Pages

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: Sadece Bir Yıl & Sadece Bir Gece


Merhabalar

Oralar da çok mu çok sıcak mı? Burada resmen dondurma dışarıda bırakılmış gibi eriyorum. Her geçen gün daha fazla eriyorum. Evimiz serin olmasına rağmen eriyorum. Geçen gün burnumu camdan dışarı uzattım. Kendimi zor toparladım. Yazdan nefret ediyorum!

Bu yüzden bu aralar ruh gibiyim. Kitapları okuyup, raflarına koyuyorum. American Horror Story izlerken bi canlanıyorum. Bölüm bitince yine ölü gibiyim. Sonumuz ne olacak bilmiyorum.

O yüzden bu kitabın yorumunu çok uzun tutmayacağım. Zaten yazıp yazmama konusunda kararsız kaldım. Çünkü bu seriyi çok mu çok seviyorum. Karakterlerin her birine hayranım. Bu kitabı da o kadar çok sevdim ki paylaşmaya kıyamıyorum. Zaten okumayın. Sıkılırsınız bence. 

Bazen rüzgar sizi hiç tahmin etmediğiniz yerlere sürüklüyor bazen de sizi oralardan alıp götürüyordu.

Gayle Forman'ın Eğer Yaşarsam serisini okumadım, okumayı da düşünmüyorum ama bu serisi... Cidden öyle güzel öyle etkileyici ki... Sadece Bir Gün'ü tesadüf eseri almıştım. (Ah şu tesadüfler...) İyi ki aldım dediğim kitaplardan biri oldu. Kitabı yiyip, bitirmiştim. Ki sonunda etkisinden bile çıkamamıştım. En sonunda son kitap olan Sadece Bir Yıl'ı ve ek kitap olan Sadece Bir Gece'yi okudum. Çok yüksek beklentilerim vardı. Valla hepsini de karşıladılar. Yazarı ayakta alkışlıyorum. Favorilerim arasına kesinkes girdi.

Sadece Bir Yıl'ı Willem de Ruiter'in gözünden okuyoruz. İlk kitapta olayları Allyson'ın gözünden okumuştuk ve sonu cidden fenaydı. Şimdi her şeyi baştan sarıyoruz ve Willem'in gözünden okuyoruz.

Sahip olduğunu bildiğin bir şeyi kaybetmekle sahip olduğunu yeni keşfettiğin bir şeyi kaybetmek arasında çok fark vardı. İlki hayal kırıklığı demekti. Diğeriyse gerçek bir kayıptı.

Allyson'ı gerçekten terk edip, gitti mi ? Koca bir yılda Allyson onu ararken o neler yapıyordu? Allyson'ın o gece yanında gördüğü kadın kimdi? Allyson'ı hatırlıyor muydu? Sizi şimdiden uyarayım. Willem başınızı döndürecek. Çünkü belli etmese de çok renkli bir kişiliği var. Çevresi çok geniş. İnsanlarla iletişimi süper. Bir ortama çok iyi ayak uyduruyor. Ve sadece bir yılda başından neler neler geçiyor.

Hayat sana bir şeyler verirken bir şeyleri de alıp götürüyordu. Bu hep böyle mi olmak zorundaydı?

Okurken mest oldum ya. Realistik kurgu olmasına rağmen boğucu havası yok. Aşk ön planda olmasına rağmen vıcık vıcık bir sevgi gösterisi yok. Willem ve Allyson, birbirlerinden uzak bir yıl geçirmelerine rağmen ve haklarında hiçbir şey bilmeseler bile birbirlerine ulaşmak için mücadele etmeleri öyle etkileyiciydi ki... 

"Hayal etmekten korkma."
"Ah, elbette. Hayal etmekten daha cesurca bir şey olabilir mi zaten?"

Willem'i ilk kitapta çok okumamış olsam bile sevmiştim. Cümleleriyle, hareketleriyle, bakışlarıyla kişiliğini belli etmişti. Bu kitapta zaten her şeyi açıkça ortadaydı. Böyle okurken 'evet, işte benim asıl istediğim bu' dedim. Hem kitap dünyasında hem kendi yaşamımda istediklerimi bu kitap dile getirmiş. 

İkisi bir yapbozun parçaları gibi birbirini tamamlıyordu.

Kitap hakkında çok bir şey demeyeceğim. Kolay kolay bir kitaba övgü yağdırmam. Okuyun diye direnmeyeceğim. Merak eden zaten listesine eklemiştir. Daha fazla detaya girmeyeceğim. Willem'i de Willem'in Lulu'su Allyson'ı da çok mu çok sevdim. Kitaplığımın Kral ve Kraliçe'si oldular resmen. 

Sadece Bir Yıl kadar Sadece Bir Gece'yi de çok sevdim. Sonunda kitap bittiğinde oturup, ağlayasım geldi. Çünkü onların dünyası daha güzel. Daha renkli. Daha gerçekçi ve daha tesadüf dolu.

Etrafınız tesadüflerle dolu. Kapıyı aralayın ve hayatınızın değişmesine izin verin.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Not: Kitabın çevirmenini az çok tanıyorum. Müge abla, diğer çevirilerini bilmem ama bu seriyi iyi ki sen üstlendin. O kadar akıcıydı ki kitap, çeviri kokusu almadım resmen. Ellerine, klavyene sağlık.

19 Temmuz 2015 Pazar

Kitap Yorumu: Beni Seç - Kiera Cass


Merhaba !

Öncelikle herkese iyi bayramlar! Sizin tatiliniz nasıl geçiyor bilmiyorum ama ben tatilimi her zamanki gibi kitap okuyarak geçiriyorum. Hele geçen gün resmen uçtum. Sabah Beni Seç'e başladım. Gecesinde bitti. Bir kitap bu kadar mı akıcı olur arkadaş!

Dex Yayınları'ndan çıkan Beni Seç, uzun zamandır okumayı planladığım bir kitaptı. En sonunda elime aldım. Ve almamla beraber bitti. Tamam, zaten ince bir kitaptı. (300 sayfa) Ama cidden kendini çok rahat okutturan bir kitaptı. Bir de distopya olması... Favorilerim arasına girdi bile.

Konusu, tam distopya türüne layık olmuş. Ama yazarın betimlemeleri, aralardaki diyaloglar konuyu daha da etkileyici kılmış. Ve bunu kolay kolay söylemem ama kitaptaki kız karakteri sevdim. Canımı sıkmadı, gıcıklık yapmadı. Amma sonlara doğru sanki döneklik yaptı. Bir Maxon bir Aspen... Dur bakalım bi. İkisi de hoşuma gitti. Ama Aspen biraz süzme salak, Maxon da biraz saf bir karakter. İlerleyen kitaplarda ne olacak cidden merak ediyorum!

Illéa adında bir yer düşünün. Teknoloji ile Krallığın bir arada olduğu yer. Sınıflandırmanın bariz olduğu bir zaman diliminde Kral'ın oğlu Prens Maxon, evleneceği kızı seçmek üzere 35 aday seçilecektir. Zorlu ve çirkef dolu bir seçim. Aynı zamanda hem kızların hem de ailelerinin ziyafet çekeceği bir yarışmadır. Seçilen adaylar sarayda el bebek gül bebek bakılacak ve aileleri de belli bir miktarda para alacaklardır. 

 Şimdi gelelim asıl kurguya. America da seçilen kızlardan biridir. Ama seçileceğini hiç ummamaktaydı. Çünkü aşık olduğu biri var zaten. Aspen. Ama hem ailesinin zor geçiminden dolayı hem de Aspen'in onu ikna etmesi ile seçimlere katılır. Ve kendini birden sarayda bulur. Açıkçası Aspen'in davranışı bana tuhaf geldi. Sen nasıl sevdiğin kızı bir başkasına yollamaya izin verebilirsin ki ? America da çabuk pes etti gibi. Neyse, bunlar detaylar. Okuyunca görürsünüz.

"Sence," diye sordu Maxon, "Sana hala 'tatlım' diyebilir miyim?"
"Hiç şansın yok." diye fısıldadım.
"Denemeye devam edeceğim. Vazgeçmek doğamda yok."

Saraydaki olaylar ise bambaşkaydı. America hem zeki hem de nasıl hareket edeceğini bilen bir kız gibi geldi bana. Her ne kadar Maxon'dan hiç mi hiç hoşlanmasa da onu radarına alır ve aralarında bir bağ oluşur. Sevgili anlamında değil. Daha çok arkadaş kıvamında. Açıkçası onların bu bağı hoşuma gitti ve onların bir arada oldukları sahneleri okurken çok eğlendim. Onlar hakkında daha ne anlatsam bilemedim. Serinin ilk kitabı olduğu için pek bir şey de anlatamıyorum. Ama kurgudaki sınıf farklılığı olayını beğendim. Desteklediğimden değil ama sanki yazar bazı şeyleri aydınlatmak istemiş. Çok da güzel olmuş. Benden tam onay alıyor yani.

Ve son olarak bu kitabın yazarını bulun bana. Teşekkürler kısmını öyle güzel yazmış ki... Her kitapta yazarın özel yazısını hiç üşenmeden okurum. Ama bu yazarınki çok içten ve samimi olmuş. Onu arayıp, bir kahve ısmarlamak bile istedim. *-*

Şimdilik bu kadar. Serinin ikinci kitabında daha heyecan dolu bir yorum yapacakmışım gibi hissediyorum. Bakalım...

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

16 Temmuz 2015 Perşembe

Kitap Yorumu: PuCCa Günlük 5 - O Adam Buraya Gelecek


Merhabalar !

Nabersiniz ? Ben PuCCa okuduğum için süper mutluyum. Neredeyse bir yılı aşkındır bu çılgın kadını okumuyordum. Gerçekten ona ve günlük tarzındaki kitaplarına hayranım. O Adam Buraya Gelecek kitabını uzun süre bekledik. Bu sırada ilk kitabını rezil bir şekilde filmini çıkardılar. Ben izlemedim, izlemem de. O kısımda olaylar karışık zaten. Bir de üstüne yayınevi değiştirildi. Dex üstlenmiş ama benim aklımda başka bir yayınevi vardı. Keşke onlarla anlaşmış olsaydı dedim ama neyse...

"Kendimi bildim bileli günlük tutardım açıkçası. Çünkü bu hayatta en korktuğum şey; unutmak, unutulmak."

Önemli olan sonunda PuCCa okumam. Bir kere PuCCa kesinlikle halktan biri. Anlatamadıklarımızı, ifade edemediklerimizi bizim yerimize öyle güzel bir ortaya seriyor ki... Onu bu kadar çok sevmemin nedeni bu sanırım. Kendimi buluyorum onda. Yaklaşık dört senedir takip edip, okuyorum. Aramızda yaş farklı olmasına rağmen, hayatlarımız hem zıt hem benzer olmasına rağmen onu okurken hep kendimden bir şeyler buluyorum. Onu okuduğum sıralarda karakterime de katkı sağladı. Yani nasıl desem, tam kafadar biri. Hem eğlenmeyi hem başını belaya sokmayı hem nasıl cevap vereceğini hem de nasıl güçlü kalacağını bilen biri. Ben cidden delicesine seviyorum PuCCa'yı. O yüzden bu kitabını okurken baya heyecan yaptım. Tam tahmin ettiğim gibi zevkle okudum. Bir günde bitti. Post-it dolu, anlamlı ve komik cümlelerin altı çizili bir şekilde kitap bendeki yerini aldı.

"Benim kendimi sevmekle ilgili büyük bir problemim var, başka biri tarafından seviliyor olmak bana imkansızmış gibi geliyor."

Uzun zamandır böyle kafa dağıtan, kahkaha attıran, düşündüren, 'vay be' dedirten bir kitap okumamıştım. Beynim rahatladı. Ama bazen de olayları okurken 'ay bana geliyorlar' dedim. Çünkü PuCCa'nın hayatı bokluktan çıkmıyor. Seriyi okuyanlar bilir bu kız hayatına aldığı her erkekten çekti ve çekmeye devam ediyor. Tamam bizimki de az değil ama o Ceri varya... En baştan ısınamamıştım ama bu kitabın başında resmen deli etti beni. PuCCa anlattıkça sanki ben yaşıyormuşum gibi hafakanlar bastı beni. Yeni karakter olan Limon'a yeşil ışık yolluyorum buradan. Sanırsam tahmin ettiğim kişi zaten. Limon'u onaylıyoruz PuCCa!

"Aşk zaten bence, zedelenen egonu tamir etmeye çalışman."

Kitap, PuCCa'nın hiç çekinmeden yazdığı günlüğü ama öyle boş bir günlük değil. Yeri geliyor öğüt veriyor, hayatında yaşadığı anılardan örnekler vererek minik uyarılar yapıyor. İşte bu yüzden bu seriyi seviyorum. Arada açıp açıp okuyorum zaten. Bir de bu kitap çok sevdiğim bir bölüm var. Minicik bahsedeceğim. Gerçekten hayal gücüne hayran kaldım ve kıskandım. :D "... hoop hafızam 64GB'lık oldu. Önümde çok az bir vakit var, anılarımı 64GB'lık alana doldurmalıyım. Bazı anıları atmam gerekiyor. Hangilerini alsam, hangilerini atsam." İşte bu bölüme bayıldım ve farkında olmadan cidden oturup, düşündüm. Böyle bir şey olsam ben n'apardım ? Neyse, derin konualar. Geçelim.

Ya daha ne anlatsam bilemedim. Tipik PuCCa. Kendinden ödün vermeyen, sözünü esirgemeyen çılgın bir Türk blogger ve şimdi kitap sahibi. Okuyun bu çılgının günlüklerini. Tabii ben olsam öldürsem günlüklerimi okutmam. (Bilmem kaçıncı deftere geçtim ama günlüğümü okuyan şanslı kişi yok. Olmasın. Yoksa harbi biterim.)

Hadi ben kaçar. Yeni seriye bir adım atacağım sanırsam.
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

9 Temmuz 2015 Perşembe

Kitap Yorumu: Evrenin Ötesi - Beth Revis


Herkese merhaba!

Vlog maratonundan sonra nabersiniz ? Ben süperim. Oturduğum yerden çok eğlenceli ve destekleyici yorumlar aldım. Bir yandan da Evrenin Ötesi'ni büyük bir keyifle okudum. Serinin ilk kitabı olmasına rağmen çok sevdim ve seriye elbette devam edeceğim. Kim görmüş benim serileri yarıda bıraktığımı ? (Ehem, birkaç tane olabilir.)

Spot ışıklarını şimdi Evrenin Ötesi'ne doğru tutalım. Çünkü gerçekten ilgiyi hakkeden bir kitap. Kısaca bu seriye yaptığım haksızlıktan bahsedeyim. Birkaç yıl önce ÖnOkumalar'dan çekilişle hediye kitap kazanmıştım. İçinden Evrenin Ötesi çıkmıştı. Ama ben ne konusuna ne yorumlarına baktım. Direk sahafa gidip değiş-tokuş yaptırmıştım. Sonra birkaç hafta önce Goodreads'sdeki yorumları okudum. Bir pişman oldum... Ama şansıma Kitapyurdu'nda serinin üç kitabı toplam 18TL'ye falan satılıyordu. Hemen kaptım. Ve ona öncelik vererek hemen okudum. Şimdi başımı duvarlarda sürtmek istiyorum. Bu seriyi nasıl elimin tersiyle iterim diye...

"Hiç aşık olmamaktansa aşık olup, o aşkı kaybetmek daha iyidir." dedi.

Evrenin Ötesi biraz distopya bir fantastik karışımı. Aslında sadece distopya demek isterdim ama olaylar uzayda geçiyor. Godspeed adını verdikleri bir uzak gemisi var. Dünyadan önemli bilim adamlarını ve askerlerini dondurarak yolculuğa çıkan insanlar, yeni keşfettikleri yere ulaşmak için 301 yıl boyunca bu uzay gemisinde kalacaklardır. Burada yolculuk yapanlar biri de Amy ve ailesidir. Dondurularak gemiye alınırlar. Ama bir süre sonra birisi dondurulan insanların fişlerini çekmeye ve onları ölümle yüz yüze bırakmaya başlar. Uyananlardan biri Amy'dir ve hayatta kalır. 

Kurgumuzun genel hatları böyle. Tüm olaylar Godspeed'de geçiyor. Normalmiş gibi görünen ama aslında bir ilaçla ruh gibi gezen insanlar ile akılları yerinde olan ama deliymiş muamelesi gören insanların bir arada yaşadığı bir topluluk var. Başlarında en yaşlı insan olan ve Bilge dedikleri bir adam var. Kendinden sonraki Bilge için eğittiği ve Çırak dedikleri bir genç var. Bilge ve Çırak olmak üzere gemideki hemen herkesin ırkı aynıdır. Koyu tenler, koyu renk saçlar ve koyu renk gözler. Ama Amy hepsinden farklıdır ve bu yüzden süper dikkat çeker. Doktor dedikleri adam ile Bilge, Amy'den pek haz etmezler ama Çırak... Sevgili okuyucular Çırak'ın ve Amy'nin yakınlaşacağını tahmin ettiğinizi söyleyin. Kitapta romantizim olmasa nasıl işlesin kurgu değil mi ? Çelişkili bir durum ama Çırak'ın halleri, Amy'nin davranışları... Birazcık dengesiz olsalar da bu iki karakteri sevdim.

Kitabı zaten bir Amy'nin bir de Çırak'ın gözünden okuyoruz. Çırak, zeki ve cingöz birisi. Bu yüzden Bilge'nin ondan sakladığı bazı bilgilere ulaşıp, yeni şeyler keşfedecek. Bu onun başlangıcı da olabilir sonu da olabilir. Her şey kitapta gizli.

İlk kitaptaki bazı kavramlar, olaylar kurguyla öyle güzel bağdaştırılmış ki kitabın sonunda her şeyin bir nedeni olduğunu ve mantıklı açıklamaları anlıyorsunuz. Zaten sonlara doğru bir sır ortaya çıkıyor. Resmen ağzım açık kaldı. Kitabı öyle büyük bir saflıkla okumuşum ki o sırrı çözmem sordu. Yazar son anda ters köşeye yatırdı. Alkışlar!

Seriye devam etmek için sabırsızlanıyorum! Kurgu çok güzel bir şekilde devam ettirilebilir. Hatta bazen okurken film izliyormuşum gibi hissettim. Film haberi var mı acaba ? o.O Neyse, araştıracağım.

Bir sonraki kitaba kadar kendinize iyi bakın!
Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Not: Yukarıdaki yorumda nasıl yazacağımı bilemedim buraya sakladım. Kitapta Harley adında bir karakter var. Çok mu çok sevdim. Hatta bir ara bana Prison Break'deki  Haywire'yi anımsattı. *-*

7 Temmuz 2015 Salı

Vlog Yayını: Ama Ben Bu Soruları Çok Sevdim!


Herkese kocaman merhaba! 

Sonunda cesaret kırıntılarımı biriktirdim ve vlog çekimine başladım. Geçen günlerde kısa bir vlog çekip, vlog dünyasına adım attığımı duyurmuş ve sizden destek beklemiştim. O kadar inanılmaz destekçiler ortaya çıktı ki... Blogger hayatım boyunca sanırım aşırı heyecanı ve eğlenceyi bir arada yaşadım. Ask.fm'den gelen soruları toparladım. Zaten soruları okurken ayrı bir heyecan yaşadım. Sonra telefon kamerasıyla ilk vlog çekimimi bir seferde hallettim. Bu yüzden vlog'um dört parttan oluşuyor. Bunu isteyerek yapmadım ama sonradan hoşuma gitti. Partlar çok uzun süreli değil. (Minimum 7 dakika) Sıkılan rahatça izlemeyi bırakabilir yani. :D Ama video yüklemek cidden zahmetli bir işmiş. Dün yayınlamayı planlıyordum ama bugüne kaldı. Sabrınız, ilginiz, desteğiniz ve gülümseten yorumlarınız için sonsuz teşekkürler. Size olan minnettarlığımı kelimelerle anlatmam imkansız. Blog işini ve blog'a ilgi duyan, bunu da belirten insanlara bayılıyorum. Umarım böyle devam ederiz.

Ay çok konuştum. İşte ilk part ve diğer partların linkleri aşağıda. Yorumlarınızı, önerilerinizi ve her türlü eleştiri yazılarınızı bekliyorum. Canımsınız!




Kocaman sevgiler, öpücükler: JaneV

2 Temmuz 2015 Perşembe

Kitap Yorumu: Hırsız - Tarryn Fisher


Merhabalar !

Ya az önce Fırsatçı'nın yorumunu okudum. Kendi blog yazımı yani. Resmen seriye gıcık olmuşum. Serinin diğer kitaplarını toptan almasam herhalde devam etmezmişim. Ama şu an iyi ki hepsini almışım ve okudum dedim. Zaten Tehlikeli Kızıl'ı okuduktan sonra seriye iyice bağlanıp, son kitap olan Hırsız için baya heyecan yapmıştım. Ve çok ara vermeden kitaba başladım. İnanır mısınız, kitap bir günde bitti! Sanırım benim gelmiş geçmiş en iyi rekorum.

"Geçmişten kurtulamıyordunuz. Görmezden gelemiyordunuz, gömemiyordunuz ya da balkondan aşağı atamıyordunuz. Sadece beraber yaşamasını öğrenmeliydiniz."

Serinin ilk iki kitabını okuduysanız zaten genel hatları biliyorsunuz. Fırsatçı'da Olivia'nın gözünden olayları hem geçmişte hem günümüz zamanında okuduk. Tehlikeli Kızıl'da da Leah'ın gözünden aynı olayları onun bakış açısıyla okuduk. Ve resmen bazı parçaları birleştirip, şok olmuştum. *İkinci kitabı okumamışlar için bundan sonrası spoiler dolu* Estella'nın Caleb'den olmaması gibi. Caleb'in abisiyle beraber olması gibi. Leah cadısını baya yakından tanımıştık.

"Son on yıldır ikimiz de zıt yönlerde koştuk ve her geri dönüşümüzde çarpıştık."

Ve son kitapta, Hırsız'da olayları bir de Caleb'in gözünden okuyoruz. Ya, şimdi bir durun. İlk iki kitaba göz attığımda Caleb'i hiç tanımadığımı fark ettim. Olivia'nın gözünde Caleb zengin bir çapkın, yalancı, onu yüzüstü bırakan ve ne istediğini bilmeyen bir adam gibi göründü. Leah'ın gözünde Caleb ulaşılması zor biri, çocuk istiyorum diye dolanan aşırı seksi bir adam ve Olivia'ya delisine aşık biri olarak tanıdık. İşte şimdi Caleb'in ağzından Caleb'i okuyup, tanıyoruz. Kitabı bu kadar sevmemin nedeni sanırım buydu. Kendini öyle güzel ifade etmiş ki daha doğrusu yazar kadın olmasına rağmen olayları öyle şaşırtıcı bir şekilde erkeğin gözünden anlatıp, her şeyi bambaşka bir boyuta taşımış ki... Ayakta alkışlıyorum, şapka çıkartıyorum ve fangirl dansı yapıyorum arkadaşlar! Bu seriyle evlenmek, karakterlerin hepsiyle tek tek takılmak, hayatlarındaki sorunlara ortak olmak istiyorum! Delicesine...

"Parçalanmış insanlar parçalanmış sevgi verirlerdi."

Bir kere bu kitapta Caleb'e aşık olacaksınız kızlar. Adamın yakışıklılığını, zenginliğini, davranışlarını falan geçtim artık. Adam nasıl aşık olacağını, aşkının peşinden nasıl koşacağını ve savaşacağını çok iyi biliyor. Aslında bilmiyor da öğreniyor. Şu dünyada Caleb gibi biri varsa bir adet istiyorum honey. Cidden çok güzel aşık olmuş. Çok içten sevmiş. Tüm benliğini ortaya koymuş. Ama adı bir kere çıktığı için bunu fark ettiremiyor. Olayları en baştan sarıp, Caleb'in gözünden okuduktan sonra şaşırıp, kalacaksınız. Kader, resmen bu üçünü süper oyuna getirmiş. Öyle böyle değil. Herhangi biri bir hata yaptığında hepsi ceza çekmiş. Olivia ve Leah'dan sonra Caleb'in bakış açısı kurgudaki eksiklikleri öyle güzel gidermiş ki... Okuduktan sonra 'vay be demek bu yüzdenmiş' diyeceksiniz. Çoğu yerde şaşırtacak. Yine fena kızdıracak. İmrendirecek. 'Oha, daha neler. Olmasın ama yaa' dedirtecek öyle çok sahne var ki... 

"Kusurlar cidden küçümseniyordu. Onlara oldukları gibi baktığınızda çok güzeldiler."

Caleb'i çok sevdim. Hayran kaldım. Öyle biri gerçek olsun istedim. Olivia'yı o kadar çok seviyor ki... Yazar bunu o kadar etkileyici yansıtmış ki... Kitap post-it'lerle dolu. Rengarenk oldu. Her bölümden bir cümleyi mutlaka sarı fosforlu kalemle çizdim. Çizmeden duramadım çünkü çok mu çok anlamlı sözler vardı. Çoğu da Caleb'den. Ya harbi bu adamı kaçıran kadınları sarsmak istedim. Olivia'yı tam sevmeye başladığımda 'kadın kendine gel ve Caleb'i gör' diye dalasım geldi. Leah'ı tebrik etmemek imkansız. Başkasına aşık bir adamı evliliğe kadar götürdüğü için. 

"Hepimiz biraz arızalıydık. Herhangi bir insan seçin, elinize alıp sallayın ve bozulmuş parçalarının tıngırtısını duyabilirdiniz. .... Aşk, Tanrı'nın bize bahşettiği bir tamir aracıdır."

Seri hakkında daha ne desem bilemiyorum. Hırsız, serinin göz bebeği ve en harika kitabı olmuş. Oturur bir daha sıkılmadan okurum da yani. Sonlara doğru yazar sizi süper şaşırtacak. Yüreğiniz ağzınıza gelecek. Ve sonu mutlu olmasına rağmen buruk bir şekilde bitiyor. Böyle okuyorum, son sayfalara gelmişim. Caleb o kadar güzel bir toparlama yapmış ki boğazım düğüm düğüm oldu. Böyle adamlar hayatınızda varsa hanımlar, kaçırmayın. Kırmayın. Aldatmayın. Terslemeyin. Ya da tersleyin. Kaçan kovalanıyor. Caleb baya koştu. Ve eh işte mutlu son. Hiç kıskanmadım. Kitabı hiç kucaklayasım gelmedi canım. Ben hala doğru kişiyi bekliyorum. Caleb de kimmiş! -.- 

Canlarım, bu seriden sonra bir fena oldum. Okuyun. Cidden pişman olmayacaksınız. Seriyi bizle tanıştırdıkları için Aspendos'a teşekkürler. Tarryn Fisher'ı gözüme kestirdim. Favorilerimden. Her kitabını okurum artık.

*Caleb Drake'e göz kırpmalar*

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane