Pages

21 Ağustos 2015 Cuma

Kitap Yorumu: Gece Avcısı 7 (Son Kitap) - Mezardan Uyanan


Merhabaaa

Ya, bu aralar eski karakterlere elveda diyorum. Hem pişmanlık duyuyorum hem de ben sanki evladı en iyi üniversiteyi kazanmış anneler gibi gururlanıp, "bu kereta da bitti, neler yaşadık be" diyorum. Sıcaklardan olsa gerek...

Ama cidden Bones'a veda etmek hem eğlenceliydi hem de beklediğimden daha fazla üzüldüm ya. Çünkü serinin son kitaplarına doğru artık isyan ediyordum, "bitsin, yazar hep aynı maratonda devam ediyor" diye söyleniyordum. Hatta bu son kitabı da seri bir an önce bitsin diye aldım. Ama bitince de bir tuhaf oldum. Bones bu ya. İlk okuduğum zaman lise 2'deydim. İlk kitabı o kadar çok sevmiştim ki ikinci kitap için bir öğle yemeğini atlatıp, aç bir halde parayı kitaba yatırmıştım. :D Pişman mıyım ? Yoo, serinin ilk iki kitabı hala benim için favorim. O yüzden söylensem de bu seriyi seviyorum. Favorilerim arasında. Bones&Cat çiftine bayılıyorum. Hala Ian konusunda yan seri ya da kitap istiyorum. Frost, duy beni. Para bitince n'apcaksın annem ?

Tamam şimdi biraz ciddi olayım. Serinin bir önceki kitabında Madigan'ın büyük bir bela olacağını tahmin etmiştim. Tahminler doğru millet. Öyle böyle değil. Sanırım en büyük düşmanlarından biriydi Madigan. (Bu kötü karakter, Cat'in amcası Don'ın eski iş ortağıydı.) Mezardan Uyanan, cidden hem kitabın adını yansıtmış hem de serinin final kitabına yakışır bir kurgu olmuş. Yazar sanki durmuş durmuş son anda hünerlerini göstermiş. Yerim bu kadını.

"Beni özledin mi, Kedici?"
Bu sorunun kulağa ahlaksızca gelmesini nasıl sağladığını bilmiyordum, ama bunu yapabiliyordu.

Madigan ile ilgili bir sürü şey öğreneceksiniz. Bunları öğrenirken ve bunlarla mücadele ederken Bones ve Cat tüm dostlarından hatta eski düşmanlarından bile yardım alıyorlar. Tyler (aşırı komik ve eşcinsel medyum), Marie (Cat'le Bones'u önceki kitaplarda fena uğraştıran Vudu Kraliçesi), Bones'un dostları; Ian (ya yerim bu adamı, favori yan karakterim), Spade&Denise (bu çifti seriyi okuyanlar çok iyi bilir), Vlad (minnacık gözüküyor bizim modern Dracula), Mencheres&Kira (en kıl olduğum çift herhalde) ve Cat'in tuhaf dostları; Tate (Bones'un bir numaralı düşmanı), Dave, Cooper ve Juan. Yani seride gördüğümüz hemen hemen tüm karakterleri final kitabında göreceksiniz. O yüzden bu kitabı cidden çok sevdim. Zaten 1.5 günde okudum. Gerisini siz düşünün...

Şimdi kitaptaki olaylardan bahsedeceğim ama ne anlatırsam anlatayım okurken şok olmanıza engel olamayacak. Yazar bu kitapta sizi iki kere üst üste şaşırtacak. Ve hazırlıksız olacaksınız. Okurken resmen diken üstündeydim. Ve açıkçası birazcık Şafak Vakti'ni (Alacakaranlık'ın final kitabı) hatırlattı bana. Yani siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama okurken aklıma o kitap geldiyse, demek ki biraz benzerlik vardır. Neyse. Olaylar dediğim gibi Madigan'ın sırları açığa çıktığında durdurulamaz bir hal alır. Bones ve Cat hiç mi hiç yerlerinde durmazlar. Okurken başım döndü. Aksiyon tavandı. Romantizim elbette vardı. Kahkaha işi Ian'a verilmiş. Her zamanki gibi. Özellikle bir cümlesi beni gerçek anlamda kırdı geçirdi.

Ian tepemizdeki haça alaycı bir şekilde baktı.
"Dua et de birileri dinliyor olsun, kanka, yoksa Charles geldiğinde hepimizi si-"
Ian'a kötü kötü bakarak, "Sinirli olduğunu göreceğiz." diye araya girdim.

Kitabın sonu da tam istediğim gibi bitti. Yazar zaten Cat'le Bones'u tekrar göreceğimizin sinyalini vermiş. Çok özlemeyeceğiz sanırım. Ama bir şey canımı sıktı. Bunu ne yazık ki söyleyemem, spoiler olur. Cat ve Bones'la ilgili. Aman, okuyun işte. :D

Gece Avcısı da bitti iyi mi! Onlarla beraber yaşlandım resmen. Cat, nereden nereye geldi. Vampir avlarken vampir olan asi kadın. Bones da sert kabuğunu birazcık kırdı. Karakterlerin gelişimini böyle heyecanla, aksiyonla okumak... Ne bileyim duygulandım şimdi. Ama bana 'hangi seri bol aksiyonlu' diye sorsanız bu seriyi söylerim. Yok böyle bir aksiyon.

Daha fazla duygusallığa bağlamadan kaçar ben. Bones, Cat'le beraber olduğuna göre Ian'ı sahiplenebilirim. *-*

Sevgiler, öpücükler: Jane

18 Ağustos 2015 Salı

Kitap Yorumu: Ölüm Serisi 2 - Görkemli Ölüm / Nora Roberts


Merhabaaa

Biri bana dur desin yoksa kitapsız kalacağım. Normalde ayda kaç kitap okuduğumu hesaplamam ya da 'şu kadar okumam lazım yea' demem. Sonuçta kitap okumak bir hobi, iş değil. Hatta Goodreads'teki 'yılda bu kadar kitap okucam' meydan okumasına katıldığım için lanet okuyorum. Sanki 50 kitabı okumazsam bir daha hiç kitap yüzü görmeyecekmişim gibi hissediyordum. O yüzden bazı kitapları zorlamaymış gibi okuyordum. Falan filan. Neyse ki yazın bu durumu toparladım. Zevk için okuyorum. Bir daha Goodreads'te öyle bir etkinliğe katılmam. Lanet gibi resmen. -.- 

Atarlanmam bitti. Konu buraya nasıl geldi bilmiyorum. Her neyse. Bu aralar kitaplara doyamıyormuşum gibi jet hızıyla okuyorum. Biraz da göt korkusu var. Eylül ayından sonra zorlu bir döneme gireceğim kesin. Bölümün zorluğunu bilmiyorum ama başımda Rusça gibi bir tatlı bela olacak. O yüzden yaz tatilimi iyi değerlendirmeye çalışıyorum. Ve ayın 6.kitabını da bitirdim. Resmen benim için rekor!

Ay ama bıdı bıdı'larım bir yana, Nora Roberts okumayı o kadar çoook özlemişim ki... Bu yazarı bi ayrı seviyorum. Nedense Ölüm Serisi'ne de fena bağımlıyım. Ki daha 2.kitabı bitirdim. Gören de serinin yeni kitabını bekliyor falan diyecek. (Şaka maka yurt dışında 40 küsürüncü kitabı çıkmış serinin.) Ama yine de çok seviyorum seriyi. Sanırım farklı olduğundan ve ülkemizde bulunmadığındandır. Evet, bu seriye başlayanları bir uyarayım. Serinin ilk 7 kitabını çoook zor bulursunuz. Aktif satışı yok. Sahaf sahaf gezip bulmalısınız. Olmadı pdf dosyasını bulup, indirin. İlk kitabı öyle okumuştum. Şimdi 2.kitabı normal okudum. Şans eseri bulup, almıştım. Ve acı haber; yayınevi -Epsilon- yeni basım yapmayı düşünmüyor. Ne diyeyim. Aynen devam. -.-

Neyse. Yine de bu seriden kopamam. Eve Dallas'ın sert karakterini okumayı özlemişim. Gizemli olayları çözerken ki halleri öldürüyor beni. Kadın adeta kitap dünyasının Kraliçesi. Eh, Roarke'ın hakkını yiyemem. Eve gibi zorlu bir kadını elde etti de sonunda mutlular. Aslında bu kadar hızlı giden çiftleri pek sevmem ama bunlar o kadar doğal ve normaller ki... Cıvık cıvık aşk yok. Aşk üçgeni yok. (Roarke'ın eskileri karşılarına çıkıyor ama tepki alacak kadar değil.) İkisi de yaralı ve birbirlerini iyileştiriyorlar. Roberts'ı alkışlıyorum. Süper bir çift yaratmış.

"Ona... meşgul olduğumu söyledim. O sıralarda başka birine aşık olmak üzereydim."

Ama Görkemli Ölüm'de işler biraz karışık. Eve, işine aşık bir kadın ve hayatına değer vereceği biri girdiğinde ne yapacağını şaşırıyor. Hem Eve'nin hem de Roarke'ın eski yaşamlarını merak ediyorum. Umarım ilerleyen kitaplarda görürüz. Çünkü bu kitapta baya çelişki yaşadılar. Eh bir de yine cinayet olayları vardı. İki ünlü kadın aynı şekilde öldürülüyor ve ikisini de yakından tanıyan yine Roarke. Eve artık kafayı yiyecek sanırım. İlk kitapta da buna benzer olay vardı. Ama Roarke n'apsın. Adam zengin, çevrisi geniş, İrlandalı, yakışıklı, zevk düşkünü... Eheem, konuyu saptırmayayım. 

Bu kitap da gizemli olayları içeren bir polisiye kitabıydı ve öyle güzel okutturdu ki kendini... Eve'nin ekibini çok seviyorum. Partneri Feeney'i sevdiğimi söylemiştim zaten. Bi de Şef Tibble ile acemi polis memuru Peabody ortaya çıktı. Bu ikisini daha çok görmek istiyorum! Ve Eve'nin ilginç bir karaktere sahip olan arkadaşı Mavis'i çok sevdim. Bu kitapta ekip daha eğlenceliydi. Aralarındaki diyalog beni yedi bitirdi. :D

Hmmm. Bunların dışında, valla seriyi özlemişim. Bir daha bu kadar ara vermeyeceğim. Sağlam bir polisiye serisi istiyorsanız, Nora'ya yapışın derim.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

16 Ağustos 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Yakut Çember (Son Kitap) - Richelle Mead


Merhaba

Nabersiniz ? Ben böyle yine boşlukta süzülüyorum. Çünkü en bi sevdiğim seri son buldu ve ben de son kitabına balıklamasına atlayıp, bir günden kısa bir sürede bitirdim. Sonra Jane'in beyni haşat oldu, bedeni süzülmeye başladı... Kısacası beynime oksijen gitmiyor şu an. Nasıl biter ya ? Richelle abla dedim, bunu bana yapamazsın! Adrian Ivashkov benim kaderim. Ne demek Sydney Ivashkov, mutlu sonlar, kahkahalar... Bensiz Ivashkov olamaz! Durun saçmalamaya başladım. Dedim size beynime oksijen gitmiyor. Nerede benim besleyicim ?

"Büyük ihtimalle yara izim bile olmayacak. Tüh. Şurada havalı bir iz kalır diye düşünmüştüm." Yüzünün yan tarafına dokundu. "Zaten mükemmel olan elmacık kemiklerimi ortaya çıkarıp erkeksi bir hava katardı. Daha fazla erkeksiliğe ihtiyacım olduğundan değil de..."

Şimdi beni bilen bilir. Kitap karakterlerine süper takıntılıyımdır falan ama Adrian Ivashkov cidden vazgeçilmezim oldu. Onun yüzünden 'yeşil gözlü olmazsa olmaz' dediğim dönemler yaşadım. 'Elmaslar yağdırırım' diyecek kocalar hayal ettim. Espri üstüne espri yapan, hayatı çok da tınlamayan insanları gözledim. Elbette hiçbiri Adrian gibi değildi. Ama bir umut işte, insanlar Ivashkov gibi birini arıyor. (5 yıl sonra koca bir hayal kırıklığı yaşayacak haberi yok)

Adrian Ivashkov'u lise 2'de falan tanımıştım. Vampir Akademisi'ni okuyan bir arkadaşımla dalga geçmiş, sonrasında seriyi silip, süpürmüştüm. Buz Öpücük'te karşımıza çıkan Adrian, o gün bugündür etrafımdaki kızların eniştesi oldu. Sonra seri bitince Richelle abla dedi ki, yan seri yapıyorum baş karakterinde de Adrian var. Beni bu haberi alınca bir hayal edin... Zil takıp, oynamadığım kalmıştı. 2011'de başlayan macera dün son buldu. Koca bir 4 yıl boru mu? Her sene kitapların erkenden çıkması için Artemis'e baskı yapmalarım mı dersiniz, oradan buradan spoiler toplama çabalarım mı dersiniz... 4 yıl boyunca neler yaşadım. Ve sonra enayi gibi dün bir oturuşta son kitabı okudum. Ay bitti. Adrian Ivashkov dönemi bitti mi şimdi ? Edward Cullen dönemin de bile bu kadar isyankar olmamıştım.

Tahmin edersiniz ki bu yorum uzun olabilir. Ivashkov söz konusu. Benim biriciğim bitti. Nasıl koydu bana anlatamam. Bari son kitap yorumunda içimi dökeyim. O kadar yıl sanki gerçekmiş gibi hakkında bissürü dedikodu yaptığım karaktere kolay kolay elveda demem. Rose yüzünden acı çektiğinde Rose'a etmediğim küfürler kalmamıştı. Dimitri'yi küçük görmüştüm. Sydney'le olacaklarını duyunca, çok masum olmasına rağmen Rose'a ettiğim küfürlerden daha beterleri sıralamıştım. Şimdi son kitabı habire Sydney Ivashkov diye okumak... 86 kere bayılmak istiyorum.*

Ama Richelle ablanın hakkını yemeyeyim. Son kitabın da serinin de hakkını verdi. Vampir Akademisi ayrı bir güzeldi. Kanbağı ayrı bir güzeldi. İkisinde de ayrım yapamam. Toplam 12 kitap ama okumaya kıyamazsınız. Ama serinin içinden favorilerinizi seçmek mümkün. Vampir Akademisi'nde Ruh Bağı'nı çok sevmiştim sanırım. Kanbağı'nda ise açık ara farkla Gümüş Gölgeler derim. Yakut Çember de çok güzeldi. Aksiyon da vardı, gizem de vardı, romantiklik zaten eksik değildi ama bir önceki kitap benim gözdem. Yine de Yakut Çember, seriye yakışan bir son olmuş ve süperötesi darbeler vurmuş.

Kitapta olaylar kaldığı yerden devam ediyor zaten. Gümüş Gölgeler'de Adrian, Sydney'i kurtardıktan sonra hızlı bir şekilde evlenip, Simyacılardan kaçmak için Saray'a gelmişler ve Lisa'ya sığınmışlardı. Tam her şey yoluna giriyor derlerken Lisa'nın kardeşi Jill kaçırılmıştı. Falan filan. Bu kitapta ise tahmin edeceğiniz üzere Jill'i aramaya koyuluyorlar. Ama ekstra bir konu daha var. Olivie ve Nina kardeşleri hatırlıyor musunuz ? Onlarla ilgili ilginç ve dramatik bir konu yer alıyor kitapta. Adrian'ın ruh gücü ön plandaydı ve onu sürekli tehlikeye soktu. Sydney ise kendini aştı diyebilirim. İkisi de tam lider rolündeydi bu kitapta. Ve son kitapta tüm ekip bir aradaydı. Rose, Dimitri, Eddie, Neil, Sonya, Lisa, Christian (ki iki kere gözüktü, kayboldu), Sydney'in uyuz babası ve kardeşi Zoe, Bayan Terwilliger, Marcus ve daha hatırlamadıklarım bile. Sürpriz bir isim var. İlk okuduğunuzda dikkat etmeyeceksiniz ama yazar öyle bir bomba bilgi vermiş ki... Sanırım ömür boyu şoktan çıkamayacağım. Beni acayip şaşırttı. Öyle böyle değil. Hatta herkese söyleyip, çıldırtmak istiyorum şu an ama ben iyi bir kızım. Yok size spoiler. :D

Konuyu derinlemesine anlatmayacağım. Çünkü çok fazla şey gerçekleşti ve spoilerle bağlantılı. Ama minik bir şeyden bahsedeceğim. Çünkü alıntıları da ona göre paylaşacağım. Spoiler değil çok. Zaten üstünden geçeceğim öyle. Şey, kitabı okumadan önce birkaç spoiler almıştım. Sydney'le Adrian'ın bebeği ve Rose'la Dimitri'nin bebeği olacak ehehe mutlu aile tablosu gibi şeylerdi. YALAN. Evet, ortada bir bebek var ama bu çiftlere ait değil. Bebekle ilgili olan bölümlere ayrı bayıldım. Adrian'ın, Rose'un, Dimitri'nin ve Sydney'in tepkileri beni öldürdü. Özellikle Adrian'ın tepkileri... İçindeki baba sevgisi ortaya çıktı resmen. Daha 22 yaşında bir de kereta. :D

"Adrian Ivashkov, bebeklere fısıldayan adam." -Rose (Adrian burada bebeğe klasik rock şarkıları söylüyordu.)

Rose bir kahkaha attı. "Ah, bugünleri de mi görecektim? Dimitri Belikov, sert çocukların tanrısı, bir bebek koltuğunu arabaya yerleştiriyor."

... Dimitri bir kahkaha attı. "Rose Hathaway, namlı isyankar, anaç yanını gösteriyor."

...Böylece Dimitri ve ben de bebeğe bakmak durumunda kaldık, ki bu da çılgın bir sitcom ortamı yarattı.

Bunların dışında... Serideki eski isimler karşınıza çıkacak. Bazılarını ilkten hatırlayamadım. Ama yazar her biri hakkında hatırlatıcı bilgiler de yazmayı unutmamış. Seviyorum bu kadını ya. Bir de bu kitapta da yine hem Adrian'ın hem Sydney'in gözünden olayları okuyoruz ama Adrian'ınkiler daha ön plandaydı. Bir bölüm fazla daha anlatmıştı ve bölüm uzunluğu Adrian'ın daha fazlaydı. Resmen Richelle, Al Jane, her şeyi son kitaba sakladım. Adrian ön planda, gönlü keyfi yerinde, bak yüzü de gülüyor daha ne istiyorsun benden demiş. Teşekkürler efenim. Sydney kazığını unutmadım ama. Ehehehe.

Richelle ablamız
Başka da bir şey yok sanırım. Daha anlatırım da spoiler olur ya da saçmalarım falan. En iyisi burada bitirmek. Hoş, bitirmek de istemiyorum. Sanki yazıyı yayınladıktan sonra Ivashkov'u tamamen kaybedecekmişim gibi. -.- Bakın, bu seriyi kesinkes okuyun. Ama Adrian'a yan gözle bakmak yok. Anlaştık mı ? Durun, göz yaşlarım birikmeden yazıyı bitireceğim. Ne diyebilirim ki ? Hem VA serisi hem de Kanbağı serisi diğer vampir kitaplarından çok farklı. Çünkü ekstra eğlenceli, komik, kurgusu sağlam ve şaşırtıcı. Richelle ablaya sevgiler! Canımsın. Bazen Ivashkov'u bize tanıttığın ve anlattığın için yanına gelip, sarılmak istiyorum. Ama para yok. Pasaport yok. Vize desen uzun iş. En iyisi uzaktan öpeyim seni. Saçmalıyorum. Kaçıyorum. 

Sevgiler, öpücükler: Ivashkov'una bağlı bir Jane

Not: Ya son kez bi şey diyeyim mi ? Sanki Richelle bu ekibi kolay kolay bırakmayacakmış gibi geliyor bana. Yakut Çember'in son bölümünü okurken bile sanki devam edecekmiş gibi hisettim. Bakın yazıyorum buraya. Richelle'nin parasının suyu biraz çeksin 'ehehe bu ekibi özlediniz di mi ? alın size yeni yan seri' diye önümüze tüm ekibin olduğu bir seri koyarsa harbi balıklama atlarız. Ben atlarım yani. Üstüne ekstra para vererek hem de!

13 Ağustos 2015 Perşembe

Kitap Yorumu: İki Hayat Arasında - Jessica Shirvington


Merhabaaa

Geçen günlerde bende yazamama gibi bir sorun oluştu. Böyle havalarda sıcak. Tüm gün uzanıp, sadece kitap okuma modundaydım. Baya kitap okudum, bir yandan da yorumlarını yazmak istiyordum. Çünkü cidden çok güzel kitaplar okudum. Aşağıda yer alıyor hepsi. En güzelini sona sakladım millet.

İki Hayat Arasında, hem goodreads'de hem de instagram'da çok güzel ve olumlu yorumlar almış bir kitap. Ben de zaten oradakilere güvenerek internetten indirimli bir şekilde almıştım. Daha anca okumak için elime aldım. Okumak için niye bu kadar geç kaldım hayıflanmalarını, ıvır zıvırlarını geçiyorum. Beni biliyorsunuz. 

Ama cidden aldığı her olumlu yorumu hakkeden bir kitap olmuş. Kitaba gece yarısı başladım. Gece 2'de elimden zor bıraktım ve ilk 100 sayfa geride kalmıştı. Tahmin edersiniz ki diğer gün kitap bitti. Ay bitti ama nasıl bitti. Beni de peşinden sürükledi. Aramıza sadece uyku girdi. Ama cidden kitap bitince sanki çok eğlendiğim, benimsediğim bir yerden kovulmuşum gibi hissettim. Çat! Kapı kapandı. Ben de böyle kaldım.

"Ayrıca bazı şeyler o kadar gerçek ki onları iliklerine kadar hissedersin. Nereye gittiğinin bir önemi yoktur, seninle gelirler. Her yere."

Konusu ilginç. Hatta bu kitabı okuduktan sonra blog'da ayrı bir yazı yazma kararı aldım. Kafamda toparlayayım biraz, birkaç gün içinde ilginç bir yazı paylaşacağım. Gelelim kitabın konusuna. Sabine adında bir genç kız var. Ve kitabın isminden tahmin edeceğiniz gibi iki hayatı var. Biri Wellesley denen bir lüks yerde. Diğeri ise sıradan bir ailenin yaşadığı yer Roxbury'da. İki hayatta da ismi aynı. Aileleri, yaşam biçimleri, arkadaş ortamı ve hatta dış görünümü farklı. Ama Sabine aynı Sabine. Gece yarısı olduğunda uykuya dalar gibi dalıyor ve değişime uğruyor. Ya bunu nasıl anlatsam bilemedim. İlginç bir yöntemi var. Okuyunca çok rahat anlayacaksınız. Ki zaten bazı bölümler, bu yöntem sayesinde çok daha heyecanlı olmuş. Kitabı kısa sürede bitirmemi de etkiledi.

Kitap hakkında çok fazla bilgi vermek istemiyorum. Çünkü gerçekten okurken heyecanlanmanızı, meraklanmanızı istiyorum. Ben bile ojeli tırnaklarımı yemeye kalkıştım. O derece. Ya cidden abartmıyorum. 2015'te okuduğum en sağlam kurgulu kitaplardan biri oldu. Bir ara şey yapasım geldi. Böyle kitabı birden fazla alıp, etrafımdaki sevdiğim insanlara verip, 'ya mutlaka okuyun buna değecek' demek istedim. Böyle sizi sıkmayan, saçmalamayan, tam tersine heyecanlandıran ve düşündüren çok mu çok güzel bir kitap olmuş. Kitap bitince ilk sayfasına geri dönüp yeniden okumak istiyorum bile dedim. Kardeşimin attığı bakışlardan sonra kitabı yerine koydum elbette.

"Sana güveniyorum."
Eğer kelimeler can yakabilseydi... Bunlar canımı yaktılar.

Kesinkes okuyun. Ethan'ı çok seveceksiniz. Kim diye merak etmeyin. Okuyun. Ethan'ın yöntemlerine hem şaşırıp hem de güleceksiniz. Açıkçası bu ikili beni çok heyecanlandırdı, güldürdü, parçaladı ve ağlattı. Kitabın sonunda ağlayacaksınız. Çünkü çok içten yazılmış sahneler vardı. Ama yazar son sahnede gönlünüzü almak için bir şey yapmış. Böyle göz yaşlarınızın arasından gülümseyip, kalbinizin sıkışmasını engelleyeceksiniz.

Bu kitapla bağlantılı olan yazımı güzelce toparladıktan sonra -yani okunacak hale geldikten sonra- yayınlanayacağım. Sizin de görüşlerinizi beklerim o zaman.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Not: Kitaba birkaç post-it koydum, bazı sayfaları fosforlu kalemle çizdim falan ama elimde olsa kitabın her sayfasına post-it koyardım. O derece.

Kitap Yorumu: Karanlık Taç - Sarah J. Maas


Merhaba !

Ya, şimdi ben geçen aylarda Cam Şato'nun yorumunu yapıp, bu seri fıstık gibi falan bence demiştim hani ? Az bile demişim. Serinin ikinci kitabı Karanlık Taç'ı okuduktan sonra böyle havada süzüldüm. Nasıl da beklentilerimi karşıladı modundaydım. Cidden seri fıstık gibi gidiyor. Bir ara, kitabın ilk yarısında falan sanırım 'hmm hmm ilginç ne olacak acaba' kıvamındaydım. Sonra yazar sanki benim dalga geçtiğimi görmüş gibi bir dalga yaratmış... Okurken cidden gözlerim fıldır fıldır oldu. Kitap bitince böyle sanki saatlerce yüzmüşüm de aniden durmuşum gibi bir halsizlik hissettim. Hemen sonrasında yayınevine, yani Dex'e mesaj attım. Serinin devam kitabı, üçüncü kitabı 2016 yılında geliyormuş. Sağolun ya. Ben kudurayım burada. Hemen orijinal halini indirip, okuyayım dedim. Cıks. Yemedi. Nerede bende o kadar ingilizce. -.-

Bu yorumu buraya kadar okuyup da hala Cam Şato okumayan varsa blog'u kapatıp, kitabı inceleyip, sipariş versin. Bundan sonrası Cam Şato'yu okuyanlara gelsin.

"Başının çaresine bakacağını biliyorum. Fakat endişeleniyorum çünkü umurumdasın. Tanrılar yardımcım olsun, seni önemsememeliyim ama önemsiyorum. Bu yüzden sana hep dikkatli olmanı söyleyeceğim çünkü başına ne geldiği hep umurumda olacak."

İlk kitabın sonunda ne olacağı az buz belliydi. Yarışmayı Caleana kazandı. Artık Kral'ın en gözde suikastçısıdır. Ki zaten daha kitabın başında işlere başlamış durumda. Ama minik gibi gözükse de bomba etkisi yaratacak bir sırrı var. Caleana bir yandan Kral'ın pis işlerini yapıp, bir yandan önceki kitaptaki büyü sırrını araştırmaya devam ediyor. Odasındaki gizli kapıdan içeri girip, Elena'ya ulaşmaya çalışırken komik ve bir o kadar sinir bozucu bir şeyle karşılaşır. Ya ben onu çok sevdim. Spoiler olmasın. Ne ad ne detay veriyorum. Ama cidden serinin devamında baya eğlenceli olacak bir şey. :D Neyse. Kızımız sadece işleriyle meşgul değil. Aşk hayatında da hareketlenme var. Prens Dorian'ı bir önceki kitapta reddedip resmen aralarına sınır koymuştu. Çünkü o Kral'ın oğlu. Caleana, onca şeyden sonra Dorian'la olması tuhaf olurdu cidden. Ama Chaol... Ya Chaol'u çok mu çok seviyorum değil ama ikisinin diyalogları beni benden alıyor. Kitapta en çok güldüğünüz yerler oralar olur zaten. Hem zıtlar hem benzerler. İkisi de inatçı. Dediğim dedik oldukları için aralarındaki konuşmalar baya komik olabiliyor.

"Konuşma ve cezbetme işini bana bırak."
Chaol kaşlarını kaldırdı. "Burada dekor olarak mı bulunuyorum o zaman?"
"Seni aksesuar olmaya değer gördüğüm için minnettar olmalısın."

Ya bir de bu kitapta çok hareketlenme vardı. Özellikle sonlara doğru başım döndü. Uzun zamandır böyle fantastik ve aksiyon karışımı bir şeyler okumamıştım. Süper iyi geldi. Dorian hakkında bir şeyler öğreneceksiniz. Caleana'nın dostum dediği insan Nehemia hakkında da şaşırtıcı şeyler okuyacaksınız. Dorian'ın pırt diye ortaya çıktığı kuzeni Roland bu kitapta pek ön planda değildi ama duyumlarıma göre serinin ilerleyen kitaplarında büyük bir rol oynayacakmış. Merakla bekliyoruz efenim.
Ve bir şey diyeyim mi ? Kitabın sonunu okuduktan sonra aklıma nedense Karayip Korsanları geldi. O tür tarzda bir şeyler okursam cidden hint dansı yaparım. Üçüncü kitabı sabırsızlıkla beklememin bir sebebi de bu işte.
Bunların dışında... Ya aslında kitabı bitirir bitirmez yorumu yazsaydım neler neler anlatırdım ama şimdi üstünden birkaç gün geçince durgunlaştım. Ama cidden çok çok çok güzeldi. İlk kitap hiçbir şeymiş. Bana göre. Sağlam bir fantastik kitap istiyorsanız alın okuyun yani.

Serinin diğer kitabına kadar görüşmek üzere !
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: Siyah Damar - Tarryn Fisher


"Hayat hatalarınızı saklamak için çok kısa."

Ya Tarryn abla sen n'aptın demek istiyorum öncelikle. Bu yazarın Love Me With Lies ( Fırsatçı, Tehlikeli Kızıl, Hırsız) serisini okuduktan sonra dedim ki ne yazsa okurum. Hala da öyle diyorum. Ama Siyah Damar neydi öyle...

Şimdi okumadan önce şöyle düşünün. Çok sessiz bir ortamdasınız. Hava basık ve boğuk. İnsanlarla iletişiminiz yok. Çıt çıkmıyor. Etrafınız hep grinin tonlarından oluşuyor. Siz boğuluyormuş gibi hissetmez misiniz ? Kitabı okurken aynen bu moddaydım. Bir ara dedim ki 'ahaa bu sefer cidden bir kitap yüzünden kafayı yedim'. Bunu ciddi ciddi dedim. Durup dururken depresyona girdim. Dışarı çıkıp, hava almasam... Elveda Jane olurdu yani.

"Söyleyecek binlerce şeyim vardı ama hepsini içimde tuttum. Bir şeyler söylemekte o kadar iyi değildim. Ben yazmakta iyiydim." (Ahaa aynı ben. Gel de kadından tırsma.)

Zaten bu kitabı okuduktan sonra blog'dan uzak durdum. Kesin saçmalardım. Üstüne iki mükemmel kafa dağıtıcı kitap okuduktan sonra toparlandım ve 'oley, blog zamanı' diyebildim. Tarryn, sizi çarpıp, kamyon ezmiş gibi bir etki bırakabilir. Tabii bu kitabı okursanız.

"İnsanların başka bir insana bağlanmak gibi bir ihtiyaçları var."

"Bakmadığımı düşündüğün zamanlar var ya, aslında bakıyor oluyorum."

Şimdi konusunu nasıl anlatsam... Senna diye bir baş karakter var. Kendisi yazar. Asosyal ve hep kendi halinde. Yazarlığa o kadar dalmış ki çok değişik bir karakteri var. Hatta okurken o kadar çok ortak yönümüz çıktı ki bir ara tırsmadım değil. 'Umarım sonumuz aynı olmaz. Ay acilen toparlanayım' dedim. Belki de bu yüzden kitap beni kasırga gibi sarstı. Neyse. Senna bir gün uyanıyor ve bambaşka bir yerde. Issız, insanlıktan uzak bir evde. Hava karlı. Birkaç kilometre ilerisinde bile bir şey göremezken evin etrafı elektrikli tellerle kaplı. Ama evde yalnız değil. Isaac de onunla beraber. Şimdi Isaac kim diyeceksiniz... Tam anlatamam ama Senna'nın geçmişinden biri. Aralarında bir şeyler olmuş ama öyle kalıcı ve uzun değil. Ya da onlar öyle zannediyor. Bunlar tam 14 ay boyunca eve tıkılı kalıyorlar. Bunları kim eve hapsettiyse her şeyi planlamış. Belli bir süre yetecek erzak var. Yakacak odunlar var. Sürpriz sırlarla dolu şeyler de var. 14 ay boyunca elbette insan yapacak bir şey bulamadığı için bunlar da sohbet ediyorlar. Bazen çıldırma noktasına gelip, birbirlerini teselli etmeye çalışıyorlar. Sırları çözmek için evi talan ediyorlar. Falan filan. 

"Hayatına ne kadar insan dahil edersen o kadar kötülük dahil edersin."

Okurken zaten diyeceksiniz ki 'hiç bi bok anlamadım.' Doğru yolda olacaksınız. Kitabı 1.5 günde okudum ama son sayfaya gelene kadar boynumdaki o gizli eller beni boğmaya devam etti ama kitabı da elimden bırakamadım. Fosforlu kalemle ve post-it'lerle dolaştım. Kitap rengarenk. Hayata dair çok güzel gözlemler vardı. Hatta sonunda biraz şaşırıp, 'vay be' diyebilirsiniz. Ama daha da başka bir şey diyemem. Oturun, okuyun, sırrı çözün. Hee, bir de kafayı yemeyin. Valla bak. Süperötesi sessiz bir kitap ama bu sessizlik bile insanı çıldırtıyor.

Tarryn abla beni böyle çarptı işte. Sonraki kitap kurtarıcım oldu. Ehem. Sonra görüşürüz.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Kitap Yorumu: Evrenin Ötesi 2 - Bir Milyon Güneş


Merhabaaa

Bu aralar çok akıcı ve güzel kitaplar okuyunca kendimi sadece kitaplara kaptırdım. Ama Bir Milyon Güneş bunlardan biri desem yalan olur. Nasıl desem... Serinin hem pısırık hem de acayip şaşırtıcı kitabı çıktı. Elbette ilk kitaba göre yazar seviye atlamış. Karakterler cuk oturmuş, olaylar belli bir boyuta yerleşmiş ama... Sanki bir şeyler eksikti ya. Tam doyamadım. Okurken zorluk çekmedim ama tam beklentimi de vermedi.

Ama nedense bu seriyi seviyorum. Olayların uzay boşluğundaki bir gemide geçmesi falan bana baya esrarengiz geliyor. Önceki kitapta da olaylar hep sonlara doğru patlamıştı. Bu kitapta da aynısı oluyor. 

Bu kitapta lider artık Çırak. Ve inanın bana bu hiç de iyi olmuyor. İsyanlar mı dersiniz, Çırak'ı tehdit etmeler mi... Neler neler. Gemide olaylar baya karışıyor. Çırak bir yandan bu olayların üstesinden gelmeye çalışırken diğer yandan Amy'i korumaya çalışıyor. Eh, Amy de pek yerinde durmuyor. Sık sık ailesini ziyaret ediyor. Ve beklenmedik bir şeyle karşılaşıyor. Orion -önceki kitapta sıradan biriymiş gibi görünüp de aslında yüz yıllar önce Çırak adayı olan biri- Amy'e sırlarla dolu bir sürü ipucu bırakmış durumda. Harley'in tabloları, bazı mekanlardaki yazılı kağıtlar ve daha neler neler.


Bir sır ortaya çıkıyor ki... Okurken böyle ağzım açık kaldı. Orayı okuyunca sizin de tepkinizi görmek isterdim. Tahmin edemezsiniz bence. Ben bile lay lay lom okurken o yere bi geldim sanki ayağımı çukura uzatmışım da son anda toparlanmışım gibi oldu. Kitabın kurtarıcı yönü buydu.

Kitap hakkında pek bir şey diyemem. Ama sonu öyle merak edici bitiyor ki... Son kitabı en en en kısa zamanda okuyacağım. Çok fena şeyler olacakmış. Bakalım. Ona ne zaman sıra gelecek.

Ya, seri sıradan gibi duruyor ama bir şans verin derim. Dediğim gibi ben seviyorum. Ufak şaşırtmalı şeylerle kitap yürüyor. Okutturuyor kendini. Yazarın dili zaten çok basit ve sade. Kitabın kapakları zaten... 

Hadi ben kaçar. Yeni kitap yorumları arka arkaya gelecek.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane