Umut bile edemeyeceğin şeyleri dilersen yalnızca hayal kırıklığı yaşarsın.
Biri beni zaman makinesine bağlasın ve 1800'lü İngiltere'sine yollasın. Buna çok mu çok ihtiyacım var.
Tarihi aşk romanları okumayı özlemişim. Cidden. Özellikle Percy Jackson'dan sonra romantik bir şeyler istiyorum diye resmen dört döndüm. :D Ve kendimi Julia Quinn'in Bridgerton serisinde buldum. Ki bu seriyi çok seviyorum. İlk iki kitap çok güzeldi. Büyük bir aileden oluşan (4 kız ve 4 erkek olmak üzere 8 tane Bridgerton kardeş ve Dul Lady Bridgerton) Bridgerton serisinin 3.kitabında ise Benedict başrolde. Anthony ve Daphne'nin kitaplarında Benedict'i okurken açıkçası pek ilgimi çekmiyordu. Sessiz, sakin, kendi halinde bir karakterdi. Ama inanın bana, hiç de göründüğü gibi biri değil.
Tam bir peri masalı tadında roman bekliyor sizi. Julia, gerçekten gitmiş Kül Kedisi masalını almış ve kendi hayal gücü ile harmanlayıp, iç çektiren bir tarihi aşk romanı yazmış. Böyle okurken eridim, romantik sahneler hiç mi hiç sıkmadı. Tam tersine, okudukça aşık olasım geldi. Yok mu bana da bir Bridgerton ?
Kız bir adım ileri attı ve Benedict, o zaman hayatının sonsuza dek değiştiğini anladı.
Kitaptan bahsedeceğim ama nasıl anlatsam bilemedim. Benedict'i çok farklı şekilde göreceksiniz. Hem de öyle böyle değil. Nasıl desem, feci aşık, korumacı, bambaşka bir Bridgerton erkeği. Kabul ediyorum, bazen çok sinir etti beni. Eski yıllarda sosyete hayatı nasıldı ya da evlilik süreçleri nasıl gelişiyordu bilmiyorum ama bazı konularda Benedict'i boğazlayasım geldi. :D
Şanslı kızımız ise Sophie Beckett. Aslında pek şanslı biri değil. Annesi, doğum sırasında ölüyor ve Sophie, Kont olan babasına gönderiliyor. Fakat Kont, asla onu kızı olarak kabul etmiyor. Herkese evlatlığım diyerek bu sırrı gizliyor. Sophie, kabul edilmemesi dışında belli bir süre çok güzel hayat geçiriyor. Ama bir süre sonra Kont, başkasıyla evleniyor ve Sophie o günden sonra hizmetçi gibi görülüyor. Üvey annesi Araminta, tam dayaklık bir kadındı. Okudukça dövesim geldi kadını. :D Okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Benedict ile Sophie'nin yolları nasıl kesişiyor diye soruyorsanız, üstün körü anlatacağım. Bir gün Lady Bridgerton, evinde maskeli balo düzenliyor. Sophie de gizli saklı bu baloya katılıyor ve şans eseri Benedict'le bir araya geliyorlar. Aralarında inanılmaz bir bağ oluşuyor ama Sophie sonra ortadan kayboluyor. Bir hizmetçi, Bridgerton'la beraber olamaz ! Bu anlayışı yüzünden iki yıl hiç görüşmüyorlar. Benedict'in aklı onda kalıyor ama kim olduğunu bilmediği için arayıp, bulamıyor. Gel zaman, geç zaman tekrar karşılaşırlar ama Benedict, Sophie'yi gördüğünde onun maskeli balodaki kadın olduğunu bilmez. Karşısındaki sıradan, yardıma muhtaç bir hizmetçidir. Ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Bir gün bir yabancıyken ertesi gün hava, su kadar vazgeçilmez olmuştu.
Bundan sonrasını anlatamam. Okumanız lazım. Öyle çelişkili ve heyecanlı bir ilişkileri var ki okurken hem sinir krizlerine girdim hem de mest oldum. :D Bir yandan Sophie'ye kızıyorum, maskeli balodaki kadın olduğunu söylesin diye... Bir yandan Benedict'e sinir oluyorum nasıl tanımazsın diye... Bu düşünceler sayesinde kitap çok akıcı oldu. Elimden hiç bırakasım yoktu. Okula gitme vaktim gelmiş, ben hala oturup, "Ah bir bölüm daha okuyacağım" modundaydım. Ve bitirirken hızımı alamadım, tüm gün oturdum ve doyasıya okudum. :D
Çok güzel aşk yaşıyorlar be! Benedict, resmen Sophie için ölecek. Hem birbirlerine belli etmemeye çalışıyorlar. Hem de kaçamak bakışlarla birbirlerini gözetliyorlar. Özellikle Benedict, hiç umulmadık zamanlarda ortaya çıkıyordu. Ama en favori bölümüm, Sophie'yi hatırladığı yerdi. Yazar öyle mantıklı ve etkileyici düşünmüş ki o sahneyi, tekrar tekrar okudum.
Bir erkeğin kendini sevdiği kadına sadece bir kere ifade etme şansı olurdu ve bunu mahvetmek istemiyordu.
İşte böyle. Tarihi aşk romanların değişik havasını, kıskandıracak cinsten olan aşklarını seviyorum. Elbette gerçek olamayacak kadar mükemmel oluyorlar ama okumaktan kendimi alamıyorum. Tarihi aşk sevmeyen ya da hiç okumamış birileri varsa başlangıç olarak bu seriyi öneriyorum. Julia Quinn'i gözü kapalı okuyabilirsiniz. Sıkmıyor, baş ağrıtmıyor. Tam tersine tarihi aşk'ları sevdiriyor.
Sıradaki tarihi aşk romanım elbette yine Julia olacak. Serinin dördüncü kitabında Colin Bridgerton yer alıyor. Yıllardır bu anı bekliyorum diyebilirim. En merak ettiğim ve en favori Bridgerton karakterim o. :D İstanbul'a döndüğümde bavula atılacak ilk kitap o.
Şimdilik bu kadar. Yakında Safranbolu maceralarımı anlatan minik bir yazı yazabilirim. Ve elbette yaklaşan İstanbul Kitap Fuarı hakkında da yazı yazacağım. Fuarda birilerini görsem fena olmaz. :D
Kocaman öpücükler, sevgiler: Jane
Tam bir peri masalı tadında roman bekliyor sizi. Julia, gerçekten gitmiş Kül Kedisi masalını almış ve kendi hayal gücü ile harmanlayıp, iç çektiren bir tarihi aşk romanı yazmış. Böyle okurken eridim, romantik sahneler hiç mi hiç sıkmadı. Tam tersine, okudukça aşık olasım geldi. Yok mu bana da bir Bridgerton ?
Kız bir adım ileri attı ve Benedict, o zaman hayatının sonsuza dek değiştiğini anladı.
Kitaptan bahsedeceğim ama nasıl anlatsam bilemedim. Benedict'i çok farklı şekilde göreceksiniz. Hem de öyle böyle değil. Nasıl desem, feci aşık, korumacı, bambaşka bir Bridgerton erkeği. Kabul ediyorum, bazen çok sinir etti beni. Eski yıllarda sosyete hayatı nasıldı ya da evlilik süreçleri nasıl gelişiyordu bilmiyorum ama bazı konularda Benedict'i boğazlayasım geldi. :D
Şanslı kızımız ise Sophie Beckett. Aslında pek şanslı biri değil. Annesi, doğum sırasında ölüyor ve Sophie, Kont olan babasına gönderiliyor. Fakat Kont, asla onu kızı olarak kabul etmiyor. Herkese evlatlığım diyerek bu sırrı gizliyor. Sophie, kabul edilmemesi dışında belli bir süre çok güzel hayat geçiriyor. Ama bir süre sonra Kont, başkasıyla evleniyor ve Sophie o günden sonra hizmetçi gibi görülüyor. Üvey annesi Araminta, tam dayaklık bir kadındı. Okudukça dövesim geldi kadını. :D Okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Benedict ile Sophie'nin yolları nasıl kesişiyor diye soruyorsanız, üstün körü anlatacağım. Bir gün Lady Bridgerton, evinde maskeli balo düzenliyor. Sophie de gizli saklı bu baloya katılıyor ve şans eseri Benedict'le bir araya geliyorlar. Aralarında inanılmaz bir bağ oluşuyor ama Sophie sonra ortadan kayboluyor. Bir hizmetçi, Bridgerton'la beraber olamaz ! Bu anlayışı yüzünden iki yıl hiç görüşmüyorlar. Benedict'in aklı onda kalıyor ama kim olduğunu bilmediği için arayıp, bulamıyor. Gel zaman, geç zaman tekrar karşılaşırlar ama Benedict, Sophie'yi gördüğünde onun maskeli balodaki kadın olduğunu bilmez. Karşısındaki sıradan, yardıma muhtaç bir hizmetçidir. Ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Bir gün bir yabancıyken ertesi gün hava, su kadar vazgeçilmez olmuştu.
Bundan sonrasını anlatamam. Okumanız lazım. Öyle çelişkili ve heyecanlı bir ilişkileri var ki okurken hem sinir krizlerine girdim hem de mest oldum. :D Bir yandan Sophie'ye kızıyorum, maskeli balodaki kadın olduğunu söylesin diye... Bir yandan Benedict'e sinir oluyorum nasıl tanımazsın diye... Bu düşünceler sayesinde kitap çok akıcı oldu. Elimden hiç bırakasım yoktu. Okula gitme vaktim gelmiş, ben hala oturup, "Ah bir bölüm daha okuyacağım" modundaydım. Ve bitirirken hızımı alamadım, tüm gün oturdum ve doyasıya okudum. :D
Çok güzel aşk yaşıyorlar be! Benedict, resmen Sophie için ölecek. Hem birbirlerine belli etmemeye çalışıyorlar. Hem de kaçamak bakışlarla birbirlerini gözetliyorlar. Özellikle Benedict, hiç umulmadık zamanlarda ortaya çıkıyordu. Ama en favori bölümüm, Sophie'yi hatırladığı yerdi. Yazar öyle mantıklı ve etkileyici düşünmüş ki o sahneyi, tekrar tekrar okudum.
Bir erkeğin kendini sevdiği kadına sadece bir kere ifade etme şansı olurdu ve bunu mahvetmek istemiyordu.
İşte böyle. Tarihi aşk romanların değişik havasını, kıskandıracak cinsten olan aşklarını seviyorum. Elbette gerçek olamayacak kadar mükemmel oluyorlar ama okumaktan kendimi alamıyorum. Tarihi aşk sevmeyen ya da hiç okumamış birileri varsa başlangıç olarak bu seriyi öneriyorum. Julia Quinn'i gözü kapalı okuyabilirsiniz. Sıkmıyor, baş ağrıtmıyor. Tam tersine tarihi aşk'ları sevdiriyor.
Sıradaki tarihi aşk romanım elbette yine Julia olacak. Serinin dördüncü kitabında Colin Bridgerton yer alıyor. Yıllardır bu anı bekliyorum diyebilirim. En merak ettiğim ve en favori Bridgerton karakterim o. :D İstanbul'a döndüğümde bavula atılacak ilk kitap o.
Şimdilik bu kadar. Yakında Safranbolu maceralarımı anlatan minik bir yazı yazabilirim. Ve elbette yaklaşan İstanbul Kitap Fuarı hakkında da yazı yazacağım. Fuarda birilerini görsem fena olmaz. :D
Kocaman öpücükler, sevgiler: Jane
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder