Pages

Julia Quinn etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Julia Quinn etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Mart 2015 Cuma

Kitap Yorumu: Rüyalar Gerçek Olsa - Julia Quinn


Merhabalar...

Ya, resmen blog'a yazmak için zaman kolluyorum. En sonunda dayanamadım ve oturdum bugün, başladım yazmaya. Şubat ayında hiç yok gibiydim. Başka şeylerle uğraşıyordum ama yok, blog gibisi olmuyor maalesef. :D O yüzden Mart ayında baya verimli olmaya çalışacağım ki gerçekten enfes yazılar arka arkaya gelecek. Eski formuma kavuşuyorum, a dostlar!

Blog'a girmediğim zamanlar iki kitap bitirdim. Yeni bir tanesine de bugün başlayacağım ama ilk önce okuduklarımı bir ballandıra ballandıra anlatayım, sonra yeni maceralara atılırım dedim. Umarım zevkle okursunuz...

Bir kadının hayatında, kalbinin göğsünden fırlayacağını hissettiği, dünyanın birdenbire pembe ve mükemmel göründüğü, kapı zilinin bir melodi gibi duyulduğu anlar vardır.

Beni bilenler bilir, Julia Quinn'in Bridgerton serisine aşığım. Hem de baya seviyorum. İlk okuduğum tarihi aşk romanı olmasa da beni bu türe bağlayan bir seri diyebilirim. Kısaca seriye nasıl başladığımı da anlatayım. Çünkü sonunu bu kitaba bağlayacağım. :D
Lise son sınıftayken sanırım, en yakın kitap kurdu arkadaşımı hep sıkıştırıyordum bana tarihi aşk öner diye. Çünkü kendisi bu türe deli gibi sarmıştı. İlk önerdiği iki kitabı okumuştum ama daha farklı bir şeyler arıyordum ve bana Colin diye bir karakterden bahsetti... Yeşil gözlü, yapılı, komik ve tam senin sevdiğin erkek karakterlerden dedi. O an zaten hiç konusuna bakmaksızın bu kitabı alacaktım ama beni engelledi ve Colin'in olduğu kitabın 4.sırada yer aldığını ve ondan önceki kitapları mutlaka okumam gerektiğini söyledi. İşte o günden beri sabırla ilk üç kitabı okudum ki hepsi enfesti. Sonunda Colin'i okudum ve açıkçası beklediğim gibi değildi. 

Kısaca konusundan bahsedeyim. Bridgerton'un kocaman bir aile olduğunu ve Colin'in 3.sırada yer aldığını biliyorsunuzdur. Bir Bridgerton geleneği olarak, her sene kardeşlerden biri evlilik için zorlanır. Lady Bridgteron -anneleri- bu sefer gözünü Colin'e takmıştır. Çünkü oğlu artık 33 yaşındadır ve ona göre acil evlendirilmesi lazımdır. Colin ise hiç böyle düşünmüyor. O hala tüm dünyayı gezmek, görmek ve bekar hayatı yaşamak istiyor. Çünkü hiçbir zaman kendine göre bir kadın bulacağını sanmaz. Ah bir de şöyle bir şey var. Uzaktan Colin Bridgerton her ne kadar sağlam, güvenilir ve kendinden emin gibi görünse de onun da zayıf noktaları ve kendince sorunları vardır. İşte bunları gören ve ona destek çıkan kadın ise hayatının aşkı olacaktır.

...Colin'in durumunda insanlık tarihinin en güzel yeşil gözleri bu adamdaydı. Bunlar bir genç kızın hayallerini süsleyecek gözlerdi.


Kim bu şanslı kadın derseniz -ki burası kesinlikle spoiler değil- ise oldukça şaşıracağınız biri. Seriyi okuyanlar şaşıracak tabii. :D Partilerin en rüküş kızı  Penelope Featherington, yıllardır gizliden gizliye Colin'e aşıktır. Onu her gördüğünde, onunla her konuştuğunda kendinden geçmekte ama bunu hep kendine saklamıştır. Zaten bir önceki kitapta Colin, yanlışlıkla onun kalbini feci kırmıştı. Bu yüzden Penelope, kaderine razı gelip onu uzaktan sevmeye devam etmektedir. Taa ki sırları ortaya çıkana kadar. Penelope, yıllardır sakladığı sırrı Colin öğrenince aralarındaki sıradan ilişki bambaşka bir boyuta geçti ama bunun süreci öyle komik ve eğlenceliydi ki... Yani aslında şöyle bir düşününce Colin'in başrol olduğu bir kitap elbette komik olur. Çünkü diğer kitaplarda da çok gözükmese de oldukça güldüren sahneleri vardı. Bu kitapta size ciddi ciddi kahkaha attıracak. Güvenin bana.

"Hayatında ilgilendiğin bir şey olması iyidir. Tatmin edici bir şey... Saatlerini anlamlı kılacak bir hedefinin olması. Tembel bir hayatın güzelliklerini hiç anlamamışımdır." -Penelope

Penelope'nin sırrını elbette söylemeyeceğim. Ama yazar çok güzel düşünmüş. Penelope'nin sırrı, Colin'in gizli yeteneği ortak bir yola dönüşmüş. Bu yüzden güzel bir tarihi aşk okuyabileceksiniz. 
Benim hayal kırıklığına uğradığım yerler ise... Bilemiyorum aslında. Belki de Colin'i çok sevdiğim için ve bu kitaptan beklentim çok yüksek olduğu için bazı şeyler hoşuma gitmedi. Olabilir. Ama genel olarak sevdim ve bu çifti onaylıyorum!

Bunun yanı sıra diğer karakterleri de gördük elbette. Anthony ve Daphne de aralarda gözüktüler ki Daphne'nin olduğu sahne çok anlamlıydı. Kitapta geçen her karakteri sevdim ve gülerek okudum. Hatta partilerde hiç istenmeyen kişi huysuz ve yaşlı Lady Danbury bile beni baya güldürdü. Penelople ile resmen kanka oldular. :D Onların sahnesi ayrı komediydi. Ya, cidden okuyun bu seriyi. Stres atıyor insan.

"Kimse bana bakmıyordu, kimse benimle konuşmuyordu. Ben sadece orada durdum, dinledim ve kimse bunu fark etmedi." -Lady Whistledown 

Kitaptaki bir diğer eğlenceli konu ise Lady Danbury'nin ilginç teklifi. Hatırlar mısınız bilmiyorum ama serinin kitaplarında her bölümün başında bir gazete haberi oluyor. Lady Whistledown adındaki birinin dedikodu yazıları. Heh, işte o kişiyi bulana para vereceğini iddia ediyor Lady Danbury ve ortalık karışıyor. Herkes birbirinden şüpheleniyor. Hatta Colin, Eloise'i bile Lady Whistledown olduğunu ciddi ciddi düşünüyor. Bu eğlenceli çekişmeyi okumalısınız!!!

Bunların dışında Colin'in kardeşlerinden biri olan Eloise'e bayıldım! Gelecek kitap zaten ona ait ve yazar resmen bu kitapta karakterin tanıtımını yapmış. O da Colin gibi çok eğlenceli, bilmiş ve tuttuğunu koparan bir kız. Onun sahnelerini okurken çok eğlendim. Bu kitabı okurken gerçekten baya kahkaha attım. :D Sizi sıkmayan, boğmayan ve eğlendiren bir tarihi aşk romanı istiyorsanız işte alın bu seriyi baş ucunuza koyun. En iyilerim dediklerimdendir. 

Son olarak... Penelope'in açık sözlülüğünü ve dobralığını çok sevdim. Colin'i bu yüzden tam tamamlıyor. :D Kitabı okurken bazen onların yanına gidip, sarılasım geldi. Birbirlerini çok güzel betimlemişler. İmrendim vallahi.

Şimdilik bu kadar. Dolu dolu bir tarihi aşk romanı okudum. Bir daha ne zaman seriye devam ederim bilemiyorum ama Eloise'yi şimdiden çok sevdim. :D

Kocaman öpücükler, sevgiler; Jane

2 Kasım 2014 Pazar

Kitap Yorumu: Son Söz Aşkın - Julia Quinn


Umut bile edemeyeceğin şeyleri dilersen yalnızca hayal kırıklığı yaşarsın.

Biri beni zaman makinesine bağlasın ve 1800'lü İngiltere'sine yollasın. Buna çok mu çok ihtiyacım var.

Tarihi aşk romanları okumayı özlemişim. Cidden. Özellikle Percy Jackson'dan sonra romantik bir şeyler istiyorum diye resmen dört döndüm. :D Ve kendimi Julia Quinn'in Bridgerton serisinde buldum. Ki bu seriyi çok seviyorum. İlk iki kitap çok güzeldi. Büyük bir aileden oluşan (4 kız ve 4 erkek olmak üzere 8 tane Bridgerton kardeş ve Dul Lady Bridgerton) Bridgerton serisinin 3.kitabında ise Benedict başrolde. Anthony ve Daphne'nin kitaplarında Benedict'i okurken açıkçası pek ilgimi çekmiyordu. Sessiz, sakin, kendi halinde bir karakterdi. Ama inanın bana, hiç de göründüğü gibi biri değil.

Tam bir peri masalı tadında roman bekliyor sizi. Julia, gerçekten gitmiş Kül Kedisi masalını almış ve kendi hayal gücü ile harmanlayıp, iç çektiren bir tarihi aşk romanı yazmış. Böyle okurken eridim, romantik sahneler hiç mi hiç sıkmadı. Tam tersine, okudukça aşık olasım geldi. Yok mu bana da bir Bridgerton ?

Kız bir adım ileri attı ve Benedict, o zaman hayatının sonsuza dek değiştiğini anladı. 

Kitaptan bahsedeceğim ama nasıl anlatsam bilemedim. Benedict'i çok farklı şekilde göreceksiniz. Hem de öyle böyle değil. Nasıl desem, feci aşık, korumacı, bambaşka bir Bridgerton erkeği. Kabul ediyorum, bazen çok sinir etti beni. Eski yıllarda sosyete hayatı nasıldı ya da evlilik süreçleri nasıl gelişiyordu bilmiyorum ama bazı konularda Benedict'i boğazlayasım geldi. :D

Şanslı kızımız ise Sophie Beckett. Aslında pek şanslı biri değil. Annesi, doğum sırasında ölüyor ve Sophie, Kont olan babasına gönderiliyor. Fakat Kont, asla onu kızı olarak kabul etmiyor. Herkese evlatlığım diyerek bu sırrı gizliyor. Sophie, kabul edilmemesi dışında belli bir süre çok güzel hayat geçiriyor. Ama bir süre sonra Kont, başkasıyla evleniyor ve Sophie o günden sonra hizmetçi gibi görülüyor. Üvey annesi Araminta, tam dayaklık bir kadındı. Okudukça dövesim geldi kadını. :D Okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Benedict ile Sophie'nin yolları nasıl kesişiyor diye soruyorsanız, üstün körü anlatacağım. Bir gün Lady Bridgerton, evinde maskeli balo düzenliyor. Sophie de gizli saklı bu baloya katılıyor ve şans eseri Benedict'le bir araya geliyorlar. Aralarında inanılmaz bir bağ oluşuyor ama Sophie sonra ortadan kayboluyor. Bir hizmetçi, Bridgerton'la beraber olamaz ! Bu anlayışı yüzünden iki yıl hiç görüşmüyorlar. Benedict'in aklı onda kalıyor ama kim olduğunu bilmediği için arayıp, bulamıyor. Gel zaman, geç zaman tekrar karşılaşırlar ama Benedict, Sophie'yi gördüğünde onun maskeli balodaki kadın olduğunu bilmez. Karşısındaki sıradan, yardıma muhtaç bir hizmetçidir. Ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir.

Bir gün bir yabancıyken ertesi gün hava, su kadar vazgeçilmez olmuştu.

Bundan sonrasını anlatamam. Okumanız lazım. Öyle çelişkili ve heyecanlı bir ilişkileri var ki okurken hem sinir krizlerine girdim hem de mest oldum. :D Bir yandan Sophie'ye kızıyorum, maskeli balodaki kadın olduğunu söylesin diye... Bir yandan Benedict'e sinir oluyorum nasıl tanımazsın diye... Bu düşünceler sayesinde kitap çok akıcı oldu. Elimden hiç bırakasım yoktu. Okula gitme vaktim gelmiş, ben hala oturup, "Ah bir bölüm daha okuyacağım" modundaydım. Ve bitirirken hızımı alamadım, tüm gün oturdum ve doyasıya okudum. :D

Çok güzel aşk yaşıyorlar be! Benedict, resmen Sophie için ölecek. Hem birbirlerine belli etmemeye çalışıyorlar. Hem de kaçamak bakışlarla birbirlerini gözetliyorlar. Özellikle Benedict, hiç umulmadık zamanlarda ortaya çıkıyordu. Ama en favori bölümüm, Sophie'yi hatırladığı yerdi. Yazar öyle mantıklı ve etkileyici düşünmüş ki o sahneyi, tekrar tekrar okudum.

Bir erkeğin kendini sevdiği kadına sadece bir kere ifade etme şansı olurdu ve bunu mahvetmek istemiyordu.

İşte böyle. Tarihi aşk romanların değişik havasını, kıskandıracak cinsten olan aşklarını seviyorum. Elbette gerçek olamayacak kadar mükemmel oluyorlar ama okumaktan kendimi alamıyorum. Tarihi aşk sevmeyen ya da hiç okumamış birileri varsa başlangıç olarak bu seriyi öneriyorum. Julia Quinn'i gözü kapalı okuyabilirsiniz. Sıkmıyor, baş ağrıtmıyor. Tam tersine tarihi aşk'ları sevdiriyor.

Sıradaki tarihi aşk romanım elbette yine Julia olacak. Serinin dördüncü kitabında Colin Bridgerton yer alıyor. Yıllardır bu anı bekliyorum diyebilirim. En merak ettiğim ve en favori Bridgerton karakterim o. :D İstanbul'a döndüğümde bavula atılacak ilk kitap o.

Şimdilik bu kadar. Yakında Safranbolu maceralarımı anlatan minik bir yazı yazabilirim. Ve elbette yaklaşan İstanbul Kitap Fuarı hakkında da yazı yazacağım. Fuarda birilerini görsem fena olmaz. :D

Kocaman öpücükler, sevgiler: Jane

12 Nisan 2014 Cumartesi

Kitap Yorumu: En Çok Beni Sev - Julia QUINN


Bridgerton Ailesi'ni özlediniz mi? Açıkçası ben çok özlemişim ama farkında değilmişim. İkinci kitabı elime alana kadar bu aileyi çok sevdiğimi unutmuşum bile. Bu kadar ara verdiğim için bile kendime söylendim. Resmen bu hafta hayatıma renk kattılar. Bu kadar eğlenceli, komik ve bazen hüzünlü bir aile yok. Bridgerton olmak isterdim. Bridgerton... Şu asiliğe bakın yahu! 

Bir tarihi aşk meraklısı olarak iyi ki bu seriye başlamışım dedim. Çok doğru bir seçim yapmışım. :D İlk kitapta Daphne&Simon çiftini ve Bridgerton ailesini tanımıştım. Her kitapta hemen her kardeşi görmek mümkün ama onların tek tek ön planda oldukları kitapları okumak bambaşka. Mesela ilk kitapta Anthony pek ilgimi çekmemişti. Kız kardeşini aşırı koruyan, serseri ve en büyük kardeş olduğu için biraz soğuk tipli biri olarak görmüşüm. Bu kitapta ise... Hem beni çok sinir etti hemde baya güldürdü. Ama ne yazık ki Anthony'i de kaptırdık.

Yakışıklı bir adam eğlenceli bir şeydir, iyi görünümlü bir adam da dikkate değer birisidir ama onurlu bir adam, ahh sevgili okuyucu, işte o tüm kadınların etrafına üşüştüğü asıl kişidir.

Bu kitapta Bridgertonların en büyüğü ve ailenin reisi Anthony başrolde. Kendisi artık 30'lu yaşlara gelmiş, mantık evliliği yapmayı planlayan, biraz küstah ve çapkın biri. En azından Kate Sheffield böyle düşünüyor. Kız kardeşini bu heriften uzak tutmak için elinden gelen her şeyi yapar. Çünkü Anthony, hiçbir zaman aşık olmayacağı birini aramakta ve bu kişi Kate'in küçük kız kardeşi Edwina'dır. Bir baloda kızı gözüne kestirir. Fakat karşısına ablası Kate çıkınca işler karışır. Çünkü Kate, inatçı, zeki ve dediğim dedik biridir. Anthony'i yerle bir etmeye hazırdır. Anthony ise ablasını ikna etmek yerine daha çok zıtlaşır. Ve ortaya çok eğlenceli, komik, kahkaha attıran sahneler çıkar. :D 

Olaylar tam böyle ilerlerken Anthony'nin annesi Lady Bridgerton, bir Kır Partisi düzenler. Eşit sayıda erkekleri ve kızları davet eder. Amacı oğullarından birini -özellikle Anthony'i- evlendirmek ve yeni çiftler oluşturmak. Davetliler listesinde elbette Sheffiel kardeşler de vardır. Kate, üvey kız kardeşine göre daha arka planda kalan biridir. Evlenme yaşı gelmiş hatta geçiyordur. Fakat onun önceliği hep kardeşi olmuştur. Onu üvey olarak görmüyor zaten. Üvey annesi Marry'i de öyle... Bu yüzden kardeşinin taliplerine karşı hep sert bir tavır sergilemektedir. Anthony'i de Lady Whistledown'ın gazete yazılarından ne kadar çapkın ve küstah biri olduğunu biliyor. Bu yüzden onu, kardeşinden uzak tutmayı kendini görev bilir.
Fakat ne var ki bu partide Anthony'le işler umduğu gibi gitmez. Hala zıtlaşırlar fakat bir yanlış anlaşılma yüzünden evlenmek zorunda kalır. Bundan sonrası ise hem eğlenceli hem sinir bozucu hemde iç çektiren sahnelerle dolu.

Her bir dakikanı ömrünün son anıymış gibi yaşamalısın. Ve her gününü hiç ölmeyecek gibi geçirmelisin.

Kitapta çok eğlenerek okuyacağınız birçok sahne var. Zaten yazar olayları öyle güzel anlatıyor ki, ben film izliyormuşum gibi hissettim. Bölüm başlarındaki Lady Whistledown'ın komik yazıları beni benden aldı. Bu aslında takma ismi. Kimliği bilinmiyor. Fakat ben kim olduğunu öğrendim. :D Hem şok oldum hemde öğrendiğimden beri onun yazılarını daha zevkle okur oldum. Elbette bu spoileri vermeyeceğim. İlerleyen kitaplarda kim olduğunu öğreneceğiz...
Gelelim Anthony ve Kate çiftinin durumuna... Bu kadar komik bir çift daha olamaz. Nedense ilkten zıtlaşan çiftlere karşı ayrı bir ilgim var. Çünkü çok komik oluyorlar. Kitapta bunu bol bol görmeniz mümkün. Yazar birçok yerde kahkaha attıran sahneler yazmış. Birbirlerinin ayaklarını, ellerini ezmeler mi dersiniz, laf atışmaları mı... Daha neler neler. Özellikle bir sahne çok hoşuma gitti. Habire açıp orayı okudum. :D 

Bazen... bazen korkularımızın açıklayamadığımız sebepleri olur. Bazen bu sadece iliklerimize kadar hissettiğimiz bir şeydir ama dile getirdiğinizde insanlara aptalca gelir.

Tabii sadece eğlence yok. İkisinin de farklı korkuları ve sorunları var. Anthony genç yaşta, çok sevdiği ve örnek aldığı babasının ölümüne şahit olunca kendisinin de genç yaşta öleceğini düşünmektedir. Ve asla onun gibi mükemmel biri olamayacağına inanır. Bu yüzden evlenene kadar gününü gün eder. Evlilikte ise sadece mantık ön planda olmalı der. Bunun sonucunda Kate'e aşık olmamak için direnir. Evlenmeden önce açıkça bunu da belirtir. Elbette bu sahnelerde sinir krizine girdim. 
Kate ise çok küçük yaşta annesini kaybetmiş. Buna rağmen üvey annesi Marry ona öz annesini aratmayacak şekilde bakmış. Fakat Kate'in de farkında olmadığı bazı korkuları var. Bu korkusunu Anthony'le beraber yeniyor hatta. Bu durum çok hoşuma gitti.

Bunların dışında... Diğer Bridgerton kardeşlerden Colin de ön plandaydı. Ki kendisi, en merak ettiğim kardeşlerden biri. Onun kitabını okumak için sabırsızlanıyorummm. :D Bu kitapta da baya komikti. Ailenin sempatik çocuğu diyebilirim. Yani genel olarak kitap çok iyiydi. Okumaya doymadım. Seriye devam etmek için sabırsızlanıyorum. 

 Bir tarihi aşk romanı okumak istiyorsanız kesinlikle ilk bu seriyi öneririm. Keşke birileri beni 1800'lü Londra'sına fırlatsa. Kendimi Bridgerton Malikanesi'nde bulsam. :D

Sevgiler, öpücükler: Jane

13 Eylül 2013 Cuma

Kitap Yorumu/Önerisi : Yüreğe Söz Geçmiyor - Julia Quinn


Pek çok kadın, tek bir öpücükle masumiyetini yitirmiştir. - Lady Whistledown

   Büyük büyük büyük bir belaya bulaştım. Tarihi Aşk Romanları ! Elimdeki kitabı yiyip, bitirmemek için kendimle çok savaştım ama artık sonlara doğru bende ipler koptu ve bir de baktım ki kitap bitmiş...
Bu aralar kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü çok eğlenceli, sürükleyici ve beni resmen içine gömen kitaplar okuyorum. Umarım aynen böyle devam ederim. :D

Yavaşça dudaklarını geri çeken Simon, başını yana doğru çevirdiğinde, antrede beklemekte olan Anthony, Benedict ve Colin'i gördü. Anthony, tavana bakıyor, Benedict tırnaklarını inceliyor ve Colin de utanmadan onları seyrediyordu.

Julia Quinn, tarihi aşk türünde çok okunan ve çok sevilen bir yazar. Uzun zamandır yazarın kitaplarını okuyacağım deyip duruyordum sonunda bir kitabını bulup,aldım ve gömüldüm. Aslında okuduğum kitap bir seri. Bridgerton Serisi. Ve turnayı gözünden vurmuşum. Tarihi aşk romanlarına başlangıç için süper bir tercih yapmışım. İki yıl öncede bir kaç tarihi aşk romanı okumuştum ama bu kitap gibi mükemmel değildi. 
Kitabı okurken o kadar çok eğlendim ki... Bunu tarif etmek imkansız. Bazı yerlerde durup "bunu kesinlikle bir yerlerde paylaşmalıyım, çok komik" dediğim oldu. Tabii hangi birini paylaşsam bilemedim, kafam karıştı. Öyle kuru kuru alıntılar okumakla da olmaz. Kitabı alıp, içine gömüleceksiniz. Anca öyle tadı çıkar. :D
Neyse, Yüreğe Söz Geçmiyor'un -The Duke And I- konusundan bahsetmek gerekirse ; olaylar Londra'nın 1800'lü yıllarında geçiyor. Kitabın başlangıcı, erkek karakterimiz Simon Arthur Henry Fitzranulph Basset'ın -yani kısacası Simon Basset - doğumuyla başlıyor. Hastings Dükü, yıllar sonra bir oğlana sahip olmuştur ve fakat Düşes'ini -eşini- kaybetmiştir. Simon, dadısı sayesinde çok sağlıklı bir şekilde büyür ve gelişir. Ama bir sorun vardır. Dört yaşında olmasına rağmen konuşamamaktadır. Hastings Dükü bu durum karşısında dadısını suçlar ve konuşmasını sağlamasını emreder. Dadısı, Simon'a konuşmayı öğretir ama bu sefer de başka bir sorun vardır. Simon Basset, kekeleyerek konuşmaktadır. Hastings Dükü buna daha fazla katlanamaz ve oğlunu terkederek Londra'daki bir başka evine taşınır. Simon, bu durum karşısında çok üzülür ve hırslanır. Kekelemeden konuşmaya başlar. Fakat bu zaman boyunca babasına mektuplar yollar. Ne yazık ki cevaplar alamaz. Simon, o gün bir karar verir. Eğer babasının istediği gibi bir evlat olamıyorsa, onun istemediği bir türde evlat olmaya karar verir. Ve Londra'nın en çapkın, en karizmatik ve en etkileyici Dükü, Simon Hastings ile tanışın !

"Ne yapacağım şimdi ?"
Simon ona baktı ve gülümsedi. "Beni sevebilirsin. Beni sevdiğini söylemiştin ya." Kaşlarını çattı. "Bu sözünü geri almayacaksın, değil mi ?"

Daphne Bridgerton, evlenme çağına gelmiş, saf, komik ve üç büyük abisi sayesinde artık erkekleri çok iyi tanıyan bir genç kızdır. Annesi Violet'te bunun farkındadır ve habire onu Düklerle tanıştırmaya devam eder. Balolarda kızını peşinde sürükleyerek damat arayışına kapılmıştır. Bu sevimli, sempatik kadının Daphne'den sonra daha evlendirecek üç kızı daha vardır. Ah bir de feci yakışıklı dört oğlu... Bridgerton ailesiyle tanıştırmadım mı sizi ? Sosyete de oldukça tanınmış olan bu aile de dört erkek dört kız olmak üzere sekiz çocuk vardı. İsimlerindeki ironeyi yakalayın ; Anthony, Benedict, Colin, Daphne, Eloise, Francesca, Gregory ve Hyacinth. Bu kardeşler birbirlerine gerçekten çok benzemektedir. Saç ve ten renkleri hepsinin aynıdır. Koyu kahverengi saçları ve etkileyici tenleri... Erkekleri - ilk üç erkek kardeş- uzun boylu, kaslı, geniş ve gösterişli birer beyfendiler. Kızları ise -özellikle Daphne, çünkü diğerleri daha küçük- oldukça güzeller. Colin ve Daphne dışında hepsinin göz renkleri de kahverengi. Daphne'nin de gözleri kahverengi ama hafiften yeşil tonları da var. Colin'in ise yemyeşil... Ona daha sonra geleceğim. :D

"Sen en yakın arkadaşımın kardeşiydin. Bana tam anlamıyla yasaklanmıştın. Ne yapabilirdim ki ? Hiçbir şey yapamıyordum," dedi "Hayal etmenin dışında."

Çılgın Bridgerton ailesini, kısaca tanıttıktan sonra anneleri Violet'in maceralarını anlatıyım. Kadıncağız, evlenme çağına gelen kızını evlendirmek için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Fakat Cemiyet Haberler gazetesindeki esrarengiz yazar Lady Whistledown, Bridgerton'lara takıntılıdır ve her fırsatta Daphne'yi ele alır.Lady Whistledown'u, kitapta okurken kim olduğunu çok merak ettim ki hala merak ediyorum. Kadının her yerde gözü var. Her sırrı biliyor ve gözünden hiçbir şey kaçmadan yazılarına ekliyor. Herneyse, şimdi Simon ve Daphne hikayesini kısacık ve merak uyandırıcı bir şekilde anlatayım da aklınız kitapta kalsın. :D 

Simon, Daphne'in en büyük abisi Anthony'nin çok yakın bir arkadaşıdır. Londra'ya geri dönünce arkadaşıyla görüşür ve mecburiyetten bir baloya katılmak zorunda kalır. Ve o baloda elbette Bridgerton ailesi de yer almaktadır. Daphne, peşindeki yılışık Dük'ten kurtulmaya çalışırken, balodaki kadınlardan kaçmaya çalışan Simon'la karşılaşır. İkiside birbirinden çok etkilenir ama Simon, Daphne'nin en yakın arkadaşının kardeşi olduğunu öğrenince aralarına mesafe koyar.
Erkekler arasındaki kural 1 : Birbirlerinin kız kardeşlerine yan gözle bakmak yok !

"Güldüğün zaman, ağzın neredeyse yüzünün yarısını kaplıyor."
"Simon ! Bu çok kötü bir şey!"
"Bence çok çekici."
"Kötü bir görüntü."
"Arzulanacak bir şey."

Ki Anthony çok korumacı bir abi. Her neyse, bir gün yine aynı baloda 
Daphne'yle karşılaşan Simon, ona bir teklifte bulunur. Daphne, acilen bir Dükle evlenip, dedikodulardan kurtulması gerekiyor ; Simon'da etrafındaki Lady'lerden uzak kalmak istiyor. Eğer birbirleri berabermiş gibi rol yaparlarsa Simon, Lady'lerden kurtulur, Daphne ise artık ulaşılmayan bir kadın gibi görüneceği için kısmetleri daha çok artacaktır. Bu antlaşma sayesinde amaçlarına elbette ulaşırlar. Violet zaten mutluluktan havaya uçacaktır. Fakat Anthony sinir krizlerine girmeye başlar. En yakın arkadaşını öldürmeyi bile düşünür. :D Aslında bu kadar korumacı ve sert göründüğüne bakmayın. Hem Anthony hem Benedict hemdee Colin çok ama çok komik ve eğlenceli kardeşler. Okurken beni en çok onların komik halleri güldürdü. Özellikle Colin, çok rahat, eğlenceli, çapkın, esprili ve yakışıklı biri. :D  Anthony'de çok yakışıklı ama fazla korumacı bir abi. Benedict ise... sert görünümlü ama bu kitapta onu pek analiz edemedim.
Konuya geri döneyim. Simon ve Daphne bu durumdan çok mutlular elbette. Hem rahatlar, hem arkadaşlıkları çok iyi gidiyor. Sonra işler ciddiye binince ortalık karıştı. Simon, hayatında asla evlenmeyeceğine dair yemin etmiştir. Çünkü evlenirse unvanı devam edecektir ve babasının olan bu unvanı devam ettirmemeye kararlıdır. Ama, Daphne bir yolunu bulur ve Simon'ı kapar. Ki daha bir çok olaylar oluyor. Onları söylemeyeceğim. Kitabı az merak edin. :D Gerçekten çok eğlenerek ve zevk alarak okuduğum bir kitaptı. Tarihi aşk romanlarına takıntılı olmamı sağladı. Seriye devam etmek için sabırsızlanıyorum. Yazarın yazı dili zaten mükemmel, hiç sıkmıyor. Ya da "burası çok saçma ve gereksiz olmuş" dedirten bir tür değildi. Simon'ı kaptırdığımıza göre Colin'i gözüme kestirdim. :D Kitaplığımdan elime sık sık alıp, okuyabileceğim bir kitap mı ? Kesinlikle, kocaman bir evet ! 


"Colin Bridgerton, yemin ederim ki bazen senin üç yaşından büyük olmadığını düşünüyorum."
Colin "İlginç bir fikir" derken gülüyordu. "Bu da seni, bir buçuk yaşında küçük bir bebek yapar sevgili kardeşim."

Son olarak -gerçekten- eski tarzdaki aşkları okumayı sevdiğimi farkettim. Zaten 'Cehennem Makineleri' sayesinde bunu anlamıştım. Bu kitap sayesinde de kesinleştirmiş oldum. Eskilerde aşklar daha saf, daha dolu dolu ve daha zormuş. Eh bu da aşkı daha çok ulaşılmaz yapmış. 1800'lü yıllarda Londra'da yaşamak isterdim. Ya da bir mucize olup o yıllara dönmeyi dilerdim. Evet, daha çok saçmalamadan yazıyı bitiriyorum. :D
İşte böyleee, bir diğer Bridgerton macerasında görüşmek üzere !

Sevgiler, öpücükler ; Jane

Not : Size Simon'ın dış görünüşü hakkında bilgi vermedim di mi ? Sarsılmaya hazır olun ; uzun boylu, cüsseli, kaslı, hipnoz edici mavi gözler ve ellerinizi aralarına sokup karıştırmak isteyeceğiniz türde koyu kahve saçlar !