Pages

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Kemikler Şehri'ne Hoşgeldiniz !


Şu ön yargılarımı acilen ortadan kaldırmam lazım. Dün film için çok heyecanlanan ama çok beklentisi olmayan biriydim. Şuan ise "filmi bir an önce tekrar izlemek istiyorum" modundayım. Bunun sebebi ise Jace Wayland'ı oynayan Jamie Campbell Bower yüzünden. (İsmide baya uzun. Biz ona kısaca Jamie diyelim.) Jace rolü için ilk seçildiğinde yüzümü buruşturup, bu filmi izlemem demiştim. Çünkü seriyi çok sevmemi bırakın Jace karakterini acaip çok seviyorum. Hayalimdeki Alex Pettyfer'dı ama beyfendi rolü kabul etmemiş sanırım. Her neyse... Jamie yüzünden film çekilirken tüm ekibe anti olmuştum resmen. Tabii son bir hafta kala film için çok heyecanlandım. Sonuçta favori serimin ilk filmi... Twilight serisinden sonra ilk defa favori serimi sinema da izleyecektim. Artık Jamie'yi dert etmiyordum. Kitap ayrı film ayrı... Gelin görün ki filme tutuldum ! Bazı yerlerde hayal kırıklığına uğradım mı ? Elbette, her kitaptan uyarlanan filmlerde mutlaka bir değişiklik olur. Yapımcılar,senaristler ya da oyuncular her hayranı aynı şekilde memnun edemez. Ki Kemikler Şehri oldukça kalın bir kitap. (580 sayfa) Ve dolu dolu bir kitap. Baya olaylar oluyor. Eh, ekip hepsini bire bir filme aktarması... imkansızdı. Bazı minik detayları atlamışlar. İyi olmuş aslında ama filmde görmeyi beklediğim yerleri göremeyince bendeki hayal kırıklığını bir düşünün ! Neyse ki bunu da bir şekilde halletmişler. Filmin sonunda sırıtarak, sanki aksiyon sahnelerinde kendim yer almışım gibi sarsılarak çıktım. 
Yeni dönemin yeni müthiş serisine, Kemikler Şehri'ne Hoşgeldiniz ! 
Tabii ki yorumum burada bitmiyor. :D Bir kitap kurdundan, bu kadar kısa, film yorumu bekleyemezsiniz. Gerek övüp, gerek yerden yere vurma sırası. Şaka bir yana o kadar acımasız olamam. Çünkü filmin hakkını vermişler... Eğer kitabı okumayıp, ilk filmi izleseydim mükemmel bir film olduğunu söyleyebilirdim. Fakat kitabı okumuş biri olarak 'mükemmel' diyemem ama çok çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Kitapla film karşılaştırılırsa ; kitaptaki minik detaylar filmde yer almamış. Mesela ; Hodge'un omzunda duran kuşu Hugo, Enstitü'deki haylaz kedi Church, Jace'in odası (şahsen merak ediyordum), Luke'un kurt adam olma hikayesi, Isabelle'nın mutfak macerası :D , vampirlerin motosikletleri... Gibi, kitapta geçen eğlenceli ve gizemli yerler yoktu. Filmde olmamaları gözüme çarptı ama yokluklarını aramadım.
Amma ! Filmde görmek istediğim sahneler olmayınca surat astığım gerçeği var elbette. En önemlisi Jace'le Clary'nin vampirlerin ininden kaçarlarken motosikletle uçmaları, Simon'ın sıçan hali... Bu iki sahne kitapta favori bölümlerimdi. Hele o uçan motosiklet sahnesini gerçekten görmek istedim. Fakat yoktu. Sanırım zorlayıcı bir sahne olucağını düşünüp, kaldırmışlar. Bende kendi hayal dünyama sakladım o sahneyi.Kitaptaki bazı önemli sahneler filmde farklı bir versiyonla yer almış. Açıkçası çok göze batmadı. Hoş durmuş hatta. Bkz ; Kitapta Clary ve Jace'in vampir inine sadece ikisi gidiyorlardı ama filmde Isabelle ve Alec'de vardı. Valentine ile yüzleşmek için Clary ve Luke eski ve terkedilmiş bir hastaneye gidiyorlardı ama yüzleşme ve savaş sahneleri Enstitü'de tüm ekiple gerçekleşmiş. Simon'da dahil. :D Sonracığıma... Valentine, Jace'i kaçırıyordu, Hodge Enstitü'den kaçıyordu. Ama bunlar filmde yoktu. Son sahneler komple Enstitü'de geçmiş. Ki bu değişiklik hoşuma gitti. Farklı bir hava yaratmış. Bunlar benim için sorun değildi. Ve kitapta yer almayan ama filme özel ek gelmiş sahnelerde vardı ki bunlar acaip hoşuma gitti. Hatta filmde favori sahnelerim oldu. Spoiler olmaması için burada yazmak istemiyorum ama kitabı okuyup, filmi izleyenler hemen farkı anlayacaklar. :D İpuçları ; Piyano ve Geçit.
Kitaptaki en 'romantik' sahne olan Sera bölümünü elbette filmde gördük. Açıkçası o sahneyi doğru düzgün izleyemedim. Tek suçlusu arka planda çalan Heart by Heart şarkısı yüzündendi ! Bir Lovatic (Demi Lovato hayranları) olarak şarkıyı dinleyerek,söylemekten Jace'le Clary'e odaklanamadım. Resmen şarkının büyüsüne kapıldım. :D Ama Sera sahnesi gerçekten tam hayal ettiğim gibiydi.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki filmin ilk yarısı komple kitapla aynı, bir sonraki yarısı ise değişiklikler katılarak daha çok renk katmış filme.
Kitabı, filmden önce, yine okuduğum için tüm sahneler ve replikler aklımdaydı. Açıkçası bazı sahnelerde aklımda kalan replikleri görmek istedim. Ve görünce nasıl mutlu oldum anlatamam. Bu sanki senaryoyu herkesten önce okumuş hissi veriyor. :D Onun dışında... oyunculardan çok memnun kaldım. Tamam, hepsi hayalimdeki Ölümcül Oyuncaklar karakterleri asla olamaz. Özellikle Jamie. -.- Ama bunlar filmde gözüme battı mı ? Hayır. Jamie dışında. Pekala, adama gıcığım belki bu yüzden çok memnunyetsiz duruyorum ama rolünün hakkını vermiş, Jace'deki o muhteşem havayı ve espriyi hissettim. Çünkü kitapta Jace, gülmese bile söylediği sözler insanda bir gülümse yaratıyor. Bu sayede filmde oldukça güldük ve eğlendik. O havayı yarattığı için Jamie'i tebrik etmek lazım. Fiziksel bakımdan ise cıkss,olmamış. Belki kilo alıp, kas yaparsa ve saç şeklini düzeltirse bir sonraki filmde Jamie benden tam not alır. Senden ümidim var Bower !
Baştan sırasıyla ; Clary, Jace, Simon, Isabelle, Alec, Magnus, Valentine
Diğer karakterlerden zaten daha seçimler sırasında memnundum. Lily Collins'i daha Hollywood'da çok tanınmadan önce seviyordum. (Abduction filminden.) Clary karakterine cuk oturmuş, hakkıyla rolünü vermiş. Ayrıca kızıl saç, müthiş yakışmış. Rober Sheean'da Simon için seçildiği zaman çok sevinmiştim çünkü hayalimdeki Simon'la birebir diyebilirim. Özellikle Clary'e aşkını itiraf ettiğinde hayran kaldım. Beni fena etkiledi. Filmde Team Simon'cı olabilirim. :D Lena Headey, favori oyuncularımdan biri. Onu ilk Terminatör dizisinde izleyip, oyunculuğuna hayran kalmıştım. Clary'nin annesi Jocelyn'i canlandıracağını duyduğumda bu kadar mükemmel bir seçim olamaz demiştim. Ki beni hayal kırıklığına uğramadı. Jared Harris ! Adamım benim, tam Hodge karakteri için uyumlu. Kendilerini Fringe dizisinde izlemiştim. Orada da kötü adamdı burada da hafif kötü adam rolünde. :D Bunların dışında... Alec, Isabelle ve Magnus'u oynayan oyuncuları da sevdim. Gözüme batmadılar. Alec'i oynayan kişi bana çok yaşlı gelmişti ama cuk diye oturmuş role, Isabelle kitapta siyah saçlıydı filmde ise kahverengi saçlı ama oynayan kişi süperdi. Özellikle aksiyon sahnelerindeki performansı tam koltuğa yapışmalıktı. Magnus Bane ise... Kitapta çok farklıydı gözümde. Filmde biraz sönük kalmış gibi ama adamı nedense sempatik buldum. :D Valentine için diyeceğim ise... adam kitapta sarışın filmde esmer... Ama esmer halini daha çok sevdim sanırım. Piskopat bir karakteri ancak bu kadar güzel oynayabilir. :D Ah unutmadan.Luke'u oynayan adamı takdir ettim. Hayalimdekiyle aynıydı. Bayıldım ! Sessiz Kardeşlere gelirsek... Kitaptaki görünümleriyle tıpa tıp aynılardı. Korkunçlardı ! Bu da beni memnun etti.
Sanırım çok uzun bir yorum oldu. Ama ayda yılda bir böyle yorum yapıyorum. Ayrıca Ölümcül Oyuncaklar serisi benim için çok değerli.Elbette bir sürü detaylara girerim. :D 
Pekala, gerçekten son olarak... Filmdeki aksiyon sahnelerine aşık oldum. Sırf o sahneler için tekrar izlemeye sabırsızlanıyorum. Müthişti. Zaten aksiyon delisi bir insanım. İzlemesi ayrı bir zevk verdi. Film çıkışında oradan oraya uçmak falan istedim. Eğer bir gün oyuncu olup -ki bu kesinlikle olmayacak gibi- bir aksiyon filminde yer alırsam dublör kullanmam. Aksiyon gibisi yok !
Sevgili,sabırlı okuyucular. Yorumum buraya kadar. Filmi izleyin derim. Ama öncesinde kitabı okuyun derim.Ya da ne yapmak istiyorsanız onu yapın derim :D Jane'in çenesi çok düşmeden önce :
Kocaman sevgiler ve öpücükler ; Jane !

Sera sahnesinde çalan ve beni fena etkileyen şarkı ; Heart by Heart - Demi Lovato. Sadece bu şarkı da değil, filmin soundtrack'ını alt üst edin derim. Çünkü blog'dan çıkar çıkmaz yapacağım ilk iş o. Film müziklerine bayılıyorum !

Ding Ding : Yazın Sonunda İzlenilmesi Gereken Filmler !


    Artık Ağustos'un sonuna geldik. Minnacık yaz tatilimiz bu senede jet hızıyla geçti.Şahsen ben hiçbir şey anlamadım. Zaten sınavdı,sonuçlarıydı yok tercihleriydi derken ömrümden ömür gitti ve başa döndüm tekrardan. Bu işkencelerden kurtulmak için yine aynı şeylere başvurdum : Filmler ! Beni 2-3 saatlikte olsa bu zalim,sıkıcı dünyadan kurtardılar.Eh, izlediğim mükemmel filmleri blog'da paylaşmayacağımda nerde paylaşacağım ? Film severlere, yazın sonunda, tatillerinin son tatmalık günlerinde izlemesi için bir kaç film öneriyorum. Umarım, benim izlerken yaşadığım zevki, heyecanı, mutluluğu ve sabırsızlığı sizlerde yaşarsınız. :D Hadi bakalım, işte başlıyoruz !
Avatar : (Animasyon,Fantastik,Aksiyon,Macera) Vizyona ilk girdiği zamanlar çok konuşulmuştu ama nedense gidip,izleyesim gelmemişti.Bir gün TV'de görünce bir bakayım dedim. Ve filme bayıldım. Beni çok etkilemişti. Gerek konusu gerek karakterler arasındaki bağ. Gerçekten çok etkilenmiştim. Aradan uzun zaman geçti. Tekrardan izlemeyi planlıyorum. Şu "çok konuşulan" Avatar'ı izlemeyenler, filme gömülsün ! 
Titanik : ( Dram,Romantik) Sanırım hayatım boyunca sayısız defa izlediğim ve her izlediğimde aynı tepkileri verip, aynı heyecanla izlediğim tek film. Kendimi bildim bileli bu filmi izliyorum. Hatta ilk izlediğim film bile diyebilirim. Bir hayalim vardı. Titanik'i sinemada izlemek. Sağolsunlar geçen sene sinemada tekrar vizyona girdi. Ayılıp, bayılarak sinema salonuna girdiğimi hatırlarım. Efsane filmi, buraya yazmak komik durdu aslında.İzlemeyen var mı ki Rose'la Jack'in aşkını ?
Açlık Oyunları : (Aksiyon,Dram,Gerilim,Gizem,Romantik,Gençlik) Pekala,kitabından sonra filminden hiç memnun kalmamıştım. O yönetmene ve senaristlere ne kadar sövdüm hatırlamıyorum.Özellikle yönetmene... Ama geçen gün TV'de tekrar izleyince sevdim gibi. Eh işin içinde Jennifer Lawrence var. Liam Hemsworth'den bahsetmiyorum bile. Ama ilk kitabını okuyun derim.
Aşçı Fare : (Animasyon,Komedi) Kardeşimin zoruyla sinemada izlediğim bir animasyon filmdi. Film çıkışında zaten animasyon delisi olmuştum. Çok çok eğlenceli ve anlamlı bir filmdi. Bayılıyorum böyle animasyonlara !
Aşk Yemini : (Dram,Romantik) Channing Tatum'u filmin kadrosunda görünce balıklama atlamıştım. Az,gözlerimi doldurmadı bu film... Çok güzel bir aşk hikayesi, kıskançlığın tavan yarattığı bir sevgi... Rachel McAdams zaten sevdiğim oyunculardan biri. Ne diyeyim, "ağlama sendromundaysanız" izleyin derim.
Pamuk Prenses ve Avcı : (Aksiyon,Macera,Dram,Fantastik) Çocukken okuduğumuz masallar, artık bu dönemde karanlık yönlerini göstermeye başlıyor. Bunlardan biri de şu çok meşhur Pamuk Prenses hikayesi... Kristen Stewart için filme gitmiştim. Çokta memnun kaldım. Chris Hemsworth sevdalısı oldum. Sam Clafflin aşığı oldum. :D Çok güzel fantastik bir filmdi. Masal kahramanlarını bir de karanlık yönleriyle izleyin derim.
Sokak Dansı Serisi - Step Up 1|2|3|4 : (Dram,Müzikal,Gençlik,Romantik) Bu serinin her filmini izlediğimde içimde bir dans aşkı doğuyor. Böyle sanki doğuştan dans uzmanıymışım gibi bir havalara girmeler falan... Sizi allak bullak eden filmler bunlar. Bu seriye bayılıyorum. Hem filmdeki oyuncularına hemde filmde çalan müziklere... İlk filmi çok seviyorum çünkü Channing Tatum var. İkinci film favorim çünkü müthiş dans gösterileri var. Üçüncü ve dördüncü filmleri salyalalarım akarak izledim çünkü baş erkek karakterler bir taş ! İzleyin, görün, uçuşa geçin. :D
Koruyucu Meleğim : (Dram,Romantik) Bu filmi çoook sempatik bir arkadaşım önermişti. O deli kız sayesinde bu filmi izledim. Beni çok etkilemişti. Çok güzeldi konusu. Anlatacak kelime bulamıyorum,izleyin ve görün,anlayın.
Oyuncak Hikayesi Serisi 1|2|3 : (Animasyon,Komedi,Fantastik) Çocukluğumun animasyon filmlerine merhaba deyin. Eminim bunu da izlemeyen pek yoktur ama bu listeye eklemek istedim. Yoksa içim rahat olmazdı. Milyon defa izlesemde bıkmam. Ve evet, çoğu kişi gibi son filmde bende hüzünlendim. Ve yine evet, bazen oyuncaklarımın canlanmasını falan bekledim. Çocukluk aklı işte... :D
Not : Seni Seviyorum : (Dram,Romantik) Gerard Butler, ben bu filmdeyim derde izlemez miyim ? Onu her zaman romantik-komediler de izleyince bu filmde beni mahvetti. Ağlamamak için habire gözlerimi kırpmak zorunda kaldım. Oyunculuğu insanı şekilden şekile sokabiliyor. Birden gözlerim dolarken bir yandan da sırıttım. Çok güzel bir filmdi.
Thor : (Fantastik,Macera,Aksiyon,) Dolu dolu bir fantastik filmdi. Chris Hemsworth'a el sallayın. Bu filmde ne kadar yetenekli ve çekici olduğunu kanıtlamış. Süper bir filmdi. Devam filmini izlemek için sabırsızlanıyorum. Natalie Portman'ı unutmayalım. Bu filmde kendilerini daha çok sevdim.
Tavuklar Firarda : (Animasyon Komedi) Küçükken okulda izlediğim bir animasyon filmdi. O kadar aklımda kalıcı kalmış ki yıllar sonra tekrar izledim. Çok eğlenceli bir animasyon filmleri arayanlara öneririm.
New York Çeteleri : (Dram,Suç,Tarih) Bir yaz Leonardo DiCaprio filmlerine takmıştım. Bunu da rastgele görüp,izlemiştim. Hoş, Leo'yu izlemekten filme pek odaklanamamıştım. Şaka bir yana nedense film beni bazı yönleriyle çok etkilemişti. Ama biraz ağır film gibi. Leo severler izlesin. Tarih meraklıları varsa da izlesin derim. Bir daha bu filmi izler miyim ? Evet. Çünkü dediğim gibi bazı yerlerde beni etkilemişti. :D 
Bu kadar uzun süre nasıl hayatta kalabildim biliyor musun?
Bunca yıl?
Korku.
Korkunç gösteriler sahneleyerek…
Biri benden çalarsa, ellerini keserim.
Beni rencide ederse, dilini keserim.
Bana kafa tutarsa, kafasını kesip bir mızrağa geçiririm.
Ve sokaklardaki herkes görebilsin diye olabildiğince yükseğe kaldırırım.
İşlerin yolunda gitmesini sağlayan budur: korku
Dengesiz Jane'den şimdilik bu kadar. Yarın Kemikler Şehri yorumumda görüşmek üzere ! Ya filmi yerden yere vuracağım ya da göklere taşıyacağım. Orta yolu yok gibi. (Çünkü göz bebeğim dediğim kitap serimin ilk filmi. Bir kitap kurdunun, o filmi izlemesi demek... Deprem etkisi yaratabilir.)

Sevgiler,öpücükler ; Jane

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Seri İncelemesi : Gece Avcısı - Jeaniene Frost


        Geçenlerde duydum ki Gece Avcısı serisi 9.kitapta değil 7.kitapta final oluyormuş. Yazarımız böyle bir karar almış. Bence çok da iyi yapmış. Çünkü serisinin konusu daha ne kadar gelişebilirdi, bilemiyorum. Bones'u iyi hatırlamak istiyorum. Kitaplarını zorla, sıkılarak okumak istemiyorum. O yüzden bu habere sevindim ve seriyi incelemeye aldım. :D
Seriyi okumayanlar ya da okumaya başlayacaklar için bu yazım iyi bir fırsat olabilir. Çünkü kitapların sıralanışı biraz karışık. Yazarımız habire ek kitap yazdığı için bende zor takip ettim ama sonunda doğru düzgün okuyabildim. :D Ve elimde okunacak 6.kitap ile yan seriden bir kitap daha var. (Vlad'ın hikayesi) Onları bir kenarda bekletip, seri incelemesine başlıyorum !
İlk kitabın konusu için : Mezarla Randevu
Not : Kitapların kısa özetlerinde ve yorumlarımda minik spoiler olabilir. İlk kitabı okumamış olanlar ya da seriyi okumakta olanlar ekstra bilgi öğrenmemeye dikkat etsin.:D

Tek Ayağı Mezarda : Bones ve Kediciği yine beraberdir ! Cat, gizli bir görevde olsa da Bones onu tekrardan bulur ve bu sefer hayatının aşkını bırakmamaya emindir. Cat'in annesi Bones'a hala sinir olmakla beraber bizimkiler sonunda Cat'in babasını buluyorlar. İntikam almak isterken önlerine bir kaç engel çıkıyor. Bazı vampir kuralları... Bu kural sayesinde Bones, tamamen Cat'e sahip oluyor diyebilirim. Bu kitapta serideki favorimlerimden biri. Hem Cat'in yeni ekibi hem Bones'un tavırları ve sıkmayan,daha çok heyecanlandıran aksiyon-macera son hız devam ediyor. Özellikle Cat'in, en yakın arkadaşı Denise'in düğününde Bones'la karşılaşması çok hoşuma gitmişti. Oh be, sonunda demiştim. :D Bones ve özlü sözleri elbette yine kırdı geçirdi beni. Ve aynı zamanda eritti... Bones'un geçmiş yaşamıyla ilgili bilgiler öğrendikçe ağzım beş karış açık kaldı ve kahkahalara boğuldum diyebilirim. Çok güzeldi ya, yazarın hayal gücünü bu kitapta ta çok sevdim. :D
"Kedicik, bir karar vermelisin. Ya burada kalıp uslu duracağız ya da şimdi gideceğiz ve sana söz veriyorum, eğer gidersek..." Eğildi ve sözleri dudaklarıma düştü. "Uslu durmayacağım."

Mezarın Dibinde : Bu sefer Bones'un atası olan Mencheres'in başı beladadır. Ama bizim süper ikili yine iş başındadır. Olay, tarih öncesine dayanıyor. Patra, çok güçlü ve usta bir vampir. Zaten bizimkileri de oldukça zorluyordu. Yine de Bones, Mencheres'den bazı güçler alarak daha kuvvetli ve güçlü oluyor. Vee bu kitapta Vlad'la tanışıyoruz. Kendileri şu çok meşhur vampir Dracula aslında. :D Yazar güzel bir ironi yakalamış. Ama Vlad'ın Dracula olduğuna bin şahit ister yani. Adam, manyak bir şey. Çekiciliğini geçtim eğlenceli, sempatik ve kendinden emin. Şöyle bir hayal edince... "ufuuu" oluyor insan. (Bu da ne demekse,ağzıma dolanıp kaldı işte.) Kitapta ekstra olarak büyü, zombiler ve hayaletler vardı. (Aklıma Anita Blake gelmişti.) Hayaletler, vampirler tarafından görmezden geliniyor ama Cat bir tanesi sahip edindi gibi bir şey. :D Ayrıca çokta sevimli. Son olarak bir sahne vardı ki... Eğer gerçekten öyle bir şey olsaydı yazara değil nefret,tehdit mailleri direk uçağa biner o kadını parçalardım. Aklım başımdan gitti. Birde Cat'in halini düşünün... Neyse, güzel ve yine eğlenceli bir kitaptı. Bir kaç sene önce, yaz tatilinde okumuştum. O sıralar kitapları manyak gibi hızlı bir şekilde bitiriyordum ve bu kitap gündüz başlamamla gece bitmişti. Yine de olayları hatırlıyormuşum. :D
"Benim için her zaman önceliklisin,Kedicik."

Mezara Mahkum : Bu sefer Kediciğin başı büyük büyük bir belada. Bones, bu işin altından nasıl kalktı, hayret ettim ve gerçekten heyecanlıydı. Kitap hem güldü kırdı geçirdi hemde fena duygusala bağladı. Gregor adındaki bir vampir Cat'in rüyalarını ele geçirmeye başlamıştır. Bir tür rüya hırsızı. Rüyalarına girip düşüncelerini okuyabiliyor ve nerede olduğunu bilebiliyor. Ve habire "sen benim karımsın" deyip duruyor. Tabii bu durumda bir de Bones'u düşünün... Adam zaten korumacı, Kediciğe deli gibi aşık. Piskopat bir rakibi ortaya çıkar. Yazar ortalığı fena karıştırmış.Bu yüzden bizim süper ikili ciddi kavgalar etmeye başlar. Cat'in geçmişindeki bilinmeyen sırlar, rüya hırsızı sayesinde ortaya çıkar. Mencheres'de farkında olmadan bu işe bulaşmış. Bazı yerlerde mahvoldum. Bones'u çok farklı bir şekilde görüyoruz. Resmen korkudan tüylerim diken diken oldu. Cat, artık kaçıcak delik aramıştır. :D Hep duygusal ve sinir bozucu olaylar yoktu. Cat'in annesinin başına öyle bir şey geliyor ki... Gülmekten yerlere yattım. Acaip eğlenceliydi. :D Ve Kedicik, sonlara doğru bambaşka bir 'çeşide' dönüşüyor. O sahnede de az gülmedim. Zavallı Bones, hep Kedicik'ten çekiyor. :D Kitabın sonunda "Vay be, ne heyecanlı bir kitaptı.Sanki saatlerdir koşuyormuşum gibi hissettim." dedim. Gerçekten serinin en heyecanlı ve en merak uyandırıcı kitabıydı.
"Benim karım yok." -Bones

Yan Seri Hakkında Bilgi ; Yazarımız 4.kitaptan sonra Gece Avcısı serisine 2 kitaptan oluşan mini bir yan seri oluşturmuş. 5.kitabı okumadan önce bunları okumak şart. Çünkü bu iki kitapta pek çok olay gelişiyor ve Cat'le Bones'da işin içinde. Direk 5.kitabı okursanız bir çok yeri anlayamayabilirsiniz.

Yan Seri 1- Kızıl Damla : Yan serimizin ilk kitabında Cat'in en yakın arkadaşı Denise ile Bones'un dostu Spade başroldeler. Denise, ikinci kitapta evlenen biriydi ama bir kitap öncesinde tahlihsiz bir olayla eşini kaybeder. Ve bu kitapta ise başı beladadır. Yardımına Spade koşar. :D Spade'i ilk tanıdığımdan beri sevmişimdir. Adamın ayrı bir havası var. Eh bu kitapta farkını ortaya koydu. Elbette Bones hala ilk'im. :D Aksiyon zayıftı. Romantizim güzeldi, idare eder. Ian karakteri ise -sanırım bu karakteri ikinci kitapta tanımıştık- bu kitapta fenaydı. Ian'ı da severim. Eğlenceli ve sempatik biri. Bu kitap sayesinde daha da çok sevdim. :D Kitabın sonunda Denise, şekil değiştirici oluyor. İşte o sahneler gerçekten komikti. Baya gülmüştüm. :D Bu kitapta işin içinde iblisler falan vardı. Değişik bir konusu vardı. Jeaniene yazmış, bize de okumak düşer. Ian ve Spade açısında çok güzel ve eğlenceli bir kitaptı. :D

Yan Seri 2 - Sonsuz Karanlık : Sanırım en işkenceli kitap buydu. Hatta bir ara yarım bıraktım, artık dayanamıcam bu ne böyle diye. Ama sonra tabii kitapları yarım bırakmaya kıyamadığım için devam ettim ve memnum kaldım. :D  Bu kitapta şu meşhur Mencheres ve insan olan Kira anlatılıyor. Tahlihsiz bir olayda karşılaşırlar. Sonrasında Mencheres, Kira'nın peşini bırakmaz elbette. Aralarındaki iletişim beni fena sıktı. O kadar bunaltıcıydı ki... Gerçekten. İkisininde düşünceleri aynen şöyleydi ; "Acaba benden hoşlandı mı ? , Bana niye böyle davranıyor ? Şuanda ne düşünüyor ? Acaba yanlış bir şey mi yaptım ?" Öyle mıymıy bir kitaptı. Jeaniene bu kitabı yazarken hangi alemdeydi merak ediyorum. Tamam, iyi yönleride vardı. Çoook eski bir vampir olan Mencheres'i 20'lik hayal etmek süperötesiydi. Adam bir taş,efsane. Yakışıklı,dinç,güçlü,varlıklı daha ne olsun. Başındaki belaları saymıyorum bile. :D Ve Mısır Firavunu olduğu için kitapta Mısır Mitolojisiyle ilgili güzel bilgiler vardı. Bu hoşuma gitti. (Bir mitoloji meraklısı olarak...) Kira'ya değinmek istemiyorum. Allasen, kadını hiç mi hiç sevemedim. Kitap bittiğinde "oh be" dedim. Bu yazar yan seri yazmamalı. Yazarsa Ian'ı yazsın. :D Her neyse. Zorunlu olduğu için okudum, atlattım. Belki okuyacak olanlar beğenebilir. Hatta bazı okuyuculara kitaba bayılmış bayılmış ! Zevklerine,düşüncelerine sonsuz saygım var. Fakat ben beğenmedim. :D

Mezarın Yüzü : Seri uzadıkça sanki kitaplar biraz sıkıyor mu, ne ? Yazarın hayal gücünü, dilini ve kitabı okurken güldürmesini gerçekten çok seviyorum. Hatta diğer yazarlardan en güzel farkı şu ; kitapların başında kendinizi çok heyecanlı bir aksiyon ya da macera sahnesinde bulabilirsiniz. Daha ilk cümleden Bones ve Cat düşmanlardan kaçarak, uçuyor olabilir ya da etrafta bambaşka şeyler uçuşa geçmiş olabilir. :D Ama gel gelelim bu kitaba... "Jeaniene, serin çok güzel, Bones&Cat efsane, ekstra olarak Ian,Vlad ve Spade gibi mükemmel ve eğlenceli karakterlerin var. Hayal gücün artık bu karakterlere yetmiyorsa, tadında bırak." demek istiyorum. Bu kitabın konusunda ise gulyabaniler ön plandaydı. 4.kitapta dile getirmediğim bir karakter vardı. Apollon. Gulyabanileri kışkırtması sonucu vampirlerle bir savaşa sürüklenirler ve Cat'i bunu durdurmaya çalışmaktadır. Yarı vampir olan Cat'in, gulyabanileri durdurabileceği düşünülmektedir. Bu durumda Bones'la beraber Vuudu Kraliçesi Marie'den yardım isterler. Yan serilerden sonra Bones ve Cat'i okumak gerçekten çok iyi geldi. Ama aralarındaki o muhteşem bağın tadını alamadım. Kitaba Vlad çok eğlence katmış. :D Onun dışında... Çeviride farklılıklar vardı. Sanırım çevirmen değişikliği yüzündendi. Bizim Cat, Kızıl Melek iken bu kitapta Kızıl Azrail olmuş. Kitap sıkıcı değildi ama yazar kendini tekrarlamış gibiydi. Artık bir son vermeli. Ve son kitaplara doğru Anita Blake tadı vermeye başladı. Gulyabaniler, zombiler falan... Hadi hayırlısı. :D 
"Sen benimle olduğun sürece bununla baş edebilirim," deyip yüzüne dokunmak için uzandım. "Seninleyken her şeyle baş edebilirim."
"Hep yanında olacağım Kedicik. Daima." Bones dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. 
Evin içinden Vlad'ın alaycı sesi yükseldi. "İhtiyacım olduğunda neden ortalıkta mendil olmuyor?"
***
Bones:"Atla."
Aşağıdaki Missisipi'nin çalkalanan sularına baktım. "Boşanmak istediğini söylemeye çalışıyorsan..."
"İstesende boğulamazsın," dedi Bones eğlenerek. "Neredeyse bir senedir nefes almıyorsun. Şimdi tereddüt etmeyi bırakta atla. Uçmayı öğrenmenin en iyi yolu bu."
"Daha ziyade çığlıklar atarken düşmeyi öğrenmenin bir yolu gibi görünüyor."
Seriye dair son olarak söyleyeceklerim ise ; Bu seriyi gerçekten çok seviyorum. Tamam, her çıkan yeni kitabını ayaklarım popoma değecek kadar koşup, kitapçıya saldırmıyorum. :D Ama fırsatım olduğunda alıp, okuyorum. Kitaplarda kolay kolay çiftleri sevmem. Yani erkek karakteri çoook severim ama partneri hiç hoşuma gitmez, söylene söylene okurum. Ama bu seride Bones&Cat çiftini çok seviyorum. Bu benim için çok önemli. Yine de dediğim gibi bu seri artık bitmeli. -Ki yukarıda haberini verdim 7.kitap sonmuş.- Umarım sizlerde severek okursunuz. Okunması gereken bir seri diyorum. -Yan seriler için yorum yok.-

Sevgiler, öpücükler ; Jane

23 Ağustos 2013 Cuma

Kitap Yorumu / Önerisi Kördüğüm - Heidi Betts



    Sanırım hayatımda okuduğum ilk romantik-komedi türünde bir kitaptı. Doğru düzgün kitap okumaya ilk 7.sınıfta falan başlamıştım. Bir kaç kitaptan sonra habire fantastik okudum. Daha yeni yeni realist kurgulu kitaplar okuyorum. :D Ve Kördüğüm'de bunlardan biri. Geçen seneki kitap fuarında ucuza bulup,kapmıştım. Hem kitap çok sevilmişti hem konusu hoşuma gitti hemde kapağına aşık oldum ! Kapaktaki çiftimiz, LUX serisinin kapaklarını da süslüyor. :D (Bunu söylemeden geçemezdim.)
Kısacık konusundan bahsedip,doyasıya kitap hakkında yorum yazmak istiyorum. 
Kördüğüm ; iki köşe yazarının birbiriyle atışmalarıyla asıl macera başlar ! Dylan ve Ronnie bir gazetede köşe yazarlığı yapıyorlar. Fakat birbirlerine rakipler ve yazılarıyla karşılıklı satışıyorlar. Bazen iddiaya giriyorlar bazen laf sokuyorlar. Birbirlerine rakipler çünkü ikiside aynı bölüme göz dikerler ve kazanan Dylan olur. Ama Ronnie yerinde durur mu ? O köşe yazarlığını mutlaka elinden alacaktır. Ortaya bir iddia atar. Ronnie, kadınların erkeklerin yaptıklarını yapabileceklerini ; Dylan ise erkeklerin her şeyi yapabileceğini söyleyerek meydan okurlar. Bir yıl boyunca bu iddia üzerine bir çok şey yaparlar. Ronnie, buz hokeyinde hakem olur ; Dylan bacağına ağda yapar.Ronnie, görünmeyen bir yerine dövme yaptırır, Dylan bungee jumping macerasına atılır... Buna benzer çılgınca iddialar yaparlar.En sonunda Ronnie, dövmenin acısıyla iyice hırslanır ve Dylan'a karşı yeni bir yazı hazırlar. Erkekler örgü örebilir mi ? Peki bu iddia karşısında Dylan uslu durabilir mi ? Sonrasında bu zıtlık,rakipleşme,çekişme ve sataşmalar birer ilmiğe dönerek aralarındaki aşk örülmeye başlar. Bu aşk, çözülemeyecek kadar tutkulu olacağını Dylan ve Ronnie bilemez ! 
"En büyük aşklar, nefretle başlar diye boşuna dememişler !"
Okurken çok ama çok eğlendim ve habire güldüğüm için evde 'tuhaf bakışları' üstüme çekmiştim. :D Hani bazen bir şey okurken kitabı kapatıp, gülüp öyle devam edersiniz ya... (ya da ben öyle yaparım sadece,bilemiyorum.) İşte bu kitapta aynen öyleydim. Dylan gülmekten kırdı geçirdi beni. Özellikle sık sık gittiği kafede arkadaşları Zack ve Gage'le olan sohbetleri... Erkek muhabbetleri gerçekten çok farklı oluyormuş bunu bir kere daha anladım. :D Dylan'ı gerçekten çok sevdim çünkü dik kafalı,inatçı, yakışıklıııı, dediğim dedik ve kendini bilen biri. O inadı yüzünden zaten örgü örmek zorunda kaldı. :D Deli adam ! 
Ronnie'ye gelirsek deli dolu,Dylan gibi dik kafalı biri. Ama sevdim bu karakteride. İnatçılığı sayesinde Dylan'ı ayağını getirdi ya... daha ne diyeyim. Ronnie'nin de Dylan'ların gittiği kafeye giden bir arkadaş grubu var. Zaten birbirleriyle bağlantılılar. Gage ve Jenna evliliklerini bitirmek üzere olan bir çift. Jenna ve Grace aynı zamanda Ronnie'ye iddialar konusunda akıl veren sevimli arkadaşlar. :D Şu yetişkinler yeri geldiğinde çok eğlenceli ve deli olabiliyorlar.
Neyse, kitabı çok sevdim ben.Yazarın dilini, kitaptaki diyalogları, olayların gelişimini ve karakterleri gerçekten sevdim. Tek canımı sıkan, her romantik-komedi tarzında olacağı gibi kitapta yatak sahnelerini fazla ve bazen uzun olması. Dylan'ı severim falan ama yatak yaşamından bana ne ! :D Bu sorunu yok sayarsam severek okuduğum bir kitaptı. Daha iki kitabı daha var. Her kitapta başka bir çift anlatılıyor. İkinci kitapta evlilikleri bitmek üzere olan Jenna ve Gage var. Son kitapta ise Grace ve Zack ! Diğer kitaplarıda merak ediyorum ama sanırım fuardan almayı bekleyeceğim. Öğrenciyim, yazık değil mi bana da ! :D 
Son olarak, çerez niyetine okunabilecek bir kitapta diyebilirim. Bir haftasonunda rahat rahat okuyup, eğlenebilirsiniz. Dylan'ı tanıyın,okuyun,sevin. (Dylan ismini nedense çok seviyorum.) 
Minik bir not : Kitap bazen Ronnie'nin bazen de Dylan'ın bakış açısından anlatılıyor.

Okurken en çok güldüğüm yerlerden bir alıntı ;

"Buda neydi?"
"Ne neydi? Öpüşmemizi mi diyorsun? Yapma Ronnie son öpüşmemizin üzerinden ne olduğunu hatırlamayacak kadar çok zaman geçtiğini söyleme."
"Çok komiksin. Beni neden öptün? Benden hoşlanmıyorsun tabii bende senden hoşlanmıyorum."
"Beni kandırabilirdin. Tabii bana, muz ağacına tırmanan bir maymun gibi sarılmasaydın."

Sevgiler, öpücükler ; Jane

22 Ağustos 2013 Perşembe

Kitap Önerisi : Güneyli Vampir / Sookie Stachkouse 1 - Gündüz Ölüsü

Sookie Stackhouse'a merhaba deyin ! Okurken Sookie ile gülüp,düşünmeye ve eğlenmeye hazır olun. Bu seriye hangi akılla ara verdim bilmiyorum ama sonunda geri döndüm.  Ve okunacak tam 10 kitabı var şuan da. Son 3 kitapta yolda ! Uzun bir yolculuk beni bekler... 
 Liseye ilk başladığım zamanlar vampir romanlarına kafayı takmıştım. Gündemde olan her vampir romanlarını topluyordum. Güneyli Vampir -bir diğer adıyla Sookie Stackhouse- serisini ilk kitapevinde görmüştüm. Kitabın kapağı ve ismi çok hoşuma gitmişti. Kitabı aldım, eve geldim ve serinin 2. kitabını aldığımı farkettim. İş öyle olunca uzun bir süre kitaba dokunmadım. Habire ilk kitabını alıp seriye başlıcam dedim ama fırsat bulamadım. Bir gün sahafta ilk kitabı bulunca kaptım ve iki kitabı arka arkaya okudum.  Daha sonrasında devam edemedim. Sınavlar, okul falan derken zaman geçti. Geçen gün kitaplığımın tozunu alırken kitapları elime alıp baktım. " Eh artık bu seriye devam etmenin zamanı geldi." Diyerek yeniden okumaya başladım. İşte,  seriyle tanışmamın hikayesi bu. 
Seri biraz yetişkinler için.  Ama bu demek değil ki 15 yaşındaki biri okuyamaz.  Eğer bir kitap kurduysanız ve vampir temalı romanları seviyorsanız seriye başlayın derim. Aşk,  romantizm, gizem, macera ve heyecan, yeri geldiğinde komedi bol bol seride var. Özellikle Sookie'nin düşüncelerine bayılıyorum.  Çoğu zaman onunla aynı şeyler düşündüğümüzü farkediyorum. 
Yeni serilerde ilk kitaplar her zaman riskli olurlar. Özellikle benim için.  İlk kitap bana bir tat, heyecan vermezse kitabı zorda olsa bitiririm ama ilk işim onu sahafa götürmek olur. Böyle olunca her seriye balıklama atlamam. Atlarsamda şansıma artık.  Fakat bu serinin ilk kitabında her şey çok iyiydi. Yazar beni ters köşeye yatırdı.  Olaylar hiç beklemediğim bir şekilde sonlandı.  İlk kitabın konusuna gelirsek ; Sookie Stackhouse, sarışın ve mavi gözlü güzel bir kızdır. Büyük annesiyle beraber Louisina-Bom Temps'de ufak bir kasabada yaşamaktadır. Çapkın bir abisi de vardır. Jason Stackhouse.  Sookie, Marlotte adında bir barda çalışan sıradan bir garson olarak görülebilir. Ama müthiş bir yeteneği var. İnsanların düşüncelerini okuyabiliyor. Çoğu zaman okumamaya çalışıyor ama elinde değil. Bu yeteneği yüzünden hiç bir erkeklede beraber olamıyor.  Fakat bir gün bara bir vampir gelir. Bill, uzun boylu esmer ve yakışıklı biri. Sookie'nin ilgisini çekiyor çünkü hem vampir hemde sonunda düşüncelerini okuyamadığı biri bara gelmiştir. O gece Bill'in hayatını kurtarmasıyla tanışırlar. Şimdi diyeceksiniz ki bir insan vampiri nasıl kurtarsın ? O kasabada daha doğrusu bu seride insanlar vampirlerin olduklarını biliyorlar.  İşi ticarete dönüştürmek için vampirlerin kanlarını çekip satıyorlar.  Vampir kanı, insanları çabuk iyileştiren ve insana daha çok kuvvet veren bir şey. O gecede bir çift barın arka tarafında Bill'in kanını çekerlerken Sookie Stackhouse, bir şekilde Bill'i kurtarır. Ve yakınlaşmalar başlar.  Kasabadaki herkes vampir Bill'in Sookie ile beraber olduğunu biliyordur. Sookie'nin patronu Sam, iş arkadaşları Arlene ve Charlsie, abisi Jason'ın arkadaşı Rene kasabanın şerefi Andy, kasaba polisleri ve ayrılmaz ikili olan Kenya ve Kevin da dahil olmak üzere herkes bu ilişkiden haberdardır. (Ne çok isim saydım değil mi ? Okurken her yeni karakterler ismiyle kafam karışmıştı ama bakın şimdi ezbere yazabiliyorum. :D Okudukça hepsini kavrayıp,tanıyorsunuz.) 
Ve işin ilginç yanı Bill kasabaya geldikten sonra nedenleri belli olmayan ölümler gerçekleşmeye başlar.  Kasabada çok tanınmayan Maudette ve Sookie'nin iş arkadaşı Dawn arka arkaya öldürülünce tek katil Bill olarak görülür.  Bir diğer suçlu olarak görülen ise Jason Stackhouse'dur. Çünkü öldürülenler onun eski kız arkadaşlarıdır. Ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve sıradaki kurban Sookie'dir. Bill onu korumaya başlar. Bir gün vampirlerin olduğu bir bara giderler. Araştırma yapıp,  ölen kızlarla bir bağlantı bulabilmek için.Ve başlarına çoook yakışıklı,  vampir yaşına göre epey yaşlı ve güçlü bir bela alırlar. Eric, o kadar yaşlı ve güçlü ki Bill bile karşısında saygıyla durur resmen.  O yüzden şuan favorim Eric. İlk kitapta kendini çok belli etmese de ileriki kitaplarda Sookie'ye takıntılı olacağı belli. Zaten bu kitapta bile Sookie'yi tanıdıktan sonra peşini bırakmadı.   Onun yeteneğini kendi adamlarının üzerinde denemeye kalkıştı. Her neyse... Tabii kitabın sonunda asıl katilin kim olduğunu öğreniyoruz ama baya şaşırtıcı bir isimdi.Ve ilk kitap katilin bulunmasıyla biter. Şahsen ben okurken hiç sıkılmadım. Okurken merak ettim, güldüm, eğlendim, vay be dedim. Kısacası seriye başlangıç için yazar cok güzel ve sürükleyici bir kitap yazmış. Diğer kitaplar için sabırsızlanıyorum.
Kitaptaki karakterlere gelirsek... Bill karakteri bana biraz soğuk geldi. Zaten kitaplarda ağır başlı, çok fazla korumacı ve somurtan erkek karakterleri sevmem. O yüzden Eric karakteri daha çok hoşuma gitti.  Sookie zaten arkadaşımmış gibi hissettim. Onun dışında... Sookie'nin abisi Jason ve patronu Sam'i de çok sevdim. Ah bu arada Sam kitabın sonlarına doğru bizi şaşırtıyor.  Sookie ilk öğrendiğinde baya gülmüştüm.Eğlenceli ve şaşırtıcı bir kitaptı. Bu serinin birde dizisi var. True Blood diye. Şuan 6.sezonda sanırım. Ama sadece ilk bölümünü izledim ve açıkçası sevmedim. Ne karakterleri oynayan oyuncuları ne de genel olarak diziyi sevemedim.
Kitaplarını okumanızı tavsiye ederim. Dizisi için pek bir şey diyemem.  Seveni var sevmeyeni var...  Karar size kalmış ama öncelik kitap derim. Sookie ile tanışın , hayal dünyanız renklensin.

Bill : "Bunu yaparsam seni mutlu eder miyim ?"
Sookie : "Şey, evet."  
Bill : "O halde, yapacağım."

Serinin bir diğer kitabı Şehir Ölüsü'nde görüşmek üzere !

Sevgiler,öpücükler ; Jane 

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Film Önerisi : Buz Devri | Animasyon


  Bayram boyunca arka arkaya izlediğim Buz Devri film serisi sayesinde tatilim müthiş eğlenceli geçti. :D Animasyon alanında artık bir efsane olmuş Buz Devri'ni sonunda izledim. Geç izlediğim için biraz kendimi suçlu hissetsem de en azından arka arkaya dört filmini rahatlıkla izledim.
Geçenlerde TV'de kardeşim 3.filmi izlerken bende izlemeye dalmıştım. Bir animasyon delisi olarak görmemezlikten gelemezdim. :D Her ne kadar konusunu bilmeden tam ortadan izlemeye başlasam da filme bayılmıştım. Vee ilk fırsatta seriyi ilk baştan izlemeye koyuldum.
Müthiş eğlenceli,komik ve macera dolu Buz Devri'ne balıklama atlamaya hazır olun...

Buz Devri : İlk filmi 2002 yılında çıkmasına rağmen çok güzeldi. Dünya'nın buzla kaplanmaya başladığı dönemde, Buzul Çağı'nda bir mamut olan Manny, bir kaplan olan Diego ve tembel mi tembel bir miskin olan Sid'in tanışma öyküsü anlatılıyor. Gezegende yaşayan hayvanlar soğuktan korunmak için Güney'e doğru yol alırken Sid ailesi tarafından terkedilmiştir, Manny ise kendi başına işleri halletmeyi sevdiği için tek takılır. Diego ise bir sürüyle birliktedir. Bu kaplan sürüsü, intikam almak için bir aileye saldırı planı oluştururlar. Fakat işler biraz karışır. Diego ailedeki minik bebeği alıp, kaçmaya çalışırken Sid ve Manny'le karşılaşır. Onları atlatıp, sürüsüne geri dönmeye çalışırken hayatını kurtaran Manny sayesinde iyi olmaya karar verir ve sürüden ayrılır. Artık Sid,Manny ve Diego bir arkadaş grubu olmuştur. Bir de filmde yerinde hiç duramayan ve meşe palamudu peşinde koşturan ve bir sincap olan Scrat'ımız var. Grupla içli dışlı değil ama her fırsatta karşılarına çıkıyor. :D


Buz Devri 2 - Erime Başlıyor : Tembel,uyuşuk ve aynı zamanda çok eğlenceli olan Sid, dış görünüşü her ne kadar sert olsa da yumuşak bir kalbe sahip olan Diego ve mamutların son örneği olarak görülen Manny yeniden bir aradadır. Bu sefer aralarına yeni kişilerde katılır ! Bir dişi mamut olan Ellie ve kardeşleri gibi gördüğü opossum olan Crash ve Eddie ile bu filmde tanışıyoruz. Ellie, kendini bir mamut olarak görmemektedir. Çünkü kendini bildi bileli opossumlarla takılmıştır. Fakat Manny sonunda onu mamut olduğuna ikna eder. Büyüyen ve her defasında çok eğlenceli olan bu grup, vadinin diğer tarafına geçmeye çalışırlar. Çünkü eriyen buzlar bir felakete dönüşmek üzeredir.Bu arada bizim şu çılgın Scrat ise yine meşe palamudu peşindedir.


Buz Devri 3 - Dinozorların Şafağı : Seride en sevdiğim filmdi diyebilirim. Ön planda Sid olduğu için filme bayılmış olabilirim. :D Çünkü karakterlerden en çok Sid'i seviyorum. Eğlencenin dibine vuruyor resmen. Bu sefer ki konu ise Scrat yine meşe palamudunun peşindedir. Ve karşısına dişi bir sincap çıkınca hem birbirlerine rakip olurlar hemde aşık... Bu sırada mamut Manny ve Ellie beraberlerdir. Doğmak üzere olan bebeklerini beklemektedirler. Yalnızlıktan sıkılmış olan Sid ise üç dinozor yumurtasıyla karşılaşınca çılgına döner. Çünkü onlara sahip olmak ister. Yumurtalara kendi çocukları gibi bakmaya başlar. Doğduklarında ise Sid'i anneleri olarak görürler. :D Bu sahneler gerçekten çok eğlenceliydi. Ama anne dinozor, çocuklarını bulmak için bizimkilerle karşılaşınca işler hiçte iyiye gitmez. Yeni doğan dinozorlarla birlikte Sid'i kaçırır. Manny ve Ellie, grupla beraber Sid'i bulmak için yola çıkarlar ve buzların altındaki keşfedilmemiş yaşamla karşılaşırlar. Dinozorlar ülkesine hoşgeldiniz ! Burda da yeni bir karakterle karşılaşıyoruz. Buck, dinozorlar ülkesinde ustalaşmış biridir. Ve Sid'i bulmaları için bizimkilere yardım eder. Çok çok eğlenceli bir filmdi. Milyon defa izleyebilirim. :D
Buz Devri 4 - Kıtalar Ayrılıyor : Son film ise gerçekten etkileyici ve yine eğlenceliydi.Scrat'ın yaptığı bir hata yüzünden kıtalar iyice ayrılmaya başlamıştır. Ve Manny, Diego ile Sid'le beraber bir buz parçası üzerinde okyanusta kaybolur. Ellie ise kızıyla beraber diğer hayvanlarla başka bir yol bulmak için yola çıkarlar. Manny ve diğerleri eve gitmenin bir yolunu aralarken korsan maymun ve tayfasıyla karşılaşırlar. :D Başlarına iyice bela alırlar. Bir de Sid'in ailesi tekrar gelip, büyükannesini Sid'e bırakıp tekrar kaçarlar. Bu macera da tembel Sid dışında bir de çatlak bir yaşlı miskinle eğlencenin dibine vuruyoruz.

Her yaşta herkesin izleyebileceği bir animasyon film serisi. Ben izlerken çok eğlendim. Keşke sinema da izleme fırsatım olsaydı diye hayıflandım. Belki 5.filmi çıkar diye umutlandım. :D Çıkarsa zaten sinemada yatıya bile kalabilirim... Son olarak, animasyon severlere ya da hiç animasyon izlememiş olanlara izleyin, diyorum. Sid'le tanışmalısınız. Kereta çok eğlenceli. Hele konuşması beni gülmekten öldürüyor. :D  Tabii gruptaki diğer karakterlerde çok eğlenceli. Buz Devri efsanesine hücum edin !
Not: Normalde animasyonları türkçe dublaj izlerim. Çok eğlenceli ve güzel olur. Buz Devri'nin dublajı hele mükemmeldi. :D Bazen sadece dublaja güldüğüm yerler bile oldu. Gerçekten eğlenceliydi.

Sevgiler, öpücükler ; Jane

11 Ağustos 2013 Pazar

Seri İncelemesi / Kitap Önerisi : Tanrıça Serisi - PC Cast

Bundan 3 yıl önce PC Cast'ın Gece Evi serisini okurken, Tanrıça serinin ilk kitabı Deniz Tanrıçası çıktığında kitaba balıklama atlamıştım. Ne konusuna bakmış ne de okuyucuların yorumlarına. Neyse ki kitap beklediğimden de iyiydi. PC Cast sayesinde Yunan Mitolojisiyle tanışmış oldum. Sonrasında zaten Tanrıça serisine gömüldüm.
   Günlük hayatımızda mutlaka Yunan Mitolojisiyle ilgili bir konuyla karşılaşmışızdır.Eğer mitolojiye karşı bir ilginiz yoksa bunların ne anlama geldiğini bilemezsiniz. İşte bu konuda PC Cast, Tanrıça serisi sayesinde bir fırsat sunmuş. Serinin ana konusu mitoloji. Ama yazar işin içine kendi,mükemmel hayal gücünü katınca müthiş bir seri ortaya çıkmış. Okurken bir yandan bilgileniyorsunuz bir yandan da zevk alıyorsunuz. O yüzden bu seriyi gerçekten çok seviyorum.
İlk Deniz Tanrıçası'nı okuduğumda ne olduğunu anlamadım ve açıkçası sıkılmıştım. Ama ana konuyu kavrayıp, kitabın ortalarına geldiğinde jeton yeni düştü ve kitaba aşık oldum. Seriden şuana kadar 3 kitap okudum ama hala Deniz Tanrıçası favorimdir. Okuduktan sonra baya etkisinde kalmıştım. :D 
Serideki kitapları sırasıyla okumak zorunda değilsiniz. Konuları birbirinden farklı fakat önceki kitapta ön planda olan karakterler sonraki kitapta karşımıza çıkabiliyor. "Bunlarda kim, nereden çıktılar" dememeniz için kitapları sırasıyla okumanızı tavsiye ederim.

Deniz Tanrıçası - Kitaptaki ilk olay günümüz zamanında başlıyor. Baş karakterimiz CC, hava kuvvetlerinde çalışan bir kadındır.25. yaş gününde bir dilek diler ; hayatında biraz sihir olmasını... Alkolün etkisiyle bir çılgınlık yapıp tanrıça çağırma ritüeli yapar.Tabii bu sıradan büyünün gerçekleşeceğini sanmamıştır. Bir gün iş sırasındayken uçakta kaza geçirirler. Ve tam ölmek üzereyken mitolojik varlık olan deniz kızı Undine ile yer değiştirirler. Yani CC artık bir deniz kızıdır. Bundan sonra olaylar çok heyecanlı bir hale geliyor. Tabii başı beladan da kurtulamıyor. Deniz kızının takıntılı ve sapkın bir ağabeyi Sarpedon var. Daha sonra CC'yi nişanlısı sanan Andras ve bu sinir bozucu adamın yardımcıları... Resmen okurken deli etmişlerdi beni. Ama en güzeli ise CC'nin denizde yaşayan Dylan ile olan ilişkisiydi. Yazar kitabın sonunda çok çok güzel bir mutlu son yazmış zaten. En çok ona bayılmıştım. :D Hem komik hem romantik dolu hem hüzünlü hemde heyecanlı bir kitaptı. Yazarın hayal gücüne aşık olmuştum. Mitolojiyle kendi hayal gücü müthiş bir patlama yaratmış seride.

Bahar Tanrıçası - Bu kitabı okuduktan sonra PC Cast'a olan bağlılığım iyice arttı. Kadın gerçekten bu işi yapmasını çok iyi biliyor. Mitolojiyi bir güzel harmanlayıp romantizim ve heyecan dolu bir şekilde önümüze seriyor. Bu kitabın konusu ise fırın işletmekte olan ve maddi zorluk çeken Lina, çaresizliğini gidermek için sihirli bir yemek kitabına rastlamasıyla olaylar başlıyor. Ritüel'i hazırlarken talimatları biraz saçma bulsa da ritüeli devam ettirir ve Hasat Tanrıçası Demeter ile karşılaşır.Kızıyla başı dertte olan Demeter, Lina ile kızının yer değiştirmesini önerir. Kızı Persephone'nin yer değiştirme sayesinde daha çok olgunlaşacağını düşünür.Tabii her şeyin bir karşılığı vardır. Persephone, Lina'nın yerine geçip 6 ay ölümlü dünyada yaşayıp, maddi durumunu düzeltirken, Lina'da Ölüler Diyarı'ndaki ruhlarla ilgilenip, onları sakinleştirecektir. Fakat işin içine Hades girince olaylar bambaşka bir boyuta taşınır. :D Hader yeraltında yaşayıp kendini ölümsüzlerden uzaklaştırmıştır. Bunun sebebi ise kendini farklı olduğunu düşünmesidir. Yani Hades kibirli veya egosu tavan yapmış biri değildir. :D Hades'in kendini ölümsüzlerden uzak tutmasının bir diğer nedeni ise gerçek aşkı bulmak istemesidir. Çünkü ölümsüzler arasında aşk diye bir şey yoktur. ( Herkes rastgele takılıyor. :D ) Ve Karanlıklar Lordu Hades, şımarık olarak gördüğü Persephone'yi bu sefer çok farklı olarak karşısında bulur. Çünkü aslında karşısındaki Persephone görünümlü Lina'dır. :D Hades'le beraber yeraltındaki tüm varlıklar da Tanrıça'ya hayran kalınca yeni bir aşk doğar. Fakat bir sorun vardır. Lina bu dünya da sadece 6 ay kalacaktır. Zamanı bittiğinde ne olacaktır ? Hades, yeni yeni kendine gelmişken aşkı onu terkederse ne olur ?  Biraz pembe dizi havası verdim sanırım. :D Sonunu merak ediyorsanız, okuyun arkadaşım. Yine müthiş bir kurguydu. Hades'i yakından tanımış oldum. Karanlıklar Lordu isteyince melek gibi bir adam oluyormuş. Bayılıyorum yazarın bu serisine..!

Işık Tanrıçası - Tanrıça serisi yine aynı maratonda mı gidecek diye beklerken yazar bizi ters köşeye yatırdı. Ve bilin bakalım ne oldu ? PC Cast favori yazarlarımdan biri oldu. Her kitapta beni kendisine daha çok bağlamaya başladı. :D Bu kitap farklıydı. Çünkü bu sefer Mitolojik varlıklarımız o harikalar diyarından kopup sefil dünyamıza gelmişlerdir. İlk iki kitapta ölümlü insanlar,beden değiştirip harikalar diyarına giderken, bu kitapta Altın Kardeşler ; Işık Tanrısı Apollon ve bencil,kibirli Asma Tanrıçası olan ikiz kardeşi Artemis ile tüm güçlerinden arındırılmış bir şekilde dünyada kalırlar. Zeus, hafta sonları Tanrı ve Tanrıçaların Las Vegas'a gidebilmeleri için bir kapı açar. Ama ikizler, kapının kapanış saatini kaçırdıkları için Las Vegas'da kalırlar. Tam o sırada aşk hayatından bir şey elde edememiş olan ve Las Vegas'a iş için gelmiş olan Pamela Gray bir dilek diler. Artık tanrı gibi birine aşık olmak istiyordur. Ve bu dileğini isterken farkında olmadan çağırdığı Tanrıça Artemis ise onun için çok farklı planlar yapar. Artemis bu dileği gerçekleştirmek için kardeşi Apollon'dan yardım ister ve Pamela'nın yanına yollar. Planlarda ufak bir değişiklik olur. Apollon ve Pamela gerçekten birbirlerine aşık olurlar. :D Tabii sonrasında Pamela, gerçek bir tanrı olduğunu öğrendiğinde işler karışır. Ah bir de kötü adamımız var... Kilolu ve kel olan Şarap Tanrısı göründüğünden beter bir adamdır. :D 
Kitabın sonunda gözlerim dolmuştu. Çünkü Apollon ve Pamela aşkları için bir bedel ödemek zorundaydı. Bu bedel sayesinde kırmızı gözlerle kitabı bitirmiştim. :D Yine de yazarı tebrik etmek lazım. Çok güzel bir kurgu oluşturmuş. Özellikle kitaptaki bir sahneye bayıldım. Apollon, kendi diyarında hiç tıraş olmamış ve hiçbir yeri kanamamıştır. Dünyada yaşadığı zaman tıraş olmaya kalkışır ve yanağını keser. Kanı görünce hem o hem Artemis resmen çıldırır. :D Gülmekten okuyamadım o sahneyi. Tepkileri çok hoşuma gitmişti. Pamela'nın bu ikiz kardeşlerden neler çektiklerini birde siz okuyun, görün.

Orijinal fantastik, mitoloji dolu ve aynı zamanda romantizmle renklendirilmiş bir seri istiyorsanız Tanrıça serisini okuyun derim. Gerçekten çok değişik ve bağımlayıcı bir seri.Uzun lafın kısası, piyasada çok az bulunan mitolojik romanlardan oluşan bu seriye bir şans verin derim. Ki zaten Yunan Mitolojisi'ne bir takıntılığınız varsa kitaplığınızda mutlaka bulunmalı. :D 
Not : Şuan 6 tane Tanrıça kitabı ülkemizde satışta. 7. ve son kitabın ise gecikmeyeceğini düşünüyorum. :D Diğer Tanrıça kitaplarında görüşmek üzere !

Sevgiler, öpücükler ; Jane 

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Ding Ding : Yazın İzlenilmesi Gereken Filmler Vol 2 !


  Film önerileriyle ilgili yazıma aynen devam ediyorum. Artık Ağustos ayındayız. Biz öğrencilerin, tatilimizin bitmesine az kaldı. Son, değerli, boş zamanlarımızı iyi değerlendirmek adına bir kaç film daha önerisi yapıyorum. :D "Her şeyi" not ettiğim sihirli defterimden özellikle bayılarak izlediğim ve her fırsatta tekrar tekrar izlediğim filmleri ön plana çıkardım. Umarım beğenirsiniz. Yine her kategoriden film var. Tatilinizin tadını çıkarın. 2-3 saatlikte olsa şu fani dünyadan kopun ve Hollywood hayal dünyasına hücum yapın !

X-Men Serisi (Bilim-Kurgu,Macera,Aksiyon | Öncellikle aksiyon seviyorsanız, gözü kapalı izleyin derim. Ki eminim hemen hemen herkes X-Men serisini duymuştur. Marvell'in ünlü yapımlarından biri. Seri 3 filmden oluşuyor. Arka arkaya izleyince tadından yenmez bu film. :D Hugh Jackman hayranı olmamı sağlamıştı. Filmi izlerken dikkatli olun. Macera-Aksiyon tavan yaptığında sizde uçuşa geçiyorsunuz. )
"Ya köle olacağız ya hükmedeceğiz."
Bad Teacher - Kötü Öğretmen (Komedi | Justin Timberlake var. Daha ne diyeyim ? Cameron Diaz ise ekstra sos katmış filme. Jason Segel ise mest etmişti beni. :D Müthiş eğlenceliydi. Yazımı renklendiren bir film olmuştu. )
Fired Up - Ateşli Gençlik (Komedi-Gençlik | Bu filme BAYILIYORUM! Nasıl ve nereden keşfedip, izledim hiç mi hiç hatırlamıyorum. Ama filmi izledikten sonra kendime gelememiştim. Acaip eğlenceli ve insanı dünyadan koparan bir filmdi. Şimdi böyle yazınca tekrar izleyesim geldi. Yaz bitmeden bu filme kapılın. Filmdeki gençlerle eğlenceye doyun derim. )

Abduction - Kaçış ( Aksiyon-Dram-Gizem | İşin içinde Taylor Lautner olunca filme balıklama atlamıştım. Film bittiğinde nefes nefese kaldım. Müthiş aksiyon vardı. Böyle hareketli filmlere takıntım var. Lily Collins ve Lautner süper oynamış. Ve konusu çok etkileyiciydi. Mutlaka izlenmeli. Sayısız izlemişimdir bu filmi.)
Gece ve Gündüz ( Aksiyon-Komedi | Aksiyonun Kral'ı kim deseler işaret parmağımla ilk Tom Cruise'ı gösteririm.Zaten filmi izleme sebebim de o. Cameron Diaz yine bu filmde ekstra,güzel sos olmuş. :D Filmde aksiyon tavan yaparken bir yandan da kahkaha atabiliyorsunuz.)
Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak ( Dram-Komedi | Eski Türk filmleri dışında kolay kolay Türk yapımı filmler izlemem. Ama bu filmi bir gece yarısı TV'de görmüştüm. Oyuncular tanıdık ama işin içinde İtalyanlar da vardı. Birden konusu dikkatimi çekti ve en başından sonuna kadar izledim.Ve gerçekten çok ama çok etkilendim. Sanırım bu yaz bitmeden tekrardan izleyeceğim. Kesinlikle, izleyin derim.)

Kelebek Etkisi Serisi ( Bilim Kurgu-Macera-Aksiyon-Gizem-Gerilim | Bu filmde ne ararsanız var. Baya küçükken izlemiştim filmi. O kadar etkisinde kalmışım ki yıllar sonra tekrar bulup izlemiştim. Eh, işin içinde Ashton Kutcher olunca filme gömüldüm resmen. Gerçekten etkileyici bir filmdi.)
Yılbaşı Gecesi ( Romantik-Komedi | Filmi sinemada izlemiştim. Çünkü orada izlemeye değer bir filmdi. Katherine Heigl, Josh Duhamel, Zac Efron, Ashton Kutcher, Halle Berry ve Bon Jovi filmde yer alıyordu desem... Ağzımın suyu aktı filmi izlerken. Kurgusu zaten müthişti. Özellikle filmin sonunda kamera arkasından bir kaç görüntü vardı. Hala açıp o videoyu izlerim. :D Eğlencenin dibine vurmak isteyenlere öneririm.)
Thirteen -13 ( Biyografi-Dram | Açıkçası filmi Nikki Reed oynadığı için izledim. Filmi izledikten sonra ona olan sevgim ve saygım daha çok arttı. Konusu zaten hem aileleri hemde günümüz gençleri etkileyecek tarzdaydı. O yüzden baya etkilenmiştim. Bence herkesin izlemesi gereken bir film. "Sorunlu Gençleri" çok iyi anlatan bir filmdi.)

Killers ( Romantik-Komedi-Aksiyon | İşin içinde Katherine Heigl ve Ashton Kutcher olunca kendimi filmde buldum. Beklentilerimin üstünde bir filmdi. Bir diğer süper ikilim oldular. Zaten bu tarz filmler ikisine de çok yakışıyor. Romantik-Komedi dendi mi Katherine Heigl baş yıldızım zaten. :D)
Catch That Kid - Yakala Şu Kızı (Aksiyon-Komedi-Macera | Bu filmi milyon defa izlemişimdir,diyebilirim. Gerçekten abartmıyorum. İlk, Kristen Stewart var diye izledim. Sonrasında film acaip hoşuma gitti. Karşıma nerde çıksa izlemeye başladım. Repliklerinden, sahne bölümlerine kadar ezberimde olsa da izlemeye hala bayılıyorum. :D )
In Time - Zamana Karşı (Bilim Kurgu-Gerilim-Aksiyon | Filmde dört isim sizi zaten filme davet ediyor ; Justin Timerlake,Amanda Seyfried, Matt Bomer ve Alex Pettyfer. Bu dört isme gerçekten bayılıyorum. Ama filmden bahsetmek gerekirse... Hani bazen bir şey izler ya da okursunuz ve "keşke daha önce benim aklıma gelseydi,bunu daha önce nasıl düşünemedim" diye bir pişmanlık hissedersiniz ya... İşte bu film o etkiyi bende yarattı. Konusu acaip hoşuma gitti. Hayal gücümde neymiş dedim. Kurgusu dışında oyuncular mükemmeldi. En kısa zamanda, acilen izleyin diyorum. ) - Son olarak en anlamlı filmden en anlamlı replikler... En çok bu filmden replik koydum çünkü buna değer. :D
Sevgiler,öpücükler ; Jane

6 Ağustos 2013 Salı

Kanbağı 3 - Mavi Büyü / Richelle Mead


    Kitabı bulup, alana kadar canım çıktı. Kitap bitince de canım çıktı. Bir kitap beni ancak bu kadar mahvedebilirdi. Richelle Mead kesinlikle benim azrailim. Kadın, Adrian Ivashkov karakteriyle beni yerle bir edebilir...
"Beni kandırma. Şeye dayanamadığımı biliyorsun..." "Bana mı ?" Dergiyi işaret ettim." Bulmacalara. "
Kanbağı serisinin 3.kitabı Mavi Büyü, yurtdışında Şubat ayında çıkmasına rağmen bizde ancak çıktı ve sonunda okudum. Kitabı okumadan önce yorumları okumuştum. "Eh, bu sefer ayvayı yedim." dedim. Ki daha bu başlangıçmış. Kanbağı'nın 4.kitabı, Vampir Akademisi'nin Kan Sözü kitabının etkilerini oluşturacak cinstenmiş. (Kan Sözü, tüm doğal afetlerden daha büyük yıkım getirmişti okuyuculara.)
"Sen onun kadar kayıp vaka değilsin. Yani Rose konusunda, onun Rus bir gardiyana olan destansı aşkını aşmak zorundaydım. Oysa seninle tek sorunumuz türlerimiz arasındaki birkaç yüzyıllık önyargılar. Benim için çocuk oyuncağı!"

Hazır aklımdayken kitabın konusundan bahsedeyim ; Mavi Büyü, Altın Zambak'ın devamı niteliğinde. Olaylar kaldığı yerden devam ediyor. Adrian, reddedilince Sydney'den uzak durmaya devam eder. Jill ise Adrian'la aralarında ruh bağı olduğu için olan bitenlerden haberi vardır ve o da Sydney'e karşı biraz tavırlıdır. Eddie ve Angeline ise ilişkilerine aynen devam ediyordur. Buraya kadar her şey normal.
" Biliyorsun normal şartlar altında beni yatak odasına davet etmen günümü aydınlatırdı."
Ama bir gece, Bayan Terwilliger (Sydney'in okuldaki tarih hocası ve aynı zaman da kadın büyücü/cadı) tarafından uyandırılan Sydney yepyeni bir olaya adım atar.  [Sydney bir simyacı fakat büyü de yapabiliyor. Bayan Terwilliger bunu öğrenince onun peşini bırakmamış ve Altın Zambak'ta iyice eğitmeye başlamıştı. Her ne kadar bu hoşuna gitmese de Sydney'de büyücülük eğitimine Adrian dışında herkesten gizleyerek yapmaya devam eder.] Bayan Terwilliger'ın aradığı gece ise bir yer belirleme büyüsü yapmıştır. Çünkü Bayan Terwilliger'ın kız kardeşi Veronica kötü işlerin peşindedir. Genç kalmak için genç büyücü kızların canını almaya devam ediyordur. Ama ilerleyen bölümlerde olayların daha karışık olduğu anlaşılır.
" Merak etme. " diye mırıldandı. " Elbise kalacak. " " Ah bu kararı sen mi vereceksin ?" " Evet." "... Bazen ,son noktaya ulaşmadan önce, yolda biraz oyalanmaya değer. "
Kitaptaki bir diğer entresan konu ise yine Altın Zambak'ta karşılaştığımız Işık Savaşçıları topluluğu. Bu Savaşçılar, Strigoileri öldürmeye çalışan bir gruptur. Hatta bu yüzden Sonya Karp'ın başı belaya girmişti. Simyacılar Sydney'i de işin içine katıp bir şekilde halletmeyi başarmıştı ama bu kitapta gördüğümüz gibi işler hiçte öyle gibi değildir. Savaşçılar sadece Strigoileri değil Moroileri de hedefleri haline getirmiştir. Sydney bu durumda eskiden simyacı olan ama şimdi kendi hayatını özgürce yaşayan Marcus'u bulmaya gider. Marcus, yanağındaki simyacı dövmeyi kırarak kendini özgür bırakmıştır. Yanaklarındaki o simyacı dövmeler bir tür mühür gibi bir şey. Sydney'de bir simyacı olmasına rağmen vampirleri benimsemiştir ve o da bu işin içine katılır. Sonrasında işler fena kızışıyor. Ki kitabın sonunda Richelle bombanın ipini çekmiş bile. Bizi 4.kitapta patlamaya hazır bir bombayla karşı karşıya bırakmış. :D
4.Kitabın Kapağı
Adrian hafifçe kıkırdayıp bileğimden yakaladı ve elimi çekip yatak örtüsüne yapıştırdı. " Seni yavaşlatanın ben olacağım aklımın ucundan geçmezdi. "
Bu heyecan dolu olaylar dışından gelelim Adrian'la Sydney durumuna... Yazar daha ilk sayfalar da öyle bir şey yapmış ki "Heyo, işte budur. Bayılıyorum bu kadına." dedim. Sonya Karp'ın düğününe giderken Adrian'la Sydney aynı uçakta karşılaşırlar.(Minik Not: Sonya'nın düğünü sayesinde kısacıkta olsa Rose ve Dimitri'yle karşılaşıyoruz. Ve Rose'un baş belası ve bir o kadar eğlenceli olan babası Abe'yi de gördük. Abe'in Türk olduğunu söylemiş miydim ?) Sonrasında konuşmamaları mümkün değil zaten. Adrian, Sydney'den sinyaller alınca hele hiç peşini bırakmaz. Ivashkov'u neden sevdiğimi bir kere daha anladım.:D Özellikle bu kitapta Adrian'ı sık sık görüyoruz. Sydney'le ayrılmaz ikili oluyorlar. Her konuda Sydney'e yardımcı olup, yanında bitiyor. Eh,bu da yakınlaşmalarını sağlıyor. Her ne kadar Sydney içinden "O bir vampir.Onunla birlikte olamam." deyip beni çıldırtsa da kızı da anlıyorum. Simyacılar, vampirlere karşı katı davranıyorlar. O da böyle görerek büyüdüğü için elinde olmadan uzak durmaya çalışıyor.Hadi ama... Kim Ivashkov'a karşı koyabilir ki ?!
" Seninle öpüşmekle yola gelmek sayılmaz. " Bana uzun ve imalı bir bakış attı. " Öpüşmekle kalmadığımızı hatırlatırım Bayan Hızlı Öğrenen. "
Hemde ne yakınlaşmalar... Okurken şekilden şekile girdim. :D Ah bir de bizimkiler başlarına ufak bir bela alıyorlar. Sydney, Bayan Terwilliger'ın yapmasını istediği büyüyü yapıyor ve karşısına küçük bir ejderha çıkıyor. Bir koruma büyüsü aslında. Bu ejderha gözlerini açar açmaz kimi görürse ona bağlı kalıyor. Ve bilin bakalım bu ejderha ilk kimleri gördü ? :D Evet, Adrian'la Sydney'i şuan anne-babası olarak görüyormuş. Kahkahalardan okuyamamıştım o bölümü.
" Dur bir dakika. Sen şimdi bana ilişkimizin kaderini on beş yaşındaki bir kızın tavsiyelerinin, tek gözlü bir Chihuahua eğitmenin palavralarını ve seni gümüş çatal bıçak takımlarının üzerinde öpmemin mi değiştirdiğini söylüyorsun ?" " Evet aynen öyle diyorum. " " Vay canına. Bende senin kalbini kazanmak zor sanırdım. "
Pekala, bu seriye ilk başladığım zamanlar Sydney'e gerçekten gıcık oluyordum. Özellikle Adrian'la yakın oldukları için. Fakat bu kitapta Sydney'i daha çok sevmeye başladım. Ki zaten onda da bazı değişiklikler vardı. Daha hareketli, cesaretli ve hırslıydı. Hatta okurken bazı yerlerde "Sydney'le ortak yönlerimiz varmış." bile dedim. O yüzden sinir krizine girmedim, kitabı duvara fırlatmadım, okurken somurtmadım. Tam tersi her seferinde sırıttım. :D  Eh kitabın sonlarına doğru birazcık somurtsam da kitap harikaydı ! Richelle'ye gidip sarılasım geldi, böyle bir seri yazdığı için. Kitap dolu doluydu. Hiçbir yerde sıkılmadım, tam tersine acaip eğlendim. Bitirmemek için her gün gıdım gıdım okumaya çalıştım ama elbette bitii. :(
" Palton hala bende. " "Sende kalsın. Başka paltolarımda var." "Palm Springste yün bir palto ne işime yarar ?" "Geceleri üzerine örter beni düşünürsün." "Bana romantik laflar etmemeye söz vermiştin." "Bunun neresi romantik ? Ben sadece bir öneride bulundum. O palto kalındır insanı sıcak tutar diye söyledim. Neden ağzımdan çıkan her lafta başka bir anlam arıyorsun ?" "Öyle bir şey yapmadığımı sen de biliyorsun. " "Inan bana Sage, bazen mahkemeden senin için uzaklaştırma emri çıkarttırmayı bile düşünüyorum. " "Adrian!"
Ve kitabın sonunda, her ne kadar inkar edip, aklındakileri dile getirmemeye çalışsa da Sydney'de Adrian'a karşılık verir. Bizimkiler mutlu mesut bir gün geçirdikten sonra Sydney, kaldığı yurda geri döndüğünde bir sürprizle karşılaşır. Bu sürpriz, Adrian'la olan ilişkisini, Simyacıların planını ortaya çıkarırken yaptığı yasak işleri ve büyücülükteki eğitimini tehlikeye sokabilir. Umarım, gelecek kitapta yazar öldürücü vuruşlar yapmaz. Yoksa bu sefer bana kalp dayanmaz. :D Kitap sonrasında Adrian Şarkısı olarak nitelendirdiğim Give Your Heart a Break ve In Real Life , Hold Up şarkılarını dinledim. Şarkıların sözleriyle Ivashkov uyumluluğu bu kadar olur. :D
" Emin misin ? Çünkü aklıma bir sürü sevgi sözcüğü geldi. Elmalı turtam. Çikolatalı pastam. Akide şekerim. " " Neden hepsi yüksek kalorili yiyecek isimlerinden oluşuyor ? Hem hiç romantik değiller. " "Ne dememi tercih edersin ? Kereviz sapım mı ? Doğrusu bu da bende sıcak duygular uyandırmıyor. "
Öhöm, evet şimdilik bu kadar. Kasım'a kadar Ivashkov'a elveda... o.o
Son bir alıntı ; Belki dolgulu sütyen de alabilirsin. " Çabucak göğüslerime baktı. " Aslında gerek yok. Ama mutlaka topuklu giy. "
" Adrian!"

Sevgiler, öpücükler ; Jane