Merhabalar
Sanırım bu yaz okuduğum en akıcı kitaptı Cress. Hem komik hem heyecanlı hem de cidden müthişti. Eğer hala Ay Günlükleri serisine başlamadıysanız şiddetle ilk kitabı Cinder'ı öneriyorum. Hemen okumaya başlayın. Yazar öyle bir yazıyor ki serinin bir sonraki kitaplarında çıtayı giderek yükseltiyor. Cinder'ı çok severek okumuştum. Bir serinin ilk kitabının olabileceği en iyi kıvamdaydı. Başlangıç karakterleri çok güzel tanıtılmıştı. Hemen ardından Scarlet geliyor. Olaylar bir seviye daha artıyor. Tabii karakterlerde... Scarlet ve Wolf karakterine alışıp, Cinder, Iko, Throne ve Kai karakterlerini daha da çok severken şimdilik son durağımız Cress'deyiz. AMAN TANRIM! Serinin şu ana kadarki en en en iyi kitabıydı.
Bir önceki kitapta Throne karakterini gözüme kestirmiştim. Bu kadar mı eğlenceli bir karakter olur! Cinder'ın yoldaşı olmakla kalmadı şimdi bir de çapkınlıklara başladı. Bu kitabın ana karakteri Cress. Kendileri aslında şu meşhur Rapunzel. Yazarımızın hayal dünyasında ise Levana'nın sadık Sihirbazı tarafından uzayda bir uyduya hapsedilmiş karakter. Cinder gibi Cress de bir Aylı. İlk doğduğu zaman ailesi tarafından terk ediliyor. (Aslında olay öyle değil ama okuyunca göreceksiniz.) Sihirbaz, Cress'in bazı yeteneklerini keşfedince onu özel hizmetkarı gibi bir şey yapıyor. Cress internet ve teknoloji konusunda bir uzman. Kaldığı uyduda tek uğraşısı bunlar zaten. Sihirbaz tarafından Cinder'ı bulmak için görevlendirilir ama o özgür bir hayat yaşamak için Cinder'a yardım etmeye karar verir. İşte olaylar bundan sonra başlıyor efenim.
Cress'de durumlar böyle iken gelelim diğer ekibe. Cinder, Iko, Throne, Wolf ve Scarlet kendi uydularında diğerlerinden saklanmaya devam ediyorlar. Ama aynı zamanda Kai ile Levana'nın düğün günü yaklaşmaktadır. Onu engellemek için planlar yapılırken Cress ile iletişime geçerler. Elbette arkasından bir sürü sorun gelmektedir.
Dr. Erland'dan da bahsedeyim. Kendileri Cinder'ı keşfeden bir karakter. Daha ilk kitapta onun Prenses Selene olduğunu anlamıştı. Kaçmasına yardımcı olmuştu. Şimdi bir kaçak olarak Afrika'da araştırmalarına devam etmekte ve Cinder ile yoldaşlarının gelmesini beklemektedir. Aslında onunda bir sırrı varmış. Hepsi açığa çıkacak.
Şimdi bir de bu üç kız karakteri karşılaştırmadan olmaz. Cinder'ı ilk okumaya başladığımdan beri çok seviyorum. Nedense çok doğal ve olması gerektiği gibi davrandığını düşünüyorum. O yüzden onunla bir sorunum yok. Scarlet'a da okuduğumdan beri ısınamadım. Nedense hep bir soğukluk var kızda. Sadece aşk insanıymış gibi. Wolf da Wolf. Yemedik canım aa! Cress ise içlerinde en saf olanı. Gerçekten çok saf ve sempatikti. Böyle kollarımın arasına alıp sarılasım geldi. Throne'la ikisi komediydi. Cress çok saf, Throne çok çakal... Gerisini siz düşünün.
"Kaptan," diye mırıldandı. "Ben size aşığım."
"Bunu iki koca günde mi fark edebildin? Dokunuşlarım sihrini yitirmeye başladı galiba." (Cress&Kaptan Throne)
Kitapta bomba üstüne bomba patlıyor. Cidden inanılmaz akıcı bir kitap olmuş. Gözümü kırpmadan okudum. Çevirisi de enfesti. Yani cidden serinin göz bebeği olmuş. :D
Öyle olaylar oluyor ki... Özellikle Throne'a biteceksiniz! Çok komik ve şaşırtıcı sahneler vardı. Bu kitapta Throne'nun yanı sıra Cinder ve Iko karakterlerini daha çok sevdim. Wolf ve Scarlet karakterlerine hala pek ısınamadım. Öyle kenarda dursunlar şimdilik. Sonracığıma... Serinin son kitabına dair bir ipucu vardı. Kraliçe'nin üvey kızı Winter gözüküyor ama bir bilgi vermeyeceğim. Anlaşılan onun hikayesi bambaşka.
Tadından yenmeyen bir kitaptı. Cidden okuduğunuza pişman olmayacağınız bir seri. Özellikle günümüzde istifini bozmayan, sıradanlaşmayan nadir serileri biridir. İyi okumalar!
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder