Pages

26 Ekim 2015 Pazartesi

2015 Goodreads Challenge - Meydan Okuma


Merhabaa

Bu aralar Goodreads'teki Challenge'ımı tamamlama rahatlığını yaşıyorum. Nedense orada ne zaman 'meydan okumalara' katılsam hep tedirginim. Ay bitiremeyeceğim, ay başaramayacağım. O yüzden bundan sonra bu etkinliğe katılmamaya karar verdim. Yoksa yine haram bana geceler... :D

Goodreads'teki Challenge etkinliği, her yeni yıla girdiğimizde size o yılda kaç kitap okumayı hedeflediğinizi belirtmenizi istiyor. Ben 2014'te 64 dedim, yapamadım. 2015'te 50 dedim. Valla bu sefer tutturdum. Hatta şuan 10 kitap ilerideymişim bile. Ama yine de sanki kitap okumaya zorlayan bir etkinlik gibi gelmeye başladı bana. Bırakıyorum arkadaş. Ama tabii isteyenler katılsın. Bazen zevkli olabiliyor.

Gelelim ben hangi 50 kitabı okumuşum. Genel bir tekrar olacak blog'ta. Umarım okuma listenize bir katkısı olur.

2015 - Ocak ile başladığım kitap ve devamındaki liste; (Goodreads'te verdiğim puanlarla birlikte)

Harry Potter ve Felsefe Taşı (5/5) -İlk HP okuduğum zamanlar. Hey gidi hey!
Hiçliğin Kıyısında (4/5)
Tatlı Şeytan (4/5)
Sookie Stackhouse - Cadı Ölüsü (3/5)
Kanbağı 5 - Gümüş Gölgeler (5/5)
Duman ve Kemiğin Kızı (5/5)
Bridgerton 4 - Rüyalar Gerçek Olsa (3/5)
Lux 5 - Direniş (5/5)
Tersyüz (5/5)
Uyumsuz Koleksiyonu - Dört (4/5)
Kıyamet Sonrası - Susan Ee (2/5)
Fırsatçı (3/5)
Kan ve Yıldız Işığı Günleri (5/5)
Maddox 1 - Tatlı Sır (3/5)
Gölge ve Kemik (4/5)
Kurtlara Söyle Eve Döndüm (3/5)
Kuşatma ve Fırtına (3/5)
Cam Şato (3/5)
Karanlık Zihinler (5/5)
Tehlikeli Kızıl (4/5)
Cinder (5/5)
Tatlı Tehlike (2/5)
Küçük Prenses (5/5) *İngilizce ödevi içindi
Kızıl Yükseliş (4/5)
Hırsız (5/5)
Evrenin Ötesinde (4/5)
PuCCa 5 - O Adam Buraya Gelecek (4/5)
Beni Seç (4/5)
Sadece Bir Gece (5/5)
Sadece Bir Yıl (5/5) *Kesinlikle bu yılın en favori kitabım. İlk kitabı Sadece Bir Gün.
Bir Milyon Güneş (3/5)
Siyah Damar (4/5)
Karanlık Taç (5/5)
İki Hayat Arasında (5/5)
Yakut Çember (5/5)
Görkemli Ölüm (5/5)
Mezardan Uyanan (4/5)
Kayıp Dük (2/5)
Dünyanın Gölgesi (2/5)
Sınırları Zorlamak (4/5)
Sookie S. 5 - Ölüler Ölüsü (3/5)
Ben Ölmeden Önce (4/5)
Yabancı (4/5)
Kördüğüm (4/5)
Harry Potter ve Sırlar Odası (4/5)
Ölümsüz Ölüm (4/5)
Zehir Ustası (5/5)
Tatlı Yalan (4/5)
Karanlık Ateş (4/5)
Kurucunun Kızı (3/5)

İşte benim listem böyle. Tatlı Tehlike dışında iki puan verdiğim kitaplara burada yorum yapmadım. Ve Goodreads'te puanlama yapmamın sebebi ben bu kitabı sevdim mi, tekrar okur muyum, biri öneri istese ön plana alır mıyım düşüncelerime yardımcı olsun diyedir. Yani yazarları ölçüp, biçmiyorum. Eleştirilerimi buradan yapıyorum zaten. :D Listeye şöyle bir göz attım da cidden güzel kitaplar okumuşum. Toplasan beş kitabı falan sevmemişimdir. Onların dışında geneli cidden güzeldi. Özellikle yukarıda da açıkladığım gibi Sadece Bir Yıl benim favorim. Her an aklıma gelen nadir kitaplardan biridir.

Goodreads maceram böyleydi. Küçük bir haber vereyim. Bu seneki İstanbul Kitap Fuar'ına gelemiyorum. Sınav tarihlerimle öyle müthiş çakışıyorlar ki... Sanki bana özel hazırlanmış bu tarihler. :P İçim kan ağlıyor, bakmayın öyle güldüğüme. Bu sene çok mu çok gelmek istedim. Bir güncük bile. Ama ne yazık ki yokum. Artık siz gezip, dedikoduları siz bana verirsiniz. Seviliyorsunuz.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

21 Ekim 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: Kurucunun Kızı - Amy Engel


Merhabalarrr

Dün Goodreads'teki Challenge (Meydan Okuma Etkinliği) 'ımı tamamladım. 2015'te 50 kitap okuyacağım demiştim. 2015 bitmeden 50 kitabı yiyip, bitirmişim bile. Neler okumuşum, Goodreads'te kaç puan vermişim, hangilerini yorumlamamışım, hangilerine doymamışım falan filan bunlara ayrı bir yazı yazacağım. Ama haftasonu. Bugün en 'pimpirikli' olduğum gün. :D O yüzden sakince kitap yorumumu yapıp, bugünün beni oymasına izin vereceğim. Hadi başlayalım.

Challenge'ımı sonlandıran kitap Kurucunun Kızı oldu. Geçenlerde indirimle almıştım. Ciltli kitabı 10TL'ye almak elbette cennete bilet almak gibi bir şey oldu. Bir de Distopya türü olması... Çak oradan bir beşlik.

Ama kitaba büyük ümitlerle başlamayın. Ben ne fırtına koparan Distopyalar okudum... Kurucunun Kızı çerez gibi geldi. Distopya demek için henüz erken bence. Yazarın ilk kitabıymış sanırım. Aslında kurgusunu sevdim. Ama çok eksiklikleri vardı. 'Sen kimsin ki yazarın eksik yönlerini göreceksin' demeyin. Artık bir okuyucu olarak elemeler yapmaya başladım. Piyangolardan biri Kurucunun Kızı'na çıktı valla. Söz konusu Distopya olunca hele eli maşalı olmaya başladım. Çünkü gerçekten favori türümdür. 

....kime aşık olacağımızı seçemezdik. Aşk bizi seçerdi. Aşk uygunluğu ya da kolaylığı ya da tasarıları umursamıyordu. Aşkın kendi planları vardı ve tek yapabileceğimiz yolundan çekilmekti.

Kitabın konusu; Amerika'da yıllar önce bir nükleer savaşı oluyor ve bunun sonrasında küçük bir grup hayatta kalmış oluyor. İki aile var. Lattimer'lar ve Westfall'lar. Bu iki aile arasında da savaş oluyor, bu insanları kim yönetecek falan diye. Sonrasında Lattimer'lar kazanıyor ve yeni bir gelenek başlatıyorlar. Her yıl yapılan bir törenle kaybeden tarafın kızları ile kazanan tarafın erkekleri ile seçim yoluyla bir evlilik gerçekleştiriyorlar. Evlenenler birbirlerini tanımıyor, çoğunlukla birbirlerini hiç görmemiş oluyorlar. Evlendikten sonra bebek yapmaları bekleniyor. Kızlar istisnalar dışında çalıştırılmıyor. Yani aslında bizim deyimimiz ile görücü üsulü evlilikler yapılıyor. Yazar, modern dünyamızı unutup, Türkler misali geçmişe dönmüş ve her şeyi eski yönteme göre ayarlamış. Çoğu zaman evlerde elektrikler olmuyor. Çamaşırlar elde yıkanıyor. Pazarlardan alışveriş yapılıyor. Devlet dışında silah taşıyan yok. Ve yaşadıkları yerin çevresinde çitler var. Kanunlara uymayanlar (hırsızlık, tecavüz ya da evliliği kabul etmeyenler) çitin öbür tarafına atılıyor. Çitin öbür tarafında ne olduğunu kimse bilmiyor. Tehlike olabilir ya da bambaşka bir yeni dünya olabilir. Bu iki aile topluluğu kendilerini bir alana kapatmışlar ve evcilik oyunu oynuyorlar resmen. Bu kurguya hem sinir oldum hem de kurgunun bazı hatlarını sevdim. Açıklayacağım hemen.

Kitabın karakterlerinden Ivy, Başkan Lattimer'ın oğlu Bishop ile evlendirilir. Sırası ona gelmiştir. Ama Ivy'nin ailesi (baba ve abla var sadece anneleri yok) bir suikast planı düzenliyorlardır ve Ivy burada başrolde. Onun görevi bir eş olmak değil Bishop'ı öldürmek. Eş rolü yapmaya çalışıyor, ondan uzak durmaya çalışıyor, onu öldürmek için kendini gaza getiriyor ama tahmin edersiniz ki ortaya bir aşk çıkacak. Distopya'ların klasik kurgusu olmaya başladı bu da. :D
Ama hakkını vermem lazım Bishop karakterini sevdim. Tek sorun ne biliyor musunuz? Karakterlerin yaşlarından çok olgun olmaları ve yaşlarını hiç yansıtmamaları. Aslında bundan memnun kaldım. 16 yaşındaki bir kızla 18 yaşındaki bir erkeğin evcilik oyunlarını okumak istemezdim. Ama yazar karakteri öyle bir betimlemiş ki Ivy sanki 21'inde Bishop da 30'a dayanmış, sorumluluk sahibi biri. Bana böyle hissettirdi yazar. Ama yine de Bishop karakterini sevdim. 

"Ben... Ben asla her şeyi ortaya döken biri olmayacağım. Öyle biri değilim. Birini tanıyana dek, pek bir şey çıkmaz. Yaratılış şeklim böyle. Ama bu duygularımın olmadığı, bir şeyleri umursamadığım anlamına gelmiyor." -Bishop (Resmen hayatımı kopyalayıp, yapıştırmış bu cümlesine.)

Bunların dışında... Kitapta aksiyon, heyecan ne bileyim entresan bir şeyler aramayın. Çok sıradan geçiyor her şey. Ivy'le Bishop evlilik hayatları, Ivy'nin ailesiyle olan planları, Lattimer ailesinin genel hatları, kurgudaki yaşam, kısaca geçilmiş olaylar... Kitabın genelinde elle tutulur bir şey yok ama okutturuyor. Çerezlik niyetine süper bir kitap. Bir gün elimde kaldı ve bitti. 

Kitabı övdüm mü sövdüm mü ben bile anlamadım. :D Övülcek yanları da var sövülecek yanları da. Çok güldüğüm sahneler de vardı. Bishop'ın çamaşır yıkama sahnesi komikti. Ve çoğunluk Bishop'ın tepkilerine güldüm sanırım. Çok sağlam bir karakter bence. Ivy için de ne desem bilemedim. Isınma aşamasındayım. :D

İlk defa Distopya türü okuyacaklar için birebir gelebilir bu kitap. Kafanızı yormayan, sonu öyle 'ayyy n'olcak şimdi' dedirtmeyen bir şey. Zaten demenize gerek kalmayacak. Serinin ikinci kitabı bizde 6 Kasım'da raflarda. 

Şimdilik bu kadar. Her çarşamba şans dileyin bana. 
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

18 Ekim 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Ateş Serisi 1 - Karanlık Ateş / Karen Marie Moning


Merhabaaa

Size müthiş kitaplarla döneceğim demiştim. İlki geliyor şimdi. Ve bu blog'taki 200.yazım olacak. Ne ara o kadar yazı yazdım, ben de bilmiyorum. :D Ama nedense içim kıpır kıpır. Kaldığımız yerden devam edelim.

Uzun bir zamandır Ateş serisine başlamak istiyordum. İlk üç kitabı Epsilon Yayınevi'nden çıktı. Sonraki kitapları Artemis Yayınevi üstlendi. Şuana kadar beş kitap yayınlandı. Fakat ilk iki kitabın basımları tükendi. Ya benim gibi pdf bulup, okuyacaksınız ya da yine benim gibi sahaf sahaf gezip kitapları bulacaksanız. (İkinci kitabı buldum sadece.)

İlk kitabı pdf olarak okumama rağmen iki gün içinde bitirdim. Ki cidden e-book formatında okumayı sevmiyorum. Ama bu seri için katlandım. Valla ne olduğunu anlamadan kitabı bitirmiştim. Tamam, itiraf ediyorum bazen sıkıldım. Çünkü yazar kendi dünyasını yaratmış. Yani bilinmeyen isimler, terimler, yeni türler falan derken okurken odaklanmam zor oldu ama kitabın sonlarına doğru her şeyi olmasa da kavrıyorsunuz kurguyu. O yüzden kitabı yorumlarken bazı şeyleri atlayacağım. Nasıl açıklayacağımı bilmiyorum. Tek net anladığım Fae adı verilen değişik yaratıkların olduğu. Farklı türleri var. Ve bu yaratıkları görebilen, baş edebilen bir baş kadın karakterimiz var: Mac. Kendileri çok renkli, geveze ve inatçı bir karakter. Pembe rengine takıntısı var. Süslenmeyi seviyor, vücudundan memnun. Kendi kendine çok konuşuyor. Belaları üstüne çekmekte bir numara. Ben kitabı okuduktan sonra şu sonucu çıkardım: Sookie x 4 + pembe = Mac olmuş yani. O yüzden kadın karakteri baya sevdim. :D Jericho Barrons adında esrarengiz bir de erkek karakterimiz var. Yazar bu erkek karakter üzerinde çok mu çok çalışmış. Öyle ki hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Nedir, kimdir, kimlerdendir, neyi sever, nerelidir falan hiçbir özel bilgisi bilinmiyor. Mac'e kitap boyunca Bayan Lane diyor. (Sadece bir kere Mac dedi onda da...neyse spoiler) Ona öyle hitap etmesi beni deli etti. Çünkü o 'Bayan' kelimesi aralarına kalın bir sınır çiziyormuş gibi. 

Dış görünüş olarak Mac cidden alımlı ve güzel bir kadın. Yeşil gözlü, sarışındı şimdi esmer oldu gibi, hatlı falan. Barrons ise nasıl desem... Uzun siyah palto ve kırmızı gömlekler giyen, çekici bir suratı olan, gece rengindeki gözleri... Bazı hareketlerini yazar öyle bir tasvir etmiş ki Sercan'ın dediği gibi "Mahsun Kırmızıgül, İsmail Yk" aklınıza geliyor. :D Ama bazı sahnelerde adeta Matrix gibi. Bir hava bir hava... Alev buralar hep.

Serinin ilk kitabı olmasına rağmen severek okudum. Aklımı baya karıştırdı. (Ölümcül Oyuncaklar'da da öyle olmuştu şimdi bağımlısıyım.) Yazar cidden başka yerde okumadığınız bir dünya yaratmış. Hayal gücüne hayran kaldım. Eminim ki diğer kitaplarda daha da uçuşa geçecek.

Kitabın genel konusu ise şu; Mac, Dublin'de okuyan kardeşi Alina'nın esrarengiz ölümünü araştırmak üzere Dublin'e gidiyor. Ne yapacağını, nereden başlayacağını bilmeden öylece dolanırken bir kitapevine girer ve kardeşinin telefonda ona sesli mesajla bıraktığı ve anlamını bilmediği kelimenin anlamını orada çalışan bir bayana sorar. Bu soru sonrasında tamamen hayatı değişir. Girdiği kitapevi Barrons'a aittir. Yanında çalıştırdığı kadın Fiona hemen Barrons'u çağırır ve sonrasında olaylar tamamen karışır. Mac, aslında kim olduğunu, kardeşinin katilinin kim olduğunu ve daha önce keşfetmediği, fark etmediği yeni dünyayı tanır. Eli kana bulaşır, başına bir sürü bela gelir, Barrons'la didişir. Ve en sonda da gerçekten şaşırtıcı bir şey öğreniyor. Söylemeyeceğim. Nokta. :D

Olaylar hep arka arkaya sıralandı. Yazar dikkatinizin dağılmasına izin vermeden kurguyu ilmik ilmik işlemiş. Yarattığı özel kurgu dışında çok komik diyaloglar da yazmış. Öyle ki kitabı bitirdim ama hala o sahneler aklıma geldikçe kahkaha atıyorum. Özellikle bir tanesinde nedense kendimden geçtim.

Neyse ki, Sidhe-kahini içgüdülerim harekete geçmiş ve yaratık beni havalandırdığı anda iki elimle birden göğsüne vurabilmiştim. Ama maalesef, aynen o şekilde donmuştu; eli saçımda ve ben havada sallanır vaziyetteyken.
''Barrons,'' diye çaresizce seslendim. ''Neredesin?''
''İnanılmaz,'' dedi tam tepemden gelen aksi bir ses. ''Tasarladığım bütün olası senaryoları düşünüyorum da, bu hiç aklıma gelmemişti.''

Mac ve macerları diyeceğim bu alıntılara. :D Cidden çok komik ikili oldular. Barrons ne kadar ciddiyse Mac o kadar umursamaz ve çocuk gibi. Kitabın sonu da zaten 'sırt sırta verdik, bu yola baş koyduk' tarzında bitti. İkinci kitabı okumak için çok beklemeyeceğim. Siz de bu seriyi okumak için çok beklemeyin canlarım. Pdf bulamayanlar ulaşsın bana ben ikisini de yollarım. *-*

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

14 Ekim 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: Maddox Serisi 2 - Tatlı Yalan / Jamie McGuire


Merhabaaa

Hazır çok enerjiğim Türkçe'yi de unutmadım bari blog'a yazayım dedim. Söylediklerimde ciddiyim valla. Haftanın ilk dört günü bana Türkçe'yi unutturuyor. İngilizce hadi neyse de Rusça ruhumu emiyor. Ben de dilimizi unutmamak için kitap okuyorum. :P Kendimi nasıl da teselli ediyorum ama. Cidden halimi görseniz gülersiniz sanırım. İngilizce dersinden çıkıp, yabancı dizi izliyorum. Rusça dersinden çıkıp kitap okumaya devam ediyorum. Böyle diller karıştı. Artık kekelemeye, kendi dediğimi anlamamaya başladım. Sonum hayırlı olsun. Amin.

Gelelim kitaplara... Ya yeni yıl gelmeden müthiş kitaplar yorumlayacağım. Birkaç sürprimizim de olabilir ama benim tembelliğime ve zamanıma bağlı. :D Bunları düşündükçe kendi kendime heyecan yapıyorum. Neysem. Sıradaki kitaba geçeyim. Çünkü anlatmak için sabırsızlanıyorum.

Öncelikle bu seriyi bilmiyorsanız hemen Tatlı Bela, Ayaklı Bela, Belalı Düğün, Tatlı Sır ve hemen ardından bu kitabı okuyun. Sıralama bu şekilde. Spoiler yemeyiniz.

Maddox erkeklerini severim, bilirsiniz. Bayadır favorilerim arasındalar. Yeni kitapları çıktı mı almak için sabırsızlanırım falan. Ama bu kitabı yani Tatlı Yalan'ı özel olarak bekledim. Çünkü Thomas Maddox bir FBI özel ajanı. Ayaklı Bela'da bu bilgiyi öğrenince 'hemen bana Thomas'ı verin' demiştim. Çünkü cidden FBI konulu her şeyi seviyorum. Ve o gün geldi. Kitabı okudum bitirdim. Ve bir şey diyeyim mi ? Travis'den sonraki favorim Thomas oldu. Tatlı Sır'da Trenton'ı da sevdim. Çok komik, hayat dolu bir Maddox. Ama Thomas bana daha bir tık önde geldi. Sanırım mesleğinden dolayı. 

Maddox serisinde, önceki kitapta Trenton ve Camille çiftini okumuştum. Kitabın sonundaki sürpriz böyle ağzımı açık bırakmıştı. Camille, meğersem gizliden gizliye Thomas'la berabermiş. Falan filan derken her şey ortaya çıkmıştı ve Trenton'la Camille olmuştu. Thomas da kalbi kırık San Diego'ya işine dönmüştü. Ve sonrasındaki olaylar Tatlı Yalan'la devam ediyor.

Bu seferki kadın karakterimiz Liis. Kendisi de bir FBI ajanı. Onun görevi daha çok çevirmenlik. Terfi etmek için elinden geleni yapan biri. Geçmişinden kurtulmak için ve özel istekle bir işe çağırıldığı için San Diego'ya gelir. Elbette onu çağıran Thomas'tır ama Thomas, Liis'i işe başlamadan önce kim olduğunu falan hiç bilmez. 
Tanışma sahneleri ve sonrasındaki olayları anlatmamam en iyisi sanırım çünkü spoiler olabilir. :D Okurken baya gülebilirsiniz. Aslında ilk başları çok klişe geldi. Gözlerimi devirerek okudum ve 'bu kitap bitmeyecek sanırım' dedim ve avcumu yaladım. Valla müthiş bir kitaptı. Maddox erkeklerin bir arada olduğu sahneleri özellikle ikizlerden Taylor'ın olduğu sahneleri kahkaha atarak okudum. Bu kadar mı hem kaba hem sempatik olurlar. Thomas, onlara göre biraz daha ağır başlı ama onun çekiciliği yetiyor zaten. *salya akıntıları*

"Aşk, tahminler ya da davranışsal belirtilerle ilgili değildir. Sadece olur ve senin, onun üstünde bir kontolün yoktur."- Thomas

Tahmin edersiniz ki Liis ile Thomas arasında bir şeyler olacak ama kitabın son sayfasına kadar hep tartıştıkları bir konu var: "Thomas, henüz Camille'yi unutmuş değil."
Gerçekten öyle. Bazen beni de sinir etti ama birini unutmak o kadar kolay olmasa gerek. Liss de öyle mıymıy bir kız değil. Mesleğine aşık, ağzı laf yapan, inatçı ve kendinden emin biri. Thomas'la öyle güzel bir baş ediyor ki... Ayakta alkışladım. 

Bunların dışında yan karakterleri ve ofisteki ortamlarını çok sevdim. Liis, gelir gelmez hemen kanka yaptı kendine. Val. Kadın çok komik. Onunla ilgili bir bilgi öğreneceksiniz. İnanamadım. :D Kitap hem komik hem olaylı hem de aşkla ilgili biraz dramlı ama seriye yakışan bir Maddox kitabı olmuş. Severek okudum. Maddox erkeği bu. Boru mu...

İşte böyle. Fırsat buldukça okuduğum, bana göre çok komik bir kitaptı. Seriye devam ediyorsanız kesinlikle okuyun. *-*

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

7 Ekim 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: Usta Serisi 1: Zehir Ustası - Maria V. Snyder


Merhabaaa

Şimdi size cidden okunmaya değer bir kitap daha söyleyeceğim. Konuya löp diye giriyorum ama pek zamanım yok. Neyse. Dün okula gidene kadar elimden bırakamadığım ve kurgusuna cidden hayran kaldığım Zehir Ustası'nı size takdim ediyorum. Hatta Dex'in hakkettiği değeri göremeyen serilerinden biri diyebilirim. Cam Şato gibi Zehir Ustası da pek ortalarda dolanan bir seri değil. Ve kurgu bakımından benzerler ama ikisinin de tadı bambaşka. Hatta Zehir Ustası bir tık önde diyebilirim. Ay bana böyle serilerle gelin. Hem de tamamlanmış! Dex'i yeni kitap için sıkıştırmak zorunda kalmayacağım. Hıh.

Zehir Ustası çok başkaymış arkadaşlar. Hemen kapın bir tane. Olaylar eski zamanda geçiyor. Yine Krallık var, şato üyeleri, düşmanlar, gizli saklı bilgiler, mahkumlar, olaylar olaylar yani. En bi sevdiğim kurgu biçimi. O yüzden kitabı yalayıp yuttum.

Yelena adında baş bir kız karakterimiz var. Şimdi biraz karşılaştırma olacak ama Cam Şato'daki Celaena'ya göre kızımız biraz sönük. Kendi halinde gibi ama tabii sonlara doğru kendini baya aşıyor. Aslında sönük de değil. Çok kötü şeyler yaşamış. O yüzden etrafına duvar örmüş. Celaena gibi duvarları delip, geçmiyor yani. Ama Valek adındaki baş erkek karakterimiz cidden on numara. Bu kadar zeki, cin göz, her şeyin farkında olup çaktırmayan ve her şeye hazırlıklı olan bir karakter de görmedim. Adam cidden zeki. Ve ünvanı almış başını gidiyor zaten. Ama bunlar kim ? Yelena, bir suçludur. Cinayet işlemiştir ve idam edilmek üzere beklemektedir. Ama daha sonra Ixia komutanı Ambrose için bir çeşnici aranmaya başladığında (komutanın yemeklerini tadıp, zehir olup olmadığını kontrol edecek) komutanın sağ kolu gibi bir şey olan Valek, Yelena'yı seçer. Onu zehirler konusunda eğitir ve kaçmaması için Kelebek Tozu adında bir zehir vererek her gün kendisine panzehir için gelmesini sağlar. Böylece Yelena, her an ölüme karşı savaşarak yine hayatta kalır. Ama inanın bana her fırsatta kızı öldürmek için düşmanlar olacak. Öyle böyle değil.

"...Tam o ara horlaman odanın ortasına kadar geliyordu."
"Sen de toplantıda öyle kasılmıştın ki bir an vücuduna ölü katılığı oturdu sandım." Valek neşeli bir kahkaha attı.

Kitapta aksiyon, heyecan hiç yerinde durmuyor. Oradan buradan birileri fırlayıp, dövüş başlatıyor. Çok olaylar oldu ama hepsi de birbirleriyle bağlantılı. Valek'le Yelena'nın ilişkileri komedi. Aralarındaki diyaloglar beni benden aldı zaten. Bu kadar uyumlu bir çift olamaz herhalde. :D Çok güzeldi ya. Saray ya da işte şato ortamı olunca her şey hem renkli hem karanlık oluyor. Gizli saklı işler, dost bildiğiniz kişilerin düşman olması falan... Yelena baya çekiyor. Gelen geçen kıza bir iz bırakıyor zaten.

Bir de ortalara doğru Yelena kendine kankalar yapıyor. Bunu söylemezsem olmazdı. :D Çok komik iki karakter var. Ari ve Janco. Bu kadar mı komik sohbetleri olur ya. Okurken gülmekten karın kası yaptım. Umarım diğer kitaplarda da varlardır. :D

"... bir de kimlerden harika dövüşçüler çıkardı, biliyor musun? -Janco
"Kimlerden?" -Yelena
"Dansçılardan. Uygun eğitimle festivaldeki ateş dansçıları herkesle kapışabilir. Elinde yanan bir asa tutan bir dansçıyla hiçbir silahla kavgaya tutuşamazdım."
Ari ona "Bir kova su hariç," diye karşı çıktı.

Ben bu fantastik dünyaya bayıldım valla. Serinin ikinci ve üçüncü kitapları ev arkadaşımda olduğu için ondan hemen okuyacağım. Zaten hepimiz seriye başladık evde. :D Valek aşkına. :P 

Bunların dışında... Bahsetmediğim baya şey var çünkü spoiler. İkinci kitabı yorumlarken başta bir özet geçerim zaten ama kesinlikle okuyun. Özellikle eski zamanlardaki fantastik kurguları seviyorsanız bu seri sizlik. Araya gerçek hayat konulu bir kitap attıktan sonra Valek yoluna devam edeceğim. :D

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

4 Ekim 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Ölüm Serisi 3 - Ölümsüz Ölüm / Nora Roberts


Merhabaaa

Okullar başladı mı?  Benimki süper hızla başladı. Bünye alışık olmadığı için ilk birkaç gün sudan çıkmış balık gibiydim. Amaa Harry Potter 2'yi ve Ölümsüz Ölüm'ü arka arkaya okudum. Tekrar suya dalmış gibi ayıldım. *-*

HP'nin yorumunu yapmayacağım. Kaç yıllık seri yani. Bilmeyen yoktur. (Kesin vardır ama yorum yapmaya tırstım.) Tek diyebileceğim hem filmleri hem kitapları müthiş olan bir seri yani. Üstüme Hogwarts'ı yapın.

Spot ışıklarını Ölümsüz Ölüm'e alalım. Nora Roberts'ın Ölüm Serisi'ni göz önünden ayırmıyorum. Her gittiğim sahafta didik didik serinin kitaplarını arıyorum ve illa ki biri karşıma çıkıyor. Ölümsüz Ölüm'ü de öyle bulmuştum ve 3 günde yuttum elemanı. Ay yine müthişti. Büyük bir zevkle okuyorum seriyi.

Giderek de güzelleşiyor. Ama bu sefer katili daha sahneye adım atar atmaz anladım. Karakteri okuyorum böyle... Bir itici bir ukala geldi ki sormayın. Hemen katil etiketini üstüne yapıştırdım ve son bölümde o olduğunu öğrenince 'hıh demiştim' dedim kendi kendime. Ama yine de kitap süper akıcıydı.

"Neredeyse dilini yutacaksın, Peabody. Bir erkek, şeytan gibi bir yüze ve tanrı gibi bir bedene sahip olduğunda niçin kadınların gözleri cam gibi oluveriyor?" -Feeney

Bu sefer cinayet suçuna Eve'nin yakın arkadaşı Mavis bulaşıyor. Tabii suçun onun işleyip işlemediği belli değil ama tüm kanıtlar onu gösteriyor. Eve cidden süper iki şey arasında kalıyor. En iyi arkadaşlık görevi mi mesleği mi? Ve bir yandan da evlilik hazırlıklarıyla baş etmeye çalışıyor. :D Ya çok komiklerdi. Hele Roarke... Adamdaki o hava... Yazar çok keskin ve sağlam karakterler yaratmış. Eve'nin ekibine ayrı bayılıyorum. Özellikle bu kitapta Feeney ve Peabody baya ön plandaydı ve onları okurken sırıtmamak imkansız. Eve'i hem çıldırtıyorlar hem de süper destek oluyorlar. Bir de Eve'nin geçmişiyle ilgili baya bir bilgi öğrendim. Önceki kitaplarda sadece söz ediyordu ama şimdi Dr.Mira ve Roarke sayesinde geçmişiyle ilgili baya şeyi dile getirdi. Fenaydı. Ya kitap miss gibiydi. Polisiye türünü daha çok sever oldum. Yazar bazı terimleri öyle basitçe anlatmış ki sıkılmıyorsunuz. Detaylar yerinde. Romantiklik doğru oranda. Karakterler arasındaki bağ deseniz en bi' sevdiğim şey. Okuyun bu seriyi. İlk 10 kitabını bulmak çok zor. Basımları tükendi ve yayınevi tekrar basmayı düşünmüyormuş. Ya sahaflarda arayacaksınız ya da internette pdf'leri var onları indireceksiniz. Elimde olmayan kitapları indirdim mesela.

Şimdilik böyle. Yine görüşmek üzere.
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane