Pages

27 Eylül 2014 Cumartesi

Kitap Yorumları: Ara Kitap - İksir / Melez Sözleşmeleri 4 - Apollyon

Selam Millet !

Bu blog yazımda iki kitap baş konuğum olacak. Neden mi ? Çünkü biri ara kitap. Yani çerezlik tadında. Okunması gereken bir kitap. Zaten ara kitabımız İksir, Melez Sözleşmeleri serisinin dördüncü kitabı Apollyon'la beraber yayınlandı. Dex'e kocaman teşekkürler. :D

Uzun zamandır bu seriyi okumuyordum. Dönüşümüm muhteşem oldu. Ara kitap, resmen sırıtmamı sağladı. Ve işte kitaba dair bilgiler... (Merak etmeyin spoiler verme gibi bir durum olmayacak.)

İKSİR

Olayları Aiden'ın gözünden okuyoruz. Yakışıklı Safkanımızı gerçekten acı çekerken görmek mümkün. Tanrı'da Alex'in Uyanış'ına şahit olmuştuk. Artık Seth'e tamamen bağlı olmak istiyordu. Bambaşka birine dönüşünü bu kitapta açıkça görüyoruz. Yine hırçın, asi ve dediğim dedik biri ama bu sefer sevdiklerine karşı saldırılarda bulunuyor. Seth'e ulaşmak için gerçekten çok fena şeyler yapıyor. Bu durumdan dolayı Aiden ve dayısı Marcus çareyi Apollo'da buluyor. Apollo (Tanrı kitabında, Aiden'ın hem iş arkadaşı hem de dostu olan Leon'ın aslında bir Tanrı olduğunu yani Apollo olduğunu öğrenmiştik.) bazı güçleri sayesinde Alex'i tutabilecekleri bir eve götürüyorlar. Ve Seth'in onun yerini bulmasını engelliyorlar. Ama ne yazık ki Alex, etrafındaki insanları kıracak sözler bularak daha kötüye gider.

"Beni buradan çıkartmazsan, erkek kardeşinin kaburgalarını söker, taç niyetine giyerim."

Aiden ne yapacağını bilemez durumdadır. Bu yüzden çaresizdir. Kendi Alex'ine ulaşmaya çalışır ama bu neredeyse imkansızdır. Ya sonuna kadar mücadele edecekler ya da onu Seth'e teslim edeceklerdir ki bu resmen büyük bir olay olur. İki Apollyo'nun yan yana gelmesi demek... Tanrı'ları bile feci tedirgin ediyor. O yüzden buna bir çözüm bulmaya çalışırlar ve tek yolu İksir'dir. Bu İksir, genellikle Melez'lere köle olmaları için veriliyor. Biliyorsunuz, Melezler ya savaşçı oluyor ya köle... Ki köle olmak Alex'in en büyük korkularından biri. Ama onu kontrol altına alabilecek tek çözüm bu. 
Şunu söylemeden geçemeyeceğim. Alex'i İksir altındayken okumak... Tanrım! Resmen dehşetti. Öyle sakin, uyuşuk ve bambaşka biri oldu ki... Kimse ona emir vermediği sürece bir şey yapmıyor. Öyle aciz ki... Yazar çok güzel yansıtmış bu değişimi. Tüylerim diken diken oldu. Rahatlıkla söyleyebilirim ki bu kitapta karakterlerin duygularını iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Çok gerçekçiydi.
Aiden'ı bu kitapta çok daha iyi tanıyacaksınız. Onu daha çok seviceksiniz. Çoğu zaman üzülüp, acıyacaksınız. Ara kitap, gerçekten müthiş bir mola kıvamında. Olayları daha rahat anlayabilirsiniz.

İksir'in sonunda zaten büyük bir savaşa adım attıklarını göreceksiniz. Diğer detayları, gelişmeleri aşağıdaki Apollyon'un yorumunda bulabilirsiniz.


APOLLYON

"Eheeem. Biri Seth mi dedi ?" Bu cümleyi kitaba başlamadan önce blog'da "Hangi Hayal Dünyasındayım" başlığı altında yazmıştım. Lafımı geri alıyorum. Millet, kitapta Seth falan yok. Var da yok. Alex'in zihin konuşmaları dışında Seth'i görmek mümkün değil. Sırf bu yüzden bile kitap şuan gözümde sönük kaldı. Ki yorumu yaptığım sırada daha hırçın olabilirim. Kusura bakma Jenn, bu sefer olmamış!

Aslında her şey iyi gidiyordu. Kitabı yine Alex'in gözünden okuyoruz. İksir'in sonunda nasıl bir ruh halindeyse, bu ruh hali aynen devam ediyor. Seth'e ulaşmaya çalışıyor, etrafındakilere kötü davranıyor ve hapsedildiği yerden kaçmaya çalışıyor. Hatta bir ara o kadar çok "Seth'im" dedi ki ay yeter artık kusacağım dedim.
Aiden, zavallım yine çabalıyor falan ama Alex iç sesiyle Seth'le konuşmaya devam ediyor ve birkaç yeni şey öğrenip şok oluyor. Bunun sonucunda ve Aiden'ın baskısı sayesinde eski Alex geri geliyor. Buraya kadar gerçekten etkileyici sahneler vardı. Fakat sonra bir şey oldu, kitap bunaltıcı gelmeye başladı. Sanki yazar dönüp, dolaşıp hep aynı konuya parmak basıyormuş gibiydi. Seth, Alex'in yerini bulmamalı. Diğer Tanrılardan da Alex'i korumalıyız. Plan yapmalıyız. Güçlenmeliyiz. Apollo'yu çağıralım. Aiden ve Alex'in mıcık mıcık sahneleri. Döngü resmen buydu. Buna rağmen komik ve eğlenceli bulduğum sahneler vardı. Özellikle Apollo ve Daecon'ın sahnelerine bayıldım. Adamlar hem komik hem eğlenceli hem de ayrı bir çekim alanları var. :D

Sonrasın artık ay dayanamıyorum çok sıkıcı ilerliyor derken, yazar çok zayıf noktama koca bir atış yaptı. Alex ve Aiden, Seth'i nasıl durduracaklarını öğrenmek adına Solaris'i bulmaya Olympus'a gidiyorlar. Yemin ederim Olympus'a gideceklerini kararlaştırdıkları zaman 32 diş sırıttım. Mitolojiyi çok seviyorum. Bu seri de mitolojiyi çok güzel yansıtıyor. Eh bir de en merak ettiğim yere, Yeraltı Dünyasına, Olympus'a gitmeleri... Dönüm noktam oldu. O an Seth'i bile unuttum. :D Tek canımı sıkan nokta, Olympus'a giden tek gizli geçit Stull Mezarlığıymış. Supernatural delisi olanlar bu mezarlığı duyunca elbette hatırlayacaklar. Winchester'ların efsanevi sezon finalindeki mezarlık. Yazar da bunu dile getirmiş ama sanki şey gibi olmuş "Bakın, burada bir özentilik, çalıntılık yapıyorum ama bu kusurumu kapatmak için kitabımda Supernatural'dan bahsediyorum." havasındaydı. Yemesin beni. Gözümden iyice düştü Jennifer. Yine de okumaya devam ettim. :D (Vurun beni)

Neyse. Alex ve Aiden zorlu bir mücadaleden sonra Olympus'a varırlar. Çok heyecanlı ve etkileyici sahneler vardı. Özellikle örümceklerle boğuştukları sahneye bayıldım. :D Hani, yazar orada hayal gücünü konuşturmuş resmen. Okurken mest oldum. Sonrasındaki olaylar zaten... otur, oku, aşk yaşa misali...
Bunlar Caleb'i bulmak adına Hades'in sarayına doğru giderler ve sonunda Caleb'le karşılaşırlar. Fakat Muhafızlar tarafından yakalanırlar. *Burası spoiler değil kesinlikle* Ve en sevdiğim Tanrıçalardan birine götürülürler. Persephone'ye merhaba deyin ! Müthişti ya. Müthiş. O bölümü özel bir şekilde ayırdım ve canım sıkıldıkça okuyorum. O derece güzel. Persephone ile Caleb'in dostluğu hem şaşırttı hem güldürdü. Çok güzel hayal edilmiş. Yazara buradan bir puan verebiliriz. :D

Olympus sahneleri dehşet güzeldi. Sonra bunlar gerçek hayata geri dönünce yine aynı döngüde buldum kendimi. Sıkıcı, bunaltıcı sahneler falan filan. Bir ara baya hareketlenmeler oldu. Şaşırtıcı bir Tanrı karşımıza çıktı ve Alex'le büyük bir mücadeleye girdiler. Öyle böyle değil. Alex'i felç etti resmen. O.O Ben olsam bin kere ölmüştüm.

Şimdi, sadede geleyim. Kitabın geneli sıkıcıydı. Dediğim gibi Daecon, Apollo, Caleb ve Olympus sahneler dışında bir hiçti kitap. Alex'in şımarık ve sinir bozucu halleri, Aiden'la her fırsatta yatağa atlamaları... Ya seriye yakışmayan bir kitap olmuş. Çok umutluydum, çünkü seriye bayılıyorum. Ama serinin en vasat kitabı olmuş.
Belki çok yerden yere vurdum. Jenn'i eleştirecek bir insan da değilim ama yazarı ve hayal dünyalarını seviyorum. Hayal kırıklığına uğratınca birden patladım. Bu kitapta Alex ayrı bir gıcıktı. Ya hep "Benim için ölümü göze almayın. Bunu hakketmiyorum." havasındaydı ya da "Bunu başarabilirim. Onlar için ölebilirim. Ben Alex'im. Bir Tanrı'ya kafa tutabilirim." havasındaydı. Yapmayın allasen, biraz abartıya kaçmış bu halleri.

Son olarak... Seth'i bir numaralı düşman yapan, Alex'i acayip yükselten Jenn'e diyecek pek sözüm yok. Serinin bitmesine bir kitap kaldı. Ne zaman okurum bilemiyorum ama sırf bu kitap yüzünden seriden soğuyacak halim yok. :D Serilerde illa ki kötü bir kitap olur. Ki bu kitap için bile geneli sıkıcıydı diyorum, hepten berbattı demiyorum.

Şimdilik bu kadar. Kocaman öpücükler, sevgiler: Jane

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder