Pages

25 Nisan 2015 Cumartesi

Kitap Yorumu: Gölge ve Kemik - Leigh Bardugo



Yeni karanlık bir dünyaya hazır mısınız ? Ben varım diyorsanız, Gölge ve Kemik'in dünyasına adım atın. İlk kitap olmasına rağmen esrarengiz kurgusu sizi içine çekecek.

Evet, bu kadar reklam kokan cümleleri bir kenara bırakıp, bilindik Jane yorumuna geçiyorum. Gölge ve Kemik'i açıkçası indirimde diye almıştım. Hatta ikinci kitabı da gözüm kapalı almıştım. Neyse ki hayal kırıklığına uğramadım. Gerçekten, serinin ilk kitabı olmasına rağmen Gölge ve Kemik'i çok sevdim. Akıcı ve sürükleyici bir şekilde kısa sürede bitirdim. Değişik, karanlık ve dediğim gibi ilgi çekici bir tarafı var. Özgün bir konuya sahip ve ben bu konuyu nasıl anlatsam şuan bilemedim.

Kafanız karışabilir. Çok normal. Ben okurken ilkten hiçbir şey anlamadım. Sonra birkaç şey yerine oturdu. Yazar, kendi hayal dünyasını oluşturmuş. Zaten kitabın başında bazı terim açıklamaları ve bir harita var. Kitap tamamen hayal ürünü. Kurguda geçen yer isimleri falan hep yazarın hayal dünyası. Ama etkilenmedim diyemem. Güzel düşünmüş ve aktarmış. Benden tam puan alır.

"Çok tuhaf," dedim bir süre sonra."Oysa güzelliğin her zaman insanın hayatını kolaylaştıracağını sanırdım."

Konuya gelirsek... Kitap Alina Starkov adındaki bir kızın gözünden anlatılıyor. Alina, cılız mı cılız bir kız. Aynı zamanda yetim ve tek yakını Malyen Oretsev. Malyen de yetim. Zaten beraber büyüyorlar, aynı yerde kalıyorlar. Resmen her şeyi beraber yaşıyorlar. Kitabın başında bunların küçüklük zamanlarından minik bir kesit var. Yetim olmalarına rağmen bazı özel yetenekleri var. 

Aradan yıllar geçiyor ve Alina'nın anlattığı bölüme geldiğimizde kızın haritacı olduğunu ve Malyen'in de bir izci olduğunu öğreniyoruz. Alanlarında çok iyiler. Malyen ağırbaşlı, fena yakışıklı (çoğu soylu kız gözüne kestiriyor) ve gerçekten izcilikte yetenekli biri. Alina ise cılız olmasına rağmen biraz cazgır biri. Çenesi hiç durmuyor. Her şeye bir cevap. Ağzında laf hazır. Bir o kadar da aşık. Malyen'e elbette. Ama henüz bir şey beklemeyin. Spoiler.

Gölge ve Kemik, eski zamanlarda geçiyor havası veriyor. Öyle de olabilir. Teknolojiye ait hiçbir şey yok. Tarihi aşk okuduysanız aslında ne demek istediğimi anlayacaksınız. Her tarihi kurguda olduğu gibi burada da normal kesim ve özel kesim var. İşte bu özel kesime Grisha deniliyor. Bunlar özel yetenekleri olan insanlar. Grisha'lar da kendi aralarında sınıflara ayrılıyor ama bu konuya detaylı girmeyeceğim. Kitabın içinde açıklamalarıyla beraber var. 
İnsanların Grisha olup olmadığını belirlemek için bir test var. Hemen her çocuk bu teste sokuluyor. Alina ve Malyen de teste girmiş ama geçememişlerdi. Ama bir şeyi gözden kaçırmışlar. Alina hiç de göründüğü biri değil ve bunun da farkında değildir.

"Bir şeyleri istemek," diye fısıldadı, "bizi zayıf kılar."

Grisha'ların konusuna adım attığıma göre Karanlıklar Efendisi'nden bahsedebilirim. Kendisi, Kral'dan sonra en yetkili kişi ve adından da anlaşıldığı üzere karanlığı yönetebiliyor. O da fena yakışıklı, yürüyen karizma ve sadece ismiyle bile insanları etkileyebiliyor. Alina ile karşılaşmaları çok uzun sürmedi. Volcra adı verilen düşmanlar tarafından saldırıya uğruyor Alina, Malyen ve diğer topluluklar. Bunun sonucunda Alina birden kendini Karanlığın Efendisi'nin karşısında buluyor.

Sonrasındaki olaylar cidden okunmaya değer. Zaten karşılaştıklarından sonraki bölümlere bayıldım. Kitap bir açılıyor ki... Şaşırtmalı sahneler vardı. Bazı şeyler tam oturmamış ama kitabı okurken hiç göze batmıyor. Bence. Serinin ilk kitabı olmasına bağlıyorum bu eksiklikleri. Yine de kesinlikle şansı hakkeden bir seri. Ben severek devam edeceğim. En bi' sevdiğim kurgulardır böyle tarihi, esrarengiz ve ormanda geçen kurgular. Saraylar, entrikalar, saraydaki yaşam ve oradaki insanlar... Oradaki insanlar demişken saraydan sadece Genya'yı sevdim. Alina'nın yeni dostu diyebilirim. Ki kitapta tek sevebildiğim karakter de Genya. Alina'ya pek ısınamadım. İleriki kitaplarda nasıl olur, bilemem. Malyen'i de sevdim. Sağlam karakterlerden. Karanlığın Efendisi önünde eğiliyorum zaten. Her şeye rağmen.

Kitabın sonu merak edici bitiyor. İkinci kitap da elimde. :D Ehem, ne zaman okurum bilmiyorum ama yakında yorumu gelirse şaşırmayın. Şimdilik bu kadar.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Kitap Yorumu: Maddox Serisi 1 - Tatlı Sır / Jamie McGuire


Merhabalar...

Bu aralar kitap yorumu yazımında çok üşengecim. Aslında kitapları arka arkaya okuyorum ama blog'a yazma da zorlanıyorum. Ama şimdi tüm yorgunluğuma rağmen bilgisayar başına oturdum. Hafta sonu blog'u rengarenk yapmaya hazırım.
Ve Kelly Clarkson'dan Second Wind dinleyin derim.

Maddox'ları özlediniz mi ? Travis'den sonra diğer Maddox erkekleri okumak için sabırsızlanıyordum. Sıradaki Maddox erkeğimiz ise Trenton. Tatlı Sır'da onun hikayesini, Cami'ye olan aşkını ve şaşırtıcı bir sürprizle karşılaşmasını okuyoruz. 'Şaşırtıcı sürpriz'i tahmin etmiş biri olarak hiç memnun kalmadım ve açıkçası yazarın ne yapmaya çalıştığını anlamadım. Bana göre saçmalıktı. Peh...

Konuya gelirsek, bu kitaptaki baş kız karakterimiz Cami, Abby'e göre daha asi ve daha hırçın diyebiliriz. Cami'yi çok sevmedim ama nefret de etmedim. Bazı yönleri hoşuma gitti. Değişik bir tip. Trenton'a yakışır mı diye sorarsınız... İdare eder. Kötünün iyisi. Ama aralarındaki uyum hoşuma gitmedi değil. Trenton'ın kızın etrafında sürekli dolanması, çabalaması... Bilirsiniz biz etrafımızda pervane olan erkekleri severiz. :D Bla bla bla. Karşıma bir Maddox erkeği çıkacak ve ben onu geri çevirip, habire 'sadece arkadaşız' diyeceğim öyle mi ? Kendi aklımdan şüphe eder, Bakırköy'e kendim kayıt yaparım. Adamlar hem yakışıklı, hem sahiplenici, hem korumacı hem de fenalar! Tamam çapkınlıkla ün salmışlar ama bir zahmet yani. Her zaman kaslı, dövmeli ve uysal bebekler bulamayız. Konu buraya nasıl geldi bilmiyorum. Cami'ye baya içerlenmişim sanırım.

Jamie McGuire'nin klasik taktik kurgusu bu kitapta da vardı. Maddox erkeği bir kıza ciddi anlamda tutulur. Ama kız ona o gözle bakmamaya, kendini kaptırmamaya çalışır ama bir süre sonra bakar ki ona alışmış ve aşık olmaya başlıyor. Cami'nin en büyük kabusu da buydu işte. Bir sevgilisi var. TJ. Ama TJ'nin öyle bir işi var ki uzak mesafeden ilişki yaşıyorlar. Yani Trenton'a fırsat çıkar. Bu fırsatı güzel değerlendirir. Fakat ne yazık ki kitabın sonunda büyük sırrı öğrenir. Hoş, bizimki çok doğal karşıladı. Ben daha çok karmaşık olaylar, çirkefleşmeler falan görürüm sanıyordum ama sonu öyle normal bitti ki boş boş sayfaya baktım.

Bu ikilinin dışında Travis'i de görüyorsunuz kızlar. Ama bu kitapta henüz Abby'le yeni tanışmışlar ve acı çekme olaylarında. Yani acınası Travis'i bir başkasının gözünden de görmüş olduk. Bir de Cami'nin ev arkadaşı Raegan var. Beni deli etti! Normalde çok takılmam ama kızın öyle itici bir aşk hayatı var ki ben okurken sinir oldum ama o pes etmedi. Cidden insanlar bu kadar aşk sarhoşu olup, aptallaşabiliyorlar mı ? (Birkaç sene sonra Jane aşk sarhoşu olmuş ve ortalığı yıkıyor derlerse inanmayın.)

Bakalım... Bunların dışında işte klasik bir Maddox hikayesiydi. Travis mi Trenton mu derseniz... Sakın öyle bir soru sormayın. Maddox'larda ayrım yapılır mı hiç ? Ama hangisinin hikayesi derseniz kesinlikle Travis'in hikayesi derim. Öp, başının üstüne koy.

  Bir de Cami'nin ailesinden söz edeceğim. Çok fenalar. Bir sürü kardeşi, ağabeyi vardı. Psikopat bir baba. Nasıl bir aile anlamadım. Tam Trenton'ın döveceği türden adamlar. Eh zaten dövüyor da. Ups.

Son olarak... Trenton'ın kız tavlama taktiğine bayıldım. Minik, sevimli bir kız çocuğu ile elde edemeyeceği hiçbir şey yok. :D

Bir sonraki Maddox hikayesinde görüşmek üzere. Yabancı Yayınları hazırlıklara başlamış sanırım. Yurt dışında da 3.kitap çıkmak üzere. Maddox'lara doymayacağız!

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Dipnot: Maddox'ları okudukça daha çok dövme yaptırasım geliyor. Cesaret bekliyorum. *-*


11 Nisan 2015 Cumartesi

Kitap Yorumu: Kan ve Yıldız Işığı Günleri


Merhabalar...

Direk konuya atlamak istiyorum. Duman ve Kemiğin Kızı'nı okudunuz mu ? Hani, birkaç hafta önce blog'da ballandıra ballandıra anlattığım şu esrarengiz seri ? Okumadıysanız ilk kitabı kapın ve sonra ikinci kitabın yorumunu buradan okuyun. Çünkü şimdi ilk kitabın yorumunda anlatamadığım dedikoduları anlatıp, ikinci kitabı çekiştireceğim.

Her şeyin değişmesi ve hiçbir şeyin değişmemesi...

Duman ve Kemiğin Kızı, özgün kurgusu ve farklı karakteri ile diğer serileri direk solluyor. Gerçekten, bu konuda abartmıyorum. Mutlaka okumanız gereken ve kitaplığınızda olması gereken bir seri. İlk kitabın başlangıcı kafa karıştırıcı olabilir demiştim. Hatta anlamadığınız yerlerde olabilir. Benim de var çünkü. Bu konuda elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım. İlk kitabın üstünden kısaca geçmek gerekirse; Karou'nun ve Akiva'nın geçmişteki ilgi çekici aşkını öğrenip, şaşırtıcı detaylarını görmüştük. Karou'nun geçmişteki yaşantısı, Akiva'yla karşılaşması, yaşadıkları yasak aşk ve sonundaki ölüm cezası. Kitabı okurken merak ettiğiniz her soruyu, son sayfalarda bulmanız mümkündü. Brimstone'nun ve diğerlerinin Karou'yu neden aileden biri gibi sevdiğini, ölümlerinin Akiva yüzünden olduğunu ve asıl savaşın başladığı sinyallerini almıştınız. İşte, her şey kaldığı yerden ve daha karmaşık bir halde devam ediyor. İnanın bana, bir an yanlış kitabı okuyorum sandım. Ama sonra öyle bir ters köşeye sıkıştırıldım ki... Laini Taylor, okuyucusu ile kedinin fareyle oynaması gibi oynuyor. Her şeye hazırlıklı olun. Hiçbir şey göründüğü gibi olmayacak ve ihanetlerin aslında birer plan olduğunu anlayacaksınız. Ama en önemlisi bu kitapta dostluklar ve aşklar bitmiyor. Elbette savaşlar da...

Kitabın ilk yarısına kadar olayları anlamaya çalıştım. Bir kere, kitaba tamamen beklentisiz başlayın. İlk kitabın büyüsüne kapılıp, ikinci kitaptan daha çok beklentiniz olmasın. Süper hayal kırıklığı yaşarsınız. Beklentisiz ve sakin bir şekilde okuyun. Her şeyin açıklaması yine kitabın sonunda geliyor ve yazara hayran kalacaksınız. Bu yazara güvenim ve oyum tam!

Bu kitap, sadece bir karaktere bağlı kalmamış. Olayların oluş şekilleri, farklı zamanlarda farklı karakterler ağırlıklı olmak üzere anlatılmış. Karou'nun en yakın arkadaşı Zuzana ve onun erkek arkadaşı Mik, Karou ortalıktan kaybolduktan sonra onu aramaya çalışırlar. Zuzana durmadan Karou'ya e-mail atar. Ve en sonunda bir ipucu yakalar. Mik'i de beraberinde sürükleyerek kendilerini çöl sıcaklığında bulurlar.

Akiva, ihanet ettiği kardeşlerinin yanına yani Hazael ve Liraz'a gider. Üçü beraber, hem çıkacak savaş için hazırlanırlar hem de Kimeralar'ın öldürülmemesini engeller. Elbette gizli planları vardır ama inanın bana hiç ummadıkları bir şeyle karşılaşırlar. Yazarın şaşırtıcı kurgusundan biri bu. Ve aynı zamanda Akiva, Karou'yu öldü sanmaktadır. Yine de onu aramaya devam eder. Ve ilginç bir ipucu bulur. Bu ipucu, Karou'nun tüm hayatını geri getirebilir.

Herkes tarafından öldü sanılan Karou ise bambaşka planlar peşindedir. Fas'ın uçcuz bucaksız bir Kumdan Kalesi'nde, Kasbah'da yeni planlar peşindedir. Ama aynı zamanda tutsaktır da. İlk kitaptan Thiago'yu hatırlıyor musunuz ? Beyaz Kurt. Karou'nun geçmişteki yaşamında yani Madrigal olduğu dönemde beraber olmaya zorlandığı lider Beyaz Kurt'tan söz ediyorum. Kendileri geri döndü. İlk kitapta çok göremesek de bu kitapta ön planda. Karou'yu hem koruyor hem de kendi çıkarları için kullanıyor. Bunu yapmasının sebebi ise Karou, yeni dirilticidir. Brimstone'nun yaptığı işi devralmıştır ve Melekler tarafından öldürülen Kimeralar'ın buhurdanlarını alıp, onları yeni bedenlerinde diriltimektedir. Thiago'nun asker adamlarını. Yani bizim mavi saçlı kızımız, savaş için çalışmaktadır. Ama asıl amacı bu değildir. Bu sadece göz yanılması. Olaylar bambaşka bir boyut alacak ve yazarın şaşırtıcı kurgusuna hayran kalacaksınız. Benden söylemesi.

Belki yazdıklarım çok kafa karıştırıcı gelebilir ama inanın bana gerçekten kafa karıştırıcı. :D Kitabı okurken bir an cidden algılayamadım. Ne olduğunu, neler döndüğünü, yeni gelen karakterlerin neler yaptıklarını... Evet, birçok yeni karakter geliyor. İçlerinden sadece ikisini hatırlıyorum. Ten ve Ziri. Ten, bir kadın Kimera ve Thiago'nun sağ kolu. Karou'nun baş düşmanı diyebiliriz. Çok sinir bozucu bir karakter ama sonunda öyle bir şey oluyor ki en sevdiğim karakterlerden biri olabilir. Ziri ise Karou'nun bir nevi akrabası gibi. Madrigal  zamanında Ziri daha küçücük bir çocukken bile ona hayranmış. Bu kitapta Thiago'nun asker adamlarından ama hiç ummadığınız bir anda Karou'nun en büyük destekçisi olacak ve inanılmaz bir fedakarlık yapacak. Yazarın bir şaşırtıcı kurgusu daha!

Bunların dışında... Karou'ya her zamanki gibi hayran kaldım. En bi' sevdiklerimden oldu. Tarzıyla, düşünceleriyle ve dayanıklılığı ile tam puan alır benden. En yakın arkadaşı Zuzana ve Mik kesinlikle favorilerimden! Yazar iyi ki onları da kurgunun için almış dedim. Bu iki tatlı insan, Kimeralar dünyasında oldukça cesurdu. Akiva'ya gelirsek... Soğuk bir tip ama çekiciliği de var. Onu nasıl anlatsam bilemedim ve şunu içtenlikle söyleyebilirim ki bu kitapta açık saçık bir aşk yoktu. Ama aşkın gücünü iliklerinize kadar da hissedeceksiniz. Yazarın sihirli kalemi derim buna.

Seri giderek mükemmel olmaya devam ediyor. Son kitabı çok ama çok merak ediyorum. İkinci kitabın sonu öyle planlı, öyle heyecan verici bir şekilde bitti ki... Cidden üçüncü kitabı hemen istiyorum! İstanbul'a döndüğüm zaman bu seriyi kitaplığımın baş tacı yapacağım.

Anlamadığınız yerler olursa buralardayım. Dedikodusunu da yaparız. Ama şimdilik bu kadar.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Not: Bunu dediğime inanamıyorum ama bu serinin dizisi ya da filmleri yapılsa... Müthiş olabilir. Okurken bile hayal etmesi çok zevkli. Hem de çok!

6 Nisan 2015 Pazartesi

Kitap Yorumu: Fırsatçı - Tarryn Fisher


"Hayat her zaman devam ediyordu, seni tekmeleyip bağırtarak beraberinde sürüklese de."

Merhabalar

Size şimdi gıcık mı gıcık, sizi fena halde sinir edecek bir kitap öneriyorum. Yok, hatta önermiyorum. Sadece blog'da bahsedeceğim. Tüm hıncımı almam lazım bu kitaptan. Okurken beni resmen deli etti. Şekilden şekile girdim. Nasıl davranacağımı, kimi sevip savunacağımı şaşırdım. Sonra pes ettim. Tüm karakterlerden nefret ettim. Hepsini ayrı ayrı ele alacağım.

Tarryn Fisher'ın Fırsatçı kitabı hakkında dedikodu yapmak gerekirse... Bu kitap hiç ilgi alanımda değildi. Hatta fuarda serinin üç kitabı baya indirimli satılıyordu. Neyse, bir süre sonra Instagram'da çok görür oldum bu seriyi. Meraklandım elbette. Ve internette toplu indirimde görünce üstüne atladım. Geçen haftasonu ilk kitap olan Fırsatçı'yı neredeyse 1,5 günde bitirdim. Elinizden de bıraktırmıyor yani. Sonra baya söylendim. Nasıl bir kitap bu diye. Çıldırtır insanı.

Olivia Kapsen, Hukuk bürosunda çalışan esmer güzeli bir kadındır. Bir gün sokağın karşısındaki müzik mağazasında üç yıl önce terk ettiği eski sevgilisi Caleb Drake'i görür. İçi içini yer, gidip gitmesem mi diye. En sonunda gider ve şaşırtıcı bir şey öğrenir. Caleb, bir trafik kazasında geçici süreliğine hafızasını kaybetmiştir. Yani Olivia'yı ve eskiden yaşadıkları şeyleri hatırlamamaktadır. Olivia da bunu fırsat bilir ve Caleb ile yine iletişim kurur.

"İnsanlar dönmek için sinyal vermedikleri zaman sinir oluyorum!" -Cammie

Olayın en masum hali böyle millet. Ama sakın buna kanmayın. Çok şaşırtıcı, sinir bozucu ve beklenmedik olaylar gerçekleşiyor. Zaten kitap öyle uçuşa geçiyor ki kitabı bitirmeden bırakmak istemeyeceksiniz. Olaylar bir geçmişteki yaşantıları bir de günümüzdeki yaşantıları anlatıyor. Sonra Caleb'in minik ama deprem etkisi yaratacak planını anlatıyor. Olivia'nın ne haltlar karıştırdığını, neler yaptığını... Kitabı nasıl anlatsam bilemedim. Bir kelime bile spoiler niteliğinde. Ama eminim böyle bir kitap daha önce okumadınız. Ne entrikalar dönüyor... Caleb'in Olivia'dan sonraki sevgilisi ve nişanlısı, kızıl saçlı güzel hatun Leah da işin içinde. Zaten onun kadar çirkef ve uyanık bir karakter görmedim. Caleb'e ahtapot gibi sarılmış, bırakmıyor. Olivia deseniz... Aklı fikri hep yaramazlıkta. Planları ve suç ortağı Cammie de çok fena. Olayların başladığı yer zaten üniversite yılları. Olivia ve Cammie oda arkadaşıdır. Caleb ise okulun en popüler ve en yakışıklı ismidir. Tahmin edeceğiniz üzere Olivia, Caleb'a bakmaz. Bu durum Caleb'ın dikkatini çekmiş olmalı ki kafayı Olivia'ya takar ve taklalar atar. Açıkçası kitaptaki en favori sahnelerim buralardı. Aralarındaki diyaloglar, inatlaşmaları, farkında olmasalar da birbirlerini tamamlamaları... Benden onay aldı. Ama sonrasında olaylar sinir bozucu bir yere geliyor. Olivia, ne istediğini bilen bir kız değil bence. Caleb'le öyle çok bir araya gelip, ayrıldılar ki artık ben sıkıldım. Caleb deseniz... Yakışıklı, bazen kalp eriten ama çapkının önde gideni gibi. Olivia olmuyorsa hoop hemen başkası deyip, oradan oraya savrulması.

Yani aslında yazar bu seriyi yazarak bize ne anlatmak istemiş, bilemedim. Zaman kaybı mı ? Hayır, ama mutlaka kitaplığınızda olsun diyemem. Yoğun bir zamanınızda kaçamak yapmak ya da dizi tarzında kısa bir kurgu okumak istiyorsanız Fırsatçı'yı okuyun derim. Ama uyarımı da yaparım. Fena sinir edecek. Hatta kitabın sonunda 'oh, tamam her şey yoluna giriyor sanırım' derken daha da dibe vuracaksınız. Aslında kitabın sonunda Olivia'nın yaptığı şeye sinir olmadım. Mutlu oldum. Bende de öyle bir şeyler olsa hayır demezdim sanırım bile dedim. :D Okuyunca demek istediğimi anlayabilirsiniz. 

Ama Olivia ve Caleb açısından bakılırsa artık canı çıkmış bir ilişki ortaya dökülüyor. Okurken başım döndü. Tüm karakterlere söylendim. Hepsinin bir açığını buldum. Ve bitirdiğimde direk serinin diğer kitaplarına baktım. Pişman olmak istemiyorum sonuçta. Ve seri nasıl devam edecek çok merak ediyorum. Gelecek kitapta Leah ön plandaymış. Son kitapta da Caleb... Tarryn Fisher, amacını çözeceğim !

Şimdilik bu kadar. Seriye devam edeceğim ama kim bilir ne zaman! Gelecek kitap daha çekici ve aşırı merak ettiğim bir kitap. Yakında görüşmek üzere !

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane