Pages

Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Film etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2018 Çarşamba

Mimlendim: Sinema ve Ben


Merhabalar
Aslında hafta içi özellikle de çarşamba günleri yorgunluktan ölüyor olsam da beni gülümseten maili geri çeviremedim ve uzun zamandan sonra ilk kez mimlendim. Bu tür etkinlikleri çok seviyorum. Cevaplaması eğlenceli sorular oluyor. 😍 Beni blog'unuzda mimlerseniz, mail ile haber verirseniz çok mutlu olurum. Aksi takdirde gözden kaçırıyorum.
Şeker tadında olan Pastelden'in beni mimlediği sorular:

1- Sinemada izlediğin ilk film?
Yanlış hatırlamıyorsam Cem Yılmaz'ın Hokkabaz filmiydi. Hatta annemin arkadaşıyla beraber izlemiştim. Kadın beni çok sevdiği için sürekli sosyal aktivitelere götürüyordu. 😊

2- Film en güzel ...'de/da izlenir?
Sinema salonlarında film izlemeye bayılıyorum. Tam film moduna girip, adeta sahneleri yaşıyormuşum gibi hissediyorum.

3- Film izlerken olmazsa olmazın var mı? Varsa neler?
Film izlerken bir şeyler yemeyi içmeyi sevmem çünkü daha oyuncuların isimleri geçerken bitirmiş oluyorum. 😂 Onun dışında ışıklı bir ortamda dikkatimi filme veremiyorum. Karanlık olmalı!

a- Tek başına mı kalabalık mı?
Tek başıma. Bazen kalabalıkta izlerken istediğim tepkiyi veremiyorum. Ama sinema salonlarında film izlemekten de keyif alıyorum. Bilemiyorum... -.-

b- Mısır mı cips mi?
İkisi de değil. Kahve? *-*

c- İki boyutlu mu üç boyutlu mu?
Ay kesinlikle iki boyutlu! Mecbur kalınca üç boyutlu filmleri izliyorum ama burnum isyan ediyor. Hem numaralı gözlüğüm hem 3D gözlüğü... Burnumun hala yamulmadığına şükrediyorum.

d- AVM sineması mı sokak sineması mı?
Valla hangisinin koltuğu rahatsa o! 

e- Filmden önce filmin fragmanını izlemek mi, yorumlarını okumak mı?
Bu ikisini de yapmaya üşeniyorum. Uzun zamandır beklediğim bir filmse fragmanlara gömülüyorum ama onun dışında bazen sadece posterine ve oyuncularına bakıp film seçiyorum.

Sorular bu kadardı. Sizlerin de cevaplarınızı bekliyorum. Pastelden'e tişikkir ederim. 💚

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

5 Eylül 2017 Salı

Film Önerileri: Fosforlu Kalemlerle İşaretli Film Listem

Merhabalar

Size son zamanlarda izlediğim ve listeme eklerken fosforlu kalemimle işaretlediğim filmleri önermek istedim. Böyle bir filmi ya da dizi çok severek izlemedikçe ya da 'kesinlikle bir kez daha izlerim' demedikçe önermem. Yani bu yazdıklarım kesinlikle bayıldığım filmlerdir. Önerilerime güveniyorsanız, boş zamanlarınızda izleyin derim. 😈

Öncelik olarak dün izlediğim filmden başlıyorum. Hangi tür film seversin diye sorsanız ilk aklıma gelen aksiyon-komedi olur. Çünkü cidden sağlam aksiyon sahneleri olan ve bir de üstüne beni güldüren filmlere ayrı bir bağımlıyım. Kim oynuyormuş diye bakmadan filmi izlerim. Fragmana göz atmam yeterlidir. The Hitman's Bodyguard da bunlardan biriydi. Dün gece canım çok sıkılınca bir film sitesi açtım. Amacım Baby Driver'ı izlemekti ama internete daha düşmemiş. 😔 Ben de bu filme denk geldim. Fragmanın da bile krize girdim. Üstüne Ryan Reynolds ve Samuel L. Jackson'ın başrollerde olduğunu görünce kimse beni tutamazdı. Film hem acayip komik hem de bazıları aşırıya kaçsa da süper aksiyon sahnelerine sahip. Ay, bir de film Amsterdam'da geçiyor. Nasıl sevmeyeyim? Resmen büyülenerek izledim. Kesinlikle izleyin. Konusundan bahsetmiyorum bile direk öneriyorum. Çünkü; aksiyon-komedi + Amsterdam + Ryan & Samuel ❤ ben.


Şimdi önereceğim film beyin yakabilir. Çünkü film çok kişilikli bir karakteri konu ediniyor. Split filmini izledikten sonra kendinizi bile sorgulayabilirsiniz. Kelimenin gerçek anlamıyla çok değişik ve etkileyici bir filmdi. Ve yine çok sevdiğim oyunculardan biri olan James McAvoy başroldeydi. Ben çok etkilenerek izledim ve bazı sahnelerde tırsmadım da değil. Yanlış hatırlamıyorsam gerçek bir olaydan esinlenilmiş. Yani aslında çoklu kişiliklere sahip insanlar var ve çoğu zaman bu durum iyi yönde olmuyor. Eğer değişik bir şeyler izlemek istiyorsanız kesinlikle öneririm!

Yeri geliyor film izlerken kendimi bir kategoriye sokuyorum. Nasıl mı oluyor? Ya bir oyuncunun tüm filmlerini izliyorum ya aynı tarzda ya da klasik ve eski filmleri izliyorum. Amelia ve Leon (the Professional) filmleri de arka arkaya izlediğim ve mest olduğum iki filmdi. Aslında Leon'u çok küçükken izlemiştim ama hatırlamıyordum. O yüzden tekrar izledim. Kesinlikle unutulmayacak filmlerden biri. Jean Reno ve Natalia Portman ikilisinden etkilenmemek imkansız. Özellikle Portman'ın o yaşlardaki performansı insanın tüylerini diken diken ediyor. Milyon kez bıkmadan izleyebilirim. Leon, aksiyon filmlerini sevmemin kaynağı bile olabilir. Amelia zaten 'daha öncen neden izlememişim' pişmanlığını yaşattı. Bir Paris aşığı olarak bu filmi daha önce nasıl izlemem?! Audrey Tautou'yu bu filmle tanıdığıma da çok memnunum. Artık onun filmlerini de izleyeceğim. Ve tüm içtenliğimle söylüyorum ki Amelia'yı çok severek ve etkilenerek izledim. Bazen izlediğim filmler çok boş geliyor ve zaman kaybı yaşatıyor. Ama bu iki film kesinlikle zamanımı daha da dolu dolu hale getirdi. İzlemeyeni taşlıyoruz! 😍

Biraz da modern zamanda geçen ama eskiler tarzında olan bir film önereceğim: La La Land. Bu yıl Oscar'ları toplayan ve hakkında çok konuşulan filmlerden biriydi. Açıkçası Oscarlı filmler izleyeceğim diye kendimi kasan biri değilim. İşin içinde Emma Stone ve Ryan Gosling olduğu için ve müzikal tarzda olduğu için izlemek istedim. Ve tam bir aşk insanı olarak filmi izlerken mest oldum. Aşk dolu biriyim ama sonu acıklı, dram ya da böyle kalp kırıcı bir şekilde biten her şeyi de severim. Böyle boğazımı düğümleyen, yatağıma kıvrılıp hayallere dalmamı sağlayan her şeyi severim. Böyle de cins bir insanım. Sanırım bu yüzden La La Land'i çok sevdim. Filmi izledikten sonra kendi etrafımda dönerek dans edesim gelmişti. Kesinlikle tüm ödülleri hakkediyor. Ve müzikal hayranlığımı daha da arttırdı. İzleyin canlar. Yerinizde duramayacaksınız. 😘

Ve şimdi de genel bir şey diyeceğim. Tüm bu filmlerin soundtracklarını kesinlikle dinleyin. Ben filmlerin müziklerine ayrı ilgi duyarım. Çünkü bence filmleri tamamlayan özelliklerden biri de çaldıkları şarkılardır. İstinasız bu yazdığım tüm filmlerin müziklerine göz atın. Özellikle La La Land'in bir ara bağımlısıydım. Onu dinlemeden ne ödev yapabiliyordum ne de çeviri. Yani gerisini siz düşünün... Filmleri izledikçe, müzikleri de dinledikçe yorumlarınızı bekliyorum. 👀

Not 1: Uzun zamandır film önerisi yapmamışım. Halbuki ben izlediklerimi yazdım sanıyorum. 😔 Bir sonraki film önerisi yazısını çok bekletmeyeceğim.

Not 2: Aksiyon-Komedi tarzında önerileriniz varsa tamamen açığım! Ah bir de animasyon. Instagram'dan da buradan da mail üzerinden de önerebilirsiniz. 👊

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

29 Nisan 2017 Cumartesi

Hayallerimi Gerçekleştirirken 1: Anne Frank ve Hayat Hikayesi


Merhabalar

Blog'da yeni bir yazı etkinliği oluşturdum. Gerçekleştirdiğim ve sizi de etkileyebileceğini düşündüğüm birkaç hayalimden bahsedeceğim. İlk yazımda cidden beni derinden etkileyen ve onu gerçekleştirdiğim için her fırsatta kendimle gurur duyduğum hayalimi paylaşmak istedim.
Anne Frank ismini daha önce duymuş muydunuz? Duymadıysanız size inanılmaz hayat hikayesinden biraz bahsedeyim. İnanın sıkılmayacaksınız. İlham kaynağınız bile olabilir.

Anne Frank, 1929 yılında Almanya'da doğan bir Yahudi'ydi. Sıradan ama güçlü bir aileye sahipti. Fakat Adolf Hitler döneminde yaşadığı için diğer Yahudiler gibi saklanarak yaşamak zorunda kaldı. Henüz 14 yaşındayken Hollanda'da bir ofis binasının gizli bölümünde ailesi ve yakın dostlarıyla yaşamak zorunda kaldı. Yine de sıradan hayatlarını devam ettirmeye çalıştılar. Anne, ders çalışmaya ve günlük işlerini yapmaya devam etti. Doğum gününde hediye edilen defter sayesinde günlük yazmaya başladı. Yaşadığı dönemi çok güzel aktaran, tüm duygularını çekinmeden yazan Anne, günlük sayesinde gözle görülmeyen ve duyulmayan şeyleri günümüze kadar aktarmış oldu. Fakat bir ihbar sonucunda Almanlar tarafından el kondular ve Polonya'daki Auschwitz toplama kampına gönderildiler. Orada ailesinden koparıldı. Neler yaşadığı bilinmese de hoş şeyler olmadığı bariz. Ve daha 15-16 yaşlarındayken tifüsten öldü. Ailesinden hayatta kalan babası, Anne'nin günlüklerini yayımlamaya karar verdi. 60 dile çevrilip, milyonlarca satış yaptı. Anne Frank, ölümünün üzerinden 72 yıl geçmesine rağmen tüm içtenliğiyle yazdığı günlüğü sayesinde günümüzde hala yaşamakta aslında. 

Berlin - Madame Tussauds Müzesi / Anne Frank 

Anne Frank'in ismini sık sık duyardım ama hiç araştırmamıştım. İlk kez Berlin'de Madame Tussauds Müzesi'ne gittiğimde Anne Frank'in heykeliyle fotoğraf çektirdiğim zaman kim olduğunu çok merak etmiştim. Hatta nedense korku hikayeleri yazan ünlü bir yazar sanmıştım. Fakat sonra araştırdım ve yukarıda karşılaştığım bilgilere ulaştım. 

Krakow'daki Auschwitz toplama kampı
İlk önce Polonya'dayken Auschwitz toplama kampının olduğu yere, Krakow şehrine gittim. Hava inanılmaz soğuk ve yağmurluydu. Yine de amacıma ulaştım. Her yıl milyonlarca insanın görmek için dünyanın her yerinden geldiği Auschwitz'e vardım. Kelimelerle anlatmak imkansız ama öyle bir atmosfere sahip ki... Resmen orada işkence gören, ölen insanların hala varlığını hissedebiliyorsunuz. Piyanist filminin setindeydim sanki... Öyle tüyler ürpertici ki... Kamp alanı hiç değiştirilmemiş. O yüzden böyle yürüyüp, etrafa meraklı gözlerle bakarken süper ötesi vicdan azabı çektim. Anne Frank ve daha niceleri orada akıl almaz işkencelere maruz kalmış. Elinizi kolunuzu sallayarak gezemiyorsunuz doğal olarak. Her girdiğim odada karnıma bıçak saplanıyormuş gibiydi. Her insana zorla giydirilen kıyafetler, isim listeleri, kadınların kesilmiş saçları, insanları yaktıkları fırın... Oturup saatlerce ağlamak istedim. Sırf Yahudi diye bu insanlara nasıl böyle işkence çektirmiş olabilirler? Gerçekten aklım algılayamıyor bu konuyu. Fırsatınız olursa kesinkes Auschwitz'i görmeye gidin. Vicdan azabı çekeceksiniz; onların işkence çektiği yeri 'ziyaret ettiğiniz' için ama acı gerçekleri görmek zorundasınız. Yoksa bu duygu hiçbir şekilde anlaşılmaz.

Amsterdam - Madame Tussauds / Anne Frank

Sonra en büyük hayallerimden biri olan mini Avrupa turuna çıktım. Kendimce işte... Paris ve Brüksel'den sonra Amsterdam'a adeta uçarak gittim çünkü benim en merak ettiğim ve en görmek istediğim şehirdi. 2 gün kaldım ve hala hiç yaşamamış gibi hissediyorum. Neyse. Amsterdam'daki 2.günümde Anne Frank'in gizli bir hayat yaşadığı yeri müzeye çevirdikleri yere gittim. 

Amsterdam - Anne Frank Müzesi bilet sırası

Abartmıyorum tam bir saat bilet sırasında bekledik. Yağmur suratımı adeta dövdü, ellerim buz kesti, karnım açlıktan zil bile çalamaz oldu ama bekledim. İnat değil mi? Ve sonunda içeri girdim. Böyle nasıl heyecanlıyım. Anne Frank'in yaşadığı yerdeyim. Hem süper hem de yine acı verici bir durumdu. Her odayı gezdiğimde, her bir eşyayı incelediğimde kendimi onun yerine koymaya çalıştım. Hayata bir kere geliyorsunuz ve yaşadığınız şeye bakın. O kadar boktan bir şey ki... Her bir detayı es geçmeden, derinlemesine inceleyerek evi gezdim. Aynı Yıldızın Altında filminde de baş karakterler Anne Frank'in evini gezmişti. Filmdeki sahneyi birebir, canlı bir şekilde görmüş oldum. Müzeden çıkmadan önce de bir kartpostal ve Anne Frank'in günlük niteliğindeki kitabını satın aldım. Bilet de ayraç şeklindeydi ama öyle kullanmaya kıyamadım. Anılarla dolu olan kendi günlüğüme yapıştırdım ve 'iyi ki günlük tutuyorum' dedim. Ah, bir de müzenin sonunda ziyaretçilerin not yazdığı bir defter vardı. Jane durur mu? Elbette kalemi aldım ve kendimce benden bir iz bıraktım. (Fotoğrafta bunu görebilirsiniz; sağ üst köşede yer alıyor.)



Polonya'ya geri döndüğümde kitabı sindire sindire okudum. Okurken, müzede gözlemlediğim şeyler gözümün önüne geldi ve inanılmaz bir şeydi. Hem kendi gözlerimle gördüm hem de Anne Frank'in gözünden okudum. Öyle etkileyici, öyle muazzam ve öyle tarifsiz ki... Bu günlüğü okumanızı istiyorum. Türkçe çevirisi mevcut. Filmi de var sanırım ama henüz izlemedim.

Hayallerimin içinde hayallerimi gerçekleştirdim. Öyle bağlantılı ki yaşadıklarım... Bazen fotoğraflara ve videolara baktığım an gerçek olduklarını hatırlıyorum. Çünkü cidden inanılmaz geliyorlar. Sanki hiç yaşamamışım gibi... Sanki hayal ürünüm gibi... Hayalleriniz olsun. Öyle imkansız gözüyle bakmayın sonra gerçekleştirince gerçek olduğuna uzun bir süre inanamıyorsunuz. :) Şaka bir yana, hayatım boyunca bu mükemmel anıyı hep hatırlayacağım. Ve evet, kesinlikle kendimle gurur duyuyorum. Kitap kurduyum ve değişik, sıra dışı hayallerimi ve onları gerçekleştirmeyi seviyorum. 

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Not 1: Fotoğraflar bana ait. Hepsini kendi gözlerimle görüp, çektim.
Not 2: Madame Tussauds Müzesi hakkında ayrı bir yazı yazacağım.
Not 3: Anne Frank'i okuyun. Okutun. İlham alın. Pişman olmayacaksınız.
Not 4: Piyanist filmini izlemediyseniz size yalvarırım, mutlaka izleyin. Hayatımda hiç sıkılmadan izleyeceğim filmler arasında. En kısa zamanda izleyin.

17 Şubat 2017 Cuma

Ayaklı Gazete Geri Döndü!


Merhabalar!!!

Artık Türkiye sınırları içerisindeyim ve son derece mutluyum. Anlatacak milyon konum var ve hepsi için sabırsızlanıyorum. Dedikodular, kitap-dizi-film haberleri ve Erasmus maceralarımla deneyimlerim... Ama ilk önce bir dönüş yazısı yazmak istedim.

Yaklaşık 4.5 aydır blog yaşamından uzaktayım. Ama benliğimden bir şey kaybetmedim. Başka bir ülkede yaşamış olsam bile günlük düzenime devam ettim. İstisnalar dışında... Ama pişman değilim. Hayatımın hiç unutulmayacak ve belki de bir daha hiç böyle bir deneyim yaşamayacağım aylarını geçirdim Varşova'da. Şimdi ise tamamen yoğun bir döneme girdim. Alışma süreci elbet olacak ama yine de hemen blog'a dönmek istedim. Çünkü gerçek, sorumluluk dolu ve boğucu yaşamımdan kaçtığım yerlerden birisi de burası. Yaşasın yeniden Jane'e dönmek. 😍



Gelelim ben neler okudum neler izledim. İlk bunlardan bahsetmek istedim çünkü inanılmaz verimli geçirdim günlerimi. Erasmus'a giden ve yarım kalan dizilerini tamamlayan bir adet Jane hayal edin... Neyse ki bunların yanı sıra hayallerimi de gerçekleştirdim. Gözleri kalp kalp gezen bir adet de Jane hayal edin...

Efenim, yarım kalan dizi listemi ve minik yorumlarımı sıralıyorum, dilediğiniz gibi okuyun:

➤ Supernatural: 11.sezonunu izledim. Bu dizinin bendeki yeri ayrıdır ama sezonlar ilerledikçe sıkılmaya başladım. Hiçbir zaman dizilerimi yarım bırakmadığım için izlemeye devam ediyorum. Genelinde sıkılarak izliyorum ama Dean&Sam yine de efsanedir benim için. 12.sezonun yeni bölümlerine de yetiştim. Artık sezonu bitirmelerini beklemiyorum. Yeni bölüm geldikçe izliyorum. Daha akıcı oluyor en azından.

Once Upon A Time: 5.sezonunu bitirdim. Bu dizinin ilk iki sezonu benim en vazgeçilmezlerimdendir. Ama her dizide olduğu gibi sezonlar ilerledikçe bozdu bence. Yine de bazen kurgusunu çok seviyorum. Çok değişik bir işleyişi var. 6.sezona da geçiş yaptım ve yeni bölümleri bekliyorum.

Arrow: 4.sezonda kalmıştım ve bitirdim. Bence gayet akıcıydı. Ki zaten Arrow'u seviyorum. Ama 5.sezona geçip de yeni bölüm beklerken ve gelince izledikten sonra sıkıldığımı fark ettim. Yeni sezon oturmamış gibi mi yoksa bana mı öyle geldi bilemedim bak şimdi. o.O Ölen karakterlerin yeniden gelmesine, Felicity'nin ve Oliver'ın aptallıklarından bıktım. Dizide aksiyondan çok artık aşk dramı var...

The Flash: Ah Flash... 2.sezonu baya akıcı izledim. Seviyorum bu diziyi. Hem komik hem ilginç hem de efektler olarak başarılı. Ama Iris'den nefret ediyorum. Az ötede yaşa mümkünse, modundayım. Ve 3.sezonda Kid Flash olayından tiksindim. Böyle izlerken elimi ekrana daldırıp, 'sözde Flash'dan daha hızlı olan' Kid Flash'ı boğazlamak istiyorum!


The Walking Dead: Aslında sezon tamamlama olayı yoktu bunda çünkü her yeni bölümü anında izliyorum. Fakat 7.sezon bölümleri internette mevcut değil. 4.bölüme kadar izleyebildim sonra bulamadım. TV'den takip etmeye çalışacağım. :(

Fear The Walking Dead: 2.sezonu yazın tamamlamıştım ve cidden daha da ısındım. Ben bu kurguyu deli gibi seviyorum. Her türlü izlerim, izlettiririm.

Mr. Robot: Bu dizi her defasında beynimi yakıyor ama inatla izliyorum. Çünkü cidden etkileyici. Yani izlerken sabırlı olmanız gerek. 2.sezonun başlarında cidden izlerken uyuma modunda oluyordum. Ama sonlara doğru öyle bir hal aldı ki yeni sezonu şuan dört gözle bekliyorum. En sağlam kurguya sahip dizilerden biri. Eğer ilginç bir şeyler arıyorsanız izleyin derim.

The Vampire Diaries: Duydum ki canım dizim bitiyormuş. Canım dediğime bakmayın. Sezonlar ilerledikçe süper boka saran bir dizi. Ama izlettiriyor mu izlettiriyor. Yani ben izlemeyi seviyorum hala. Lise 2'de başlamıştım ve hala devam ediyorum. 10 Mart'ta final veriyormuş. Hemen 7.sezonu bitirdim ve 8.sezona geçerek yeni bölümlere yetiştim. Nasıl bitirecekler diye heyecanla bekliyorum...

The Originals: Bir ekibi nasıl batırabiliriz diye çok düşünmüşler sanırım. Bu ekip TVD zamanlarında süperdi. Hastasıydık. Klaus ve ailesinin aksanına tapıyorduk. Ama kendi dizileri çıkınca süper sıktı. Konu hep aile ve dram. Yani özellikle 3.sezonu işkence çekerek bitirdim. Ki cidden yarım bırakmayı bile düşündüm ama sonra duydum ki 4.sezon finalmiş ve az bölüm yayımlanacakmış. Eh, nasılsa bitecek yarım kalmasın dedim. Yoksa cıks, çekilmez.

Sherlock: Saçma sapan diziler devam ederken güzelim dizilerin bitmesine ne demeli! Sherlock. Kalbimi fetheden kurgu... Hem filmleri hem dizileri hem de kitapları beni benden alıyor. Hatta kendimi Mrs. Holmes olarak görmeye bile başladım... 4.sezon öyle etkileyici müthişti ki... Bayıldım! Her bölüm film tadındaydı. Ve diziye devam edilecek falan diyorlar. Değil 2-3 yıl, 10 yıl sonra çıkacaksa bile razıyım beklemeye. Yeter ki Benedict devam etsin. Amin.

Teen Wolf: Ah benim gençlik dizim de bitiyor. Nerelere gideyim ben? 6.sezon başlar başlamaz ben de başladım. Sezonun bitmesini bekleyemedim. Geçen haftalarda 6A bitti. 10 bölümcüktü. Yer yer sıktı ama heyecanlıydı. Mantık hataları vardı ama olsundu. 6B sanırım haziranda yayımlanacak. Bekliyoruz efenim.

➹ Bunlarında dışında deli gibi Game of Thrones'un 7.sezonunu ve Daredevil'ın 3.sezonunu bekliyorm. İnanılmaz heyecanlıyım. American Horror Story'nin 6.sezonunu henüz izlemedim ama internetim güzel oldukça izleyeceğim. Ve inanılmaz baskılar üzerine Friends'e başladım. Varşova'da 1.sezonu bitirdim. Burada devam edeceğim inşallah.

Yani böyle işte gençler. İngilizcemi nasıl geliştirdiğimi soruyorsunuz ya, böyle deli gibi dizi izleyerek. Henüz İngilizce alt yazılı ya da alt yazısız izlemeye cesaretim yok ama dizileri izlerken bilinçli izliyorum. Direk Türkçe alt yazıya odaklanmıyorum. Konuşmalarına kulak verip, pekiştirme yapıyorum. Gerektiğinde birkaç kez geri sarıp tekrar dinliyorum. Not alın, tekrarlayın. Nasıl istiyorsanız yapın. Bir dili öğrenmenin en eğlenceli kısmı bu bence. İzleyerek, dinleyerek ve okuyarak. Elinizdeki fırsatları değerlendirin efenim. 👀

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

15 Mayıs 2015 Cuma

Film Önerisi: Öfkeliyim ama Hızlıyım da...


Niye daha önce bana 'Jane, Hızlı ve Öfkeli serisini izledin mi? Ne! İzlemedin mi? Hemen kitabını bırak, kelime çalışmayı kes ve serisiyi izle.' demediniz. Niye kimse bu seriyi izleyip, izlemediğimi sormadı. Yani, soran oldu ama çok geç sordu. Neyse ki son filme yetiştim ve sinemada keyfini çıkardım. Tabii bunlar yaklaşık bir ay önce falan gerçekleşti.


Olay şöyle; bir ay önceydi sanırım, Hızlı ve Öfkeli 7 vizyona girdi. En yakın arkadaşım (aynı zamanda oda arkadaşım ve kız kardeşim bile diyebilirim) tutturdu bu filme gidelim diye. Hiç umursamadan 'izlemedim' dedim. İyi ki demişim. İzlememi söyledi. Aslında çok ısrar etmedi ama o ne zaman 'şunu izle' dese yerimde duramam. Çünkü film zevkine güveniyorum ve seviyorum. Sonrasında ilk altı filmi indirdim. Özenerek. HD, alt yazılı ve eksiksiz. Sonra başladım izlemeye. Tam üç gün boyunca film serisini izledim. Artık bir süre sonra o ekiple beraber yatıp, kalkmaya başladım. Üç gün de bile ekibi çok sevdim. Habire taklitlerini yapıp, kendi kendime gülmeye başladım. Ve sonra beklenen an geldi. Sinemaya gitme zamanı!


Şimdi ezmek gibi olmasına ama İstanbul'da film izlemek ayrı Safranbolu'nda izlemek apayrı... Hepimiz öğrenciyiz. Yeni bir şeyler yapmak için tüm fırsatları kullanıyoruz. Sinema da bunlardan biri. O yüzden Safranbolu'nda sinemaya gitmeyi daha çok seviyorum. Özellikle böyle sabırsızlıkla beklenen filmler olunca ayrı bir zevkli oluyor. Filme gittiğimiz gün de son seansa gidelim dedik. Son seans olmasına rağmen hatta film vizyona gireli neredeyse iki hafta olmasına rağmen sinema salonu full doluydu. İğne atsanız, bulamazsınız tabirini gerçekleştirdik. Biz de kalabalık gitti. İşte o zaman filmin daha da eğlenceli olacağını anladım. İyi ki de izlemişim dedim. Herkes serinin delisi.

Her ne kadar seriye geç başlamış olsam bile bu hayran grubuna kendimi ekledim. Çünkü (abartmıyorum) her filmi çok manyak bir şey. :D Özellikle benim gibi aksiyonu, komikliği ve romantikliği bir arada seviyorsanız zaten bu film serisi tam size göre. Bunların yanı sıra aileyi, dostluğu ve iyi-kötü kavramını öyle güzel yansıtıyorlar ki... Kesinlikle boş bir film serisi değil. Önceden bu seriye karşı ön yargılıydım. Çünkü ortaokulda bu seriye deli gibi hayran olan biri vardı. Çocuk her avatarına araba resmi koyup, 'hızlı ve öfkeli' yazıyordu. Artık oradan mı gıcık kaptım bilmiyorum ama nedense filmin sırf araba yarışından oluştuğunu zannettim. O gün bugündür seriden uzak durdum. Araba yarışlarını severim ama tüm seri boyunca katlanamam falan modundaydım. Geçen sene de başrol oyuncularından Paul Walker'ın öldüğü haberini okuyunca daha da uzaklaştım seriden. Ama sonra... Son filmdeki Paul için yapılan sahne... Abartmıyorum tam 1 aydır 'See You Again' şarkısını aralıksız dinliyorum. Çok kötü oldu be.

Bunların dışında film serisi hakkında ne yorum yapsam bilemiyorum. Tek tek filmleri anlatmayacağım. Konular süper bağlantılı. Birini izleyip, diğerini atlayamazsınız. Mesela ben 3.filmden nefret ettim. Çünkü sevdiğim ekipten hiç kimse yoktu. Resmen ergenlerden oluşan bir ekip vardı ama paşa paşa izledim. Sonraki filmleri izleyince arada bağı öğrendim ve kısa çaplı bir şok yaşadım. Yani filmleri atlayarak kesinkes izlemeyin. 3.filmi bile. Maalesef.

Filmdeki ekibe bayılıyorum. Brian elbette göz bebeğimiz ama Brian'ın kankası Roman'a hele harbi bayılıyorum. Serideki en favori karakterim o sanırım. Özellikle son filmde kırdı geçirdi bizi. :D Sırf o adam için bile seriyi baştan izlerim. Roman sayesinde 2.film favorilerim arasında. Ama diğer filmlere haksızlık edemem. Her filmde giderek kendilerini geliştirmişler. Gerek kurgu olarak gerek kadro olarak... Bak şimdi böyle yazınca en baştan izleyesim geldim. Hepsi bilgisayarımda kuzu kuzu duruyorlar. Can sıkıntısında açıp, izleyebilirim.

Bu yazıda ne kadar şey söylersem söyleyeyim bu seriye az bile kalır. İçinizde izlemeyen varsa kesinlikle otursun, izlesin ve bana gelsin. Dedikodu yaparız. Bayılacağınıza eminim. Sizi sıkmayan, tam tersine içine çeken ve aynı zamanda şaşırtan bir kurgusu olan Hızlı ve Öfkeli'ye yumulun. Geç kalmış olabilirim, niye daha önce izlemedim diye kendime öfkeli de olabilirim ama aynı zamanda hızlıyım. 2017 Nisan'da görüşürüz sinemada!

Son olarak şu iki video'yu izleyin derim. Şarkıların da bağımlısı olacaksınız. We Own It & See You Again

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

27 Mart 2015 Cuma

Film Önerileri: Sınav Öncesi, Film Geceleri


Selamlar...

Bu aralar kitap okuyamama modundayım. Bir ara ne güzel arka arkaya kitapları okuyordum. Sonra tıkandım. Ki okunacak o kadar mükemmel kitaplar var ki... Resmen vicdan azabı çekiyorum. Ama kitap okuyamadığım zaman da film izliyorum. Ve şey, Hannibal. Ona ayrı değineceğim. 
Uzun zamandır film önerisi yapmadığımı fark ettim. Hazır havalar ısınıyor, dışarı çıkmadan önce ya da sınav öncesi-sonrası kafa dağıtmalık bir şeyler arıyorsanız sizi, özenerek hazırladığım film listesine alayım.

Bitirim İkili serisini aslında baya zaman önce izledim. Ama blog'da önermemişim. Bu seriyi yeni mi izledin Jane diye sakın kafama vurmayın. Elbette yeni izlemedim. :D Çocukluğum aksiyonlu filmlerle geçti benim. TV'de habire izliyordum ama adam akıllı izlemek istemiştim. Sanırım yazın izledim. Ki yine izlerim. Bol aksiyon, kahkaha istiyorsanız bu seriye direk atlayın. Favorilerim arasındadır. Jackie Chan ve Chris Tucker ikilisine bayılacaksınız!

Hansel ve Gretel - Cadı Avcıları filmini vizyondayken gidip izlemedim. Ama sonra tabii baya pişman oldum. 2013 yılında vizyona girdi. Ve bizim masallarda bildiğimiz Hansel & Gretel ikilisinden çok farklılar. Bence devam filmi bile çıkmalı. Ah, bayılıyorum şöyle masalların karanlık yönlerini gösteren yeni versiyon filmlere, dizilere...

Aranızda Aamir Khan'ı tanımayan var mı? Blog'da her fırsatta ismini dile getirdiğim Bollywood oyuncusunu tanımıyorsanız zaten bu yazıyı okumadan 3 Idiots ve Ghajini filmlerini izleyin. Ama zaten Aamir Khan'ı tanıyorsanız ise Dhoom 3'ü izlediniz mi ? İlk çıktığı zaman izlemiştim ve yine her zamanki gibi bayıldım! Bollywood filmleri bir harika. Mutlaka şans verin. Aksiyon, eğlence, drama... Ne varsa bu filmde var.

Şimdi size en bi sevdiğim iki oyuncudan söz edeceğim. Tom Cruise ile Jamie Foxx. Bu adamların filmlerine gerçekten bayılıyorum. Tom Cruise varsa işin içinde mutlaka aksiyon olur. Tetikçinin Gecesi'ni izlemelisiniz! Şaşırtmalı ve gerçekten aksiyon dolu bir filmdi. İkisini aynı filmde görünce balıklamasına atlamıştım.

Yazın D&R'da çalışırken film bölümündeki arkadaştan habire film önerisi alıyordum. Hachito da bunlardan biri. Gecenin bir yarısı izlemiştim. Salya sümük ağladım. Nasıl bir film... Anlatamam. Gerçek hayattan alınmış zaten. Ama fena bir şey. Bu aralar duygusal olanlar izlesin. Ağlayıp, rahatlarsınız. Gerçekten çok güzeldi. Evdeki kızlara da izleteyim ben...

Ve son olarak Aşk ve Para diyorum. Yazın DVD'sini alıp, izlemiştim. Katherine Heigl'in filmlerini gerçekten hiç şüphesiz izlerim. One For The Money yani Aşk ve Para da bunlardan biridir. Yine gülerek ve heyecanla izledim. Aksiyonla beraber sinir edici karakterle harmalanmış komik mi komik bir filmdi. Katherine Heigl hayranı yapacağım sizi de !

Şimdilik bu kadar ama az önce film listeme göz attım da bir sonraki yazıda çok daha fena filmler varmış. Siz bunları izlerken ben de güncel filmlere göz atarım. Yorumlarınızı bekliyorum. Ve elbette önerilerinizi de...

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

20 Ekim 2014 Pazartesi

Marvel Filmlerine Hazırlanın: Evrim Geçiriyoruz!


Selam Millet!

Bayadır blog'a giremiyordum. Daha doğrusu internete giremiyordum. İnsan yeni bir ortama girince bazı alışkanlıklarını yapmakta zorluk çekebiliyormuş. Mesela kitap okuyamıyorum. :D Ve şuan elimde Percy Jackson'ın ilk kitabı var. Nedense bir türlü adam akıllı oturup, okuyamadım. Ben de o yüzden kendimi filmlere verdim. Hem de öyle böyle değil. En yakınım dediğim arkadaşımla aynı evde kalıyoruz ve çoğu zevklerimiz aynı olduğu için oturduk, tüm hafta film izledik. Marvel filmlerini! Bazılarını tekrar izledik. Ve cidden çok iyi geldi. Marvel dünyası öyle etkileyici ki... Bunu blog'da paylaşmasaydım olmazdı. O yüzden ilk fırsatta yazmaya karar verdim.

Marvel filmlerini duymayan var mı bilmiyorum ama mutlaka karşılaşmışsınızdır. Hem çizgi filmleri hem çizgi romanları hem de artık eski-yeni versiyonlarıyla beraber filmleri var. Açıkçası küçükken çizgi filmlerini hiç izlemedim. İlgimi çekmiyorlardı. Ama filmleri cidden sizi çekiyor. Kurguları müthiş, beyaz perdeye yansıtma biçimleri şahane. Tamam, çoğu sahneleri yeşil perdeden oluşuyor. Bu size yapaymış hissi verebilir ama inanın bana filmleri izlerken bunun hiç farkında olmuyorsunuz. Taa ki kamera arkası sahnelerini keşfedene kadar. Benim gibi sakın kamera arkalarına bakmayın. Çok fena hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. :D En sevdiğiniz karakteri yeşil ve siyah noktalarla çevrili görmek istemeyebilirsiniz.

Şimdi gelelim filmlere... Marvel'in çok sayıda yapıtı var. Ve bir o kadar kahramanı... Hepsinden bahsetmeyeceğim ama göz önünde olan, gündemde filmleri olan kahramanlardan söz edip, filmleri hangi sırayla izlemenizi tavsiye edeceğim. Eh, sonrasında izleyip izlememek size kalıyor. Ama bu muhteşem dünyaları izlememek, büyük kayıp demek. :D

Film listesini hem araştırarak hem de kendim izleyip, hangi zaman dilimlerinde geçtiğini hesaplayarak hazırladım. Ki buna dair gerçek bir listem bile var. :D Ciddiye aldım bu işi. Aslında nedense eğlenceli de geldi. Evet, neyse. Başlıyorum.

İlk önce birbirinden bağımsız filmlerden başlayacağım. Yani bahsedeceğim serileri arka arkaya direk izleyebilirsiniz. Bunların belirli bir grubu yok.

X-Men serisi çok kapsamlı. Marvel ilk önce üç filmlik bir seri yaptı. Daha sonra X-Men'in geçmişini ve geleceğini anlatan filmler yaptı. Bir de üstüne filmdeki bir karakterin, Wolverine'in hayatını anlatan film serisi yaptı. Yani başlangıç için süper bir seçim olacak sizin için.
X-Men dünyasıyla tanışmak istiyorsanız ilk önce X-Men First Class (2011) filmini izleyin. Şunu rahatlıkla söylebilirim ki benim Marvel'deki en favori filmim. İlk sinemada izlemiştim. Cidden bayıldım. Öyle böyle değil. Neden bu kadar çok sevdim bilmiyorum ama favorim o. Sonrasında zaten milyon defa izledim, izlerim de. Marvel'in en iyi filmlerinden biri. Hiç çekinmeden izleyin. Zaten filmin cast'ı çok iyi. James McAvoy ve Jennifer Lawrence ise sevdiğim oyuncular olduğu için filme kocaman bir kalp.
Bu filmden sonra sırasıyla; X-Men (2000), X-Men United (2003) ve X-Men Last Stand'ı (2006) izleyebilirsiniz.
Bunlardan sonra Wolverine'nin dünyasına dalış yapın derim. X-Men Origins: Wolverine (2009) ve The Wolverine  (2013). 


Ve en heyecanlı son filme geliyoruz. Bu sene vizyona giren X-Men: Days of Future Past'ı izlemezseniz olmaz. Çünkü X-Men Last Stand'da çok şaşırtıcı ve kızdırıcı bir son olmuştu. Bu yeni filmde her şey bambaşka oluyor ve gelecek film için daha da sabırsızlanıyorsunuz. İnanın bana, X-Men dünyasına aşık olacaksınız. Yani şahsen ben her filmlerini izlediğimde keşke mutant olsam falan diyorum. Hatta filmleri izlerken "Kesinlikle bu özelliğim olsun isterdim. Yok yok bu olmalı. Ay dur bu mutant da çok iyiymiş." modunda oluyorum. :D Filmleri izleyin ve bana geri dönün. Pişman olmayacaksınız.

Sıradaki bağımsız karakterimiz ise Spiderman. Eminim ki çoğu kişinin çocukluk kahramanı. Ki hala çocukların en sevdiği karakter. Yıl 2014 ve Spiderman hala bir kahraman. Marvel'in en başarılı yapıtlarından biri kesinlikle. Ve izlemeye doyamadığımız bir seri. Marvel de bunu biliyor olmalı ki iki farklı versiyonunu çekti. Bazıları eski versiyonu beğendi bazıları yeni versiyonu daha çok sevdi falan ama her filmi birbirinden güzel. 


İlk Spiderman serisi 2002 yılında çekildi. Tobey Maguire, Spiderman'i çok çok güzel canlandırdı. Üç filmlik seride ona aşık olmamak imkansız. 2004 ve 2007'de de filmler çıktı. Daha sonra seri sonlandırıldı. Aslında çok güzel devam ederdi ama Tobey Maguire'nin ayrılması sebebiyle Spiderman macerasına ara verildi. Ki seri çok güzel ilerliyordu. Özellikle Spiderman 3'ü çok sevmiştim. Hala sıkıldıkça izlerim.

Sonrasında Marvel, yeni Spiderman hazırlıklarına başladı. Bu sefer Andrew Garfield, Spiderman'ı canlandırdı. Hatta ilkten hayranlar onu istemedi. Ki ben bile şüpheyle izledim. Andrew iyi hoş ama Spiderman havası yok gibiydi onda. Ama 2012'de Amazing Spiderman'i izledikten sonra ağzımın suyu aktı. Abi çok güzel oynamış. Kurgu daha da mükemmel olmuş. Andrew'in oyunculuğu süperdi. Eh bir de Gwen rolünü oynayan Emma Stone filme çok ayrı bir renk katmış. Yani resmen seriye aşık oldum. :D Seri böyle çok tutulunca Marvel hemen ikinci filmi de çekti ve bu sene vizyona girdi. Sinemada izleyemedim ama geçenlerde evdeyken izledim. Yemin ederim bu Spiderman'i daha çok sevdiğimi anladım. Daha komik, daha heyecanlı, daha romantik... Bu filmde biraz duygusal sahneler vardı ki son sahnede harbi ağlayacaktım. Gelmiş geçmiş en iyi Spiderman filmi diyebilirim. Çok güzeldi be! Andrew'i daha çok sever oldum. Yeni versiyona karşı bir ön yargınız varsa mutlaka bunu yıkın ve filmi izleyin. Mutlaka!

Diğer bağımsız filmler: Fantastic Four, Blade, Daredevil, Elektra, Punisher, Man-Thing ve Ghost Rider. Fakat henüz bunları izlemediğim için bir yorumda bulunamıyorum. :D İzleyen varsa yorum beklerim. Açıkçası şuan pek ilgimi çekmiyorlar.


Ve şimdi en heyecanlı ve müthiş kahramanlarla dolu bölüme geldik: Avengers ekibi. Yenilmezler deniliyor bu gruba ki öyle cidden. Yenmek pek mümkün değil. Her birine aşık olabilirsiniz. Kötü karakterleri bile çekici. :D Marvel'i en büyük yapıtlarından biri Avengers. Ama Avengers'ı izlemeden önce karakterleri tanımak adına onların filmlerini izlemeniz gerekiyor. Ve size küçük bir tavsiye; aşağıda sırasıyla yazdığım filmleri gerçekten o sıraya göre izleyin. Avengers'ı izlerken hem aklınız karışmaz hem bu kim demezsiniz hem de karakterler hakkında spoiler yememiş olursunuz.

İlk Iron Man'le başlıyoruz. Bizim deyişimiz ile Demir Adam. Son yılların en sevilen karakterlerinden biri daha. Ki sanırım benim Marvel'deki en sevdiğim kahraman Iron Man. :D Acayip derecede seviyorum. Hatta seriyi geç izlediğim için kendime hala kızarım. Filmlerini hiç sinemada izlemedim. Ve eğer dördüncü filmi çıkarsa sinema salonunda sabahlamayı düşünüyorum. Iron Man'i doya doya anlatmak isterdim ama zaten bunu yaptım. Blog'da Iron Man'e dair bir yazı bulabilirsiniz. Tık 

Iron Man'in (2008) ilk filminden sonra Incredible Hulk (2008)'ı izleyin demişler ama ben izlemedim. O yüzden bu konuda da bir şey diyemeyeceğim. :D Hemen sonrasında Iron Man 2'yi (2010) izleyebilirsiniz. Sonraki film ise Thor (2011) ! Thor aslında bir Mit karakter. Ama Marvel çok güzel bir şekilde kurgulamış ve bunu beyaz perdeye yansıtmış. İlk film hem heyecanlı hem de değişik. Ama cidden seveceksiniz. :D Thor hayranları giderek artıyor. Thor'un etkisinden çıkmadan Captain America'yı (2011) izlerseniz baş dönmesi yaşayabilirsiniz. Çok çok çok etkileyici bir filmdi. Captain America da çok sevdiğim bir karakter oldu. Baş döndürücü, muhteşem kurgulu ve heyecanlı bir filmdi. Filmin sonunda zaten devamını isteyeceksiniz. :D Ama sakın devamını izlemeyin. Çünkü artık Avengers zamanı! Yukarıda yazdığım filmleri izlediyseniz hemen Avengers'ı izlemeye başlayın. Bu ekip bir harika dostum ! Iron Man, Hulk, Thor ve Loki, Captain America, S.I.E.L.D ekibinden efsanevi karakter Black Widow var. Yok yok yani. Muhteşem bir film arkadaş. İzlemeye doyamayacaksınız. Marvel'in en kapsamlı filmi olmuş. Filmin devamı da gelecek. Hatta sürpriz isimler de olabilir. :D Bu bilgiyi paylaşmayayım. Zamanı gelince Marvel bombayı patlatır zaten. Gerçekten Marvel'in en aksiyonlu ve en heyecanlı filmi olmuş. Espriler, komiklikler, aksiyonlar havada uçuşuyor.

Avengers sonrası arka arkaya Iron Man 3 (2013) ve Thor 2 (2013) ve Captain America 2'yi (2014) izleyebilirsiniz.  Ki inanın bana bu üç film hem etkileyici hem de ağzınızı açık bıraktıracak cinsten bitiyor. Üçüne de ayrı ayrı hayran kaldım. Iron Man 3'ü çok sevdim. Favorilerimden. Umarım dördüncü film gelir. Kesin bir şey yok maalesef.
Thor 2, ilkten çok sıkıcı geldi. Cidden, hatta bir ara Marvel'in en sönük filmi diyordum ki son sahnelerde bombaları patlatmışlar. Şok üstüne şok yaşadım. Filmin sonunu görmeden yorum yapmamak lazımmış. :D Ve Thor 3 de gelir gibime geliyor. 

Captain America 2 zaten fena bir şey. Black Widow'un da başrolde olması filme çok ayrı bir renk katmış. İzlerken mest oldum. Gelecek film daha heyecanlı olacakmış. Küçük bir sır vereyim: Iron Man, Captain America'ya konuk olacak ama ortalığı yerle bir edebilir. İç savaş temalı bir film olacakmış. Tanrım ! En sevdiğim iki karakteri dövüşürken görmek istemiyorum.

Ve İşte Marvel dünyası böyle. İzlerseniz ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Hatta bu yazıda Marvel'i çok iyi anlatamadığımı bile göreceksiniz. Anlatmak mümkün değil. İzleyip, o heyecanı yaşamanız lazım. :D Her filmde bambaşka oluyorum. X-Men'de mutant olmak istiyorum. Iron Man'de Tony Stark'la takılmak istiyorum. Thor'da onunla beraber Asgard'a gitmek istiyorum. Captain America'da zaten ufuu yapılacak çok şey var. :D Spiderman'de bir New York turu istiyorum. Kısacası her şeyi istiyorum. Aksiyon dolu, heyecandan gözünüzü bile kırpamadığınız ve yeri geldiğinde içinizi ısıtan romantik bir şeyler istiyorsanız bu filmlere gömülün. Bilim Kurgu ve Fantastik özelliklerinden hiç bahsetmiyorum bile. 

Şimdilik bu kadar. Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Not: Filmleri izledikçe Ask.fm'e gelin dedikodularını yapalım. Marvel filmleri hakkında konuşmaktan hiç bıkmam. :D

27 Temmuz 2014 Pazar

Film Yorumu: Uyumsuz (2014)


Müthiş bir kitaptan uyarlanan ve kitabı kadar muhteşem olan bir film için kolları sıyırma vakti ! Uyumsuz'u fena kafaya taktım. İki gündür sanki Uyumsuz'da yer alıyormuşum gibi hissettim. Kitaptan hemen sonra filmi izlemek... Süperdi! Resmen kitabı izliyormuşum gibi oldu. Belki de yılın en iyi kitap uyarlamalarından biri olabilir.

Dün akşam kitap yorumunu yayınladıktan sonra direk filmi izlemeye başladım. Yaklaşık 2,5 saat sürdü. Ama o kadar saat nasıl geçti bilmiyorum. Her zaman dediğim gibi; 10 sezonluk dizi izliyormuşum tokluğu veren filmlerin yeri bende çok ayrıdır. Uyumsuz da bu filmlerden biri oldu. Cidden, sanki film değil de dizi izliyormuşum gibi oldu. Dolu dolu, heyecanı hiç sönmeyen, müthiş akıcı bir filmdi.

Konuya değinmeyeceğim. Kitap yorumumdan bakabilirsiniz. Ve benden söylemesi; kitabı okumayanlar bu yazıyı okumasın. Spoilerleri yersiniz. :D

Öncelikle şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki kitaba çok sadık kalınmış. Repliklerden tutun da kitaptaki çoğu sahne filme aynen yansıtılmış. Filmin %96'sı sırf kitaptan alınmış. Diğer %4'lük kısmı ise sanırım Hollywood film tarzına ayak uydurmak için değiştirilmiş fakat bu göze batmıyor. Tam tersine kitaptan farklı, özgün bir özellik sunmuş. Yani ben değiştirilmiş yerlere bile bayıldım.


Oyuncu seçimlerine gelirsek... Tris'i oynayan Shailene Woodley, cidden süper bir performans sergilemiş. Tam hayal ettiğim gibi bir Tris olmuş. Her hareketine, mimiklerine, ses tonuna bile hayran kaldım. Karaktere cuk oturmuş. Gerçekten, filmi izlerken ona hayran kaldım. Hem güzel hem oyunculuk konusunda etkileyici hem de Tris'i çok güzel yansıtmış. 
Four karakterini canlandıran Theo James ise idare ederdi, sanırım. Adamın oyunculuğuna bir lafım yok. Hakkını vermiş. Aynı Four'un hareketleri, mimikleri falan... Görüntü olarak pek içime sinmedi. :D Zaten kitaptan uyarlanan filmlerde mutlaka uymayan birini bulurum. Bu seferki kurbanım Theo oldu. Yine de hakkını yememek lazım, filmde döktürmüş. Özellikle ses tonuna aşık oldum. Onun sahnelerinde kulaklarım şenlikte gibiydi. Gür ve tok bir sesi var. Tüm gün onu dinleyebilirim. :D 
Tris'in abisi Caleb'i ise Ansel Elgort canlandırmış. Bunu önceden biliyordum ama izleyince bir tuhaf oldum. Daha geçen gün Ansel ve Shailene'i Aynı Yıldızın Altında'da izledim. Orada müthiş bir çiftlerdi. Bu filmde ise kardeş olmaları... Açıkçası tuhafıma gitti. :D Tamamen benim düşüncelerim. Yani mesela Jeanine karakterini canlandıran Kate Winslet'i de izlerken bazen o bakışları, duruşu falan bana Titanik'teki hallerini hatırlattı. Kısacası bu filmi izlerken hem mest oldum hemde oyuncuları öyle dikkatli izledim ki çoğu zaman aklım başka yerlere uçtu. :D

Bunların dışında... Diğer karakterlerin oyuncuları cuk oturmuş. Özellikle Christina'yı ve Eric'i canlandıran kişiler karakterlere tam bürünmüşler. O konuda bir sıkıntı yok. Kitap da olduğu gibi filmin sonlarına doğru aksiyon tavan yaptı. Hemen hemen her sahne aynıydı. Bi son sahne değiştirilmiş. Ama güzel değişim olmuş. Açıkçası Tris ve Four'un dövüşmesini izlemek çok heyecan vericiydi. :D

Kitap yorumumdan bahsettiğim gibi Tris'in değişim süreci aynen filme yansıtılmış. Bu durum çok hoşuma gitti. İlk saniyedeki Tris ile son saniyedeki Tris arasında kocaman bir değişim vardı. Filmde bu çok güzel belirtilmiş.

Hmmm. Filmin müzikleri konusunda bir şey diyemeyeceğim. Bence çoğu sahnede müzik seçimleri uymamış ama bu beni çok ilgilendirmedi. :D 

Ve son olarak... Kitabı okurken hayal etmesi biraz zor ve açıkçası pek zevkli olmayan bir sahne vardı. Tris'in bayrak yarışmasını kazanıp da, Cesurlarla birlikte adrenalini sonuna kadar yaşadığı bir uçma sahnesi vardı. Onu filmde izlemek dehşetti ! (İyi anlamda.) Kesinlikle o sahne filmde daha iyi yansıtılmış. İzlerken mest oldum, oturduğum yerden kudurdum "Bende istiyorummmm" diye. O sahneyi mutlaka görmelisiniz. Film bittikten sonra bile birkaç kere izledim. Gerçekten o anı yaşamak isterdim. Şanslı Tris... Yoksa Shailene mi demeliyim ? :D

Uyumsuz'la bu kadar içli dışlı olduktan sonra hayata nasıl devam edeceğim bilmiyorum ama en kısa zamanda seriye geri döneceğim. O zamana kadar kitabı okuyup, filmi izleyin. MUTLAKA. Ve kesinlikle kitabı okumadan filme balıklama atlamayın. Haksızlık olur. :D

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Film Yorumu: Aynı Yıldızın Altında


Birkaç saat önce merakla beklediğim ve tam bir sene önce okuduğum; beni mest edip, boğazımı düğümleyen kitabın filmini izledim. İnanılmaz bir şey. Kitabı okuyorsunuz, karakterleri hayal edip sanki onlarda sizden biriymiş gibi davranıyorsunuz. Sevip, gülüyorsunuz, ağlıyorsunuz. Sonra o hayal dünyanızı sinemada farklı bir biçimde izliyorsunuz. Her zaman dediğim gibi; sanki senaryoyu önceden okumuş gibi... Oturduğum yerden replikleri dudaklarımı oynatarak söylüyorum. Hangi sahnenin geleceğini bilip ya heyecanlanıyorum ya da "Lanet olsun, şimdi gözlerim dolacak!" diye söyleniyorum. İşte bu yazdıklarımı az önce aynen tekrardan yaşadım. Yaşamaya da devam edeceğim. Müthiş bir şey.

Aynı Yıldızın Altında'nın (TFIOS demeyi tercih ediyorum.) yeri ben de çok ayrı. Geçen sene reşit olduğum zaman annem hediye almıştı. Ve 3 günümü dolu dolu okuyarak geçirmiştim. Kitap bitince zaten gerçek hayatın tokatını yemiş gibi olmuştum. Affallayıp, birkaç gün kendime gelememiştim. Bir de şimdi filmi izleyince iyice tuhaflaştım. Beni dengesiz yaptı bu kitap ve film. Resmen içime bir ayı oturdu kalkmıyor. Öyle bir ağırlık oluştu içimde. Boğazımdaki düğümden bahsetmiyorum bile... "Augustussız bir dünya görmek istemiyorum." - Isaac

Filmle ilgili ne söylesem bilemiyorum. Her şeyiyle bana mükemmel geldi. Hani şu sahne kötüydü, gereksizdi, farklı ama olmamış diyebileceğim bir şey yoktu. Kusur aramıyorum o yüzden. Çünkü izlerken hiçbir şey umrumda değildi. Saate bakmadım, ara verildiğinde "zaman ne çabuk geçti" dedim ve en önemlisi kitabı okurken neler yaşadıysam filmi izlerken de aynı şeyleri yaşadım. İlk yarısında baya güldüm. Kahkaha atmaktan çenem ağrıdı. Ansel Elgort'un oyunculuğuna hayran kaldım. Sırf mimikleriyle bile güldürdü, aşık etti. Onun suratına bakmaktan alt yazıya odaklanamadım. Ki bu da sorun olmadı çünkü resmen filmi ezbere biliyormuşum. Çoğu zaman cidden alt yazıya bakmadım. Ne diyeceklerini biliyordum. Doğru da çıktı. :D Bu yüzden kendimle gurur bile duyuyorum. Neyse.

Filmin ilk yarısı cidden güzeldi ya. Tüm sahneler, replikler... O kadar uyumluydu ki. Tüylerim diken diken oldu. Sonra ikinci yarı başladı. Zaten o zaman koltuğuma gömüldüm. Neler olacağını biliyorum ya... Augustus'un kanser olduğunu söylediği sahneden sonra koptum. Gözlerimi tavana dikip, "Sakın ama sakın ağlama. Aynı şeyleri okudun ve yeterince zırladın zaten. Hepsi yalan, altı üstü bir film. Ağlanacak bir şey yok. Çıkışta kıpkırmızı gözlerle çıkmak istemezsin herhalde. Hayır, o sahneye bakma yoksa sümüklerin şimdi fırlayacak!" modundaydım. Cidden ağlamamak için zor tuttum kendimi. Boğazım isyan etti resmen ağla diye. Ama ciddiyim, ağlamaya başlasaydım duramazdım. İzlemesi daha farklıydı. Augustus'un kanser olduğunu söylemesi, kendi cenazesini prova etmesi, çaresiz hissetmesi... Tanrım! Gerçekten kaldıralamayacak bir gerçek acı. Film ve kitaplarda böyle ama ya gerçek hayatta ? Şuanki halime tekrar şükrettim, her şeye minnettarım dedim. Bu kitabı o yüzden seviyorum. Her hatırladığımda bulunduğum konuma bir kez daha sımsıkı sarılıyorum.


Hazel Grace rolündeki Shailene Woodley'e gelirsek... Kadının oyunculuğunu cidden seviyorum. Hazel karakterini hem çok güzel oynamış hem de eksik oynamış. Özellikle acı çektiği ve ağladığı sahneler cidden müthişti. O duyguları bana hissettirdi. Gerçekten yaşıyormuş gibiydi. Bazı sahneleri gözümün önünden gitmiyor. Ama bazen de hiç Hazel değilmiş gibiydi. Bilemiyorum. Elbette oturduğum yerden onun oyunculuğunu eleştirecek değilim. Beni filmde ağlatacak duruma getirdiyse bu karaktere cuk oturmuştur.

Filmdeki replikler resmen kitaptakilerin kopyasıydı. Cidden çok güzel uyarlamışlar. Ayakta alkışlıyorum. Ama tek hayal kırıklığına uğradığım sahne, Augustus'un kanser olduğunu açıklarken söylediği bir replik vardı: "Taramada yılbaşı ağacı gibi ışıl ışıldım, Hazel Grace. Göğsüm, sol kalçam, ciğerim, her yer." Bu repliğe cidden aşığım. Ciddi bir şeyi esprili bir şekilde söyleyebilen biri varsa bu Augustus Waters olur zaten. Bu replik filmde yoktu ama ben o sahnede kendimce mırıldandım. Sonrasında zaten gözlerim doldu. Kitabın kopyası resmen. Tuhaf bir deneyim oldu cidden.

Bunların dışında... Filmin soundtrack'ı mükemmel! Film çıkmadan önce dinlemeye başlamıştım. Filmdeki sahnelerle daha da uyumlu olmuşlar. Eve gelir gelmez indirdim ve şuanda dinliyorum. Kesinlikle dinleyin. Kitabı okumayanlar varsa (ki şuan bu yazıyı okuyorsa feci spoiler yedi.) okurken soundtrack'ı dinlesin.

Film hakkında söylenecek milyon şey var. Cidden beynim durdu. Filme girmemle çıkmam bir oldu sanki. Hala etkisindeyim. Sarhoş gibiyim. Kitap okuyacak halim kalmadı. Geçen seneki ruh halim geri gelmiş gibi. :D Augustus'u hatırlamak...


Bunu söylemek ne kadar doğru ya da gerçek bilemiyorum ama bu kitabı okuduktan sonra yaşanılan "çoğu" ilişkinin, aşkın aslında hiçbir şey olmadığını ve cidden sıradan olduklarını anlıyorsunuz. Elbette burada aşk dersi verecek değilim. Hiçbir zaman öyle bir insan olmadım. Fakat bu kitabı okuyunca gerçekten hiçbir şeyin sağlıktan önemli olmadığını anlıyorsunuz. Delice sevin, aşk için sürünüp, mahvolun ama sağlık olmayınca olmuyor. Bu ikilinin aşkı belki sonsuza dek sürecek. Ama işte, kanser her şeyi yerle bir edebiliyor. 

Son olarak; kitabı okumayanlar çok şey kaçırıyorlar. Okuyun, okutun. Başucu kitabınız olsun. Mutlaka sizi etkileyecek. Film için ön yargılı olanlar direk o yargılarını bırakıp sinemaya koşsun. Kitap kadar etkileyecek bir film sizi bekliyor.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane


Not: Kitabın sonundaki Augustus'un etkileyici ve beni mahveden mektubunu aynen filme yansıttıkları için tüm film ekibine hayran kaldım. Ayakta alkışlamak bile yetmez. 

22 Temmuz 2014 Salı

Jane: "Sohbet, Muhabbet"

Merhaba !

Delicesine yazmak istediğim için kendimi blog'da buldum. Aslında yazacak birkaç şey fark ettim. :D Değişik bir yazı olabilir. Eren'deki (SaklamaKabı) cesaret bende de olsa Vlog (Video) yapar yayınlardım ama hayır, henüz ona hazır değilim. :D

Öncelikle, blog'a bu aralar çok olumlu yorumlar geliyor. İnanın bana 32 diş sırıtarak tek tek yorumları ve notlarınızı okuyorum. İyi ki Ask.fm açmışım dedim. Oraya baya ilgi var. Hatta buradan link vereceğim. Hücum edin, aklınıza ne geliyorsa sorun. Gerçekten eğlenerek cevap veriyorum. Link: JaneWampirob

Ask.fm'e bu aralar en çok Ölümcül Oyuncaklar ve Cehennem Makineleri serileri hakkında sorular geliyor. Bu ilgimi çekmedi değil. Ve açıkçası mutlu da oluyorum. Favori iki serimdir. :D Sorulara gelince... Aslında oradan elimden geldiğince açıklamaya çalışıyorum fakat burada detaya girip, akıllardaki sorulara cevap vermek istedim. Sorular genellikle, ilk önce hangi seriyi okumalıyım oluyor. Ben ilk Cehennem Makineleri'nin kitabını okumuştum ama hiçbir şey anlamamıştım. Sanırım o dönem "anlayamama" sorunum vardı. :D Daha sonra Ölümcül Oyuncakları okuyunca her şey yerine oturmuştu. Ama şimdi şöyle söyleyeyim, bence ilk Cehennem Makineleri'ni okuyun. Seri zaten 1800'lü yıllarda geçiyor. Yani Ölümcül Oyuncaklar'daki karakterlerin ataları diyebilirim. O yüzden ilk o seriyi okuyun. Zaten oradaki bazı karakterler *spoiler olmasın diye fazla detaya girmiyorum* Ölümcül Oyuncaklar'ın final kitabında da yer alacakmış. (Camlar Şehri'nde ve Kayıp Ruhlar Şehri'nde de görünüyorlar.) Artık rahatlıkla Cehennem Makineleri'ni okuyun diyebilirim. :D Serilerin müthişliğinden, akıcılığından ve aşık olunası karakterlerinden bahsetmiyorum bile. Blog'u alt üst edin ve serilere olan bağımlılığımı fark edin. :D


Bir diğer konu ise favori kitap serilerim. Zaten bir kitap blogger'ı olmanın en büyük zorluğu bu tip sorulara cevap vermektir. :D Yani ben sayamadığım kadar seri okuyorum. İçlerinden favorin hangisi, sorusu gelince löp diye kalıyorum. Evlat ayrımı nasıl yapayım ki ? :D Öhööm, elbette gözdelerim var. ( Resmen döneklik yaptım. Yapılacak bir şey yok. :D) Şiddetle, mutlaka, kesinkes okuyun dediğim serileri gözüm kapalı sayarım.

Cehennem Makineleri ve Ölümcül Oyuncaklar - Cassandra Clare: Genç Fantastik/ Romantik/ Aksiyon

Vampir Akademisi ve Kanbağı - Richelle Mead: Genç Fantastik/ Romantik/ Aksiyon

Lux ve Melez - Jennifer L. Armentrout: Genç Fantastik/ Romantik/ Aksiyon

Dönüşüm - Rachel Vincent: Fantastik/ Romantik/ Aksiyon

Sookie Stackhouse - Charlaine Harris: Fantastik/ Aksiyon/ Romantik

Düşmüş Melekler - Becca Fiztpatrick: Genç Fantastik/ Romantik (Final kitabı baya kötü.)

Açlık Oyunları - Suzanne Collins: Distopya/ Aksiyon/ Romantik

Travis Maddox ( Tatlı ve Ayaklı Bela kitapları) - Jamie McGuire: Gerçek Hayat/ Romantik

Bridgerton - Julia Quinn: Tarihi Aşk Roman

Kocaman bir not: Bu söylediğim serilerin hepsinde komik ve eğlenceli sahneler mevcut. Çoğu zaman kahkaha atararak okumuşumdur. Kahkaha attırmayan kitapları sevmem zaten. Ve elbette salya sümük de ağlayabilirsiniz. :D

Şuanki listem bu. Elbette daha okuduğum seriler var ama "favorim" olması için henüz o sınıra gelemedim. :D

Sıradaki konum ise müzik ve film önerilerim. Açıkçası bu aralar önerecek ne film ne müzik listem var. Bayadır film izleyemiyorum. Ki bu yaz film-dizi konusunda uçmayı düşünüyordum. Artık üniversite yaşamına kaldı. :D Müzik desen... eskileri dinlemekten kusacağım yakında. Yeni şarkı önerileri alabilirim her zaman.


Bir de "şu kitabı okudun mu" sorularında bazen takılıp kalıyorum. Çünkü okumamış oluyorum. Eğer okuyup da soruyorsanız lütfen bilgi verin ve almam gerekiyorsa "Janeeee kesinlikle al" deyin ki ben sıradaki maaşımı yine kitaplara yatırayım. :D

D&R da bazılarınızın ilgisini çekmiş. :D Çekmemesi tuhaf olurdu. Her gün aşk yaşıyorum resmen. Yeni kitap, albüm ve DVD konusunda yardımcı olabilirim. Her gün elime neler geçiyor bir bilseniz... :D

Bunların dışında... Beni merak edenler oluyormuş. Eskiden olsa hiçbir yerde fotoğrafımı göremezdiniz ama şimdi çat çat çekiyorum. Instagram'a birkaç tane koydum. Oradan bakabilirsiniz. Ayrıca Instagram hesabımdan okuduğum kitapları ya da aldığım yeni kitapların fotoğraflarını naklen orada canlı yayın yapıyorum resmen. :D


Son olarak okuyacaklar listemi ve şuan okuduğum kitapların fotoğrafını çektim. Yaz bitmeden bitireceğim inşallah. Ve bu ay cidden baya kitap aldım. Parayı bulunca gözüm döndü. Ki gelecek ay da böyle olacak gibi. :D Kitap önerileriniz falan varsa beklerim. Listem ne hikmetse küçülmeye başladı. :O

Şimdilik bu kadar. Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Not: Müthiş serilerle ve kitaplarla döneceğim. En kısa zamanda. Cooooming soooon!

18 Haziran 2014 Çarşamba

Ding Dong: Yaz Planları & Ivır Zıvırlar


Merhaba Merhaba !

Blog'a yazı yazmayı delicesine özledim. Fakat ne yazık ki bu aralar yazma fırsatı bulamıyorum. Iııı şey, D&R'da çalışmaya başladım. :D İş, tüm günümü, zamanımı ve haftamı alıyor. Yine de memnunum. Tek sorun blog'a zaman ayıramamak. Ama pazar günkü son sınavımdan sonra özgürüm ve sonrasında her boş zamanımda ya kitap okuyacağım ya film-dizi izleyeceğim ya da bir şeyler yazacağım.

Bu yaz, planlamadığım halde yoğun ve güzel geçiyor. Umarım sizlerinde tatiliniz istediğiniz gibi geçiyordur. :D Ben her sene, yaz tatilinde mutlaka yeni bir diziye başlarım ve onu bitirene kadar bırakmam. Bu sene de böyle bir planım var. :D Hatta birkaç planım var. Blog'da yazacak bir şeyim yok diyordum ya bugün aklıma bir fikir geldi ve "yaz Jane, içinde kalmasın" dedim. 

Ayıptır söylemesi ayın başında ilk defa doğru düzgün bir maaş alacağım. :D Bunun şerefine elbette delicesine kitap alışverişi yapacağım. Ve birkaç yıl önce kendime verdiğim sözü yerine getireceğim. (Bu bir sır aslında. Alınca gözünüze sokarım merak etmeyin. :D) Kitap listeme gelirsek... Yeni çıkan ve bu aralar çok okunan serilere sardım. Siz de fikirlerinizi benimle paylaşabilirsiniz.

-Ateşli Kalp: Kanbağı'nın 4.kitabı sonunda çıktı. Adrian'ı okumak için cidden sabırsızlanıyorum. Çalışırken kitap hep gözüme takılıyor fakat ne yazık ki okuyamıyorum. Sadece elime alıp, okşayıp yerine koyuyorum. :D 

-Güçlü Kal - 365 Gün Hayata Tutun: Sanırım bu kitap benim hayat felsefem olacak. İdolüm dediğim Demi Lovato'nun müthiş örnek verici kitabını almazsam olmaz. Ki kitabı zaten çalışırken yiyip, bitirdim. Her gün gidip o günün tarihindeki yazıyı okuyorum. Nasıl ilham veriyor... Mutlaka göz atın.

-Uyumsuz: Bu seriyi delicesine merak ediyorum. Filmi çıktı. Okuyucuları izledi ve bayıldılar. Kitabı okumadan izlemem dedim. :D Resmen seri beni al diyor. Umarım bu kadar beklentiden sonra bende hayal kırıklığı yaratmaz.

-Karanlık Ateş: Çok sevilen bir seri daha... Hazır elimdeki bazı seriler bitiyorken yeni serilere sarayım dedim. Ateş Serisinin okuyucularına güvenerek listeme ekledim. :D

-Cadı Ölüsü: Eh, artık Sookie'ye dönme zamanı. 4.kitabı okumak için sabırsızlanıyorum! Eric'i çok özledim be!

-Belalı Düğün: Veee son olarak Travis Maddox! Aslında bu ek bir kitap. O yüzden oldukça ince ama tekrardan Maddox'u okumak... Paha biçilemez. Spoiler vermeden burada bitereyim. :D

Kitap listeme "mutlaka eklemelisin" dediğiniz şeyler varsa, beklerim. :D

Yabancı dizilere gelirsek... Öncelikle yarım kalan dizilerimi bitirmek istiyorum.

-White Collar'ı bir ara delicesine izliyordum. Sonra ara verdim falan. 4.sezon fena bir şekilde bitiyor. 5.sezonu yiyip, bitirmemek için zor tutuyorum kendimi. Bu arada 6.sezon çekimleri başladı ve son sezonmuş. :( Evlat acısı gibi geldi.

-Supernatural'a devam etmemem çok anormal bir şey. Beni bilenler bilir, SPN delisiyim. İzlemeden duramazdım. Ama son sezonlara doğru... bilemiyorum durgunlaştı. Son sezondan kocaman spoiler de yedim. Ama devam edeceğim. :D

- The Vampire Diaries ve The Originals da yarım kalanlar arasında. Her hafta hiç kaçırmadan izliyordum sonra bıktım. Elena'nın mıymıylarını çekmek zor be arkadaş. Ama Klaus ve Salvatore'ler için yola devam!

-Once Upon A Time, resmen üvey evlat muamelesi görüyor benden. İlk sezonu feci sevmiştim. Ama 3.sezon bana göre çok iyi değildi. Ama elbette yarım bırakmam. Peter Pan ve Rumple için! :D

-How I Met Your Mother, yahu bu diziyi izlemeye başlayınca sezonlar nasıl bitiyor anlamış değilim. En son 5.sezon sonlarındaydım. Sonra ara verdim ve öyle kaldı. Her ne kadar final bölümünden bir sürü spoiler yiyerek, izlemiş kadar olsam da kesinkes diziye devam edeceğim. O ekibe aşığım ya!

Dizilerdeki durumum da böyle. Baya izlenecekler varmış. Ayvayı yedim. :D Bunlar bittikten sonra (ki muhtelemen 2 haftamı alır) yeni diziye başlayacağım. Aklımda birçok dizi var. Mesela: Arrow, Teen Wolf, Game of Thrones ve Alias. Aslında GoT'ın kitaplarını okumak istiyorum. O yüzden diziye başlamadım. Önerileriniz varsa, seve seve beklerim. :D

Ve son olarak filmlere gelirsek... İzlenecekler listem var. Eh bir de çalışırken gözüme çarpan filmler oldukça not alıyorum. Iıı bir de öyle bir dost edindim ki müthiş film önerileri yapıyor. :D Geçen gün bir film önerdi. Yarın onu izleyeceğim. Artık her sıkıştığımda onun başının etini yiyeceğim. Ama film önerilerine de açığım. :D

Bana şans dileyin. Bütün iyi şanslar da sizden yana olsun! Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Not: Anita Blake'e yeniden başladım. Hem seriyi yeniden okumak ve anlamak için hem de blog'da detaylı yorum yapabilmek için. Tabii kitap şuan elimde sürünüyor ama dönüşümüm muhteşem olacak!