini çok seviyorlar. Sonrasında ise olaylar istemedikleri bir şekilde gelişir ve Glass, tüm sorumluluğu üstlenerek hapishaneye girer. Ki Luke'e hiçbir açıklama yapmaz. Tam tersine onu kendinden uzak tutmak için kalbini kırar ve büyük bir acı içerisinde hapishanede günlerini hayaller kurarak yaşar. Taa ki yeni bir gelişme olana kadar.

Luke'un kalbini kurtarmanın tek yolu, onu kırmaktı. 


Gelişen olay ise şu; Koloni uzun zamandır planladığı bir görevi gerçekleştirmek üzere suçlulardan oluşan 100 kişiyi dünyaya yollayacaktır. Bu suçlular arasında elbette yukarıda tanıttığım karakterler var. Clarke, tam öleceğini sandığı bir zamanda kendini dünyaya gidecek gemide bulur. Bunu duyan Wells ise önceden planını yapmıştır. İlk önce kendini hapise attırmıştır ve şimdi oda gemidedir. Bellamy ise hiçbir suç işlemediği için sırf kardeşiyle beraber olabilmek için Koloni başkanına suikast hazırlar ve onu vurarak bir karmaşa ortaya çıkarır. Ardından kendini gemide bulur. Glass ise bu karmaşa sayesinde gemiden kaçar ve kendini Luke'un kapısında bulur.

Sonrasında ise olaylar şu şekilde gelişir; 100 kişinin içinde bulunduğu gemi hasarlı bir şekilde dünyaya düşer. Tüm erzakları bir yere dağılmıştır. Suçlular ise ne olduğunu anlamadan dünyaya vardıklarını fark ederler. Açıkçası hepsi bu konuda tedirgindir. Dünyada yaşam var mıdır ? Salgın hastalık olabilir, yeterli oksijen olmayabilir. Ya da dünya 300 öncesine göre çok farklı bir yer olabilir. Bu çılgın sorular karşısında yine de hayatta kalmaya çalışırlar. Clarke başta olmak üzere herkes bir işle uğraşır. Wells, liderlik yapmaya çalışır. Bellamy, avlanmaya çıkar. Diğerler ise birbirlerini yemekle uğraşmaktadır. 

Dünyaya düştüklerinden sonraki kurgu cidden bana Lost'u anımsattı. :D Hani, yazarın biraz oradan buradan aldığı belli ama benim için sorun olmadı. Ben zaten uzun zamandır Lost gibi bir kurgu istiyordum. The 100 tam benlikmiş. Sıkılmadan, bıkmadan çok akıcı bir şekilde okudum. Burada her şeyi anlatmak istiyorum ama olmaz! Okumanız lazım. İmrenilecek bir yaşam değil ama nedense The 100'ü yaşamak isterdim diye düşündüm. Tabii hayatta kalabilir miydim, bilemiyorum. :D

"Ben bir parçası olamayacağım diye bütün hayatından vazgeçmeni istemiyorum." -Luke

Ve kitap çooook merak uyandırıcı bir şekilde bitti. Cidden. Kitabı bitirir bitirmez direk yayınevine ulaştım. İkinci kitap çeviride cevabını alınca bir soluklandım. Gerçekten devamını merak ediyorum. :D

Ah, bir de kitabın dizisi varmış. Hatta şuan 2.sezonunda. İzlemedim ama izleyenlerden yorum aldım. Kitabın ana hatlarını almışlar ve diğer her şeyleri değiştirmişler. Hatta bazı karakterleri silip, yeni karakterler eklemişler. İşte bunu duyunca hiç izleyesim gelmedi. Bir The Vampire Diaries vakası daha yaşamak istemiyorum. Ama The 100'ün kurgusu o kadar hoşuma gitti ki diziyi merak etmiyor değilim. -.- Belki ikinci kitaptan sonra izlerim. Göz atarım. Bilemiyorum. :D Lost'tan sonra şuan çok ilgi çekici geliyor dizi. *-*

Kitabı hakkıyla anlatabildim mi bilemiyorum ama cidden bir şans verin ve okuyun. Kitabın kurgusu, karakterlerin sağlamlığı, kitabın kapak tasarımından tutun da mıknatıslı bir yapıya sahip olmasına kadar tam kitaplığınıza layık bir kitap. :D Bu konuda Go!Kitap'a  sonsuz bir kocaman teşekkürler.

Şimdilik bu kadar. İkinci kitaba kadar bir şeylerle oyalanıp, merakımı alevlendirmeyeceğim!

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane