Pages

Yabancı Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yabancı Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ekim 2022 Pazar

Kitap Yorumu: Malibu'da Son Parti - Taylor Jenkins Reid

 Herkese iyi akşamlar!

Geçtiğimiz hafta müthiş bir kitap okudum! Taylor Jenkins Reid (TJR)'i geç keşfedenlerden biriyim. Önce Evelyn Hugo'nun Yedi Kocası'nı sonra Daisy Jones ve The Six'i okuduktan sonra yazarın pek hayranı oldum. Fakat geçmişte Yabancı Yayınları'nın bastığı diğer kitaplarını henüz okuma fırsatım olmadı. Güncel kitaplarıyla yola devam ediyorum.

Malibu'da Son Parti, bizde bu yaz, yurtdışında ise geçen yaz yayımlandı. Hem ismiyle hem konusuyla hem de kapağıyla çoook ilgimi çekti. 

Yine bir aile dramı, yine fedakarlıklar, yine ihanetler havada uçuştu. Kitapta bir geçmişi bir de şimdiki zamanı okuyoruz. Yazarın, zaman dilimleri arasında geçişleri mükemmel diyebileceğim kadar akıcıydı. Birden fazla karaktere odaklanıp sahneler hızlı hızlı geçmesi, bana sinematik bir anlatım olarak geçti. O yüzden ba-yıl-dım! Özellikle son sahnelerdeki hızlı ritim, bir sahneden diğerine geçerkenki heyecan iştah kabartan bir okumaydı. Gözlerim deli gibi sayfaları deldi.

Ana karakterimiz aslında Nina Riva. Dört kardeşin en büyüğü, ünlü bir sörfçü ve süpermodel. Zengin, Hollywood'da isim yapmış biri. Riva kardeşleri Jay ve Hud, Kit ise yan karakterler gibi gözükse de hepsinin hikayesi bambaşka bir şekilde birleşiyor. 
Nina kimdir, hayatı nasıl gidiyor derken yazar bizi geçmişe götürüyor ve Nina'nın anne babasını ele alıyor. Nasıl tanıştılar, nasıl evlendiler, babası Mick nasıl ünlü oldu, kariyerini nasıl şekillendirdi, bu dört çocuk nasıl dünyaya geldi gibi çok kapsamlı soruları ele alan bu geçmiş hikayede entrikalar, ihanetler, dramalar eksik olmuyor. Yüksek tempolu bir hikaye sizi bekliyor diyebilirim.

Diğer yandan Nina Riva, bu ününü nasıl kazandığını, anne babasının yaşadıkları olayların kendi üzerindeki etkisini ve günümüzde düzenlediği o BÜYÜK PARTİ'nin amacını anlatıyor. 

Malibu, Ağustos 1983

Aman Tanrım dedim! Çok ama çok etkileyici bir okumaydı benim için. Yolda gidip gelirken okudum ve ilk defa dikkatimin dağılmadığı bir kitap oldu. Tek solukta okudum. Size tavsiyem, ara vermeden bir solukta okuyun. (Çeviri zaten efsane!) İşte o zaman kitabı sindirmek zor olacak. :) Kitabı bitireli 3-4 gün oluyor, anca yazabiliyorum.


TJR ne yazsa okurum modundayım artık. Eski kitaplarını da okuyacağım mutlaka. Bir sonraki kitabı Carrie Soto Is Back, yurtdışında yayımlandı. Carrie karakterini, bu kitapta görüyoruz. Nina'yla bir şekilde yolları kesişiyor ve açıkçası bu kitapta kötü kadın rolünde. Fakat yazar son sahnelerde bu karaktere bir şans vererek kapıyı biraz açık bırakıyor. Carrie'nin hikayesini okumak için sabırsızlanıyorum. Çevirisini beklerim büyük ihtimalle ama bir hafta sonu gözüm dönerse İngilizce PDF'inden de okuyabilirim. Sürpriz. :)

Gönül rahatlığıyla bu kitabı size öneriyorum ey kasabalılar! 
Haftaya, canımın ta içi Cassandra Clare'in Demir Zincir kitabının yorumunda görüşmek üzere!

Kocaman sevgiler, öpücükler:
Jane

26 Ağustos 2022 Cuma

Yakın zamanda okumayı planladıklarım / Eylül 2022


 Hellöööö

Bu sefer yepyeni bir yazı dizisiyle geldim. Bu, uzun zamandır aklımdaydı. Aslında hem planlı bir okuma deneyimi olacak hem de önden size haber vererek daha motive olacağımı düşündüm. Ayrıca okuyanlardan yorumlar da gelir, daha çok okuma isteğim olur, bir sohbet oluşur dedim. Detaylar şöyle:

Her ay kaç kitap okuyorum gibi bir düzende gitmeyeceğim fakat yakın zamanda okumak istediğim kitapları sizinle paylaşmak istiyorum. İngilizce ve Türkçe karışık olacak, türde de sınır olmayacak. Birkaç yıldır nadir de olsa kurgu dışı kitaplar okuyorum ve çocuk kitaplarına fena sardım. (Çocuk kitapları için de ayrı bir yazı dizisi olacak.) Uzun zamandır okumayı ertelediğim kitapları öne çekerken yeni çıkan kitaplardan da araya serpmek istiyorum.

Ah bir de yarım bıraktığım ama devam etmek için can attığım seriler var. Açıkçası yazın öyle seri okumalarına giremiyorum. Hazır havalar yavaştan dönüyorken ben de serilerime göz atayım dedim. Yazı başlığında ay belirttim ama elbette bunları Eylül ayında okumam mümkün değil. Sadece listemde dursunlar, gelen yorumlara göre öncelik verebilirim. 

Gelelim listeye. *-* Kitapları neden seçtiğimden de kısaca bahsedeyim. 

 

(Kitap adı, yazar adı / Türk yayıncısı, çevirmen)

Eski Sevgili Mevzuları, Rachel Lynn Solomon / Yabancı Yayınları, Burcu Karatepe: Bu sürpriz bir kitap oldu benim için. Aslında daha önce okumadığım bir yazar ve bu kitabını da çıktıktan sonra keşfettim. Konusu bi hoşuma gitti. Fantastik okumalar arasında iyi gider diye düşünüyorum. Arka kapak yazısı için buraya tıklayın.

Malibu'da Son Parti, Taylor Jenkins Reid / Yabancı, Elif Nihan Akbaş: Taylor Jenkins Reid okumaya pandemide başladım ve bayıldım! Abartmayayım tabii ama yazarın dili ve kurduğu hikayeler çok hoşuma gitti. Elif Nihan'ın da çevirisi su gibi akıyor. Malibu'da Son Parti, pek heyecanla beklediğim kitaptı. Buna direkt başlayabilirim... Bakalım bu sefer nasıl ters köşe yapacak yazar. Arka kapak yazısı

 

Off Campus serisi - Anlaşma, Elle Kennedy / Yabancı, Hanife Albayrak Çift: Bir Yabancı kitabı daha. (Üst üste denk gelmiş valla.) Bu serinin eski kapakları yüzünden hiçbir zaman dikkatimi çekmemişti. Ama şimdi Yabancı ekibi öyle kapaklar hazırladı ki!!! Konularına bakmadan seriye atlamaya karar verdim. Benim için bir es kitabı olabilir. Fantastik sonrası okumalık gibi. Arka kapak yazısı

I'm Glad My Mom Died, Jennette McCurdy / Simon & Schuster, henüz çevrilmedi: iCarly izleyenler Sam karakteriyle hatırladığımız Jennette'yi tanır. Lise zamanında akşam 7'de deli gibi izlediğim dizilerden biriydi iCarly. O zamanlar onları örnek alsaydım şu an Danla Bilic'i sollamış bir YouTuber olabilirdim... Neyse, şaka bir yana Jennette'nin inanılmaz korkunç bir yaşamı varmış. Kitabın adından da anlayacağınız gibi (Annem Öldüğü için Memnunum) annesiyle ilgili dehşet bilgiler yer alıyor. Birkaç yorum okudum da etkilendim, kitabı okuyunca ne hissedeceğim bilmiyorum. Henüz Türkçeye çevrilmedi, İngilizceden okuyacağım. Çok merak ediyorum, yakında okuyup yorumunu yazarım. Arka kapak yazısı

  

Rahatlama Kitabı, Matt Haig / Domingo, Kıvanç Güney: Bir kurgudışı kitap. Matt Haig'in daha önce iki kitabını okudum. Hem dili hem de kurguları fena değildi, ayılıp bayılmadım ama hoşuma gitti. Bu kitabındaki alıntılar çook hoşuma gitti. Bir kitabı okurken eşlik edebilir. Motive edici, kişisel gelişim tadında bir kitap. Arka kapak yazısı

Ne Yaptığını Biliyorum, Alice Feeney / Yabancı, Zehra Uzun: Uzun zamandır gerilim kitabı okumuyordum. Yabancı'nın bu kitabı çok sevildi, ters köşe yaptı. Dedim ki bundan geri kalamaaam. Hemen aldım. Romantik komediler arasına sıkıştırırım mutlaka. Arka kapak yazısı

Gilded, Marissa Meyer / Feiwel and Friends, henüz çevrilmedi: Benim canım Marissa Meyer'ım. <3 En son Ay Günlükleri serisini okuyup onu en tepede bırakmıştım. En sevdiğim fantastik kadın yazarlardan biri. Ve şu an harika bir seriye başlamış!!! Henüz Türkçeye çevrilmeyen (çok yakında geliyor diye duydum, Ephesus'tan) Gilded, peri masallarının en gıcık, en uyuz ve bir o kadar en çekici karakterini, Rumpelstiltskin'i anlatıyor!!! En son Once Upon A Time izlerken ölüp bitiyordum bu karaktere. Şimdi bir kitapta yer alması, hele de Marissa Meyer'in hayal gücüyla okuyacağımız için çok heyecanlıyım. İngilizcesi elimde, çevirisi beklemeden başlarım sanırım. Arka kapak yazısı

 Manga okumaya başladım desem??? Henüz yolun çok başındayım. Ölüm Defteri serisinin ilk kitabını okudum. Devam edeceğim. Satürn Evleri ve Saga serisi de okuyacaklarım arasında. Başta bilinen serilerle devam etmek istedim. Manga önerileriniz olursa çok ama çoook sevinirim. <3 

  

Bunların dışında Sarah J. Maas ve Jennifer L. Armentrout (Blood and Ash serisi) deli gibi okuyacağım günler çoook yakında. Maas'ın yarım kalan serisine (Cam Şato) devam ederken Hilal Şehri ve Dikenler ve Güller Sarayı serilerine de bulaşacağım. *-* Heartstopper'ın okumadığım 4.kitabını da çabucak lüpletirim. Rapsodi (Martı) ve Haşhaş serisi (İthaki) için sakin bir kafaya ihtiyacım var ama onları da yakında okurum diye planlıyorum.

Benden şimdilik bu kadar. Listem çok kabarık ama şimdilik bunlara odaklanayım dedim. Önerileriniz varsa her zaman kapım açık. <3 

Kocaman sevgiler, öpücükler
Jane

2 Şubat 2020 Pazar

Kitap Önerisi: Evelyn Hugo'nın Yedi Kocası - Taylor Jenkins Reid

Merhabalar! 

2020'deki okuma listemle gurur duyuyorum ve kitapları okudukça sizinle paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Ancak şöyle bir sorunum var; kitapları okuduktan hemen sonra blog'a yazmaya üşeniyorum. Bunun sebebini çözememiştim ama bugün dank etti: Bilgisayarım! 10 küsur yıldır kullanıyorum ve öldü ölecek modunda. Yıl 2020 ve ben hala onun keyfini bekliyorum. :( Yeni bilgisayar almak için kolları sıvadım ama bu bahane değil elbette. Gelsin yorumlar gelsin şenlik yazılar. *teyteytey*

Efenim, Locke Lamora'nın etkisinden çıkmaya çalışırken kucağıma Evelyn Hugo'nun Yedi Kocası düştü. Aslında İngiliççe okuyacaktım. (Allah beni kahretmesin sürekli 'amaan bu kitabı orijinalinden okurum' deyip deyip duruyorum, hadi hayırlısı.) Sonra Türkçe baskısı gelince dedim ki niye beynimi zorlayayım ve rahat kafayla okuyayım. (İngilizce okurken bir baş ağrısı tutuyor beni... Beynimi rahatlığından ediyorum tabi...)

Kitabı iki günde falan bitirdim. Ne oluyor derken kitap bitiyor arkadaşlar. Metin tertemiz, kurgu harika, çeviri efsane... Öf, çok iyiydi! Kitabı okurken aklımdan milyon tane tilki geçti. Teoriler patlattım. Ve bu yorumun sonunda bombayı atıp, kaçacağım.

"Ama gerçek şu ki övgü bağımlılıktır. Ne kadar çok övgü alırsan, ayakta kalmak için daha fazlasına ihtiyaç duyarsın."

Evelyn Hugo'nun nasıl yedi kocası oldu bunu okuyoruz. İlkten hafife aldım, nasıl olabilir ki yea, klasik Hollywood hikayesi dedim. Ama okudukça göz yaşı pıt ve şaşkınlıklar içerisinde kaldım. Tamam, çok abartmayayım ama hikayeyi çok benimsedim. Klişe yok, yapmacıklık yok, özentilik yok...

Kimdir bu Evelyn Hugo ve Yedi Kocası... Evelyn, 50'lilerin en ünlü isimlerinden biridir. Çafçaflı bir hayat, başarıyla tırmandığı bir kariyer, dillerden düşmeyen güzelliği ve arka arkaya gerçekleştirdiği evlilikleri. Özel hayatını hem göz önünde yaşıyor hem de hiç anlatmadığı sırlarını saklıyor. Ta ki bunları halka açıklamaya karar verene kadar!
Bunu da direkt kendisi yapmak istemiyor ve gözüne kestirdiği gazeteci Monique'ye hayat hikayesini kitaplaştırmasını istiyor. Neden Monique'yi seçiyor diye soracaksınız. Kitabın sürprizi o. Valla ben son ana kadar tahmin etmemiştim.
Birkaç gün boyunca Evelyn anlatıyor, Monique ses kaydı alıp, notlar yazıyor. Anlattığı kısımlar harika. Bizi alıp 1950'li yılların Los Angeles'ına uçuruyor yazar. Yazarımız bir yandan bu sektöre yabancı olmadığı için Hollywood'un birçok gizli saklısını da kendi kalemiyle dile getiriyor. Tahmin ettiğimiz şeyler ama okuması ayrı keyifliydi. 

Evelyn fırsat yakalamak için evleniyor, aşık olup evleniyor, sarhoş olup evleniyor, bir şeyleri saklamak için evleniyor... Evleniyor da evleniyor. Ona göre her evliliğinin bir sebebi var. Bazen göz devirdim ama cidden bunlar yaşanıyor. O yüzden harika bir gerçek hikaye sizi bekliyor.

"İnsanların dünyaya başka insanları bulmak için gönderildiğine inanırım."

Bu kitabın gerçek bir hikayeden esinlenildiğini düşünüyorum kesinlikle. (Dahiyim!) Hatta okurken aklıma hep Taylor Swift geldi. Şu ana kadar bir evlilik yaşamadı ama o kadar çok sevgilisi oldu ki hakkında hep konuşuldu. Nefret edildi. İftiralar (?) atıldı, davalar açıldı, elinden ödül alındı...Bla bla bla... Bana ne! Ama bir de onun gözünden gerçekler var elbette. 
Tam da bu kitabın üzerine iki gün önce Netflix'te yayımlanan belgeselini izledim: Miss Americana. İzlerken böyle hem üzüldüm hem acıdım hem de hak verdim. Sonra dedim ki; oha bu belki de acındırma reklamıdır. Öyle bir dönemdeyiz ki kime, nasıl inansak bilemiyoruz. Hep kafalarda bir soru işareti... O yüzden bu kitabı sevdim ama hayatı sorguladım da. Ön yargılarımız ve biz. 

Çok derinlere girmeyeceğim. Kitap okumanızı öneririm. Hatta yazarın yayımlanan üç kitabı daha varmış ama bu kitapla patladı bir anda. Diğer kitaplarını da okuyacağım inş. 

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

12 Kasım 2018 Pazartesi

Kitap Yorumu: Warcross - Marie Lu

Ve ilk Marie Lu açılışımı Warcross ile yapıyorum arkadaşlar. Bu yazarın sayısız kitabı basıldı ülkemizde. Ben Warcross ile tanımak istedim. Güzel de bir başlangıç oldu. Bakalım kitap beni nasıl etkilemiş ya da etkileyememiş... İşte tüm mesele bu. :D
Bir anda kafama esti ve Warcross'u aldım. Bu kitap o kadar övüldü, satıldı, özel eşya tasarımları çıktı ki dayanamadım. Çok sevdiğim bir çevirmen olan Onur Kınacı Birler de çevirince, kitabı kaptım.
Çeviri enfes. Yazarın kalemi sağlam. Kitabın baskısı müthiş. Ama kurguda eksiklikler vardı bence.
Warcross, dünya çapında çok ünlü bir oyun olarak belirtiliyor kitapta. Yaşlısından gencine herkes deliler gibi Warcross'u takip ediyor ve oyun zamanı gelince herkes deliler gibi oyuna odaklanıyor.
Distopya ve bilim kurgu karışımı bir konusu var. Warcross oyununa herkes dahil olabilir ama elbette seviyeleri var. Çok iyi olanlar, sıradan olanlar gibi ayrımlar söz konusu. Sanal bir ortam olduğu için yasa dışı olaylar da işin içinde. Bir ödül avcısı olan Emika Chen'in maceralarını okuyoruz.

Rengarenk saçları, inatçı, kimsesiz ve hırslı bir kız olan Emika, bir gün Warcross oyunlarını izlerken farkında olmadan büyük bir hackleme yapar. Öyle ki kendini de ele verir ve bir anda dünya çapında ünlenir. Kim bu kız?
 Warcross'un kurucusu Hideo Tanaka, apar topar Emika'yı özel uçakla Tokyo'ya getirtir. Hem oyuna dahil eder hem de reddetmesi güç bir teklifte bulunur: Dev oyunda onun gizli ajanı olmasını ister. Maddi durumu yerlerde olan Emika bunu kabul eder. Küçüklüğünden beri Warcross'a deli gibi bağımlı olması da bu işin içinde olmasına sebep olur.
Oyunda beş kişiden oluşan iki grup var. (Emika'nın yer aldığı grup Anka Süvarileri.) Bu grupların kendilerine ait cevherleri var. Oyunda, diğer grubun cevherini almaya çalışıyorlar. (Burası bana biraz Harry Potter'ı anımsattı.) Tabii çok zorlu engeller de var. Kitapta çok fazla terim var. Açıkçası aklımda kalmadı. Okudukça oturacaktır. Gruptaki karakterlerden şimdi bahsetmiyorum. İkinci kitabın yorumunu yaparken rahat rahat analiz edeceğim.
Kitap olaylarla dolu!
Sanırım en son Açlık Oyunları'nı okurken bu kadar heyecan yapıp, gözümü bile kırpmadan bir distopya okumuştum. Evet, distopya türüne aşığım ama beni benden alan kitaplar nadirdir. Warcross'un ilk 150 sayfasında "Oley be! Eski formuma dönüyorum.Ye yooo," derken sonra bir baktım kurguyu baya baya tahmin ediyorum. Öyle böyle değil... Kitap bitince, sanki ben yazmışım gibi hissettim. Marie Lu'nın hayalet yazarıyım falan dermişim. :D
İşte, kurguyu bu kadar tahmin edince bir hayal kırıklığı olmadı değil. Tam kitaba bayılacakken yazarın klişe ağalarına takılmam kötü oldu. Yoksa efsane bir seri bizi bekliyor.
Warcross gibi bir oyun kurgusu yazılıyorsa bence daha fazla detay verilmeliydi. Bazı şeyler daha ağırdan alınmalıydı. Karakterleri çözmek bu kadar kolay olmamalıydı.
Ya da yılların verdiği tecrübe ile artık bu tarz kitaplar bana çerez gelmeye başladı. Yine de kitabı çok sevdim. İyi ki almışım dedirtti. :)

Hadi siz de okuyun, dedikodu yapalım. İkinci kitap da elimde. 2018 bitmeden okurum diye düşünüyorum.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

27 Ağustos 2018 Pazartesi

Kitap Yorumu: Tatlı Ateş - Jamie McGuire

Selamlar

Moralim çok bozuk... Neden diye sormayın. (Sorun tabii...) Eskiden aşkla, zevkle, çölde su bulmuş gibi bir mutlulukla okuduğum seriler şimdi hiç öyle tat vermiyor. Hatta kitabı bitirince "tam bir zaman kaybıydı, nalet olsun, ben seni okuyacağıma neler yapardım neleeeer" diye isyan etmeye başladım. Büyüyor muyum? Yaşlanıyor muyum? Neler oluyor bana?
Bahsettiğim seri Maddox kardeşler. Ben bu kardeşlere birkaç sene öncesine kadar resmen tapıyordum. Sırf bu Maddox erkekleri yüzünden "kaslı bir erkek arkadaşım olmalı" diye dolandığım zamanlar bile verdi. "Odunlar ama sevince lokum gibi oluyorlar..." Yalan. Hayatın gerçekleriyle karşılaşınca bir güzel duvara tosluyorsunuz. Manitam kaslı ama romantik mi? Nööö. Anca güneşin batışında "Şu an karşımda iki manzara var," deyip gözlerimin içine bakıyor. Bu ruh, romantikliğe aç aç!!! Hal böyle olunca dedim ki bir Maddox okumak şart. 
Okumaz olaydım...Klişeler akıyor. Kitap klişeden oluşmuyor; klişe kitaptan oluşuyor bence. Tamam, Jamie ablamızın tarzını biliyoruz falan ama giderek öyle bir klişelere bağlıyor ki artık sırf para için yazdığına iddiaya girerim. Olmayan paramla... (Imagine Dragons konserine yatırım yapınca fakir ama gururlu oldum.)
Gelin size bol klişeli bir hikaye anlatayım... 
Tatlı Ateş'te ikizlerden Taylor'ın hikayesini okuyoruz. Kızımızın adı Falyn. Sempatik bir kafede garson olarak çalışıyor. Kafe ortamını çok sevdim. Çok komik ve samimi karakterler vardı. Yazar sırf kafe yaşamını anlatsaydı kitap daha güzel olurdu bence. Neyse, laf sokmadan ilerlemeye çalışacağım. Falyn kızımızın bir sırrı vardır. Aaa, ne o? Şaşırdınız mı? Jamie abla sırları olmayan karakterler yaratmaz. Racona ters... Ehem. Bu sırrından dolayı zengin ve ünlü ailesini terk ederek tek yaşamaya ve para kazanmaya başlar. Deli gibi para biriktirip, kimseye yüz vermemeye yemin etmişken karşısına itfaiyeci Taylor çıkar. Dan dan dan!!! Pembe dizi kokusu etrafı sarar. 
Falyn kızımız yüz vermez. Tersler. Laf sokar. Yerin dibine sokup sokup çıkarır ama yoo Taylor pes etmez. (Bu tip erkek yok arkadaşlar. Kendinizi kandırmayın.) İlla kızı elde edecektir.
Gel zaman git zaman, hokus pokus bunlar yakınlaşır. Asi Falyn, birden Eros tarafından vurulmuş gibi aşk meleği olur. Tabii bu arada sırrından bahseder Taylor'a. Sonrasında olaylar o kadar hızlı gelişti ki ne oldu anlamadım. Doktorlar da bile bu kadar klişe dolu sahneler yoktu.
Klasik Jamie kurgusu olarak çift çok mutluyken bir şeyler olur ve ayrılırlar. Bir ayrılık süreci olur... Sonra birbirlerine ait olduklarını düşündükleri için tekrar beraber olurlar. Falan filan. Bu kitabın ekstra saçmalıkları vardı. Spoiler olacak diye yazamıyorum ama cidden "Ay yok daha neler, SAÇMALAMA!" tarzında şeyler oluyor. Kitabı bitirince Kıvılcım gibi nefesimi tutup, anlık hafıza kaybı yaşayıp bu kitabı unutmak istedim. Berbat... 
Kitabı ne çok sevmişim, değil mi? :) En masum blog yazım oldu valla. Eserimle gurur duyuyorum.
Şaka bir yana cidden eskiden taparak okuduğum serilere artık korkarak yaklaşıyorum. Yaşım ilerledikçe zevklerim mi değişiyor yoksa kitaplardan beklentilerim mi artıyor bilmiyorum ama şu aralar kitaplığıma şüpheyle yaklaşıyorum. Çok güvendiğim yazarlar bile korkutuyor artık. N'apcaz?
Maddox serisinin Tatlı Yangın kitabı da elimde. Okusam mı yoksa direk başka bir yuva mı bulsam diye kara kara düşünüyorum. Okuyan, beğenen varsa bana gaz versin biraz. 
Benden bu kadar. Güzel kitaplar da okuyorum canım. Beklemede kalın...

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

23 Temmuz 2018 Pazartesi

Kitap Yorumu: Kadın Savaşçılar - Irene Civico & Sergio Parra

Merhabalar
Ya, bu sefer cidden yorumunu girmek için can attığım bir kitapla karşınızdayım. Kadın Savaşçılar! Kitabın ismine bakar mısınız? Ne kadar ihtişamlı! Bayılırım bu tarz kitaplara! (İlk kez bu türde bir kitap okuyor...) 
İsmini de geçtim kitabın tasarımına ayrı hayran kaldım. Yabancı Yayınları'nı bir kez daha ayakta alkışlıyorum. 👏 Oscar goes to... 
Neyse efenim. İşi ciddiye alıyorum. Gerçekten inanılmaz güzel bir kitap okudum. Hatta şöyle oldu: Uzun zamandır kitaplığımda bana göz kırpan kitaplar vardı. Bunlardan biri de Kadın Savaşçılar. Dedim ki şöyle bir göz atayım. Bir gün elbet okurum... Göz atayım derken kitabı yiyip bitirmişim de haberim yok. O kadar mükemmel bir kitap işte...
Gelelim içeriğine... Kitapta 26 isim yer alıyor. Eminim ki bu sadece çok ufak bir kısmı... Daha okumamız gereken milyon isim vardır. Kadın Savaşçılar'da sadece 26 isim yer alıyor. İçlerinde isimlerini duyduklarım da vardı (Virginia Woolf, Coco Chanel, Agatha Christie, Frida Kahlo, Audrey Hepburn, Lady Gaga ve Malala Yousafzai.) hiiiç duymadıklarım da... 
O kadar güçlü karakterler okudum ki... Hepsini sonra detaylı bir şekilde inceleyeceğim ve varsa kitaplarını okuyacağım. 
Hayatımızda ne kadar da asi ve dünyayı değiştiren isimler varmış aslında. 😍 Bu kitap sayesinde hiç ismini duymasam da şu an hayatımızı değişmesine ön ayak olmuş kişiler tanıdım. Bu kitabı kelimelerle anlatamayacağım sanırım. Mutlaka alın, okuyun. Kitaplığınızda olması gereken bir kitap.
İçeriğinin yanı sıra çizimlere taptım! Aslında kitabın tasarımı bir harika. Okumayı daha da eğlenceli hale getirmiş. Yani yazarları ve çizeri ayrı tebrik etmek lazım. Elbette İspanyolcadan Türkçeye akıcı bir şekilde çeviren Arda Çelik'e de öpücükler...
Çok güzel bir emek ortaya çıkmış. Satın alıp, okuyamazsanız bile gittiğiniz kitapçılarda mutlaka şöyle bir göz atın. Belki benim gibi göz atayım derken ayaküstü kitabı bitirirsiniz. 😎

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

17 Temmuz 2018 Salı

Kitap Yorumu: Sen, Ben ve 36 Soru - Vicki Grant

Merhabalar
Size çok 'pembiş' bir kitap getirdim. Son zamanlarda okurken çok eğlendiğim kitaplardan biri oldu. Hep karamsar, ağır şeyler okuyormuşum, farkında değilim. Sonra Sen, Ben ve 36 Soru elime geçti. Modum da değişti.
Hadi başlayalım!
Öncelikle Yabancı'nın kitap basımına hayran olduğumu söylemiş miydim? Kalite akıyor adeta. Bu kitabı da enfes basmışlar. 

İKİ YABANCI. İKİ SIR. ARALARINDAKİ UÇURUMU KAPATACAK OTUZ ALTI SORU.

Of! Şu başlık bile kitabı okumama sebepti. Böyle değişik temalı ve çerez kitapları çok seviyorum. Kitabı bir günde bitirdim. Kafamı yormadı. Tam tersine bitince böyle bulutlar üstünde süzülüyormuşum gibi hissettim. 😍
Baş karakterlerimiz Hildy ve Paul, sizi güzel bir maceraya çıkaracak. 
Üniversitede yapılan bir psikoloji deneyine katılan bu iki çılgın, 36 soru ile birbirlerini tanımaya başlarlar. Aslında birbirlerini yediler desem daha doğru olur. Her bir soruda o kadar farklı konulara dalıyorlar ki bir süre sonra bu diyalogları cidden komik olmaya başladı. Çok doğallar. Sanki karşınızda çok sempatik bir çift atışıyormuş gibi bir hisle okuyorsunuz. 

Baştan uyarayım, Paul sizi deli edebilir. Hatta son 50 sayfa kala aşırı sinir bozucu bir tipti. Sonra olaylar öyle değişti ki daha da hevesle okudum. Aslında kitabın sonlarına doğru tam benim istediğim kıvamda oldu her şey. Biraz dolambaçlı yolları severim. Hildy ve Paul'un hikayesini çok sevdim.
Her soruda birbirlerini deli etmeleri, Paul'un komik çizimleri, aralarında ince espriler de olan diyalogları, soruların hem zor olması hem de düşündürtmesi... Bence tam yazın tatilde okunacak bir kitap. Israrla tavsiye ederim. ❤

Paul: "Bir arkadaşlıkta en çok neye değer verirsiniz?"
.
.
.
Paul: hiç acele etme
.
.
.
Paul: beni merak etmene de hiç gerek yok
.
.
.
Paul: yapcak daha iyi bi işim de yok nasıl olsa.
Hildy: Düzgün bir cevap vermek istiyorum.
Paul: hazır olunca beni uyandırırsın
Hildy: Bakış açısı. Arkadaşlarımın benimle bakış açımı paylaşmasını isterim, böylece aynı şeyleri komik bulabilir ya da aynı şeyleri yapmak isteyebiliriz. AMA... aynı zamanda benimkinden farklı bir bakış açılarının olmasını da isterim, böylece yaptığım şeyleri analiz edebilir ve bana daha iyi kararlar almamda yardımcı olabilirler.
Paul: fazla bi şey istemiyomuşsun, insanları arkadaşlık pozisyonu için mülakata da çağırıyo musun? Hildy Takımı’nın bi parçası olun!!! Özgeçmişinizi aşağıdaki adrese mail yoluyla gönderin

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

12 Kasım 2017 Pazar

36. İstanbul Kitap Fuarı - TÜYAP

Merhabalar

Size tam bir hafta gecikmeli olarak İstanbul Kitap Fuarı maceramı anlatacağım. Geçen hafta bugün, yani fuarın 2.günü koştur koştur kitapların arasına daldım. Instagram'dan gideceğimi bildirmiştim ve birçok kişi görüşmek istediğini de yazmıştı ama hiç öyle bir fırsatımız olmadı ne yazık ki. İstanbul'da çok kısa bir süreliğine kaldığım için fuarda da çok oyalanamadım. Ki zaten dediğim saatten tam üç saat sonra fuara gelebildim. Düşünün bendeki tembelliği... 😃 Neyse, keyifli maceramı anlatayım.
Fuara adım atar atmaz Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'na uğradım çünkü çok yakın arkadaşlarımdan biri orada çalışıyordu. Başı çok kalabalık olmasına rağmen kitap kurdu arkadaşımla ayaküstü sohbet ettik ve bir tane klasik almaya karar verdim. Gurur ve Önyargı'yı sonunda aldım! Başka bir yayıncıdan almayı planlıyordum ama sonra vazgeçtim ve en iyisi klasikleri Türkiye İş Bankası'ndan okumaya devam edeyim dedim. Bir Uğultulu Tepeler faciası da yaşamak istemiyorum.
Efenim, sonra Yabancı Yayınları'na uğradım. Sırf Merve Özcan'ı ve Thpensieve'yi görmek için. İkisiyle de yüz yüze tanışabildim sonunda. İkisi de birbirinden sempatik ve sıcakkanlı insanlardı. Çok yoğun oldukları için ayaküstü sohbet ettim onlarla da. Ama o bile yetti. Oradan kitap almadım çünkü listemde Yabancı'ya ait bir kitap yoktu. Sonrasında Pegasus'a gittim. Esra Nazenin'i orada görünce baya şaşırdım çünkü çalışacağını bilmiyordum. Onunla da yüz yüze tanışmış oldum. O zaten her daim sempatik bir blogger. Pegasus'tan Bronz Atlı'yı aldım. Bu fuarda kayda değer indirimleri vardı cidden. İnternetteki fiyatlarıyla hemen hemen aynıydı.
Uzun aramalarımdan sonra Artemis Yayınları'nı bulabildim. Bu sefer fuar nedense çok karışık geldi. 😃 Olsundu, İpek Ongun imzalı Bir Genç Kızın Gizli Defteri'nin 100.baskını ve tabii ki Cassandra Clare'in yeni kitabı Gölgelerin Lordu'nu aldım. Artemis beni hep mutlu eden indirimler yapıyor. Canımsınız.
Sonrasında YKY'dan Kasım ayı için şiir kitabı aldım. Edip Cansever'in Yerçekimli Karanfil'ini aldım okudum bile. Yorumu gelecek. Bir de Can Yayınları'ndan George Owell'ın 1984 kitabını aldım. Bu yıllardır aklımdaydı ama nedense geçen gün sınıfta bir çocuk bu kitabı öyle ballandıra ballandıra anlattı ki fuarda alacağım dedim ve aldım.
Son olarak Arkadya Yayınları'na uğradım. Çünkü orada benim canım stajyer amirim Yasemin hanım vardı. Onu görmeden gidemezdim. Kısa ama çok keyifli bir sohbet ettik. Yasemin hanımı gördükçe bana ilhamlar geliyor çünkü resmen hayal ettiğim hayatı yaşıyor. Tüh tüh nazar değmesin. 😃 "Bana hangi kitabı önerirsiniz?" diye sordum ve direk "Kelebek ile Keman" kitabını hediye etti. Acayip merak ediyorum çünkü Arkadya'nın tarzı bana baya baya uyuyor. Dram, aşk, tarih...
Bunların dışında... Valla ilk defa jet hızıyla alışveriş yaptım. İnsanın alacakları belli olunca baya hızlı geçiyor fuar. Bir de artık insanlar fuara sadece gezip, blogger'larla tanışmak için geliyor bence. Çünkü internette fiyatlar çok daha uygun. Özellikle Pegasus'un. Çok nadir alıyorum ama alınca tam alıyorum. O yüzden bu seneki fuar hem bütçeli hem çok keyifli hem de sakindi. Resmen üç yıl sonra fuara gidebildim. Sözde İstanbul'da yaşıyorum ama okul için sürekli evden uzak olduğum için bu sene anca gidebildim.
Eğer Ankara'da olursam Ankara Kitap Fuarı'na da katılacağım. İzmir Kitap Fuarı'na da katılmak istiyorum nedense orası daha eğlenceli gibi. Ve Sevinç ablayı görmek istiyorum deli gibi. 😃 Bakalım, ben böyle diyorum ya illa bir aksilik çıkar.

İlerleyen günlerde kitaplarımı sakin sakin okuyup, enfes yorumlar gireceğim. Hazırlıklı olun!

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

11 Kasım 2017 Cumartesi

Kitap Yorumu: Sempre - J.M. Darhower

Merhabalar
Merak etmeyin, yaşıyorum. 😃 Ama hayatım komple değiştiği için bazı şeylere ayak uydurmaya çalışıyorum. O yüzden Sempre tam 3 hafta elimde süründü. Kitabı bitirdikten sonra da yorumunu yazmam 2 haftamı aldı. En sonunda blog'a girebildim. Şuan Ankara'dayım ve sevdiğim cafe'ye gelip, blog yazıları yazmaya karar verdim. 
Aslında Sempre'ye ilk başladığımda kitabı çok sevmiştim. Hatta ilk 100 sayfasını otobüs yolculuğum sırasında okudum. Baya baya akıcıydı. Metroda her fırsatta kitabı okudum ama öyle yanlış zamanda okudum ki... Kitaba tam odaklanamadım. Ve kitapta da sorun vardı bence. Şöyle açıklayayım:
Kitabın başlangıcı çok güzeldi. İnsan dışı bir şekilde yetiştirilen Haven adında bir kız karakterle tanışıyoruz. Kendini bildi bileli köle gibi yaşamış, dış dünyadan habersiz biri. Bir gün aniden biri ona kaçma fırsatı verir. Daha ne olduğunu anlamadan Haven, Dr. Vincent DeMarco tarafından koruma altına alınır. Vincent, İtalyan ve aynı zamanda mafya işleriyle uğraşan bir adamdır. Eşi yıllar önce öldürülmüştür. İki oğluyla beraber yaşamaktadır. Asıl kimliği doktor olarak görülse de çoğu zaman 'kirli' işler yapmaktadır. 
Haven yepyeni hayatına alışırken elbette ister istemez ürkek davranır. Doktor'un oğullarından biri olan Carmine başlarda süper uyuz davrandı. Ama Haven'ı dış dünyaya açan da oydu. Carmine'nın da ciddi sorunları var. Ve bir şekilde beraber üstesinden geliyorlar. Bu kadar basit anlattığıma bakmayın. Aslında baya uzun bir yol katediyorlar. Carmine cidden baş belası biriydi Haven'la iletişim kurdukça kendi hayatı da düzeliyor. Haven zaten o kadar zorluklar çekmiş biri ki, düzelip normal hayata ayak uydurmasına şaşırdım. Hatta bir ara bence çok hızlı ayak uydurdu. Oralar pek inandırıcı gelmedi. 
Haven ve Carmine dışında mafya olayları oluyor. Aslında Carmine'nin annesinin neden öldüğünü öğreniyoruz. Bazı şeyler baya bağlantılı çıkıyor. Açıkçası okurken pek dikkatimi veremedim. Kitabın yarısından sonra ben koptum. 😒 Neden bilmiyorum. Karakterleri de öyle aşırı sevmedim. Hatta Carmine'nin sürekli belden aşağı vurucu laflar etmesine sinir oldum. Sen daha 18'lik bebesin ne bu tavırlar? Baya abartı bir karakter geldi. Ay ya da ben yaşlanıyorum! 

Kitabı pek sevemedim yani. Bitince 'hmm, tamam' deyip kenara koydum. İkinci kitabı için deli gibi beklemem sanırım. Öyle merak edici bir şekilde bitmedi.
Eğer sadece ilk 100 sayfasını okuduktan sonra yorum girseydim kesin okuyun derdim ama kitabın sonrası bence biraz klişeydi. Orijinal bir konusu var ama ne karakterler ne de gelişen olaylar bende bir etki yarattı. Üzgünüm, J.M. Darhower, Sempre bana göre değildi. 😞
Yazarın başka bir serisi daha var. Gözlerindeki Canavar diye ve o seri için daha çok olumlu yorumlar okudum. Bir de o seriye göz atacağım. Yine de Sempre'yi merak edenler varsa okusun derim. Belki ben odaklanma sorunu yaşadım o yüzden kitaba ısınamadım. Farklı yorumlarınızı beklerim!

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

17 Eylül 2017 Pazar

Kitap Yorumu: Lonca Avcısı 2- Başmeleğin Öpücüğü

Merhabalar
Süper stresli günlerimde kitap okumayı zar zor becerebiliyorum. Öyle ki bazen bir sayfayı üç dört kez okumak zorunda kalıyorum. 😔 ÖSYM amca sağolsun. Neyse, Lonca Avcısı serisinin ikinci kitabı olan Başmeleğin Öpücüğü'nü çok bekletmeden okudum. Ve size güzel bir analiz hazırladım.

Bu kısım ilk kitabı okumayanlar için SPOILER İÇERİR!

Meleklerin Kanı'nını okuduktan sonra açıkçası pek tatmin kalmadım. Yani seri çok seviliyor, baskılarına özen gösteriliyor ama benim kanım çok kaynamadı. Çünkü:

Ya serinin çevirisi ağır (ki çevirmeninin başka çevirilerini de okudum ve gayet iyiydi) ya da yazarın dili ağır. Okurken bazen başıma ağrılar giriyor. Ya da aklım başka yerde olduğu için odaklanamıyorum. 😒
Karakterler çok ağırbaşlı. Yani böyle espri patlatıp ortamı yumuşatan bir karakter yok. Elena, küçükken yaşadığı olay sebebiyle duvarlarla çevrili ve sert biri. Raphael ise Başmelekler'den biri olduğu için doğuştan otoriter ve soğukkanlı biri. Yan karakterlerden de öyle 'ya komedi, ortamı ısıtıyor' diyebileceğim yok maalesef. Oysaki ben cıvıl cıvıl, rahat ve açık sözlü olan karakterleri çok severim. Bir Adrian Ivashkov tarzı bir karakter olsa efso olurdu! 😎
Elena ile Raphael arasındaki ilişkinin çok hızlı geliştiğini düşünüyorum. Ne ara sevdin, bu kadar bağlandın, onsuz yapamam moduna girdin? Favori çiftim değiller. 😔
Ee, başka olumsuz yorumum yok sanırım. Kitabın genel yorumundan önce de bazı karakterlerden bahsedeceğim. Zira ben resmen ilk kitapta hiçbirini aklımda tutamamışım. Okurken hepsini not ettim. Biliyorum, çok ince düşünceliyim. 👌

Başmelekler konseyi on kişiden oluşuyor. (On'lar Meclisi) Raphael, Uram (ilk kitapta yoldan çıkan ve öldürülen başmelek), Michaela (Uram'ın sevgilisi), Lijuan (Çinli ve en yaşlıları), Elijah, Titus, Charisemnon, Favashi, Astaad ve Neha (Hintli).
Raphael'in Yediler grubu var. Raphael'in vampir yaptığı adamları. Bu kitapta Dmitri, Galen, Jason, Aodhan ve Illium ön planda. Sık sık okuyoruz. Jason, gizli ajanı. Dmitri ve Illium genellikle Elena'yı koruyor. Galen ise Elena'ya dövüşmeyi öğretiyor.
Slater Patalis, Elena'nın ablalarını öldüren ve kabusu olan vampir.
Bu kitapta üç yeni karakter geldi. Keir, Barınak'taki şifacı, doktor. Jessamy ise sakat bir melek olduğu için küçük meleklere öğretmenlik yapıyor. Sam de o küçük meleklerden biri.
Sara, Elena'nın en yakın arkadaşı. Ve son olarak güzel bir bilgi; Raphael, iki Başmeleğin çocuğudur.

Şimdi gelelim Başmeleğin Öpücüğü kurgusuna ve yorumuna. 👿 Efenim, ben sıkılarak ve çok uzatarak okudum. Ama aslında fena değildi. Önceki kitapta Elena'nın gizli ve büyük görevi baştan çıkan Başmelek Uram'ı yakalamaktı. Ve sonunda yakalayıp, öldürdüler ama bu sırada Elena yüksek bir yerde aşağıya düşüp, ölme riskiyle burun buruna gelmişti. Raphael, avcısının ölmesine dayanamayacağını düşünerek onu mucizevi bir şekilde melek yaptı! Bu kitapta Elena'nın melek vücuduna alışmasını okuyoruz. Kanatlarına alışmaya çalışıyor, Galen'den dövüş dersleri alıyor, Raphael ona uçmayı öğretiyor ve Jessamy'den meleklerin tarihi hakkında dersler alıyor. Çünkü en yaşlı başmelek Lijuan bir balo düzenliyor ve Elena'yı da davet ediyor. Asıl amacı onu öldürmek. Çünkü daha önce görülmemiş bir şey. Aynı zamanda Lijuan ölüleri diriltiyor. Baştan çıkan bir başmelek daha...

Bunlar yetmezmiş gibi Michaela, Elena'yı kıskanmaya başlıyor. Öyle böyle değil. Her fırsatta Elena'ya saldırmaya çalışıyor. Falan filan. Konu dağınık ama sonunda toparlanıyor. Güzeldi ama ben parça parça okuduğum için pek keyif alamadım. Onun dışında Dmitri'nin sivri dilini sevdim. Sürekli Elena'ya laf sokup, baştan çıkarmaya çalışıyor. Illium ise Elena'nın kardeşi gibiydi. Galen nedense çok seksiydi. 😄 Bunların dışında beklenmedik şeyler de oluyor. Diğer Başmelekler'e dikkat edin!
Ve bu kitapta Elena ve Raphael hakkında birazcık daha bilgi alıyoruz. Elena'nın sürekli gördüğü kabusun hikayesini tamamen öğreneceksiniz. Raphael'in iki başmeleğin çocuğu olduğunu öğreniyorsunuz ama daha gizemli olayları var sanki. 👀

Yani demem o ki seri yavaş yavaş yerine oturuyor bende. Ama seriyle ilgili bir şey öğrendim... Bunu üçüncü kitabın yorumunda yazacağım. Umarım yazar çizgisini bozmaz. 😐

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

27 Ağustos 2017 Pazar

Kitap Yorumu: Lonca Avcısı 1- Meleklerin Kanı


Yeni bir seri ile merhabalar!

Yerimde duramadım ve daha bitirilmemiş kitap serilerim varken içlerine bir tane daha ekledim. Uzun zamandır elimde olan ama nedense okumadığım Meleklerin Kanı'nı birkaç hafta önce okudum. Yabancı Yayınları, bu seriye öyle değer veriyor ki alıp okumamak imkansız. O yüzden önce kitabın fiziksel özelliklerinden bahsedeyim. Serinin kapakları İngiltere versiyonu ile basılıyor ve ciltli! Daha önce Artemis Yayınları'ndan çıkmıştı ilk kitap ama şu an tüm seri Yabancı'ya ait. Ve okuyucuları çok bekletmeden de kitapları yayınlıyorlar.

Gelelim Lonca Avcısı nasıl bir kurguya sahip. İşin içinde melekler ve vampirler var. Fakat bu seride değişik olaylar oluyor. Yanlış hatırlamıyorsam yedi tane baş melek var. Ve bu baş melekler vampir yaratıp, sahip oldukları bölgelerde hakimiyet sürüyorlar. Lonca Avcısı ise baştan çıkan vampirleri avlıyor. Ya da özel bir görev gelirse onu yerine getiriyor. Elena Deveraux da bir avcı. Hem de baya tecrübeli bir avcı. Artık vampir avlamak onun için çocuk oyuncağı gibi bir şey. İsmi bu kadar ünlüyken ona özel bir görev gelir. New York baş meleği Raphael, Elena'ya çok zorlu bir görev sunar. Ve açıkçası Elena bunu geri çeviremez. Sonuçta koskocaman baş melek sana özel bir görev veriyor! İşte bundan sonra olaylar başlıyor.

Diğer baş meleklerin isimlerini ezberlemek imkansız şu an. Hepsi bambaşka bir karakter. Elena dışında diğer avcıların da isimlerini pek hatırlamıyorum ama olsundu. Nasılsa doya doya okuyacağım seriyi. 😃 Elena deyince de aklıma Vampir Günlükleri geliyor. Umarım ilerleyen kitaplarda bu isim kafamda tam oturur. Şimdi gelelim karakter analizine. En sevdiğim kısım! Baş melek Raphael'i sevdim ama henüz bayılmadım. Başta böyle esrarengiz biri gibiydi ama sonra sert görünümünde yumuşaklıklar oluştu. Eh tahmin edersiniz ki Elena ile aralarında bir çekim var. İlk kitapta bu elektrik çok şiddetli hissedilse de bir şeycik olmadı. Ama ilerleyen kitaplarda patlamalar olabilir, aman dikkat! 😄 Elena'yı da henüz tanımış değilim. Hayatı sırlarla dolu. Bazen geçmişe dair sahneleri vardı ama parçalar tamamlanmadı. O yüzden etrafı duvarlarla çevrili bir Elena karşımızda. Birazcık sinir bozucu geldi ama çetin ceviz bir karakter. Baş melek Raphael'i bile süt dökmüş kediye çevirebilir.

Birkaç melek kitabı okumuştum ama bu serinin kurgusu baya orijinal geldi. Umarım ilerleyen kitaplarda yazar baştan çıkmaz. Şimdilik sevdim. İkinci kitabı çok ara vermeden okuyacağım. Serinin ilk dört kitabı ülkemizde yayınlandı. Seri toplam on kitaptan oluşuyor. Bakalım bizi daha neler bekleyecek?

Son olarak, bunu demeden geçemeyeceğim, Anita Blake serisini bilir misiniz bilemem ama biraz onunla bağdaştırdım. Neden bilmiyorum belki de yetişkinlere hitap eden bir seri olduğu içindir. Ama kesinlikle ikisi de çok farklı kurgulara sahip. Sadece Elena'yı okurken aklıma Anita geldi. 😏

Şimdilik bu kadar. İlk kitap olduğu için çok fazla detaya giremiyorum. Okumak isteyenlere başlayın derim. Hem akıcı hem komik hem de özgün bir kurguya sahip. 

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

28 Nisan 2017 Cuma

Erasmus Döneminde Okuduğum Kitaplar


Merhabalar

Artık resmen blog'a yazmak için gün sayıyorum. Okul öyle yoğun ve yorucu ki inanın bazen 24 saat yetmiyor. Proje ödeviydi, günlük ödevler yok okunması gereken hikayeler derken hoop zaman nasıl geçiyor anlamıyorum. Ama bendeniz Jane elbette kitaplardan ve dizilerden uzak duramıyorum. Ama önceliğimi Erasmus döneminde okuyup da blog'a aktarmadığım kitaplara vermek istedim. Okuduğum kitaplar ya çok güzeldi ya da 'bana göre' baya vasattı. İyilerden başlayıp, kötülere doğru yol alacağım. Ve inanın bana kesinlikle okunması gerekenler de var! (Ve ee, yazı sonunda kavga bile çıkabilir.)

Sitede daha önce de yorumunu yaptığım Sahte Romeo ve Paramparça Juliet kitaplarını kesinkes okuyun. Hala favorim. Keşke okuyacak bolca zamanım olsa da tekrar okuyabilsem. O derece sevmiştim. 

Diğer en sevdiğim kitap ise Artemis Yayınları'ndan çıkan Ay Günlükleri serisinin ara kitabı olan Levana idi. Serinin üçüncü kitabı Cress'den sonra okunması gerekiyor. Ben pdf olarak okumuştum. Ve başlamamla bitirmem bir oldu. Süper akıcı, etkileyici ve seriyi bozmayan tam tersine çok daha renk katan bir ara kitap olmuş. Marissa Meyer'ın kalemine hayranım. Azıcık bir kurguyla bile kadın dünyalar yaratmış. Seriyi bilmiyorsanız hemen ilk kitabı Cinder'ı inceleyin. Eğer seriye devam ediyorsanız da sakın Levana'yı es geçmeyin!

Ve artık İngilizce kitaplar da okumaya başladığım için Harry Potter'ın HP and The Cursed Child (HP ve Lanetli Çocuk) kitabını çıkar çıkmaz pdf olarak orijinal dilinde okumuştum. Hem çok uzun değil hem de dili bence gayet basitti. Yani HP dünyasını biliyor ve o dünyanın diline hakimseniz (yazarın özel terimlerine) çok rahat bir şekilde okuyabilirsiniz. Ve kesinlikle çok beğendim. Kitabı J.K. Rowling değil de bir hayran yazmış olsa da bence kurguyu çok güzel oluşturmuş ve bana göre Ateş Kadehi'ni daha da netleştirmiş. Ki seride Ateş Kadehi benim favorimdir. O yüzden kitabı böyle mutlulukla okudum. Ve okuduktan sonra da 'hah onu ben orijinal dilinde okudum canım ya' diye kasılmadım dersem yalan olur. :D

Şimdi bahsedeceğim kitapları sevemedim. Bitirdikten sonra 'pof, aradığım bu da değil' tarzındaydı ve açıkçası konularını dahi net hatırlamıyorum ama yine yazıp, bildireyim. Belki farklı düşünen olur ve beni etkileyebilir. 😃

Ben, Earl ve Ölen Kız: Çok merak ediyordum. Hatta orijinal dilinden okuyacaktım ama sonra Pegasus Yayınları'ndan Sevinç ablanın çevirisiyle çıktığını görünce çevirisini okumaya karar verdim. Ama pek bana göre değildi. Hatta filmini de izledim. Filmi bir nebze iyiydi. Ama kitap... bilemiyorum. Sevemedim. 😓

Sil Baştan: Parodi Yayınları'ndan bir kitap. Ya bu kitabı neden okudum tam hatırlamıyorum. Ama bir yerde biri baya dolu dolu yorum yapmıştı, ona kanıp okudum sanırım. Cidden konusunu dahi hatırlamıyorum. Neden okudum, nasıl bir psikolojideydim, inanın bilemiyorum.

 Kağıttan Kalpler: Arkadya Yayınları'ndan çıkan bu kitabı merak etmiyor değildim. Okumadan önce de baya heves etmiştim. Ama yok yani konusu bana göre değildi. Aslında baş karakterle baya ortak noktamız vardı. Ruh öküzünü arıyordu ama bulamıyordu. Kitaplar varken neden bir adama ihtiyaç duyacaktık falan... Ama klişelerle dolu bir kitaptı. Baya da tahmin etmiştim ne olacağını. Meh...

Gece Evi 11 - İntikam: Ya aslında buna çok kötü diyemeyeceğim. Sonuçta lise çağında okumaya başlayıp, hala devam ettiğim bir seri. Neredeyse üniversiteden bile mezun olacağım ama bu seriden mezun olamadım. :D Şaka bir yana uzata uzata okumayı seviyorum. Çünkü bu serinin karakterlerine acayip bağlıyım. Yani ilk okuduğum, benimsediğim karakterlerden biri. Ekibi seviyorum ama yazarların hayal dünyasını gram sevmemeye başladım. Bence artık ana-kız oturup, 'nasıl saçmalasak da para kazansak' diye düşünüyorlar. Olsundu. Ben okudum, okuyorum. Serinin son kitabını da yakın zamanda okuyacağım umarım. Bitecek yahu.

Kapanışı yerden yere vuracağım bir kitapla yapmak istedim. Kemerlerinizi bağlayın. Jane çok fena laflar edebilir!
Pegasus Yayınları'ndan çıkan, Amerika'da Wattpad sayesinde ünlünen, milyonlarca hayranının olmasının en büyük sebebinin One Direction grubunun üyelerini yansıtan karakterleri olan (ki bence alakası bile yok) Anna Todd tarafından yazılan After serisinin ilk kitabı Karşılaşma hayatımda okuduğum en uzun işkenceli kitaptı. KİTAPTI. Daha önce böylesine işkence çektiğim bir kitap okumamıştım. AMAN TANRIM DEDİM! WTF? 

Kitap cidden uzun ve öyle böyle değil süperötesi klişelerden oluşuyordu. Yani bunu yazarken Anna Todd hangi psikolojideydi? Nasıl bir kadını bu kadar ezebilir? Bu kadar mı gurursuz, erkek düşkünü ve aciz varlıklarız? Kitabı okurken feminist tarafım alev almıştı. Öyle söylenerek okuyordum ki oda arkadaşım bırakmamı bile önerdi. Ama yo, bir kitabı yarım bırakamam. Belki cidden toparlar, ders veren bir yönü olur dedim. Löp diye bitirdi. Sanki devam edecekmişim gibi... 
Ya şimdi büyük konuşmak, asla'lar falan demek istemiyorum ama kitaptaki kız karakterin yerinde olsaydım kesinlikle öyle ezik, gurursuz, yüzsüz ve acınası olmazdım. Adam suratına tükürse 'yarabbi şükür' diyecek kıvamındaydı. Ben her zaman gerçek aşkı; aşkın yanı sıra en iyi arkadaşım olacak ruh öküzümü arayan romantik bir insanımdır. Ama yeri gelir feministliğim ağır basar ki o da şöyle olur; bir erkek 'sözde' sevdiği kadınına karşı ilgisiz, duygusuz ve hakaret içerikli bir şekilde davranıyorsa 'erkeksiz de yaşayabilirim' düşüncesini savunuyorum. Yani bir öyle bir böyle davranıyorsa o kişi, siktir edin daha iyi. Niye kendinizi üzüyorsunuz? Neden yıpratıp, küçük düşürüyorsunuz. Ya da ne var biliyor musunuz? Alın, okuyun ve böyleleri gibi olmayın. Dünyada başka erkek mi yok? Ya da aynı şey bir erkeğin başına geliyorsa, dünyada başka sevilecek kadın mı yok? 
Demek istediğim şu ki; öyle bir dönemdeyiz ki güçlü olmak zorundayız. Kendini ezdiren genç kızları anlamıyorum. Daha kaç yaşındasın da bu kadar çok sevip, vazgeçemiyorsun? Kitap bu yüzden beni deli etti. Devam edecektim ama sinir krizleri geçirip, kendime gelemezsem diye ilk kitabı bitirip, sessizce Anna Todd'dan uzaklaştım. Ben böyle bir şey görmedim hayatımda! 😝

Pekala, baya saydım sövdüm ama içim rahatladı. :D Bir sonraki yazıda enfes kitaplarım var. Yine bekleriz efendim.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

17 Mart 2017 Cuma

Kitap Yorumları: Sahte Romeo ve Juliet Paramparça


1.Kitap: Sahte Romeo / 2.Kitap: Juliet Paramparça - Leisa Rayven | Yabancı Yayınları

Merhabalar!

Öyle bir kitap açlığındayım ki... Ve şansıma doya doya kitap okuyacak zaman bulamıyorum. Çünkü okulumun son dönemi ve deli gibi ödevlerle cebelleşiyorum. Aslında şu an tam sudan çıkmış balık gibiyim. Amaaan olsundu. Şimdi size enfes bir seri önereceğim. Ya da şöyle söyleyeyim, sosyal medyadan beni kopararak, saatlerce kitap okumamı sağlayan bir seriydi.

Varşova'da kaldığım hostelde internet sürekli gidip geliyordu. Eh, biliyorsunuz günümüz artık hep internet ve stalk. Ben de internetsiz kalınca n'apsam n'apsam diyordum ki ilk aklıma gelen kitabın pdf'sini indirdim. Sahte Romeo. Nedense kitabın ismi beni çekmişti. Ve, Tanrım! İyi ki okumuşum. Ben nedense çok ama çok sevdim.

Kitap elimde yok -en kısa zamanda alacağım- ve okuyalı birkaç ay oluyor. O yüzden eksik bilgi verebilirim. Aklımda kalan her şeyi yazacağım. Kurgusu şöyle; Cassie Taylor ve Ethan Holt üniversitede tiyatro bölümünde iki öğrencidir. Cassie, yetenekli, cıvıl cıvıl ve insanlarla nasıl anlaşacağını bilen biri; Ethan ise gizemli ve kötü imaj veren bir yakışıklıdır. Öyle böyle derken derste Romeo ve Juliet oyunu için ikisi başrol seçildiğinde asıl hikayeleri başlıyor. Tanışmaları, zamanla birbirleriyle anlaşmaları, Ethan'ın dengesizlikleri, Cassie'nin fedakarlıkları derken yıllar birbirini kovalıyor... Kitap zaten bir geçmişi bir de günümüzü anlatıyor. Ki benim en sevdiğim türdür. Böyle geçmişte neler olduğunu günümüz olaylarını anlatırken birbirine başarı ile bağlayan yazarlara ayrı bir hayranım.

Geçmişte inişli çıkışlı ilişki yaşayan Cassie ve Ethan, günümüzde kanlı bıçaklı bir şekilde karşımıza çıkıyorlar. Sebebini okudukça öğreniyorsunuz. Kaçan kovalanırmış misali bu sefer Cassie tersleyip, Ethan çabalıyor. Ben nedense bu dengesiz ilişkilerini sevdim. Yani gizemli erkekleri seviyorum. Çözmeye çalışırken uğraşıyorsunuz, kafa yoruyorsunuz, yönlendirmeye çalışıyorsunuz ve bir şeyler elde edince zafer kazanmış gibi oluyorsunuz. Cassie de bunu başaranlardan biri. Ama hakketmediği bir şey yaşıyor... Buralar spoiler tatlım.

Ben çok mu çok sevdim. Kitabı alınca tekrar okuyabilirim bile. Yani hem çok eğlenceli hem de karın ağrısı yaratan bir kitap. Karakterler çok oturmuş kurguya. O yüzden benim favorilerim arasına girdi ve kesinlikle öneririm.

Juliet Paramparça kitabı, Sahte Romeo'nun hemen devamını konu ediniyor. Yine geçmiş ve günümüz olayları var. Kitap süper okutturuyor. Ben iki kitabı üst üste okudum. Ve her şey cuk oturdu. Hiç de sıkılmadım. Hadi şunu da söyleyeyim; hikayenin sonu mutlu ve içinizi rahatlatacak bir şekilde bitiyor. Yani ben bu iki kitabı almayıp da n'apayım?

Son olarak... Seri iki kitapmış gibi anlattım ama iki kitap daha mevcut. Fakat son iki kitaptaki karakterler başka. Yanlış hatırlamıyorsam Ethan'ın kız kardeşinin hayatıyla ilgili bir kurguydu. Merak etmedim ve okumadım. Dilerseniz siz bir bakın. Ama bu iki kitabı kesinlikle okuyun derim. Yani cidden okunmayı hakkediyor. Kesinlikle boş kitaplar değil...

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

26 Ocak 2016 Salı

Kitap Güncellemeleri 1 - Oradan Buradan Topladım Geldim


Merhabalarrr

Bir buçuk aydan fazladır buralarda yokum. Aslında varım da yokum. Kimler neleri okumuş, hangi yazılarım gün içerisinde çok okunmuş onun takibini yaptım ama yazı yayımlamadım. Arada bana geliyorlar. Blog'u geç insanlardan bile bıkıp, uzaklaşıyorum. Öyle bir dönemdeydim o yüzden okuduğum kitapları paylaşmadım ve hakkında dedikodular yapmadım. Şimdi yeni bir şey oluşturdum. Yine kesin bana aralarda böyle gelirler. Kitap Güncellemeleri başlığı altında kitapları toplu şekilde yorumlayacağım. Zaten eskisi gibi uzun uzun yorum yapmıyorum. İstisna kitaplar dışında. :D Eh, onlar da en özelleri olur büyük ihtimalle. 

İlk güncellemede beş kitap yazacağım. Şu an okuduğum kitap Eleanor & Park. Bitmek üzere ve cidden çok akıcı gidiyor. Belki ona apayrı bir yazı hazırlarım.

2015'in sonuna doğru iki kitap okudum. 2016'da ise üç kitabı arka arkaya yuvarladım. Goodreads'te meydan okuma etkinliğine katılmadım çünkü bu sene kaç kitap okuyacağım sürpriz olsun istiyorum. :D

Ruh Öküzüm - Lauren Morrill (Pegasus Yayınları): Bu kitap ilk çıktığından beri hep ilgi alanımdaydı. Çünkü adı çok fena ilgimi çekmişti. Ruh öküzüm... Allah'ım dedim, kesin benim kafadan bu kurgu. Ben de deli gibi ruh öküzümü arıyorum. Bu kitap kesin eğlenceli dedim. Evet, baya akıcıydı ve okutturdu kendini ama ergen yaşta karakterler beklemiyordum. Bazı hareketleri çocukça geldi. (Jane yaşlandı tabii) Ama bazı yerlerde güldüm, eğlendim. Süperötesi bir kitap değil ama çerezlik tadında. İki gencin çok zıt kutuplarda olup, nasıl birleştiğini anlatıyor. Kız karakterde kendimi görmedim desem yalan olur. Asosyal. Burnunu kitaplardan çıkarmayan. Hayatı lay lay lom yaşamak isteyip ama çok ciddiye alan bir tip. Ama durun bir dakika. Bu benim iki yıl önceki halimdi. :D Şaka bir yana. Romantik komedi ve çerezlik bir kitap arıyorsanız, öneririm. ( 3/5)

Gölgeler - Paula Weston (Yabancı Yayınları): Çok önceden sahaftan almıştım bu kitabı. Melek kurgulu serinin ilk kitabı. Ve sayın okuyucular, kesinlikle okuyun! Çok gizemli ve esrarengiz bir kitaptı. Böyle okurken cidden neler olacağını merak ettim. Erkek karakterimizle kız karakterimiz aslında düşmanlar. Ve kız karakter baya önemli biri ama bir hafıza kaybı sonucunda her şeyi bambaşka hatırlıyor. Taa ki Rafa gelip, her şeyi Gaby'e hatırlatana kadar. Hoş, hala hatırlamadığı şeyler  var ve cidden heyecanlı gidiyor. Seriye devam etmek için sabırsızlanıyorum ama üçüncü kitap çıkana kadar ikinci kitaba dokunmak yok. Ve elbette, okuyun. Okutun! (5/5)


Dublin Caddesi - Samantha Young (Dex Yayınları): Bakın bu kitabı okumak aklımda yoktu. Sonra aşırı derecede romantik bir şeyler okumak istedim. Kendimi bu kitapta buldum. E-kitap olarak okuduğum için sayfaların nasıl geçtiğini anlamadım ve bir günde bitti. Öyle aham şaham bir kurgusu yok. Romantiklik var ama dibi yok. Aşina olduğum sahneler, diyaloglar falan vardı ama severek okudum. Grey'in hafif haliydi. Çerezlik bir kitap. Bu türe alışkın değilseniz bu kitapla güzel bir başlangıç yapabilirsiniz. (4/5)



Olasılıksız - Adam Fawer (April Yayınları): Orta son sınıftayken bu kitap öyle ünlüydü ki... Otomatikman benim de okuma listeme girmişti. Ama taa o zamandan bu zamana okuma fırsatı bulamadım. Karşıma çıktığında da almayı düşünmedim hiç nedense. Sonra geçenlerde okulun kütüphanesinde kendimi kaybederken bunu ve Empati'yi gördüm. Düğmeye basılmış gibi ikisini kucağıma aldım ve eve getirdim. İkisini arka arkaya okudum. Ve evet, beynim adeta içmiş gibiydi. Özellikle Olasılıksız'a bayıldım. Ben böyle şans, kader, olasılık, felsefi karışımı şeyleri ve entrikalarını çok severim. Dershanedeki felsefe hocamın da etkisi var. Öyle şeyler anlatırdı ki ders çıkışında 'ben yaşıyor muyum ya' derdim. Dünyanın görülmeyen özelliklerine ayrı bir merakım var. Olasılıksız hem kurgusuyla hem de mantıklı açıklamalarıyla kafamdaki bazı soruları ortadan kaldırdı. Kurgu çok sağlam. Biraz ağır. Terimsel kelimeler var. Bazen felsefenin dibine vuruyor. Ama öyle güzel öyle baş döndürücü ki... Bu alana ilginiz varsa okuyun. Kitaplıkta durmalı bu kitap. Yazarı ayakta alkışladım. Karakterleri tanıtma süreci, hepsinin ayrı hikayesi ve nasıl bir araya geldiklerini anlatma süreci... Oh be dedim, kitaba doydum. :D Kısacası, aşık oldum. (5/5)

Empati - Adam Fawer (April Yayınları): Empati, Olasılıksız'ın daha da ağır hali ama genel hatları benzer. Bu sefer Empati yeteneği ön planda. Yazar bazı gerçekleri açıkça işlemiş kurgusunda. Ve sanki bilim kurgu filmi izliyormuş gibiydim. Kurguyu karışık ama öyle tatmin edici anlatmış ki... Detaylarda neler gizliymiş neler. Kitabın sonlarında her şey ortaya çıkınca böyle ağzım açık kaldı. Ondan sonra kafamı toparlayamadım. Kendimi dışarı attım birkaç gün üst üste. :D Bu kitapları çok sakin kafayla okuyun. Benden uyarması. (4/5)

İşte, buralarda yokken bu hayaller alemindeydim. Şimdi tatildeyim bakalım ilerleyen zamanlarda birkaç paylaşım yapabilirim. 
Hepinize iyi tatiller. Dedikodulardan eksik etmeyin beni de.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

21 Ekim 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: Kurucunun Kızı - Amy Engel


Merhabalarrr

Dün Goodreads'teki Challenge (Meydan Okuma Etkinliği) 'ımı tamamladım. 2015'te 50 kitap okuyacağım demiştim. 2015 bitmeden 50 kitabı yiyip, bitirmişim bile. Neler okumuşum, Goodreads'te kaç puan vermişim, hangilerini yorumlamamışım, hangilerine doymamışım falan filan bunlara ayrı bir yazı yazacağım. Ama haftasonu. Bugün en 'pimpirikli' olduğum gün. :D O yüzden sakince kitap yorumumu yapıp, bugünün beni oymasına izin vereceğim. Hadi başlayalım.

Challenge'ımı sonlandıran kitap Kurucunun Kızı oldu. Geçenlerde indirimle almıştım. Ciltli kitabı 10TL'ye almak elbette cennete bilet almak gibi bir şey oldu. Bir de Distopya türü olması... Çak oradan bir beşlik.

Ama kitaba büyük ümitlerle başlamayın. Ben ne fırtına koparan Distopyalar okudum... Kurucunun Kızı çerez gibi geldi. Distopya demek için henüz erken bence. Yazarın ilk kitabıymış sanırım. Aslında kurgusunu sevdim. Ama çok eksiklikleri vardı. 'Sen kimsin ki yazarın eksik yönlerini göreceksin' demeyin. Artık bir okuyucu olarak elemeler yapmaya başladım. Piyangolardan biri Kurucunun Kızı'na çıktı valla. Söz konusu Distopya olunca hele eli maşalı olmaya başladım. Çünkü gerçekten favori türümdür. 

....kime aşık olacağımızı seçemezdik. Aşk bizi seçerdi. Aşk uygunluğu ya da kolaylığı ya da tasarıları umursamıyordu. Aşkın kendi planları vardı ve tek yapabileceğimiz yolundan çekilmekti.

Kitabın konusu; Amerika'da yıllar önce bir nükleer savaşı oluyor ve bunun sonrasında küçük bir grup hayatta kalmış oluyor. İki aile var. Lattimer'lar ve Westfall'lar. Bu iki aile arasında da savaş oluyor, bu insanları kim yönetecek falan diye. Sonrasında Lattimer'lar kazanıyor ve yeni bir gelenek başlatıyorlar. Her yıl yapılan bir törenle kaybeden tarafın kızları ile kazanan tarafın erkekleri ile seçim yoluyla bir evlilik gerçekleştiriyorlar. Evlenenler birbirlerini tanımıyor, çoğunlukla birbirlerini hiç görmemiş oluyorlar. Evlendikten sonra bebek yapmaları bekleniyor. Kızlar istisnalar dışında çalıştırılmıyor. Yani aslında bizim deyimimiz ile görücü üsulü evlilikler yapılıyor. Yazar, modern dünyamızı unutup, Türkler misali geçmişe dönmüş ve her şeyi eski yönteme göre ayarlamış. Çoğu zaman evlerde elektrikler olmuyor. Çamaşırlar elde yıkanıyor. Pazarlardan alışveriş yapılıyor. Devlet dışında silah taşıyan yok. Ve yaşadıkları yerin çevresinde çitler var. Kanunlara uymayanlar (hırsızlık, tecavüz ya da evliliği kabul etmeyenler) çitin öbür tarafına atılıyor. Çitin öbür tarafında ne olduğunu kimse bilmiyor. Tehlike olabilir ya da bambaşka bir yeni dünya olabilir. Bu iki aile topluluğu kendilerini bir alana kapatmışlar ve evcilik oyunu oynuyorlar resmen. Bu kurguya hem sinir oldum hem de kurgunun bazı hatlarını sevdim. Açıklayacağım hemen.

Kitabın karakterlerinden Ivy, Başkan Lattimer'ın oğlu Bishop ile evlendirilir. Sırası ona gelmiştir. Ama Ivy'nin ailesi (baba ve abla var sadece anneleri yok) bir suikast planı düzenliyorlardır ve Ivy burada başrolde. Onun görevi bir eş olmak değil Bishop'ı öldürmek. Eş rolü yapmaya çalışıyor, ondan uzak durmaya çalışıyor, onu öldürmek için kendini gaza getiriyor ama tahmin edersiniz ki ortaya bir aşk çıkacak. Distopya'ların klasik kurgusu olmaya başladı bu da. :D
Ama hakkını vermem lazım Bishop karakterini sevdim. Tek sorun ne biliyor musunuz? Karakterlerin yaşlarından çok olgun olmaları ve yaşlarını hiç yansıtmamaları. Aslında bundan memnun kaldım. 16 yaşındaki bir kızla 18 yaşındaki bir erkeğin evcilik oyunlarını okumak istemezdim. Ama yazar karakteri öyle bir betimlemiş ki Ivy sanki 21'inde Bishop da 30'a dayanmış, sorumluluk sahibi biri. Bana böyle hissettirdi yazar. Ama yine de Bishop karakterini sevdim. 

"Ben... Ben asla her şeyi ortaya döken biri olmayacağım. Öyle biri değilim. Birini tanıyana dek, pek bir şey çıkmaz. Yaratılış şeklim böyle. Ama bu duygularımın olmadığı, bir şeyleri umursamadığım anlamına gelmiyor." -Bishop (Resmen hayatımı kopyalayıp, yapıştırmış bu cümlesine.)

Bunların dışında... Kitapta aksiyon, heyecan ne bileyim entresan bir şeyler aramayın. Çok sıradan geçiyor her şey. Ivy'le Bishop evlilik hayatları, Ivy'nin ailesiyle olan planları, Lattimer ailesinin genel hatları, kurgudaki yaşam, kısaca geçilmiş olaylar... Kitabın genelinde elle tutulur bir şey yok ama okutturuyor. Çerezlik niyetine süper bir kitap. Bir gün elimde kaldı ve bitti. 

Kitabı övdüm mü sövdüm mü ben bile anlamadım. :D Övülcek yanları da var sövülecek yanları da. Çok güldüğüm sahneler de vardı. Bishop'ın çamaşır yıkama sahnesi komikti. Ve çoğunluk Bishop'ın tepkilerine güldüm sanırım. Çok sağlam bir karakter bence. Ivy için de ne desem bilemedim. Isınma aşamasındayım. :D

İlk defa Distopya türü okuyacaklar için birebir gelebilir bu kitap. Kafanızı yormayan, sonu öyle 'ayyy n'olcak şimdi' dedirtmeyen bir şey. Zaten demenize gerek kalmayacak. Serinin ikinci kitabı bizde 6 Kasım'da raflarda. 

Şimdilik bu kadar. Her çarşamba şans dileyin bana. 
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane