Merhabalar
Yeni bir modern klasik romanı ile karşınızdayım. Franz Kafka, Stefan Zweig derken Jack London'ı da okundu/okunacaklar listeme eklemiş bulunuyorum. Beyaz Diş'i iyi ki şimdi okumuş dedim. Biliyorsunuz, Beyaz Diş okullarda çok sık 'okutulan' romanlardan biridir. Zorla okutulan klasiklere karşıyım. İnsanın içinden gelmeli. Neyseki okul hayatım boyunca zorla okuduğum bir kitap olmadı. (Yoksa oldu mu?) O yüzden kendi hür irademle klasikleri okumaya devam ediyorum.
Aslında Beyaz Diş'i okumak aklımda yoktu. Kardeşimin edebiyat projesi için istediği bir klasiği okuması gerekiyordu. (Bir nevi zorla okutma...) Jack London'da karar kıldık. Onunla beraber ben de okudum. İyi ki okumuşum dedim. Yazarın bir sonraki kitabı Vahşetin Çağrısı'nı okumak için sabırsızlanıyorum. 😊
Gelelim Beyaz Diş'e... Açıkçası başlarda biraz sıkıldım. Yazarın dilini, kurgusunu çözme aşamasındaydım. Sonra baktım kitap çok acayip gidiyor ve ilgimi çekiyor. Kendimi bir kaptırdım ki... kitap bitmiş. Çok sevdiğim kitaplardan biri oldu bile!
Yarı kurt yarı köpek olan bir melezin tüm hayatı boyunca yaşadığı olaylara, zorluklara, zulümlere, hemen hemen her şeye tanık oluyoruz. Beyaz Diş adını verdikleri bu melez daha doğar doğmaz Tanrı olarak nitelendirdiği insanlar tarafından eziyetler görmeye başlar.
"... korku ve dehşet ile bilinmeyenin gizemi bile bu hayatta bir şey katıyordu."
Bu kitabı nasıl anlatsam bilemiyorum. Hayatımda okuduğum en anlamlı kitaplardan biriydi. Beyaz Diş sayesinde bir hayvanın gözünden neler hissettiklerini okumak enfesti. Bizim için sessiz, gıkı çıkmayan ve pek bir şey anlamayan gibi gözüken hayvanlar aslında nasıl da zekiler! Onlara birazcık imkan tanısak onlar bile bizi yönetebilir. Beyaz Diş'i okurken içim içimi yedi. Öyle acı verici olaylar oluyor ki, oradakileri sarsıp bir uçurumdan aşağı atmak istedim. Avcılıktan tutun, hayvan gücü yarıştırmalarına, taşımacılığa, şiddete kadar her şeyi gözler önüne sermiş Jack London. Ve bu kitabı Kanada'ya yaptığı yolculuklar sayesinde yazdığını göz önünde bulundurursak bu kurgunun gerçeğine şahit olduğuna eminim. Zaten kitabı okurken hiçbir yapaylık sezmiyorsunuz. Çok gerçekçi ve bir o kadar sarsıcı bir romandı. Çok titiz yazılmış. Yani yazar kendini 'ay bir roman yazmalıyım' diye kasmamış. Çok doğal ve akıcı bir eser ortaya koymuş.
Ah bir de kitapta güzel şeyler de oluyor. İnsan gibi insan dediğimiz birileri ortaya çıkabiliyor. İşte o zaman hayvanların sevgi ve saygı çerçevesinde nasıl da sadık olabildiklerini görebiliyoruz. Bu kitap çok şey anlatıyor, anlayabilene. Bir hayvanı kurt da olsa tavşan da olsa hor gördüğünüz zaman vahşi bir tepki alırsınız. Tabii o hayvanın gücüne bağlı olarak... Ama ona ne kadar şefkat, sevgi ve saygı gösterirseniz aynı şekilde karşılığını alırsınız. Kitap tam olarak bunu anlatmak, aşılamak istiyor. Beyaz Diş, birçok kötülüğe maruz kalıyor ve bunun sonucunda, bir de doğası gereği giderek vahşileşiyor. Tam artık geri dönüşü yok dedikleri anda onun dilinden anlayan biri çıkıyor ve bizce bir 'mucize' yaratıyor. Aslında mucize değil, olağan bir şey ama bizim gözümüzde o şey mucize!
Bundan sonra benden bir klasik önerisi istenildiğinde Beyaz Diş'i de ön plana alacağım. Çok, çok sevdim. Umduğumdan çok daha iyi bir romandı. Kitabın sonlarına gelirken diken üstünde okudum, ya kötü bir sonla biterse diye... Seviyorum seni Jack London! 😍
Modern Klasik serilerine başlamak için güzel bir başlangıç olabilir diye düşünüyorum ve kesinlikle öneriyorum!
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder