Pages

5 Nisan 2014 Cumartesi

Kitap Yorumu: Ölümcül Oyuncaklar 4- Düşmüş Melekler Şehri




Bazı şeyler, çok kötü bir fikir olduğunu bildiğiniz halde yine de yapardınız. 

Dün sabah, Ölümcül Oyuncaklar serisinin 4.kitabı Düşmüş Melekler Şehri'ni yeniden okumaya başlamıştım. Hani şu 5.kitap için seriyi yeniden okuyorum ya, dedim hazır evdeyim bari 4.kitabı hemen aradan çıkarayım. Aow. Ben bu işi çok ciddiye almışım çünkü kitap bugün, akşam olmadan bitti. Kitap bitince zaten beynimin pilinin de bittiğini hissettim. Tamam, kitap açlığı çekiyordum da bu kadar olduğunu bilmiyordum. 2 günde 500 sayfa okumak ne demek! Yaktın beni Cassandra. Bozuk olan gözlerim şuan iyice bozulmuş durumda.

Ama pişman mıyım diye bir sorun. Elbette hayır. Cassandra'nın büyüleyici dünyasını okumak gibisi yok. Diğer okuyucuları bilmem ama ben bu yazarın her kitabına ayrı aşığım. Resmen beni hipnoz ediyor, kitabın içine sürüklüyor. Kitaba başladığım an her şeyi unutuyorum. O yüzden artık sırf boş zamanlarımda okuyorum. Ki benden size tavsiye, eğer Cassandra okuyacaksınız tatilde falan başlayın. Bu kadının romanlarını günde birkaç bölüm okuyup, bırakıp sonra devam ederim havasında düşünmeyin. Cidden bir başladınız mı bitirene kadar aklınız orada kalabilir. O yüzden hiç aralık vermeden yiyip, bitirin. Gerçekten çok iyi geliyor. Kendimi dünyadan soyutlamış hissediyorum. Kısa bir tatile çıkmışım gibi. Yok yok, sanki evime geri dönmüşüm gibi hissediyorum. Karakterler artık bir parçam olmuş. Onları okudukça vücudum mutluluk hormonunu ele geçiriyor resmen. :D Evet, kitabı okurken aynen böyle hissettim. Bambaşka biri, bambaşka bir dünya ve iki günlük müthiş macera.

Müzik onun için geri kalan her şeyden kurtulmanın yoluydu.

Kitabı, ilk çıktığı zamanlar resmen jet hızıyla okumuştum. Zaten önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi bu seriyi aşırı hızlı okuduğum için çoğu şeyi hatırlamıyorum. Eh bir de yazar Cehennem Makineleri serisiyle bu serisi arasında bağlantı kurunca bende işler iyice karışmıştı. C.Makineleri'ni bitirdiğime göre bu seriyi yeniden okurken her şey yerine oturdu. Yukarıdaki gifler ise resmen kitabı yansıtmış. O yüzden bu yazımda paylaşmak istedim.

Kitabın konusuna gelirsek... Çok çok fena bir kurgu sizleri bekliyor, diyebilirim. Yazar son anda fikrini değiştirip, seriye devam etme kararı aldığından olsa gerek bu kitapta ipi çekilmiş bir bomba ile karşılaşabilirsiniz. Ki zaten kitabı okumaya başlar başlamaz görülmeyen ama hissedilen bir gerilim sizi sarıyor. Yazar alttan alttan planları hazırlamış.
          Kitap, Simon'la beraber başlıyor. Ki bu kitapta Simon ağırlı. Biliyorsunuz bu inek oğlan artık bir vampir. Bu değişiminden sonra Gölge Avcısı Isabella Lightwood ve kurt kız Maia, Simon'la takılmaya başlarlar ama birbirlerinden habersizdir. Simon'da kızlarla ciddi bir şey düşünmediği için onlara bir şey çaktırmaz. Diğer yandan Clary, Enstitü'de Gölge Avcısı eğitimi görmektedir. Jace'de ona yardım etmekte tabii. :D Camlar Şehri'nin sonunda artık kardeş olmadıklarını öğrenip, aşklarına kavuşmuşlardı. Bu yüzden kitapta bu ikilinin romantik sahnelerini görmek mümkün. Alec ve Magnus ise Dünya Turu'ndalar. Clary'nin annesi Jocelyn ve Luke da evlilik hazırlıklarına başladılar. Yani kısacası her şey çok güzel gidiyor. Herkes mutlu, birbirleriyle takılıyorlar falan. Fakat yazarımız yerinde durmamış ve resmen oturup, müthiş ve etkileyici bir kurgu hazırlamış. Yani ben, Cassandra'nın klavye başında çatık kızıl kaşları ile haince planlar yapışını ve tombik parmaklarıyla da bu planlarını jet hızıyla yazdığını hayal ettim. O derece etkiledi beni. :D

Kabustan uyanmak son hızla cama çarpmak gibiydi.

         Spoiler vermeden birkaç olaydan bahsedersem; Jace, Clary'le ilgili korkunç kabuslar görmeye başlar ve kızdan uzak durmaya çalışır. Bu yüzden Simon'nın yanına gider. Simon ise artık ailesiyle yaşayamayacağını anlar ve bir ev arkadaşı bulur. Aslında büyük bir tesadüf olur fakat her şey planlanmıştır. Kyle ya da Jordan demiliyim, Simon'ı korumakla görevli bir kurt adamdır. (Biliyorsunuz, önceki kitapta Clary, Simon'ı vampirlerin efendisi Raphael'den korumak için alnına Kabil'in lanetini yansıtan bir işaret çizmişti. Kim Simon'ı öldürmek isterse veya saldırırsa bunun karşılığında yedi kat acı çekerek ölmektedir. Ki bu kitapta bunu görebilirsiniz.) Daha sonra Jordan'nın kiminle bağlantılı olduğunu öğrenince şok olacaksınız. Yazarın bu sürprizi hem şaşırıttı hem de baya güldürdü beni. Jordan, Simon ve Jace'in sahnelerine aşık oldum diyebilirim. Kitabın en eğlenceli bölümleriydi.

Karanlık bölümlerden bahsetmek gerekirse, Clary ve annesi ölü bebekler hakkında bir haber alır. Bunlar, ölen kardeşi Sebastian'la benzerlik gösterdiği için Clary bu durum üstünde durur ve şok edici bir gerçekle karşılaşır. Birileri iblis bebek yapmaya çalışmaktadır. Bunun detaylarını kitapta görüp, ağzınız açık kalabilir. Çünkü olaylar birbirleriyle çok bağlantılı. Kitabın sonunda zaten her şey ortaya çıkıyor. Bir ilmiğin sökülüşü gibi... Kitap genel olarak Simon-Clary-Jace-Isabelle ağırlıklı. Ama Simon'ı ön planda görmek mümkün. Çünkü olayın ana maddesi o diyebilirim. Onunla bağlantılı birçok şey göreceksiniz. Kitabın sonunda, "ohh her şey iyi sonuca bağlandı, hayret yazar kötü bi şey yapmamış" derken, yazar son cümlede bombanın ipini çekip, üstünüze fırlatıyor. Tepkimi siz düşünün artık. :D Pes dedim. Pes yanii. Bu kadar da olmaz. Kadın illa kötü ve etkileyici bir şey buluyor.

Hakkını yememek lazım. Çünkü çok mantıklı ve hayret verici kurgu hazırlıyor. Her şey öyle bağlantılı ki bir şeyi atladınız mı hepsi yok oluyor. Bu yüzden Cassandra okumayı çok seviyorum. Her şeyi eşit veriyor. İyiliği, kötülüğü, romantikliği, eğlenceyi, dramı, gizemi... Aklınıza ne gelirse işte.

Geçmişi değiştiremezdiniz. Sadece gelecek vardı. 

Kitabın genel hatları böyleydi. Bazı şeylerde çok ilgimi çekti. Mesela kitapta birçok yerde Will Herondale'dan bahsediliyor. Her ismini okuduğumda kalbim hop etti. Magnus Bane'in ilerleyen kitaplarda nedense bir haltlar yiyeceğini seziyorum. Will'i hatırlayıp, duruyor. Hayır yani Cehennem Makineleri'nde hiç Will'e başka gözle de bakmamıştı ama bilemiyorum. Magnus bu, kedi gözlü iblis efendisinden her şey beklenir. :D  Bir diğer ilgimi çeken ise Jace idi. İlgimi çekmemesi olmazdı. Kitabın ilk yarısında güldürmekten öldürdü beni. Bu kadar eğlenceli bir karakter yarattığı için kızıl kafayı delicesine öpmek istiyorum. Cidden çok eğlenceli sahneler vardı. Öyle laflar yapıştırıyor ki... Okuyun, görün işte. :D

"Tanıştığım ilk Gölge Avcısı sensin."
 "Çok kötü," dedi Jace. "Bundan sonra tanışacaklarının hepsi seni hayal kırıklığına uğratacak."

Bunların dışında... Ah Simon! Simon'ı zaten seviyordum ama bu kitapta bir ayrı sevdim. Habire gidip, sarılasım geldi. Sonra içime bir korku düştü. "Acaba yazar Simon'a bi şey yapar mı?" Şimdi diyeceksiniz bu nereden çıktı. Biricik yazarımız serinin son kitabının daha ilk bölümlerinde birinin öleceğini ve bu kişinin hem sevdiğimiz hem de ön planda olan karakterlerden biri olduğunu çıtlatmış. Cidden, eğer inek oğlana dokunursa... eh bilemiyorum.

Böyle işte. Sonunda seriyi yeniden okudum. Şimdi avuçlarım kaşınıyor, Kayıp Ruhlar Şehri için. Şeytana uysam direk bu gece başlardım ama hayır. Final kitap Mayıs'da, yurtdışında çıkıyor. Bizde ise tahminimce Kasım'da falan çıkar. Bilirsiniz, Artemis Yayınları "çok hızlıdır." O yüzden araya başka bir kitap koyup, birkaç gün sabredeceğim. Sonrasında... ufuuu uçabilirim. :D

Son sözüm; seriye başlamadıysanız hücum edin. En iyi genç fantastiklerden biri. Kesinlikle!

Sevgiler, öpücükler: Jane

Önemli Not: Jace'in soyadını karıştıranlar varmış. Bana kalsa hala Wayland diyorum ama asıl soyadı Herondale. (Yeap, Will'le akrabalığı var. Bu spoileri sonra yazar patlatacak.) Ama biz Jace'e kısacası Jace Wayland Herondale Lightwood diyebiliriz. Çünkü kendisi Lightwood soyadını kullanıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder