Sanırım en zorlanarak yazdığım yazılardan biri olacak. Ve oldukça uzun olabilir. Çünkü en sevdiğim serinin final kitabını okudum. Bitti. Will Herondale bitti. Cehennem Makineleri serisi bitti. Benim dünyam da bitti. Cassandra, seni öldürmek istiyorum !!!
Ben bir kül yığınıydım ama beni kıvılcımlandırıp ateşe dönüştürdün.
Şimdi yazacaklarım kesinlikle abartı değil. Tüm içtenliğimle yazıyorum ; gelmiş geçmiş en sürükleyici ve en şaşırtmalı kitap buydu. Okurken yine kahkaha attım, ağzım açık okudum, öfkelendim, endişelendim, hüzünlendim, mutlu oldum ve sonunda salya sümük ağladım. Yazara söylendiğimi belirtmem gerekmiyor herhalde ? Tamam, yazabilecek en en en iyi finali yazmış. Ama kalbimi ikiye bölüp, kesip, ateşlere verdi. Kalp denen bi şey yok şuan bende. Cidden.
Normalde yazarların serileri uzatmamasını isterim.Ama Cassandra uzatsın, lütfen ! 3 kitap ile Cehennem Makineleri bitti. Dolu dolu, tutkulu ve tatmin edici. Söylenecek pek söz yok aslında. Yazar kalemini konuşturmuş adeta. Hayal gücüne hem aşık oldum hemde hayal dünyasını kıskandım. Bu kadar mükemmel kurgulamamalı, yazmamalı !
Hazır kendimi toparlamışken kitabın içeriğinden bahsedeyim. Çok fazla detay ve spoiler vermemeye çalışacağım. Çünkü sürprizlerle dolu bir kitap. Heyecanınız kaçsın istemem....
Bir önceki kitapta Will, üzerindeki lanet kalkınca aşkını ilan etmek üzere Tessa'nın yanına gitmişti ama artık çok geçti. Parabataisi Jem ile nişanlandıklarını öğrenmişti. Ve araları açılmıştı. Bu da yetmiyormuş gibi Will'in kardeşi Cecily, Enstitü'ye Gölge Avcısı olmak için gelmişti. Ve kitap heyecan verici bir şekilde burada bitmişti.
Mekanik Prenses'de ise kitap, Tessa'nın gelinlik provasıyla başlıyor. Tam o sırada Benedict Lightwood'un küçük oğlu Gabriel geliyor ve babasının tuhaf bir yaratık olduğundan bahsediyor. Hatırlamayanlar için ; Mekanik Prens'de Benedict, iblis çiçeği hastalığına yakalanmıştı. Hatta bu hastalığa kimse inanmıyorken Will bunun hakkında şarkılar bile söylemişti. :D Evet, her neyse... Tessa, Jem, Will, Cecily ve Lightwood kardeşler hemen Lightwood Malikanesi'ne giderler. Olaylar karışıktır. Will bir yandan savaşırken diğer yandan kız kardeşi Cecily'i göz önünde tutmaya çalışır. Bu sahnelerde hem Gabriel'i hemde Gideon'u daha çok sever oldum. Hatta kitabı okurken genel olarak bu iki kardeşe daha da ısındım diyebilirim. Önceki kitapta oldukları gibi düşman değiller. Zaten babalarının dolduruşlarına gelmişlerdi.
Sonrasında tekrardan Enstitü'ye geri dönerler. Çünkü Jem'in durumu kötüleşmektedir. İlacını fazla kullandığı için yin fen'i kalmamıştır. Will, yin fen almak için her zaman gittiği dükkanlara uğrar ama birileri tüm yin fen'leri toplamıştır ! Mortmain'den başkası olamaz. Bir an önce ilacı bulmaları gerekir çünkü Jem'in durumu ciddileşir. Magnus Bane'e giderler. Fakat bir sonuç çıkmaz. Yine de Will ve Tessa bu konuyu deşmeye başlarlar.
Bir yandan da Konsolos Wayland, Charlotte'yi Enstitü'den aldırmak için onun aleyhine karşı kanıtlar aramaktadır. Habire görüşmeler yapar. Tam bu sırada Enstitü'yü Mortmain'nin ordusu Makineler basar. Bu savaşın ilk sinyalidir. Ve cidden işler fena halde karışır. Bundan sonrasından bahsedersem kitabı okumanızın bir anlamı kalmaz. Olaylar birbirine çok bağlantılı. O yüzden kitabı hiç soluk almadan okumak istiyorsunuz. Ki şükürler olsun tatilde olduğum için üç günde kitabı silip, süpürdüm. Adeta yedim.
Kitabın anlatış biçimine değinmek gerekirse, yazarımız, her kitapta olduğu gibi bu kitapta da herkesin gözünden olayları farklı boyutlarıyla anlatmış. Bir yandan Enstitü'deki olayları yansıtırken diğer yandan Tessa'nın kendini kurtması, Will'in yoldaki maceraları ve Lightwood kardeşlerin yaptıkları anlatılmaktaydı. Böyle olmasına çok sevindim çünkü hemen herkesin ne yaptığını aynı anda öğrenebiliyorsunuz. Yani yazar gizli saklı bir şey bırakmamış.
... kendim yapamayacağım bir şeyi benim için yapmana ihtiyacım var. Gözlerim yokken gözlerim olmana. Ellerimi kullanamazken ellerim olmana. Benimki atmayı bıraktıktan sonra, kalbim olmana.
Ben asıl karakterlerden bahsetmek istiyorum. Kitapta belli başlı karakterler vardı ve yazar her karakterin düşüncelerini, bakış açılarını kitaba öyle güzel yansıtmış ki hepsini daha yakından tanıdım ve daha çok sevdim diyebilirim. Mesela önceki kitaplarda Gabriel Lightwood'dan nefret eden ben, bu kitapta o kadar çok sevdim ki... Resmen yazar sizi ters köşeye yatırıyor, etkileyici kelimeleriyle. Bir de sürprizler aşklar vardı. :D Aslında burada delicesine anlatmak isterdim ama spoiler vermek istemiyorum cidden. Tek diyebileceğim Gabriel ve Gideon Lightwood kardeşler çok fena ! Enstitü'ye bir geldiler bekar kızları kaptılar. Onları okurken çok eğlendim. Lightwood'lar bir harika !
Enstitü'nün lideri Charlotte ise bu kitapta daha ön plandaydı çünkü oradaki konumu tehlikedeydi. Çocukları gibi gördüğü Will ve Jem'in sorunlarıyla ilgilenirken Lightwood kardeşleri güvence altına aldı. Çatlak ve dahi kocası Henry ile ilgilendi... Ah, Henry demişken, bunu söylemezsem çatlayacağım. :D Ölümcül Oyuncaklar serisindeki Portal'ı -Geçit- kim yapmış bilin bakalım ? Çatlak görünümlü olsa da bir dahi olan Henry tasarlamış ve tatlı büyücümüz Magnus Bane ile beraber gerçeğe dönüştürmüşler. Zaten Portal sayesinde Mourmain'in savaşına katılıyorlar. Gerçekten büyük bir icat ! Ve Magnus Bane demişken... Onu Ölümcül Oyuncaklar serisinde de çok seviyordum ama bu seride o kadar çok sempatik ve sevilesi geldi ki... Magnus'a daha çok saygı duyar oldum. Farkında değiller ama Will'le dost oldular. Magnus Bane... Adamım ya. Ve son olarak Will'in kız kardeşi Cecily'den bahsetmek istiyorum. Kendileri resmen Will'in kız versiyonu diyebilirim. Hem dış görünüş olarak hemde davranışları bakımından. İnatçı, kendinden emin, yerinde duramayan ve oldukça zeki. Kitapta, herkesi gözlemleyip yorumlarda bulundu. Ve birçok şeyi kendisi keşfetti. (Tessa ve Will'in arasındaki bağı.)
Hayat bir kitaptır ve henüz okumadığım yüzlerce sayfa var. Ölmeden önce, okuyabildiğim kadarını seninle okumak istiyorum...
Will, Tessa ve Jem üçlüsünden bahsetmeye korkar oldum. Onları her düşündüğümde kitabın sonu aklıma geliyor ve istem dışı gözlerim doluyor. Yalan söylemeyeceğim, özellikle son bölümü okurken salya sümük -cidden- ağladım. Hele bir paragraf var ki... İlk okuduğumda göz yaşları yüzümü yıkadı resmen. Bir daha okuyayım dedim -kendime işkence etmek için- ama okuyamadım. Göz yaşlarım resmen kelimeleri bulanık gösterdi ve o paragrafı yasaklı bölge olarak işaretledim. Orayı okumaya ne zaman cesaret ederim bilmiyorum. Yazar beni mahvetti. Resmen azrailim oldu. O kadar içten betimlemeler yapmış ki... Belki de bu yüzden karakterler ve kurgu beni gerçekmiş gibi etkiledi.
Kelimelerin bizi değiştirme gücünün olduğunu söylemiştin. Senin kelimelerin beni değiştirdi Tess. Kelimelerin, beni aksi takdirde olacağımdan daha iyi bir adama dönüştürdüler.
Bu kitapta yazar kendini cidden aşmış. Will ve Jem'in dostluğu, kardeşliği ve Tessa'nın ikisi arasında kalışı... Serinin başından beri bu aşk üçgenine gıcık olamıyorum, öfkelenemiyorum. Çünkü üç karakteri de çok seviyorum. Will önceliğim ama Jem'i de bir kenara atamıyorum. Belki hastalığı yüzünden belki de saf iyiliği yüzünden. Tessa'ya hiç kızamıyorum. İki müthiş erkek bulmuş, kız nasıl seçim yapsın ? Will ise kardeşim dediği insanın sevdiği kıza tutulmuş... Yazar resmen oturup, düşünmüş "Acaba okurları nasıl çıldırtsam diye..." Ve bu yüzden kitabın sonu beni yerle bir etti. Aslında yazar iki tarafıda memnun etmeye çalışmış. Hem Will hemde Jem yönünden. Finalden memnun kaldım ama bir şey yapmış ki... Resmen göz yaşlarımın ayarını bozdu. Sulu göz oldum onun yüzünden. Ne zaman o paragraf aklıma gelse gözlerimi pörtledip, "Ağlama Jane" diye kendimi teselli ediyorum. Eminim bir ölümün olduğunu farketmişsinizdir. Yoksa niye bu kadar ağlayayım di mi ? :D Kimin öldüğünü ise okuyunca öğrenin. Tek diyebileceğim, yazılabilecek en anlamlı finaldi.
Ki yazar her şeyi düşünmüş. Her şeyi. Kitapta eksik bir parça bulamıyorsunuz. Puzzle gibi her şey birbirine bağlı. O yüzden kitabı ya tatilde ya da çok sakin bir zamanınızda okuyun. Ben üç günümü sırf kitaba verdim diyebilirim. Yemek ve uyku dışında kitapla beraberdim. Üç günüm resmen Enstitü'de, Will'le, diğerleriyle beraber geçti. Ve tahmin edebileceğiniz gibi kitap bitince kendimi kovulmuş gibi hissettim. En acı verici olan ne biliyor musunuz ? Kitap sizi üç gün sihirli bir dünyanın içine çekiyor. Sonra birden tekmeyi basıyor ve yine sıkıcı gerçek hayata geri dönüp, çözülmesi gereken matematik testlerin başına geçiyorsunuz. Will'den matematiğe... Neyse, bir şey demiyorum. :D
... Katlanılmaz olana katlanıyorsun ve bu yükü taşıyorsun. O kadar.
Sevdiğiniz ve sizi hayattan koparan seriler, karakterler bitince neler hissediyorsanız bende şuan onları hissediyorum. Terk edilmiş gibi... Okuduğum serilerin nedense hiç biteceğini düşünmem ve bitince de kocaman bir boşlukta buluyorum kendimi. Eh, Will fena koydu bana. Onu çok ayrı seviyordum. Onun şakalarına, şarkılarına, aşk dolu sözlerine, klasiklerden bahsedip alıntı yapmasına, kendisini övmesine, sarhoş taklidi yapmasına, içindeki kırılgan Will'i göstermemeye çalışmasına ve laf sokma çabalarına kadar her şeyini çok ayrı seviyordum. Ve şimdiden bu özelliklerini özlüyorum. Sağol Cassandra, cidden sağol !
Cehennem Makineleri bitti ama yazar sanki son cümlelerinde bir sürpriz yapacağını belli etmiş. Bu sürprizi Ölümcül Oyuncaklar serisinin devam eden kitabında göreceğiz. Tahminim var ama bakalım... Ve şunu belirteyim ; her ne kadar Cassandra'nın ilk, Ölümcül Oyuncaklar serisini okuyup çok sevsem de Cehennem Makineleri şuan tüm serilerimi ezdi, geçti. Yani şuanki favori serim kesinlikle C. Makineleri.
Her kalbin kendi melodisi vardır.
Gerçek hayattan kopmak, eğlenceli ve romantik karakterler okumak, şaşırtmalı bir kurguya gömülmek istiyorsanız bu seriyi okuyun. Hemde hemen ! Pişman olmayacağınıza garanti ediyorum. Cassandra Clare'in hayal gücüne tutulmamak imkansız.
Sevgiler, öpücükler : Jane
Not: Bu seride İki Şehrin Hikayesi ve Büyük Umutlar'dan baya bahsedildi. Ki Will'in sevdiği klasikler bunlar. En kısa zamanda okuyacağım. Will Herondale okuyorsa, bir bildiği vardır değil mi?
Bir yandan da Konsolos Wayland, Charlotte'yi Enstitü'den aldırmak için onun aleyhine karşı kanıtlar aramaktadır. Habire görüşmeler yapar. Tam bu sırada Enstitü'yü Mortmain'nin ordusu Makineler basar. Bu savaşın ilk sinyalidir. Ve cidden işler fena halde karışır. Bundan sonrasından bahsedersem kitabı okumanızın bir anlamı kalmaz. Olaylar birbirine çok bağlantılı. O yüzden kitabı hiç soluk almadan okumak istiyorsunuz. Ki şükürler olsun tatilde olduğum için üç günde kitabı silip, süpürdüm. Adeta yedim.
Kitabın anlatış biçimine değinmek gerekirse, yazarımız, her kitapta olduğu gibi bu kitapta da herkesin gözünden olayları farklı boyutlarıyla anlatmış. Bir yandan Enstitü'deki olayları yansıtırken diğer yandan Tessa'nın kendini kurtması, Will'in yoldaki maceraları ve Lightwood kardeşlerin yaptıkları anlatılmaktaydı. Böyle olmasına çok sevindim çünkü hemen herkesin ne yaptığını aynı anda öğrenebiliyorsunuz. Yani yazar gizli saklı bir şey bırakmamış.
... kendim yapamayacağım bir şeyi benim için yapmana ihtiyacım var. Gözlerim yokken gözlerim olmana. Ellerimi kullanamazken ellerim olmana. Benimki atmayı bıraktıktan sonra, kalbim olmana.
Enstitü'nün lideri Charlotte ise bu kitapta daha ön plandaydı çünkü oradaki konumu tehlikedeydi. Çocukları gibi gördüğü Will ve Jem'in sorunlarıyla ilgilenirken Lightwood kardeşleri güvence altına aldı. Çatlak ve dahi kocası Henry ile ilgilendi... Ah, Henry demişken, bunu söylemezsem çatlayacağım. :D Ölümcül Oyuncaklar serisindeki Portal'ı -Geçit- kim yapmış bilin bakalım ? Çatlak görünümlü olsa da bir dahi olan Henry tasarlamış ve tatlı büyücümüz Magnus Bane ile beraber gerçeğe dönüştürmüşler. Zaten Portal sayesinde Mourmain'in savaşına katılıyorlar. Gerçekten büyük bir icat ! Ve Magnus Bane demişken... Onu Ölümcül Oyuncaklar serisinde de çok seviyordum ama bu seride o kadar çok sempatik ve sevilesi geldi ki... Magnus'a daha çok saygı duyar oldum. Farkında değiller ama Will'le dost oldular. Magnus Bane... Adamım ya. Ve son olarak Will'in kız kardeşi Cecily'den bahsetmek istiyorum. Kendileri resmen Will'in kız versiyonu diyebilirim. Hem dış görünüş olarak hemde davranışları bakımından. İnatçı, kendinden emin, yerinde duramayan ve oldukça zeki. Kitapta, herkesi gözlemleyip yorumlarda bulundu. Ve birçok şeyi kendisi keşfetti. (Tessa ve Will'in arasındaki bağı.)
Hayat bir kitaptır ve henüz okumadığım yüzlerce sayfa var. Ölmeden önce, okuyabildiğim kadarını seninle okumak istiyorum...
Will, Tessa ve Jem üçlüsünden bahsetmeye korkar oldum. Onları her düşündüğümde kitabın sonu aklıma geliyor ve istem dışı gözlerim doluyor. Yalan söylemeyeceğim, özellikle son bölümü okurken salya sümük -cidden- ağladım. Hele bir paragraf var ki... İlk okuduğumda göz yaşları yüzümü yıkadı resmen. Bir daha okuyayım dedim -kendime işkence etmek için- ama okuyamadım. Göz yaşlarım resmen kelimeleri bulanık gösterdi ve o paragrafı yasaklı bölge olarak işaretledim. Orayı okumaya ne zaman cesaret ederim bilmiyorum. Yazar beni mahvetti. Resmen azrailim oldu. O kadar içten betimlemeler yapmış ki... Belki de bu yüzden karakterler ve kurgu beni gerçekmiş gibi etkiledi.
Kelimelerin bizi değiştirme gücünün olduğunu söylemiştin. Senin kelimelerin beni değiştirdi Tess. Kelimelerin, beni aksi takdirde olacağımdan daha iyi bir adama dönüştürdüler.
Bu kitapta yazar kendini cidden aşmış. Will ve Jem'in dostluğu, kardeşliği ve Tessa'nın ikisi arasında kalışı... Serinin başından beri bu aşk üçgenine gıcık olamıyorum, öfkelenemiyorum. Çünkü üç karakteri de çok seviyorum. Will önceliğim ama Jem'i de bir kenara atamıyorum. Belki hastalığı yüzünden belki de saf iyiliği yüzünden. Tessa'ya hiç kızamıyorum. İki müthiş erkek bulmuş, kız nasıl seçim yapsın ? Will ise kardeşim dediği insanın sevdiği kıza tutulmuş... Yazar resmen oturup, düşünmüş "Acaba okurları nasıl çıldırtsam diye..." Ve bu yüzden kitabın sonu beni yerle bir etti. Aslında yazar iki tarafıda memnun etmeye çalışmış. Hem Will hemde Jem yönünden. Finalden memnun kaldım ama bir şey yapmış ki... Resmen göz yaşlarımın ayarını bozdu. Sulu göz oldum onun yüzünden. Ne zaman o paragraf aklıma gelse gözlerimi pörtledip, "Ağlama Jane" diye kendimi teselli ediyorum. Eminim bir ölümün olduğunu farketmişsinizdir. Yoksa niye bu kadar ağlayayım di mi ? :D Kimin öldüğünü ise okuyunca öğrenin. Tek diyebileceğim, yazılabilecek en anlamlı finaldi.
Ki yazar her şeyi düşünmüş. Her şeyi. Kitapta eksik bir parça bulamıyorsunuz. Puzzle gibi her şey birbirine bağlı. O yüzden kitabı ya tatilde ya da çok sakin bir zamanınızda okuyun. Ben üç günümü sırf kitaba verdim diyebilirim. Yemek ve uyku dışında kitapla beraberdim. Üç günüm resmen Enstitü'de, Will'le, diğerleriyle beraber geçti. Ve tahmin edebileceğiniz gibi kitap bitince kendimi kovulmuş gibi hissettim. En acı verici olan ne biliyor musunuz ? Kitap sizi üç gün sihirli bir dünyanın içine çekiyor. Sonra birden tekmeyi basıyor ve yine sıkıcı gerçek hayata geri dönüp, çözülmesi gereken matematik testlerin başına geçiyorsunuz. Will'den matematiğe... Neyse, bir şey demiyorum. :D
... Katlanılmaz olana katlanıyorsun ve bu yükü taşıyorsun. O kadar.
Sevdiğiniz ve sizi hayattan koparan seriler, karakterler bitince neler hissediyorsanız bende şuan onları hissediyorum. Terk edilmiş gibi... Okuduğum serilerin nedense hiç biteceğini düşünmem ve bitince de kocaman bir boşlukta buluyorum kendimi. Eh, Will fena koydu bana. Onu çok ayrı seviyordum. Onun şakalarına, şarkılarına, aşk dolu sözlerine, klasiklerden bahsedip alıntı yapmasına, kendisini övmesine, sarhoş taklidi yapmasına, içindeki kırılgan Will'i göstermemeye çalışmasına ve laf sokma çabalarına kadar her şeyini çok ayrı seviyordum. Ve şimdiden bu özelliklerini özlüyorum. Sağol Cassandra, cidden sağol !
Cehennem Makineleri bitti ama yazar sanki son cümlelerinde bir sürpriz yapacağını belli etmiş. Bu sürprizi Ölümcül Oyuncaklar serisinin devam eden kitabında göreceğiz. Tahminim var ama bakalım... Ve şunu belirteyim ; her ne kadar Cassandra'nın ilk, Ölümcül Oyuncaklar serisini okuyup çok sevsem de Cehennem Makineleri şuan tüm serilerimi ezdi, geçti. Yani şuanki favori serim kesinlikle C. Makineleri.
Her kalbin kendi melodisi vardır.
Gerçek hayattan kopmak, eğlenceli ve romantik karakterler okumak, şaşırtmalı bir kurguya gömülmek istiyorsanız bu seriyi okuyun. Hemde hemen ! Pişman olmayacağınıza garanti ediyorum. Cassandra Clare'in hayal gücüne tutulmamak imkansız.
Sevgiler, öpücükler : Jane
Not: Bu seride İki Şehrin Hikayesi ve Büyük Umutlar'dan baya bahsedildi. Ki Will'in sevdiği klasikler bunlar. En kısa zamanda okuyacağım. Will Herondale okuyorsa, bir bildiği vardır değil mi?
Ölümcül oyuncaklar serisini okumadan bu seriyi okusak ya da ölümcül oyuncakları bundan sonra okusak sorun olurmu sence ?
YanıtlaSilHiç sorun olmaz. Hatta ilk Cehennem Makineleri'ni okuman daha bile iyi olur. Çünkü 1870'li Gölge Avcılarını anlatıyor. Atalarını okumuş olursun. :D
SilTessa nın Jem le evlendiği öğrenince sinir krizi geçirdim kusira bakmayın ama benim favorim will tamam Jem de yakışıklı ama ama çıkmıyor işte anlayın burdan Cassandra Clare yi burdan kınıyorum onun yüzünden evde depresyona girdim aglamaktan gözüm şişdi yüzüm kıpkırmızı oldu eski yatağı mı parçaladım son böyle olamaz bilmiyorum artık süprizinde öldürdüğünü diriltirmi valla diriltirse kitabi öpüp başımda taşıyacağim Jane bu arada aynı kafayız tabi ben biraz daha zor atlatmışım sanki:-)
YanıtlaSilYa ben onların(Will ve Tessa dan bahsediyorum) birlikte olan resimlerini de yapmıştım(şuan siz bu nasıl bunu çizmiş diyorsunuzdur insan yüzü çizemesem de anime çizimlerim iyidir geliştiriyorum inşallah insan yüzüde çözeceğim) bu hikayeyi okumayanlara şimdiden okumalarını şidedle tavsiye ediyorum ama okuduktan sonra büyük bir boşluk hissedeceksiniz valla ben Tessa olsam Will i seçerdim.(yalan yok)çok konuştum
YanıtlaSilBu seri kalbimi parça parça etti. Biraz etkisinden çıkınca yorum okuyum dedim daha ilk cümlede hıçkırıyordum. Will seni seviyorum...
YanıtlaSil