"Eğer sadece bir günüm kaldığı söylenirse, doğruca, bir günün bin yıl sürdüğü Winter Park Lisesi'nin kutsal koridorlarına giderim." -Quentin (Derslerde dakikaların geçmediğini düşünen bir biz değiliz millet!)
Selam millet!
Bu aralar bomba gibiyim. Tatilin de katkısı var ama nedense bir enerji patlaması yaşıyorum. Resmen yerimde duramıyorum. Bir de bunun üstüne öyle eğlenceli bir kitap okudum ki... Öncellikle SaklamaKabı blogunun sahibi Eren'e kocaman bir teşekkür borçluyum. Onun vlog'ları sayesinde Kağıttan Kentler'i daha önce okudum. John Green'in bizde yayınlanan tüm kitapları şuan alınacaklar listemde. Ama Eren'in vlog'unu izledikten sonra Kağıttan Kentler'e öncelik verdim. İyi ki de öyle yapmışım. Müthiş bir kitaptı. Tanrım! Tekrar okuyacağım.
İlk olarak kitapla yaşadığım maceraları anlatayım. Sonra direk kitapla ilgili bol bol dedikodu yapacağım. Kitaba, bir otobüs yolculuğu sırasında başladım. Daha ilk sayfalardan beni sardı ki bu cidden büyük bir gelişme. Her zaman başladığım yeni kitaba ilk 50 sayfa falan alışamam. Ama bu kitapta sanki karakterleri çok iyi tanıyormuşum gibi rahat rahat okudum, alıştım. Bir ara o kadar sardı ki beni "Dur artık yoksa kitap bitecek ve tatil boyunca kitap diye zırlayacaksın." dedim. Sonrasında tatil yaptığım sahilde okumaya devam ettim. Ve sahilde kitap okumaya bayılırım! Öyle böyle değil... Özellikle Kağıttan Kentler'i mis gibi deniz eşliğinde okumak... yılın tüm stresini üstümden aldı. Bir de öyle komik sahneler vardı ki okurken kahkaha attım. Etrafımdaki insanlar kaçamak bakışlar attı ama umursamadım. Çünkü cidden kahkaha atılası replikler ve sahneler vardı. :D Ya, kesinlikle okuyun. Aşık oldum bu kitaba! Eheem, neyse. Kitabı en son dün yine otobüsteyken okudum. Hatta bazı sahneleri neredeyse yaşıyordum. (Birazdan bahsedeceğim.) Ve sonra kitap löp diye bitti. Sayfayı çevirdim ve yazarın teşekkürler yazısı karşıma çıktı. Sanırım bu benim için bir alışkanlık olmaya başladı. Ne zaman bir John Green kitabı okusam (ki bu daha ikinci kitabım) son sayfaya geldiğimde bir şok yaşıyorum. Sanki daha devam edecekmiş gibi inatla ileriki sayfalara bakıyorum ve o zaman gerçek dank ediyor. "Kitap bitti Jane! Boşuna uğraşma. Otur ve müthiş kitap bitirmenin tadını çıkar..."
"Birinin bize nasıl göründüğümüzü göstermesi öyle zor ve bizim de birine nasıl hissettiğimizi göstermemiz öyle zor ki." -Bay Jacobsen
Yani diyeceğim o ki; hiç konusuna bakmadan bile kitabı alın ve okuyun. Ben kitabı cidden çok sevdim. Tamam, ilkten çekindim. Çünkü okuduğum bazı yorumlarda kitabı hiç sevmediklerini, anlamadıklarını ve hayal kırıklığına uğradıklarını yazmışlardı. Aklımda soru işaretleri vardı ama Eren'in vlog'larını izledikçe "Yok yok kesinlikle okumalıyım. John Green bu. Boru değil ya..." dedim ve okudum. Ön yargılarınız varsa bir kenara bırakın ve kitaba başlayın.
Ve işte konusundan, müthiş eğlenceli karakterlerinden bahsetmeye başlıyorum.
Quentin, küçüklüğünden beri karşı komşusu olan Margo Roth Spiegelman'e deliler gibi aşıktır. Ve tahmin edersiniz ki ona açılmamıştır. Lise son sınıftalar ve hala onu uzaktan sevmeye devam etmektedir. Margo Roth, maceraperest ve gizemli olmayı seven bir kızdır. Arada kafasına estikçe arkasında ipuçları bırakarak evden kaçmıştır. Yani gerçekten cins ve çılgın biri.
"Canım bu gece birçok yanlışı doğru yapacağız. Ve bazı doğruları da yanlış yapacağız. Birinciler sonuncu, sonuncular birinci olacak ve alçakgönüllüler yeryüzünü miras alacak." -Margo
Bir gece yarısı Quentin, hiç beklemediği bir sırada penceresinde ninja görünümlü Margo'yu görünce şaşkına uğrar. Margo'nun o gece için müthiş eğlenceli intikam listesi vardır. Onbir maddeden oluşan bu listeyi gerçekleştirmek üzere gizlice araba yolculuğuna çıkarlar. Öhööm, burada araya girip yorum yapmak istiyorum. Margo, ilkten bana garip geldi. Özellikle intikam listesinden ilk bahsettiğinde ne alaka yahu dedim ama bunlar sırasıyla gerçekleştirmeye başladıklarında gülmekten karnım ağrıdı. Acayip eğlenceli bir yolculuktu. Okurken resmen izliyormuşum gibi hisettim. Kitabı zaten Quentin'in gözünden okuyoruz. Şapşal, delice aşık bir oğlanın gözünden okumak... muhteşemdi. İntikamları gerçekleştirdikleri sahneleri cidden sevdim. Habire açıp, tekrar okuyasım var. Green, sen bir harikasın!
"Ninjalar, diğer ninjalara su sıçratmalazlar." diye yakındı.
"Gerçek ninja hiçbir şekilde su sıçratmaz." dedim.
"Tuşe."
Neyse, bu iki çılgın sabaha kadar işlerini hallederler ve evlerine geri dönerler. Quentin, heyecanla okula geri döndüğünde Margo'yla daha yakın olacağını düşünür. Ama öyle olmaz. Çünkü Margo yine kayıplara karışmıştır. Bu durum karşısında Quentin ilk önce sessiz kalır. Hemen geri geleceğini düşünür. Ama birkaç gün daha geçtikçe artık dayanamaz ve etrafında ipuçları aramaya başlar. Çünkü Margo her zaman ardında ipuçları bırakır. Ve işte tam bu kısımda Quentin'in arkadaşlarından bahsetmek istiyorum. Konunun bundan sonrasında başrollerde onlar var. Ben ve Radar. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki kitaba acayip renk katmışlar. Özellikle Ben'i o kadar çok sevdim ki... Öyle bir arkadaşım olmalı. :D
"Ne zaman bir GoFast yesem," diyor Ben, "aklıma ilk gelen, 'Yani sivrisineklere kanın tadı böyle geliyormuş.' cümlesi oluyor."
Konuya devam ediyorum; Quentin ipuçları aramaya başladıktan sonra arkadaşları da ona yardımcı olmaya başlar. Ve işin kötü yanı mezuniyete birkaç gün kalmıştır. Hayatında bir kere yaşayacağı bu önemli anı göz ardı edip, Margo'ya ulaşmak için elinden geleni yapan Quentin, bazen cidden umutsuzluğa kapılıyor. Çünkü ipuçlarıyla karşılaştıkça tanıdığı Margo'nun aslında çok farklı bir kişi olduğunu keşfediyor.
Bir süre elle tutulur bir şey bulamıyorlar. Hatta bir ara okurken "Peh, bu bölümler sönük kalmış" dedim ve hemen sonrasında sanki yazar beni duymuş gibi (?) sırtımı dikleştirip, gözlerimi kitaptan ayıramayacağım sürpriz bir gelişmeyle karşılaştırdı. Ondan sonra bende ipler koptu. Kitabı bırakabilene aşk olsun... :D Quentin, Ben, Radar ve hem Margo'nun yakın arkadaşı hem de Ben'le beraber olmaya başlayan Lacey uzun bir araba yolculuğuna çıkıyorlar. Bu sahneler hakkında şöyle söyleyeyim; acayip komik, eğlenceli, kıskandırılacak cinsten olaylar yaşanıyor. Okurken mest oldum. En sevdiğim şeylerden biri dostlarla bir yolculuk yapmak. Buna çok ihtiyacım var ve bunları kitapta okumak... Sanırım kitabı bu kadar çok sevmemin nedeni bu. Eğlenceli arkadaş gruplarına ve yolculuklara bayıldığım için bu kitabı böğrüme basıyorum. :D
Jefferson Park'tan çıktığımız anda, dünya müzik zevkimizin iyi olduğunu öğrensin diye bozuk olmayan tek pencereyi aşağı indirdik.
Sonrasında neler olduğunu anlatmayacağım elbette. Sonu şaşırtabilir, sinir edebilir ve hayal kırıklığına uğratabilir. Anlamayabilirsiniz de. Değişik bir son olmuş ama kitabın geneline bakınca baya önemsiz kalıyor. Açıkçası Margo'nun amacını anlamış değilim ama onun bu yaptıkları sayesinde bizimkiler baya eğlendi, süper deneyim yaşadılar. Önemli olan da buydu.
Karakterlerden bahsedersem... Quentin biraz ezik bir karakter. Erkek olmasına rağmen hep arka planda kalan, sevdiği kıza bile doğru düzgün açılamayan biri. Ama Margo'nun bu planı sayesinde kabuğundan çıkıp, kendine güvenen birine dönüşüyor. Yazar bu konuda örnek verici bir karakter yazmış kesinlikle.
Margo'yu anlatmak mümkün değil. Dengesiz ve değişik bir karakter. Quentin gibi biri tarafından sevildiği için şanslı sayıyorum onu. :D Herhangi bir erkek, bir kız için bu kadar uğraşıp da uzun bir belirsiz yolculuğa çıkar mıydı, bilemiyorum dostum.
"Rastgele büyük harf kullanma taraftarıyım. Büyük harf kullanma kuralları ortadaki kelimelere hiç adil davranmıyor." -Margo
Radar bir siyahi. Bu konuda yazar bol bol espriler yapmış. Ve resmen teknoloji delisi. İpuçları birleştiren ve büyük bir gelişme gösteren karakterdi. Ayrıca evlerindeki siyahi noel baba koleksiyonlarını görmek isterdim. Ahahaha.* :D
"İşemek, bir kere başladığınızda bırakması çok ama çok zor olan iyi bir kitap gibidir." -Quentin
Ben... Ah Ben'e cidden bayıldım. Kitapta habire belden aşağı şakalar yapsa da cidden kitaba ayrı bir renk katmış. Onun sahnelerini okurken çok güldüm. :D Özellikle bir sahnede onun yüzünden aynı şeyleri yaşayacaktım. Kısaca bahsedeyim. Bunlar araba yolcuğundayken Ben'in tuvaleti gelir. İlle de çişimi yapacağım deyip durur. Bir şekilde bu sorunu hallederler ama çocuk resmen motora bağlamış gibi her saat başı çiş çiş demeye başlar. Ben de bunu okurken otobüsteyim. Allah'ımmm. Psikolojik olarak geldiler bana. Resmen mola için dakikalar saydım. Ah Ben ahh :D
"Ağlamaya başlayacakmışım ve gözlerimden çiş çıkacakmış gibi geliyor." -Ben
Ve işte böyle. John Green yine dolu dolu bir kitap yazmış. Hem eğlendirmiş, hem düşündürmüş. Her şey vardı. Margo'nun mizah anlayışını da sevdim. Okuyunca anlayacaksınız. Kız, tüm sisteme karşı yaşamak istiyor ki bazı konularda çok haklı. Kağıttan Kentler'i okuyunca kitabın isminin ne kadar anlamlı olduğunu öğreneceksiniz.
Kitabı okuyun. Okutun. Size bir şeyler katabilir. Katmasa bile bol bol kahkaha attıracak. Bir erkeğin gözünden anlatmasına rağmen müthiş olmuş.
Son olarak... Kitabın filmi yapılacak. :D Quentin'i canlandıracak kişi Nat Wolff. Nat'i daha önce Aynı Yıldızın Altında Isaac olarak izlemiştik. Eminim ki bu role çok yakışacak. Cast'la ilgili başka bilgi yok. Film 2015'te vizyona girecek.
Bir diğer John Green kitabına kadar kocaman öpücükler, sevgiler: Jane
İlk olarak kitapla yaşadığım maceraları anlatayım. Sonra direk kitapla ilgili bol bol dedikodu yapacağım. Kitaba, bir otobüs yolculuğu sırasında başladım. Daha ilk sayfalardan beni sardı ki bu cidden büyük bir gelişme. Her zaman başladığım yeni kitaba ilk 50 sayfa falan alışamam. Ama bu kitapta sanki karakterleri çok iyi tanıyormuşum gibi rahat rahat okudum, alıştım. Bir ara o kadar sardı ki beni "Dur artık yoksa kitap bitecek ve tatil boyunca kitap diye zırlayacaksın." dedim. Sonrasında tatil yaptığım sahilde okumaya devam ettim. Ve sahilde kitap okumaya bayılırım! Öyle böyle değil... Özellikle Kağıttan Kentler'i mis gibi deniz eşliğinde okumak... yılın tüm stresini üstümden aldı. Bir de öyle komik sahneler vardı ki okurken kahkaha attım. Etrafımdaki insanlar kaçamak bakışlar attı ama umursamadım. Çünkü cidden kahkaha atılası replikler ve sahneler vardı. :D Ya, kesinlikle okuyun. Aşık oldum bu kitaba! Eheem, neyse. Kitabı en son dün yine otobüsteyken okudum. Hatta bazı sahneleri neredeyse yaşıyordum. (Birazdan bahsedeceğim.) Ve sonra kitap löp diye bitti. Sayfayı çevirdim ve yazarın teşekkürler yazısı karşıma çıktı. Sanırım bu benim için bir alışkanlık olmaya başladı. Ne zaman bir John Green kitabı okusam (ki bu daha ikinci kitabım) son sayfaya geldiğimde bir şok yaşıyorum. Sanki daha devam edecekmiş gibi inatla ileriki sayfalara bakıyorum ve o zaman gerçek dank ediyor. "Kitap bitti Jane! Boşuna uğraşma. Otur ve müthiş kitap bitirmenin tadını çıkar..."
"Birinin bize nasıl göründüğümüzü göstermesi öyle zor ve bizim de birine nasıl hissettiğimizi göstermemiz öyle zor ki." -Bay Jacobsen
Yani diyeceğim o ki; hiç konusuna bakmadan bile kitabı alın ve okuyun. Ben kitabı cidden çok sevdim. Tamam, ilkten çekindim. Çünkü okuduğum bazı yorumlarda kitabı hiç sevmediklerini, anlamadıklarını ve hayal kırıklığına uğradıklarını yazmışlardı. Aklımda soru işaretleri vardı ama Eren'in vlog'larını izledikçe "Yok yok kesinlikle okumalıyım. John Green bu. Boru değil ya..." dedim ve okudum. Ön yargılarınız varsa bir kenara bırakın ve kitaba başlayın.
Ve işte konusundan, müthiş eğlenceli karakterlerinden bahsetmeye başlıyorum.
Quentin, küçüklüğünden beri karşı komşusu olan Margo Roth Spiegelman'e deliler gibi aşıktır. Ve tahmin edersiniz ki ona açılmamıştır. Lise son sınıftalar ve hala onu uzaktan sevmeye devam etmektedir. Margo Roth, maceraperest ve gizemli olmayı seven bir kızdır. Arada kafasına estikçe arkasında ipuçları bırakarak evden kaçmıştır. Yani gerçekten cins ve çılgın biri.
"Canım bu gece birçok yanlışı doğru yapacağız. Ve bazı doğruları da yanlış yapacağız. Birinciler sonuncu, sonuncular birinci olacak ve alçakgönüllüler yeryüzünü miras alacak." -Margo
Bir gece yarısı Quentin, hiç beklemediği bir sırada penceresinde ninja görünümlü Margo'yu görünce şaşkına uğrar. Margo'nun o gece için müthiş eğlenceli intikam listesi vardır. Onbir maddeden oluşan bu listeyi gerçekleştirmek üzere gizlice araba yolculuğuna çıkarlar. Öhööm, burada araya girip yorum yapmak istiyorum. Margo, ilkten bana garip geldi. Özellikle intikam listesinden ilk bahsettiğinde ne alaka yahu dedim ama bunlar sırasıyla gerçekleştirmeye başladıklarında gülmekten karnım ağrıdı. Acayip eğlenceli bir yolculuktu. Okurken resmen izliyormuşum gibi hisettim. Kitabı zaten Quentin'in gözünden okuyoruz. Şapşal, delice aşık bir oğlanın gözünden okumak... muhteşemdi. İntikamları gerçekleştirdikleri sahneleri cidden sevdim. Habire açıp, tekrar okuyasım var. Green, sen bir harikasın!
"Ninjalar, diğer ninjalara su sıçratmalazlar." diye yakındı.
"Gerçek ninja hiçbir şekilde su sıçratmaz." dedim.
"Tuşe."
Neyse, bu iki çılgın sabaha kadar işlerini hallederler ve evlerine geri dönerler. Quentin, heyecanla okula geri döndüğünde Margo'yla daha yakın olacağını düşünür. Ama öyle olmaz. Çünkü Margo yine kayıplara karışmıştır. Bu durum karşısında Quentin ilk önce sessiz kalır. Hemen geri geleceğini düşünür. Ama birkaç gün daha geçtikçe artık dayanamaz ve etrafında ipuçları aramaya başlar. Çünkü Margo her zaman ardında ipuçları bırakır. Ve işte tam bu kısımda Quentin'in arkadaşlarından bahsetmek istiyorum. Konunun bundan sonrasında başrollerde onlar var. Ben ve Radar. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki kitaba acayip renk katmışlar. Özellikle Ben'i o kadar çok sevdim ki... Öyle bir arkadaşım olmalı. :D
"Ne zaman bir GoFast yesem," diyor Ben, "aklıma ilk gelen, 'Yani sivrisineklere kanın tadı böyle geliyormuş.' cümlesi oluyor."
Konuya devam ediyorum; Quentin ipuçları aramaya başladıktan sonra arkadaşları da ona yardımcı olmaya başlar. Ve işin kötü yanı mezuniyete birkaç gün kalmıştır. Hayatında bir kere yaşayacağı bu önemli anı göz ardı edip, Margo'ya ulaşmak için elinden geleni yapan Quentin, bazen cidden umutsuzluğa kapılıyor. Çünkü ipuçlarıyla karşılaştıkça tanıdığı Margo'nun aslında çok farklı bir kişi olduğunu keşfediyor.
Bir süre elle tutulur bir şey bulamıyorlar. Hatta bir ara okurken "Peh, bu bölümler sönük kalmış" dedim ve hemen sonrasında sanki yazar beni duymuş gibi (?) sırtımı dikleştirip, gözlerimi kitaptan ayıramayacağım sürpriz bir gelişmeyle karşılaştırdı. Ondan sonra bende ipler koptu. Kitabı bırakabilene aşk olsun... :D Quentin, Ben, Radar ve hem Margo'nun yakın arkadaşı hem de Ben'le beraber olmaya başlayan Lacey uzun bir araba yolculuğuna çıkıyorlar. Bu sahneler hakkında şöyle söyleyeyim; acayip komik, eğlenceli, kıskandırılacak cinsten olaylar yaşanıyor. Okurken mest oldum. En sevdiğim şeylerden biri dostlarla bir yolculuk yapmak. Buna çok ihtiyacım var ve bunları kitapta okumak... Sanırım kitabı bu kadar çok sevmemin nedeni bu. Eğlenceli arkadaş gruplarına ve yolculuklara bayıldığım için bu kitabı böğrüme basıyorum. :D
Jefferson Park'tan çıktığımız anda, dünya müzik zevkimizin iyi olduğunu öğrensin diye bozuk olmayan tek pencereyi aşağı indirdik.
Sonrasında neler olduğunu anlatmayacağım elbette. Sonu şaşırtabilir, sinir edebilir ve hayal kırıklığına uğratabilir. Anlamayabilirsiniz de. Değişik bir son olmuş ama kitabın geneline bakınca baya önemsiz kalıyor. Açıkçası Margo'nun amacını anlamış değilim ama onun bu yaptıkları sayesinde bizimkiler baya eğlendi, süper deneyim yaşadılar. Önemli olan da buydu.
Karakterlerden bahsedersem... Quentin biraz ezik bir karakter. Erkek olmasına rağmen hep arka planda kalan, sevdiği kıza bile doğru düzgün açılamayan biri. Ama Margo'nun bu planı sayesinde kabuğundan çıkıp, kendine güvenen birine dönüşüyor. Yazar bu konuda örnek verici bir karakter yazmış kesinlikle.
Margo'yu anlatmak mümkün değil. Dengesiz ve değişik bir karakter. Quentin gibi biri tarafından sevildiği için şanslı sayıyorum onu. :D Herhangi bir erkek, bir kız için bu kadar uğraşıp da uzun bir belirsiz yolculuğa çıkar mıydı, bilemiyorum dostum.
"Rastgele büyük harf kullanma taraftarıyım. Büyük harf kullanma kuralları ortadaki kelimelere hiç adil davranmıyor." -Margo
Radar bir siyahi. Bu konuda yazar bol bol espriler yapmış. Ve resmen teknoloji delisi. İpuçları birleştiren ve büyük bir gelişme gösteren karakterdi. Ayrıca evlerindeki siyahi noel baba koleksiyonlarını görmek isterdim. Ahahaha.* :D
"İşemek, bir kere başladığınızda bırakması çok ama çok zor olan iyi bir kitap gibidir." -Quentin
Ben... Ah Ben'e cidden bayıldım. Kitapta habire belden aşağı şakalar yapsa da cidden kitaba ayrı bir renk katmış. Onun sahnelerini okurken çok güldüm. :D Özellikle bir sahnede onun yüzünden aynı şeyleri yaşayacaktım. Kısaca bahsedeyim. Bunlar araba yolcuğundayken Ben'in tuvaleti gelir. İlle de çişimi yapacağım deyip durur. Bir şekilde bu sorunu hallederler ama çocuk resmen motora bağlamış gibi her saat başı çiş çiş demeye başlar. Ben de bunu okurken otobüsteyim. Allah'ımmm. Psikolojik olarak geldiler bana. Resmen mola için dakikalar saydım. Ah Ben ahh :D
"Ağlamaya başlayacakmışım ve gözlerimden çiş çıkacakmış gibi geliyor." -Ben
Ve işte böyle. John Green yine dolu dolu bir kitap yazmış. Hem eğlendirmiş, hem düşündürmüş. Her şey vardı. Margo'nun mizah anlayışını da sevdim. Okuyunca anlayacaksınız. Kız, tüm sisteme karşı yaşamak istiyor ki bazı konularda çok haklı. Kağıttan Kentler'i okuyunca kitabın isminin ne kadar anlamlı olduğunu öğreneceksiniz.
Kitabı okuyun. Okutun. Size bir şeyler katabilir. Katmasa bile bol bol kahkaha attıracak. Bir erkeğin gözünden anlatmasına rağmen müthiş olmuş.
Son olarak... Kitabın filmi yapılacak. :D Quentin'i canlandıracak kişi Nat Wolff. Nat'i daha önce Aynı Yıldızın Altında Isaac olarak izlemiştik. Eminim ki bu role çok yakışacak. Cast'la ilgili başka bilgi yok. Film 2015'te vizyona girecek.
Bir diğer John Green kitabına kadar kocaman öpücükler, sevgiler: Jane
Önceliklle merhaba kitabın cast kadrosunda unuttuğun veyada bilmediğin bir şey var. Bende bu konuda bilgi vermek için yorum yazıyorum. Şoyle ki margo cara delevigne olarak belirlendi.
YanıtlaSil