Pages

Nora Roberts etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nora Roberts etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Eylül 2016 Pazartesi

Kitap Yorumu: Ölüm Serisi 5 - Büyülü Ölüm / Nora Roberts


Merhabalar


Enfes bir kitap daha okudum. Nora Roberts okudukça mutlu oluyorum. Çünkü bu yazarın kitaplarını bulmak zor. (Giderek daha da zorlaşıyor. Epsilon yeni basım yapmadığı için, sağolsun!) O yüzden sahaflarda karşıma Nora Roberts kitapları çıkınca -özellikle Ölüm Serisi kitapları- adeta elmas bulmuş gibi atlıyorum. Ölüm Serisinin şu ana kadar beş kitabını buldum. Zaten en son da beşinci kitabı, Büyülü Ölüm'ü okudum. Daha fazlasını istiyorum!


Roberts'ın Ölüm Serisi cidden çok güzel ve etkileyici. Sıkmayan, boğmayan bir polisiye kurgusu var. Özellikle karakterleri çok sağlam ve bağımlılık yapıyorlar. Serinin her bir kitabında farklı cinayetlere tanık olup, Eve Dallas ve ekibinin olayı çözmesini ve aşamalarını okuyoruz. Büyülü Ölüm'de de durum böyle. Fakat sanki yazar çıtayı bir tık düşürmüş. Neden mi?


  • Önceki kitaplara göre bu kitapta katilin kim olduğu bariz belli. Yani açık açık o kişinin cinayetleri işlediğini biliyorsunuz. Ama yeterli delil olmadığından Dallas, oradan oraya savruluyor. 
  • Kitabın sonu ve davanın kapanması çok basite kaçmış. Son on sayfaya her şeyi sıkıştırmış yazar. Oldu, bitti. Böyle 'ha' diye kalıyorsunuz. Sonu beni tatmin etmedi.
  • Ama bu kitabın diyalogları kalp ben derim. Diğer kitaplara oranla Büyülü Ölüm'de daha çok sohbet ve polisiye dışı bir diyalog vardı. Eve ve Roarke çiftine artık baya alışmış oluyorsunuz. Roarke'ın yaptıklarını böyle içiniz eriye eriye okuyorsunuz. Yok mu bize de bir İrlandalı serseri ama aslında süper zeki biri? Eve o kadar şanslı ki... Bazen sarsmak istiyorum. Şu adama değer verdiğini daha fazla göster diye. Neyse ki bu kitapta daha renkli bir çift olmuşlar.
  • Bir de geçici yeni bir karakter vardı. Jamie. Adeta Roarke'ın ergen hali ve çok fena bir karakterdi. Hem komik hem zeki hem de Roarke'a kafa tutmayı cesaret eden biriydi. Sırf şu ikisinin komik diyalogları için bile seriye başlayıp, bu kitabı okuyun derim. En favori sahnelerim onlara ait.

Kitabın diğer karakterleriyle de tam gaz devam. Eve'nin çılgın arkadaşı Mavis; iş ortağı ve dostu Feeney; cinayetlerden gelişmeler alıp, haber yapmaya çalışan Nadine ve en bir sevdiğim karakter ise Eve'nin yardımcısı Peabody. Kitapta her karşıma çıktığında 'go my girl' diye bağırasım geliyor nedense. :D

Ve bir şaşkınlığımı dile getireyim. Nora Roberts bu seriyi yazmaya 1995 yılında (doğum yılım) yazmaya başlamış. Tuhaf olan seri 2058 yılında geçiyor. Ve yazarın inanılmaz bir hayal gücü var. Taa 1995 yılında droidleri, uçan arabaları, robotları, ileri teknolojiyi ve lazerli silahları düşünüp, kurguyu bunun üzerine kurmuş. Zaten seriyi bu kadar ilgili çekici yapan da yazarın farklı düşünmesi. Kim 90'larda droid'leri düşünür ki? Hatta hala dönemimizde olmayan uçan arabaları? Gerçekten ilginç. Kitaplarını okudukça arada sırada, "nereden aklına geldi acaba yoksa kadın cidden geleceği mi görüyor" diye mırıldanıyorum.

Okuduğum tek polisiye serisi. Okuyun, okutun. Nora Roberts candır.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

4 Aralık 2015 Cuma

Kitap Yorumu: Ölüm Serisi 4 - Mutlu Ölüm / Nora Roberts


Merhabalar

Bugün blog'a yorum yazma günü ilan ediyorum. Bu aralar zaten büyük bir açlıktan çıkmış gibi okuduğum kitapları yiyip, bitiriyorum. Zaten bu hafta iki kitap yorumu gireceğimi planlamıştım. Sanırım üçüncüsü de yolda olacak. Bunlardan biri de Nora Roberts'ın meşhur Ölüm Serisi'nin 4.kitabı Mutlu Ölüm. Beni biliyorsunuz. Bu seriyi zor buluyorum ve sanırım bu yüzden baya değerli gözümde. Ama 4.kitabı sevmedim. -.- Bana bir şeyler oluyor sanırım. Okuduğum kitaplarda illa bir kusur buluyorum. Bu ya çok hızlı okuduğum için ya da çok fazla kitap okuduğum için artık seçici olmaya başladım. En titizinden hem de...

Ki gerçekten Ölüm Serisi'ni çok seviyorum. Polisiye aşkımı tatmin ediyor. Ama Mutlu Ölüm bana o tadı vermedi. Böyle çok tahmin edilirdi. Daha ilk sayfalarda katili buldum ve Eve'nin nasıl bu kadar kör olduğunu algılayamadım. :D Ya da artık Roberts'ın dilini ve kurgusunu çözdüm. Kitabı okurken biraz sıkıldım ama bir şey aklıma takıldı. Bu Roarke neden bu kadar mükemmel ? Neden Eve'i bu kadar iyi tanıyor ve anlıyor ? Eve'e neden el bebek gül bebek bakıyor. Adam resmen çıtayı yükseltiyor. Kitabı okurken adeta şöyleydim: "Bundan ben de istiyorum. Adama bak ya. Ne! Gerçek kahvesi mi var ? Ben de istiyorum. Bu modelde birini istiyorum. Neden etrafta böyleleri yok ki..." diye diye kendimi yedim. Sonra Jane neden boş geziyor. Bu kitaplar yüzünden. Etrafımdakiler adeta cansız varlıklar. :D

Eheem, neyse. Konudan sapmayayım. Kitabın kurgusuna gelirsek. Aslında kurgusu zekice ve kitabın ismi cuk oturmuş. Katil, insanların beyinlerini ele geçiriyor. Ama teknoloji yoluyla. En basitinden müzik mesela. Hipnoz gibi bir şey. Sizin bilinçaltınızı ele geçiriyor. Ve bu durum yüzünden nedensiz yere intihar vakaları gerçekleşiyor. İntihar ederken hepsinin suratında huzura kavuşmuş gibi bir gülümseme var. Eve'nin elindeki tek ipucu bu işte. Olayı çözene kadar baya ölümden dönüyor. Cidden. Kitabın tek sevdiğim tarafı buydu. Eve'nin hayatta kalma mücadelesi ve kendine güveni...

Bunların dışında yeni evli oldukları için Roarke'la Eve'nin tavşanlar gibi sürekli çiftleşmesi canımı sıktı. Her o sahneye geldiğimde gözümü devirdim. 300 sayfalık kitap zaten. Az bi' uslu durun di mi ? Yok. Sürekli hoop yatak.

Neyse. En eğlendiğim sahneler de Peabody'nin olduğu bölümler. Kadın komedi. Eve'nin yardımcısı oldu artık ve cidden onunla başa çıkan da bir tek o. Aralarındaki diyalog okunmaya değer.

Bu kitap yorumu da böyle işte. Sıradaki kitap çok eğlenceli olacağa benziyor. Barrons & Mac ikilisine devam edeceğim. *-* 

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

4 Ekim 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Ölüm Serisi 3 - Ölümsüz Ölüm / Nora Roberts


Merhabaaa

Okullar başladı mı?  Benimki süper hızla başladı. Bünye alışık olmadığı için ilk birkaç gün sudan çıkmış balık gibiydim. Amaa Harry Potter 2'yi ve Ölümsüz Ölüm'ü arka arkaya okudum. Tekrar suya dalmış gibi ayıldım. *-*

HP'nin yorumunu yapmayacağım. Kaç yıllık seri yani. Bilmeyen yoktur. (Kesin vardır ama yorum yapmaya tırstım.) Tek diyebileceğim hem filmleri hem kitapları müthiş olan bir seri yani. Üstüme Hogwarts'ı yapın.

Spot ışıklarını Ölümsüz Ölüm'e alalım. Nora Roberts'ın Ölüm Serisi'ni göz önünden ayırmıyorum. Her gittiğim sahafta didik didik serinin kitaplarını arıyorum ve illa ki biri karşıma çıkıyor. Ölümsüz Ölüm'ü de öyle bulmuştum ve 3 günde yuttum elemanı. Ay yine müthişti. Büyük bir zevkle okuyorum seriyi.

Giderek de güzelleşiyor. Ama bu sefer katili daha sahneye adım atar atmaz anladım. Karakteri okuyorum böyle... Bir itici bir ukala geldi ki sormayın. Hemen katil etiketini üstüne yapıştırdım ve son bölümde o olduğunu öğrenince 'hıh demiştim' dedim kendi kendime. Ama yine de kitap süper akıcıydı.

"Neredeyse dilini yutacaksın, Peabody. Bir erkek, şeytan gibi bir yüze ve tanrı gibi bir bedene sahip olduğunda niçin kadınların gözleri cam gibi oluveriyor?" -Feeney

Bu sefer cinayet suçuna Eve'nin yakın arkadaşı Mavis bulaşıyor. Tabii suçun onun işleyip işlemediği belli değil ama tüm kanıtlar onu gösteriyor. Eve cidden süper iki şey arasında kalıyor. En iyi arkadaşlık görevi mi mesleği mi? Ve bir yandan da evlilik hazırlıklarıyla baş etmeye çalışıyor. :D Ya çok komiklerdi. Hele Roarke... Adamdaki o hava... Yazar çok keskin ve sağlam karakterler yaratmış. Eve'nin ekibine ayrı bayılıyorum. Özellikle bu kitapta Feeney ve Peabody baya ön plandaydı ve onları okurken sırıtmamak imkansız. Eve'i hem çıldırtıyorlar hem de süper destek oluyorlar. Bir de Eve'nin geçmişiyle ilgili baya bir bilgi öğrendim. Önceki kitaplarda sadece söz ediyordu ama şimdi Dr.Mira ve Roarke sayesinde geçmişiyle ilgili baya şeyi dile getirdi. Fenaydı. Ya kitap miss gibiydi. Polisiye türünü daha çok sever oldum. Yazar bazı terimleri öyle basitçe anlatmış ki sıkılmıyorsunuz. Detaylar yerinde. Romantiklik doğru oranda. Karakterler arasındaki bağ deseniz en bi' sevdiğim şey. Okuyun bu seriyi. İlk 10 kitabını bulmak çok zor. Basımları tükendi ve yayınevi tekrar basmayı düşünmüyormuş. Ya sahaflarda arayacaksınız ya da internette pdf'leri var onları indireceksiniz. Elimde olmayan kitapları indirdim mesela.

Şimdilik böyle. Yine görüşmek üzere.
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

18 Ağustos 2015 Salı

Kitap Yorumu: Ölüm Serisi 2 - Görkemli Ölüm / Nora Roberts


Merhabaaa

Biri bana dur desin yoksa kitapsız kalacağım. Normalde ayda kaç kitap okuduğumu hesaplamam ya da 'şu kadar okumam lazım yea' demem. Sonuçta kitap okumak bir hobi, iş değil. Hatta Goodreads'teki 'yılda bu kadar kitap okucam' meydan okumasına katıldığım için lanet okuyorum. Sanki 50 kitabı okumazsam bir daha hiç kitap yüzü görmeyecekmişim gibi hissediyordum. O yüzden bazı kitapları zorlamaymış gibi okuyordum. Falan filan. Neyse ki yazın bu durumu toparladım. Zevk için okuyorum. Bir daha Goodreads'te öyle bir etkinliğe katılmam. Lanet gibi resmen. -.- 

Atarlanmam bitti. Konu buraya nasıl geldi bilmiyorum. Her neyse. Bu aralar kitaplara doyamıyormuşum gibi jet hızıyla okuyorum. Biraz da göt korkusu var. Eylül ayından sonra zorlu bir döneme gireceğim kesin. Bölümün zorluğunu bilmiyorum ama başımda Rusça gibi bir tatlı bela olacak. O yüzden yaz tatilimi iyi değerlendirmeye çalışıyorum. Ve ayın 6.kitabını da bitirdim. Resmen benim için rekor!

Ay ama bıdı bıdı'larım bir yana, Nora Roberts okumayı o kadar çoook özlemişim ki... Bu yazarı bi ayrı seviyorum. Nedense Ölüm Serisi'ne de fena bağımlıyım. Ki daha 2.kitabı bitirdim. Gören de serinin yeni kitabını bekliyor falan diyecek. (Şaka maka yurt dışında 40 küsürüncü kitabı çıkmış serinin.) Ama yine de çok seviyorum seriyi. Sanırım farklı olduğundan ve ülkemizde bulunmadığındandır. Evet, bu seriye başlayanları bir uyarayım. Serinin ilk 7 kitabını çoook zor bulursunuz. Aktif satışı yok. Sahaf sahaf gezip bulmalısınız. Olmadı pdf dosyasını bulup, indirin. İlk kitabı öyle okumuştum. Şimdi 2.kitabı normal okudum. Şans eseri bulup, almıştım. Ve acı haber; yayınevi -Epsilon- yeni basım yapmayı düşünmüyor. Ne diyeyim. Aynen devam. -.-

Neyse. Yine de bu seriden kopamam. Eve Dallas'ın sert karakterini okumayı özlemişim. Gizemli olayları çözerken ki halleri öldürüyor beni. Kadın adeta kitap dünyasının Kraliçesi. Eh, Roarke'ın hakkını yiyemem. Eve gibi zorlu bir kadını elde etti de sonunda mutlular. Aslında bu kadar hızlı giden çiftleri pek sevmem ama bunlar o kadar doğal ve normaller ki... Cıvık cıvık aşk yok. Aşk üçgeni yok. (Roarke'ın eskileri karşılarına çıkıyor ama tepki alacak kadar değil.) İkisi de yaralı ve birbirlerini iyileştiriyorlar. Roberts'ı alkışlıyorum. Süper bir çift yaratmış.

"Ona... meşgul olduğumu söyledim. O sıralarda başka birine aşık olmak üzereydim."

Ama Görkemli Ölüm'de işler biraz karışık. Eve, işine aşık bir kadın ve hayatına değer vereceği biri girdiğinde ne yapacağını şaşırıyor. Hem Eve'nin hem de Roarke'ın eski yaşamlarını merak ediyorum. Umarım ilerleyen kitaplarda görürüz. Çünkü bu kitapta baya çelişki yaşadılar. Eh bir de yine cinayet olayları vardı. İki ünlü kadın aynı şekilde öldürülüyor ve ikisini de yakından tanıyan yine Roarke. Eve artık kafayı yiyecek sanırım. İlk kitapta da buna benzer olay vardı. Ama Roarke n'apsın. Adam zengin, çevrisi geniş, İrlandalı, yakışıklı, zevk düşkünü... Eheem, konuyu saptırmayayım. 

Bu kitap da gizemli olayları içeren bir polisiye kitabıydı ve öyle güzel okutturdu ki kendini... Eve'nin ekibini çok seviyorum. Partneri Feeney'i sevdiğimi söylemiştim zaten. Bi de Şef Tibble ile acemi polis memuru Peabody ortaya çıktı. Bu ikisini daha çok görmek istiyorum! Ve Eve'nin ilginç bir karaktere sahip olan arkadaşı Mavis'i çok sevdim. Bu kitapta ekip daha eğlenceliydi. Aralarındaki diyalog beni yedi bitirdi. :D

Hmmm. Bunların dışında, valla seriyi özlemişim. Bir daha bu kadar ara vermeyeceğim. Sağlam bir polisiye serisi istiyorsanız, Nora'ya yapışın derim.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

9 Ocak 2014 Perşembe

Kitap Yorumu: Çıplak Ölüm - Nora Roberts


Aslında kitap okumaya kısa bir ara verecektim. Kafam rahatlasın, az biraz beynim karakterlerden ve çılgın yazarların stres oluşturan romanlarından uzak dursun diye böyle bir şey düşünmüştüm. Ama taa ki telefonumda bir e-kitap karşıma çıkana kadar. Yani resmen "durmadan oku, yakanı bırakmayacağız" diye gözüme gözüme sokuyorlar kitapları. Normalde e-kitap okuyamam ve sevmem de. Bir kaç yıl önce internet üzerinden bir hikayeyi öyle okudum. Sonrasında gözlerim iflas etmişti. O günden beri e-kitap okumaya karşıydım. Ama Nora Roberts'ın Ölüm Serisi'nin ilk kitabı karşıma çıkınca kendime engel olamadım ve her gece yorganın altına girip, ne kadar yorgun olursam olayım okumaya başladım. Aslında çok kısa bir kitaptı ama her gece gıdım gıdım okuyunca yeni bir rekor daha kırmış oldum. 

Bu yıl zaten bol bol polisiye okumak ve izlemek istiyordum. Bir yandan White Collar izlerken diğer yandan Çıplak Ölüm'ü okudum. Resmen kendimi FBI ajanı ya da Teğmen gibi hissettim. Ki, dedektifliğe bir ara kafayı takmış bir insanım ben. Bu polisiye aşkımın debreşmesi normal. 
2014 yılının ilk kitabı olarak Nora Roberts'la başladım. Umarım aynı performansla devam ederim. :D

Ölüm Serisi'nin ilk kitabı Çıplak Ölüm'den bahsetmeye gelirsek... Baş karakterimiz Eve Dallas, bir Teğmendir. Hemde iyi eğitimli bir Teğmen. New York Polis Departmanın'da , tüm suçların işlendiği yerde görevini yapmaktadır. Serimiz, 2050'li yılların New York'unda geçmektedir. Yazar, polisiye türüne bir farklılık katmak istemiş sanırım. Ve günümüzden çok ilerideki bir dünyayı kendi hayal gücü ile ele almış ve süslemiş. Ki bence çok iyi düşünmüş. Geleceğe dair hayal dünyalarını okumayalı baya olmuştu. 2050'li yıllarında dünyada bir çok değişiklikler var. Bir kere, teknoloji o kadar gelişmiş ki okurken "cidden bunlar mı olacak" diye sormadan edemedim. En çok dikkatimi çeken gelişme ise silah kullanımı yasak fakat ondan daha tehlikeli ve hızlı olan lazerler mevcut. Polisler için bir avantaj iken suçlular için aslında bir dezavantaj. Bunların dışında, teknolojide ne kadar gelişim gösterilebilir ki diye soruyorsanız, cidden büyük gelişmeler var. Kitabı okurken daha rahat keşfedersiniz.

Kitap, Eve'nin bir kabustan uyanması ile başlıyor. Kabus görmesinin sebebi ise uyumadan önce görev gereği suçluyu vurup, öldürmesi ve çaresiz bir çocuğu kurtaramamanın verdiği vicdan azabı. Normalde, birini öldüren polis hemen psikolog tarafından tedavi edilmesi lazımdır. Ama Eve bunu kabul etmemiştir. Ve kabustan uyanır uyanmaz yeni bir göreve çağrılır. Sharon DeBlass, bir fahişedir ve aynı zamanda Amerika Senatör'ün torunudur. Kaldığı evde ölü bir şekilde bulunur. Eve, bu çılgın cinayeti araştırmak üzere görevin başına geçer. İşte bundan sonra başı beladan çıkmaz. Çünkü cinayeti işleyen katil, cesetle beraber bir not ve eski model bir silah bırakmıştır. Notta "Altının biri" yazmaktadır. Bu demek oluyor ki katil oyun oynamak istiyor. Dallas, soruşturma için iş arkadaşı ve yardımcısı Feeney ile işe koyulur.

Soruşturma sırasında elbette Sharon'un en son görüştüğü kişiler ön planda olur. Ve böylece serimizdeki ilk yakışıklı, göz alıcı bir erkek karakter ortaya çıkar.  Roarke'a merhaba deyin ! Kendisi Eve'nin gözünde bir numaralı şüpheli olarak gözükebilir ama çok çekici biri. İrlandalı, mavi gözlü, siyah saçlı ve boylu poslu. Sonunda bir İrlandalı karakter buldum diye sevinmedim değil. Karakteri okudukça aklıma Christian Grey geldi. Baya benzerlikleri var. Roarke, aşırı zengin, hakkında pek bilgi yok, çok ünlü ve her imkana sahip diyebilirim. Ve çapkın gibi. Eve ile karşılaştıktan sonra peşini bırakmaz. Her fırsatta dibindeydi. Ayrılmaz ikili oldular resmen. Eve, geçmişi yüzünden çevresine duvarlar örmüş genç bir kadın olduğu için ilkten Roarke'ı görmezlikten gelmeye çalıştı. Ama bir yere kadar... Kim İrlandalıya karşı koyabilir ki ? Cidden çok eğlenceli, komik ve romantik sahneleri vardı. Bende bir Roarke alabilir miyim ?

Kitabın sonlarına doğru her polisiye türünde olduğu gibi katil bulundu. Ama cidden okurken tahmin etmiştim ve hiç şaşırmadım. Bu konuda yazarı zayıf buldum diyemem çünkü bu türle çok içli dışlı olduğum için tahminimin doğru olması bir ihtimaldi. Artık her polisiye okurken ya da izlerken hiç katil olmayacak kişileri gözüme kestirmeye başladım. Ve o kişiler çoğunlukla katil oluyor. :D Yinede okurken çok zevk aldım. Uzun zamandır polisiye okumuyordum. (En son Millenium serisini okudum.) Nora Roberts da okumayı özlemişim. Kadın döktürmüş yine. Polisiye tarzında da çok iyi gerçekten.

İyi kurgulanmış bir kitaptı ama ilerleyen kitaplardan daha çok şey bekliyorum. Umudum yüksek. Roarke'ı tanıdığıma göre artık o da listeme eklendi. Fakat ne yazık ki hakkında çok bilgi  yok. Umarım ilerleyen kitaplarda bol bol bilgi öğrenirim. Ve Eve de çok içe kapanık bir karakter. Güçlü ve zeki ama geçmişindeki olaylar yüzünden savunmasız. Yazar cidden gizemli karakterler yaratmış...

Seri baya eski olduğu için ilk kitabı, kitapevlerinde bulamadım. Fuarda yayınevine yeni basımı sordum fakat şuan için yeni basım yok. Yani Çıplak Ölüm'ün baskısı tükenmiş durumda. E-kitap indirip, okuyabilirsiniz. Ve sanırım e-kitap okumaya alıştım. Seriyi böyle okumaya devam edebilirim. :D

Bir sonraki Nora Roberts kitabında görüşmek üzere !

Sevgiler, öpücükler : Jane

Not: Ülkemizde şuana kadar seriden 14 kitap yayımlandı. Yurtdışında ise yazarımız 37 kitap yayımlamış. Şubat ayında ise 38.kitap çıkıyor. Seriye başlamadan önce bunları bilmek istersiniz diye düşündüm. :D Serilerin uzun olmasını seven ben, biraz gözüm tırstı ama seri cidden akıcı ve 400 sayfayı geçen kitabı yok sanırım.

Not 2 : Kitabı okurken habire aklıma Fringe geldi. Hem polisiye olması hemde gelişmiş teknolojisi ile Fringe'ı hatırlatıp, özlemimi arttırdı. :(

10 Haziran 2013 Pazartesi

Nora ROBERTS - Gelin Serisi

Serideki karakterlerin sanal ortamdaki halleri.Baştan ; Emma,Laurel,Mac ve Parker

  İlk defa bir Nora Roberts romanı okudum.Uzun zamandır okumayı planlıyordum zaten ve Y O R U M B A Z 'ın kitapları yollamasıyla Gelin serisine başladım. ( Bu konuda sonsuz teşekkürler Büş ! ) Fena başlangıç olmadı.Bazen gerçek hayat konulu romanları okumakta çok iyi geliyor. Serinin genel konusu şöyle ; Çocukluklarından  beri sıkı arkadaş olan Mac,Laurel,Emma ve Parker büyüdükleri zamanda aynı dostluklarını koruyorlar ve ortak bir iş yapıyorlar.Evlilik organizasyonu. Mac,profesyonel fotoğrafçı,Laurel tatlı ustası,Emma çiçeklerden sorumlu ve Parker ise elinden gelen her işi yapan bir karakter.Vows adını verdikleri organizasyon işlerini Parkerların büyük malikanesinde gerçekleştiriyorlar.Her kitapta her birinin mutluluklarını,yaşamlarını okuyoruz.


    İlk kitapta Mac ön planda.Onu tanıyoruz ve onun gözünden yaşamlarını okuyoruz.Bu 4 iş kadını aralarında süper görev dağılımı yapıyorlar ve ne olursa olsun her zaman beraberler.Mac,sorunlu bir aileden geliyor.Anne babası o 4 yaşındayken ayrılmış,babası özgür ruhlu bir insan olduğu için Avrupa'da geziyor.Annesi ise çok sinir bozucu bir kadın. 3 kere evlilik yapmış ve hala hayatının aşkını arıyor.Ve Mac ,dostları sayesinde hayatını normal yaşıyor.Daha sonra karşısına öyle biri çıkıyor ki...Aslında liseden beri tanıdığı Carter Maguire, şimdi gözünde daha farklı.İşte,olaylar o zaman başlıyor.Çünkü Mac birine bağlanmaya hazır bir kadın değil.Fakat Carter,onu öyle etkiliyor ki planladığı işlerde değişim oluyor.
  İlk kitap başlarda beni biraz sıktı.Her zaman ilk seriye başlarken biraz sorunlar yaşarım.Yeni karakterler,yeni yazar,yeni olaylar ve bakış açıları...Gerçek hayat konulu kitaplarla başım o yüzden dertte ama üstesinden geldim.İlk 50 sayfasından sonra kitaba ısındım.Ve geceleri,oda arkadaşım oldu diyebilirim.Akıcı bir anlatımı vardı.Güçlü kadın karakterleri her zaman severim ve Mac'de öyle biri.O yüzden kitabı çok sevdim.Bir de 4 kadının aralarındaki dostluk beni çok etkiledi.Her seride sıkı dost bağları görmek zor.Ama bu seride imrenilecek derecede bir dostluk bağları var.
   Kitabı öneririm.Özellikle boş zamanlarınız çok varsa çerez niyetinde okunacak tarzda bir kitap.


 İkinci kitapta ise çiçeklerle iç içe olan Emma karşımızda. Bu sefer onun gözünden olaylara tanık oluyoruz ve Emma'yı daha yakından tanıyoruz.Kendini bildi bileli çiçekler,bitkilerle bambaşka bir bağ kurmuş durumda.Uzaktan bazen delidolu gibi görünüyor ama aslında çok narin bir karakter.Anne babasının aşkını o kadar çok benimsemiş ki kendiside hayatının aşkını arıyor.Tıpkı ailesindeki yaşanılan aşklar gibi...Ama ne yazık ki bu zamana kadar öyle bir aşka sahip olamamış.
   4 baş kadın karakter dışında seride yakından tanımaya başladığımız bazı erkek karakterler bu kitapta daha çok ortaya çıkıyor.Carter'ı,Mac sayesinde tanıyoruz zaten.İngiliz öğretmeni ve klasik bir eş olacak tipte biri. Delaney Brown,Parker Brown'un erkek kardeşi.Kendisi bir avukat.Hafifte çapkın gibi ama Parker'ın dostlarına kardeş gözüyle baktığı gerçeği var elbette.(Hatta kasabada Del'in kızları diye bir laf geçiyor.O derece benimsiyor kızlarımızı :) Malcolm ise tamirci ve Del'in arkadaşlarından biri.Kendisi uzaktan biraz asi gibi görünebilir ama oldukça çekici biri.Grupta pek gözükmemekte ama ilerleyen kitaplarda baş karakterimiz olabilir... Ve son olarak Jack ise bu grubun mimarisi.Çapkın,serseri biri gibi.Ve Mac gibi o da birine bağlanmaktan korkuyor.Fakat Emma her zaman gözünde farklı.Jack,Del'in çok yakın arkadaşı olduğu için Emma'ya yakınlaşmaya çekiniyor biraz ama birbirlerinin arasındaki bağın farkedilmemesi imkansız.Kitapta elbette beraber oluyorlar ama Jack'in sorunları yüzünden olaylar farklı bir boyuta taşınıyor... Emma gerçek aşkını bulmuş gibi ama Jack'in duvarlarını yıkması lazım.


Üçüncü kitap ise acaip akıcı geçti.Aslında ilk başlarda biraz ön yargılı düşündüm.Çünkü serideki 4 kadın karakterden Laurel içlerinde en soğuk kişi gibiydi.Ama onun ağırlıklı olduğu kitabı okuyunca aslında cana ne kadar yakın biri olduğunu farkettim.Özellikle kendini bildi bileli Del'e aşık olması beni çok etkiledi.Yıllar boyunca başkalarıyla denemiş,beraber olmuş ama hiçbir zaman ondan vazgeçmemiş.Ve Del'de ona karşı bir şeyler hissetmemeye çalışmış.Çünkü Laurel'da onun 'kızlarından' biri. Ama artık dayanamadılar ve sonunda beraber oldular !!! Nasıl mutlu oldum anlatamam. :D Seriye çok alıştım.Sanki 4'ü de benim yakın arkadaşımmış gibi hissediyorum.Sorsalar bu nasıl bir karakter,biraz açıkla diye...gözümü yumup ağzımı açarım.Seri ilerledikçe bu grubu daha çok sevdim.Artık çiftler belli olmaya başladı. Mac-Carter,Emma-Jack şimdi Laurel-Del ve sıradaki çifti tahmin etmek zor olmasa gerek... Parker-Malcolm olacak.Zaten bu kitapta beraber olucaklarına ilişkin sinyaller aldım ve Malcolm'a daha çok ısındım.
     Onun dışında bu kitapta Mac'in annesi Linda'ya daha da sinir oldum.Laurel'ı bile üzdü.Neredeyse Del'le aralarına bile girecekti.O derece uyuz bir kadın...Del'in varlıklı olması Laurel'la ilişkilerini biraz zedeliyor gibi ama kitabın sonundaki Del'in konuşması ve sürprizi...Ayakta alkışlanacak türdendi.Kısacası...Bu seriye bayıldım.Her karakteri,her bir kitapta doyasıya tanımak,görmek müthiş bir şey.


Dördüncü kitap, Malcolm ve Parker çiftini anlatıyor.En sabırsızlıkla beklediğim kitaptı diyebilirim.Çünkü erkek karakterler içinde en çok Malcolm'ı sevdim.Hafif serseri tarzı,rahat giyinimi,kendinden emin davranışlarıyla favori karakterlerimden biri oldu.Ve annesine bayıldım ! Çok içten,sempatik ve doğal bir kadın.Kadının hal ve hareketlerini okurken çoğu yerlerde güldüm.Malcolm o konuda çok şanslıydı diyebilirim. Parker ise grubun en düzenli en planlı ve en titiz karakterlerinden biriydi.Karşısına araba tamircisi,çoğunlukla lekeli pantolonlarla ve yağlı ellerle gezen bir adam çıkınca tuhaf oldu aslında.Ama Malcolm öyle çekici biri ki Parker bu durum karşısında tepkisiz kalamadı.İlkten ık mık etti ama sonra çok tatlı bir çift oldular.
    Serinin son kitabında Mac ve Carter'ın düğünlerinide görüyoruz.Çok eğlenceliydi.Özellikle Vows'da kendilerinden birinin evlenmesi...tuhaftı ve okurken çok zevk verdi.Beni asıl etkileyen ise Malcolm'ın yaşamıydı.Geçmişte baya olaylar yaşamış ve kendi ayakları üstünde durmuş biri.Bu konuda Parker'la biraz zıtlar ama birbirlerini çekemeden duramadılar. :D 
     Bir Nora Roberts serisi bitirdim,sonunda ! Ve çok çok güzel bir seriydi.İçinizi ısıtan,yüzünüzü güldüren bazen gözlerinizi dolduran ve her kitabın sonunda bir iç çekişle kitabı elinizden bıraktıran bir seriydi. Artık yaz tatiline doğru girdiğimize göre kumsalda ya da evde okuyabileceğiniz ve memnun kalacağınız bir seri olduğu için kesinlikle öneririm.
     Bu arada kadın karakterlerden en çok Laurel'ı sevdim ve benimsedim.Onun kitabını okurken evde habire kurabiye yaptım.Sanırım tatlı yapmayı sevdiğimiz için Laurel'ı diğerlerinden daha çok sevdim.Ama Del'in kızlarının hepsi mükemmel !


Malcolm kucağında bir cips paketi ve elindeki kolayla koltuğa yayılmış,televizyonda yakaladığı bir motor yarışını izliyordu. 
Carter volta atıp duruyordu.
....
...
...
"Dökül artık."
"Sevdiğin birini bulduğunda,ama sonuna kadar sevdiğin biri ve o da seni sevdiğinde -tüm hatalarına,kötü özelliklerine rağmen, her şey sanki yerine oturuyor.Onunla konuşabiliyorsan, ve dinliyorsa , eğer seni güldürebiliyorsa, düşündürüyorsa, bir şeyler istemeni sağlıyorsa, gerçekte kim olduğunu görmeni sağlıyorsa, ve olduğun kişi daha iyiyse, sadece onunlayken daha iyiyse, hayatının geri kalanını onunla geçirmek istememek delilik olur."
Carter şaşkın bir tavırla güldü. "Geveliyorum değil mi ?"
"Hayır." Duyduğu şeyler içinde bir şeyleri harekete geçirirken Mal başını salladı. "Senin adına çok mutlu oldum Carter.Sen çok şanslı bir herifsin."