Pages

Ephesus Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ephesus Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Aralık 2017 Pazartesi

Kitap Yorumu: Karmakarışık - Emma Chase

Merhabalar
Size şimdi okurken feminist tarafınızı ayaklandıran bir kitap önereceğim. Şaka şaka. Çok eğlenceli bir romantik komedi kitabından bahsedeceğim. Ama arada 'sen ne diyorsun be!' demeden duramadım. Sizi hem süper sinir eden hem güldüren hem de kendine çeken bir karakterle tanıştırayım: Drew Evans. Kendisi tahmin edebileceğiniz gibi süper yakışıklı, mesleğinde almış başını gitmiş ve aynı zaman inanılmaz çapkın biri. Bu arada ilk kitap onun gözünden anlatılıyor. Kitap bu yüzden çok eğlenceli sanırım. Biz kadınlar gibi olayları direk drama bağlamıyor. Aklı fikri kadınların vücudunda. Umursamaz görünüyor. Hele ilişkiler hakkında bir betimlemeleri var ki... Onları ayrı bir kitapta bile yayımlayabilirler. Kesinlikle okuyup, görmeniz lazım. Burada birini paylaşsam bile hepsi okunmaya değer. Yani anlayacağınız uyuz mu uyuz ama bir yandan insanları eğlendiren bir erkek karakterle baş başayız. 
"...bazen bir erkek doğru kadınla tanışana kadar adam olamaz."
Kadın karakterimiz Katherine Brooks, hem dikkat çekici güzellikte hem de çok zeki. Kendi alanında baya uzman sayılır. Yüksek lisansına kadar her şeyi tamamlamıştır ve artık iş hayatına atılmak üzeredir. Bilin bakalım kimin şirketinde işe giriyor? Bingo! Drew ile artık iş arkadaşı olurlar ama öncesinde de bir ön tanışmaları olur. Drew'in klasik cumartesi bar gecesinde. Ama Kate'i orada elde edemez. Sonrasında iş yerinde görünce küçük çaplı bir kalp krizi geçirir. Çünkü Drew'in bir kuralı vardır: İş yerinde kimseyle cinsel ilişkiye girmek yok! Ta ta taaam. Bol kahkahalı, bol entrikalı ve bol sinir bozucu kurguya hoş geldiniz! 😁
Kitapta cidden gülmekten yerlere yatıran sahneler vardı. Drew'le Kate'in bir işi kapmak için birbirleriyle ezeli rakip olmaları... Drew'in Kate'i elde etmek için bin taklalar attığı çabalar... Yani böyle tam romantik-komedi film havasındaydı. Okumaktan çok olayları seyrediyormuşum gibi hissettim. Yazarın dili, çevirmenin çevirisi süper akıcı. Sayfalar havada uçuştu resmen. Kitabı Drew'in anlatması daha etkileyiciydi bence. Genellikle yazarlar ilk kitabı kadın karakterler gözünden anlatır daha sonra erkek karakter gözünden olayları okurduk ama Emma Chase bu tabuları yıkmış bence iyi de yapmış.
Drew sayesinde erkekler hakkında şaşırtan ya da hiç aklımıza gelmeyen birkaç şeyi de öğreniyoruz. Dediğim gibi ilişki betimlemeleri de çok güzeldi. Mesela ciddi ilişkiler konusundaki düşüncesi: "Neden bir kütüphaneye kitap ya da kumsala kum getirirdiniz ki? Yani, neden süte bedavaya ulaşabiliyorken, gidip ineği satın alasınız ki?" Daha bunun gibi bir sürü kendince betimlemeleri var ve cidden harbiden öyle diyorsunuz. Ama tabii bazen de benim gibi saçlarınız sinirden diklenip, "ne diyorsun be popomun kenarı!" diye atarlanabilirsiniz. Drew çok değişik bir karakter ama içi dışı bir olduğu için kızamıyorsunuz da. 😍
Bu ikili dışında çok renkli yan karakterler de var. Drew'in çocukluk ve aynı zamanda iş arkadaşları olan Steven, Jack, Matthew; Drew'in ağzı iyi laf yapan ablası Alexandra ve onun aşırı sevimli kızı Mackenzie; Kate'in çılgın arkadaşı Delores. Kitap cıvıl cıvıl. Bazen bazı 'yanlış anlaşılma' olayları yüzünden kitaptan soğmadım değil ama neyseki yazar çabuk toparlamış, sakız gibi uzatmamış. Seviliyorsun Emma Chase 💚.
Genel olarak öneririm ama bol bol +18 içeriği olduğunu da belirteyim. Romantik-komedi severlere gözüm kapalı öneririm. Beklentisiz okuyun çünkü bu türün beklenti veren bir kurgusu olmaz pek. 😊

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

26 Ekim 2015 Pazartesi

2015 Goodreads Challenge - Meydan Okuma


Merhabaa

Bu aralar Goodreads'teki Challenge'ımı tamamlama rahatlığını yaşıyorum. Nedense orada ne zaman 'meydan okumalara' katılsam hep tedirginim. Ay bitiremeyeceğim, ay başaramayacağım. O yüzden bundan sonra bu etkinliğe katılmamaya karar verdim. Yoksa yine haram bana geceler... :D

Goodreads'teki Challenge etkinliği, her yeni yıla girdiğimizde size o yılda kaç kitap okumayı hedeflediğinizi belirtmenizi istiyor. Ben 2014'te 64 dedim, yapamadım. 2015'te 50 dedim. Valla bu sefer tutturdum. Hatta şuan 10 kitap ilerideymişim bile. Ama yine de sanki kitap okumaya zorlayan bir etkinlik gibi gelmeye başladı bana. Bırakıyorum arkadaş. Ama tabii isteyenler katılsın. Bazen zevkli olabiliyor.

Gelelim ben hangi 50 kitabı okumuşum. Genel bir tekrar olacak blog'ta. Umarım okuma listenize bir katkısı olur.

2015 - Ocak ile başladığım kitap ve devamındaki liste; (Goodreads'te verdiğim puanlarla birlikte)

Harry Potter ve Felsefe Taşı (5/5) -İlk HP okuduğum zamanlar. Hey gidi hey!
Hiçliğin Kıyısında (4/5)
Tatlı Şeytan (4/5)
Sookie Stackhouse - Cadı Ölüsü (3/5)
Kanbağı 5 - Gümüş Gölgeler (5/5)
Duman ve Kemiğin Kızı (5/5)
Bridgerton 4 - Rüyalar Gerçek Olsa (3/5)
Lux 5 - Direniş (5/5)
Tersyüz (5/5)
Uyumsuz Koleksiyonu - Dört (4/5)
Kıyamet Sonrası - Susan Ee (2/5)
Fırsatçı (3/5)
Kan ve Yıldız Işığı Günleri (5/5)
Maddox 1 - Tatlı Sır (3/5)
Gölge ve Kemik (4/5)
Kurtlara Söyle Eve Döndüm (3/5)
Kuşatma ve Fırtına (3/5)
Cam Şato (3/5)
Karanlık Zihinler (5/5)
Tehlikeli Kızıl (4/5)
Cinder (5/5)
Tatlı Tehlike (2/5)
Küçük Prenses (5/5) *İngilizce ödevi içindi
Kızıl Yükseliş (4/5)
Hırsız (5/5)
Evrenin Ötesinde (4/5)
PuCCa 5 - O Adam Buraya Gelecek (4/5)
Beni Seç (4/5)
Sadece Bir Gece (5/5)
Sadece Bir Yıl (5/5) *Kesinlikle bu yılın en favori kitabım. İlk kitabı Sadece Bir Gün.
Bir Milyon Güneş (3/5)
Siyah Damar (4/5)
Karanlık Taç (5/5)
İki Hayat Arasında (5/5)
Yakut Çember (5/5)
Görkemli Ölüm (5/5)
Mezardan Uyanan (4/5)
Kayıp Dük (2/5)
Dünyanın Gölgesi (2/5)
Sınırları Zorlamak (4/5)
Sookie S. 5 - Ölüler Ölüsü (3/5)
Ben Ölmeden Önce (4/5)
Yabancı (4/5)
Kördüğüm (4/5)
Harry Potter ve Sırlar Odası (4/5)
Ölümsüz Ölüm (4/5)
Zehir Ustası (5/5)
Tatlı Yalan (4/5)
Karanlık Ateş (4/5)
Kurucunun Kızı (3/5)

İşte benim listem böyle. Tatlı Tehlike dışında iki puan verdiğim kitaplara burada yorum yapmadım. Ve Goodreads'te puanlama yapmamın sebebi ben bu kitabı sevdim mi, tekrar okur muyum, biri öneri istese ön plana alır mıyım düşüncelerime yardımcı olsun diyedir. Yani yazarları ölçüp, biçmiyorum. Eleştirilerimi buradan yapıyorum zaten. :D Listeye şöyle bir göz attım da cidden güzel kitaplar okumuşum. Toplasan beş kitabı falan sevmemişimdir. Onların dışında geneli cidden güzeldi. Özellikle yukarıda da açıkladığım gibi Sadece Bir Yıl benim favorim. Her an aklıma gelen nadir kitaplardan biridir.

Goodreads maceram böyleydi. Küçük bir haber vereyim. Bu seneki İstanbul Kitap Fuar'ına gelemiyorum. Sınav tarihlerimle öyle müthiş çakışıyorlar ki... Sanki bana özel hazırlanmış bu tarihler. :P İçim kan ağlıyor, bakmayın öyle güldüğüme. Bu sene çok mu çok gelmek istedim. Bir güncük bile. Ama ne yazık ki yokum. Artık siz gezip, dedikoduları siz bana verirsiniz. Seviliyorsunuz.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

19 Ocak 2015 Pazartesi

Kitap Yorumu: Hiçliğin Kıyısında

Amsterdam'dan merhabalar... Şaka şaka. İstanbul'da pinekliyorum. Bir an Hiçliğin Kıyısında'n imrenip, nerede olmak istediğimi hayal ettim de... Bu kitap beni uzun bir süre fena kışkırtacak sanırım. Tüm düzenli sistemi bozup, dünya turuna çıkmak istiyorum. Beş parasız bile olsam. :D

Bu aralar nedense bu tür kitaplara taktım. Kitaptaki karakter kafasına esiyor ve küçük bir çantayla dünyayı gezmeye başlıyor. Sadece Bir Gün'den sonra Hiçliğin Kıyısında çok iyi geldi. Ve gezilecekler listem kabarmaya başladı.

Bu kitabı uzun zamandır bekliyordum. Konusu çok fena ilgimi çekmişti. O yüzden beklentim baya yüksekti. Aslında beklentimi de karşıladı. Ve sonunda okuma şansına sahip oldum.

Kitabı, kafamda üç bölümden oluşturdum. Çünkü olayların gelişme sürecini okurken nedense böyle bir ayrım hissettim. Ona göre de yorum yapacağım. Ve elbette karakterler hakkında çok konuşacağım.

"Çantanı sırtına alıp dünyayı gezmek nasıl olur, hiç düşündün mü?" -Cam

Camryn, yani Cam, sıradan bir genç kız gibi görünse de aslında çok fazla acı çekmiş biridir. Sevdiği çocuk Ian, trafik kazasında ölmüştür. Ailesi parçalanmış ve hiçliğin kıyısında sürüklenmekte olan biridir Cam. Çoğu zaman en yakın arkadaşı Natalie ve onun erkek arkadaşı Damon ile beraber takılmaktadır ama sonra bir olay oluyor ve bunun sonrasında Cam daha fazla dayanamaz hale gelip, küçük bir çantayla eşyalarını alarak bilinmeyen bir yolculuğa başlar. 
Cam'i sevdim. Çünkü gerçekten sıradan biri değil. Özellikle bazı konularda aynı düşüncelere sahip olduğumuzu fark ettim. Ve o bölümleri okurken baya heyecanlandım. Çünkü bir kitap kurdu, okuduğu kız karakter ile aynı düşünceleri paylaşıyorsa, doğru yolda olduğunu anlar. Umarım burada yanılgıya uğramam ve Andrew gibi biriyle karşılaşırım. Amin. :D Neyse... Ve Cam cidden çok güzel bir kız. Zaten kitap kapağındaki kişiyi direk Cam olarak görebilirsiniz. Kitabın kurgusuyla kapak cuk uymuş. Ve güzeller güzeli Cam, kesinlikle aptal bir sarışın değil. Çok değişik düşünceleri var. Sıradan hayatını yaşamak istemiyor. Bir üniversite okuyup, yıllar boyunca aynı işi yapmak ya da her gün aynı maraton yaşamı yaşamak istemiyor. Her yeri gezip, görmek; her gün farklı yerler görmek; farklı kişilerle karşılaşmak istiyor. Ki bu cidden herkesin isteyebileceği şeyler bence. Ama her zaman istediğimiz gibi olmaz...


"Önemli olan ne giydiğin değil, önemli olan onlar üzerindeyken nereye gittiğin, neler yaptığın." -Andrew

Andrew ise çok daha değişik bir erkek karakter. Bir kere yakışıklı. Gerçekten. Yazar öyle bir betimlemiş ki hayal ederken aşık oldum. Yeşil gözlü (ki yeşil en sevdiğim renk olduğundan olsa gerek bu gözlere sahip insanlara hayranımdır), gamzeleri var, Teksas'ta yaşıyor, atletik ve modellik yapabilecek bir vücuda sahip... Ve bu yakışıklılığının gayet farkında. Ama burnu havada gezen tiplerden biri değil. O da normal ve sıradan hayattan kopmak isteyen ve farklı kişilerle tanışmayı seven biri. Onun yolculuğu ise bambaşka. Babası hastadır, ölmek üzeredir ve onu görmek üzere yola çıkmıştır. Onun da düşünce tarzı farklı. İmrendiriyor insanı. Ama gizlediği bazı şeyler var ve bunlar sonradan çok fena canınızı acıtıp, sonra da kahkaha attıracak. :D

Karakterlerimiz böyle. Zaten kitap genel olarak bu ikisi üzerinde. O yüzden kitabın genelinden bahsetmek istiyorum ve şunu da belirteyim. Spoiler vermiyorum. Yazdığım her bilgi genel ve konuyu okuduğunuzda tahmin edebileceğiniz şeyler. Spoiler olan bir şeyi zaten söylemem ve "gidin okuyun öğrenin" derim. :D

"Bana yaşadığımı hissettirdiğin için. Teşekkür ederim." -Cam

Kitabın ilk yarısında hem Cam'in hem Andrew'in gözünden bölümler okuyoruz. Nasıl yolculuklarına başladıkları, nasıl tanıştıkları, nasıl gelişme gösterdiklerini ve nasıl beraber yolculuğa çıktıklarını, nerelere gidip neler yaptıklarını görüyoruz. İlk kısımda pek dram yok. Genel anlamda akıcı ve gülerek okudum. Andrew çok eğlenceli, bir o kadar korumacı ve anlayışlı biri. Cam de esprili ve dediğim dedik biri. Bu yüzden ortaya süper ikili olarak çıkıyorlar. Çok eğleniyorlar, sırlarının bir kısmını paylaşıyorlar ve geçmişlerini anlatıp, birbirlerini tanıyorlar. İkisi de müziğe meraklı olduğu için ortaya keyifli müzik sohbetleri de çıkıyor. Dinledikleri şarkılar kitapta geçiyor. Eğer kitabı okursanız, dinleyin. Yazarın önerileri gerçekten güzeldi.

Kitabın ortasına doğru işler değişiyor elbette. Birbirlerini yeni tanıyan ve benzer özellikleri de ortaya çıkan bir kız ile bir erkeğin yakınlaşması gayet normal ve tahmin edilebilir bir şey. Ki öyle de oluyor. Ama belli bir bölümden sonra Andrew, küçük Christian Grey oluyor gibime geldi. Hani, tam Grey de değil ama onun tarzına yakın davranışlarda bulunuyor. Kitaba farklı bir hava katmış. :D En çok dikkatimi çeken Andrew'un gerçekten çok korumacı olması. Şanslı şey seni Cam...

Kitabın son bölümleri ise resmen duygularımı karman çorman etti. Her şey çok güzel giderken aniden tüm roller değişti ve kitap bambaşka bir boyut oldu. Kitabı gülerek okurken ağzım açık kaldı ve gözlerimdeki çeşmeler açıldı. Ay, gerçekten ağlattı bu kitap. Çok fena oldum. Hiç beklenmedik olay olunca insan bir 'dank' diye kalıp, duruyor. Yazar ters köşeye çevirmiş. Alın bakalım size, havalarında mahvetti beni. Burada her şeyi söyleyip, yaşadığım duyguları delicesine anlatmak isterdim ama kocaman bir spoiler olur. O yüzden siz de okuyun, gülün, şaşırın, ağlayın ve son anda kahkaha atın. Çünkü ben aynen öyle yaptım. Kitabın son cümlesi resmen gece gece kahkaha atmamı sağladı ve aynen şöyle dedim: "Ah, tipik Andrew..." Sonra da bir gerçeği fark ettim. 400 küsür sayfalık bir kitaptaki karakteri nasıl bu kadar çabuk tanıyıp da böyle yorum yapabildim. Bu konuda yazarı tebrik etmek lazım. Karakterleri çok sağlam yaratmış ve kitaba da süper yansıtmış. Andrew karakterine cidden bayıldım. Bana birilerini hatırlattı ve o yüzden daha da sevdim.

"Anı yaşa. Acele etme, kötü anılarını sınırla. O zaman gideceğin yere çok daha hızlı varırsın ve yolda çok daha az engelle karşılaşırsın." -Andrew

Ayrıca Andrew her ne kadar romantik değilim dese de çok romantik bir şey yaptırmış. Bir dövmeyle alakalı. Ne anlama geldiğini, neden yaptırdığını söylemeyeceğim. Okuyunca görün. Ama çok anlamlı ve "vay be" dedirten cinsten. Gerçekten böyle birileri var mı bilemiyorum ama çok anlamlı ve romantik bir şey olmuş. :D Kitabın o bölümünü hemen işaretledim zaten. Hazır işaretlemeler demişken yeni muzurluklarımdan bahsedeyim. Sadece Bir Gün'ü okurken artık kitaplara renkli post-it yapıştırmaya başlamıştım. Bu kitapta aynen devam ettim ve kitap kurdu en yakın arkadaşımın aklıma girmesiyle beraber bir şey daha yapmaya başladım. Fosforlu kalemlerle çok sevdiğim ve anlamlı bulduğum cümlelerin üzerlerini çiziyorum. İlkten hayatta yapmam, kıyamam diyordum. Ki gerçekten çok tırsarak başladım bu işe. Sonra durdum ve dedim ki "Kitaplar hep siyah-beyaz. Bari bu sözlerle beraber renklensinler." Sonrasında kitap elbette renklendi. Hiçliğin Kıyısında'yı biri eline alırsa, çok güzel alıntılara denk gelecek. :D

Şimdilik bu kadar. İki kitaplık bir seri. Diğer kitap ne zaman çıkar bilemiyorum ama umarım çok bekletilmeyiz. Devamı nasıl olacak çok merak ediyorum.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

21 Kasım 2014 Cuma

Bir Fuar Daha Geldi, Geçti


Selam Millet !

Bu aralar blog'da paylaşılacak yazılar arttı ve ben de zaman bulup, hepsini yayınlamaya çalışıyorum. :D O yüzden en son okuduğum Avcı kitabı yorumu geç geldi. Peh, zaten benim için çok güzeldi diyemem. Neyse. Yeni kitaplara geçiş yapıyorum.

Her sene olduğu gibi bu senede kitap fuarı için aşırı heyecan yaptım. Her fırsatta listeye yeni kitaplar ekledim. Alamayacağımı bilsem bile onlarla bir liste yapmak bile eğlenceliydi. :D Eh bir de bu sene fuara gelip, gelemeyeceğim kesin değildi. Üniversiteyi istediğim bir şekilde kazanınca kendimi Safranbolu'nda buldum. İstanbul'la arası pek yok aslında. Zaten fuar içinde baya para biriktirmiştim. Sonra tam fuar zamanı araya başka bir plan girdi. (Konser. Onun yazısı da gelecek.) Ona para yatırınca bir baktım elimde para kalmamış. Fuara gidebilecek miyim falan diye kara kara düşünürken artık dayanamadım ve fuarın son günü kendimi Tüyap'a fırlattım.

Fuara gitmek bile eğlenceli. O metrobüste yer kapmalar, köprüden geçerken insanlara çarpmak falan... Fuarın içine girince kalbim tekledi. :D Neden bu kadar heyecan yapıyorum, bilmiyorum. Belki de bir arada o kadar kitap görünce kendimi kaybediyorumdur. Gezilecek çok yer vardı ama ilk Dex standına uğradım. Müthiş indirimleri olduğundan değil, bir kenara 9TL'lik bazı kitapları koymuşlar. Orada Meleğin Düşüşü vardı. Onu aldım bir tek. Lux serisinin son kitabı Direniş bana masum masum baktı ama %20 indirimle o kitabı alamazdım. Dalga geçer gibi. :D Yani Dex'de hiç güzel indirim yoktu. Arka planlarına aşık oldum. Onun fotoğrafını çekip, oradan uzaklaştım.

Sonra Go! Kitap'ı gördüm. O standa zaten gidecektim. Çünkü yıllardır tanıdığım biri vardı. Beyaz Balina yayınlarından Nesrin ablam. Daha 11-12 yaşlarındayken Beyaz Balina'yı keşfetmiştim. Sonra internetten forumlarına katılmıştım. İlk kitabımı onlardan kazanmıştım. Hatta Nesrin abla ile o kadar çok konuşuyordum ki hem benim hem de kardeşimin doğum gününde kitap yollamıştı. Beni o kadar etkilemiş ki hala unutamıyorum o anları. :D Yani Beyaz Balina ve Nesrin abla benim için çok ayrı. Her sene fuara gittiğimde yanına mutlaka uğrarım. Bu sene de gittim ve çok güzel haberlerini aldım. Beyaz Balina, çocuklara ağırlık veren bir yayınevi. Geçen sene de Arkadya yayınevini açmışlardı. Arkadya da yetişkinler için bir yayınevi. Asıl bomba ise bu sene! Go!Kitap tam biz gençler için. Zaten daha ilk kitaplarında adlarını duyurdular. The 100 kitabını duymayan var mı ? Türkiye'de bir ilk yaparak kitap kapaklarını mıknatıslı yaptılar. Bir ara baya gündemdeydi kitap. Aslında hala öyle. Instragram'da falan hep kitabın fotoğraflarını görüyorum. Ben de hemen onu istedim. İlk basımı bitmek üzereymiş, sona kalanlardan verdi. Ve bir de yeni çıkardıkları Yabancı var. Onu da aldım. Daha çıkaracak çok güzel kitapları varmış. Bu müthiş haberleri alınca daha da mutlu oldum. :D The 100'ün her çeşit ayracını ve iki çeşit posterini de aldım. Ah o posterler... Başıma bela olacaklardı. (Gelecek yazımda anlatacağım.) Oradan musmutlu bir şekilde ayrıldım. :D

Sonra Martı yayınlarına gittim. Adamlar her sene fuarda müthiş ötesi indirimler yapıyorlar. Hepsini alasım geldi ama param yoktu, o yüzden uzaktan bakmakla yetindim. Asıl şokumu Artemis standında yaşadım. Öylesine gideyim dedim, yeni çıkan kitaplar gelmemiştir diye düşündüm. Ki Kanbağı serisinin 5.kitabı gelmemişti. Amaaa Cassandra Clare'in Gölge Avcısı El Kitabı gelmiş ! Hem de ciltliydi. Kalp krizi geçirecektim. Param yok ya hep böyle anlara denk gelirler. Bir de o an nasıl bir heyecan yaptıysam, Artemis'in Ilgın ablası orada oturmuş, bana gülümsüyordu. 32 diş sırıttım, Cennet Ateşi Şehri'nin ayracını aldım ve oradan ayrıldım. :D

Pegasus'un üç ayrı standı vardı. Hepsini tek tek gezip, Ölümcül Kaçış'ın fiyatını sordum. Belki farklı bir fiyat söylerler de alma şansım olur diye. Yok anam, hepsi 19TLcik dedi. Kitabı elime almamla bırakmam bir oldu hep. Ama bir ara Pegasus standında baya takıldım. Çünkü tanıdık bir yüz gördüm. Kitap sayfalarından tanıdığım Duygu da oradaydı. Pegasus standında görevde olduğunu biliyordum. Hemen gittik, sohbet muhabbet falan. Baya sohbet ettik cidden. Gece Evi serisini çekiştirdik. Yeni yaptırdığı kitaplığına olan aşkımdan söz ettim. :D Cidden çok güzel bir kitaplık yaptırmış. Kitaplar hakkında, fuardaki indirimler hakkında falan konuştuk. Baya baya takıldık. Saklama Kabı blog'unun sahibi de oradaydı. Vlog'larından söz ettik. Güzel sürprizleri olacakmış, takipte kalın. 

Sonra Doğan Egomant'a koştum. Normalde o yayınevinden bir kitap almazdım. Ama hem Percy Jackson'a başladım hem de benim çok ama çok merak ettiğim bir kitabı onlar çıkarmış. Cassandra Clare ve Holly Black'in ortak çalışması olan Demir Yıl, orijinal kapakla ülkemizde ilk kez fuarda yayınlandı. Ben bunu duyarım da yerimde durur muyum ? Kitabı aldım. Yazı boyutu büyük olsa da Cassandra bu, boru mu ? :D Aşık oldum kitaba. Daha okumadım. Birkaç olumsuz yorum da gördüm ama büyük bir zevkle başlayacağım o kitaba.


Epsilon, Ephesus, Pena, Yabancı gibi bazı yayınevlerine hiç bakmadan geçtim. Hem istediğim türde kitaplar yoktu hem de fiyatlarda pek bir değişiklik yoktu. 

Hmmm. Aklıma başka fuar anısı geliyor mu ? Tanıdık yüzlerle tanıştım. Kitap sayfaları sağolsun birçok kitapkurduyla tanışmış oldum. Liseden beri arkadaş olduğum, sempatik insan dediğim biricik dostumla karşılaştım. :D O gün o kadar çok insanı görüp, tanıştım ki bir ara başım döndü. Her geçen sene fuar daha da eğlenceli olmaya başladı. Ama bu sene çok fazla takılamadım. Zamanım kısıtlıydı. Ön Okumalar'dan Buket'le karşılaşmak çok istedim. Çünkü onunla tanışmayı çok istiyorum. Blog hayatında örnek aldığım nadir insanlardan biri. :D Fuarda görüşemedik ama telefonda baya konuştuk, en kısa zamanda onunla da buluşacağım.

İşte böyle. İyi kötü geçti. Çok heyecanlandığım gibi mükemmel değildi ama eğlenceli ve etkileyici insanlarla tanıştım, karşılaştım ve sohbet ettim. Bunlar bile benim için yeterli. :D Bazı şeylerde hayal kırıklığına uğramadım değil ama olacak o kadar. Yayınevlerinin indirimlerine diyecek lafım yok. Cimriler. :D İnternetten kitap almaya devam... Sahafları gezemedim diye üzüldüm. Fuarın en gizli hazineleri onlar. Artık gelecek sene iki günümü fuara ayırıp, sahafları alt üst edeceğim.

Şimdilik bu kadar. Umarım gelecek sene fuarda görüşürüz.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

1 Haziran 2014 Pazar

Kitap Yorumu / Önerisi: Ejderin Aşkı - G. A. Aiken


Uzuuun bir süreden sonra yeni bir fantastik seriye başladım. Daha ilk kitaptan çok sevdim, çok güldüm ve bayıldım ! Bakalım, siz seri hakkında ne düşüneceksiniz. :D

Her zaman yeni bir seriye başlarken tedirgin olurum ve açıkçası ön yargılı yaklaşırım. İnternetten bloglardan ve Goodreads'deki yorumlardan birkaç bilgi edinirim. Kafamda bir taslak oluşur. Sonra hiçbir beklentim olmadan okumaya başlarım. Artık şöyle de bir şey var ki; geçmiş zamanda müthiş kitaplar okumuş olursunuz ve yeni başladığınız kitaplar size yetmeyebilir ya da "hmm bu biraz klasik olmuş, yeni bir şeyler katabilirdi" gibi düşünceler aklınızdan geçebilir. Bu durum ne yazık ki bende var. O yüzden sıfır beklentiyle kitaba başlıyorum.
Bunları neden mi yazdım ? Bu kitap hiç aklımda yoktu. Fuar zamanı çok yakın bir arkadaşımın isteği üzerine aldım ve aylardır okunmayı bekliyordu. Eh, artık elimde kitap kalmayınca başlayayım dedim. Başlamadan önce de bloglardan yorumlara baktım ama ilgimi çeken bir şey olmadı. Bu kadar güzel bir seriyi doya doya anlatan birilerini bulamadım. Ya da vardır ama ben gözden kaçırmışımdır. Bilemiyorum ama bu yüzden seriyi sıkı bir şekilde tanıtmaya hazırım. :D

Fantastik Dünyalar'da; vampirleri, kurtadamları, dönüşüm geçirenleri, gölge avcılarını, ruhları, uzaylıları, melekleri... yani kısacası hemen hemen her şeyi okudum, okumaya devam ediyorum. Ama bu seferki karakterimiz başka bir yaratık. Bir Ejderha ! Bu durum ürkütücü, hayal etmesi zor gelebilir ama inanın bana bir Ejderha'ya aşık olmaya hazır olun.

Kitapta iki hikaye geçmektedir. İkisini de açıklayıcı bir şekilde anlatacağım. Eminim ki ikisine de bayılacaksınız. :D

Ejderha Ailesi

Ejderhaların yaşadığı bir dönemi düşünün. Çok, çok eski zamanlar. Hani bir savaş yapıldığında aylar süren, bir yere ulaşırken at üzerinde günler geçirilen bir dönem... İşte o eski zamanlarda Kanlı Annwyl adında çılgın savaşçı bir kız hayal edin. Kanlı Annwyl denmesinin sebebi ise; despot ağabeyi Lurcan'ı öldürmek için önüne çıkan her adamının kellesini alması. Bu hayattaki tek amacı Lurcan'ı öldürmek ve daha da özgür olmak. Bu yüzden onun yanından kaçıp, iki yıldır köylerde isyan çıkartarak kaçmayı başarır. Lurcan'ın yolladığı adamları ise bir güzel öldürür. Elbette tek değildir. Yanında çok güvendiği iki asker vardır: Danelin ve Brastias.
Annwyl, bir gün Kara Ovalar'da yine birden fazla düşmanla savaşırken yaralanır. O sırada, mağarasında kendi halinde takılan vahşi görünümlü, güçlü bir Ejderha bu savaşın gürültüsünden rahatsız olur ve dışarı çıkar. Karşısındaki savaşçıları bir ateş püskürüğü ile yerle bir eder. Yerde yatan ve kendinden geçmek üzere olan küçük insanı alır ve mağarasında bakmaya başlar.
Annwyl çok yaralıdır ama Ejderha Fearghus'ın kız kardeşi Morfyd, aynı zamanda bir büyücü olduğu için kızı kısa zamanda iyileştirir. Sonrasında ise asi kız, korkutucu ve vahşi görünümlü Ejderha'dan korkmak yerine ona meydan okur ve giderek dost olmaya başlarlar. Fearghus, geceleri kızla ejderha şeklinde dost olarak takılırken gündüzleri ise bir şövalye olarak onu eğitmeye başlar. İnsan biçimindeki halini kıza söylemez. Yani gizli bir oyuna başlamış olur. Annwyl ise hem ejderhanın dostluğundan çok hoşlanır hem de kendisini eğiten şövalyeye karşı yoğun bir şeyler hisseder. Eh sonrasındaki bol romantzim sahneleri sizin okumanız lazım. :D

İlk hikaye bol kahkahalı, eğlenceli, aksiyonlu ve kanlı, romantik ve dolu doluydu. Okurken ben çok güldüm. Bu ikilinin laf atışmaları çok komikti. Bazı sahneleri ağır kaçabilir. O yüzden kitabı herkese önermiyorum. Ki savaş sahneleri de çok vahşice anlatılmış. Bu anlatış biçimini ben sevdim, betimlemesi 'sert' olan savaş sahnelerine rastlamak zordur. :D O yüzden kitabı herkes okusun demiyorum, merak edenler göz atsınlar.
Ve kitabı okurken, PC Cast'ın Deniz Tanrıçası'ndan; S.S.Atıcı'nın Av hikayesinden; Merlin'den birkaç sahne aklıma geldi. Onların tarzında, ortaya karışık bir hikaye oluşmuş gibi. Cidden güzeldi. :D

Kitaptaki diğer karakterlerden de bahsetmek istiyorum. Özellikle Fearghus'un erkek kardeşleri çok komiğime gitti. :D Hepsi birbirinden sevimli, komik ve fenalar. Sanırım serinin diğer kitaplarında onlar başrolde olacakmış. Sabırsızlıkla bekliyorum. :D

Ateşler ve Zincirler

Bu hikayede ise Fearghus'ın annesi ile babasının tanışma hikayesi anlatılmış. Açıkçası ilk hikayede annesi ve babası çok sinir bozucuydu. Özellikle babası beni baya sinir edip, nefretimi kazanmıştı. Ama bu kitapta onları okurken sanki onlar değilmiş gibi hissettim. Sanırım gençken daha çekici oluyorlar. Bilemiyorum. :D Bu hikayede de bol bol "fena" sahneler vardı. Birbirleriyle zıtlaşan Bercelak ve Rhiannon, birçok kez didişirler, inatlaşırlar ama sonunda vahşi bir şekilde beraber olurlar. Ve mutlu son... Kısa bir hikaye idi zaten.

Kitabın geneline bakarsak gerçekten iyiydi. Eksik tarafları da vardı ama onlar göze çok çarpmıyor. Daha çok akıcı olduğu için bazı sahneler bile çirkin gelmiyor gözünüze. O yüzden baya sevdim ben. Her iki hikayede de hırçın, elde edilmesi zor ve özgürlüğüne düşkün iki kadın vardı. Ve bu asi kadınlara ayak uyduran, onları dizginleyen, çabalayarak elde eden iki inatçı, güçlü ve seksi adamlar vardı. :D Ejderhaların hem insan biçimlerini hemde kendi doğal hallerini çok sevdim. Sanırım aşık olduğum kitap karakterleri arasına bir ejderha da eklenmiş oldu. :D

Bir sonraki kitapta görüşmek üzere...
Sevgiler, öpücükler: Jane

9 Kasım 2013 Cumartesi

Jane'den Bir Haftasonu Sohbeti : Jane, Kitap Fuarı'na Giderse...


  Herkese merhabalar... Yine ben ! :D Bu sefer size gerçekten eğlenceli ve bir o kadar mükemmel yazı hazırladım. (Egosu tavan yapmış Jane...)  Her ne kadar yorgunluktan ölsemde, kitaplarıma doya doya bakamasam da bu yazı yazmadan rahat edemeyecektim. Hazır her şey taze tazeyken, parmaklarım klavye üzerinde dansa başlasın dedim.
Yaklaşık bir haftadır herkes bir TÜYAP koşuşturmasında. Geleneksel İstanbul Kitap Fuarımız geçen hafta başlamıştı. Yarın son buluyor. Bende her ne kadar ilk gün gitmek istesemde son anda ayağımın tozuyla kendimi fuara fırlattım. İyi ki de bugün gitmişim dedim. Baya tanıdıkla karşılaştım. Hepsini anlatacağım, görsellerde var elimde. Umarım sizde okurken büyük bir keyif alırsınız. Amacım kesinlikle kıskandırmak değil, heyecanımı ve mutluluğumu sizinle paylaşmak. Hem fuar yarında devam ediyor. Hala büyük şansınız var demektir.

Geçen senede olduğu gibi bu sene de çok yakın arkadaşım ve çok sevdiğim ablasıyla yine uzun yola adım attık. Metrobüs'le fuara gitmekte çok eğlenceli Kesinlikle deneyin ! Şahsen benim bugün gülmekten çenem ağrıdı. :D Neyse, koştura koştura hemen fuara girdik. İlk durağımız Dex Yayınları oldu. Çünkü oradan alacağım baya şey vardı. Ama ilk olarak Daemon'ın kitaplarını (Opal ve Köken) aldım. Sırıta sırıta yolumuza devam ettik. Epsilon Yayınevi karşımıza çıktı. Eh hazır gelmişim dedim, bir Julia Quinn almadan duramazdım. Sonra jet hızıyla Pegasus Yayınevi'ne gittik. Onların standlarına aşığım zaten. Dönüşüm serisinin son kitabı Lider'i alabildim. Açıkçası çok indirim yoktu. Tek kitap almama rağmen bol bol ayraç ve John Green ile Jo Moyes'un kitap kapaklarının basılı olduğu küçük çantaları vardı, onları da aldım. ( John Green'in ve Jo Moyes'ın yeni çıkan kitapları resmen gözümde kaldı.) O konuda cidden çok bonkörlerdir. :D Sonrasında Ephesus Yayınevi'ne gittik. Aslında oradan bir şey almayı planlamıyordum ama çok tutulan bir fantastik serileri varmış. Ejder'in Aşkı. Yerimde durur muyum hiç ? Stand başındaki hanımefendi de güzel bir indirim yapınca hava da kaptım.
 Tam o sırada Türk yazarlarımızdan biri olan ve bu aralar çok popüler de olan Fatih Murat Arsal'ı (nam-ı değer FM Amca ve FMA) gördüm. İmza günü vardı zaten ama benim arkadaş hemen önden imzasını kaptı. :D FMA'nın üç kitabını okudum, o yüzden yazarımızı görünce baya sevindim ama imza almadım. (Evet, aptalım ben!) Neyse canım. :D Ve tam orada takılırken kitap sayfalarından tanıdığım Duygu P'yi gördüm! Tabii ilkten çekindim yanına gitsem mi falan diye. Yanımdaki arkadaşım hemen gitti, hatırlattı kendini. Beni gösterip "Jane Wampirob" dedi. Kızcağız şaşırdı, "Aaa sen misin Jane Wampirob ? Gerçek adın ne?" diye sorunca açıkçası mutlu oldum. Demek bu ismimle de ün yapmışım. :P Ve yine tam o sırada yanımıza birileri geldi. Duygu P bizi tanıştırınca çok şaşırdım. Kendileri, "ahh ahh nerede bende böyle bir şey" dedirten, dolu dolu kitaplıklarının fotoğraflarını çeken Eren Nadir A. imiş. Onunla da tanışınca mutlu oldum baya. Çok sempatik biriydi. :D 

Daemon Black, beni karşılarken... :D Dex Standı !
Sonrasında artık kendimi tutamadım ve Artemis Yayınevi'nin kollarına atladım. Bu fuarda sanki daha güler yüzlüler, daha yararlılardı. (Alttan alttan laf sokarım çünkü en gıcık olduğum yayınevi. Ve şansıma en favori serilerimi çıkaran da yayınevi!) Mekanik Prenses için uğramıştım ama kalmadığını öğrenince resmen çıldırdım ! Neyseki kısa bir sürede hemen getirmişler. O kalın ve kaliteli kitaba öyle güzel bir indirim yaptılar ki ağzım açık kaldı, şaka falan zannettim. Hayır yani Artemis bu... Ne bekleyebilirim ki ? 

Hadi geçeyeyim bunları. Ve elbette Travis Maddox'u yani Ayaklı Bela'yı aldım. Stand'da ayraç yok diye resmen isyan çıkardık ama güler yüzlü görevliler bizi İthaki Yayınevine yönlendirdiler, ayraçlarımızı alınca süt dökmüş kediye döndük. :D Ve İthaki Yayınevi stand'ın da tanıdık bir yüz gördüm. Facebook'taki Fantastik Kitap Serileri sayfasının adminlerinden Kubilay'ı gördük. Sayfadaki yazıları kadar gerçekte de çok sempatik biriydi. Ayak üstü sohbet edip, tekrar Dex'e geri döndük. Çünkü alacaklarım daha bitmemişti. :D Kitaplar dışında kartpostallar ve rozetler istedim ama ne yazık ki kalmamış. İlk günlerden resmen yağmalanmışlar. Orada çalışanlardan Fırat Bey'i baya zorladık ama adam her şeye rağmen bizimle güler yüzle ilgilendi. :D Ve Melez serisinden Safkan ve Tanrı'yı alabildim. Pek indirim olmadığı için Apollyon'u alamadım. :( Canım sağolsun, cınım. Bu kadar almam bile mucize ! 

Artık sonlara doğru Beyaz Balina Yayınları'na uğradım. Çünkü orada çok eski tanıdığım ve çook sevdiğim Nesrin Ablam vardı. Yeni yeni kitap okumaya başladığım sıralar o yayınevine dadanmıştım. Nesrin Ablamda sağolsun çok yardımcı olmuştu bana. Uzun bir süredir görüşemiyorduk. Yanına gidince baya sevindi. Artık o yayınevinden kitap okumuyordum ama yeni açtıkları Arkadya Yayınları'na yönlendirdi beni. Bütçe biraz daha fazla olsaydı bir kaç kitap alacaktım. Cidden çok güzel kapakları ve konuları olan kitaplar vardı. Sizde mutlaka göz atın. 
Büyük hali için üstüne tıklayın.
"Tamam artık, gidiyoruz" derken yanımızdan geçen birinde Açlık Oyunları'nın bez poşetini gördüm. Eh Jane bunu görürde Pegasus standına geri dönmez mi ? Ama elim boş döndüm. İlk arkadaşım gitti sordu, ona hemen verdiler. Ben gittiğimde ise "kalmadı" dediler ama varmış. Buradan kınıyorum sizi Pegasus ! Vallahi gözüm kaldı, gelecek sene alırım hıncımı. :D  Eller, kollar dolu bir şekilde sırıtarak fuardan çıktık. Metrobüs için karşıya geçiren köprüye geldik. Köprü o kadar kalabalıktı ki... Resmen insan trafiği vardı. Ve bir ara köprü sallandı zannettim. Yanımdakiler inanmadı tabii. Sonra daha şiddetli bir sallandı ki... "Ahaa, mutlu mesut kitaplarımı alıp, ölmekte varmış." dedim ama sağsalim köprüyü atlattık. :D Bu sene daha da kalabalıktı fuar sanki... Yine de çok eğlenceli, muhteşem ve bir o kadar yorucu bir gündü. Bu seneki fuarı da atlattım. Şimdiden gelecek sene için hazırlık yapmaya başladım. Hadi hayırlısı...

Fuara gidemedim, geç kaldım diye üzülmeyin. Yarın son gün. Son fırsatı değerlendirin derim. Kitap Fuarı'ndan kitap almakta bambaşka....

Son olarak ; her standda durup "bana ayraç verin, aa bunu da isterim, ehehe biraz da şundan alabilir miyim" diyerek aç gözlülük yapan beni yine de güler yüzlülükle karşılayan fuar görevlilerine, bu senede fuarda yanımda olan en en yakın arkadaşım ile sempatik ablasına bol kahkahalı,eğlenceli ve yorucu gün için ve kızının kitaplarına para yetiştiremeyen, her sene fuar zamanı etekleri tutaşan bana bu sene fazla para vererek beni çok ama çok mutlu eden, istediğim kitapları rahatlıkla alabilmeme olanak sağlayan ve muhtemelen çılgın kızının bu çılgın blog yazısını hiçbir zaman görmeyecek olan anneme sonsuz teşekkürler. Canlarım benim ya, bugün mutluluktan havaya uçuyorsam hep sizin sayenizde ! 

Iııı, Jane'in düşük çenesinin bir sonucu olan bu yazıyı büyük bir sabırla okuduğunuz içinde teşekkürler ! Seviliyorsunuz.

Sevgiler, öpücükler ; Jane 

1 Kasım 2013 Cuma

Kitap Yorumu : Tanrıça - Aimee Carter


   Bu aralar Mitoloji'ye o kadar çok takıntı oldum ki o tür kitaplara gömüldüm resmen. Özellikle de Hades'i çok sevdiğim için onun hikayelerini okumaya bayılıyorum. PC Cast'ın Bahar Tanrıça'sındaki Hades'ten sonra Aimee Carter'ın Tanrıça kitabındaki Hades -Henry- iyi geldi bana baya. 
Hades ve Persephone'nin değişik kurgularını oluşturan kitapları okumayı sevdiğim için bu seriye de el attım. Ki cidden çok farklı, etkileyici ve biraz da sinir bozucu bir kurgusu var. 
Bu seride mitolojiyi hem sevmek hemde daha iyi anlamak mümkün. Yazarın anlatımı sade, sürükleyici ve rahat bir tarzı vardı. O yüzden hiç sıkılmadan hem hayal kurup hemde bir şeyler öğrenebiliyorsunuz. Yarattığı ana karakter Kate, 18 yaşındadır ve ölmek üzere olan annesiyle, onun eskiden yaşadığı yere Eden'a gelir. Annesi ölmeden önce burada biraz vakit geçirmek ister. Kate'de bu isteğini geri çeviremez ve yepyeni bir hayata başlar. Eden'da, gittiği okulda bir dost -James- ve baş belası bir arkadaş -Ava- edinir.  Ava, Kate'e bir uyarı vermek için onu gecenin bir yarısı nehir kenarına getirir. Ve yaptığı bir hata yüzünden boğularak, ölür. Kate ise bu olanlara inanamaz ve istemsizce onu hayata geri getirmeye çalışır. Tam o sırada esrarengiz bir şekilde siyah, bir insan şekli belirlenir. Henry. Kate'e bir teklifte bulunur. Hem Ava'yı yeniden hayata döndürür hemde annesini bir süre daha yaşatacağını söyler fakat kendisinin de kış boyunca, Eden Köşk'ünde kalmasını ister. Kate ne yapacağını bilemez ama bu teklifi kabul eder. 

"... ancak bazen hoşça kal demenin, elimizden gelen tek şey olduğu anlar vardır." -James

Henry, Ölüler Diyarı'nın Tanrısıdır. Yani kendileri meşhur Hadesdir. Tanrı konumunu koruması için bir eşe ihtiyacı vardır. Efsanelerde anlatılan Persephone, bir ölümlüye aşık olarak Hades'i terketmiştir. Konseydekiler ise Hades'in şimdiki konumunu koruması için bir eş seçmesini ister. Fakat bu eş adayı, yedi sınavdan geçmek zorundadır. Herhangi bir hata yaptığında Hades'te sonsuzluğa uğurlanacaktır. Geçmişteki on bir kız sınavı geçememiştir , tek ve son aday olan Kate ise çok zorlu bir sınavdan geçmeye hazırlanır. 

Kitabı okumadan önce az biraz spoiler yemiştim. O yüzden kitabın sonundaki bazı şaşırtıcı olaylarda şoklara uğramadım ama içlerindeki düşmanın kim olduğunu öğrenince ağzım açık kaldı. Ki zaten kitabın sonunda asıl bombalar patlıyor ve çok şaşırtıcı şeyler ortaya çıkıyor. Buna hazır olun !


"Beni sevmiş de olabilir, ancak bu asla onun kendi seçimi değildi. Gitmesine izin vermek... Bu ona son hediyemdi." -Hades / Henry

 Kitabın geneli çok iyiydi. Yazarın yayınladığı ilk kitabı olmasına rağmen kurgusunu, sürükleyici olmasını çok sevdim. Ve bol bol güldüm diyebilirim. :D Özellikle Ava'nın hareketlerine ve Kate'in yardımcılarına. Çok eğlenceli sahneler vardı. Ve elbette çok 'anlamlı' sahnelerde vardı. Kitabın geneli  aynı zamanda durgundu. Hani şöyle heyecanlı, merak uyandırıcı pek bir şey yoktu. Bu biraz beni sıktı ama kitabın sonundaki sahneyle beraber bu açığı kapattım. Son sahneler cidden enfesti. Yazar, kitabın sonunu çok güzel bir şekilde toparlamış ve baya hayal gücünü eklemiş. Çok değişik bir Mitoloji konulu kitaptı. O yüzden etkilendim baya. :D 

Gülümsedi. "Belki de bazı şeyler gerçekten imkansızdır." -Hades / Henry

Karakterlere gelirsek... Bu kitapta James karakterine bayıldım. Her ne kadar pek görünmese de en çok o beni etkiledi. Hades yani Henry ise bana feci soğuk görünümlü bir karakter geldi. Korumacı ve soğuk görünümlü karakterlerle arama her zaman mesafe koyarım. Ama Hades'i genel olarak sevdiğim için bu durumu göz ardı ettim. Belki serinin ilerleyen kitaplarında çok daha farklı biri olarak göreceğimdir. Kate ise benim tarzım bir karakter değil ama olayları iyi idare etti yinede. Tek sorunu ; tepki vermesi yerlerde durgun olup, aşırı tepki vermemesi gereken yerlerde çıldırması beni sinir etti. Dengesiz bir karakter mi ne, anlamadım. :D Ama kitabı çok sevdim ya. Kesinlikle devam edeceğim. Zaten seri tamamlanmış, bırakır mıyım hiç ? 
Yunan Mitolojisine merakı olanlar ya da Mitolojiyi anlayamamaktan yakınanlar kesinlikle bu kitabı okusun. Her şey daha net ve daha yerine oturuyor. Açıkçası bu kitap sayesinde Mitoloji sevgim arttı ve daha çok bilgilendim.

Bir sonraki Mitoloji konulu kitabımda görüşmek üzere ! :D

Sevgiler, öpücükeler ; Jane

Not : Coğrafya dersinde gördüğümüz şu karışık Ekinoks konusunu bu kitap sayesinde daha iyi anladım yahu. :D Bu kitap benim için mucize gibi bir şey oldu. Çünkü hem Ekinoks konusunda hemde felsefe dersim de baya yardımcı oldu. Şimdi bu kitap sevilmez mi ??? 

23 Ağustos 2013 Cuma

Kitap Yorumu / Önerisi Kördüğüm - Heidi Betts



    Sanırım hayatımda okuduğum ilk romantik-komedi türünde bir kitaptı. Doğru düzgün kitap okumaya ilk 7.sınıfta falan başlamıştım. Bir kaç kitaptan sonra habire fantastik okudum. Daha yeni yeni realist kurgulu kitaplar okuyorum. :D Ve Kördüğüm'de bunlardan biri. Geçen seneki kitap fuarında ucuza bulup,kapmıştım. Hem kitap çok sevilmişti hem konusu hoşuma gitti hemde kapağına aşık oldum ! Kapaktaki çiftimiz, LUX serisinin kapaklarını da süslüyor. :D (Bunu söylemeden geçemezdim.)
Kısacık konusundan bahsedip,doyasıya kitap hakkında yorum yazmak istiyorum. 
Kördüğüm ; iki köşe yazarının birbiriyle atışmalarıyla asıl macera başlar ! Dylan ve Ronnie bir gazetede köşe yazarlığı yapıyorlar. Fakat birbirlerine rakipler ve yazılarıyla karşılıklı satışıyorlar. Bazen iddiaya giriyorlar bazen laf sokuyorlar. Birbirlerine rakipler çünkü ikiside aynı bölüme göz dikerler ve kazanan Dylan olur. Ama Ronnie yerinde durur mu ? O köşe yazarlığını mutlaka elinden alacaktır. Ortaya bir iddia atar. Ronnie, kadınların erkeklerin yaptıklarını yapabileceklerini ; Dylan ise erkeklerin her şeyi yapabileceğini söyleyerek meydan okurlar. Bir yıl boyunca bu iddia üzerine bir çok şey yaparlar. Ronnie, buz hokeyinde hakem olur ; Dylan bacağına ağda yapar.Ronnie, görünmeyen bir yerine dövme yaptırır, Dylan bungee jumping macerasına atılır... Buna benzer çılgınca iddialar yaparlar.En sonunda Ronnie, dövmenin acısıyla iyice hırslanır ve Dylan'a karşı yeni bir yazı hazırlar. Erkekler örgü örebilir mi ? Peki bu iddia karşısında Dylan uslu durabilir mi ? Sonrasında bu zıtlık,rakipleşme,çekişme ve sataşmalar birer ilmiğe dönerek aralarındaki aşk örülmeye başlar. Bu aşk, çözülemeyecek kadar tutkulu olacağını Dylan ve Ronnie bilemez ! 
"En büyük aşklar, nefretle başlar diye boşuna dememişler !"
Okurken çok ama çok eğlendim ve habire güldüğüm için evde 'tuhaf bakışları' üstüme çekmiştim. :D Hani bazen bir şey okurken kitabı kapatıp, gülüp öyle devam edersiniz ya... (ya da ben öyle yaparım sadece,bilemiyorum.) İşte bu kitapta aynen öyleydim. Dylan gülmekten kırdı geçirdi beni. Özellikle sık sık gittiği kafede arkadaşları Zack ve Gage'le olan sohbetleri... Erkek muhabbetleri gerçekten çok farklı oluyormuş bunu bir kere daha anladım. :D Dylan'ı gerçekten çok sevdim çünkü dik kafalı,inatçı, yakışıklıııı, dediğim dedik ve kendini bilen biri. O inadı yüzünden zaten örgü örmek zorunda kaldı. :D Deli adam ! 
Ronnie'ye gelirsek deli dolu,Dylan gibi dik kafalı biri. Ama sevdim bu karakteride. İnatçılığı sayesinde Dylan'ı ayağını getirdi ya... daha ne diyeyim. Ronnie'nin de Dylan'ların gittiği kafeye giden bir arkadaş grubu var. Zaten birbirleriyle bağlantılılar. Gage ve Jenna evliliklerini bitirmek üzere olan bir çift. Jenna ve Grace aynı zamanda Ronnie'ye iddialar konusunda akıl veren sevimli arkadaşlar. :D Şu yetişkinler yeri geldiğinde çok eğlenceli ve deli olabiliyorlar.
Neyse, kitabı çok sevdim ben.Yazarın dilini, kitaptaki diyalogları, olayların gelişimini ve karakterleri gerçekten sevdim. Tek canımı sıkan, her romantik-komedi tarzında olacağı gibi kitapta yatak sahnelerini fazla ve bazen uzun olması. Dylan'ı severim falan ama yatak yaşamından bana ne ! :D Bu sorunu yok sayarsam severek okuduğum bir kitaptı. Daha iki kitabı daha var. Her kitapta başka bir çift anlatılıyor. İkinci kitapta evlilikleri bitmek üzere olan Jenna ve Gage var. Son kitapta ise Grace ve Zack ! Diğer kitaplarıda merak ediyorum ama sanırım fuardan almayı bekleyeceğim. Öğrenciyim, yazık değil mi bana da ! :D 
Son olarak, çerez niyetine okunabilecek bir kitapta diyebilirim. Bir haftasonunda rahat rahat okuyup, eğlenebilirsiniz. Dylan'ı tanıyın,okuyun,sevin. (Dylan ismini nedense çok seviyorum.) 
Minik bir not : Kitap bazen Ronnie'nin bazen de Dylan'ın bakış açısından anlatılıyor.

Okurken en çok güldüğüm yerlerden bir alıntı ;

"Buda neydi?"
"Ne neydi? Öpüşmemizi mi diyorsun? Yapma Ronnie son öpüşmemizin üzerinden ne olduğunu hatırlamayacak kadar çok zaman geçtiğini söyleme."
"Çok komiksin. Beni neden öptün? Benden hoşlanmıyorsun tabii bende senden hoşlanmıyorum."
"Beni kandırabilirdin. Tabii bana, muz ağacına tırmanan bir maymun gibi sarılmasaydın."

Sevgiler, öpücükler ; Jane