Pages

YKY Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YKY Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Mart 2019 Pazar

Jane Neler Yapıyor?

Ah Jane neler yapmıyor ki...


Merhabalar efenim. Tam bir aydır sesim soluğum çıkmıyor. Beni tanıyanlar depresyondayım sanıyor. Oysa depresyona ayıracak bile vaktim yok. :) İş hayatına öyle bir daldım ki henüz gökyüzünü göremiyorum. Şikayetçi değilim yahu, tam tersine keyfim yerinde. Şubat ayı sosyal hayatım açısından dopdoluydu. Bazen hala onun sarhoşluğunu yaşamıyor değilim. 😎 Mart ayı ise tam tersine iş odaklı bir aydı benim için. Bunun yanı sıra inanılmaz bir şekilde bir sürü kitap okudum. Hepsini burada, minik minik yorumlayayım dedim.
Öncesinde de ufak bir şeyden bahsedeceğim. Başlarda iş gereği sonra okuma tarzımın değişmesiyle çok farklı kitaplar okumaya başladım. Lise hayatım çoook sıkıcı olduğu için kendimi hep fantastik dünyalara saldım. Vampirler, kurt adamlar, cadılar, periler, melekler, uzaylılar, distopik dünyalar derken hayal gücüm her zaman ayrı bir moddaydı. Bu ister istemez yaşantımı etkiliyordu.(Neden hala bekarım anladınız mı? *kıskıskıs*) 
Gel zaman git zaman, acısıyla tatlısıyla hayatın gerçekleriyle yüzleşmeye başladım. Özellikle son bir senedir gerçekten yaşlandığımı ve olgunlaştığımı hissettim. Başlarda, neler oluyor bana ya falan diyordum. Sonra kendimi dinledim. Memnunum bu halimden dedim. İnsanlara hayır diyebiliyorum, sevgimi kontrol edebiliyorum, içime ölmek yerine duygularımı karşı tarafa hissettiriyorum. Boş konuşan insanlar hala var etrafımda, maalesef! Yine de öğreniyorum, nasıl kendimi daha çok sevebilirim diye.
İşte bu sırada devreye okuduğum kitaplar girdi. Biraz daha gerçek hayatta geçen hikayeler okuyorum. Tek bir yere odaklanmıyorum. Daha çok Türk yazar okuyorum. Daha çok bilinmeyen yazarlara yöneliyorum. Daha, daha hep daha. 
Yepyeni yayınevleri keşfettim. Hepsi birbirinden değerli. Yeni çevirmenler tanıdım. Çevirdikleri kitapları deli gibi takip ediyorum. Aynı şekilde editörleri de öyle.
Ay neyse. Çok uzattım. :) Hemen okuduklarımdan bahsedeyim.

Bridget Jones 2 - Mantığın Sınırı: Ahhh Bridget Jones! İçimden bir ses 30'larıma geldiğimde senin gibi olacakmışım diyor. Umarım olmam ama olursam da gülüp geçeceğim. Komedi dram ilerleyen serinin ikinci kitabını da sorunsuz okudum. Göz devirdiğim yerler de vardı kahkaha attığım yerler de. Seriye devam edeceğim. Mutlaka alın, okuyun diyemem ama.

On Numaralı Kamara: İthaki Yayınları'ndan çıkan Ruth Ware'in ülkemizde yayımlanan ilk kitabı. Polisiye ve gizem dolu bir romandı. Agatha Christie'nin Doğu Ekspresi'nde Cinayet romanının bir gemide geçtiğini düşünün, kurgu bu. Beklentisiz okudum, beklentisiz bitirdim. Yazarın bir diğer romanı Kapkaranlık Ormanda'yı da okuyacağım çünkü yazar nisanda İstanbul'a geliyor. :) Benden söylemesi... Detayları Instagram'dan duyarsınız.

Savaşı Bitiren Sinek: Yolda gidip gelirken, bir günde okuduğum kitap. Çocuk kitabı ama yetişkinler de okumalı. Çok anlamlıydı. Kitabın isminden belli zaten nasıl kaliteli bir kitap olduğu. Sanırım daha çok Can Çocuk okuyacağım. *-*

ArtıkAranmayanlar Gezegeni: İlk kez Sevinç Erbulak okudum. Daha da okurum sanırım. Bu kitabı, bence, tipik bir distopya dünyasıydı. Okuması zor, anlaması daha da zor ama altını çizdiğim cümleler çoktu. İsimleri belirsiz iki baş karakter var. Bulundukları gezegende bir sürü kapı var. Her kapının arkasında ayrı bir dram yer alıyor. Tek tek kapıları geziyorlar ve hayatın gerçekleriyle yüzleşiyorlar. Ben hayranlıkla okudum. Dediğim gibi, okuması zordu. Yine de bir göz atın derim.

Mahcubiyet ve Hasiyet: Allaaam bu kitap beni kanser edecekti ki tek değilmişim. Kitap çok ince, çok! Ama kurgu çok ağır işliyor. Norveç'te bir öğretmenin hayatının okuyoruz. Günümüzdeki eğitimi eleştirirken eskiye ışınlanıp, geçmişini okuyoruz. Aslında sakin kafayla düşününce çok anlamlı bir hikaye ortaya çıkıyor ama bazen okurken beynimin zonkladığını hissetmedim değil. :D Ve kitabı bitirmeden Ayfer Tunç'la Murat Gülsoy'un "Diyaloglar" etkinliğine gittim. Bu ay bu kitap üzerine konuştular. Daha da aydınlandım. Mayıs ayında tekrar bir etkinlikleri olacak. Seçecekleri kitabı merakla bekliyorum. *-*

İyilik: Şebnem İşigüzel sonsuz kaaalp ben. Bu kadının kalemini çok seviyorum. Daha önce Ağaçtaki Kız'ı okumuştum. Diğer romanlarını okumam için daha zamanım var. Karamsar yazıyor, insanı içine içine öldürüyor ama okumayı çok seviyorum. İyilik de öyleydi. Kanser olduğunu öğrenen bir kadının yaptığı seçimleri ve bu seçimleri seçme nedenini anlatıyor. Tam hayatın içinden geçen bir romandı benim için.

Yedi Yıl: Peter Stamm, yeni keşfettiğim bir yazar. Yazdığı roman iliklerime kadar deli etti beni ama okuduğuma sevindim. Hayatın gerçeklerini anlatıyor. (Taktım bu konuya.) Baş karakter erkek. İki kadın arasındaki ikilemlerini anlatıyor. Bir kadın lüks yaşamlara sahip, diğer kadın tam tersi yoksulluk içinde. Şaşırtıcı bir son okumaya hazır olun. Dili çok sadeydi, sıradan bir konusu vardı ama iştahla okudum. Bazen cidden basit bir hikayeye ihtiyaç duyuyorum...

Naif. Süper: Erlend Loe'u çoook sevdiğimi söylemiş miyim? Doppler serisini çok severek okumuştum ama bu romanı pek benlik değildi. Sıradan bir gencin, gerçekten çok sıradan bir hayatını okuyoruz. Loe'nun sıradanlığa taptığını bir kez daha anladım böylece. Çerezlik bir kitaptı.

Hepyek: Canım Seray Şahiner... Ne yazsa okurum. Okudum ama pek beğenmedim. Ya da beklentim süper yüksekti. Yine de bir günde yedim bitirdim kitabı. *-* Çok seviyorum bu kadını ya...

Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu: İlk Şermin Yaşar kitabımdı. Kitabın içindeki her bir hikayeye bayıldım! Bu kadar mı doğal yazar bir insan... Bazı hikayeleri o kadar çok sevdim ki arada açıp okumak için işaretledim. Bir doz Şermin Yaşar öneririm!

Yalnızca Yavaşladığında Görebileceğin Şeyler: Pegasus'tan çıkan bu minnak kitap nasıl dolu dolu! Normalde kurgu dışı kitaplar okumayı hiç sevmem, hiç! Ama bu kitap çok hoşuma gitti. Özellikle aşkla ilgili olan kısım beni benden aldı. (Bu duruma şaşırdık mı? HAYIR!) Löp diye bitecek bir kitap değil. Sindire sindire okuyun. Terapi gibi adeta. *-*

Unutmanın Genel Teorisi: Gelelim 2019'un bombasına. Sanırım en hızlı ve en zevkle okuduğum kitaplardan biriydi. Son üç aydır okuduğum en etkileyici romandı. Devrimden bol bol bahsediyor ve ben bu konuları aşırı merak eden ama pek anlamayan bir insanımdır. Bu kitabı okurken aydınlandım. Konusunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Çok farklı bir kurgusu var. Kitabı anlatamam ama alın okuyun derim elbette! Çevirmeni de çoook sempatik. <3 İyi ki okumuşum dedim.

Şimdilerde fantastik dünyama da sığınıyorum. Hep iş hep gereksiz insan nereye kadar. Cassandra'cığımın güvenli dünyasına sığındım. Yepisyeni yorumlar gelmeye devam edecek. Ben üşenmediğim sürece... :D 

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

27 Ekim 2018 Cumartesi

Ekim 2018: Son Zamanlarda Neler Okudum?

Selamlar efenim
Beni bir süredir takip ediyorsanız aslında ne kadar üşengeç biri olduğumu keşfetmişsinizdir. Yazacağım şeyler ya yoldayken ya işteyken ya da biriyle sohbet ederken (insanları dinlemeyi çok severim ama bazen sohbetten kopup başka şeylere süper dalarım) aklımda tıkır tıkır işlerken, bunları klavyeyle buluşturmak istediğimde ya tıkanıp kalıyorum ya da "of şu an yapamayacağım" diyerek erteliyorum. Ama blog'a yazmayı gerçekten çok seviyorum! Benim sığınağım burası diyebilirim. Yüz yüze bu kadar konuşkan olamam. O derece...
Gelelim bunu neden açıkladım. Bu ay en az iki kitap yorumu gireceğim demiştim. Sonra listeme baktım. (Okuduklarımı yazdığım uzuuuun bir liste var. Goodreads bu konuda sağ kolum olsa da eski kafalıyım, kağıtlara not almayı seviyorum.) Ben baya kitap okumuşum. Üşendiğim için blog'a yazmamışım. Hepsini bir yazıda toparlayayım dedim. Haa, şöyle de bir şey var; eğer bir kitaba taptıysam kesinlikle ona özel bir yorum yazarım.😍
Hadi bakalım, listemde neler varmış.

Daha bugün bir kitap bitirdim. Onunla başlayayım. Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe, Genç Timaş tarafından bu ay yayımlandı. Yazar Paola Peretti, kendi yaşam hikayesinden esinlenerek küçük bir kızın görme yetisini kaybetme sürecini anlatıyor. Okumak için can atıyordum. Kitabı okuduktan sonra mahvolurum diye düşünmüştüm ama o kadar da etkilenmedim. Evet, çok etkileyici ve burun sızlatan bir kitap. Minnacık bir kızın gözünden nasıl görüşünü kaybettiğini okumak biraz da korkutucuydu. İster istemez empati kuruyorsunuz ve etkileniyorsunuz. Fırsatınız olursa okuyun derim.




YKY tarafından yayımlanan Doppler & Bildiğimiz Dünyanın Sonu, Norveçli yazar Erlend Loe'nun kaleme aldığım harika bir seri. Çok naif ve kendi halinde bir seri. Keşfedenler enerjisine kapılıp gidiyor. Umarım benim aracılığımla siz de kitabı okursunuz. Çünkü gerçekten çok güzel. Evli, iki çocuk babası olan Doppler, bir gün yolda bir geyiğe rastlar. Ve onun peşinden ormana dalar. Sonra çok radikal bir karar alır; işinden istifa edip evini, ailesini terk ederek ormana taşınır. İlk kitap Doppler'de ormandaki yaşam maceralarını okuyoruz. İkinci kitap Bildiğimiz Dünyanın Sonu'nda ise eve geri dönüşünü ve tekrar hayata tutunmasını okuyoruz. Çok anlamlı bir seri. Yazar nereye atış yapacağını iyi biliyor. Özellikle ikinci kitabı çok sevdim. Erlend Loe okumanızı öneririm. :) (Bu ay başında İstanbul'a geldi ve Taksim'deki YKY Kitapevi'nde imza ve söyleşi günü yaptı. Katılıp, tanışma fırsatım oldu. Doppler = Erlend Loe diyebilirim! Oh, imzamı da kaptım. Hava atmak gibi olmasın da...)


Ah, gelelim Can Yayınları'ndan çıkan Ağaçtaki Kız'a... Bu sene kalemi sağlam birçok Türk yazarla tanışma fırsatım oldu. Bunlardan biri de Şebnem İşigüzel. Kendisiyle yüz yüze tanışma fırsatım da oldu. Hanımefendi, kendi halinde ve sıfır egoya sahip bir insan. O yüzden Ağaçtaki Kız'ı okumak için can atıyorum. Sonunda okudum! Değişik bir kurgusu var. Kitabın sonuna kadar baş karakterin ismini öğrenemiyoruz. Kendisi bir ağaçta yaşıyor. Evet, yanlış duymadınız. Herkese, her şeye tavır alıp ağaçta yaşamaya başlıyor. Kitapta zaman geçişleri oluyor. Gezi zamanına gidip, o dönemdeki aile ve arkadaş ilişkilerini okuyoruz. Sevdiği insanlarla olan anılarını ve acılarını anlatıyor. Kitapta ipuçlarını yakalayacağınız çok güzel vurgular var. Ve tam bir ergen kızın ağzından okuyorsunuz kurguyu. İnanılmaz! İşigüzel'in de bir genç kızı olduğu için bu dili çok rahat kullandığını fark edebilirsiniz. Kitap su gibi akıp gidiyor. Okuyun, pişman olmayacaksınız. 

Ve gelelim sona sakladığım kitaba... Taa yıllar önce Pegasus'un yayımladığı Bir Gün'ü anca okuyabildim. Filmi çıktığı zaman kitabından habersiz ilk olarak filmini izlemiştim. Ay nasıl etkilendim! Salya sümük ağladığımı hala hatırlıyorum. Gidip DVDsini bile almıştım. (O günden sonra izleyemedim ama olsun.) Nasıl sevmiştim, nasıl Dexter'a sövmüştüm. Of, adeta Emma'da kendimi görmüştüm. Gel zaman git zaman kitabı indirimde yakalayınca aldım. Hiç zaman kaybetmeden okudum. Filmi güzel uyarlamışlar. Tebrikler! Film daha iyi bile diyebilirim. Belki filmi izlemeseydim kitabı anlayamazdım. Yazarın değişik bir yazı tipi var. Şöyle; Emma ve Dexter 15 Temmuz 1995 yılından beri birbirilerini tanırlar. Her yıl 15 Temmuz'da bir şekilde bir araya gelirler. Sevgiliden çok arkadaş kalmayı tercih ederler ama aralarındaki çekim hissedilir bir şekilde göz önündedir. Mutluluk, üzüntü, acı, kayıp, başarı, ayrılık derken yıllar yıllar geçer ve en sonunda evlenmeye karar verirler. Dile kolay, yirmi yıl... Hayatlarında neler neler yaşarlar. Kitabın sonunda duvara toslayacaksınız. Sonunu bildiğim halde kitabın son sayfası gözlerimi doldurdu. :( Çok güzel bir hikaye. Kitabı okumanızı gerçekten çok isterim. Ama mutlaka filmini de izleyin. Benim gibi psikopatça mutsuz sonları seviyorsanız tam size göre bir kitap. 💚

Aslında okuduğum birkaç kitap daha var ama bahsetmeyeceğim. Çünkü hiç sevmedim... Goodreads'te bulabilirsiniz. Kitapları burada yerden yere vurmak istemiyorum. O yüzden onları es geçiyorum.
Ay, umarım arayı çok açmadan tekrar blog'a yazarım. Kasım'da özel Twilight yazısı gelecek. Ona hazırlık yapıyorum. Beklemede kalın. :)

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

30 Haziran 2018 Cumartesi

Kitap Yorumları: Seç, Beğen, Oku

Merhabalar
Şimdi arkanıza yaslanın ve aylar aylaaar önce okuyup da yorumunu girmeye üşendiğim kitapların kısa ama doyurucu yorumlarını okuyun. Ne yapayım? Bunlar da benim evlatlarım. Blog'a yorumlarını yazmasaydım içim sızlardı. Çareyi böyle buldum. Ki, daha önce de buna benzer bir şey yapmıştım. Tembel Jane...
Nisan ve mayıs ayında okuduğum kitapları blog'a girememiştim çünkü bir takım koşuşturmalı işlerim vardı. Hazır bu aralar vakit buluyorum, hemen yorumlarınızı yazayım dedi.

Sis Hırsızı, hiç aklımda olmayan bir kitaptı. Ta ki yazarı Lavinia Petti'nin İTEF için İstanbul'a geleceğini duyana kadar... Hemen kitabı kaptım ve okudum. Zaman yolculuklarını sever misiniz? Ben bayılırım! O yüzden severek okuduğum bir kitaptı. Alice Harika Diyarı havasında ama yazarın kendine özgü kurgusuyla ortaya çok enteresan bir kitap çıkmış. Lavinia Petti'ye bunu söylediğimde gülümseyip,"gerçekten mi?" demişti. Kendisi çok mütevazi ve sempatik bir yazardı. İyi ki okumuşum dedim. Ve Timaş Yayınları'ndan okuduğum ilk kitap diyebilirim. 😊

"Unutmak, hatırlamaktan daha büyük cesaret ister."

Oasis de okumayı düşündüğüm bir kitap değildi. Yazarı Eilis Barrett, İTEF için İstanbul'a geliyor diye hemen okuyayım dedim. Biraz beklentisiz başladım. Çünkü yazarımız bu kitabı 16 yaşında yazmış. Buna hem şaşırdım hem de imrendim. Çünkü Oasis bir distopya. Distopya türüne aşık olduğumu bilmeyen kaldı mı? O yüzden kitabı okurken beklentilerimi en düşük seviyede tuttum çünkü o kadar enfes distopyalar okudum ki, Oasis, yazarın ilk tecrübesi olduğu için bir şeyler beklemememin sebebiydi. Ki öyle de oldu. Bu kitabı ilk kez distopya okuyacaklara öneririm. Yoksa kurguyu basit bulabilirsiniz. İkinci kitabı Genesis'i de okuyup seriyi sonlandıracağım. 

Momo... Herhalde bu kitabı okumayan bir tek ben değilimdir. Geç kaldığımı da biliyordum ama nedense her zaman kitaptan uzak durdum. Bunun sebebi çok okunması ve herkeste yerinin ayrı olması. Bu tarz kitaplar nedense gözümü korkutuyor ve okumam için baya bir zaman geçmesi gerekiyor. Ama hiç unutmuyorum. Ortaokuldaydım ve en yakın arkadaşım Kabalcı Yayınları'ndan çıkan Momo'yu okuyordu ve "Hayatımda bu kadar harika bir kitap okumadım," diyordu. Ta o zamanlardan beri kitaptan tırstım. Neden bilmiyorum, belki sizde de öyle oluyordur. Neyse. Geçen gün baktım Pegasus enfes basmış. Hemen alıp, okudum. Evet, çok anlamlı ve etkileyici bir kitap ama favorim diyemem. Yine de iyi ki okumuşum dedim. Çünkü gerçekten çok güzel bir şeye değiniyor.

"Herkes çok iyi bilir ki bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Zamanın bu garip kısalığı ve uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir."

Ah Franz Kafka... Nedense aramızda bir bağ olduğunu hissediyorum. Tüm kitaplarını yalayıp yutmak ama aynı zamanda ağırdan almak istiyorum. Aforizmalar, eserlerindeki alıntılardan oluşuyor. En sevdiğim şey de yazarların favori kitaplarından alıntılar okumak... Keşke bunu tüm yazarlar için yapabilseler. Franz Kafka'nın alıntıları elbette enfesti! Bütün kitabı sarıya boyayabilirdim. Bazı cümleleri adeta beni yansıtmış. Kitabı bitirince Franz Kafka'yı neden bu kadar çok sevdiğimi anladım. Duygusal insanlarız yav.

"Belirli bir noktadan sonra artık geriye dönüş yoktur. İşte bu noktaya erişmek gerekir."

Franz Kafka'dan sonra kitaplarını okumak için sabırsızlandığım bir diğer yazar ise Stefan Zweig. Beni şaşırtan yazarlardan biri. Şu ana kadar iki kitabını okudum ve ikisinde de durağan başlayıp sonlara doğru beni sarmaladı. Özellikle Satranç, "nereden nereye be" dedirtti. Sıfır beklentiyle başladım ve kitabın sonunda aydınlandım. Kitabın adının neden Satranç olduğunu daha iyi anladım. Kurgu zekice düşünülmüş. Okurken, kurgudaki olayların bağlantısını çok seveceğinizi düşünüyorum. Dolandırmıyor ama ilmik ilmik işliyor. O zaman daha çok Stefan Zweig okumam dileği ile diyelim...



Sadece metroda okuyarak bitirdiğim bir kitaptan bahsedeyim. Tavşan Yılı. 41 dile çevrilmiş ve İskandinav edebiyatının kült eserlerinden biri olmuş. İlk kez Finlandiyalı bir yazar -Arto Paasilinna- okudum. İnanılmaz bir deneyimdi. Kitabı kesinlikle öneririm. Tarzı çok farklı. Herkes kaldırabilir mi bilmiyorum ama benim çok hoşuma gitti. Konusu şöyle: Orta yaştaki bir gazeteci maraton hayatından sıkılmıştır ve bir gün fotoğrafçı arkadaşıyla yol ortasında bir yaban tavşanına çarparlar. Vatanen, gazeteci, tavşanın yarasına bakmak için arabadan iner ve ormana kaçan tavşanın peşine düşer. Sonrasında tamamen kendi hayatından kopar ve tavşanla beraber bir sürü maceraya atılırlar. Dediğim gibi çok değişik ve ilk kez okuduğum bir türdü. Kısa ama eğlenceli ve anlamlı maceraları çok hoşuma gitti. Tavşan Yılı'na bir göz atın derim. 😍

Ve son olarak bugün bitirdiğim kitaptan bahsedeyim. Peter Ackroyd'ın Edgar Allan Poe'un biyografisini yazdığı "Poe: Kısacık Bir Hayat" kitabını okudum. Bunu okumamın sebebi haziran ayı şiir kitabı için Poe'nun Bütün Şiirler kitabını okuyorum ve şair hakkında da bir şeyler okumak istedim. Şiirlerinde hem kendini hem de yazdığı dönemi fazlasıyla yansıtıyor ve buna yabancı kalmak istemedim. Kitap incecikti. Sabah başladım, öğleden sonra bitti ve şu an her şey daha net. Poe çok başarılı, ünlü ve İngiliz edebiyatının en önemli ismi olabilir ama kısa hayatında (40 yaşında vefat etmiş) çok ızdırap çekmiş. Mutlu olduğu günler o kadar sayılı ki bunu biyografisini okuyunca daha iyi anlarsınız. Şu an gözümde bambaşka bir Poe var. Yarın şiir kitabı yorumunu yayımlayacağım.

O zamana kadar kendinize cici bakın. 

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane


31 Mart 2018 Cumartesi

Kitap Yorumu: Göğe Bakma Durağı - Turgut Uyar

Merhabalar
Ay, mart bitmeden şiir kitabımı okumayı bitirdim. Her ay şiir okuma hedefime son hızla devam ediyorum. Ve bundan çok zevk alıyorum. Çünkü hayatıma biraz farklılık katabiliyorum. Yeni şeyler öğrenmeye bayılıyorum, tabii edebiyatla ve dille bağlantılıysa... O yüzden şiir kitapları şu an hayatımın en heyecanlı aktivitesi. Her ay hangi yazarın hangi kitabını okuyacağımı seçmek bana eğlence katıyor valla. 😎
Bu seçimi, mart ayında son anda yaptım desem yeridir. Bir gün YKY'den bir şey almam gerekiyordu, gitmişken şiir kitabı da alayım dedim ve açıkçası yeşil kapağına vurulmamla Turgut Uyar'ı aldım diyebilirim. Normalde kitabı biraz incelerdim, beni etkileyen bir şeyleri var mı diye. Ama o an çok acelem vardı ve kaptığım gibi kasaya gittim. 😊
Mükemmel bir seçim oldu diyemem. Turgut Uyar'a sonsuz saygım var, okumak da istiyordum. Fakat pek birbirimize hitap etmiyoruz sanırım. Kitabı iştahla okudum ama beni ele geçiren sadece birkaç şiiri vardı. Olsun, okuduğum için çok memnunum. Hayatımdan bir Turgut Uyar geçti. 😍 Umarım başka bir kitabını, daha iştahla okurum. Size birkaç alıntı bırakıyorum.


"...
Hiçbir zaman dertsiz kalmadı gönlüm
Bir çift gözden, bir yapraktan, bir kuştan.
Daima daha taze, daima yeni baştan
Turnam bir gün bırakmayacağım peşini,
Sen nereye, ben oraya, adım adım
İnsan sevdikçe iyileşiyor artık anladım.."

"...
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum..."

"...
Bu ellerimi nereye koysam yakışmıyor
Dedim ki en iyisi kucağında dursun..."

"...
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse..."

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

9 Şubat 2018 Cuma

Kitap Yorumu: Büyük İnsanlık - Nazım Hikmet

Merhabalar

Bu ayki şiir kitabım için Nazım Hikmet'in Büyük İnsanlık'ını seçtim. Çünkü hiç beklemediğim anda hediye olarak geldi. Kitap okumama vesile olan ve dostluğumuzda 10.yılı devirdiğimiz canım Aylin'im son görüşmemizde bana aniden bir sürpriz yaparak, "Son konuşmamızda şiir kitapları okumaya başladığını söylemiştin ben de bunu aldım sana," diyerek Nazım Hikmet'in içinde şiirlerini okuduğu ses kayıtlarının da bulunduğu Büyük İnsanlık'ı verince ne yapacağımı şaşırdım. Hem ciltli bir şiir kitabı hem Nazım Hikmet hem de onun sesinden şiirler... Sanırım hayatımın en anlamlı hediyelerinden biri oldu. Hala kitaba sarılıp, mutluluk yaşıyorum. Müthiş bir his!
Bir yandan şiirleri okudum bir yandan ilk kez Nazım Hikmet'in sesini duydum. Ondan kendi şiirlerini dinlemek cidden benim için bir onur. Sanki karşımdaymış gibi gergin ve heyecanlı bir şekilde kulaklığımdan şiirlerini dinledim. İnanılmaz bir eser olmuş. Yapı Kredi Yayınları'na ve Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'na ne kadar teşekkür edip, minnet duysam azdır. Bence Büyük İnsanlık, her kitaplıkta olmalı! 

Size birkaç şiir alıntısı bırakıyorum. Kitabı alırsanız, bizzat şairin ağzından bu şiirleri duyabilirsiniz.Ayrıca CD'nin olduğu kısımda Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanım'ın yaptığı oğlunun portesinin bir örneği var. Yani kitap adeta bir elmas, bir mücevher bir bulunmaz tarihi eser!

Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi 
geceleyin ateşler içinde uyanarak 
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,
ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,
seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi.
İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldanan bir şeyler gibi,
seviyorum seni “Yaşıyoruz çok şükür!” der gibi.

Sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim

... 
Akşam nerde bitiyor nerde başlıyor şehir
şehir nerde bitiyor sen nerde başlıyorsun
ben nerde bitip nerde başlıyorum?

Ben gidip biraz daha kitabımla aşk yaşayayım... 💛
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

13 Kasım 2017 Pazartesi

Kitap Yorumu: Edip Cansever - Yerçekimli Karanfil

Merhabalar
Kasım ayı şiir kitabımı İstanbul Kitap Fuarı'nda seçtim. Ama sanırım aceleye getirdim bu işi çünkü sadece şairin adına göre aldım. Keşke içeriğine de baksaydım. 😢 Oysaki Edip Cansever benim ruhuma işler diyordum. 
Aslında baya hevesle okudum. Sevdiğim birkaç şiiri oldu ama genel olarak bana hitap etmiyordu. Keşke başka bir kitabını alsaydım. Bazen bir şairin ilk kitabını okuyacağınız zaman yaptığınız seçimler çok önemli oluyor çünkü ilk kez bir şairi, kitabı vesilesi ile tanımış oluyorsunuz. O yüzden keşke biraz araştırıp da alsaydım dedim. Hem kitap inceydi, hemen bitti hem de istediğim tatmini alamadım. Ama olsun. Kitabın kapağı bile çok çekiciydi. Ki arka kapak yazısına vurulmuştum. O yüzden sevdiğim birkaç şiiri buraya bırakıyorum ve Aralık ayı için daha kapsamlı bir şiir kitabı arayışına giriyorum. 😃 Elbette önerilere açığım!

Biliyor musun? az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
...
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu? bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele..

Aşk iyidir bak
Duyumunu arttırır insanın
...
Hey gidi duyumuna yandığımın dünyası
Alıp vereceğin olacak ille
Aşk maşk buz gibi yaşayacaksın.

...
Diyorum, bir şeye karşı komaktır günümüzde aşk;
Birleyip salıverelim iki tek gölgeyi..

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

12 Kasım 2017 Pazar

36. İstanbul Kitap Fuarı - TÜYAP

Merhabalar

Size tam bir hafta gecikmeli olarak İstanbul Kitap Fuarı maceramı anlatacağım. Geçen hafta bugün, yani fuarın 2.günü koştur koştur kitapların arasına daldım. Instagram'dan gideceğimi bildirmiştim ve birçok kişi görüşmek istediğini de yazmıştı ama hiç öyle bir fırsatımız olmadı ne yazık ki. İstanbul'da çok kısa bir süreliğine kaldığım için fuarda da çok oyalanamadım. Ki zaten dediğim saatten tam üç saat sonra fuara gelebildim. Düşünün bendeki tembelliği... 😃 Neyse, keyifli maceramı anlatayım.
Fuara adım atar atmaz Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'na uğradım çünkü çok yakın arkadaşlarımdan biri orada çalışıyordu. Başı çok kalabalık olmasına rağmen kitap kurdu arkadaşımla ayaküstü sohbet ettik ve bir tane klasik almaya karar verdim. Gurur ve Önyargı'yı sonunda aldım! Başka bir yayıncıdan almayı planlıyordum ama sonra vazgeçtim ve en iyisi klasikleri Türkiye İş Bankası'ndan okumaya devam edeyim dedim. Bir Uğultulu Tepeler faciası da yaşamak istemiyorum.
Efenim, sonra Yabancı Yayınları'na uğradım. Sırf Merve Özcan'ı ve Thpensieve'yi görmek için. İkisiyle de yüz yüze tanışabildim sonunda. İkisi de birbirinden sempatik ve sıcakkanlı insanlardı. Çok yoğun oldukları için ayaküstü sohbet ettim onlarla da. Ama o bile yetti. Oradan kitap almadım çünkü listemde Yabancı'ya ait bir kitap yoktu. Sonrasında Pegasus'a gittim. Esra Nazenin'i orada görünce baya şaşırdım çünkü çalışacağını bilmiyordum. Onunla da yüz yüze tanışmış oldum. O zaten her daim sempatik bir blogger. Pegasus'tan Bronz Atlı'yı aldım. Bu fuarda kayda değer indirimleri vardı cidden. İnternetteki fiyatlarıyla hemen hemen aynıydı.
Uzun aramalarımdan sonra Artemis Yayınları'nı bulabildim. Bu sefer fuar nedense çok karışık geldi. 😃 Olsundu, İpek Ongun imzalı Bir Genç Kızın Gizli Defteri'nin 100.baskını ve tabii ki Cassandra Clare'in yeni kitabı Gölgelerin Lordu'nu aldım. Artemis beni hep mutlu eden indirimler yapıyor. Canımsınız.
Sonrasında YKY'dan Kasım ayı için şiir kitabı aldım. Edip Cansever'in Yerçekimli Karanfil'ini aldım okudum bile. Yorumu gelecek. Bir de Can Yayınları'ndan George Owell'ın 1984 kitabını aldım. Bu yıllardır aklımdaydı ama nedense geçen gün sınıfta bir çocuk bu kitabı öyle ballandıra ballandıra anlattı ki fuarda alacağım dedim ve aldım.
Son olarak Arkadya Yayınları'na uğradım. Çünkü orada benim canım stajyer amirim Yasemin hanım vardı. Onu görmeden gidemezdim. Kısa ama çok keyifli bir sohbet ettik. Yasemin hanımı gördükçe bana ilhamlar geliyor çünkü resmen hayal ettiğim hayatı yaşıyor. Tüh tüh nazar değmesin. 😃 "Bana hangi kitabı önerirsiniz?" diye sordum ve direk "Kelebek ile Keman" kitabını hediye etti. Acayip merak ediyorum çünkü Arkadya'nın tarzı bana baya baya uyuyor. Dram, aşk, tarih...
Bunların dışında... Valla ilk defa jet hızıyla alışveriş yaptım. İnsanın alacakları belli olunca baya hızlı geçiyor fuar. Bir de artık insanlar fuara sadece gezip, blogger'larla tanışmak için geliyor bence. Çünkü internette fiyatlar çok daha uygun. Özellikle Pegasus'un. Çok nadir alıyorum ama alınca tam alıyorum. O yüzden bu seneki fuar hem bütçeli hem çok keyifli hem de sakindi. Resmen üç yıl sonra fuara gidebildim. Sözde İstanbul'da yaşıyorum ama okul için sürekli evden uzak olduğum için bu sene anca gidebildim.
Eğer Ankara'da olursam Ankara Kitap Fuarı'na da katılacağım. İzmir Kitap Fuarı'na da katılmak istiyorum nedense orası daha eğlenceli gibi. Ve Sevinç ablayı görmek istiyorum deli gibi. 😃 Bakalım, ben böyle diyorum ya illa bir aksilik çıkar.

İlerleyen günlerde kitaplarımı sakin sakin okuyup, enfes yorumlar gireceğim. Hazırlıklı olun!

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

21 Eylül 2017 Perşembe

Kitap Yorumu: Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali

Merhabalar

Bu aralar birbirinden çok zıt kitaplar okuyorum. Bir gün fantastik bir gün şiir bir gün de Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sı gibi... Bu kitabı okumayan sayılı insanlardandım sanırım. Ama iyi ki geç okumuşum dedim. Hem yaşımın getirdiği olgunluk sayesinde içime sinerek okudum hem de 'okumuş' olmak için değil anlamak, doymak ve benimsemek için okudum. 
Ve böylece Sabahattin Ali işe tanışmış oldum. Yazarın düşünce tarzına bayıldım. Çünkü bu konuda çok benziyoruz. İnsanları analiz etmeyi, mimiklerinden ya da dış görünüşlerinden hayatlarına dair tahminler yapmaya bayılıyoruz. Sabahattin Ali gibi ben de çoğu zaman sokakta yanımdan geçen bir insanın hayat hikayesini çok merak ediyorum. Makyajın dibine vurmuş bir kadının aslında ne tür acılar çektiğini, kızların peşinde sülük gibi koşan bir erkeğin aslında nasıl bu kadar sevgisiz kaldığını merak ediyorum. Ve bu kitap resmen duygularıma tercüman olmuş. Kitaba birçok yönden bayıldım. 
Öncelikle kitaba başlarken beklentisizdim ve olayların birden farklı bir boyuta geçmesi beni şaşırttı. 

"... Tamamen yalnızım... Ama Berlin'de değil... Bütün dünyada yalnızım... Küçükten beri..."

Kitabın kahramanı (ismi?) Ankara'da yaşayan biridir ve işsiz geçirdiği bir gün eski dostu Hamdi Bey'le karşılaşır. Hamdi Bey bir şirkette müdür yardımcısıdır ve arkadaşına iş ayarlar. Kitabın kahramanı diğer gün işe gider ve bir mütercimle aynı odayı paylaşmaya başlar. Raif Efendi (mütercim), kendi halinde sessiz sakin bir adamdır. Bir süre sonra yakın arkadaş olurlar. Raif Efendi birkaç gün hastalanır ve evinde dinlenir. Bu sırada kitabın kahramanı sık sık onu ziyaret etmektedir. Bir gün yine gider ve Raif Efendi ondan iş yerindeki eşyalarını getirmesini rica eder. Eşyaların arasında bir defter vardır. Raif Efendi'nin yazdığı... Kitabın kahramanı merakına yenik düşer ve Raif Efendi'den izin alarak bir günlüğüne defteri okumak ister. Böylece sessiz sakin, kendi halinde olan Raif Efendi'nin on yıl önceki hayat hikayesini okumaya başlar.

"Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat bu hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?"

Kitabın bundan sonrası Raif Efendi ile Almanya'da tanıştığı Maria Puder (Kürk Mantolu Madonna) 'ın hikayesini anlatmaktadır. Buralardan bahsetmeyeceğim çünkü okunması gerekiyor. Yazar öyle güzel işlemiş ki konuyu... Dün gece başladım kitaba ve sabah erkenden kalkıp okumaya devam ettim. Kitabı bitirdiğimde böyle göğsüme öküz oturmuş gibi hissettim. Kitabın sonlarına gelirken bazı şeyleri tahmin etmeme rağmen okuması farklı etki yarattı. Romantik seven biriyim ama sonu dramla biten romantik kurguları daha çok seviyorum. Nedense çoğu zaman mutlu sonlar bana yapmacık gelir. Bu kitapta ise her şey doğaldı. Maria Puder karakteriyle o kadar benzeşiyoruz ki... Post-it ile doldu kitap. 👀 Çoğu yerleri fosforlu kalemle işaretledim. Çok eski bir zamanda yazılmış olmasına rağmen günümüzdeki duyguları hala kapsıyor bu kitap. Kesinlikle okunmalı. "Ben o kitabı okudum ya," demek için değil, "Sabahattin Ali ile tanıştım," demek için okunmalı. Kitabı sindire sindire, her sayfasını acele etmeden okudum. Birkaç eski kelime vardı ama takılmadım ona. Zaten günümüz Türkçe sözcük karşılıkları sayfaların alt kısımlarında mevcut. 

"Aşk hiç de sizin söylediğiniz basit sempati veya bazen derin olabilen sevgi değildir. O büsbütün başka, bizim tahlil edemediğimiz öyle bir histir ki, nereden geldiğini bilmediğimiz gibi, günün birinde nereye kaçıp gittiğini de bilemeyiz."

Eh ne diyebilirim? Okuyun, okutun. Kürk Mantolu Madonna'yı Instagram'da 'popi' diye değil edebiyatımızın bir parçası olduğunu bilerek anın. 

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

15 Eylül 2017 Cuma

Kitap Önerisi: Lavinia - Özdemir ASAF

Merhabalar

Ben yine bir şiir kitabıyla geldim. Ay, ne yapayım? Aşkı seven bir insanım. Bir kitapta ya da filmde romantiklik olunca ayrı bir tat alıyorum. Hayatıma renk katılıyor sanki. Ama gelin görün ki bu aşkı en güzel şiir kitaplarında yaşıyorum.
Şimdi İstanbul'da yaşayanlara çok güzel bir yer önereceğim. Taksim'e gidiyorsunuz ve İstiklal Caddesi'nin biraz aşağısında, Galata yoluna sapmadan karşınıza koca bir bina çıkacak. Yapı Kredi Yayınları'nın yeni binası. Hemen girin ve iki katlı, müthiş ışıklandırılmış mekana göz atın. Süper bir yer olmuş! Aşk yaşadım. Ve oradan kitap almadan çıkamazdım... 
Yaz başından beri şiir merakım ve aşkım ortaya çıktı. O yüzden her ay bir şiir kitabı okumaya özen gösteriyorum. Belirlediğim bir liste yok. Gidip bakıyorum, inceliyorum ve alıyorum. Şiire ilk kez Cemal Süreya ile başladığım için kendisinin bendeki yeri ayrı. Dün aslında onun bir şiir kitabını alacaktım ama sonra Özdemir ASAF gözüme çarptı. Lavinia, birkaç aşk şiirinin toplandığı bir kitap. 78 sayfacık ama dolu dolu. Az önce kitabı elime aldım ve bitiverdi. Aslında doya doya okudum. Bazı şiirleri birden fazla okuyup, sindirmeye çalıştım. Ama şiire olan açlığım bitmiyor. Öyle güzel yazıyorlar ki...
Bazen bu şiirleri yazdıkları insanları kıskanıyorum. Bu kadar mı sevilir bir insan? Şiir yazan ruhları seviyorum. Aşkın en güzel hallerini yansıtıyorlar. 
Ve Özdemir ASAF hayranlığım başladı. Öncesinde Duman'ın şarkısında tanımıştım onu. (Bekle dedi, gitti.) Ama şimdi Lavinia'yı okuyunca ruhuma dokunduğunu hissettim. Şu ana kadar üç şairi okudum (Cemal Süreya, Ümit Yaşar Oğuzcan ve Özdemir Asaf) ve üçüne de hayran kaldım. Bana aşk dolu şiirler lazım. O yüzden önerilerinizi de beklerim efenim. 👀
Size birkaç alıntı bırakıyorum. Söylememe bile gerek yok ama; ısrarla alınız!

Bir kelimeye
Bin anlam yüklediğim zaman
Sana sesleneceğim.
👇
Her seven
Sevilenin boy aynasıdır.
Sevmek
Sevilenin o aynaya bakmasıdır.
👇
Sen bana bakma,
Ben senin baktığın yönde olurum.
👇
...
Bir kitap okuyordun, dalgın...
İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
Genç bir adamı öldürdüler romanda.
Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın.
O ölen ben değildim.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

29 Haziran 2017 Perşembe

Kitap Önerisi: Sevda Sözleri - Cemal Süreya

Merhabalar

Size kitap hediye eden dostlarınıza sımsıkı sarılın ve bırakmayın. Bakınız; bundan iki hafta önce iki yakın arkadaşımla Ankara'ya gittim. Günü birlik gezmek ve oradaki bir arkadaşımızı görmek için. Belki biliyorsunuzdur Ankara'daki Kızılay Meydanı çok ünlüdür. Sahaflarla ve kitap evleriyle doludur. Hemen kendimi o sokağa attım. 😏 Çıldırırsınız. Yok yok yani. Hangi kitaba bakıp, dokunacağımı şaşırdım.

O sırada Yapı Kredi Yayınları standını gördüm. "Bir gün kitaplığımı bunlarla doldurmak istiyorum, çok güzel değiller mi yav," diye kendi kendime mırıldanırken bu iki çatlak arkadaşım hemen birer kitap kapıp, ben orada kitaplarla sarhoş olurken satın almışlar. Bir gün sonra da erken doğum günü kutlaması yaparak kitapları verdiler. Hayatımın en büyük şaşkınlıklarından biriydi. Ne kutlama bekliyordum ne de kitap. Böyle o an karşıma hazine çıkmış kadar sevindim vallahi, ne yalan söyleyeyim. 😎

"...
Ben ne kadar öbür çiçekleri denesem
Seninki gül oluyor aralarında
..."

Neyse efendim. Olay aslında şu ki hayatımda ilk defa şiir kitabı okudum. Hem de en merak ettiğim şairin bir şiir kitabını okudum. Cemal Süreya'nın Sevda Sözleri'ni. Lise döneminde edebiyat dersini ayrı bir zevkle dinlerdim. Ve sınav için ezberlediğimiz şairler, yazarlar ve eserleri bana işkence değil tam tersine çok eğlenceli bir iş gibi gelirdi. Yani seviyorum edebiyat dünyasını. Cemal Süreya ile tanışma zamanı gelmişti zaten. Ve kesinlikle buna değdi.

Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem
Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı

Bu şiir kitabında hem kendinden parçalar vardı, hem romantikti hem de siyasi görüşünü ortaya koymuştu. Şiire başlangıcımda hiç de fena bir seçim değildi. Her şiirini büyük bir açlıkla okudum çünkü bu şaire inanılmaz saygı duyuyorum. Ki zaten öncesinde de eserlerinden birkaç parçası karşıma çıkıyordu. Şu an kitabı bitirmenin apayrı bir mutluluğu var içimde.

Belki de biraz geç rastladım sana
Ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza
1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi
Eksikliğe mi alışmışız mutsuzluğa mı yoksa

Şiir okumaya devam edeceğim. Önerileriniz varsa cidden bekliyorum. Benim aklımda Nazım Hikmet var. Taa lise zamanlarından beri nedense Nazım Hikmet'in tam benim kafadan olduğunu düşünüyorum. Bakmayın burada böyle cıvıl cıvıl konuştuğuma. Bazen öyle bir içime kapanırım ki... Öyle içten sever de belli etmem ki... Belki Nazım Hikmet dile getirmediğim şeyleri dile getirmiştir. 😍

Neyse efenim. Tüm önerilerinizi bekliyorum. En rahat Instagram'dan ulaşabilirsiniz. Jane Wampirob yazın, her sosyal medyada karşınıza çıkarım.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane