"Aşk insanı yalancı yapar."
Herkese, yeniden merhaba ! Mart ayı bitmeden sonunda blog'da yazma fırsatı buldum. Bir şeyler yazmama sebebim, uzaylı bir Daemon bulmuş olmam ya da çapkın Adrian'la karşılaşmış olmam değil ne yazık ki. :D Bu sene de delicesine üniversite sınavına hazırlandığım için kitaplardan uzak durmak istemiştim. Ama egoist hocalarımdan biri benim gibi yerinde duramayan bir kitap kurduna "sınava az kaldı, açın kitap okuyun" deyince kendimi Cassandra'nın büyülü ve etkileyici dünyasında buldum.
Dönem başından beri Ölümcül Oyuncaklar serisini tekrar okuyorum. Seriyi ilk okuduğumda biraz hızlı ilerlemiştim. Beşinci kitabı -Kayıp Ruhlar Şehri- okumadan önce seriyi baştan sona bir okuyayım dedim. :D İlk iki kitabın detaylı yorumları blog'da mevcut. Ve sıra şimdi, favorim olan Camlar Şehri'nde !
Normalde bu kitap, serinin final kitabıydı. Fakat hem yetenekli hem sinir bozucu yazarımız hayal gücünün sınırlarını zorlayarak son anda seriyi 6 kitapla tamamlayacağını duyurdu. Bu benim içim müthiş bir şey. Çünkü bu seriyle evlenebilirim bile !
Kitap, final niyetiyle yazıldığı için oldukça kalın. (Ki bana göre daha bile kalın olabilirdi. Aç gözlülükte sınır tanımam.) Olaylar dolu dolu ve birçok şaşırtıcı şeyler oluyor. Yani bu kitabı okurken cidden hayattan kopuyorsunuz. Belli bir süreden sonra kitabı okumadan duramıyorsunuz. Ya bitecek ya bitecek. Yemeden içmeden kesilebilirsiniz. Bunlar yan etkileri. Ben bile ikinci defa okuduğum halde aynı şeyleri tekrar tekrar yaşadım. İlk okuduğum zamanlardaki tepkilerim yine aynıydı. Aynı sahnede nutkum tutuldu, şaşırdım, yazara sövdüm ve kendi hızımı alamayıp kitabı sabahtan akşama kadar okuyup, bitirdim. Eh, en azından sınavda hızlı okuma yeteneğimi konuştururum. :D (Kendini teselli etme çabaları...)
Bu kitap, serideki favorim. Çünkü bu sefer olaylar New York'un sisli, tehlikeli ve esrarengiz sokaklarında, Brooklyn'da geçmiyor. Gölge Avcı'larının memleketi olarak nitelendirebileceğim yere, Alicante'e merhaba deyin ! Büyük bir koruma altında olan ve doğal güzelliğe sahip olan Alicante, Camlar Şehri'nin gözbebeği. Okurken Alicante'ye gitmiş kadar oldum. Mekandan dolayı bile kitap favorim diyebilirim. Tabii tek neden bu değil. Bu kitapta olaylar dur durak bilmiyor. Yani "şurası çok boş sahne olmuş, burası gereksiz" diyebileceğiniz bir bölüm yok. Cassandra, tombik parmaklarıyla hayal gücünü klavyesiyle konuşturmuş. Bazen kadının beynine gizlice göz atıp, bunları nasıl hayal ediyor diye merak etmeden duramıyorum. :D
"Sanki tanrı yüzüme tükürüyor."
Kitabın konusu, ilk iki kitapla çok bağlantılı. Valentine, önce Ölümcül Kupa'yı daha sonra Ölümcül Kılıcı çalmıştı. Şimdi ise Ölümcül Ayna'nın peşinde. Ayna'yı alabilmesi için ilk önce onun nerede olduğunu bilmesi lazım. Özel bir yer olmalı. Gölge Avcı'larıyla bağlantılı olan bir yer. Bingo! Alicante. Valentine'in yeni planı Alicante'e üzerinedir. Bizimkiler ise yani Jace, Clary, Simon, Luke ve Lightwood'lar Alicante'ye gitmek üzere Magnus Bane'e Kapı açtırırlar. Onların Alicante'ye gitme sebebi bambaşka. Clary, hala uyku modunda olan annesini uyandırmak için Alicante'deki İblis Efendisi Fell'i bulmak zorundadır. Fakat bir sorun vardır. Alicante'ye Aşağı Dünyalılardan kimse giremez. Bu yüzden Sorgucu, Simon'ı ele geçirir. Bir vampirin Alicante'de ne işi vardır değil mi ? Sonrasında Clary ve Jace bir yandan Simon'ı kurtarmaya çalışırken diğer yandan Valentine'ın planlarını engellemek için bir çözüm yolu ararlar.
Kitapta yeni karakterlerle karşılaşıyoruz. İçlerinden biri zaten Valentine'in casusu ve ileride bizimkilerin başına büyük bir düşman olacak. Burada spoileri patlatmak isterdim ama okudukça şok olun ve yazarın zekiliğini bir de siz alkışlayın. :D
Clary Jace'i düşündü ve elinde olmadan, nabzı bir yarış kapısından fırlayan at gibi hızlandı.
Romantik sahneler yok mu ? Elbette, var. Clary ve Jace her ne kadar kardeş olduklarını öğrendiklerinden beri birbirlerinden uzak durmak isteselerde bu çok zor bir irade gerektirir. Ve Clary'e göz koyan biri vardır. Lightwood'ların dostu olan Sebastian'da Clary'le takılmaya başlar. Çok çekici, sempatik ve bilgili biri gibi görünebilir. Aslında ben Sebastian'ı sevdim. Cidden. :D Belli bir imajı var çocuğun. Ama benim aklım Jace'de tabii. Bu kitapta onun iç dünyasını daha iyi görebiliyoruz. Açıkçası bu sahnelerde yazarımız resmen döktürmüş. Okurken bambaşka moddaydım. Jace'i sevmem için bir sürü neden daha verdi. Ve Isabelle'nin Jace için düşündükleri şeyler çok hoşuma gitti. Kanbağı olmadan kardeşlik bu olsa gerek dedim.
Magnus ve Alec çiftine gelirsek... Aralarında kimya gözle görülür bir şekilde ortaya çıkıyor. Magnus'u delicesine sevdiğim için onun adına sevindim. :D
Simon'dan bahsedersek... Hapishanede sürpriz bir isimle karşılaşır. Bunun yanı sıra Isabelle ve Maia -kurt kız- Simon'a göz koymuştur. :D Onların sahnesini okurken baya eğlendim.
"Belki de daha önce sahip olamayacağın bir şeyi istemenin nasıl bir duygu olduğunu hiç tatmamıştın."
Kitapta birçok sürpriz var. Yazar durmadan bombaları patlatmış. Bazıları cidden film izletiyormuş havası verdi. Ve şaşırtıcı bir isimde vardı. Aslında Cehennem Makineleri serisini okumayan biri bu kişiyi fark edemez. Tessa Gray, çok kısa bir şekilde Magnus'la takılırken görüldü. Bunların dışında bir sahne vardı ki... Cidden yazarın kızıl saçlarını yolmak istedim. İlla bir ölüm olmak zorunda mı ? Hemde çok masum bir insanın ? Beni tek sinir eden durum buydu.
Bunların yanı sıra savaş sahnesi öncesinde Clary mükemmel yeteneğini çok güzel bir şekilde kullanıyor. Açıkçası kıskandım. :D Yeni mühürler yaratıp, Gölge Avcıları içinde ünlü olmak... müthiş bir şey olsa gerek.
"Bunu yapmayacağım. Elbette yapmayacaksın",dedi Jace "çünkü bana işkence etmek için yaşıyorsun değil mi ?"
Kitabın sonu, mutlu son olarak bitti. Ama yazarımız daha her şey yeni başlıyor sinyallerini vermiş. Bende merakla seriyi okumaya devam edeceğim. Sınavı atlatır atlatmaz Düşmüş Melekler Şehri'ni kucaklamak istiyorum. Ve her ne kadar Camlar Şehri baya kalın bir kitap olsada bir haftada bitirdim. Bu kadar sıkışık bir dönemde hızlı bir şekilde okumam beni mutlu etti. Kafam cidden dağıldı. Eh, Will Herondale depresyonunu az biraz atlattım.
Fakat bir sorun var. Bunu söyleyemeden edemeyeceğim. Cassandra'yı okuduktan sonra başka bir kitap okuyasım gelmiyor. Habire kitaplarını elime alıp, tekrar tekrar okuyasım geliyor. Bu sadece bende mi oluyor bilmiyorum ama bu yazarın aslında ne kadar zevkli, akıcı ve müthiş yazdığının bir göstergesi.
Kitapla ilgili diyecek çoook şeyim var ama spoiler olur diye burada kesiyorum. Sonraki kitaplarda görüşmek üzere. Spoiler isteyen ya da aklına bir soru takılan varsa sol taraftaki "not" bölümünden bana ulaşabilirler.
Hatırladığınızda size acı veren her şeyi silemezdiniz.
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane
Kitapta yeni karakterlerle karşılaşıyoruz. İçlerinden biri zaten Valentine'in casusu ve ileride bizimkilerin başına büyük bir düşman olacak. Burada spoileri patlatmak isterdim ama okudukça şok olun ve yazarın zekiliğini bir de siz alkışlayın. :D
Clary Jace'i düşündü ve elinde olmadan, nabzı bir yarış kapısından fırlayan at gibi hızlandı.
Romantik sahneler yok mu ? Elbette, var. Clary ve Jace her ne kadar kardeş olduklarını öğrendiklerinden beri birbirlerinden uzak durmak isteselerde bu çok zor bir irade gerektirir. Ve Clary'e göz koyan biri vardır. Lightwood'ların dostu olan Sebastian'da Clary'le takılmaya başlar. Çok çekici, sempatik ve bilgili biri gibi görünebilir. Aslında ben Sebastian'ı sevdim. Cidden. :D Belli bir imajı var çocuğun. Ama benim aklım Jace'de tabii. Bu kitapta onun iç dünyasını daha iyi görebiliyoruz. Açıkçası bu sahnelerde yazarımız resmen döktürmüş. Okurken bambaşka moddaydım. Jace'i sevmem için bir sürü neden daha verdi. Ve Isabelle'nin Jace için düşündükleri şeyler çok hoşuma gitti. Kanbağı olmadan kardeşlik bu olsa gerek dedim.
Magnus ve Alec çiftine gelirsek... Aralarında kimya gözle görülür bir şekilde ortaya çıkıyor. Magnus'u delicesine sevdiğim için onun adına sevindim. :D
Simon'dan bahsedersek... Hapishanede sürpriz bir isimle karşılaşır. Bunun yanı sıra Isabelle ve Maia -kurt kız- Simon'a göz koymuştur. :D Onların sahnesini okurken baya eğlendim.
"Belki de daha önce sahip olamayacağın bir şeyi istemenin nasıl bir duygu olduğunu hiç tatmamıştın."
Kitapta birçok sürpriz var. Yazar durmadan bombaları patlatmış. Bazıları cidden film izletiyormuş havası verdi. Ve şaşırtıcı bir isimde vardı. Aslında Cehennem Makineleri serisini okumayan biri bu kişiyi fark edemez. Tessa Gray, çok kısa bir şekilde Magnus'la takılırken görüldü. Bunların dışında bir sahne vardı ki... Cidden yazarın kızıl saçlarını yolmak istedim. İlla bir ölüm olmak zorunda mı ? Hemde çok masum bir insanın ? Beni tek sinir eden durum buydu.
Bunların yanı sıra savaş sahnesi öncesinde Clary mükemmel yeteneğini çok güzel bir şekilde kullanıyor. Açıkçası kıskandım. :D Yeni mühürler yaratıp, Gölge Avcıları içinde ünlü olmak... müthiş bir şey olsa gerek.
"Bunu yapmayacağım. Elbette yapmayacaksın",dedi Jace "çünkü bana işkence etmek için yaşıyorsun değil mi ?"
Kitabın sonu, mutlu son olarak bitti. Ama yazarımız daha her şey yeni başlıyor sinyallerini vermiş. Bende merakla seriyi okumaya devam edeceğim. Sınavı atlatır atlatmaz Düşmüş Melekler Şehri'ni kucaklamak istiyorum. Ve her ne kadar Camlar Şehri baya kalın bir kitap olsada bir haftada bitirdim. Bu kadar sıkışık bir dönemde hızlı bir şekilde okumam beni mutlu etti. Kafam cidden dağıldı. Eh, Will Herondale depresyonunu az biraz atlattım.
Fakat bir sorun var. Bunu söyleyemeden edemeyeceğim. Cassandra'yı okuduktan sonra başka bir kitap okuyasım gelmiyor. Habire kitaplarını elime alıp, tekrar tekrar okuyasım geliyor. Bu sadece bende mi oluyor bilmiyorum ama bu yazarın aslında ne kadar zevkli, akıcı ve müthiş yazdığının bir göstergesi.
Kitapla ilgili diyecek çoook şeyim var ama spoiler olur diye burada kesiyorum. Sonraki kitaplarda görüşmek üzere. Spoiler isteyen ya da aklına bir soru takılan varsa sol taraftaki "not" bölümünden bana ulaşabilirler.
Hatırladığınızda size acı veren her şeyi silemezdiniz.
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane
2.kitaptayım mekanik serisini okuyanlar sanıyorum jace in kimin torunu olduğunu pat diye anlarlar daha zor farketmek istemem dışında film kitaplar yanında hiç bi şey :)
YanıtlaSil