Selamlar!
Valla Napoli Romanları serisi öyle bir sardı ki gözüm kimseyi görmez oldu. Geçenlerde birkaç günlüğüne Köyceğiz'e kaçamak yapmıştım ve yollardayken hep ama hep üçüncü kitabı okudum. Yanımda kardeşim de vardı, sürekli söylendi, "Bir kitap kadar olamadık be!" diye. Yani süper yol arkadaşı olduğum söylenemez çünkü yanımda hep kitap götürürüm.
Neyse efenim. Ben yine daldan dala atlamadan hemen kitabın yorumunu yapmak ve dördüncü kitabı da yorumlamak istiyorum zira o da bitti. :) Seri bitmesin diye uzatmaları oynayacaktım ama yok anam... Üçüncü kitabı okuyup da sakin sakin oturan insana insan demem.
Şimdi genel bir özet geçeyim. İkinci kitapta hop oturup hop kalkmıştım. Lila'yı yerden yere vurmak istemiştim. Stefano ile evlenip, mutsuz bir yaşam sürerken annesi ve Elena'yla beraber Ischia'da tatile yapmaya gittiklerinde Elena'nın çocukluk aşkı Nino ile sevgili olunca beynim alev almıştı. Yakın bir arkadaş bunu nasıl yapabilir! Nino da ayrı bir salak... Şu karakteri bir türlü sevemedim. -.-
Durun, bu olaylar bir hiç! Nino'yla aşk yaşayıp, hamile olduğunu öğrenince Lila, Stefano'yu terk edip saçma sapan bir hayat yaşamaya başlamıştı. Bu sırada Elena, olayları her şeye rağmen soğukkanlılıkla karşılayıp, eğitim hayatına devam etti. Ben olsam Lila'nın saçını başını yolardım.
Aslında ikinci kitabın sonlarına doğru bir sürü olaylar oluyordu. Herkes daldan dala atlar gibi birbiriyle oluyordu. Olayların en dışında kalıp kendini koruyan tek kişi Elena'ydı.
Kitabın sonunda akademik kariyerinde büyük bir adım atmıştı. Hayatında yeni biri vardı: Pietro. Yaşam kalitesi giderek artarken bilin bakalım karşısına kim çıkmıştı? Nino!
Üçüncü kitapta olaylar kaldığı yerden devam ediyor. Ama yazar U dönüşü yapmış. İlk iki kitapta olaylar hep Lila'nın etrafında gerçekleşiyordu. Her şeyi Elena'nın gözünden okusak da odak noktamız hep Lila'ydı. Bu sefer spot ışıkları Elena'ya dönmüş durumda çünkü hayatı çok değişiyor.
Napoli'yi anlatan bir roman yazıp da yazarlık kariyerine adım atınca bambaşka bir çevreyle karşılaşıyor. Bunun Pietro'nun da etkisi çok. Çocuğun ailesinin çevresi hep yayıncılık dünyasından. Durum böyle olunca Elena birden parlayan yazar konumuna geliyor.
Sonrasında her şey pat pat gerçekleşiyor. Okurken başım döndü ve daha neler olacak diye heyecanla okudum kitabı.
Bu kitap, kesinlikle Elena'nın geçiş dönemlerini yansıtan bir kitap olmuş. Hayatı birden değiştiği için iniş çıkışlı yaşıyor her şeyi. Pietro'la evlendikten sonra aslında istediği şeyin bu olmadığını fark ediyor ama çok geç. Çoluk çocuğa karışıyor. Anneliğe alışma süreci çok sancılıydı. Bu duyguyu iliklerime kadar hissettim çünkü benim de korkulu rüyam budur. Anne olduktan sonra kitap yazamamaya başlıyor. Kendi annesi ve Pietro'nun annesi Adele her ne kadar ona yardımcı olmaya çalışsa da bunalıma giriyor. Kendini beğenmiyor. Pietro'nun umursamazlığı sinirlerini bozuyor. O bu şu derken Nino hayatına tekrar giriyor. Hem de öyle bir giriyor ki çok normal bir şeymiş gibi. Pietro'yla yakın arkadaş oluyorlar. Nino da Eleonora diye biriyle evlenmiş ve bir oğlu olmuş. Ailecek görüşmeye başlıyorlar. Elena'nın aklı çok karışık. Bir yandan eşinin işkolikliği ve çocuklarının sorumluluğu bir yandan Nino'dan gördüğü ilgi bir yandan Lila'nın kendi yaşamına odaklanması derken ipin ucu kaçıyor ve bam! Kitabın sonunda "Holly shitttt" diye bağırıyorsunuz. Elena Ferrante'nin cehennemine hoş geldiniz...
Sanırım, uzun zamandır bu kadar soluksuz bir seri okumamıştım. İtalyan yazarımız Ferrante'ye daha da tapmaya başladım. Kalemi inanılmaz sağlam. İki baş karakterin hayatlarındaki en kritik dönemleri öyle güzel anlatıyor ki sanki Lila ve Elena hep sizden biriymiş, yakın birer arkadaşınız gibi hissediyorsunuz. Çocuklukları, ergenlikleri, gençlikleri, yetişkinliğe ilk adımları, evlilikleri, annelik dönemleri... İnanılmaz bir kurgu!
Bu seri nasıl sonlanacak diye kudururken dördüncü kitabı da okudum. Çok ara vermeden onu da yayınlayacağım. O zamana kadar bu seriyi hala okumadıysanız, okuyunuz efenim. Napoli'nin gerçekleriyle yüzleşin.
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane
Durun, bu olaylar bir hiç! Nino'yla aşk yaşayıp, hamile olduğunu öğrenince Lila, Stefano'yu terk edip saçma sapan bir hayat yaşamaya başlamıştı. Bu sırada Elena, olayları her şeye rağmen soğukkanlılıkla karşılayıp, eğitim hayatına devam etti. Ben olsam Lila'nın saçını başını yolardım.
Aslında ikinci kitabın sonlarına doğru bir sürü olaylar oluyordu. Herkes daldan dala atlar gibi birbiriyle oluyordu. Olayların en dışında kalıp kendini koruyan tek kişi Elena'ydı.
Kitabın sonunda akademik kariyerinde büyük bir adım atmıştı. Hayatında yeni biri vardı: Pietro. Yaşam kalitesi giderek artarken bilin bakalım karşısına kim çıkmıştı? Nino!
Üçüncü kitapta olaylar kaldığı yerden devam ediyor. Ama yazar U dönüşü yapmış. İlk iki kitapta olaylar hep Lila'nın etrafında gerçekleşiyordu. Her şeyi Elena'nın gözünden okusak da odak noktamız hep Lila'ydı. Bu sefer spot ışıkları Elena'ya dönmüş durumda çünkü hayatı çok değişiyor.
Napoli'yi anlatan bir roman yazıp da yazarlık kariyerine adım atınca bambaşka bir çevreyle karşılaşıyor. Bunun Pietro'nun da etkisi çok. Çocuğun ailesinin çevresi hep yayıncılık dünyasından. Durum böyle olunca Elena birden parlayan yazar konumuna geliyor.
Sonrasında her şey pat pat gerçekleşiyor. Okurken başım döndü ve daha neler olacak diye heyecanla okudum kitabı.
Bu kitap, kesinlikle Elena'nın geçiş dönemlerini yansıtan bir kitap olmuş. Hayatı birden değiştiği için iniş çıkışlı yaşıyor her şeyi. Pietro'la evlendikten sonra aslında istediği şeyin bu olmadığını fark ediyor ama çok geç. Çoluk çocuğa karışıyor. Anneliğe alışma süreci çok sancılıydı. Bu duyguyu iliklerime kadar hissettim çünkü benim de korkulu rüyam budur. Anne olduktan sonra kitap yazamamaya başlıyor. Kendi annesi ve Pietro'nun annesi Adele her ne kadar ona yardımcı olmaya çalışsa da bunalıma giriyor. Kendini beğenmiyor. Pietro'nun umursamazlığı sinirlerini bozuyor. O bu şu derken Nino hayatına tekrar giriyor. Hem de öyle bir giriyor ki çok normal bir şeymiş gibi. Pietro'yla yakın arkadaş oluyorlar. Nino da Eleonora diye biriyle evlenmiş ve bir oğlu olmuş. Ailecek görüşmeye başlıyorlar. Elena'nın aklı çok karışık. Bir yandan eşinin işkolikliği ve çocuklarının sorumluluğu bir yandan Nino'dan gördüğü ilgi bir yandan Lila'nın kendi yaşamına odaklanması derken ipin ucu kaçıyor ve bam! Kitabın sonunda "Holly shitttt" diye bağırıyorsunuz. Elena Ferrante'nin cehennemine hoş geldiniz...
Sanırım, uzun zamandır bu kadar soluksuz bir seri okumamıştım. İtalyan yazarımız Ferrante'ye daha da tapmaya başladım. Kalemi inanılmaz sağlam. İki baş karakterin hayatlarındaki en kritik dönemleri öyle güzel anlatıyor ki sanki Lila ve Elena hep sizden biriymiş, yakın birer arkadaşınız gibi hissediyorsunuz. Çocuklukları, ergenlikleri, gençlikleri, yetişkinliğe ilk adımları, evlilikleri, annelik dönemleri... İnanılmaz bir kurgu!
Bu seri nasıl sonlanacak diye kudururken dördüncü kitabı da okudum. Çok ara vermeden onu da yayınlayacağım. O zamana kadar bu seriyi hala okumadıysanız, okuyunuz efenim. Napoli'nin gerçekleriyle yüzleşin.
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane
Son kitap çok fenaydı. Hala etkisindeyim, hiç çıkamıycam sanırım
YanıtlaSil