Pages

Doğan Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Doğan Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mayıs 2020 Pazar

Kitap Yorumu: Değersiz Bir Hayat - Hanya Yanagihara

Güzel bir pazar gününden herkese merhaba!

Uzun bir zamandır yorumunu yazmayı ertelediğim bir kitabı sonunda sizlerle paylaşmaya karar verdim. Açıkçası biraz psikolojimi bozan bir kitap olduğu için okuduktan sonra sindirmek ve kitabı tekrar elime alıp yorumunu yazmak zaman aldı. Ve işte beklenen gün geldi. Değer Bir Hayat'ı bir de benim gözümden görün.

Her zaman kalın kitaplar daha çok ilgimi çeker ve maceranın hiç bitmeyeceğini hissettirir. O yüzden dev kitaplar yazan yazarları ayrı bir severim. 857 sayfa olan Değersiz Bir Hayat'ı ilk elime aldığımda acayip mutluydum. Uzun bir macera beni bekliyordu. Okumaya başladıktan sonra nefes darlığı yaşamaya başladım. Ciddiyim! O kadar leş olaylar oluyor ki bir süre sonra kitabı okuyup hep bir es verme ihtiyacı duydum. Başı, ortası, sonu derken kitap beni yiyip bitirdi. Hem de en sevdiğim ayda okudum; nisanda! 

Dostluk ve travmalar üzerine kurulu bir hikaye okuyoruz. Birbirinden çok farklı dört erkeği ve hayatları anlatılıyor. Üniversitede başlayan dostlukları bir ömürlük oluyor ama yeri geliyor yolları ayrılıyor ve işte o zaman sadece bir karaktere odaklanıyoruz ve diğer üçü gidip geliyor. 
Adeta kapalı bir kutu olan ve duygularını çok yavaş bir şekilde belli eden avukat Jude hep ön planda olan karakterimiz. Diğer üç yakın arkadaşı Willem, yakışıklı ve oyunculuk kariyeri yapıyor; JB, bazen uyuzun teki olsa da sanat ruhlu biri; Malcolm ise aileden zengin bir mimar.

Korku ve nefret; korku ve nefret... Bazen hayatında bir tek bu ikisi varmış gibi geliyordu. Kendinden başka herkesten korku, kendindense nefret.

Birbirlerini tanıdıklarından beri Jude'un geçmişi hakkında bilgi almaya çalışıyorlar ama Jude asla ne duygularını ne de geçmişini paylaşıyor. İçini açıp sığındığı tek kişi ise doktoru Andy.

Duygusal anlamda çok yoğun bir kitaptı. Eğer bir şeylerden çok etkileniyorsanız, okumak veya izlemek olsun fark etmez, kitaptaki birçok sahne sizi rahatsız edecek. Biraz spoiler vermiş olacağım ama Jude hasta ruhlu bir insan. Geçmişte yaşadığı dehşet olaylar yüzünden sürekli kendine zarar vermeye meyilli biri ve kendini durduramıyor. Bunu fark eden insanlar bağırarak, sakince konuşarak ya da gizli saklı engellemeye çalışıyor ama başaramıyor. Her fırsatta acı çektiriyor kendine. Bu sahnelerin şiddeti giderek artıyor ve okurken tansiyonunuz fırlayabilir. Bazen kitaba o kadar dalmış oluyordum ki sanki acıyı çeken benmişim gibi gözlerim dönüyordu. Ciddiyim, çok gerçekçi yazılmış. 

Bir takım şeyler kırılır, bazen kırılanlar onarılır, fakat çoğu durumda fark edersin ki kırılan ne olursa olsun hayat o kaybı telafi etmek için yeniden şekillenir, bazen de muhteşem olur bu şekilleniş.

Kitap karamsar sahnelerle dolu olsa da güldüren ve kalp ısıtan bölümler de vardı. LGBT temalı bir kitap. Eşcinsel bir ilişki de okuyacaksınız. Aile kavramı çok sık dile getirilmiş ve farklı açılardan ele alınmış. Terk edilme, yetim kalma, evlat edinilme, tecavüz, fiziksel şiddet gibi kavramlar ele alınıyor.

Bir diğer yandan kitabın dili çok akıcı. Hem yazarın hem de çevirmenin hakkını yememek lazım. Göze batan hiçbir şey yoktu. Kurgu enfes bir şekilde yazılmış ve çevrilmiş. Ağır, depresif bir kitap evet ama bu türü okumayı sevenlere kesinlikle öneririm.

Fakat mutluluk denen şey de gösterişten, sürdürülmesi imkansız bir durumdan başka neydi, hele ki dile getirmesi bile bu kadar zorken?

Bir de sadece Jude'un bakış açısından okumuyoruz. Yön geçişleri çok fazla var, bu bazen kafamı karıştırdı ama hemen adapte oldum. Yazar beklenmedik anda geçmişten çarpıcı sahneleri ön plana alıyor. Daha ne kadar kötüye gidebilir derken kitabın sonunda çarpılıyorsunuz. Böyle kendimi şey gibi hissettim; ne olduğunu anlamadan boks ringine fırlatılmış ve gelen darbelere her defasında şaşkınlıkla bakakalmışım gibiydi. Bilmem anlatabildim mi duygularımı? :D

Bazı kitaplar vardır bazı dönemlerde tekrar elinize alıp okursunuz ve tadı daha farklı gelir. Ama bazı kitaplar vardır tek okuyuşta bile sizi sonsuza dek doyurur ve kitaplıktan alıp dokunmaya bile tırsarsınız. İşte Değer Bir Hayat benim için öyle oldu. Doydum ve bir daha okumaya cesaretim olmayacak. 

Ben en ağır sahneleri bile kaldırırım diyen her yiğit okura öneririm. Bence kış mevsiminde okuyun. Güneşli günlerde pek iyi gelmeyebilir ve yarım bırakabilirsiniz. :)

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

24 Mart 2019 Pazar

Jane Neler Yapıyor?

Ah Jane neler yapmıyor ki...


Merhabalar efenim. Tam bir aydır sesim soluğum çıkmıyor. Beni tanıyanlar depresyondayım sanıyor. Oysa depresyona ayıracak bile vaktim yok. :) İş hayatına öyle bir daldım ki henüz gökyüzünü göremiyorum. Şikayetçi değilim yahu, tam tersine keyfim yerinde. Şubat ayı sosyal hayatım açısından dopdoluydu. Bazen hala onun sarhoşluğunu yaşamıyor değilim. 😎 Mart ayı ise tam tersine iş odaklı bir aydı benim için. Bunun yanı sıra inanılmaz bir şekilde bir sürü kitap okudum. Hepsini burada, minik minik yorumlayayım dedim.
Öncesinde de ufak bir şeyden bahsedeceğim. Başlarda iş gereği sonra okuma tarzımın değişmesiyle çok farklı kitaplar okumaya başladım. Lise hayatım çoook sıkıcı olduğu için kendimi hep fantastik dünyalara saldım. Vampirler, kurt adamlar, cadılar, periler, melekler, uzaylılar, distopik dünyalar derken hayal gücüm her zaman ayrı bir moddaydı. Bu ister istemez yaşantımı etkiliyordu.(Neden hala bekarım anladınız mı? *kıskıskıs*) 
Gel zaman git zaman, acısıyla tatlısıyla hayatın gerçekleriyle yüzleşmeye başladım. Özellikle son bir senedir gerçekten yaşlandığımı ve olgunlaştığımı hissettim. Başlarda, neler oluyor bana ya falan diyordum. Sonra kendimi dinledim. Memnunum bu halimden dedim. İnsanlara hayır diyebiliyorum, sevgimi kontrol edebiliyorum, içime ölmek yerine duygularımı karşı tarafa hissettiriyorum. Boş konuşan insanlar hala var etrafımda, maalesef! Yine de öğreniyorum, nasıl kendimi daha çok sevebilirim diye.
İşte bu sırada devreye okuduğum kitaplar girdi. Biraz daha gerçek hayatta geçen hikayeler okuyorum. Tek bir yere odaklanmıyorum. Daha çok Türk yazar okuyorum. Daha çok bilinmeyen yazarlara yöneliyorum. Daha, daha hep daha. 
Yepyeni yayınevleri keşfettim. Hepsi birbirinden değerli. Yeni çevirmenler tanıdım. Çevirdikleri kitapları deli gibi takip ediyorum. Aynı şekilde editörleri de öyle.
Ay neyse. Çok uzattım. :) Hemen okuduklarımdan bahsedeyim.

Bridget Jones 2 - Mantığın Sınırı: Ahhh Bridget Jones! İçimden bir ses 30'larıma geldiğimde senin gibi olacakmışım diyor. Umarım olmam ama olursam da gülüp geçeceğim. Komedi dram ilerleyen serinin ikinci kitabını da sorunsuz okudum. Göz devirdiğim yerler de vardı kahkaha attığım yerler de. Seriye devam edeceğim. Mutlaka alın, okuyun diyemem ama.

On Numaralı Kamara: İthaki Yayınları'ndan çıkan Ruth Ware'in ülkemizde yayımlanan ilk kitabı. Polisiye ve gizem dolu bir romandı. Agatha Christie'nin Doğu Ekspresi'nde Cinayet romanının bir gemide geçtiğini düşünün, kurgu bu. Beklentisiz okudum, beklentisiz bitirdim. Yazarın bir diğer romanı Kapkaranlık Ormanda'yı da okuyacağım çünkü yazar nisanda İstanbul'a geliyor. :) Benden söylemesi... Detayları Instagram'dan duyarsınız.

Savaşı Bitiren Sinek: Yolda gidip gelirken, bir günde okuduğum kitap. Çocuk kitabı ama yetişkinler de okumalı. Çok anlamlıydı. Kitabın isminden belli zaten nasıl kaliteli bir kitap olduğu. Sanırım daha çok Can Çocuk okuyacağım. *-*

ArtıkAranmayanlar Gezegeni: İlk kez Sevinç Erbulak okudum. Daha da okurum sanırım. Bu kitabı, bence, tipik bir distopya dünyasıydı. Okuması zor, anlaması daha da zor ama altını çizdiğim cümleler çoktu. İsimleri belirsiz iki baş karakter var. Bulundukları gezegende bir sürü kapı var. Her kapının arkasında ayrı bir dram yer alıyor. Tek tek kapıları geziyorlar ve hayatın gerçekleriyle yüzleşiyorlar. Ben hayranlıkla okudum. Dediğim gibi, okuması zordu. Yine de bir göz atın derim.

Mahcubiyet ve Hasiyet: Allaaam bu kitap beni kanser edecekti ki tek değilmişim. Kitap çok ince, çok! Ama kurgu çok ağır işliyor. Norveç'te bir öğretmenin hayatının okuyoruz. Günümüzdeki eğitimi eleştirirken eskiye ışınlanıp, geçmişini okuyoruz. Aslında sakin kafayla düşününce çok anlamlı bir hikaye ortaya çıkıyor ama bazen okurken beynimin zonkladığını hissetmedim değil. :D Ve kitabı bitirmeden Ayfer Tunç'la Murat Gülsoy'un "Diyaloglar" etkinliğine gittim. Bu ay bu kitap üzerine konuştular. Daha da aydınlandım. Mayıs ayında tekrar bir etkinlikleri olacak. Seçecekleri kitabı merakla bekliyorum. *-*

İyilik: Şebnem İşigüzel sonsuz kaaalp ben. Bu kadının kalemini çok seviyorum. Daha önce Ağaçtaki Kız'ı okumuştum. Diğer romanlarını okumam için daha zamanım var. Karamsar yazıyor, insanı içine içine öldürüyor ama okumayı çok seviyorum. İyilik de öyleydi. Kanser olduğunu öğrenen bir kadının yaptığı seçimleri ve bu seçimleri seçme nedenini anlatıyor. Tam hayatın içinden geçen bir romandı benim için.

Yedi Yıl: Peter Stamm, yeni keşfettiğim bir yazar. Yazdığı roman iliklerime kadar deli etti beni ama okuduğuma sevindim. Hayatın gerçeklerini anlatıyor. (Taktım bu konuya.) Baş karakter erkek. İki kadın arasındaki ikilemlerini anlatıyor. Bir kadın lüks yaşamlara sahip, diğer kadın tam tersi yoksulluk içinde. Şaşırtıcı bir son okumaya hazır olun. Dili çok sadeydi, sıradan bir konusu vardı ama iştahla okudum. Bazen cidden basit bir hikayeye ihtiyaç duyuyorum...

Naif. Süper: Erlend Loe'u çoook sevdiğimi söylemiş miyim? Doppler serisini çok severek okumuştum ama bu romanı pek benlik değildi. Sıradan bir gencin, gerçekten çok sıradan bir hayatını okuyoruz. Loe'nun sıradanlığa taptığını bir kez daha anladım böylece. Çerezlik bir kitaptı.

Hepyek: Canım Seray Şahiner... Ne yazsa okurum. Okudum ama pek beğenmedim. Ya da beklentim süper yüksekti. Yine de bir günde yedim bitirdim kitabı. *-* Çok seviyorum bu kadını ya...

Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu: İlk Şermin Yaşar kitabımdı. Kitabın içindeki her bir hikayeye bayıldım! Bu kadar mı doğal yazar bir insan... Bazı hikayeleri o kadar çok sevdim ki arada açıp okumak için işaretledim. Bir doz Şermin Yaşar öneririm!

Yalnızca Yavaşladığında Görebileceğin Şeyler: Pegasus'tan çıkan bu minnak kitap nasıl dolu dolu! Normalde kurgu dışı kitaplar okumayı hiç sevmem, hiç! Ama bu kitap çok hoşuma gitti. Özellikle aşkla ilgili olan kısım beni benden aldı. (Bu duruma şaşırdık mı? HAYIR!) Löp diye bitecek bir kitap değil. Sindire sindire okuyun. Terapi gibi adeta. *-*

Unutmanın Genel Teorisi: Gelelim 2019'un bombasına. Sanırım en hızlı ve en zevkle okuduğum kitaplardan biriydi. Son üç aydır okuduğum en etkileyici romandı. Devrimden bol bol bahsediyor ve ben bu konuları aşırı merak eden ama pek anlamayan bir insanımdır. Bu kitabı okurken aydınlandım. Konusunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Çok farklı bir kurgusu var. Kitabı anlatamam ama alın okuyun derim elbette! Çevirmeni de çoook sempatik. <3 İyi ki okumuşum dedim.

Şimdilerde fantastik dünyama da sığınıyorum. Hep iş hep gereksiz insan nereye kadar. Cassandra'cığımın güvenli dünyasına sığındım. Yepisyeni yorumlar gelmeye devam edecek. Ben üşenmediğim sürece... :D 

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

22 Haziran 2018 Cuma

Kitap Yorumu: Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood

Merhaba
Şöyle uzun uzun kitap yorumu yapmayı özledim. Aslında o kadar güzel kitaplar okuyorum ki anca yorum yazabiliyorum. Mesela Damızlık Kızın Öyküsü'nü tam iki ay önce okudum. 😏 Ama bakınız şimdi yorumunu girebiliyorum. Olsundu, iş hayatını da çok seviyorum.
Eh, artık kitap yorumuna geçelim mi?

Margaret Atwood'un 1985 yılında yayımlanan Damızlık Kızın Öyküsü adlı romanı şu ana kadar okuduğum en korkunç distopya kitabıydı. Distopya türünü çok seviyorum. Olmayan ama olma olasılıkları olan dünyaları okumak gerçekten çok ilginç geliyor. Ama Damızlık Kızın Öyküsü'nü okurken aynı zevki almadım. Çünkü çok korkunç bir kitap. Gerçekleşme olasılığı sanki diğer distopya romanlarına göre daha fazla. Ve düşünsenize yazar bu romanını 1985 yılında yazmış! Taa o yıllardan adeta geleceği ön görmüş. Ay yok, umarım böyle bir şey gerçekleşmez.
"Biz iki bacaklı rahimleriz, hepsi bu." cümlesi bile kitabı özetleyebilir. Düşünsenize, bir gün uyanıyorsunuz ve her şey alt üst olmuş. Kadın olarak bütün haklarınız elinizden alınmış. Para harcamak, gezmek, eğlenmek, çalışmak ve daha aklıma gelmeyen bir sürü şey... Özgürlüğünüz elinizden alınmış. Kadınları sadece bir kabuk olarak gören örgütle çevreniz sarılmış. Ailenizden, çocuğunuzdan koparılıp tanımadığınız birinin evindesiniz. Artık Komutan denilen kişinin çocuklarını doğurmakla görevlisiniz. Sizi insan gibi görmüyorlar. Sadece rahmi ve doğurganlık özelliği olan bir şeysiniz. Değersiz. Korkunç ve itici bir durum.
Açıkçası kitabı okumaya başladıktan sonra işkence çekmeye başladım. Kitabın konusu başlı başına baş ağrıtan bir durum. Bir de yazarın yoğun ve karmaşık anlatım biçimi; belki kitabın iki farklı çevirmen tarafından çevrilmesi... bunlar kitabı okurken yorulmanıza sebep olabilir.
Ama konu olarak kitabı ele aldığımız zaman dolu dolu ve çarpıcı gerçeklerle kurgulanmış olduğunu görebiliyoruz. Dediğim gibi bundan 33 yıl önce yayımlanan bir kitabın günümüze bu kadar yakın olması biraz korkunç bir durum. Elbette kitaptaki gibi özgürlüğümüz elimizden alınmış ya da sadece çocuk doğurmakla görevli değiliz. Şükürler olsun! O günleri görmek de kesinlikle istemeyiz. Ama kitaptaki bazı şeyler günümüzü biraz yansıtıyor.

Size biraz daha detay vereyim. Karakterlerden çok bahsetmedim. Aslında kitap cidden karışık. Kitabı daha iyi anlamak için Nisan ayında İthaki Akademi'de düzenlenen Aslı Perker ile Damızlık Kızın Öyküsü Dizi/Kitap Analizi etkinliğine katıldım. Orada dizinin ilk bölümünü izledik. Diziyi izlerken detaylar üzerinde durduk. Aslı Perker, kitapla paralel bir şekilde kurguyu yorumladı. Kendisi bu kitabı üniversitede tez konusu olarak seçmiş ve daha kitap ülkemizde basılmamışken orijinal dilinden okuyarak tezini hazırlamış. O yüzden onun anlatımıyla adeta aydınlanma yaşadım.
Aslında kitabı yorumlamak dehşet zor. Böyle kolay lokma bir kitap değil. O yüzden hem birine aktarmak hem de sindirmek çok zor.
Benim gibi özgürlüğüne çok düşkün biriyseniz bu kitap sizi çok sarsacak. Okurken çok çaresiz hissettim. Kendimi baş karakterin yerine koydum ve boğuluyormuşum gibi hissettim.
Kitabın dizisi de var. İzlemeye korkuyorum inanın. Kitabı okurken bu kadar dehşet içinde kaldıysam izlerken herhalde kalp krizi geçirebilirim.
Ne olursunuz, hayatınızın bir döneminde bu kitabı okuyun. Size çok şey katacağına eminim.
Ne diyebilirim ki, iyi ki yazıyorlar. İyi ki böyle kitaplarla karşılaşıyorum. İyi ki okumayı seviyorum. 😍

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane