Pages

Ateş Serisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ateş Serisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Temmuz 2017 Cuma

Kitap Yorumu: Ateş Serisi 5 - Gölge Ateşi


Merhabalar

En sonunda Ateş Serisinin son kitabı olan Gölge Ateşi kitabını bitirebildim. Aslında kitaba geçen Eylül ayında başlamıştım ama sonra yurt dışına gidince yarım bırakmak zorunda kalmıştım. Öyle böyle derken geçen günlerde bitirdim. Ama tam bir işkenceydi!

Yani bu seriyi nasıl önerdiğimi bilirsiniz. Ki gerçekten hem ilk iki kitabı çok zor bulunan bir seri hem de oldukça çekici bir kurgusu var. Yazarın hayal dünyası var ama şekillendiremiyor. Beş kitaptır ha gelecek ha açıklayacak diye diye bizi ortada ebeveynsiz bırakmış gibi seriyi bitirmiş. Seriyi çok seviyorum, karakterlerine bayılıyorum ama bu kitap baydı beni. Niye mi?

Seri başladığından beri Barrons gizemliliğini koruyordu. Ki bu başlarda baya çekici bir şeydi. Hakkında gram bir şey öğrenmek için deli gibi sayfaları çeviriyordum. Hatta 4.kitabın sonundaki “o” olaydan sonra beşinci kitapta ne zaman düzelecek diye bölümlere şöyle göz bile attım. Ama bu gizemli adam figürü bir süre sonra sıkmaya başladı. Yani tamam onu özel kılan özelliği bu ama yazar biraz aşırıya kaçmış. Mac deseniz o çılgın, dediğim dedik karakter gitmiş sorumluluk sahibi ve süper düşünceli bir karakter gelmiş. Yani biraz yapmacıktı. Her şeye yetişmeye çalışmalar, herkesi kontrol altına almaya çalışmalar… Kitap komple gözüme batmış aslında. :D

Ve yazar kurguda yerinde sayıyor gibiydi. Konu hep Barrons’un karanlık ve gizemli yönü, Kitap hakkında bilinmezlik, Mac’in giderek artan sırları, diğer karakterlerin dengesizliği etrafında dönüyordu. Dublin dışına çıkamadılar bi. Ve yazarın hayal dünyasının betimlemesi süper beyin yakıcı. Hem okuyup hem hayal etmesi çok zor olan kısımlar vardı. Ya da çevirmenden kaynaklı anlaşılmayan bazı bölümler mevcuttu. Kitap zaten kalın, bir de böyle durumlar olunca okumak işkenceye dönüştü.


Bu seriden beklentim bir tık daha fazla olduğu için final kitabı hayal kırıklığına uğrattı. Güldüğüm, benimsediğim sahneler oldu ama geneline bakınca fiyasko. Oturup, bir daha okumam. Serinin kalitesi gözümde hala aynı ama yazar kurguyu daha farklı yönlendirebilirdi. Yine de seri bitti, mutluyum. Yan serisini okur muyum ya da ne zaman okurum bilmiyorum. Karakterleri özleyip de yan seriye başlarım büyük ihtimal. -.-

Son kitaptan dolayı “ayyy kesin okuyun bu seriyi” diyemeyeceğim artık. Evet, sağlam ve özgün bir kurgusu var. Karakterler benzersiz ama yazar kendini geliştirmiyor. Bunları göz önüne alarak seriye başlayabilirsiniz.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

23 Nisan 2016 Cumartesi

Kitap Yorumu: Ateş Serisi 3- İntikam Ateşi / Karen Maria Moning


Merhabalar !

Bu yazıyı yazmada baya zorlandım. Nasıl yazsam, şunu da eklesem mi ? Yok yok, sil bunu şunu yaz. Barrons'lu olan her kitap yorumu zor olacak sanırım. Adam süper gizemli. Hakkında gram bilgimiz yok. Kitabı anlat anlat nereye kadar. Kitap karakterlerinin dedikodusunu burada yapmazsam nerede yapacağım daha ? O yüzden artık dayanamadım ve oturdum başladım rastgele yazmaya...

Ateş Serisi, dehşet ötesi bir şey arkadaşlar. Yazarımız her kitapta kendini süper geliştiriyor. Daha ne kadar şaşırtabilir derken ağzınız açık bir şekilde kitabı bitiriyorsunuz. Ki kurgu üç kitaptır İrlanda'da geçmesine, aynı mekanlar olmasına rağmen hiç sıkılmadan okudum. Böyle aptal aptal sırıtmalar... Bana ne oldu, bilemiyorum...

Kapalı kutu Barrons ve çılgın kız Mac ile seri kaldığı yerden devam ediyor. Şöyle de bir şey var. Aralarında süper romantik şeyler olmuyor. Toplasınız 3 belki 4 sahnede yakınlaşıyorlar. Hatta yakınlaşma da değil. Bir bakış, iğneleyici ama anlamlı sözler ve mimikler. İşte bunlar tüm süre boyunca kitapta sırıtmanıza sebep oluyor. Bu kadar kısıtlı olmasının sebebi elbette Barrons. Bayan Lane kelimesi kusacağım yakında. Hoş, etekleri tutuşunca Mac demesini biliyor... Neyse.

Bu kitapta Barrons daha da az var. Sürekli gizemli işler peşinde. Ortaya çıkınca da zaten yerinde durmuyor. Ya Mac'i azarlıyor, ya öğüt veriyor ya da öldürücü bakışlarından birini atıp, gidiyor. Mac ise elbette yerinde durmuyor. Vlane ile fena yakınlaştılar. Ne iş ? Hayır, Vlane'i sevmesem göz devire devire okurum ama kereta işini biliyor. Mac'le diyalogları beni benden aldı.

Lord Master olayı kaldığı yerden devam ediyor. Mac hala kız kardeşi için savaş vermekte. Ve yazar kitabın sonunu öyle bir bitirmiş ki 'aw shit! (ve daha nice amerikan film küfürleri...)' oluyorsunuz.

Ya seri aksiyonla, heyecanla, komikliklerle ve sinir krizleriyle dolu. Bayılıyorum bu seriyi okumaya. Sonuna kadar değeri hakkediyor. Karakterler on numara. Ergence hareketler yok. Barrons deseniz tam bir 'hard'! Ve tabii kitap bitince aklınızda milyon soru kalıyor. 'Şimdi ayvayı yedin canım, ne olacak?" Tüm soruların cevabı elbette Rüya Ateşi'nde. 'Thanks GOD' moduna gireceğim çünkü serinin devam eden iki kitabı elimde mevcut. Okumak için avuçlarım kaşınıyor. Ek bilgi vereyim: serinin 4.kitabından itibaren -Rüya Ateşi- Artemis Yayınları devraldı. Artemisciğimiz de mis gibi seriyi tıkır tıkır çıkarıyor. Umarım çevirilerde tuhaflıklar olmaz. Genelde yayınevleri değiştiği zaman serilerdeki kitaplar evrim geçiriyor. Okuyup, göreceğiz.

Şimdilik bu kadar. Amma, müthiş kitaplarla döneceğim. Bu aralar sadece devam eden serilerime odaklandım ve hepsi birbirinden değerli. Hadi kaçtım!

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

8 Aralık 2015 Salı

Kitap Yorumu: Ateş Serisi 2 - Kan Ateşi / Karen Marie Moning


Merhabalar

Yine Barrons'ın sırlarını çözemediğim bir Ateş Serisi kitabı daha bitti. Ama bu seriyi seviyorum. Her ne kadar Kan Ateşi, ilk kitap Karanlık Ateş gibi aynı kurguya sahip olsa da hem eğlenerek hem de sıkılmadan okudum. İlk kitapta kurguya özel terimler birden çok gelmişti. Yeni bir dünya. Bilinmeyen kelimeler, yaratıklar falan. Ama bu kitapta çok aşina oluyorsunuz. Kurgu daha da oturdu şu an. Ve artık Barrons'u çözme zamanı!

Ama elbette bu kolay değil. Barrons insan mı Fae mi canavar mı... Ne acaba derken kafayı yememek elde değil. Tabii bu kitapta bir tık açılıyor. Hatta şaşırdım. "Aaa Barronscuğum sen yapar mıydın böyle şeyler ?"

Kan Ateşi'nde Mac & Barrons ikilisi yine Sinsar Dubh peşindeler. Başları yine beladan çıkmıyor. Mac, artık tamamen başka biridir. Tabii hala pembe delisi ama siyahlara bürünmüş durumda. Alina'nın katilini unutmuş değil. Ve gerçek ailesi hakkında bilgiler öğrenmeye başladı. Sidhe Kahinleriyle tanıştı ve onlar hakkında da bilgiler aldı. Özellikle 13 yaşındaki Dani'yi şimdiden sevdim. Serinin ilerleyen bölümlerinde daha çok göreceğimizi umuyorum. 

"Bir şey soracağım, IYCGM ve IYD kim?"
"Bayan Lane o numaraları yalnızca ölürken arayın, ölmek üzereyken aramanız gereken iki numaradır o. Ve sakın ölmeden aramayın yoksa ben gelip kendim sizi öldürürüm."

Ve bu kitapta Barrons biraz daha uysaldı sanki. Bayan Lane'lere devam etti ve etekleri tutuşunca hemen Mac'lere geri dönüyor kereta. :D Hmm ama kitapta bir bölüm var. Mac'in izni olmadan ona bir şey yapıyor. Harbi ben bile sinir oldum. Ama sonra da iyi ki yapmış diyeceksiniz. Dengesizleştiriyor bu adam yahu.

Bir de V'lane karakteri var. Kendisi bir prens ve Seks-Ölüm Fae'si. İlk başlarda Mac'i korkutuyordu ama sonrasında iş birliği bile yaptılar. Mac'in isteklerini yerine getirmeler falan. Kızı bir saatliğine almış ama tam bir ay ortada yok gözüküyordu. Mac geri döndüğünde Barrons'un yüz ifadesini bir hayal edin bence. Okurken kahkaha attım orada.

Bir anda ona bir yumruk attım, kafası arkaya doğru gidip geldi.
B-"Mutlu musun şimdi?"
M-"Canın acıdı mı?"
B-"Hayır."
M-"Tekrar vurabilir miyim?"
B-"Hayır git kendine bir kum torbası al."

Hmm. Bunların dışında hemen hemen her şey aynı. Barrons, buzlar prensi havasındaydı. Mac vikvik konuştu ve aklından delicesine sorular geçti. Kitabın sonlarına doğru Sinsar Dubh'u buluyor. Ama ne olduğunu biz henüz göremiyoruz. Sanırım üçüncü kitap bomba gibi bir kurguyla gelecek. 

Son olarak diyeceğim şu ki; hem özgün bir fantastik kurguya sahip olup hem de sırlarla dolu karakterler olmasına rağmen aralarındaki diyaloglar bu kadar komik ve eğlenceli olan bir seri okumadım sanırım. Galiba ?

Sonraki kitapta görüşmek üzere!

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

18 Ekim 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Ateş Serisi 1 - Karanlık Ateş / Karen Marie Moning


Merhabaaa

Size müthiş kitaplarla döneceğim demiştim. İlki geliyor şimdi. Ve bu blog'taki 200.yazım olacak. Ne ara o kadar yazı yazdım, ben de bilmiyorum. :D Ama nedense içim kıpır kıpır. Kaldığımız yerden devam edelim.

Uzun bir zamandır Ateş serisine başlamak istiyordum. İlk üç kitabı Epsilon Yayınevi'nden çıktı. Sonraki kitapları Artemis Yayınevi üstlendi. Şuana kadar beş kitap yayınlandı. Fakat ilk iki kitabın basımları tükendi. Ya benim gibi pdf bulup, okuyacaksınız ya da yine benim gibi sahaf sahaf gezip kitapları bulacaksanız. (İkinci kitabı buldum sadece.)

İlk kitabı pdf olarak okumama rağmen iki gün içinde bitirdim. Ki cidden e-book formatında okumayı sevmiyorum. Ama bu seri için katlandım. Valla ne olduğunu anlamadan kitabı bitirmiştim. Tamam, itiraf ediyorum bazen sıkıldım. Çünkü yazar kendi dünyasını yaratmış. Yani bilinmeyen isimler, terimler, yeni türler falan derken okurken odaklanmam zor oldu ama kitabın sonlarına doğru her şeyi olmasa da kavrıyorsunuz kurguyu. O yüzden kitabı yorumlarken bazı şeyleri atlayacağım. Nasıl açıklayacağımı bilmiyorum. Tek net anladığım Fae adı verilen değişik yaratıkların olduğu. Farklı türleri var. Ve bu yaratıkları görebilen, baş edebilen bir baş kadın karakterimiz var: Mac. Kendileri çok renkli, geveze ve inatçı bir karakter. Pembe rengine takıntısı var. Süslenmeyi seviyor, vücudundan memnun. Kendi kendine çok konuşuyor. Belaları üstüne çekmekte bir numara. Ben kitabı okuduktan sonra şu sonucu çıkardım: Sookie x 4 + pembe = Mac olmuş yani. O yüzden kadın karakteri baya sevdim. :D Jericho Barrons adında esrarengiz bir de erkek karakterimiz var. Yazar bu erkek karakter üzerinde çok mu çok çalışmış. Öyle ki hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Nedir, kimdir, kimlerdendir, neyi sever, nerelidir falan hiçbir özel bilgisi bilinmiyor. Mac'e kitap boyunca Bayan Lane diyor. (Sadece bir kere Mac dedi onda da...neyse spoiler) Ona öyle hitap etmesi beni deli etti. Çünkü o 'Bayan' kelimesi aralarına kalın bir sınır çiziyormuş gibi. 

Dış görünüş olarak Mac cidden alımlı ve güzel bir kadın. Yeşil gözlü, sarışındı şimdi esmer oldu gibi, hatlı falan. Barrons ise nasıl desem... Uzun siyah palto ve kırmızı gömlekler giyen, çekici bir suratı olan, gece rengindeki gözleri... Bazı hareketlerini yazar öyle bir tasvir etmiş ki Sercan'ın dediği gibi "Mahsun Kırmızıgül, İsmail Yk" aklınıza geliyor. :D Ama bazı sahnelerde adeta Matrix gibi. Bir hava bir hava... Alev buralar hep.

Serinin ilk kitabı olmasına rağmen severek okudum. Aklımı baya karıştırdı. (Ölümcül Oyuncaklar'da da öyle olmuştu şimdi bağımlısıyım.) Yazar cidden başka yerde okumadığınız bir dünya yaratmış. Hayal gücüne hayran kaldım. Eminim ki diğer kitaplarda daha da uçuşa geçecek.

Kitabın genel konusu ise şu; Mac, Dublin'de okuyan kardeşi Alina'nın esrarengiz ölümünü araştırmak üzere Dublin'e gidiyor. Ne yapacağını, nereden başlayacağını bilmeden öylece dolanırken bir kitapevine girer ve kardeşinin telefonda ona sesli mesajla bıraktığı ve anlamını bilmediği kelimenin anlamını orada çalışan bir bayana sorar. Bu soru sonrasında tamamen hayatı değişir. Girdiği kitapevi Barrons'a aittir. Yanında çalıştırdığı kadın Fiona hemen Barrons'u çağırır ve sonrasında olaylar tamamen karışır. Mac, aslında kim olduğunu, kardeşinin katilinin kim olduğunu ve daha önce keşfetmediği, fark etmediği yeni dünyayı tanır. Eli kana bulaşır, başına bir sürü bela gelir, Barrons'la didişir. Ve en sonda da gerçekten şaşırtıcı bir şey öğreniyor. Söylemeyeceğim. Nokta. :D

Olaylar hep arka arkaya sıralandı. Yazar dikkatinizin dağılmasına izin vermeden kurguyu ilmik ilmik işlemiş. Yarattığı özel kurgu dışında çok komik diyaloglar da yazmış. Öyle ki kitabı bitirdim ama hala o sahneler aklıma geldikçe kahkaha atıyorum. Özellikle bir tanesinde nedense kendimden geçtim.

Neyse ki, Sidhe-kahini içgüdülerim harekete geçmiş ve yaratık beni havalandırdığı anda iki elimle birden göğsüne vurabilmiştim. Ama maalesef, aynen o şekilde donmuştu; eli saçımda ve ben havada sallanır vaziyetteyken.
''Barrons,'' diye çaresizce seslendim. ''Neredesin?''
''İnanılmaz,'' dedi tam tepemden gelen aksi bir ses. ''Tasarladığım bütün olası senaryoları düşünüyorum da, bu hiç aklıma gelmemişti.''

Mac ve macerları diyeceğim bu alıntılara. :D Cidden çok komik ikili oldular. Barrons ne kadar ciddiyse Mac o kadar umursamaz ve çocuk gibi. Kitabın sonu da zaten 'sırt sırta verdik, bu yola baş koyduk' tarzında bitti. İkinci kitabı okumak için çok beklemeyeceğim. Siz de bu seriyi okumak için çok beklemeyin canlarım. Pdf bulamayanlar ulaşsın bana ben ikisini de yollarım. *-*

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane