Bazen kusurlar göze daha sevimli görünür.
Hmm. Nereden başlasam acaba ? Öncelikle, neredeyse bir aydır blog'a hiçbir şey yazmadım. Eğer uzun bir yazı olursa mağdur görün beni. Resmen yazmak için gün sayıyordum. Blog'a yazmaya aç kaldım. :D Bir diğer mevzu ise yorum yapacağım kitap çok fena! Zaten hem yazarına hem serisine hayran olduğum bir kitap... Eh biraz tuhaf bir yazı olacak. Benden söylemesi.
Kanbağı serisini en son geçen yaz okumuştum. Yayınevimiz sağolsun serinin yeni kitabını baya geç çıkardı ve ben de bazı nedenlerden dolayı geç alıp, okudum. İyi ki geç okumuşum! Yoksa yeni kitabı beklerken şekilden şekile girebilirdim. (Yeni kitap bu ay sonunda yurt dışında çıkıyor. Biz de herhalde yeni yılda çıkar!)
Öncelikle, eğer bu seriyi okumayan varsa direk gidip ilk kitabı alsın. Okumaya kıyamadığım, okudukça elimden bırakamadığım bir seri. Adrian Ivashkov'un başrolde olması zaten gözü kapalı okumama sebep oluyor. Eh bir de Richelle Mead'in müthiş hayal gücü ve komik yazım tarzı da işin içinde. Ama bu kitapta her şey daha farklı. Kitabın geneli karanlık sahnelerden ve romantik dolu sürprizlerden oluşuyor.
Aşk her zaman bir imzaya bağlı olmuyor. Bence seks, değer verdiğin biriyle yapılmalı. Boş ve anlamsız bir şey olmamalı.
Aşk her zaman bir imzaya bağlı olmuyor. Bence seks, değer verdiğin biriyle yapılmalı. Boş ve anlamsız bir şey olmamalı.

Adrian'a gelirsek... Beyefendi mutluluktan havaya uçacak durumda. Bir tek kanatları eksik. O kadar mutlu ki artık alkol ya da sigara kullanmıyor. Sydney'le anlaşmaları bu. Ama bunları kullanmaması onda kötü bir etki yapmaya başlar. Biliyorsunuz, her Moroi'nin özel bir gücü olur. Adrian'ın ise ruh gücü var. Ruh'u kullanmak basitmiş gibi görünse de büyük bir sorumluluğu var. Vampir Akademisi serisinde bu yan etkileri görmüştük. Lissa, Ruh'a dayanamayıp kendini kesiyordu. Sonya ise delirmek üzereydi. Bu kitapta ise Ruh'un yan etkilerini Adrian'ın üzerinde görüyoruz. Uyuyamıyor, ölen teyzesinin sesini duyuyor, bitkin düşüyor... Resmen dengesizleşiyor ve karanlık bölüme daha da yaklaşıyor. Açıkçası bu sahneleri okumak dehşete düşürdü beni. Uzaktan Adrian'ı serseri tipli, çapkın, ayyaş ve umursamaz biri gibi görebilirsiniz. Ama onun gözünden okuyunca aslında her şeyin çok farklı olduğunu ve neden böyle yaptığını anlıyorsunuz. Richelle Mead, Adrian'ın gözünden olayları çok güzel bir şekilde aktarmış. Tam hayal ettiğim gibi. O yüzden hiç hayal kırıklığına uğramadım. Tam tersine kitabı sırıtarak okudum.
Kendimi birine bağlayıp dünyadaki bütün kadınları hayal kırıklığına mı uğratacağım ? Ben bu kadar zalim biri miyim?
Elbette olaylar bunlardan ibaret değil. Kitapta baya şeyler oluyor. Ruh'la ilgili de gelişmeler oluyor. Hatta bunun sonucunda Sydney ve Adrian saraya gidiyor. Saraydaki sahneleri okumak, beni eskiye götürdü diyebilirim. VA serisini okuyalı baya oldu ama eski karakterleri görmek, okumak... Ne bileyim sanki eski dostlara kavuşmak gibiydi. Biraz saçma bir cümle oldu ama benim için öyle. Rose, Dimitri, Christian hatta Lissa bile özlediğim karakterlerden biri. :D Bu kitapta onları kısa bir şekilde de olsa gördük ve içim ısındı.
Kitap fantastik olmasına rağmen macera ya da aksiyon sahneleri yoktu. Şöyle söyleyeyim, son sahnelere doğru heyecan tavan yaptı ve birkaç aksiyon sahnesi vardı. Ki yazar öyle bir hayal gücü kurmuş ki "Eh biraz çıldırın ve sonrasında daha sabırsız olun" mesajını vermiş. Ben çok şaşırmadım son sahneye ya da "çıldırmalık" olaya... Richelle bu. İlla bir dönüm noktası yaratıyor serilerinde. O yüzden merakla yeni kitabı bekliyorum. :D
Sydney'i yüzüne ve saçlarına vuran ışıkta izlerken, insanların güneş için yaratıldığından bir kez daha emin oluyordum.
Bunların dışında... Spoiler vermemek için Sydney'in neler çevirdiğini ya da planlarını anlatmayacağım. Ama Adrian'la yaşadıkları romantik anlardan bahsedebilirim. (Bana işkence gibi gelse de...)

Aşk, karanlıkta bir ateştir. Bir kış gecesi ılık bir nefestir. Sana evinin yolunu gösteren bir yıldızdır.
Kitap elbette Sydney ve Adrian'dan oluşmuyor. Yan karakterlerden kısaca bahsedersem; bu kitapta yan karakter olarak Angeline favorimdi. Kızın anormal hareketleri, davranışları... ne bileyim diyalogları bile komiğime gitti. Gerçekten çok doğal bir karakterdi. Trey'le aralarındaki sorunu bi an önce halledip, beraber olsunlar istiyorum. :D Jill ve Eddie çiftine gelirsek... Son ana kadar birbirlerinden çok uzaklardı ama yazar son sahnede gülümseten bir kurgu yazmış. Artık şu Eddie'nin de yüzü gülsün! :D
Hayal gücümü asla dönemeyeceği bir yere gönderdiğin için teşekkürler.
Kitap elbette Sydney ve Adrian'dan oluşmuyor. Yan karakterlerden kısaca bahsedersem; bu kitapta yan karakter olarak Angeline favorimdi. Kızın anormal hareketleri, davranışları... ne bileyim diyalogları bile komiğime gitti. Gerçekten çok doğal bir karakterdi. Trey'le aralarındaki sorunu bi an önce halledip, beraber olsunlar istiyorum. :D Jill ve Eddie çiftine gelirsek... Son ana kadar birbirlerinden çok uzaklardı ama yazar son sahnede gülümseten bir kurgu yazmış. Artık şu Eddie'nin de yüzü gülsün! :D
Hayal gücümü asla dönemeyeceği bir yere gönderdiğin için teşekkürler.
Son olarak tek söyleyebileceğim şey; muhteşem diyaloglarla dolu dolu olan ve inanılmaz kurgusuyla baş döndüren bu seriye sıkıca bağlanın, sevin, bırakmayın. Favorilerimden biri ve kesinlikle okunmaya değer bir seri. :D
Sevgiler, öpücükler: Jane

Not2: Bu kitapta Adrian'daki değişiklikleri fark edebilirsiniz. Mesela eskisi gibi zevk düşkünü ya da elmaslar yağdıran bir adam değil. Maddiyattan önce maneviyatın geldiğini düşünmeye başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder